İslami Şahsiyet - Mesalih-i Mürsele
- Kategori Seçkiler
- |
Ne siyasi partilerin konferansları ne de dayanışma günleri, Filistinli Müslümanların durumunu değiştirecektir. Pakistan’daki mevcut iktidar grupları, bir yıldır Mübarek Toprak Filistin’e karşı taşıdıkları sorumluluklarını yerine getirmemişlerdir. Filistinli Müslümanlar sadece dayanışmaya değil, aynı zamanda Müslümanların silahlı kuvvetlerinin seferberliğine ihtiyaç duymaktadır. Pakistan, dünyanın yedinci en büyük ordusuna, İslam dünyasının ise en güçlü ordusuna sahiptir. İslam ve İslam ümmetini seven Müslümanlara ev sahipliği yapmaktadır. Ancak Pakistan, Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Sünnetine göre yöneten samimi bir liderlikten yoksundur. Bunun yerine, sömürgeci efendilerinin düşüncelerine dayanan tutumlar benimseyen yöneticilere sahiptir. Müslümanların mevcut yöneticilerinde artık hiçbir umut kalmamıştır. Pakistan yöneticileri, İsra ve Miraç diyarına yapılan saldırıya milliyetçilik perspektifinden bakmakta ve Batılı devletlerin sorunları çözmesini istemektedirler. Bu yöneticiler, dünya nimetlerinin geçici kazançları için Tağut’a tabi olmaktadırlar. Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Müslüman ve İslam düşmanları hakkındaki emirlerini bir yıldır ihmal etmektedirler.
Ey Pakistan Müslümanları! Filistin’e yakın ve uzak tüm Müslüman ordularının harekete geçmesi farzdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
وَأَخْرِجُوهُمْ مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ“Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne ölümden daha beterdir.” [Bakara 191] Büyük Hanefi âlimi, “Reddü’l-Muhtar ala’d-Dürri’l-Muhtar” kitabının yazarı İbn Abidin eş-Şami, cihat kitabındaki haşiyesinde şöyle demiştir: “İslam topraklarının herhangi birine saldırı olduğunda, o bölgeye yakın yaşayan her Müslümana cihat Farz-ı Ayn olur. Düşmana uzak mesafede bulunanlara gelince, cihat Farzı Kifaye olur. Onlara ihtiyaç duyulmazsa, cihadı terk etmeleri caizdir. Eğer düşmana yakın olanlar, düşmanla mücadelede yetersiz kalırlarsa veya yeterli oldukları halde tembellik gösterip cihat etmezlerse, o zaman onların arkasında bulunanlar için cihat, namaz ve oruç gibi Farz-ı Ayn olur. Bu durumda cihadı terk etmeleri caiz olmaz ve bu yükümlülük kademeli olarak doğudan batıya tüm İslam ümmeti için Farz-ı Ayn haline gelir.” Bu yüzden akrabalarınız ve arkadaşlarınız arasında tek bir subay bile bırakmayın, onu bu görevini yerine getirmeye teşvik edin.
Ey Pakistan silahlı kuvvetlerinde subaylar! Bir yıldır Müslümanların yöneticilerinin ve genelkurmay başkanlarının ihmalkarlığına tanık oldunuz. Sizi milliyetçiliğe çağırıyorlar, bu yüzden bir yıldır görevinizi ihmal ettiniz. Sizler Müslümansınız ve İslam, dininizdir. Allah’ın huzurundaki göreviniz ulusal sınırlarla sınırlı değildir. İslam, “Düşman İslamabad’ı bombalarsa güçlü bir şekilde karşılık vermeniz gerektiği ama düşman Mescid-i Aksa’yı bombalarsa karşılık vermek sizin sorumluluğunuzda olmadığı” fikrini asla kabul etmez. Yine İslam, “Düşman Lahor’u işgal ederse, ne pahasına olursa olsun düşmanı oradan çıkarmak zorunda olduğunuz, ancak Kudüs’ü işgal ettiğinde düşmanı püskürtmenin sizin sorumluluğunuzda olmadığı” fikrini de asla kabul etmez. Keza İslam, “Pakistan topraklarını savunmakla yükümlü olduğunuzu ama Mübarek Toprak Filistin’i savunmakla yükümlü olmadığınız” düşüncesini de asla kabul etmez.
Ey Pakistan silahlı kuvvetlerinde subaylar! Milliyetçilik kavramı, Kur’an-ı Kerim ve Nebevi Sünnete açıkça aykırıdır. Zira ümmet tek bir ümmettir ve tek bir kardeştir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُوْنَ إِخْوَةٌ “Müminler ancak kardeştir.” [Hucurat 10] Müminler diğer bütün milletlerden ayrı tek bir ümmettir. Beyhaki, es-Sünenü’l-Kübra’da Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
أَنَّهُمْ أُمَّةٌ وَاحِدَةٌ دُونَ النَّاسِ“Müminler, insanlardan ayrı tek bir ümmettir.” Müslümanların ulus devletlere bölünmesi caiz değildir, İslam’a göre tek bir Halife ve tek bir devlet farzdır. İbn İshak’ın Ebu Bekir es-Sıddık’tan şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Müslümanların iki emiri olması caiz değildir.” İslam’a göre dünyadaki tüm Müslümanların tek bir emirliğinin ve İslam’a göre yöneten tek bir emirinin olması farzdır. Darimi, Sünen’inde Ömer el-Faruk’un şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Muhakkak ki cemaatsiz İslam olmaz. Emirsiz cemaat olmaz. İtaatsiz emirlik olmaz.” Öyleyse milliyetçilik putunu kırın ve yükümlülüğünüzü yerine getirmenize engel olanları ortadan kaldırın işgal altındaki Müslüman topraklarını kurtarmak için sizi hemen harekete geçirecek olan Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret verin.
Bir yıl geçti, Gazze halkı hala sabır ve direnişle dimdik ayakta. Bir yıl geçti, Yahudiler hâlâ azgınlık ve taşkınlıklarına devam ediyorlar. Masum kadınlara, çocuklara, hatta ağaçlara ve taşlara karşı suç işlemeye devam ediyorlar. Bir yıl geçti, Müslümanların hain yöneticileri hala sapkınlık içinde bocalayıp duruyorlar. Bir yıl geçti, Müslüman orduları kışlalarında öylece oturup duruyorlar. Ne çocukların çığlıkları uykularını kaçırıyor ne de Müslüman kadınların feryatları onlarda Halife Mutasım’ın gösterdiği gibi bir şecaat ve yardımseverlik duygularını uyandırıyor.
Bir yıldır Aksa Tufanı operasyonundan bu yana tüm dünya, Yahudilerin gerçek yüzünü ve Allah’ın Kuran-ı Kerim’de onlar hakkında bildirdiği özellikleri gördü. Onlar, yalancı ve aldatıcı bir kavimdir. Peygamberleri yalanladılar, hatta onları ve hakkı söyleyen herkesi öldürdüler. Sözleşmeleri bozdular, Allah’ın yaratıklarının en korkak ve hayata en düşkün olanlarıdır... Tüm dünya bu özellikleri, özellikle de onların korkaklığını ve ürkekliğini gördü. Gazze’ye, sanki birkaç günlük bir gezintiye gider gibi büyük hedeflerle yola çıktılar, ancak yüz yüze ve sıfır mesafeden onlarla savaşan kahramanlarla karşılaştılar. Bu kahramanlar, hiç tereddüt etmeden ve benzersiz bir cesaretle onları öldürdüler. Bu yüzden bu korkakların ellerinde, sadece masum kadınlara, çocuklara ve yaşlılara karşı öfke kusmak, hastaneleri ve binaları bombalamak ve ülkeyi yıkmak gibi seçenekler kaldı. Gazze’deki kahramanları diz çöktürmekten ümidini kestikten sonra Yahudi varlığı, küfrün başı Amerika’nın verdiği güvencelerle, Arap ülkelerinin politikalarını Amerika’ya uydurması sayesinde, Gazze’den uzakta, Lübnan’da bir zafer arayışı içerisine girdi. Böylece tehdit etmeye, gözdağı vermeye ve sonunda da tehditlerini uygulamaya başladı. Kimse onu durduramadı. Tıpkı şişinerek aslanın kükremesini taklit eden bir kedi gibi davrandı.
Ey İslam ümmeti! Ey güç ve kuvvet ehli! Bu kadar azgın bir güruhun, yaklaşık iki milyar Müslümanın duygularıyla oynamaları ve şeytanın vesvesesini unutturacak bir karşılık görmemeleri makul mü?
Ey Müslüman orduları! Hizb-ut Tahrir, Yahudilerin Gazze saldırısının ilk gününden itibaren size çağrıda bulundu ve şeri görevinizi beyan etti. Eğer bu çağrıya cevap vermiş olsaydınız, Gazzeli 41 bin Müslümanının kanı kesinlikle dökülmezdi.
Siz o ataların torunları değil misiniz? Beni Kureyza’dan bir Yahudi, bir Müslüman kadının namusunu lekelemeye kalkışınca kadın feryat figan etti. Askeri bir unvanı olmasa da haysiyet duygusuyla yetişmiş bir Müslüman bu duruma müdahale ederek Yahudi’yi öldürdü. Bunun üzerine Beni Kureyza Yahudileri, Müslümana topluca saldırıp onu öldürdüler. Bu olay Müslümanların yöneticisi olan Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e ulaşınca, hemen Müslümanları toplayıp bir ordu hazırladı. Hızla Beni Kureyza’nın kalelerine giderek onları kuşattı ve Yahudiler teslim olana kadar kuşatmaya devam etti. Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem, avreti açılan tek bir kadın ve haksız yere öldürülen tek bir adam yüzünden böylesi bir orduyu harekete geçirdi.
Bugün binlerce Müslüman öldürülüyor, binlerce Müslüman kadının şeref ve haysiyeti, Yahudiler ve diğer kafir suçlular tarafından dünyanın çeşitli yerlerinde ayaklar altına alınıyor. Ey Müslüman orduları! Hala bu kadar mı duyarsızsınız?
Ey Müslüman orduları! Ey Halid’in, Ebu Ubeyde’nin ve El Kaka’nın torunları! Artık aklınızı başınıza almanın, Rabbinize tövbe etmenin, vurdumduymazlık günahınızı telafi etmenin, Hizb-ut Tahrir’e nusret vererek bu çürük tahtları yıkmanın, Müslümanlara saldırmaya cüret eden herkese karşı cihat ilan etmenin zamanı gelmiştir. Hizb, halkına yalan söylemeyen bir liderdir. Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışır. Siz hem sayıca hem de araç-gereç olarak buna hazırsınız. Her şeyden önce, önünüze çıkan tüm engelleri aşabilecek güçlü bir inanca sahipsiniz.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları, dünya genelindeki Hizb-ut Tahrir kadınlarıyla iş birliği içinde, “Filistin’i Kurtuluşu: Zorluklar ve Müjdeler” konulu uluslararası çevrimiçi kadın konferansını, 5 Ekim 2024 tarihinde Zoom platformu üzerinden başarıyla gerçekleştirdi. Konferansa, Arapça konuşan dünyanın farklı bölgelerinden yüzlerce kadın hem konferans salonunda hem de Hizb-ut Tahrir Merkez Medya Ofisi’nin Facebook sayfalarından katıldı. Konferansta Filistin, Tunus, Suriye, Lübnan, Endonezya ve Amerika Birleşik Devletleri’nden konuşmacılar yer aldı.
Konferans, Kuran-ı Kerim’den yapılan güzel bir tilavetle başladı. Daha sonra söz alan kadın konuşmacı, Yahudi işgal güçlerinin ve uluslararası toplumun, İslam dünyasının ve Arap dünyasının kayıtsızlığı karşısında yürüttükleri imha savaşından bir yıl sonra Gazze ve Filistin’in yaşadığı zorlukları anlattı.
Katılımcılar, konuşmalarında Mübarek Toprak Filistin’in kurtuluşu önünde duran engellere değindiler. Bu engeller arasında, yöneticilerin Yahudi varlığı ve destekçisi Batı ile işbirliği yapması, ulusalcılık, ümmeti parçalayan milliyetçilik, uluslararası kurumlar ve anlaşmaları ve rejimlerin emrinde olup insanları doğru yoldan saptırmak için çalışan kiralık medya yer alıyor.
Ardından İslam ümmetinin, Filistin meselesini kökten bir çözüme kavuşturmadaki rolünden bahsettiler. Bu çözümün, Batı’nın çözümlerinden ve planlarından değil, doğru İslam inancından kaynaklanması gerektiğini vurguladılar Çözüm, ancak Allah’ın kelimesini yüceltmek için çalışmakla ve O’nun yolunda cihat etmekle mümkündür. Bu ise, işbirlikçi yöneticileri devirmek, Filistin’i özgürleştirmek, Yahudileri ve yardakçılarını ortadan kaldırmak için orduları seferber etmekle gerçekleşecektir. Bu ordularda, rejimlerin ordular ile ümmet arasında yarattığı uçuruma rağmen, iyilik ve hayır hâlâ mevcuttur. Ordular, ümmetin çiti, koruyucu suru ve güçlü bir yumruğu olması için görevlerini yerine getirmek üzere gayretlerini bileyecek birine ihtiyaç duyuyor.
Konuşmacılar ayrıca hem Filistin’de hem de dünyanın diğer bölgelerinde, kadınların ve ümmetin diğer üyelerinin, özellikle alim ve imamların, işgal ve katliamları durdurmadaki rollerinden de bahsettiler.
Katılımcılar, yaşanan tüm trajedilere ve ümmetin zor durumuna rağmen, zorlukların ardından kolaylıkların geleceğine ve karanlıktan sonra aydınlığın doğacağına dair umut ve güven aşıladılar. Bu, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın vaadi ve Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesidir. O halde dünyada ve ahirette mutluluğu erişmek için hep birlikte bu vaadi gerçekleştirmek üzere çalışmalıyız.
Konferans salonunda bulunan veya yayını Facebook sayfalarından takip eden katılımcıların birçok sorusuna yanıt verildi.
Konferans sırasında, Kadın Kolları tarafından hazırlanan ve Yahudi varlığının Filistin halkına karşı işlediği suçların, özellikle Gazze’de gerçekleştirdiği vahşetin boyutunu gözler önüne seren birkaç video gösterildi. Videolar, Müslüman ülkelerin yöneticilerinin ihanetini gözler önüne serdi; onların tamamının ümmetin düşmanlarıyla işbirliği içinde olduklarını, ümmetin evlatlarının elini kolunu bağladıklarını, düşmanlarına ülkeleri, halkı ve zenginlikleri üzerinde hakimiyet kurma izni verdiklerini ortaya koydu. Bu videolar orduların gücünü ve yeteneklerini ortaya koydu. Depolarda ve kışlalarda ne kadar çok silah ve teçhizat olduğunu gösterdi. Tek bir ordu bile bu silahlarla Yahudi varlığını yok edebilir. Peki ya tüm bu güçler bir imamın önderliğinde tek bir orduda birleşirse nasıl olur!
Müslüman kadınlar, Mübarek Toprak Filistin’i kurtarmak için İslam ülkelerinin ordularına bir çağrıda bulundular. Umulur ki onların bu sesleri ve sözleri, unutmuş ve gaflete düşmüş, ancak Mutasım’ın şerefi gibi bir şerefe sahip bilinçli ve haysiyetli kalplere dokunur da hemen harekete geçerler.
Konuşmacılar, İslam ümmetinin iyiliğine de vurgu yaptılar ve sadece Allah’ın zaferine güvenen ve iman silahıyla donanmış bu ümmetin kendisini doğru yola yönlendirecek bir öncüye ihtiyaç duyduğunu belirttiler. Gazze halkı bunun canlı bir örneğidir. Aynı zamanda, ümmetin yolunu aydınlatan, hükümdarlar önünde hakkı haykıran, Filistin ve Gazze halkını desteklemek için orduları harekete geçiren alimler ve imamların rolünden de bahsettiler.
Konferans, Allah’ın icabet etmesini dilediğimiz dokunaklı bir dua ile sona erdi.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları, Merkezi Medya Ofisi’nin internet sitesinde, biri, Müslüman ordulardaki güç ve kuvvet ehlini Mübarek Toprak Filistin’i özgürleştirmeye çağıran, diğeri, bu orduların annelerine, eşlerine, kızlarına ve kız kardeşlerine hitaben iki açık mektup yayınladı. Allah’tan, sözlerimizin insanlara ulaşmasını ve kalplerinde karşılık bulmasını niyaz ediyoruz.
Soykırım savunucuları, medya ve siyasi çevrelerdeki utanmaz sempatizanları, Avustralya’nın Lakemba şehrindeki toplantı etrafında kasıtlı bir histeri dalgası başlattılar. Bu toplantı, Filistin’de bir yıldır devam eden soykırım kampanyasını gözler önüne sermeyi amaçlıyordu.
Hizb-ut Tahrir / Avustralya, Siyonist sempatizanlarının toplantıyı düzenleyenler hakkında yaydıkları varsayımların ve yalanların en iyi ihtimalle yanıltıcı, en kötü ihtimalle ise kasıtlı olarak kötü niyetli olduğunu ilan etmek ister. Ne garip bir çelişki ki, siyasetçiler sürekli toplumsal uyumu savunduklarını iddia ediyorlar, ancak bu süreçte yanıltıcı bilgiler yaymak ve savundukları “toplumsal uyumu” baltalamak gibi yalan yanlış anlatıları kabul etmekte hiç tereddüt etmiyorlar.
Dünyanın, gerçek bir soykırım işleyenlerden ziyade, bu soykırıma dikkat çekenlerin en büyük tehdit olduğunu inanması bekleniyor. Bizden, aynı gün gerçekleşen hava saldırıları ve katliamların değil de belirli bir günde toplanmanın sorumsuz bir davranış olduğuna inanmamız isteniyor.
Bu son propaganda kampanyası, İslamofobi ateşine benzin dökmekten başka bir işe yaramıyor. Sadece tüm Filistinlilerin insanlık dışı olduğunu söylemekle kalmıyor, aynı zamanda devam eden bir soykırımın ortasında acılarını paylaşmak isteyenleri hedef alıyor.
İnsanların bedenlerini parçalamayı her şekilde haklı çıkaranlardan, toplumsal bütünlüğün parçalanacağı yönündeki iddia ve uyarılarını nasıl ciddiye alabiliriz? Bu iddialar asılsız, çarpıtılmış ve tamamen yalandır. Dünya bunu çok iyi biliyor. Artık Avustralya hükümetinin de bunu kabul etme zamanı gelmiştir.
Haber - Yorum
Kinane Ordusunu Büyük Bir Savaş (Melhame-i Kübra) Bekliyor, Peki Bunun İçin Kim Var? Bu Büyük Savaşta Ümmeti Kim Destekleyecek?
Haber:
Youm7 6/10/2024 Pazar günü internet sitesinde Sisi’nin şu sözlerini aktardı; elli bir yıl önce bugünlerde Mısır, bu ulusun hafızasında ve şanlı tarihinin sayfalarında ölümsüzleşecek bir zafer elde etti; bu da daima herkese, bu vatanın, halkıyla, liderliğiyle ve ordusuyla kenetlendiğinde ne kadar büyük olursa olsun imkansızı başarmaya muktedir olduğunu hatırlatıyor. Sisi, şanlı Ekim Savaşı’nın yıl dönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada şunları da ekledi: “Ekim ruhu, söylenen yapıcı sloganlarda değil; aksine hakkın gücünü, izzet-i nefsi ve iradenin sağlamlığını ifade eden sıkıntı zamanlarında açıkça ortaya çıkan bu halkın özünde ve asıl madeninde gizlidir ve tarih bunları ışık saçan sözlerle kaydetmiştir; şüphesiz Mısır, evlatlarıyla izzetli, kurumlarıyla güçlü, silahlı kuvvetleriyle görkemli olup evlatlarının fedakarlıklarıyla iftihar etmektedir.” Ve şöyle devam etti: “Mısır’ın görkemli Ekim Savaşı’nda başardıkları, Mısır halkının iradesinin gücünün, silahlı kuvvetlerinin yeterliliğinin ve Mısırlıların doğru planlama ve uygulama kabiliyetinin bir kanıtı olarak sonsuza dek kalmaya devam edecektir.”
Yorum:
Ekim Savaşı, halk ve ordu açısından gerçekliğinden uzak olduğu gibi rejimin ve Beyaz Saray’daki efendileri ile bu savaşın her iki tarafının vizyonu açısından da gerçekliğinden farklıdır; bu da bizim önümüze, Mısır ordusunun Yahudi varlığını kökünden söküp atabilecek kapasitede olduğu şeklindeki tartışılmaz gerçeği koymaktadır. Yine bu bizi Kinane ordusu içindeki sadık insanların cevap vermesini gerektiren bir soruyla karşı karşıya bırakıyor ki o da şudur: peki onları, Allah’ın kendilerine vacip kıldığı mübarek toprakları kurtarmaktan ve Yahudi varlığı kökünden söküp atmaktan alıkoyan şey nedir?
Evet, biz eminiz ki Mısır ordusu, duyguları ve akidesiyle halkından ayrılmaz, dinini ve kutsallarını sever, şehadeti ve İslam’ın muzaffer olmasını temenni eder. Ancak on yıllar boyunca onlara aşılanan şey, kendilerini kafir Batı’ya satan ve hainlere ve kalbi hasta olanlara biraz rüşvet veren rejimler tarafından prangaya vurulması ve boyunlarına iplerin bağlanması olmuştur. Böylece ümmetten ayırdılar ve onunla ümmetin davalarının arasını engellediler. Bu yüzden Kinane askerlerini, İslam topraklarını işgal eden ve Gazze’deki mustazaf kardeşlerini kuşatan varlığın muhafızları ve koruyucuları olarak görmeye başladık. Dolayısıyla onların görevi kardeşlerine yardım etmek ve onların tüm topraklarını kurtarmak olduğu halde kardeşlerinin katledilmesine ve kanlarının dökülmesine ortak olan rejimin emirlerini yerine getiriyorlar.
Mısır ordusu ümmetin ordusudur ve ümmet için vardır; geçmişte ümmetin kalkanıydı ve şimdi de aynı şekilde olması gerekir; dolayısıyla Allah’ın kendilerine farz kıldığı şeyi yapması, yani İslam’ı uygulamak, otoritesini ve devletini yeniden tesis etmek, İslam topraklarını kurtarmak ve mustazafları desteklemek için çalışması gerekir. Hain ve ajan rejime ve onun imzalamış olduğu utanç verici anlaşamaya isyan ederek ayağa kalması, sömürgecinin çizmiş olduğu sınırları söküp atması, çizdiği bayrakları çöpe atması, hakkıyla Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sancağını taşıması ve onun gayesinin yolunda çalışması gerekir. Peki buna ben varım diyerek İslam’ı ve ehlini izzetli kılacak, ümmetin otoritesini ve egemenliğini yeniden tesis edecek ve iyiliğini ağaçlara, taşlara ve kuşlara kadar yayacak bir devlet kurabilecek aklı başında bir adam var mı?!
Ey Kinane askerleri ve ey en hayırlı askerler: Bizler sizin önünüze, Allah’ın size farz kılmış olduğu şerî vacibi koyuyoruz; yarın kıyamet gününde bundan dolayı Allah’ın huzurunda sorguya çekileceksiniz ve şayet onlara yardım etmekten geri durur ve onların yanlarında yer almazsanız Mısır halkı, mübarek toprakların halkı, bilakis tüm ümmet boyunlarınıza yapışacaktır. O halde ümmetin devletini kurmak ve otoritesini yeniden tesis etmek için çalışanlara yardım edin ve acele edin; zira fırsat sizin elinizde ve hayır sizlere çağrıda bulunuyor. Haydi ellerinizi, muhlislerin ellerinin üzerine koyun. Böylece umulur ki Allah geçmiş günahlarınızı bağışlar da sizin ellerinizle hayır yazar ve ümmetin beklediği, Allah Subhanehu’nun vaat ettiği ve Nebi’si Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği devlet olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti sizlere nasip eder.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ “Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin.” [Enfal 24]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mahmud El-Leysî - Mısır
Haber - Yorum
Bizim Bekamız Zaten Tehlike Altında Ey Türkiye Yöneticileri!
Haber:
“İsrail”in Türkiye sınırına dayanabileceği iddialarına da yanıt veren Milli Savunma Bakanlığı kaynakları, “Türk Silahlı Kuvvetleri, bekamıza yönelen veya yönelebilecek her türlü tehdit ve tehlikeyi bertaraf etmeye muktedirdir” açıklamasında bulundu.
Yorum:
Türkiye de dahil olmak üzere İslam dünyasındaki yöneticiler, siyasetçiler, entelektüeller ve gazetecilerde egemen zihniyet, sömürgeci Sykes-Picot sınırlarının dayattığı beka zihniyetidir. Filistin, Lübnan, Yemen, Suriye’de bekamız tehlike altındayken hatta neredeyse yok olmak üzereyken, hala başta Erdoğan olmak üzere Milli Savunma Bakanlığı’nın Anadolu Topraklarının daha doğrusu Sykes-Picot bekamızın tehlike altında olduğu terennümlerini dile getirmeleri hangi zihniyette olduklarını, daha siyasi bir ifadeyle kimin kapı kulu olduklarını göstermektedir.
Öncelikle şunu netleştirelim: Bizim bekamız, Erdoğan da dahil olmak üzere İslam dünyasındaki hain ve işbirlikçi yöneticilerin iddia ettiği gibi Sykes-Picot dayatmasından doğan ya da esin kaynağı olan bekamız değil, İslam’dan fışkıran ve esin kaynağımızın İslam olduğu bir beka anlayışıdır. Daha yalın bir ifadeyle, bekamız Sykes-Picot’tan değil, İslam’dan doğmalıdır. Buna göre bizim bekamız, İslam ve Müslümanlardır. Dolayısıyla İslam ve Müslümanlara saldırı olduğunda bu bekamıza saldırı demektir.
Bu anlayışa göre Allah’ın en korkak yaratıkları melun ve gazaba uğrayan Yahudiler, Gazze’de taş üstünde taş omuz üstünde baş bırakmamışken, şimdi de aynısını Lübnan’da yapıyorken ya da yapmak üzereyken daha bizim bekamız mı kaldı Ey Erdoğan ve yardakçıları! Gazze’de bekamız Müslüman kardeşlerimiz daha doğrusu bizler kıyım ve soykırıma maruz kalırken, Mübarek Toprak Filistin işgal altındayken, Lübnan’da dahil olmak üzere Şam topraklarının kimisi işgal altındayken, kimisi de Lübnan işgale doğru giderken, daha siz neyden bahsediyorsunuz ey Erdoğan ve yancıları!
Ulusal savunma ile övündüğünüz hatta şu an Adana’da Teknofest’te sergilediğiniz Milli Savunma Sanayi, eğer bizim (Müslümanlar) bekamız için değilse, peki ne için? Tahtlarınızı ve koltuklarınızı korumak için mi? Libya, Suriye ve Somali’de efendiniz Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmek için mi? Diğer bir deyişle, İslam ve Müslümanları korumak için değil de kapı kulu olduğunuz ABD için mi? Hatta kendi bekanıza ABD yararına savaş açmak için mi? Suriye’de ABD’nin yararına kendi bekamız Müslümanlara Fırat Kalkanı Harekâtı düzenlemediniz mi?
Allah aşkına, her gün televizyonlardan bangır bangır bağırdığınız, reklamını yaptığınız, görünürde teknoloji ve milli savunmanın sergilendiği ama aslında Bayraktar’ın parlatılması amaçlanan Teknofest’te sergilediğiniz bu savunma sanayi, hangarlarda çürümek için mi var? Yoksa Irak ve Suriye’de kendi bekamız Müslümanlara kullanmak için mi varlar?
Bekamız yok olmak üzere. Siz ise hala bekadan dem vuruyorsunuz. Sizin bu beka anlayışınız nedeniyle şu an Gazze, Filistin ve Lübnan ateş altında, daha doğrusu yanıyor. Eylemsizliğiniz ve efendiniz ABD’ye olan sadakatiniz yüzünden bugün Gazze ve Lübnan bu durumda. Sizin televizyonlara çıkıp retorik açıklamalar yapmanız, Gazze ve Filistin’den dem vurmanız hikâye, Gazze ve Lübnan yangınını asla söndürmez. Yangına su taşıyan karınca kadar bile olamadınız. Aksine su taşımak yerine tankerlerle benzin taşıdınız ve hala da taşımaya devam ediyorsunuz.
Bekamızın tehlike altında olduğunu düşünüyorsanız, tez elden orduları karadan-havadan-denizden seferber edip mutant Yahudi varlığına, tıpkı Tatarlara mezar olduğu gibi Gazze ve Filistin’i mezar etmelisiniz. Hatta bu temiz toprakları maymunların kardeşlerinin ölüleriyle kirletmeyip ölülerini ve dirilerini bu pak topraklardan yok etmelisiniz. İşte o zaman bekamızı tehlikeden kurtarmış olursunuz. Yapmanız gereken çok basit: iki kelime: ordulara “harekete geçin” emri vermek. Ama ağzınızdan bu iki kelime bile çıkamayacak kadar zavallı ve acizsiniz!
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ercan Tekinbaş