Ürdün'de 1993 Parlamentosu İle 2024 Parlamentosu Arasında!
- Kategori Makaleler
- |
Ürdün'de 1993 Parlamentosu İle 2024 Parlamentosu Arasında!
Yirminci Ürdün parlamentosu 10/9/2024 tarihinde seçildi ve Müslüman Kardeşler 138 sandalyeden 31’ini, yani toplam oyların %22,46’sını elde etti. Ürdün’de on birinci Temsilciler Meclisi 8 Kasım 1993 tarihinde seçilmişti; o zaman Müslüman Kardeşler 80 sandalyenin 17’sini, yani %21,25’ini elde etmişti. 1993 yılındaki on birinci meclis ile 2024 yılındaki yirminci meclis arasında da benzer hususlar vardır ki bunlardan en önemlileri şunlardır:
1- Müslüman Kardeşlerin her iki mecliste de belirgin varlığı, her iki durumda da meclis üyelerinin yaklaşık %22’sine ulaşmasıdır.İslami Hareket Cephesi tarafından temsil edilen Müslüman Kardeşler, Ürdün’deki en büyük İslamcı grup olup sunumundaki ılımlılık, genel olarak hükümetle çatışmama ve demokratik bir yaklaşım benimseme gibi birçok nedenden ötürü genel olarak Müslümanların doğal temsilcisi olarak kabul edilmektedir. Başka bir ifadeyle hükümetin bakış açısına göre Ürdün’deki İslami yelpazeyi temsil ediyorlar. Ayrıca halkçı bloklar da aşiret ve demografik yelpazeyi temsil etmektedir.Bu nedenle hükümet ve Ürdün sokağı, bu iki meclis tarafından alınan kararların tüm bileşenleriyle Ürdün halkını temsil ettiğini düşünmektedir.
2- Müslüman Kardeşler mecliste en yüksek temsil oranına sahip olsa da, özellikle Filistin meselesi ve Ürdün ile Filistin’deki gaspçı Yahudi varlığı arasındaki barış anlaşmasıyla ilgili temel kararları almak ya da engellemek için tek başına yeterli değildir.
3- On birinci parlamento seçimleri 1993 yılında seçim kanununda yapılan değişiklikten sonra gerçekleştirilmiş olup daha önceki çoğulculuk sistemi yerine ilk kez “tek oy” sistemi benimsenmiştir. Ayrıca yirminci meclis seçim kanununda da değişiklik yapıldı ve ulusal düzeyde sandalyelerin %30’u parti listeleri için tahsis edildi.
4- On birinci meclis 1993 yılında, yani işgalci Yahudi varlığı ile Filistin arasındaki Oslo Anlaşmasının imzalanmasından iki ay sonra oluşturulmuştur. Bunu takiben Ürdün ve Yahudi varlığı arasında 26 Ekim 1994 tarihinde, yani on birinci parlamentonun oluşturulmasından bir yıldan kısa bir süre sonra Wadi Araba Anlaşması imzalanmıştır. Müslüman Kardeşler, İslami Hareket Cephesi partisi aracılığıyla bu anlaşmayı reddettiklerini, ulusal ve dini açıdan kabul edilemez bulduklarını ifade etmişler, dolayısıyla parlamentodaki oylamayı boykot etmişlerdir. Ancak anlaşma, Müslüman Kardeşler ve diğer bazı siyasi güçlerin karşı çıkmasına rağmen parlamentoda kabul edilmiştir.
Karşılaştırmak gerekirse 2024 parlamentosu Gazze'deki savaşın patlak vermesinden bu yana siyasi ve askeri faaliyetler açısından benzer siyasi koşullar altında gelmiştir. İslami Hareket Cephesi partisinin muhalefetine ya da boykotuna rağmen kararların parlamento çatısı altında alınması beklenmektedir.
İki parlamento arasındaki benzerliğin, ister iki mecliste de Müslüman Kardeşlerin yüksek oranda temsil edilmesi açısından olsun, ister şekil (seçim kanunu) ya da içerik (iki meclise eşlik eden koşullar) açısından şartların benzerliği açısından olsun sırf gelişigüzel bir tesadüf olduğunu düşünmüyorum. Gaspçı varlığın gerçekleştirdiği askeri eylemlerin ve sistematik yıkımların tüm hızıyla devam ettiği ve yerinden etme girişimlerinin sürdüğü bir dönemde, Filistin meselesine siyasi bir çözüm bulmak amacıyla Mısır, Katar ve Türkiye’de siyasi hareketlenmeler ve müzakereler de tüm hızıyla devam etmektedir. Ürdün’ün, her ne olursa olsun nihai çözüm çerçevesinin dışında olmadığına şüphe yoktur. İster en azından Batı Şeria’dan yeni bir göç için bir yurt olması açısından olsun, ister Filistin adı altında oluşturulan herhangi bir varlıkla federal bir birliğe girmek açısından olsun, isterse de nihayetinde Ürdün’ün Filistin halkı için alternatif vatan olması açısından olsun fark etmez. Tüm bu durumlarda, karar ne olursa olsun Ürdün parlamentosu tarafından onaylanması gerekmektedir.
Peki yirminci parlamentodan beklenen nedir? Gazze’de bir ateşkesin sağlanmasının, savaşın sona ermesinin ve Filistin’in nihai statüsüne ilişkin görüşmelerin tamamlanmasının ardından manzara tamamen netleşecektir. Muhtemelen ilk olarak Batı Şeria’nın geri kalan kısmında Filistin Devleti ilan edilecek, hemen ardından yeni kurulan Filistin Devleti ile Ürdün arasında bir konfederasyon ilan edilecek ve ardından ortaya çıkan modern devlet, siyasi yapısı açısından yeniden formüle edilecektir. Nitekim Kral Hüseyin, Ürdün ordusu ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında çatışmalara sahne olan 1970 Kara Eylül olaylarının ardından Ürdün ile Batı Şeria arasını birleştiren “Birleşik Arap Krallığı” adı altında federal bir yapının, yani hem Ürdün hem de Batı Şeria için iki yerel hükümetin olacağı ve dışişleri ve savunmanın ise merkezi bir hükümet tarafından yürütüleceği bir yapının kurulmasını önermişti.
İsmi, şekli ve içeriği bakımından Ürdün’ün siyasi bugününü ve geleceğini ilgilendiren bu tür kararların, halkın çeşitli kesimlerini temsil eden bir parlamento tarafından alınan kararlar olması, halkçı ve resmi bir nitelik kazanmasını gerektiriyor. Her ne kadar bu siyasi eylem, aslında İngiliz ve Amerikan dışişleri bakanlıklarının bölge meselelerinin nasıl yönetilmesi gerektiğine dair algılarına göre hazırladıkları siyasi plan ve düzenlemelerin bir parçası olsa da. Bundan dolayı yirminci Ürdün parlamentosu, önümüzdeki dönemde alınması planlanan siyasi çözümlerin demokratik tarzına hukuki meşruiyet kazandırmak için dikkatle incelenmiş özelliklerle gelmiştir. Allah göstermesin böyle bir şey olursa bu, Filistin davasının tarihindeki en kötü durum olacak ve Filistin’i savunmak için canlarını veren on binlerce şehidin kanı heder olacaktır.
Son bir söz söylemek gerekirse Filistin meselesi, Ürdün rejiminin, Ürdün parlamentolarının ve hükümetlerinin ve onun temsilcilerinin ve bakanlarının meselesi olmadığı gibi Oslo’da kurulan ve iradesi ve gücü çalınmış ve niteliğini kaybetmiş olan Filistin otoritesinin de meselesi değildir; ayrıca Filistin meselesi, Amerika’nın diplomatik çantasında olmaması gerektiği gibi Londra’daki afyon tüccarlarının bir metası da olmamalıdır. Zira Filistin davası, Filistin topraklarında dökülen her bir damla kanın, bir annenin çocuğu ve bebeği için döktüğü her bir gözyaşının ve peygamber katillerinin kirlettiği her toprak zerresinin hesabını Allah’ın soracağına iman eden bir ümmetin davasıdır.Filistin davası, Kâbe ve el-Aksa’nın kutsallığından daha büyük bir kutsallığa sahiptir; bu kutsallık ise Müslümanların, onların kanlarının ve ırzlarının kutsallıklarından kaynaklanmaktadır.
Bu nedenle ister birey ister grup olsun her bir Müslümanın, batmasına neden olan bir gemide delik olmaktan, bizi ve davamızı cehenneme götürmek için günahkâr bir kâfirin bindiği bir binek olmaktan veya insan şeytanları tarafından tutuşturulan bir ateşe yakıt olmaktan sakınması gerekir. Ayrıca her bir Müslümanın hakka bağlı olması ve başkasının dünyası için ahiretini satmaması gerekir. Yine her bir Müslümanın, zalim bir yöneticinin çarkındaki bir diş, parlamentosunda bir milletvekili, hükümetinde bir bakan veya onun kapısındaki bir alim olmak için çalışıp çabalamaması gerekir.
Bugün ve 100 yılı aşkın bir süredir büyük bir dava olan Filistin’in, Müslümanların servetlerinin, ırzlarının ve kanlarının emanet edildiği kendisiyle korunulan ve arkasında savaşılan Müslümanların Halifesi tarafından harekete geçirilecek cesur ordulara ihtiyacı vardır.
Peki bu, Müslümanlar olarak bizim için çok mu fazla?Bu bizden uzak mı ey Müslümanlar? Peki biz, başka bir alternatifi kabul edebilir miyiz?أَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذِي هُوَ أَدْنَى بِالَّذِي هُوَ خَيْرٌ “Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz?!” [Bakara 61]
Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاءُ مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلَّا خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ “Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.” [Bakara 85]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed Ceylani