Salı, 24 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/26
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

“Birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider.” [Enfal 46]

  • Kategori Makaleler
  •   |  

وَلَا تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ

“Birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider.” [Enfal 46]

Gerek Filistin ve Lübnan’da meydana gelen olayların gerekse Amerika ve Batı’nın desteğiyle Yahudiler tarafından Müslümanların evlatlarına uygulanan yıkım ve vahşi katliamların ortasında, Lübnan’da meydana gelen ölüm ve yıkıma sevinen kakafonik sesler işitiyoruz; hatta mesele, bazılarının İran’ın partisinin liderlerinin cani Yahudiler tarafından öldürülmelerini kutlamalarına ve tatlı dağıtmalarına kadar ulaştı.  Dolayısıyla Filistin ve Lübnan’da meydana gelen bu öldürme, yıkım ve soykırımın, Müslümanların bir grubuna, hizbine veya mezhebine karşı değil, tüm İslam ümmetine karşı bir savaştan başka bir şey olmadığını unuttular; oysa Lübnan halkının üzerine düşen füzeler, Şii veya Sünni, Lübnanlı veya Filistinli ayrımı yapmamakta, aksine tüm İslam ümmetini hedef almakta olup Yahudiler hangi mezhebi yok ettiklerini ya da hangi grubu öldürdüklerini hiç umursamamaktadır; çünkü onlara göre tüm Müslümanlar düşmandırlar. 

İran’ın, onun Lübnan’daki partisinin, Beşar ve zebanilerinin Suriye halkını öldürdükleri, vahşice katlettikleri ve barbarca yok ettikleri doğrudur; elbette bu, halkların hafızasından silinmeyecek olan ve yaslı annelerin ve acılı insanların unutamayacağı affedilemez bir eylemdir. Yine İran’ın Şam, Yemen ve Irak ülkelerinde kendi gündemleri ve gizli projeleri olduğu da doğrudur; elbette aklı başında olan bir kimse bunu görmezden gelemez. Ayrıca İran’ın, Müslümanların meselelerini desteklemediği ve direnişle ilgilenmesinin tek nedeninin kendi çıkarlarına ve gündemlerine hizmet etmek olduğu da doğrudur. Ancak insanların, ümmetin topraklarını gasp eden ve onun halkını sürgün eden ümmetin en azılı düşmanları tarafından Müslümanların katledilmesini alkışlamaları, davul çalmaları ve sevinmeleri, şerî anlayış konusunda tam bir cehaletin ve kafa karışıklığının göstergesidir. Bu Allah Subhanehu ve Teala’nın razı olmayacağı bir şey olduğu gibi düşmanlarına karşı savaşlarında Müslümanların davasına da hizmet etmemektedir; İslam düşmanlarının istediği de tam olarak işte budur. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَا تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْBirbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider.” [Enfal 46] Ebu Hureyra’nın rivayet ettiği bir hadiste şöyle geçmektedir: ...وَمَنْ خَرَجَ عَلَى أُمَّتِي؛ يَضْرِبُ بَرَّهَا وَفَاجِرَهَا، وَلَا يَتَحَاشَى مِنْ مُؤْمِنِهَا، وَلَا يَفِي لِذِي عَهْدٍ عَهْدَهُ، فَلَيْسَ مِنِّي وَلَسْتُ مِنْهُVe her kim benim ümmetime karşı çıkar, iyisini kötüsünü vurur; mümininden çekinmez; ahid sahibine verdiği sözü de yerine getirmezse o benden değildir; ben de ondan değilim!” [Müslim] Dolayısıyla İslam’a yönelik bu vahşi ve barbarca saldırı, tıpkı Batı'nın ümmete saldırmak için birleştiği ve aç insanların yemek kabına üşüştükleri gibi onun üzerine üşüştükleri gibi ümmeti de düşmanına karşı birleştirmesi gerekir; dolayısıyla ümmet için öncelikli olan sancaklarını ve tutumlarını birleştirmesi, düşmanlarına karşı mücahitlere destek vermesi ve ümmete karşı işbirliği yapan ve onun düşmanlarının yanında yer alan iğrenç hain ve ajan yöneticileri ortadan kaldırmasıdır. Zira ümmete karşı başlatılan bu seferberlik, ümmetin maddi ve manevi olarak enerjisini seferber etmesi, saflarını birleştirmesi, bölünmeyi kaldırıp atması ve Batı'nın kendisine yönelik düşmanlığı karşısında kenetlenmiş bir yapı gibi tek bir saf halinde durması için değerli bir fırsattır.

Efendimiz Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e, münafıkların lideri Abdullah İbn Selul’un, “Andolsun, eğer Medine’ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır” şeklindeki sözü ulaşınca Ömer Radıyallahu Anh kalktı ve şöyle dedi: Ey Allah’ın Rasulü izin ver şu münafığın boynunu vurayım. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dedi: دَعْهُ، لَا يَتَحَدَّثُ النَّاسُ أَنَّ مُحَمَّداً يَقْتُلُ أَصْحَابَهُBırak onu. Muhammet kendi arkadaşlarını öldürüyor dedirtmeyelim.” [Buhari]

Nitekim Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Müslümanların kalplerini birleştirmek, fitneleri bastırmak ve insanları İslam’dan uzaklaştırmamak için münafıkları cezalandırmayı terk etmiştir; zira tüm Arap Yarımadası Medine’deki bu devlete dikkatle bakıyor, gözetleyip pusuda bekliyor ve ona saldırmak için bir fırsat kolluyordu; ancak Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hikmeti, saffın birliğinin önemine yönelik bilinci, bunun olmasını engelledi. Nevevi Rahimehullah şöyle demiştir: “Aleyhissalatu ve’s Selam’ın sözünde hilm (yumuşak huyluluk, sabır göstermek, tahammül etmek, öfke anında kendini tutmak ve vakur olmak, gücü yettiği hâlde intikam almaktan kaçınmak) vardır; zira O, seçilmiş olan bazı şeyleri terk etti, daha büyük bir fesadın gelmesinden korktuğu için bazı fasit olan şeylere sabretti; böylece Sallallahu Aleyhi ve Sellem insanları birleştirdi ve Müslümanların gücünü artırmak ve İslam davetini tamamlamak için Arapların, münafıkların ve diğerlerinin kabalıklarına sabretti.”

Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ilk İslam Devleti’ni kurduğunda yazmış olduğu Medine Vesikası’nda şöyle geçmektedir: إِنَّهُمْ أُمَّةٌ وَاحِدَةٌ مِنْ دُونِ النَّاسِ... وَإِنَّ سِلْمَ الْمُؤْمِنِينَ وَاحِدَةٌ... “İşte bunlar, diğer insanların dışında tek bir ümmettir… Müminler arasında geçerli olan barış tektir.” Ahmed’in rivayet ettiği bir hadiste şöyle geçmektedir: الْمُؤْمِنُونَ تَتَكَافَأُ دِمَاؤُهُمْ وَيَسْعَى بِذِمَّتِهِمْ أَدْنَاهُمْ وَهُمْ يَدٌ عَلَى مَنْ سِوَاهُمْ Müminlerin kanları eşittir. Onların en düşüğü onların adına eman verebilir. Ve kendi dışındakilere (kâfirlere) karşı bir el gibidirler.

İbn Kesir’e ait el-Bidaye ve'n Nihaye’de şöyle geçmektedir (C. 8 / S. 127): “…Roma Kralı, Muaviye’nin Ali ile savaşmakla meşgul olduğunu görünce, bazı ülkelere büyük askerlerle geldi ve buralara göz dikti; bunun üzerine Muaviye ona şöyle bire mektup yazdı: “Vallahi ey lanetli adam şayet vazgeçmez ve ülkene dönmezsen, ben ve amcaoğlum üzerine geleceğiz, seni ülkenden çıkaracak ve genişliğine rağmen dünyayı sana dar edeceğiz.”

İşte Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve Ashabı tek bir saf halindeydiler; bu ise şerî bir talep ve siyasi bir duruştur; dolayısıyla Müslümanlar, kelimelerini birleştirip sınırları ortadan kaldırmak için el ele vererek safları birleştirmedikçe ve ümmetin kitlelerini izzete ve zafere götürecek samimi ve saf olan bir müminin liderliğindeki tevhid bayrağı altında birleşmedikçe Batı sömürgeciliğinin boyunduruğundan ve kendilerine yönelik şiddetli saldırılarından kurtulamayacaklardır; bu, ümmetin bugün bunu gerçekleştirmesi için bir fırsattır.

Cahilce çağrılara gelince; bunlar sadece İslam düşmanlarına hizmet edecek ve Müslümanları da bölecektir; böylece ümmet, ileriye doğru bir adım dahi ilerleyemeyecek, aksine adım adım geriye gidecektir. Umulur ki Allah iman ehlinin kalplerini birleştirir de bizlere, bu ümmeti Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sancağı altında bir araya getirecek dürüst ve samimi bir liderlik altında zafer ve iktidar bahşeder.

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَاناً وَكُنتُم عَلَى شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” [Al-i İmran 103]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Halid Ali - Amerika

Devamını oku...

Türkiye: "1 Yıl Geçti 57 Devlet Harekete Geçmedi" Konferans ve Paneller

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti:
“1 Yıl Geçti 57 Devlet Harekete Geçmedi” Konferans ve Paneller
 
00 Bir Yil Gecti 57 Devlet Harekete Gecmedi Konferans ve Paneller 

Aksa Tufanı harekatının 1. yıl dönümünde Hizb-ut Tahrir Türkiye, Türkiye'nin farklı şehirlerinde 23 yerde "1 Yıl Geçti 57 Devlet Harekete Geçmedi" başlıklı Konferans ve paneller gerçekleştirdi.

KONFERANS KOCAELİ

4 Ekim Cuma günü Kocaeli’de İlahiyatçı yazar Abdullah İmamoğlu ve Musa Bayoğlu'nun konuşmacı olarak katıldığı "Aksa Tufanı Ümmetin İmtihanı” başlıklı bir konferans düzenledi.

PANELLER

ADIYAMAN

Adıyaman'da düzenlenen panele konuşmacı olarak Said Doğan katıldı.

AKSARAY

Akasaray'da düzenlenen panele konuşmacı olarak Bülent Kurşun katıldı.

ALTINDAĞ

Altındağ'da düzenlenen panele konuşmacı olarak İslam Boztepe katıldı.

ANTALYA

Antalya'da düzenlenen panele konuşmacı olarak Medya Büro Başkanımız Mahmut Kar ve Emrah Petek katıldı.

BATMAN

Batman'da düzenlenen panele konuşmacı olarak Yunus Saknuk katıldı.

BİTLİS

Bitlis Tatvan'da düzenlenen panele konuşmacı olarak Mahmut Akbulak Ve Mehmet Yoldaş katıldı.

BURSA

Bursa'da düzenlenen panele konuşmacı olarak Dr. Abdurrahim Şen katıldı.

DİYARBAKIR

Diyarbakır'da 4 bölgede düzenlenen panellere konuşmacı olarak Aydın Usalp, Burhan Ercan, Sadullah Tükenmez ve Cemal Yiğit katıldı.

ARNAVUTKÖY

Arnavutköy'de düzenlenen panele konuşmacı olarak Yunus Akçelik katıldı.

ESENLER-KÜÇÜKÇEKMECE-ESENYURT

Esenler, Esenyurt ve Küçükçekmece'de düzenlenen panellere konuşmacı olarak Muhammed Çolak, Osman Yıldız, Muhammed Budak ve Ali Gürgün katıldı.

KARAMAN

Karaman'da düzenlenen panele konuşmacı olarak Emrah Petek katıldı.

KONYA

Konya'da düzenlenen panele konuşmacı olarak Emrah Petek katıldı.

MERSİN

Mersin'de düzenlenen panele konuşmacı olarak Mikail Akpolat katıldı.

SİİRT

Siirt'de düzenlenen panele konuşmacı olarak Muhammed Azgan ve Süleyman Sorguç katıldı.

SİVEREK

Siverek'te düzenlenen panele konuşmacı olarak Burhan Ercan katıldı.

ŞANLIURFA

Şanlıurfa'da düzenlenen panele konuşmacı olarak Burhan Ercan katıldı.

VAN

Van'da düzenlenen panele konuşmacı olarak Yaşar Sami Tarhan katıldı.

Pazar, H. 3 Rebiulahir 1446 - M. 6 Ekim 2024

turkiye vilayeti

turkiye vilayeti

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...

Gazze’nin Yıkılmasının Ve Halkının Yok Edilmesinin Üzerinden Bir Yıl Geçti Peki Müslüman Orduların Hamiyetperverliği Uyanışa Geçmeyecek mi?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Gazze’nin Yıkılmasının Ve Halkının Yok Edilmesinin Üzerinden Bir Yıl Geçti Peki Müslüman Orduların Hamiyetperverliği Uyanışa Geçmeyecek mi?!

Haber:

Kahire haber kanalının son dakika haberine göre Filistin Sağlık Bakanlığı, Yahudi varlığının Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarında 7 Ekim 2023’ten bu yana hayatını kaybedenlerin sayısının 41870 şehit ve 97166 yaralıya yükseldiğini duyurdu. Filistin Sağlık Bakanlığı şu eklemede bulundu: “İşgalciler Gazze Şeridi’nde son 24 saat içinde ailelere yönelik 3 katliam gerçekleştirdi; 45 kişi şehit oldu ve 256 kişi de yaralandı.” (Youm7, 06 Ekim 2024)

Yorum:

Yahudi varlığı 7 Ekim 2023’ten bu yana saldırganlığını sürdürüyor ve hiç umursamadan bombalıyor, öldürüyor, esir alıyor, yerinden ediyor ve aç bırakıyor; dolayısıyla onu caydıracak bir devlet ve onu ezip geçecek bir ordu olmadığı gibi Allah’ın merhamet ettiği kimseler hariç onu ifşa edecek ve güç ve kuvvet ehlini kurtuluş yoluna sevk edecek alimler de yoktur. Yani tüm hayati önem taşıyan alanları ve altyapıyı yok eden sistematik bir yıkım gerçekleşiyor. Dolayısıyla insanlar birçok kez yerinden edilip göç ettirildiler; zira bu suçlu varlık, toplam ve kısmi yıkımlar arasında yaklaşık 430.000 konut birimini yok etti ve geriye kalanlar ise oturulabilir durumda değildir. Hatta barınma merkezleri bile hedef alındı ve 178 barınma merkezi şehit naaşlarıyla birlikte enkaz haline geldi. Ayrıca 814 cami son tekbir, rükû, secde veya Kur'an-ı Kerim’in ezberlenip okunması halkalarına tanık oldu. Gazze Şeridi'nde bir yıl boyunca tekrarlanan saldırılarda 34 hastane ve 80 barınma merkezi hizmet dışı kaldı, 162 sağlık kurumu ve 131 ambulans hedef alındı, 123 okul ve üniversite tamamen, 335 üniversite ve okul ise kısmen yıkıldı. Ayrıca Yahudi varlığı Gazze Şeridi’ndeki tarım arazilerinin üçte ikisini tahrip etti ve toplam yol ağının %65’ine zarar verdi.

İnsani ve maddi kayıplar hesaplanamaz bir boyutta olup bunları sırf saymakla yetinmek ya da zaman zaman bir istatistik bilgisi veya bir haber bülteni sunar gibi medya ve elektronik iletişim ortamlarında değerlendirmek utanç vericidir!

Akıtılan kanlar, bizim gibi Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet edenlerin ve tek bir akide etrafında birleştiğimiz kardeşlerimizin, kız kardeşlerimizin, ciğerparelerimizin, annelerimizin, babalarımızın ve büyükanne ve büyükbabalarımızın kanlarıdır. Nitekim kerim Rasulümüz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: المُسْلِمُونَ تَتَكَافَأُ دِمَاؤُهُمْ يَسْعَى بِذِمّتِهِمْ أدْنَاهُمْ وَيُجِيرُ عَلَيْهِمْ أقْصَاهُمْ، وَهُمْ يَدٌ عَلَى مَنْ سِوَاهُمْ، يَرُدّ مُشِدّهُمْ عَلَى مُضْعِفِهِمْ، وَمُتَسَرّيهمْ عَلَى قَاعِدِهِمْ، لاَ يُقْتَلُ مُؤْمِنٌ بِكَافِرٍ وَلاَ ذُو عَهْدٍ في عَهْدِهMüslümanların kanları (kıymetçe) birbirlerine eşittir. Müslümanların (sayıca) en azı(bile) onların zimmetleri uğrunda koşar. Müslümanların en uzak olanı (dahi) onlar adına eman verebilir. (Müslümanlar) kendilerinin dışındaki kimselere karşı bir el (hükmünde) dirler. Onların kuvvetli olanı (elde ettiği ganimetleri ortaklaşa bölüşmek üzere) zayıf olana, gönderir. Seriyye olarak (düşman üzerine) giden(ler) de (ele geçirdikleri ganimetleri beraberce paylaşmak üzere, cephede kendilerini bekleyip) oturanlarına gönderirler. Bir mümin, bir kafir karşılığında, öldürülemez. Ahdinde (sadık) olan bir zimmi de bir (harbi) kafir karşılığında öldürülemez.” [Ebu Davud] Peki siz ey Müslümanların başındaki yöneticiler ve onların orduları, siz bu hadiste geçen sözlerin neresindesiniz?! Sizler, وَهُمْ يَدٌ عَلَى مَنْ سِوَاهُمْ(Müslümanlar) kendilerinin dışındaki kimselere karşı bir el (hükmünde)dirler” sözünün neresindesiniz?! Peki sizler yardımsız bırakmamanız, aksine Müslümanların bütün dinlere ve mezheplere karşı el ele verip birbirlerini desteklemeleri gerektiğini, onlar seferber olduklarında sizin de seferber olmanız ve yardım istediklerinde sizin yardım etmeniz ve geride kalıp yüzüstü bırakmamanız gerektiğini bilmiyor musunuz?!

Ey Müslüman orduları: Aylar birbirini kovaladı ve işte tam bir yıl geçti; peki geride hiçbir şey bırakıp koymamak için hamiyetperverliğiniz uyanışa geçmeyecek mi?! Size haykırıp çağrıda bulunmaktan yorulmayacağız; zira sizin içinizde çok hayır vardır; zira bizler, sizin saflarınızın arasında şu iki iyilikten birine nail olmayı arzulayan samimi kişilerin olduğunu yakinen biliyoruz; ya fetih ve zafer ya da şehadet; o halde geride kalmayın.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
M. Durra El-Bakuş

Devamını oku...

Yahudi Varlığının Devam Eden Saldırıları Tüm Müslümanları Tehlikeye Atıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Yahudi Varlığının Devam Eden Saldırıları Tüm Müslümanları Tehlikeye Atıyor!

Haber:

Kanada Müslümanları Ulusal Konseyi tarafından yapılan açıklamaya göre, Kanada'nın Winnipeg kentinde İslami peçe takan iki kadın çocuklarının önünde saldırıya uğradı.Açıklamada, bıçaklı bir adamın iki kadının yüzüne yumruk attığı ve “İsrailliler” Gazze’ye saldırı konusunda iyi iş çıkardılar, aynısını Lübnan’da da yapacaklar" gibi İslam ve Filistin karşıtı diğer hakaretlerde bulundukları kaydedildi.Kanadalı bir lider Justin Trudeau Cuma günü resmi X hesabından yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Başörtülü kadınların Londra’da şiddetli bir saldırının hedefi olduklarını ve Winnipeg’deki bir caminin nefret dolu tacizlerin hedefi olduğunu öğrendiğimde öfkelendim.”

Yorum:

Kanada’daki Müslüman kadınları desteklemeye yönelik aleni olarak yapılan hiçbir açıklamanın, Müslüman ülkelerde on binlerce Müslüman kadının kitlesel olarak öldürülmesini destekleyen Kanada Başbakanının gerçek düşmanca tutumunu örtbas edemeyeceğinin anlaşılması gerekir. İslami menfaatlerle ittifak yapıp siyasette iki ipte oynamanın imkanı yoktur. Müslüman kadınlar olarak bizim, Müslüman ve gayrimüslim yöneticilerin, kadın ve çocukların katledilmesini durdurmak için herhangi bir eylemde bulunmaksızın boş kınama açıklamalarıyla bize sundukları yalanlar ağını görmemiz gerekir.

Müslümanlar Ulusal Konseyi tarafından yapılan başka bir açıklamada şöyle geçmektedir: “Artık harekete geçme zamanıdır, bayağı sözlerle fazla zaman geçirmeye gerek yoktur; liderlerimiz toplumlarımıza karşı nefretin bu büyük ve endişe verici artışına karşı koymak için gerçek bir plan yapmaları gerekir.”

Toplumsal ve siyasi yüklerimize artıran şey, bizim Kuran ve sünnet vizyonundan yoksun modası geçmiş aynı köhnemiş liberal tuzaklara ve zihniyetlere düşen İslamcı temsilcilerimizin olmasıdır.

Zira onlar, İslam ümmetinin istismar ve onursuzluk döngüsü içinde sıkışıp kalmaya devam etmesini kolaylaştırıyorlar. Bu yüzden bizim, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hidayetine ve Raşid Halifelerin güzel örnekliğine geri dönme kararlılığımızda gevşeklik göstermememiz gerekmektedir. Kadınlarımızın ve çocuklarımızın katledilip yerlerinden edilmesine gözümüz ve kulağımız o kadar alıştı ki artık acil bir değişimin zaruretini göremez hale geldik! Bu da bizim aynı zamanda cehennem ateşinin korkusundan ve Allah Subhanehu ve Teala’nın öfkesinden uzaklaştığımız anlamına gelmektedir; tıpkı şu tür ayetlerde zikredildiği gibi: لاَ يَسْتَأْذِنُكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ أَن يُجَاهِدُواْ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ وَاللهُ عَلِيمٌ بِالْمُتَّقِينَAllah’a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten geri kalmak için senden izin istemezler. Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları çok iyi bilendir.” [Tevbe 44]

Dolayısıyla bizim, Hilafetin liderliğinde Kur’an ve sünnetin yüceltilmesine ve Müslüman kadınların onurunun ve hayatının fiili olarak savunulmasına geri dönmemiz gerekir. Zira bu gerçekleşene kadar İslam düşmanlarının Müslümanlara karşı savaşlarını genişletmekten çekinmeyecekleri gayet açıktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İmrane Muhammed

Devamını oku...

“İki Kutsal Caminin Hizmetkârı (Hadimul Haremeyn Şerifeyn)” Döneminden “Vatancılık Ve İslam Ümmetini Ezme” Dönemine Geçiş!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

“İki Kutsal Caminin Hizmetkârı (Hadimul Haremeyn Şerifeyn)” Döneminden “Vatancılık Ve İslam Ümmetini Ezme” Dönemine Geçiş!

Suudi Arabistan merkezli Şarkul Avsat gazetesi yazarlarından Abdurrahman Raşid, Muhammed bin Selman’ın, krallığın on yıllardır sahip olduğundan farklı bir söylem benimsemesinin ardından iç ve dış medya yönündeki değişimler konusunda Suudi rejiminin maruz kaldığı zorluklara işaret etti; zira Fahd ve Abdullah bin Suud dönemlerinde krala, “iki kutsal caminin hizmetkârı” unvanı verilmekle birlikte “tevhit devleti” gömleğini giymesi benimsenmişti. Raşid’in, 24/09/2024 tarihli makalesi, bin Selman döneminde, “ülke halkının “ithal enternasyonalizm ve yerel enternasyonalizm” olarak, yani alemlere rahmet olarak gelen azim İslam ideolojisi olarak adlandırdığı kimliğinin ve eğilimlerinin, dar ulusal sınırlara hapsolmuş ve Suud Hanedanı yönetiminin kaprisleri dışındakileri referans olarak görmeyen bir başkasıyla değiştirilmesi konusundaki girişimlerin hâlâ hızlı bir şekilde devam ettiğini vurgulamaktadır. Amerika'nın bölgedeki çıkarlarına hizmet etme karşılığında Suud Hanedanı’nın yönetimini kurtarmak için “saray mollalarının fetvaları” aracılığıyla Amerikan ordusunu Harameyn ülkesine getiren işte bu kaprislerdir. Aksine bu kaprisler, kafirlerin kölesi olan Suudi Arabistan’ın fasık ve facir yöneticilerini, nebiler, peygamberler ve dinin koruyucuları konumuna getirmiştir!

Suudi Arabistan yöneticilerinin İslam nizamını ve onun davetini reddetmeye yönelik çalışmasındaki yönelimlerinde var olan soruna daha fazla ışık tutmak için Abdurrahman Raşid şunları söylemiştir: “İthal veya yerel enternasyonalizme karşı koymak vatancılık eylemlerinden biri olup ancak tek hedef bu değildir. Yüz yıl öncesine kadar ülkelerimiz kabileciliğe ve sınırlı yerel bağlara dayanıyordu ve ulusal kimliğin güçlendirilmesinde eksiklik olduğunda, enternasyonalist öneriler meşruiyet ve referans olmaya çalışıyordu. Nasırcılık ve Baasçılık, Arap komünizmi, Marksizm ve Maoizm ve aynı şekilde sosyalizm de dahil olmak üzere milliyetçilik, dini ve mirası adapte etmeye çalışan İslamcılığın aksine sınırları aşmaya çalışıp başarısız olmuş ve vatancılık karşıtı bir fikirden, devlet, vatan ve vatandaşlık fikri için büyük bir tehdit oluşturan organize bir gruba dönüşmüştür.”

Peki bu cümleler Abdurrahman Raşid’in, Suudi Arabistan Krallığı’nın, Suud Hanedanı ile ittifak halinde “uluslararası din kisvesine” bürünen ancak laiklik ideolojisini, yani dinin hayattan ayrılması ideolojisini pekiştiren, devlet politikasının yönetimini Suud Hanedanı'na ve diğer her şeyi de Âli Şeyh’e veren, yani İslam’da din adamları olmadığı halde din adamları ideolojisine bırakan Âli Şeyh ile, yani Muhammed bin Abdulvahhab’ın cemaati ile ittifak üzerine kurulduğunu unuttuğunu mu ima ediyor? Aksine İslam’a göre tüm teba şerî hükmün muhatabıdırlar, yani sorumludurlar ve İslam, diğer insanların dışında din adamlarını özelleştirmez; ancak herkes için bağlayıcı olan bu sorumluluk, yöneticilere nasihat etmeyi, onlara iyiliği emredip kötülükten nehyetmeyi, hatta onları muhasebe etmek, dahası gerekirse onları görevden almak için çalışmayı, onları insanların işlerini şeriatın hükümlerine göre ilgilenecek kimselerle değiştirmeyi, siyaseti belirli bir guruba ait bir husus olarak görmemeyi, aksine ister temenni ister tezkiye şeklinde olsun bunu başkalarının yapmasını beklemeden insanların işlerini gözetme dürtüsüyle kişisel olarak genel sorumlulukları üstlenmek için çalışmayı içermektedir.

Her ne kadar Abdurrahman Raşid, Vahhabi mezhebinin kapsadığı bu seküler ittifakı unutmuş olsa da halkın hafızası ya da basın arşivinin aktardıklarını unutmaz. Zira 17/09/2010 tarihinde Alman Deutsche Welle, Abdurrahman Raşid’in el-Arabiya kanalının yönetiminden istifasının nedenleri hakkında şu bilgileri aktarmıştır: “Raşid’in istifasının nedenleri, Suudi Arabistan’da resmi mezhep olarak kabul edilen Hanbeli mezhebine dayalı Vahhabicilik davetine yönelik eleştiriler içeren ve İslam ile Batı’nın ilişkisi hakkındaki programların yayınlanmasının ardından kanal içindeki reaksiyonlardan ve kanalın Suudi Arabistan’daki resmi kurumlarla olan ilişkisinden kaynaklanmıştır.” Açıklamasında editör hatalarına dikkat çeken Raşid, yaptığı işin doğası gereği “yayınlananların sorumluluğunu üstlenmesi gerektiğini ve bunun mesleğin temeli olduğunu” açıkladı. Görünen o ki Raşid’in Londra'da yayınlanan Suudi gazetesi Şarku’l Avsat’taki köşe yazısının durdurulması, konunun siyasi geçmişle ve Krallık içinde “kasıtsız editör hataları” olarak nitelendirilen hususları kırmızı çizgilerin aşılması olarak nitelendirmiş olabilecek akımlar ve kanatlar arasındaki çatışmalarla bağlantılı olduğu yönündeki spekülasyonları körüklemiştir. Doksanlı yılların ortalarında Şarku'l Avsat gazetesinin sahibi olan gruba bağlı “el-Mecelle” dergisinin genel yayın yönetmeni olarak çalışan Abdülaziz El-Hamis’in görüşüne göre, “Raşid’in edebi sermayesi olarak kabul edilen makaleleri, el-Arabiya kanalında yayınlanan ve Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab’ın davetinin maruz kaldığı eleştirilere, Suudi rejiminin öfkeli bir tepkisi olarak Şarku’l Avsat gazetesi tarafından yasaklanmıştır; zira Şeyh İbn Abdulvehhab’ın daveti ile Suudi Arabistan’daki kraliyet ailesi arasındaki ilişki, Suudi Arabistan’daki iktidar rejiminin temellerinden birini oluşturmaktadır. Dolayısıyla tarihsel olarak Krallık, “İmam ve Prens” yani İmam Muhammed bin Abdülvehhab ile Krallığın ilk kurucusu olarak kabul edilen Prens Muhammed bin Suud arasındaki bir sözleşme üzerine kurulmuştur.” İktibas bitti.

Bu bilgilerin çok fazla açıklamaya ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum; çünkü bunlar, Suudi rejiminin 2010'da İslam karşıtı gerçek yüzünü, dahası ona sadık maskeli yüzünü göstermek için acele etmek istemediğini gösteriyor; bu da Vahhabiliği ve onun yüzyıllar boyunca sağladığı hizmetleri bir kenara atmadan ve daha sonra onu inkar etmeden önce Vahhabiliği istismar edebilmek ve dinin uyarlanmasını en üst düzeye çıkarmak içindir; Abdurrahman Raşid’in aksine; zira o, açık laikliğini, İslam diniyle ilgili olan her şeye düşmanlığını ve mükemmeliyetçiliğini göstermekte hızlı davranmış ve Suud Arabistan devletinden, çıplaklar plajlarının açılmasına, müzisyenlerin onurlandırılmasına ve (Allah'ın mescitlerine ve Kur'an-ı Kerim'in dinlenip uygulanmasına) alternatif olması için onlara yönelik tüm tesislerin açılmasını hızlandırmasının yanı sıra kadın güreşi ve kadın futbolu yoluyla kadınların mahrem yerlerinin açılmasına, seyahat sırasındaki mahrem hükümleri de dahil olmak üzere tüm içtimai nizam hükümlerinin reddedilmesine, madenler ve petrol de dahil olmak üzere İslam ümmetinin mallarından çalınan servetlerin biriktirilmesi de dahil olmak üzere Suud Hanedanı yöneticilerinin çıkarlarına uyacak şekilde şerî nâssların anlamlarını tahrif edenlerin onurlandırılmasına ve aynı şekilde İslam’ın, vatancılık, milliyetçilik, sosyalizm, kapitalizm ve bunlardan daha önemlisi İngiltere’den ithal edilen krallık rejimi mefhumları da dahil olmak üzere küfür mefhumlarıyla bir arada yaşamanın kabul edilmesi olarak tasvir edilmesine yönelik daveti hızlandırmasını istemiştir.

Evet, Müslümanların geneli dini gerçek doğasından saptırmamıştır; bilakis bunu yapanlar,    Âli Şeyh Vahhabi ve Suud Hanedanı ittifakını yapanlardır; şöyle ki, onlar krallıklarının kurulduğu günden itibaren İslam'ı, Suud Hanedanı'nın cebine uygun bir şekilde kendi ölçütlerine göre uyarlamışlardır; bu da; Kâfirleri dost edinmesi, ülkeyi askeri olarak onlara teslim etmeyi ya da kâfirleri Mekke ve Medine’ye sokmayı haram görmeyen ehlileştirilmiş bir İslam’dır! İslam’ı “Suudileştirmekte” ve Müslümanları doğdukları yer temelinde bölmekte hiçbir sakınca görmeyen mutedil bir İslam’dır!Nancy, Haifa ve Iggy Azalea gibilerini ülkeye getirerek Müslümanları önemsiz konularla oyalayan, küfrü ve ahlaksızlığı muteber bir bakış açısı ve kafirlerin yaşam tarzını da örnek alınacak bir model haline getiren tahrif edilmiş bir İslam’dır! Mekke’deki Kabe’nin yerine Washington'u namazın kıblesi haline getiren, İslam akidesi ve şerî hükümler yerine şeytanların kaprislerini fikri liderlik ve fikri kaide haline getiren ehlileştirilmiş bir İslam’dır! Bunu teyit eden şey, bin Selman’ın, ahad haberlerden sadır olması durumunda cezalarla (ukubatlarla) ilgili şerî hükümlerle amel etmeyi terk etme çağrısında bulunmasıdır ve sanırım bununla sadece Peygamberimizin sünneti yoluyla varit olan şeyleri kastetmektedir!

Abdurrahman Raşid’in makalesinde bahsettiği şu hususları da belirtmekte fayda vardır: “Bu gruplar, devlet fikri hakkında şüphe uyandıran bir dizi argümanlarla “vatan” kavramını yok etmeye çalışmakta, devletin sembollerini inkar ederek vatancılığa düşman olan bir felsefe sunmakta, bayrağa selam vermeye, kraliyet selamına, sınırlara ve antlaşmalara saygı göstermeye, yasalara, gelişime ve değişime karşı çıkmaktadırlar. Bugün şekilciliği, yüzeyselliği, aşırıcılığı ve şovenizmi değil, vatancılığı ve doğal aidiyeti derinleştirmek çok daha önemlidir. Zira vatancılık, birleştirici bir güç olarak hareket etmekte, ideolojik, etnik ve sınıfsal bölünmelere karşı uyumu güçlendirmekte ve toplumu, ülkenin inşası ve onun kalkınması gibi ortak hedefleri gerçekleştirme doğrultusunda birleştirmektedir. Ülkenin tarihini ve coğrafyasını anlayıp başarılarından gurur duyarak aidiyeti derinleştirmektedir. Suudi Arabistan, binlerce yıllık tarihini bölgeyle ve dünyayla paylaşmış en eski milletlerden biridir ve o dönemler hakkında çok az şey bilinmektedir; bu yüzden Krallığın tarihi uzantıları üzerine kapsamlı saha, kazı ve akademik araştırmalar yürütülmektedir. Sosyal gelişim özgünlüğü ortadan kaldırmaz, aksine gücü ve güveni ifade eder.” Alıntı bitti.

Bakın işte o burada, vatancılık bağlarını kutlamanın yasak olduğunu söyleyen Suud Hanedanı'nın ve "Vahhabi" Âli Şeyh’in tarihini inkar ediyor. Evet, vatancılığın kutsallığı hakkında söyledikleri tüm nâmeler, H. 1426-M.2005 yılında ulusal günü kutlama çalışmasını benimseyen Abdullah Âli Suud’un arzusu değiştiğinde Suudi medya ekibi ve tapınaklarının alime benzer rahipleri veya bir grup üst düzey ajanlar nezdinde de değişmiştir. Böylece dün haram olan bugün helal olmuştur; hatta Şarku’l Avsat gazetesinin saray yazarları nezdinde bile! Şayet kâfirler kertenkele deliğine girmiş olsalar, bu tür insanlar hiç tereddüt etmeden oraya girerler.

Vatan mefhumunun yok edilmesini ve sınırlara saygıyı belirli gruplara bağlama girişimi, yazarın, insanın hayat, devlet ve toplum hakkında tüm sorunlarına çözüm getiren İslam’ın mütekamil bir ideoloji olduğunu inkar etmeye ve İslam’ın açık ve net nâsslarından ona dair tek bir delil dahi sunmadan İslam’ın Müslümanları “küresel tek bir ümmet” olmaya davet etmesini inkar etmeye yönelik umutsuz bir girişimidir; dahası yazarın, şerî deliller hakkında konuşmaktan kaçınma konusundaki tüm girişimleri, birçok rejim ve onların borazanlarının yaptığı gibi okuyucuyu, Mars’taki düşmanlardan gelen garip argümanlar olduğu konusunda aldatma girişimidir; tıpkı Şarku’l Avsat gazetesindeki bu tür entelektüellerin üzerinde yaşadığı ve hurafelerle yaşayan ve sömürgeci kafirleri yücelten bir nesil formüle etmeyi amaçlayan ve sömürgeci kâfirin insanlığı “başka gezegenlerdeki garip cisimlerin” dünyanın gelecekteki varlığına yönelik tehdidinden kurtaran Hollywood dizi ve filmlerinde olduğu gibi.

Evet, bu tür “entelektüeller” günlük olaylardan uzakta yaşıyorlar, aksine olaylara seyirci kalıyorlar ve başkalarının da bu hususta kendilerini örnek almalarını ve onların Suud Hanedanı yöneticilerinin ve Washington'daki işverenlerinin piyonları olmalarını istiyorlar.Belki de Gazze halkının, Hollywood filmlerinin yenilmez Yahudi varlığı hakkındaki tüm efsanelerini nasıl yerle bir ettiğini bilmiyorlar. Onların sorunu sadece Gazze halkıyla değil, aksine yenilmez düşman söylemlerine inanmayan tüm İslam ümmetidir; zira onların efsaneleri, Müslümanların arasında eskilerin masalları haline gelmiştir. Onların sorunları büyük İslam ümmetiyledir; çünkü Yahudi varlığının sarsılması, insanlığa özel bir risalet taşımayan, aksine Batılı ülkelere bağlı işlevsel bir devlet olan Suudi Arabistan da dahil olmak üzere Sykes-Picot’un tahtlarının sarsılmasının bir yansımasıdır.

Abdurrahman Raşid’in şerî delilleri inkar etme hatasına düşmemek için burada kısaca iki konuya değineceğim ki bu da: İslam ümmetinin “küresel” birliğini korumasının zaruretiyle ilgili şerî delil ve “Suudi Arabistan’ın en eski milletlerden biri olduğu” yalanı:

İslam ümmetine gelince; o tek kelimeyle tek bir ümmettir: وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِŞüphesiz bu (insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir; ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının.” [Müminun 52]Bu birliğin sadece duygusal ve fikrî değil, aynı zamanda siyasi olduğu gerçeğine gelince; Peygamber efendimizin sünneti, hayatın her alanına dair tafsıli şerî hükümler yoluyla buna delalet etmektedir. Bu da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlinden dolayıdır: الْمُسْلِمُونَ كَرَجُلٍ وَاحِدٍ إِنِ اشْتَكَى عَيْنُهُ اشْتَكَى كُلُّهُ وَإِنِ اشْتَكَى رَأْسُهُ اشْتَكَى كُلُّهُ Müslümanlar bir adam gibidir. Gözü ağrısa bütün vücudu ağrır. Başı ağrısa bütün vücudu ağrır.” [Ahmed] Ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlinden dolayıdır:مَنْ أَتَاكُمْ وَأَمْرُكُمْ جَمِيعٌ عَلَى رَجُلٍ وَاحِدٍ، يُرِيدُ أَنْ يَشُقَّ عَصَاكُمْ، أَوْ يُفَرِّقَ جَمَاعَتَكُمْ، فَاقْتُلُوهُ İşiniz (yönetiminiz) tek bir adam üzerinde birleşmiş iken her kim gelir de asanızı parçalamak veya cemaatinizi (birliğinizi) bölmek isterse onu öldürün.” [Müslim] Dolayısıyla tüm bu şerî mefhumların, Suud Hanedanı yöneticilerini ve onların haksız yere gasp ettikleri ayrıcalıklarını rahatsız ettiği gibi aynı şekilde çalışmalarını aldıkları mali bağışlar temelinde sınırlayanların çıkarlarını da rahatsız ettiğinden eminiz.

Suudi Arabistan’ın en eski milletlerden biri olduğu yalanına gelince; Suud Hanedanının yönetiminin en eski milletlerden biri olmadığını, aksine onların yönetiminin, 1.300 yıllık bir geçmişe sahip olan devleti aracılığıyla İslam ümmetinin Rabbinin şeriatı altındaki yönetimle kıyaslandığında kısa olduğunu herkes biliyor. Belki de yazarın, Suud Hanedanı’nın Osmanlı Hilafetine karşı çıktıkları konusunda kafası karışmıştır; zira onlar, Vahhabi ortaklarıyla “ayrılıkçı hareketler” oluşturmuşlar ve İslam ümmetinin yeteneklerini tekelleri altına almak için Basra Körfezi'nde ilk defa krallık rejimini yayan efendileri İngiltere’den aldıkları silahlı destek sayesinde Osmanlı Hilafetini birkaç işlevsiz devlete bölmek için çok çalışmışlardır.

Sonuç olarak medya çevrelerinin azim İslam dini hakkındaki hesaplarını gözden geçirmeleri gerektiğini vurgulamak isteriz; zira bu din, Allah Subhanehu ve Teala tarafından insanlığa indirilmiş baki olan bir dindir ve bizler hepimiz gidiciyiz.

Allah Subhanehu şöyle buyurmuştur:وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَن تُؤْمِنَ إِلَّا بِإِذْنِ اللهِ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لَا يَعْقِلُونَ * قُلِ انظُرُوا مَاذَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا تُغْنِي الْآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَن قَوْمٍ لَّا يُؤْمِنُونَ * فَهَلْ يَنتَظِرُونَ إِلَّا مِثْلَ أَيَّامِ الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلِهِمْ قُلْ فَانتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ * ثُمَّ نُنَجِّي رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا كَذَلِكَ حَقّاً عَلَيْنَا نُنجِ الْمُؤْمِنِينَ * قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِن كُنتُمْ فِي شَكٍّ مِّن دِينِي فَلَا أَعْبُدُ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللهِ وَلَكِنْ أَعْبُدُ اللهَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ * وَأَنْ أَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفاً وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ * وَلَا تَدْعُ مِن دُونِ اللهِ مَا لَا يَنفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَ فَإِن فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذاً مِّنَ الظَّالِمِينَAllah’ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, akıllarını kullanmayanları murdar (inkârcı) kılar. De ki: “Göklerde ve yerde olan şeylere ibretle bakın!” Fakat, iman etmeyecek bir gürûha ne bu deliller, ne de uyarılar bir fayda verir.Aslında onlar, bu halleriyle ancak kendilerinden önce gelip geçenlerin helâk günlerinin benzerini beklemektedirler. De ki: “Öyleyse olacak olanları bekleyin bakalım, ben de sizinle beraber beklemekteyim!Sonunda biz, önceleri yaptığımız gibi peygamberlerimizi ve iman edenleri kurtarırız.De ki: "Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz, (bilin ki) ben Allah’ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam, fakat ancak sizi öldürecek olan Allah’a kulluk ederim. Bana müminlerden olmam emrolundu.Ve (bana) hanîf (Allah’ın birliğini tanıyıcı) olarak yüzünü dine çevir; sakın müşriklerden olma, diye (emredildi).Allah’ı bırakıp da sana fayda veya zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun.” [Yunus 100-106]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nizar Cemal

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 08/10/2024

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 08/10/2024
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

- 7 Ekim Aksa Tufanı'nın yıldönümü
- "İsrail"in Hedefinde Türkiye mi Var?

H. 5 Rebiu's Sâni 1446 El-Muvafık M. 8 Ekim 2024

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...

Türkiye: "1 Yıl Geçti 57 Devlet Harekete Geçmedi" Yürüyüş ve Basın Açıklamaları

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti:
“1 Yıl Geçti 57 Devlet Harekete Geçmedi” Yürüyüş ve Basın Açıklamaları
 
00 Bir Yil Gecti 57 Devlet Harekete Gecmedi Yuruyus ve BasinAciklamalari
 

Aksa Tufanı harekatının 1. yıl dönümünde Hizb-ut Tahrir Türkiye Gazzeli kardeşlerimize destek olmak için İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, Adana, Mersin, Hatay ve Şanlıurfa’da, Siverek, Van, Tatvan ve Gaziantep’te, Konya, Karaman, Aksaray ve Düzce’de yine İzmir ve Aydın ile birlikte Türkiye genelinde toplam 16 ayrı şehirde “1 Yıl Geçti 57 Devlet Harekete Geçmedi.” başlıklı yürüyüş ve basın açıklamaları gerçekleştirdi.

Adana

4 ekim cuma günü cuma namazı sonrası Adana 5 Ocak meydanına yapılan yürüyüş gerçekleştirildi. Yürüyüşün ardından Aziz Terzi basın açıklamasının okudu.

Aksaray

4 ekim cuma günü cuma namazı sonrası Aksaray Ulu Camide gerçekleştirlen basın açıklamasını Cabir Sağlam okudu.

Ankara

6 Ekim pazar günü Ankara'da Hacıbayram-ı Veli Camii'nde kılınan İkindi namazı sonrası tekbirlerle Ulus Meydanı'na yürüyüş gerçekleştirildi. Kur’an-ı Kerim ile başlayan program, İslam Boztepe’nin okuduğu basın açıklamasıyla devam etti. Daha sonra Abdullah İmamoğlu“Aksa Tufanı’nın Öğrettikleri” başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi.

Aydın

4 ekim cuma günü cuma namazı sonrası Aydın kent Meydanında yapılan basın açıklamasını Ferhat Subaşı okudu.

Düzce

4 ekim cuma günü cuma namazı sonrası Düzce Merkez Camiinde yapılan basın açıklamasını Mazlum Demirbaş okudu.

Gaziantep

4 ekim cuma günü cuma namazı sonrası Gaziantep Ulu Camii'nden Şehitler Anıtı'na yürüyüş düzenlendi. Meydanda yapılan basın açıklamasını Recep Yiğit okudu.

Hatay

4 ekim cuma günü cuma namazı sonrası Hatay Sanayi Camiinde yapılan basın açıklamasını Cemal Rifaioğlu okudu.

Ilgın

4 ekim cuma günü cuma namazı sonrası Konya Ilgın Ak Camiinde yapılan basın açıklamasını Oğuz Çopel okudu.

İstanbul

6 Ekim pazar günü öğle namazı sonrası Fatih Camii'nden Saraçhane Parkı'na yürüyüş gerçekleştirildi. Binlerce Müslümanın iştirak ettiği yürüyüşün ardından Saraçhane parkında basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasını Muhammed Emin Yıldırım okudu. Basın açıklaması okunduktan sonra İlahiyatçı-Yazar Dr. Abdurrahim Şen söz alarak bir konuşma yaptı. Yapılan duanın ardından program sona erdi.

İzmir

4 ekim cuma günü cuma namazı sonrası İzmir Konak Meydanında yapılan basın açıklamasını Mehmet Aslan okudu.

Mersin

4 ekim cuma günü cuma namazı sonrası Mersin Ulu Camiide yapılan basın açıklamasını Hasan Gümüş okudu.

Siverek

4 ekim cuma günü cuma namazı sonrası Şanlıurfa Siverek Kanlıkuyu meydanında yapılan basın açıklamasını Remzi Özoruç okudu.

Şanlıurfa

4 ekim cuma günü cuma namazı sonrası Şanlıurfa Balıklıgöl Dergâh Platosunda düzenlenen basın açıklamasını Yunus Sezer okudu.

Van

4 ekim cuma günü cuma namazı sonrası Van Hz.Ömer Camii'nde yapılan basın açıklamasını Fatih Ergenç okudu.

Pazar, H. 3 Rebiulahir 1446 - M. 6 Ekim 2024

turkiye vilayeti

turkiye vilayeti

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...

Aksa Tufanı’ndan Bir Yıl Sonra

Aksa Tufanı hem ümmetin hem de dünyanın hafızasında etkileri uzun süre devam edecek derin yaralar açtı. Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şu buyruğuna dünyanın gözleri önünde somut bir gerçeklik olarak tercüman oldu:

لَنْ يَضُرُّوكُمْ إِلَّا أَذًى وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ“Onlar incitmekten başka size bir zarar veremezler. Sizinle savaşa koyulurlarsa, geri dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.” [Ali İmran 111]

Yahudi varlığının örümcek ağından daha zayıf olduğunu, girdiği ve zafer kazandığını iddia ettiği tüm savaşların aslında sadece göstermelik savaşlar olduğunu ortaya koydu. 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı, Karameh Muharebesi, Kudüs Savaşı ve 6 Ekim 1973 savaşı, ihanetin gölgesi olmasaydı, tam tersini kanıtlar nitelikteydi.

Bu mutant varlığın iddia ettiği askeri ve teknolojik üstünlüğün, korkaklığıyla tıpkı peynir gibi eridiğini, askerlerinin ağlayarak komutanlarıyla birlikte sığınaklara kaçtıklarını, ölüm baygınlığı geçiren kimse gibi gözlerinin döndüğünü gözler önüne serdi.

Nasıl olmasın ki? Allah onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُوا إِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ “Allah’tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmadıkça, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, onlara alçaklık damgası vurulmuştur” [Ali İmran 112] İnkarları ve peygamberleri öldürmeleriyle Allah’ın ipini kopardılar. Geriye sadece Batı’nın ve uşağı yöneticilerimizin ipi kaldı, ancak ümmet de bu ipi koparmak üzeredir.

Bu kadar korkaklığına rağmen Yahudi varlığı, Müslümanların yöneticilerinin İslam ümmetine, başkentlerine ve şehirlerine karşı işlediği suça ortak olmalarından emin olmasaydı, Gazze, Batı Şeria ve Lübnan’da yaptıklarına asla cesaret edemezdi. Çünkü onlar, ümmetin harekete geçmesinin hem kendileri hem de Batı için yok oluş anlamına geleceğini düşünüyorlar. Bu nedenle ümmete karşı yürüttüğü savaşta kafir Batı ile tek bir vücut halindeler.

Gazzeli mücahitlerin sıfır mesafede verdikleri mücadele, ümmetin hafızasında, selef-i salihin dönemindeki cihat ve izzetlerini hatırlatan bir tablo olarak kalacaktır. Bu tablo, ümmeti onların izinden gitmeye teşvik edecektir. Mahir el-Cazi, Hasan et-Türki, Muhammed Salah ve kardeşleri, ümmetin Filistin’i kurtarma özlemini ifade eden birer semboldür. Bu özlem, Hasan al-Turki’nin cenazesinde ve Ürdün halkının ‘Hepimiz El Cazi’yiz, Filistin’i kurtarmak ve Mescid-i Aksa’da namaz kılmak istiyoruz’ sloganlarında açıkça görülmektedir.

İslam ümmeti, kendi savaşına girmeye, bu savaşı grupların direnişinden çıkarıp, cihat, kurtuluş, fetih ve zafer anlamlarına özlem duyan ümmetin kucak açtığı orduların genel seferberliğine dönüştürmeye hazırdır. Mısır, Ürdün, Türkiye, Pakistan gibi ülkelerin orduları ve dünyanın her köşesindeki Müslümanlar, Yahudi varlığını kökünden söküp atacak nihai bir savaşa girmeye can atmaktadırlar. Fakat bu suçlu rejimler, onların Allah yolunda cihat etmelerine engel olmaktadırlar. Dolayısıyla 7 Ekim 2023, ordudaki samimiler için zincirleri kırmaları, tahtları devirmeleri, sınırları kaldırmaları ve ümmetlerini Amerika ve Yahudi uşağı yöneticilerin esaretinden kurtarmaları yönünde güçlü bir teşvik unsuru olmalıdır. O zaman ümmet ordularıyla kenetlenecek, ilahi bir liderliğin altında Risâlet’ini taşımak için ayağa kalkacak, Allah’ın yardımı inecek, böylece Amerika ve yandaşlarına yenilgi ve kırılmanın zilletini tattıracaktır.

Düşmanımız kâfir batı ve Yahudiler, ümmetimizin hareketlerini yakından takip ediyorlar ve işbirlikçi rejimlerin boğazına yapışmak üzere olduğunu çok iyi biliyorlar. Bu yüzden, zamana karşı yarışıyorlar, ümmetin gücünü kırmaya çalışıyorlar ve ümmetin başkentlerini vurmak için ordularını getiriyorlar. Böylece köklerini kazıyacak ümmet tufanını engelleyebileceklerini umuyorlar. Düşmanımız, her ne kadar ilk saldırıyı yapan taraf gibi görünse de aslında savunma halindedir. Bu savaş onlar için bir varoluş mücadelesi, bizim için ise yeni bir doğuşun sancısıdır.

Bugün dünya, değerlerinin ve sistemlerinin ne kadar yozlaştığını, siyasetçilerinin ve yöneticilerinin insanlığa karşı ne kadar büyük suçlar işlediklerini ve kana ne kadar susamış olduklarını açıkça görmüştür. Bu dünya, Batı uygarlığıyla mutsuz olduğu kadar bir mutsuzluk tanımamıştır. Batı, erdem, değerler ve insanlık iddiasında bulunmuş, kendisini dünyanın ahlak merkezi olarak göstermeye çalışmıştır, ancak bu iddialar tamamen yalandan ibarettir. Sahtekarlık gün yüzüne çıktı ve artık geriye sadece İslam ümmetinin kendi uygarlık projesini tüm insanlık için kurtarıcı bir alternatif olarak ortaya koyması kalmıştır.

Artık İslam ümmeti ve ordularının yapacağı tek şey, 7 Ekim 2023 olayının seviyesinde, kâfir ve yardımcılarının bize karşı verdiği mücadele seviyesinde ve insanlığı zayıflık ve çaresizlik tozundan arındırma seviyesinde harekete geçmesidir. Çünkü İslam ümmeti, tarihin yüzünü değiştirebilecek tek ümmettir.

كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız.” [Ali İmran 110]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER