Salı, 29 Safer 1446 | 2024/09/03
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hızlı Destek Güçleri İnsanların Mallarına Silah Zoruyla El Koyarken, Hükümet İnsan Yapımı Kanunlarla İnsanların Mallarına El Koyuyor

11 Temmuz 2024 Perşembe günü Sudan Tribune gazetesi, Beyaz Nil valisinin SUV ve motosikletlere el koyma kararı aldığını, sahiplerine araçları teslim etmeleri için 24 saat süre verdiğini, elindeki aracı getirmeyenleri altı ay hapis cezası veya 10 milyon pound para cezasına çarptırmakla tehdit ettiğini bildirdi...

Eğer bu haber ve belirtilenler doğruysa, hükümet Hızlı Destek Güçlerinin suçlarından kendisine sığınan çaresiz insanlara karşı ağır bir suç işlemiş, onlara Hızlı Destek Güçleri’nin yaptığının aynısını yapmıştır. Hızlı Destek Güçleri silah zoruyla, hükümet ise insan yapımı kanun gücüyle insanların mallarına ve araçlarına el koymaktadır!

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak biz, hükümetin bu eylemini kınıyor ve aşağıdaki hususları vurguluyoruz:

Birincisi: Hükümetin bu eylemi daha önce görülmemiş ve duyulmamış bir şeydir ve büyük bir günahtır.

İkincisi: Yönetici olsun ya da olmasın hiç kimse, şeri bir yol dışında bir insanın bir şeyine el koyamaz. Böyle bir hakkı yoktur. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

لَايَحِلُّمَالُامْرِئٍمُسْلِمٍإلَّابِطِيبِنَفْسٍمِنْهُ“Müslümanın malı ancak gönül rızasıyla helal olur.”

Üçüncüsü: Devletin paraya ihtiyacı varsa ve Müslümanların hazinesinde de para yoksa, zenginlere vergi koyabilir, ancak insanların malını zorla ve gasp yoluyla alamaz.

Dördüncüsü: Hükümet hangi şeri delile göre suç işlememiş insanlara hapis veya para cezası vermektedir? İnsanlar araçlarını devlete teslim etmeme hakkına sahiptir. Devlet, özel amaçlar için kullanılan yüzlerce araca sahiptir. Bunlar, devlete aittir, kişilere değil. Devlet, ihtiyacı varsa insanların araçlarına haksız yere el koyarak harama başvurmadan bu araçları alması gerekir.

Sonuç olarak diyoruz ki, hükümet bilsin ki, zulüm kıyamet gününde zifirî karanlık olacaktır. Yaptığı iğrenç bir suç ve büyük bir zulümdür, Allah kul hakkı dışındaki tüm günahları affeder. Hükümet şunu da bilsin ki, Allah’ın izniyle yakında geri dönecek olan Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet, hakları sahiplerine iade edecek, zalimlerden intikam alacak, insanlar arasında Allah’ın dosdoğru Şeriatına ve yüce İslam’ın adaletine göre hükmedecektir.

إِنَّ اللهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ“Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor.” [Nisa 58]

Devamını oku...

Ala Ebu Salih’in Medya Bürosu Görevinin Sona Ermesi

“Bismillahirrahmanirrahim

Hamd Allah’a mahsustur. Salat ve selam Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem üzerine olsun

Öncelikle Hizb-ut Tahrir Emiri Celil alim Ata Bin Halil Ebu Raşta’ya (Allah onu korusun) bana güvendiği ve Hizb-ut Tahrir / Mübarek Toprak Filistin Medya Bürosu’nda çalışma fırsatı sunduğu için kendisine teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Naçizane çabalarımı ümmetin kalkınma projesine bir katkı sağlamasını ve bu çabalarımı samimi bir şekilde rızasına nail eylemesini Allah’tan niyaz ediyorum. Allah’tan, Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet’i kurarak Müslümanlara zafer ve güç vermesini diliyorum. Hilafet, esir ve İsra topraklarını özgürleştirecek, Gazze ve Filistin halkına yardım edecek, Müslümanlara saldırma, topraklarını işgal etme ve peygamberin İsra’sına kirletme cüretini gösteren tüm sömürgeci güçlerden intikam alacaktır.

Hizb-ut Tahrir / Mübarek Toprak Filistin Medya Bürosundaki görevimin, aktif ve parlak gençlere alan açmak, çalışmaya yeni bir kan ve farklı yöntemler kazandırmak için sona erdiğini duyuruyorum. Medya Bürosundaki kardeşlerime başarı ve muvaffakiyet diliyor, her zaman hakkın sesi olmalarını ve ellerinden iyilik akmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Dolayısıyla bu, artık medyaya konuşmak için resmi bir sıfatımın olmadığını belirten bir basın açıklamasıdır.

Lütfen selamımı kabul ediniz...

Ala Ebu Sâlih”

Hizb-ut Tahrir / Mübarek Toprak Filistin Medya Bürosu olarak biz de Yüce Allah’tan Sayın Ala Abu Salih’in çabalarını kabul etmesini ve Medya Bürosunda geçirdiği yıllar boyunca yaptığı çalışmaları en güzel ödüllendirmesini niyaz ediyoruz.

Devamını oku...

Büyük Müslüman Orduların Gazze Halkımıza Karşı Kontrolsüz Bir Şekilde Yapılan Vahşi Katliamlar Karşısında Ne Zaman Harekete Geçtiğini Göreceğiz?

Gazze Sağlık Bakanlığı, işgalcilerin Han Yunus kentinin el Mevasi bölgesinde yer alan yerlerinden edilenlere ait kamplara düzenlediği saldırı sonrasında Nasır Tıp Kompleksi’ne 79 şehidin ve bazılarının durumu ağır olmak üzere 289’dan fazla yaralının getirildiğini duyurdu. Bu katliam, işgalcilerin Tel el-Hava mahallesindeki El-Sina’a bölgesinde, Gazze mahallelerinde ve orta bölgedeki kamplarda gerçekleştirdiği korkunç katliamlarda yüzden fazla insanın şehit olduğu, şehit sayısının hızla arttığı kıyımın ardından gerçekleşti.

Yahudi varlığının Gazze halkına, çocuklara, kadınlara, yaşlılara, evlere, okullara, hastanelere, barınaklara ve yerinden edilenlerin çadırlarına karşı güpegündüz ve medya kameralarının önünde işlediği vahşet artık kimse için bir sır değil. Ceset parçaları sokaklara ve kumlara dağılmış durumda. Cesetler sokaklara, evlere, molozların arasına ve toprağın altına dağılmış durumda. Sanki Gazze üçüncü dünya savaşındaki vahşi bir savaş alanı gibi. Merhamet yok, şefkat yok ve ahlak yok!

Sömürgeci kafirlerin başına gelen en ufak şeyi bile gören, bu yüzden dünyayı ayağa kaldıran, onlar için kurumları, organları, başkanları, şahsiyetleri bir araya getiren, birkaç kişi veya bir avuç kişi uğruna ittifaklar, anlaşmalar yapan, savaşlara giren kör uluslararası toplum tam bir sessizlik içinde. Müslümanların ve Gazze halkının başına gelenler ise, daha çok kınama ifadelerine ya da masum sorulara davetiye çıkaran geçici bir olay gibi görülüyor. Böylece uluslararası toplum, yeryüzündeki Firavunlaşmış zorbaların ve kibrin bir aracından başka bir şey olmadığını kanıtlamış oluyor. Uluslararası kurumlar, yasalar ve ittifaklar yalnızca sömürgeciliğin çıkarlarını ve yeryüzündeki tiranların ve mütekebbirlerin devamlılığını sağlamak için kurulmuş ve icat edilmiştir.

Savaşın başında Yahudi varlığına akın eden, destekleyen ve onunla birlikte ağıt döken Amerika ve tüm kafir ülkelere gelince, dünyadaki kötülüğün kökü, nefret ve suçun kaynağı olduğuna tanık oldular. Özelde Müslümanlar genelde tüm dünya, küstahça ve yüzsüzce Yahudi varlığının yanında yer alan, ona silah ve tonlarca bomba ve patlayıcı madde sağlayan Amerika ve arkasındaki kafir ülkelerin ahlak, değer, ilke ve insanlıktan yoksun liderler ve ülkeler olduklarını, halklar soykırıma uğrasa ya da insanlık yakılsa bile tek endişelerinin sömürgeci çıkarları ve bireysel kazançları olduklarını gördüler.

Biden ve yönetimi, İslam ve Müslüman düşmanlığında hem fikir. Gazze sokakları cesetler ve ceset parçalarıyla dolup taşsa bile, Yahudilere gönderdikleri bombalar ve silahlar, Gazze’yi kan gölüne dönüştürse bile seçimlerde kendilerine fayda sağladığı ölçüde ancak harekete geçer, olanlar umurunda değil, kılını bile kıpırdatmaz.

Yahudilere gelince, artık İncil’deki hayallerini, inançsal hedeflerini, Mübarek Toprak Filistin’de kendilerinden başka kimsenin kalmaması için tüm Filistin halkını öldürme arzusunu gizlemeyen bir halktır.

Ey İslam ümmeti! Çocuklarınızı ve mübarek topraklarınızı daha ne kadar yeryüzünde bozgunculuk çıkaran, suç işleyen, kuru yeşil her şeyi yakan gaspçı Yahudilere ve arkasındaki Amerika ve sömürgeci kafirlere bırakacaksınız?

Ey ümmetin orduları ve özgür subayları! Daha ne zamana kadar Mutasım’ın yiğitliği ya da Faruk’un hamaseti olmadan kışlalarınızda çömelip kalacaksınız?

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انفِرُواْ فِي سَبِيلِ اللهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الأَرْضِ أَرَضِيتُم بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الآخِرَةِ إِلاَّ قَلِيلٌ“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.” [Tevbe 38]

Devamını oku...

Uluslararası Toplumun Gazze’de Ateşkes Çağrısı Göz Boyamaktır

7 Ekim 2023 olayları ve Aksa Tufanı sonrasında Gazze’de ateşkes çağrısı yapmayan hiçbir devlet adamı, siyasetçi, uluslararası veya hükümet kuruluşu kalmamıştır. Bu çağrılara, geçtiğimiz Mart ayında ABD destekli karar taslağını onaylayan Güvenlik Konseyi ve geçtiğimiz Mayıs ayında Refah’ta acil ateşkes çağrısında bulunan ve askeri operasyon düzenlenmemesi kararı alan Uluslararası Adalet Divanı gibi kuruluşların ateşkes çağrısı ve adımlarını da ekleyin. Dahası buna, bu ümmete mensup olduğunu iddia eden ve Yahudi varlığının Gazze’de yaptıklarını inkâr eden Müslümanların Ruveybida yöneticilerin Gazze’de ateşkes çağrıları da eklenebilir. Tüm bu çağrılara rağmen küfrün başı Amerika ile tam bir mutabakat ve koordinasyon içinde Yahudi varlığı azgınlığını sürdürüyor. Gazze Şeridi’ni silahsız ve sivil insanların başına yıkma pahasına bile olsa ki öyle oldu, direnişi yok etme hedefine ulaşmak için 7 Ekim sonrasında askeri operasyonlar ve katliamlar gerçekleştirmeye devam ediyor.

Politikacıların, devlet liderlerinin, uluslararası kuruluşların ve ümmete musallat olan köle yöneticilerin açıklamalarını takip edenler, söz konusu açıklamaların Yahudi varlığının Gazze’deki katliamlarına ilişkin gerçek tutumlarıyla tamamen çeliştiğini göreceklerdir. Gazze’de ateşkes çağrısı yapanlar, bunun eşit güçteki iki grup arasında bir savaş değil, Gazze’ye yönelik barbarca bir saldırı olduğunu biliyorlar. Dolayısıyla ateşkes tabirini kullanmanın hiçbir anlamı yoktur. Zira ateşkes, silahça eşit ve sayıca birbirine yakın savaşan iki ordu arasında olur. Oysa gerçek, bunun tam tersidir. Çünkü inançlı, sabırlı ve imanlı silahsız sivillere ateş açılıp üzerlerine lav püskürtülüyor. Yani yaşananlar, tek tarafın yani Yahudi varlığının ve arkasındaki Haçlı ittifakının toplu kıyımıdır. Sahadaki direnişçiler bu acımasız saldırıya çok mütevazı bir güçle karşı koyuyorlar. Özellikle de komplocu komşu ülkelerin her türlü askeri desteğinden mahrum kaldıkları için bir düşmanı püskürtme veya bir orduyu yenme kapasiteden yoksunlar. Komşu ülkeler, düşmana tek kurşun bile sıkacak bir silah Gazze’ye “sokmaya” cesaret eden herkesi takip ediyorlar.

Uluslararası toplumun sözde liderlerinin, uşaklarının ve İslam dünyasındaki yöneticilerin ateşkes çağrıları - soykırım katliamlarının durdurulması değil – başta Müslüman ülkelerdeki kamuoyu olmak üzere bu katliamları inkâr eden dünya kamuoyunun gözünü boyamaktan ve Yahudi varlığı ile Amerika’ya, kalan direnişi ya da halk kuluçkasını ortadan kaldırmak için daha fazla zaman kazandırmaktan başka bir şey değil. Ne kadar uzun sürerse sürsün, bu amaca ulaşmak için ülkeyi yok etmekte ve insanları öldürmekte bir sakınca görmüyorlar. Direnişi günler veya haftalar içinde ortadan kaldırmayı umdular. Başaramayınca da süreyi on ay daha uzattılar. Boğazlarından öteye geçmeyen ateşkes çağrısı ve kınama açıklamaları, bu katliamları destekleme ve bu katliamlara katılma tutum ve pozisyonlarında bir değişiklik olduğunu göstermez. Aksine tutumlarında hiçbir değişiklik olmamıştır.

Müslümanların hain yöneticileri de dahil uluslararası toplum, İslam ümmetine ve başta Mübarek Toprak Filistin olmak üzere İslam ümmeti davasına düşmandırlar. Filistin davası yalnızca İslam ümmetinin davasıdır. İslam ümmeti, davasına sahip çıkmalı, korumalı ve savunmalıdır. Komploculara, manipülatörlere, münafıklara ve iki yüzlü Ruveybidalara bel bağlamamalı ya da güvenmemelidir. Ümmet, tüm ciddiyetiyle bu yöneticileri devirmek ve gasp edilen otoritesini geri almak için çaba göstermelidir. Ümmet, ailelerinin geçimlerini infak ettikleri ordularını, onların nasıl geçindiklerini, ailelerine ne harcadıklarını, nelerden keyif aldıklarını, niçin var olduklarını neden kendilerine harcama yapıldığını analiz etmelidir. Orduları ve güçlü insanlarıyla birlikte ümmetin görevi, bu yöneticileri devirmek, gasp edilen otoritesini geri almak ve Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret vermektir. Allah, hesaba çekmeden önce ümmet, ordularını hesaba çekmelidir. Çünkü kendi halkları ve Mübarek Toprak Filistin dahil olmak üzere insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetin savunmasız evlatlarını yüzüstü bırakmışlardır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ أَرَضِيتُمْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ * إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” [Tevbe 38-39]

Devamını oku...

Savunulamaz Olanı Tartışmak

Siyonistlerin, Filistin yanlısı sesleri itibarsızlaştırmayı amaçlayan, yalan ve yanlışlıklarla dolu bir dizi magazin makalesi ve TV’den oluşan koordineli çabalarının çoğu, kesinlikle onurlu bir yanıtı hak etmemektedir.

Ancak, bu gürültünün ortasında, Strategic Analysis Australia’dan Anthony Bergin’in The Australian’da yayınlanan ve Hizb-ut Tahrir’in fikirlerinin yasaklanması yerine sorgulanması savunduğu yazısını ele almayı uygun gördük.

The Australian dergisinin, kendisini fikirlerin tartışıldığı bir platform olarak sunması bizi yanıt vermemize sevk etti. Başlangıçta editör, yazımızı yayınlayacağını söylese de duyurduğu etik değerlerin aksine makalemizi yayınlama hevesinin olmadığını gördük. Bu, daha sonra yayınlanan çok sayıda İslam karşıtı makalenin düzenli ve müteakip yayımlanmasıyla keskin bir tezat oluşturuyor. Platform genellikle konuya yanıt vermek için çok az zaman tanıyor. Güncelliğini koruması ve kayıtlara geçmesi adına yazımızı kamuoyuyla paylaşmayı uygun buluyoruz:

Savunulamaz Olanı Tartışmak

Hizb-ut Tahrir, fikirlerin tartışılmasına vardır. Ancak bir taraftan tartışma eli uzatılırken diğer taraftan “yasaklama” tehdidinde bulunulması tam bir ironidir ve güvensizlik yaratır.

28 Haziran’da The Australian gazetesi, Anthony Bergin’in, “Fikirler savaşını kaybedersek, Hizb-ut Tahrir yaşam tarzımız için büyük bir tehdit haline geleceğini” öne süren yazısını yayımladı.

Küresel olarak Müslümanlar ne Batı ideolojisinin zehrini ne de liberal değerlere ilişkin kutsal iddialarını satın almamışlardır. Batının sadece siyasi çıkarlarına ilgi duyduğunu ve önem atfettiğini biliyoruz. Doğrudan ya da itaatkâr baskıcı devletler aracılığıyla gerçekleştirilen bu siyasi çıkarlar, Müslüman ülkelerde istikrarsızlıktan başka bir şey yaratmamıştır. Müslümanların, inançlarını gerçek anlamda temsil eden, siyasi ve ekonomik istikrara öncelik veren birleştirici bir siyasi güç istemeleri şaşırtıcı değil.

Batı’nın işlediği suçlar listesinde Filistin’in işgali de yer alıyor. Filistin meselesi bazılarının sandığı gibi karmaşık bir mesele değildir. Her dürüst insanın gerçekliğini anlayabileceği bir meseledir. Filistin, İngilizler tarafından çalınan, Siyonistlere bir Yahudi vatanı kurmaları için verilen, tamamı İngiliz emperyal hedeflerine hizmet eden işgal edilmiş bir topraktır. Bugünkü tek fark, İngiltere’nin yerini ABD’nin almış olmasıdır.

Kurulduğu günden bu yana ve takip eden on yıllar boyunca Siyonist varlığa karşı çıkmak, suç sayılmıştır. İnsanlar, her ne olursa olsun, işgale karşı ilkeli bir duruş sergiledikleri için hayatlarını, evlerini ve özgürlüklerini kaybetmişlerdir. İşgal altında siyasi ve askeri direniş arasında hiçbir zaman bir ayrım yapılmamıştır ve şimdi Batı’da bu ayrım çökmeye başlıyor.

Siyonist işgale karşı çıkılması, Yahudilere karşı şiddet kullanımıyla eşit sayılıyor. Antisemitizm suçlaması, işgale karşı çıkmayı saldırganlık olarak yeniden çerçevelemeye hizmet etmekten başka bir işe yaramaz. Açıkça söylemek gerekirse Filistin’de Siyonist varlığı Yahudi olduğu için değil işgalci olduğu için karşı çıkılıyor.

Her halükârda, işgalci varlığın meşruiyeti veya uzun ömürlülüğü meselesi büyük ölçüde gereksizdir, çünkü jeopolitik alanda meydana gelen değişiklikler, işgaldekiler de dahil olmak üzere politika yapıcıları şimdiden “İsrail” sonrası bir Orta Doğu için hazırlık yapmaya itmiştir.

Avustralya’da yasaklardan bahsedilmesi, işgale meşruiyet kazandırabilecek bir argümanın yokluğundan kaynaklanıyor. Çünkü ortada bir argüman yok. Bu nedenle, liberal angajman fantezisinin aksine fikirlere fikirlerle değil, muhalefeti susturmayı veya kriminalize etmeyi amaçlayan siyasi çabalarla karşı çıkılıyor. Eğer Müslümanlarla fikirler temelinde mücadele edilecekse, o zaman Batının kaybedeceği çok şey var demektir.

Yasaklama düşüncelerini haklı çıkarmak için basitçe sahte şiddet suçlamaları yapılıyor. Ancak Hizb-ut Tahrir dünya çapında şiddet içermeyen çalışmalarıyla tanındığı için, ‘şiddet yanlısı’ kategorisi, mevcut terörle mücadele mevzuatında zaten var olduğundan daha da yaratıcı bir şekilde yeniden belirlenmeli ve siyasi görüşlerin ifade edilmesini de içerecek şekilde yeniden çizilmelidir. Bu yaklaşım, Anthony Bergin’in en azından 2007’den beri savunduğu bir yaklaşımdır. Anthony Bergin, ‘Radikal İslamcı İdeolojiye Yanıt Vermek - Hizb-ut-Tahrir Avustralya Örneği’ başlıklı makalesinde, Hizb-ut-Tahrir’in çalışmalarının herhangi bir yasayı ihlal etmediğini kabul etmiştir. Ancak hepimizin tek bir yasal standart altında faaliyet gösterdiğimizi kabul etmek yerine katılmadığı fikirleri suç haline getirmek için açıkça tasarlanmış yeni yasalar önermiştir.

Fanteziden bahsetmişken Batılı ülkelerin kasıtlı olarak takındığı yanıltıcı ve ikiyüzlü tutum üzerinde ciddi bir şekilde düşünmek gerekir. Örgütlere yöneltilen şiddet iddialarına yasaklarla karşılık verilirken, tarihsel olarak orantısız gerçek şiddet ödüllendiriliyor. Yasadışı işgali yenilgiye uğratmayı amaçlayan pozisyon aşırılıkçı olarak tanımlanıyor. Yumuşatılmış ve uluslararası alanda tanınmış fiili işgal ise sonsuza dek devam edebilir. Filistin’in nehirden denize kadar kurtarılması çağrısında bulunmak antisemitiktir, ancak işgalci varlık tarafından gasp edilen ve kelimenin tam anlamıyla nehirden denize kadar uzanan topraklar tamamen haklı bir siyasi gerçeklik olarak görülüyor.

Tüm Müslümanlar, titiz entelektüel tartışmaları özellikle de rahatsız edici türden olanları memnuniyetle karşılıyorlar. Fikirlerle yüzleşme ve uygunsuz gerçekleri ortaya koyma konusunda uzun ve gururlu bir geçmişimiz var. Kendimizi kanıtlamak ya da pozisyonlarımızı haklı çıkarmak gibi bir lüksümüz yok, ancak bunu gerçek bir angajman ruhuyla yapmaya hazır ve muktediriz. Soykırıma seyirci kalmasını meşrulaştırması gereken Batı dünyasının ta kendisidir. Böylesine lanetleyici bir pozisyonun hesabını vermek zorunda kalmak başlı başına bir suçtur.

Devamını oku...

Kurtarılmış Bölgelerde Devrim Kuluçka Makinesinin Patlamasının Sebebi, Türkiye’deki Laik Rejimin Şam Devrimine Komplo Kurma Politikasıdır

Türk yetkililerin varil bombası rejimiyle normalleşmeye dair yaptıkları açıklamalar ve normalleşmeye bir ön hazırlık olarak sınır kapılarının açılması, beraberinde gelen başta Kayseri olmak üzere Suriye halkına yönelik ırkçı eylemler, iktidarıyla muhalefetiyle Türk siyasetçilerin Esed rejiminden kaçan Suriyeli mültecilere yönelik kışkırtıcı söylemlerinin doğal bir sonucudur. Tüm bunlar, sözde siyasi çözüme ulaşmak ve kurtarılmış bölgeleri suç rejiminin kucağına geri itmek için Amerika’nın bölgedeki planını uygulayan Türkiye’deki rejimin gerçek yüzünü göstermektedir.

Bazı haber ajansları Kayseri’de Suriye halkına ait çok sayıda mülkün tahrip edildiğini, yakıldığını, saldırılara maruz kaldıklarını ve ölüm tehditleri aldıklarını bildirdi. Buna, devrim bölgelerini Şam’daki suç rejimiyle sınır kapılarını açmaya zorlama girişimleri eşlik etti. Tüm bunlar, kurtarılmış bölgelerde şiddetli bir tepkiye neden oldu. Gerçek doğası tüm devrim halkına ifşa olan Türk rejiminin komplocu politikasına karşı güçlü halk hareketine yol açtı.

Suriye halkının başına gelenler ve gelecek olanlar, öncelikle suçlu Esed rejiminin sorumluluğundadır. Türk rejimi de ortağıdır. Çünkü yıllardır halktaki devrim ruhunu öldürmek ve devrimi sona erdirip suç rejimine teslim etmek için elinden geleni yapmaktadır...

Türkiye’de son günlerde yaşananlar Erdoğan liderliğindeki rejimin suçudur. Erdoğan, seçim programında kazanması halinde Suriyeli mültecileri ülkelerine geri gönderme planını açıklayacağını duyurmuştu. Erdoğan’ın bu planı Türkiye’deki muhalefetin Suriyelilere yönelik açıklamalarıyla da uyumlu. Bu, nefret söyleminin ve nefret dolu ırkçı davranışların gelişmesine yardımcı oldu. Geçici oturma izni olan ve olmayan birçok kişi de haksız ve keyfi bir şekilde sınır dışı edilmeye başlandı.

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan yaptığı açıklamada, “Biraz daha istikrara kavuşmuş, iktidarıyla, muhalefetiyle bütünleşik bir hale gelmiş Suriye’nin, özellikle PKK terörüyle mücadelede daha etkin bir aktör olacağını düşünüyoruz.” ifadelerini kullanmıştı.  Erdoğan’ın “Suriye ile yeniden diplomatik ilişkileri kurmamak için bir sebep yok. Biliyorsunuz ailece görüşmeye varana kadar sayın Esed’le geçmişte nasıl yaptıksa yeniden yapmamamız için bir sebep yok” açıklaması, Türkiye’deki rejimin tutumu ortaya koymaktadır. Bütün bunlar, halk üzerinde baskı yarattı, yurtlarından kovulan, kardeşleri öldürülen, onbinlercesi halen ölüm ve işkence zindanlarında çürüyen devrim kuluçka makinesine yönelik kin ve nefreti artırdı.

Bütün bunlar, Türk rejiminin aldatıcı rol oynamasının, halka musallat edilen irtibatlı kiralık liderlerin de bu konuda onunla işbirliği yapmasının, halkın kararını çalıp öğretmene teslim etmesinin ardından gerçekleşti. Öğretmen de devrimi Amerikan tarzı ölümcül sözde “siyasi çözüm” ile suç rejimine teslim edecektir.

Ey Suriye halkı! Zulme ve entrikacı siyasete karşı kalkışmanız, devrim ruhunun ruhunuzda kök saldığını ve ayaklanıp isyan ettiğinizde de bu yeteneğinizi kanıtladığınızı ispat etmiştir. Bu nedenle, bu fırsattan yararlanın ve komplocu garantörler ve onların araçları hizip sisteminin liderlerinin çaldığı devrim kararını geri almak için çalışın.

Ey samimi devrimciler! Türkiye’deki rejimin gerçek yüzü ve irtibatlı hizip liderlerinin gerçekliği gün yüzüne çıkmıştır. İslam’a aykırı tepkilerden ve iğrenç ırksal nefretten uzak bir halk harekete gerçekleştirin. Bu halk hareketini kutlu bir harekete dönüştürün, gidişatı düzeltmek, samimi ve bilinçli bir siyasi liderlik edinmek için devrimi yenileyin. Bu siyasi liderlik, Şam’daki suç rejiminin devirmek ve Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devletini kurmak için size Şam’a doğru yürütecektir. Hilafet, onur, zafer ve galibiyet kaynağı olacaktır, Suriye, Türkiye ve diğer Müslüman ülkelerdeki Müslümanları tek bir devlet çatısı altında mümin kardeşler olarak bir araya getirecektir. Bünyesinde ırksal cehalet iddialarına yer olmayacak, herkes iyi işlerde yardımlaşan kardeşler olacaklardır. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ söyle buyurdu:

وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ “Şüphesiz bu, tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin.” [Enbiya 92]

Devamını oku...

Özbek Hükümeti 39 Eski Siyasi Mahkûmu Bir Kez Daha Yıllarca Hapse Atmak İstiyor

Tepemizde kara bulutlar dolaştığı konusunda Müslüman halkımızı uyarıyoruz! Uyanık olmaya davet ediyor, “Çöp rejimi” olarak tanımlanan kötü ve utanç verici dönemin geri dönüşü konusunda sakındırıyoruz!

Ey Özbekistan Müslümanları! Aranızda, Rabbimiz Allah dedikleri için uzun süre hapis yatan, hayatlarının büyük bir bölümünü rutubetli hücrelerde, psikolojik ve fiziksel baskılar altında insanlık dışı koşullarda geçiren dindar ve samimi gençler olduğunu biliyor musunuz? Bunlar, uydurma ve sahte suçlamalarla uzun yıllar hapiste kalmış ve 1999-2000 yıllarında zorba Kerimov rejiminin baskıcı makinesinin kurbanı olmuş gençlerdir. Bu da yetmezmiş gibi, cezaların bitiren gençler, farklı ve uydurma bahanelerle yeniden ek cezalara çarptırılmışlardır. Zalim Kerimov’un korkunç ölümünün ardından iktidara gelen Mirziyoyev, cezalarını bitiren gençleri teker teker hapisten çıkarmaya başladı. Bir konuşmasında Mirziyoyev’in Kerimov rejimini “çöp rejimi” olarak niteleyip eleştirmesi halkımız için bir umut ışığı oldu. Ancak bugün bu umut ışığı yok olmuş gibi görünüyor! Zira gençliklerini zindanlarda geçirdikleri için neredeyse sağlıklarından olan mazlum Müslüman bir grup genç bu yılın başında yeniden tutuklandı. Sorgu sırasında sahte suçlamalara ve işkenceye maruz kaldılar. Gençlerden biri, gözünün önünde eşine tecavüz edileceği, bir diğeri ise belgeleri imzalamazsa oğlunun hapse atılacağı tehdidiyle yüz yüze kaldı... Emniyet görevlileri, bu yılın ilk ayında tutuklanan kardeşlerimize insanlık dışı muamelede bulundu. Bu gençlerden 23’ünün yargılanmasına 9 Mayıs’ta başlandı. Geçtiğimiz günlerde savcının, bu gençler hakkında 7 ila 17 yıl arasında hapis cezası talep ettiği basına sızdı. Bu 23 gencin toplam 407 yıl hapis yattığını ve cezalarına 43 kez yeni cezalar eklendiğini de unutmamak gerekir. Ancak öyle görünüyor ki mevcut Özbek hükümeti bunun yeterli olmadığına inanıyor. Görünüşe göre onları yeniden hapse atmaya ve uydurma suçlamalarla onları yıllarca hapse atmaya kararlı. Ayrıca, ülkemizin farklı bölgelerinden 16 eski siyasi mahkûm Taşkent’e getirilerek sorgulanmaya başlandı. Önceki 23 gencin başına gelenlerin onların da başına gelmeyeceğinin hiçbir garantisi yok. Durum gerçekten çok ciddi ve endişe verici!

Toplumumuzda zulüm zuhur etti. Bu tür iğrenç eylemler, hakkı susturmaya yöneliktir. Ancak asıl şaşırtıcı olanı, sansasyonel haberlere aç yerli ve yabancı medyanın, tüm kamuoyunun dikkatini çeken bu davaları ve soruşturmaları haber yapmamasıdır. Görünen o ki hükümet, bu gençlerin yargılanmasını kamuoyundan gizlemeye ve göz açıp kapayıncaya kadar sanki yangından mal kaçırır gibi davalarını sonuçlandırma gayreti içerisinde! Belki de hükümet, “ağabeyi” Rusları memnun etme ve Kerimov diktatörlüğünün izinden gittiğini halktan gizleme çabası içerisinde olabilir.

Bu arada, davaları mahkemede görülen gençler daha önce İslami siyasi parti Hizb-ut Tahrir üyesi olmakla suçlanmış ve Özbekistan Cumhuriyeti Ceza Kanunu’nun 159. ve 244. maddeleri uyarınca uzun yıllar zindanlarda kalmışlardır. Şu ana kadar çoğu, partinin fikir ve yöntemini doğru bulduğunu ifade etti. Hizb-ut Tahrir’in çağrısına kulak veren her samimi müminin bu fikirleri kabul etmesi ve desteklemesi doğal. Aslında parti, 70 yıldır İslam ümmetini Hilafet’i kurarak İslami hayatı yeniden başlatmaya çağırmaktadır ve Allah’ın izniyle bunu yapmaya da devam edecektir... Partiyi tanıyan dürüst insanlar, hedefine ulaşmak için partinin şiddete başvurmadığını ve baskıcı hükümetlerin iddia ettiği gibi aşırıcılık ve terörizmle hiçbir ilgisinin olmadığını vurguluyorlar. Partinin yönteminin fikri çatışma ve siyasi mücadele olduğunu ve tek silahının da fikir olduğunu çok iyi biliyorlar. Bu fikri ve siyasi çatışma karşısında direnemeyen rejimlerin, hak sesi susturmak için şiddete başvurmaktan, hapsetmekten, işkence yapmaktan, baskı uygulamaktan ve hatta fiziki tasfiyeden başka hiçbir seçeneği yoktur.

Ümmetin çıkarlarını kendi çıkarları üstünde gören, daveti taşımaya azmeden, Allah’ın rızasından başka bir şey beklemeyen bu gençlerin 7 ila 17 yıl arasında hapis cezasına çarptırılmasını talep etmek son derece kötü niyetli ve çirkin bir eylemdir. Savcı katiller, tecavüzcüler, yolsuzluk yapanlar, rüşvet alanlar, hırsızlar ve dolandırıcılar gibi toplumumuza ciddi zararlar veren gerçek suçlular için bile bu kadar ağır cezalar talep etmemektedir. Bu 23 genç hakkındaki iddianameyi okuyan her akıllı insan, onların hiç de suçlu olmadıklarını anlayacaktır. Aslında, iddianame onların suçlu değil masum olduklarının açık bir kanıtıdır.

Müslüman halkımızı, dindar ve ıslah edici bu Müslüman kardeşlerimizin kaderine kayıtsız kalmamaya çağırıyoruz. Hadi onları destekleyin, onları koruyun ya da en azından onlar için dua edin. Ve unutmayın ki, yarın bu mazlum insanlara yaptıklarınızdan dolayı Allah huzurunda mutlaka hesap vereceksiniz!

Özbek hükümetini Kerimov rejiminin utanç verici yolunu izlememesi konusunda uyarıyoruz! Bu mazlum gençlerin babaları, anneleri, çocukları, eşleri ve yakınları ile arkalarında duran tüm Müslümanların beddualarına maruz kalmaması konusunda da sakındırıyoruz. Zulüm asla zalimin yolunu aydınlatmaz. Zulüm, kıyamet gününde zifiri karanlık olacaktır! Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

اتَّقُواالظُّلْمَفَإِنَّالظُّلْمَظُلُمَاتٌيَوْمَالْقِيَامَةِ“Zulümden sakınınız. Çünkü zulüm, kıyamet gününde (zalime) zifiri karanlık olacaktır.” [Müslim]

Yüce Allah’ın bu büyük suçun şiddetli cezasını zor bir güne, kıyamet gününe ertelediği konusunda uyarıyoruz. Ancak zalimler, mazlumların duasına bir yanıt olarak, zulümlerinin acı sonuçlarını bu dünyada da mutlaka göreceklerdir. Çünkü Allah ile onları duası arasında bir perde yoktur. Ahiret azabı ise daha şiddetli ve daha utanç vericidir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَلَا تَحْسَبَنَّ اللهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الْأَبْصَارُ“Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” [İbrahim 42]

Devamını oku...

Taşkent’teki 23 Eski Siyasi Mahkumun Davasının Akabinde Sîret-i Nebevî’ye Bir Bakış!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El-Raye Gazetesi

Taşkent’teki 23 Eski Siyasi Mahkumun Davasının Akabinde Sîret-i Nebevî’ye Bir Bakış!

Hizb-ut Tahrir Özbekistan Medya Bürosu Üyesi

Üstad Selahaddin Özbekî’nin Kaleminden

1999-2000 yıllarında “Rabbimiz Allah'tır” dedikleri için ceza alan, uzun yıllar cezaevinde kalan ve gençliklerin baharını orada geçiren siyasi mahkumlar, 2016 yılı sonrasında serbest bırakıldı. Nitekim özellikle içlerinden birinin babası, annesi, oğlu ve kızı uzun hapis cezalarına çarptırılan, sağlıkları bozulan, gençliklerinin baharı yok olan, hatta yüzlerce Müslüman erkeğin evlatları öldürülen Hizb-ut Tahrir gençleri olmak üzere davet taşıyıcılarına karşı her türlü baskı ve zulmü uygulayan rejimin eski başkanı tiran Kerimov’un ölümünün ardından onun halefi Mirziyoyev, süresi dolan mahkumları serbest bırakmaya başladı ki böylece birçok mazlumun evi umut ve neşeyle doldu. Ama bu çok uzun sürmedi; çünkü Kerimov’un inşa ettiği “çöplük rejimi” boyunca yaşananların aynısı yaşandı; zira “Maskeli” kişilerin ani baskınları ve arama, işkence, baskın ve şiddet operasyonları yeniden başladı. Nitekim bu yılın başında Taşkent şehrinden 23 eski mahkûm tutuklandı, yargılamaları tamamlandı ve bunların çoğu özel bir sistem gereği uzun hapis cezalarına çarptırıldı.

Evet, “çöplük rejim” döneminden bugüne kadar hapishanelerden tahliye edilmeyen Hizb-ut Tahrir gençlerinin akıbeti gerçekten bizlere, Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ve Ashabının (Allah onlardan razı olsun) davet yolunda yaşadıkları eziyet ve acıları hatırlatmaktadır. Örneğin bu konuda Müşriklerin, efendimiz Bilal İbn-i Rabah’a, Habbab İbn-i Eret’e, Ammar’a ve onun anne ve babasına yönelik fitnesini hatırlatabiliriz… Nitekim Sahabeler (Allah onlardan razı olsun) Mekke’de davet aşamasındaki zorluklara karşı kararlı davrandılar ve bunun sonucunda Allah onlara lütufta bulundu ve Medine-i Münevvere’de ilk İslam Devleti kuruldu.

Bugün de aynı dün gibidir; zira bugün de özellikle Özbekistan’daki davet taşıyıcılarına karşı olmak üzere Müslümanlara yönelik baskı ve şiddet tekrarlanmaktadır. Ancak fark şu ki, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve Sahabeler ile savaşanlar müşrik idiler ve İslam’a karşı düşmanlıklarını ilan etmişlerdi. Günümüze gelince; onlar, kendilerini Müslüman addeden yöneticilerdir. Buna rağmen bizler, Özbekistan hükümetinin kimliğinin farkına varıp İslam ve Müslümanlara karşı düşmanca politikasını değiştirmesi yönündeki umudumuzu ifade ediyoruz.

Sîret-i Nebevî’ye bir bakacak olursak, bazı sahabeler Ömer İbn-i Hattab’ın Müslüman olacağını hiç düşünmemişlerdi; çünkü onun İslam dinine girenlere karşı çok sert bir tutumu vardı. Ancak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, اللَّهُمَّ أَعِزَّ الْإِسْلَامَ بِأَحَبِّ الرَّجُلَيْنِ إِلَيْكَ؛ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ أَوْ عَمْرِو بْنِ هِشَامٍ “Allah'ım, şu iki adamdan- Ömer İbn-i Hattab'tan veya Ömer İbn-i Hişam’dan (Ebu Cehil ve)- Sana en sevimli olanı ile İslam’ı güçlendir.” şeklindeki duası sayesinde Ömer İbn-i Hattab Radıyallahu Anh iman etti. Bu nedenle şiddetli bir şekilde İslam düşmanı olan birinin İslam’ı kabul etmesine şaşırmamak gerekir. Aynı şekilde Mirziyoyev hükümeti de, İslami hayatı yeniden başlatma davetini taşıyanlara karşı zulmü durdurmak ve onlardan tutuklu olanları serbest bırakmak için tarihi bir fırsata sahiptir. Tabii şayet reform yapmak istiyorlarsa kesinlikle bunu yapabilirler. Bu nedenle onların, bugün Müslüman olarak kendilerinden talep edilenin ne olduğunu, İslam Nizamının var olması ve hayatta uygulanması halinde bunun onların zaferi ve izzeti anlamına geldiğini anlamaları ve idrak etmeleri yeterlidir.Ayrıca ister çeyrek asrı cezaevinde geçirmiş biri olsun, ister yakın zamanda hüküm giymiş biri olsun, ister davası halen soruşturma aşamasında olan biri olsun, isterse bu siyasi tutsaklardan herhangi biri olsun, hükümetin onlara yönelttiği suçlamalarla kesinlikle hiçbir ilgisi yoktur ve Özbekistan hükümeti ve güvenlik güçleri de bunu çok iyi bilmektedirler.

Mirziyoyev hükümetine diyoruz ki: sizler, İmam Buhari, Tirmizi, Allame Burhaneddin Merginâni ve Biruni gibi büyük alimlerin yetiştiği toprakların evlatlarısınız... Bu alimlerin varlığının kaynağı ise saf İslami ilimler ve kâmil İslam Nizamıydı. Dolayısıyla İslam, bir nizam olarak hayata dönmediği sürece tarihte olduğu gibi onurlu bir nesil ve sağlam alimler ortaya çıkamayacaktır. Bu yüzden alimlerimize ve fakihlerimize teşekkür etmeye layık bir nesil olmamız, onları övmekle ve kabirlerini ziyaret etmekle olmaz, bilakis onların bize miras bıraktığı tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerini çocuklarımıza öğretmekle ve bunları hayatta uygulamakla olur!

Bugün Özbekistan hükümetinin yapması gereken, ülkemiz ve halkımız için en hayırlı olanın sadece İslam’ın olduğunu tamamen idrak etmiş olan Hizb-ut Tahrir gençlerine zulmetmeyi durdurması ve onları derhal hapishaneden salıvermesidir; zira onların gayesi, İslam’ı hayata geri döndürmektir. Bu yüzden Mirziyoyev başkanlığındaki hükümet, elindeki fırsatı iyi değerlendirip ülkemizin dün olduğu gibi sağlam alimler ülkesine dönüşmesine katkıda bulunursa, güzel bir şey olacaktır halde öncelikle Allah’tan korkun ve İslam’ı bir sistem olarak tatbik etmek ve onu dünyaya taşımak isteyen davet taşıyıcılarına karşı mevcut tutumunuzu değiştirin. Şayet sizler bunu yaparsanız, umulur ki Allah sizi mübarek kılar ve sizlere, her iki cihanda da izzet ve mutluluk bahşeder!

إِنَّ اللهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوا وَّالَّذِينَ هُم مُّحْسِنُونَ

Çünkü Allah, (kötülükten) sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir.” [Nahl 128]

#ÖzbekistandanÇağrı
#PleaFromUzbekistan
#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД
#صرخة_من_أوزبيكستان

Kaynak: El-Raye Gazetesi - 503. Sayı - 10/07/2023

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER