Salı, 29 Safer 1446 | 2024/09/03
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Suriye’deki İç Durum, İdlib’deki Hareketlenme Ve Kuzeydeki Ayaklanma Ve Amerika’nın Fırat'ın Doğusundaki Kuvvetlerini Güçlendirmesi

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El-Raye Gazetesi

Suriye’deki İç Durum, İdlib’deki Hareketlenme Ve Kuzeydeki Ayaklanma

Ve Amerika’nın Fırat'ın Doğusundaki Kuvvetlerini Güçlendirmesi

Üstad Muhammed Said El-Abud’un Kaleminden

ABD, Suriye devrimi yılları boyunca ajanı Beşar Esad’ı korumak için çalıştı, İran’a ve milislerine rejimi desteklemek için müdahale etme talimatı verdi, Rusya’ya müdahale etmesi ve isyancıları havadan vurması için yeşil ışık yaktı ve bu şekilde ajanı Beşar’ı ve onun güvenlik ve askeri kurumlarını koruyabildi. Ancak bu durum rejim için sahada birtakım karışıklıklara yol açtı; zira milisleri kontrol etmek zorlaştı ki bu da Amerika’nın siyasi çözümünün önündeki engellerden biriydi. Ayrıca Suriye, üç nüfuz bölgesine ayrıldı ki bunlar şunlardır; suçlu rejim ve İran milisleri tarafından kontrol edilen bölgeler, İdlib, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı’nın olduğu devrimci bölgeler ve ABD liderliğindeki uluslararası koalisyon tarafından kontrol edilen ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından idare edilen Fırat’ın doğusundaki bölgeler; dolayısıyla her bir grup, kendisi için hayati bir hak olarak gördüğü şeylere bağlı kalıyor.

Bu karışıklıklar, Amerika ve ajanlarını siyasi çözümü ikinci plana atmaya ve devrimin destekçileri sıfatıyla müdahale eden ülkeler aracılığıyla Suriye devrimini tasfiye etmek için çalışmaya sevk etti. Bunun üzerine bölgeleri suçlu rejime devretmek, cepheleri kapatmak ve Soçi ve Astana anlaşmalarının uygulanması amacıyla geçiş noktalarını açma girişiminde bulunmak için beş yıllık bir süre içinde gerilimi azaltma yönündeki bir komplo üzerinde çalıştı. Aynı şekilde vergi ve harçlar uygulayarak insanları ekonomik olarak kısıtlamak, cephelerin kapatılmasını reddeden sadık kişileri tutuklamanın yanı sıra Amerikan siyasi çözümünü reddederek hak sözü söyleyen düşünce sahibi insanları tutuklayarak güvenliği sağlamak ve devrimi ortadan kaldırmak ve suçlu rejimle uzlaşmayı dayatmak için destekçiler tarafından planlanan durumu reddeden her sesi taciz etmek için yapay hükümetler oluşturdu.

Bu gerçekliği devrimcilere dayatmak için Türk aldatması ve Rus bombardımanı kullanılırken Amerika ise Ruslar ve rejimle koordineli olarak Suriye devrimiyle savaşma misyonları sona erdikten sonra Suriye’den çıkarılmaları için Yahudi varlığı aracılığıyla İranlı milislerin vurulması talimatını verdi; bu da bir yanda İran ve milisleri, diğer yandan da Ruslar ve rejim arasında çatışmalara yol açtı.

Ayrıca Amerika Türkiye’ye, IŞİD’e karşı savaşma ve Suriye devrimini zayıflatma misyonları sona erdikten sonra dikkatlerini ayrılıktan uzaklaştırıp Amerikan siyasi çözümü lehine yönlendirmek için bazı bölgeleri işgal etmek ve kadroları havadan bombalamak yoluyla Kürtlere baskı yapma yetkisi verdi.

Devrimin kontrol altına alınması, dağıtılması ve insanların siyasi, ekonomik ve güvenlik açısından kısıtlanması sürecinin üzerinden uzun bir zaman geçmesinin ardından insanlar gerginleşti ve bir yıldan fazla bir süre önce Hizb-ut Tahrir gençleri ve destekçilerinin tutuklamasının ve Cevlani ve genel güvenlik servisinin inşa ettiği korku duvarının yıkılmasının ardından devrimci hareketin İdlib’de ikinci dalgası patlak verdi; bu da bazı Amerikalı yetkililerin ve BM elçilerinin Suriye'deki durumun tehlikeli olduğunu ve hızlı bir çözüme ihtiyaç duyulduğunu açıklamalarına ve bu ise Türklerin çözümü hızlandırmak için çalışmalarına yol açtı. Bunun üzerine Beşar rejiminin Türkiye rejimi ve muhalefetle uzlaşma çağrısına yönelik daha fazla açıklamalar yapıldı. Dolayısıyla Türkiye liderliği, Rusları uyduruk hizmet bahaneleriyle devrimci bölgelere sokma ve suçlu rejim ile geçiş kapılarını açma girişimleri yoluyla muhalefet ile Şam’daki suçlu rejim arasındaki ilişkileri normalleştirmek için hızlı adımlar atmaya başladı; bu da devrimcilerin, Rusların müdahalesini engelleme, Ebu Zendin kapısının açılmasını engelleme ve uzlaşmalara karşı çıkma şeklinde tepki göstermesine yol açtı. Bu ise Türkiye rejimini, Suriyeli mültecilere yönelik sınır dışı etme kampanyaları yoluyla devrimcilere baskı yapmasına ve baskı aracı olarak da Türkiye’deki Suriyelilere saldıran Türk ırkçılarına karşı hoşgörülü olmaya sevk etti. Bunlar da işlerin kontrolden çıkmasına, kuzeyde Türkiye rejimine karşı ayaklanmanın patlak vermesine, buna da sivil ve askeri kurumlarına saldırının, Türk bayraklarının indirilmesinin, Türklerin ülkeyi terk etmesinin talep edilmesinin eşlik etmesine yol açtı.

Bu ayaklanma, Türk ve Suriye rejimlerini ve onların arkasındaki Amerika’yı korkutmuş ve devrimin hâlâ canlı olduğunu, onun hem külleri altındaki bir kor, hem de tüm komplocuları ve onların yamalı siyasi çözümlerini yakmak için patlayacak bir volkan olduğunu göstermiştir. Nitekim Suriye'nin kuzeydoğusunda özerklik adı altında da olsa ayrılık peşinde koşan PKK milislerinin varlığı ve bu milislerin Arap ve Kürtlerden oluşan bölgenin evlatlarına karşı baskı ve zulüm uygulaması, Deyrizor’da onlara karşı bir aşiret isyanını tetiklemiş ve diğer bölgelerde de gerginlik yaratmıştır. Bu da Amerika ve koalisyonun durumun patlayacağından korkmasına neden olmuştur ki bu Amerika’yı, ​​Haseke ve Deyrizor’da bulunan üslerindeki kuvvetlerini güçlendirmeye, Rakka ilinin batısındaki Fırat Nehri üzerinde bir üs oluşturulmasının yanı sıra Rakka’nın kuzeyindeki 17. tümen karargâhına Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ortak bir güç getirilmesine ve durumu sıkı bir şekilde kontrol altında tutmak için şehrin ileri gelenleriyle iletişim kurmak üzere şehrin kalbinde bir merkez oluşturulmasına yol açmıştır.

Suriye sahnesinde ortaya çıkan karmaşıklıklardan biri de Fransa’nın Beşar Esad ve kardeşi Mahir hakkında tutuklama müzekkeresi çıkartması olmuştur; uygulanabilir etkisinden daha çok hafif de olsa siyasi bir etkisi olan bu müzekkere, uygulanması zor olsa da ancak taraflardan birinin savaş suçlusu olması siyasi çözüm sahnesini gölgeleyecektir. Dolayısıyla bu, Amerikan çözümlerine karşı siyasi bir rekabet babındandır. Zira Avrupalı rakiplerinin her türlü etkisini uzaklaştırdıktan sonra tüm ipleri elinde tutacak olanın Amerika olduğu bilinmektedir.

Suriye sahnesinin bu gerçekliği, işlerin Amerika’nın düşündüğünden daha karmaşık olduğunu, siyasi çözümün çok uzak olduğunu, işleri Amerika’nın ve onun ajanlarının arzuları doğrultusunda kontrol etmenin imkânsız olduğunu göstermektedir.

Suriye’deki bu kriz gerçekliği karşısında devrimci hareketin faaliyeti, Amerika’nın düzenlemeleri ve siyasi çözümü açısından en tehlikeli bir eylem olarak ortaya çıkmaktadır. Zira bu hareket, iki proje arasındaki ayrımı öne çıkarmaktadır; Şam halkının istediği azim İslam projesi ile Amerika ve ajanlarının, koalisyonlar, evcilleştirilmiş suni hükümetler ve yalnızca kendilerini temsil eden siyasi platformlar dahil olmak üzere grup liderlerini ve siyasi çözüm araçlarını içine dahil ettiği Amerika’nın kertenkele deliği projesidir.

Suriye’deki gerçeklik, Şam devriminin arzulanan hedefe doğru istikrarlı bir şekilde ilerlediğini ve bu devrimi absorbe etmenin ve ortadan kaldırmanın zor olduğunu göstermektedir; bu da Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlini doğrulamaktadır: إِنَّ اللهَ تَكَفَّلَ لِي بِالشَّامِ وَأَهْلِهِŞüphesiz Allah Şam ve ehline benim için kefil olmuştur.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَاللهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَMuhakkak ki Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Kaynak: El-Raye Gazetesi - 503. Sayı - 10/07/2024

Devamını oku...

Özbekistan’da Çocuklara İslam'ı Öğretenlere Milyonlarca Para Cezası!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Özbekistan’da Çocuklara İslam'ı Öğretenlere Milyonlarca Para Cezası!

Haber:

25 Haziran’da Özbekistan Cumhuriyeti Âli Meclisi milletvekilleri, ebeveynlerin çocuklarını uygun izin olmaksızın kayıt dışı dini kurumlara veya kişilere göndermelerini yasaklayan bir yasa tasarısını ilk okumada kabul etti. Bunun üzerine Özbekistan Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı, yasa tasarısını sunma girişiminde bulundu.Bu yasağın ihlali durumunda idari bir sorumluluğun belirlenmesi kararlaştırıldı. Bu emri göz ardı etmenin cezası 3,4 milyon Somdan 5,1 milyon Soma, yasağın tekrar ihlal edilmesi halinde ise ceza artarak 5,1 milyon Somdan 8,5 milyon Soma çıkacak.Ayrıca çocuğun ebeveynleri veya vasileri 15 güne kadar idari gözetim altına alınabilecekler.

Tasarıyı hazırlayanlardan biri olan İçişleri Bakanlığı Terörle Mücadele Özel Servisi'nde görevli Yarbay Abdulvahid Şukurov gazetecilere, Özbek çocuklarının yabancı ülkelerden sınır dışı edildiği çok sayıda vakaların olduğunu söyledi. Ve şöyle ekledi: “Oralarda eğitim alan kişiler Arap değil, aksine aradığımız kişiler ya da Özbekistan’da eğitim almak için gerekli niteliklere sahip olmadıkları için yurtdışına çıkmış kişilerdir. Temel hedefimiz, onların aşırılıkçı ve terör örgütlerinin etkisine düşmemeleri için sağlıklı ve saf bir İslami eğitim almalarını sağlamaktır.”

Yorum:

Sahadaki gözlemciler, Özbekistan’da onlara herhangi bir dini eğitim vermenin yasal bir yolu olmadığı için ebeveynlerin çocuklarını yurt dışına göndermek zorunda kaldıklarını söylüyor; zira Özbekistan’daki 16 orta dereceli dini okul sadece 16 yaş üstü çocukları kabul ediyor ve bu okulların sayısının Müslümanların ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz olduğu değerlendiriliyor.

Kayda değerdir ki Mirziyoyev’in 2016'da iktidara gelişine kadar, dini boyutu da etkileyen geniş kapsamlı liberal reformların duyurulması eşlik etmişti. Ancak pratikte ortaya çıktığı üzere, bunların hepsi popülist nitelikteydi ve yeni başkan otoritesini pekiştirdikten sonra, her şey yavaş yavaş Kerimov döneminin uygulamalarına geri dönmeye başladı.

Örneğin sadece 2018 yılında 116 “hücre” (ev okulları) kapatıldı. Buna ek olarak Ağustos 2018 itibarıyla, Devlet Güvenlik Servisi çalışanı Dilşad Haşimov’un Özbekistan Müslümanları Ruhani İdaresi başkan yardımcılığına ve İçişleri Bakanı Yarbay Nurimon Ebulhasan’ın da Din İşleri Komitesi Başkan yardımcılığına atanmasıyla Özbekistan Müslümanları Ruhani İdaresi ve Din İşleri Komitesi'nin kontrolü güvenlik güçlerine geçti!

#ÖzbekistandanÇağrı
#PleaFromUzbekistan
#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД
#صرخة_من_أوزبيكستان

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Muhammed Mansur

Devamını oku...

Kötü Selefin Kötü Halefi Olan Mirziyoyev, Ölmüş Olan Kerimov’un İzinden Gidiyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Kötü Selefin Kötü Halefi Olan Mirziyoyev, Ölmüş Olan Kerimov’un İzinden Gidiyor!

Haber:

Özbekistan güvenlik güçleri, ölmüş olan kana susamış Kerimov’un baskıcı yaklaşımını sürdürerek 23 Hizb-ut Tahrir üyesini bir kez daha tutukladı. 9 Mayıs'ta, Kerimov döneminde hüküm giyen ve 1999-2000'den bu yana 20 yıl hapis yatan Müslümanların aynı suçlamalarla yargılanmasına başlandı.Yine Taşkent, Andican, Kogon, Karşi ve Semerkant bölgelerinde 16 genç şiddet ve terör suçlamasıyla yeniden tutuklanarak Taşkent'e gönderildiler ve haklarında soruşturma başlatıldı!

Yorum:

Geçtiğimiz yıl BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk Özbekistan'ı ziyaret etmiş ve Özbekistan Cumhurbaşkanı Mirziyoyev’in insan hakları ilkelerini yerleştirmek ve bunları her bireyin günlük yaşamının merkezinde pekiştirmek amacıyla gerçekleştirdiği reformları övdüğü uzun ve geniş kapsamlı bir konferans vermişti. Ayrıca şakşakçılığını ve çığırtkanlığını yaptığı övgüler arasında, ölmüş Kerimov döneminde egemen olduğu gibi cezaevlerinde işkencenin kaldırılması ve uydurma suçlamaların düzenlenmesi de vardı.

Yüksek Komiser, kendisini övdüğü kişinin selefinin çok ötesine geçerek Hizb-ut Tahrir’in 23 üyesini yeniden tutuklayacağını ve tiran Kerimov döneminde yargılandıkları ve yaklaşık 20 yıl hapis ve işkence gördükleri suçlamalarla yeniden yargılayacağını bilmiyordu. Güvenlik güçlerinin barbarlığı keyfi tutuklamayla sınırlı kalmadı, aksine Mirziyoyev’in şebbihaları ve baltacıları, tutuklanmalarının başından itibaren bu gençlere vahşi bir şekilde işkence yaptılar ve onları, eşlerine tecavüz etmek veya çocuklarını sorguya getirmekle tehdit ederek kendilerine yöneltilen uydurma suçlamaları itiraf etmeye zorladılar; ayrıca 16 yeni genç de çeşitli bölgelerde tutuklanarak Taşkent’e getirildiler ve şiddet ve terörizmle ilgili suçlamalarla sorgulamaları başladı!

Bu gençlere yönelik bu barbarca ve insanlık dışı uygulamalar karşısında BM Yüksek Komiseri hani nerede?! Özbek hükümetinin politikası ve fiili uygulamaları, bireylerin din veya inançlarını benimseme ve bunları ifade etme hakkını güvence altına alan insan hakları standartlarının doğrudan ihlali değil midir?! İnsan hakları ilkelerinin bariz bir şekilde ihlal edilmesi Birleşmiş Milletler organlarının kulağına gitmedi mi, yoksa tüm Müslümanların çığlıklarına ve yardım çağrılarına sağır mı kesildiler?!

Sömürgeci Batı ölçeğinde üretilen bu hakların, İslam ve Müslümanlarla ilgili olanlar karşısında değişen, tebdil eden, hatta silinip yok olan hayali haklardan başka bir şey olmadığı artık hiç kimse için bir sır değildir. Ayrıca insan hayatının güvenliğini ve istikrarını garanti altına alan hakların, sadece insanlığın Rabbinden gelen haklar olduğu da artık hiç kimse için bir sır değildir; أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُHiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.” [Mülk 14] Dolayısıyla adaleti, güvenliği ve emniyeti sağlama ve herkese hak ettiği hakları verme sorumluluğunu üstlenen İslam Devleti’nin yok olmasıyla birlikte bu haklar da yok oldu.

Özbekistan’da, Suriye’de, Mısır’da ve Ürdün’de Müslümanlara yapılan zulüm, Gazze’de, Sudan’da ve Yemen’de sırf “لا إله إلا الله” dedikleri için masum kanlarının akıtılması, insan hakları ilkelerine ilişkin tüm iddiaları düşürüp bu sloganların sahteliğini ve yanlışlığını ortaya çıkardığı gibi sanki uyguladıkları şeyin şiddet ya da terörizmle hiçbir ilgisi yokmuş gibi “terörizme karşı savaş” bahanesiyle silahlanıp demir yumrukla yöneten bu baskıcı rejimlerin gerçek yüzünü de ortaya çıkarmıştır!!

#ÖzbekistandanÇağrı
#PleaFromUzbekistan
#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД
#صرخة_من_أوزبيكستان

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Rana Mustafa

Devamını oku...

Türkiye-Suriye Normalleşme Adımları Amerikan Planıdır ve Mübarek Devrime ve Kıyama Büyük Bir İhanettir! Ondan Sakının Ey Müslümanlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Türkiye-Suriye Normalleşme Adımları Amerikan Planıdır ve Mübarek Devrime ve Kıyama Büyük Bir İhanettir! Ondan Sakının Ey Müslümanlar!

Haber:

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin Suriye ile normalleşme süreciyle ilgili Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed ile olası bir görüşme için "her an" davette bulunabileceklerini söyledi.

Yorum:

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de yaklaşık bir milyon Müslümanı katleden, zulmeden, büyük bir soykırıma tabi tutan, ülkenin neredeyse tümünü mülteci konumuna düşüren “Şam Kasabı Esed’e” sıcak dostluk mesajları göndermeye devam ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 3 Temmuz’da Şanghay İşbirliği Örgütü 24. Devlet Başkanları Zirvesi için gittiği Kazakistan’ın başkenti Astana’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir görüşme gerçekleştirmiş, görüşmenin ardından Türkiye’nin sınırlarının hemen ötesinde bir teröristan kurdurmamakta kararlı olduğunu, başta Suriye iç savaşı olmak üzere terör örgütleri için elverişli alan oluşturan istikrarsızlıkların sonlandırılması için somut adımlar atılmasının önemini vurgulayarak, ortaya Türkiye’nin çözüm için iş birliğine hazır olduğunu söylemişti.

Aynı şekilde Erdoğan bundan bir hafta önce de “Türkiye ile Suriye arasında yeniden diplomatik ilişkiler kurulmaması için hiçbir sebep olmadığını, geçmişte nasıl birlikte olduysak yine aynı şekilde birlikte hareket edeceği” açıklamasında bulunmuştu. İlaveten Erdoğan, “Geçmişte, ailece görüşmelere varıncaya kadar sayın Esed'le biz bu görüşmeleri yaptık. Yarın olmaz diye bir şey kesinlikle mümkün değil” diyerek Suriye halkının katili Esed rejimine zeytin dalı uzatmıştı.

Almanya’da oynanan Türkiye-Hollanda maçının dönüşünde Türkiye-Suriye ilişkilerini geçmişte olduğu noktaya getirme arzusunda olduklarını vurgulayan Erdoğan, Esed ile olası bir görüşme için "her an" davette bulunabileceklerini ifade ederek "Şimdi öyle bir noktaya geldik ki Beşar Esad şu anda Türkiye ile ilişkileri düzeltme noktasında bir adım attığı anda biz de ona karşı o yaklaşımı gösteririz. Çünkü biz dün Suriye ile düşman değildik ki biz Esad ile ailece görüşüyorduk". Dedi. Bu davet ile ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının aktardığına göre Erdoğan olası bir davetin her an yapılabileceğini, Rusya ve Irak'ın bu konuda yaklaşımları olduğunu belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye ile normalleşme adımları, yörüngesinde hareket ettiği Amerikan planının bir parçasıdır. Erdoğan’ın daha düne kadar Esed’den katil olarak bahsetmesi şimdi ise Sayın Esed demesi büyük bir ihanettir. Muhtemelen ileriki günlerde de dostum Esed demesi an meselesidir. Hatta Gazze’de büyük bir katliama imza atan Gazze kasabı Netenyahu için de ileride dostum Netanyahu demesine de şaşırmamak gerekir. Çünkü Erdoğan son derece oportünist ve menfaatçi bir kişiliğe sahiptir. Reel politik putu adına yemeyeceği put kalmamıştır. Bölgede Amerikan çıkarlarını gerçekleştirmek ve kendi iktidarını koruma adına taviz üzerine taviz vermiştir. Fikirlerini ve duygularını tamamen yitirmiştir. Yaşayan bir ölüden hiçbir farkı kalmamıştır. Öyle ya bir zamanlar devamlı olarak gündemde tuttuğu ve edebiyatını yaptığı Ensar-Muhacir kardeşliğinin hiçbir anlam ve mefhumu kalmamıştır. Bu edebiyatla kardeşlerini uzun yıllar aldattı. Suriyeli Müslümanların Türkiye’de bulunmasından rahatsız olan muhalefet partilerini, laik ve Kemalist çevreleri razı etmek adına az bir paha karşılığında kardeşlerini sattı. Şimdi ise kardeşim dediği Suriyeli Müslümanları Şam Kasabı Esed’in kucağına atmak üzere. Nitekim Kayseri ve diğer bazı şehirlerde Suriyeli Müslümanlara yönelik ırkçı saldırılar bunun bir göstergesidir.

Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu son ihaneti yeni değildir. Suriye’de devrimin başladığı 2011 yılından bu zaman kadar aralıksız bir şekilde devam etmiştir. Bu ihanet bazen Suriye’ye yönelik bir takım askeri operasyonlarla açığa çıkmış, bazen de kapalı kapılar ardında ihanet görüşmeleri devam etmiştir. Erdoğan hiçbir zaman Suriyeli Müslümanların yanında yer almamış bilakis her daim devrime ve kıyama komplo kuran kâfir ve zalim devletlerin yanında yer almıştır. Aslında Erdoğan, atmış olduğu bu adımlarla hem dünyasını hem de ahiretini satmıştır. Bilinsin ki; Erdoğan ve Erdoğan gibilerinin bu cürümlerini, zalim ve kâfirlerle yaptıkları iş birliklerini ve ümmete yapmış oldukları bu ihaneti hem Müslümanlar hem de kadiri mutlak olan Allah Subhanehu ve Teâla asla unutmayacaktır.

وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِياًّۚ

“Rabbin asla hiçbir şeyi unutacak değildir.” [Meryem 64]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Yılmaz Çelik

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER