Çarşamba, 01 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Yüzlerce Dender ve Sennar Sakinleri, Hızlı Destek Kuvvetleri Nedeniyle Evlerini Terk Ediyorlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yüzlerce Dender ve Sennar Sakinleri, Hızlı Destek Kuvvetleri Nedeniyle Evlerini Terk Ediyorlar!

Haber:

Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (RSF) Sennar eyaletinin başkenti Singa’ya ulaşmasının ardından Sennar, Dender ve diğer bölgelerden çok sayıda sakin Sudan’ın doğusundaki Kadarif’e kaçtılar. Cumartesi günü Hızlı Destek Kuvvetleri, güçlerini toprak yollar üzerinden Sennar şehrinin yaklaşık 40 kilometre güneyinde bulunan Cebel Moya’ya harekete geçirmesinin ardından Singa’ya doğru uzandı ve Singa’daki ordu üssü ile yerel hükümet merkezini ele geçirdi ve onun unsurları da halkın mallarını yağmalamak ve onları terörize etmek gibi ihlallerde bulunmaya başladılar. (Sudan Tribune, 30 Haziran 2024)

Yorum:

Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (RSF) Sennar Eyaletinin başkenti Singa şehrine girdiğine dair çelişkili haberlerin ardından, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin gerçekten de Singa şehrine girdiği ve savunmasız insanları terörize etme, mülklerini yağmalama ve onları evlerinden etme arzularını gerçekleştirdiği kanıtlandı. Nitekim bu durum savaştan kaçanların ifadeleriyle teyit edilmiş, dahası Singa’daki 17. Tümen karargahının içinden bir savaşın gerçekleştiğini vurgulayan ve Singa şehrinin yüzde 70’inin kurtarılmasından bahseden Sennar valisinin medya danışmanı da itiraf etmiştir. Bizler rakamlar konusunda şüpheye düşürmek istemiyoruz ancak onun bu sözleri, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin şehre girdiğinin ve burayı kontrol altına aldığının kanıtıdır. Ayrıca Silahlı Kuvvetler Sözcüsü tarafından yapılan açıklamada da Hızlı Destek Kuvvetleri’nin Singa kentinde bulunduğu teyit edilmiş ve şöyle bir açıklamada bulunmuştur; Singa’daki güçlerimiz kararlı ve uyumlu olup düşmanla kararlılıkla ve yüksek moralle savaşmaktadır ve Allah’ın izniyle de muzaffer olacağız.

Bu savaşı takip edenler tarafından dillendirilen soru şudur: Hızlı Destek Kuvvetleri, eyaletin başkenti olarak güçlendirilmesi gereken Sennar Eyaleti’nin başkentine nasıl ulaşmıştır?!Sonra Hızlı Destek Kuvvetleri Singa’ya doğru harekete geçtiğinde ordu istihbaratı neredeydi?! Dahası haberlerde de geçtiği gibi açık arazide ve toprak yolda giderken neden askeri uçaklar tarafından yok edilmedi?!

Bir yıl iki aydan daha fazla bir süre önce savaş patlak verdiğinde el-Burhan’ın da açıkladığı gibi, bu savaşın kelimenin tam anlamıyla absürt bir savaş olduğu gayet açık, hatta kesindir. Bu tür oyunların amacı insanları hayal kırıklığına uğratmak ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nin, ortadan kaldırılması imkânsız olan bir güç olarak lanse etmenin yanı sıra orduyu bile geride bırakabilecek bir güçte olduğunu, bu nedenle onunla müzakere edilmesi ve Sudan’daki siyasi gerçekliğin bir parçası haline getirilmesi gerektiğini göstermektir.

Amerika’nın istediği ve ordu komutanlarının da uyguladığı işte budur; dolayısıyla yerlerinden edilip her bir yerde başıboş dolaşan acılı Sudan halkı ve komşu ülkelerde aşağılanan mülteciler için hiçbir teselli yoktur!

Sudan’da yaşadığımız bu cehennem, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulması temelinde bir değişim için ciddi olarak çalışmadıkça sona bulmayacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

İbrahim Osman (Ebu Halil) - Sudan

Devamını oku...

“Çin-Kırgızistan-Özbekistan” Demiryolu Projesinin Sahibi Çin’dir!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

“Çin-Kırgızistan-Özbekistan” Demiryolu Projesinin Sahibi Çin’dir!

Cogorku Keneş (Kırgız Parlamentosu), Çin-Kırgızistan-Özbekistan demiryolu hattının inşasına ilişkin üç ülke hükümetleri arasında imzalanan anlaşmayı, 19 Haziran’daki toplantıda derhal üç okumada kabul etti. Ulaştırma ve Haberleşme Bakan Yardımcısı Irısbek Bariyev’e göre demiryolu, Torugart’tan girecek, Makmal üzerinden Celalabad’a devam edecek ve daha sonra da Özbekistan’a gidecek.

Demiryolu projesinin maliyetinin yaklaşık 4 milyar 700 milyon Dolar olduğu tahmin ediliyor. Projenin uygulanması için üç ülke arasında proje yönetim şirketi kurulacak. Çin, projenin uygulanması için şirkete 2 milyar 332 milyon Dolar kredi verecek. Geriye kalan 1.187 milyar Dolar ise Pekin, Bişkek ve Taşkent tarafından ortaklaşa ödenecek, yani her biri 573 milyon Dolar ödeyecek. Böylece Çin'in şirketteki hissesi yüzde 51'e ulaşmış olacaktır. Geriye kalan yüzde 49’luk pay ise yüzde 24,5’erlik oranlarla Kırgızistan ve Özbekistan arasında paylaşılacak. Demiryolu hattı ancak parası ödendikten sonra Kırgız tarafına geçecektir. Başlangıç olarak süresi 31 yıl olarak belirlenmiştir. Demiryolu hattının inşasından Çin Demiryolu Uluslararası Şirketi, “Kırgız Demir Yolu” Devlet Şirketi ve Özbekistan Demir Yolu Anonim Şirketi sorumlu olacaklar.

Demiryolunun toplam uzunluğu 480 km olup bunun 311 km'si Kırgızistan topraklarından geçecektir. Ülkede 18 istasyon, 81 köprü ve 41 tünel inşa edilecektir. Makmal’de iki farklı genişlikte demiryolu hattı inşa edileceği gibi aynı şekilde buraya yeniden kargo yükleme istasyonu da inşa edilecektir. Demiryolları mal ve yolcu taşıma görevini de yerine getirebilir. İnşaatının ise bu yıl Ağustos ayında başlayacağı söyleniyor. Milletvekili Ormonov’a göre bu sözleşmenin ayrıntıları, yasa tasarısında belirtilmemiştir. Yatırım anlaşması hükümet düzeyinde ele alınacaktır.

Kayda değerdir ki Çin, Kırgızistan ve Özbekistan arasında 20 yıldır tartışılan demiryolu projesine ilişkin üçlü işbirliği 2022 yılında Semerkant'ta düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesinde imzalanmıştı.

Demiryolları dünyadaki en önemli stratejik yön olarak kabul ediliyor ve mal taşımanın düşük maliyetli olması açısından da su taşımacılığından sonra ikinci sırada yer alıyor. Rusya’nın bölgedeki çıkarlarıyla çatışması nedeniyle şu ana kadar hayata geçirilemeyen demiryolu hattının inşasıyla birlikte Çin'in bölgedeki etkisinin artacağı şüphesiz bilinmektedir. Zira şu anda Ukrayna’da bataklığa saplanmış olan Rusya, Orta Asya'daki nüfuzunu Çin ile paylaşmak zorunda kalmıştır. Çin ise bu projeyle sınırlı kalmayacak, aksine bölgedeki diğer ülkelerle de ticaret merkezleri kurmak yoluyla ekonomik genişlemesini artırmaya çalışacaktır.

Kırgızistan ve Çin arasındaki işbirliği son on yılda çok aktif bir şekilde gelişmiştir. Şu anda Kırgızistan’da 300'den fazla Çinli şirketin çalışmasının yanı sıra yaklaşık 200 tane de Kırgız-Çin ortak şirketi faaliyet gösteriyor. Ayrıca Kırgızistan’daki maden işletmelerinin yüzde sekseni de Çinli şirketlere aittir. Çinli şirketler faaliyetleri hakkında herhangi bir rapor sunmadıklarından dolayı ne kadar kaynak çıkardıkları ya da ülke dışına ne kadar servet götürdükleri bilinmiyor. Cumhurbaşkanı Sadır Caparov geçen hafta ülkeden altın madenleri ve cevherlerinin ihracatına izin veren bir karar almış olup bu da sayısız maden kaynağının yurt dışına akışının önünü açacaktır.

Gördüğünüz gibi bir yandan Çin'e olan borçlarımız artarken diğer yandan Çin'e ait şirketlerin çoğu yer altı kaynaklarımızı yağmalıyor. Ayrıca Çin’den alınan kredilerin çoğu Çin’e geri dönüyor. Bunun örneğini ülkemizdeki iki büyük projede de görebiliriz. Kırgızistan, Çin Merkez Bankası'ndan Bişkek Termik Santrali’nin modernizasyonu için 386 milyon Dolar, Datka-Kemin hattının inşası için ise 389 milyon Dolar kredi almış, sonra da bu iki büyük projeyi Çinli TPIA şirketine devretmiştir. Yani biz Çin’den kredi aldık, sonra onu Çin’e geri verdik ancak borç da bizim omuzlarımızda kalmaya devam etti!

Dolayısıyla söz konusu demiryolu projesi Özbekistan ve Kırgızistan’ın ekonomik çıkarları için gerekli olsa da, Çin’in de ekonomik çıkarlarının yanı sıra stratejik ve siyasi çıkarları vardır. Daha açık bir ifadeyle Çin, bölgede daha fazla ekonomik genişleme yoluyla maden kaynaklarına ve hammaddelere ulaşmak ve ürünleri için yeni pazarlar açmak istiyor.

Kısacası Orta Asya ülkeleri, Rusya'nın ekonomik zayıflığı nedeniyle Çin ile işbirliklerini güçlendirmeye çalışıyor. Bu nedenle, Çin’in kölesi olmamamız için Çin’in ekonomik, kültürel ve askeri işgaline karşı direnmemiz gerekiyor. Dolayısıyla İktidardaki yetkilileri halkın isteklerine boyun eğdirmek gerekiyor. Ayrıca Orta Asya’daki Müslümanların, öncelikle Çin işgalinden ve Rus egemenliğinden kurtulmak için birleşmeleri gerekiyor. Bu birleşmenin ise milliyetçilik ve vatancılık gibi geçici fikirlere değil, her alanın temeli olan İslam akidesine dayanması gerekiyor; çünkü bizi sömürgecilerin zulmünden koruyacak ve toplumumuzun refah içinde yaşamasını sağlayacak olan sadece İslam’a dayalı yönetim sistemidir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Mümtaz Maveraünnehrî

Devamını oku...

Türkiye: Şeyh Said'in Mirası Konferansı / Diyarbakır

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti:
Şeyh Said'in Mirası Konferansı / Diyarbakır

Hizb-ut Tahrir / Türkiye, Şehadetinin 99. yıldönümü münasebetiyle, Diyarbakır'da "Şeyh Said'in Mirası" başlıklı bir konferans düzenledi.

29 Haziran 1925’te İstiklal Mahkemeleri kararlarıyla şehit edilen Şeyh Said Efendi ve arkadaşları, şehadetlerinin 99. yıldönümünde rahmetle anılıyor.

Diyarbakır Selahattin Eyyubi Camii Konferans Salonu’nda "Şeyh Said'in Mirası" başlıklı konferansta Şeyh Said kıyamının nedenleri ve asıl hedefi konuşuldu.

Diyarbakır halkının yoğun teveccühüne mazhar olan konferansın açılış konuşmasını Burhan Ercan, gerçekleştirdi. Ercan, Şeyh Said kıyamının ana hatlarına dair kısa bir bilgilendirmede bulundu ve programın amacına değindi.

Tayyip Elçi: “Şeyh Said’in Kıyamı Şeriat İçindi”

Ardından programa bulunduğu Kabe-i Muazzama’dan gönderdiği video mesajla katılan Medrese Alimler Vakfı Başkanı Molla Tayyip Elçi, konferansı düzenleyenlere ve salondaki misafirlere selamlarını sundu.

Şeyh Said’in alelade bir insan olmadığını ve aldığı eğitim ile büyük bir İslam alimi olduğunun altını çizen Elçi, Cumhuriyet sonrası İslam’a karşı yapılan kıyıma, kıyamla karşılık verdiğine dikkat çekti.

Şeyh Said’in bir İslam şehidi olduğunu ifade eden Tayyip Elçi, mahkeme tutanaklarında da “Benim mücadelem İslam içindir” sözünün geçtiğine işaret etti. Ancak tarihi karartanlar İngiliz destekli bir isyan olduğu ya da ırkçı bir isyan olduğu iftirasında bulunduklarını, yaşarken Şeyh Said’e tahammül edemeyenlerin şehit edildikten sonra mübarek cesedine de tahammül edemediklerini vurguladı.

Bir asır sonra bile bir İslam şehidi olan Şeyh Said’in mezarının yerinin belli olmamasının bir zillet olduğunu hatırlatan Elçi, yalan yazan tarihin de yeniden masaya yatırılması ve gerçeklerin artık gün yüzüne çıkarılması çağrısında bulundu.

Muhammed Emin Yıldırım: “Şeyh Said, Yüzünün Akıyla İmtihanını Tamamladı”

Siyer Vakfı Kurucusu Muhammed Emin Yıldırım, gönderdiği video mesajda Şeyh Said’in Nebevi verasetin hakkını vermiş bir alim olduğunu ifade ettikten sonra “Çok ağır bir zamanda bu işin imtihanını verdi ve yüzünün akıyla da bu imtihanı tamamladı ve köşesine çekilmeden üzerine düşeni hakkıyla yerine getirdi” dedi.

Şeyh Said'in Allah’ın üzerine yüklediği bir sorumluluk olarak bir alime yakışır şekilde tavır ortaya koyduğunu vurgulayan Yıldırım, bu tavır neticesinde 46 arkadaşı ile birlikte 99 yıl önce bugün 29 Haziran’da idam sehpasında canlarını Allah’a kurban ettiklerini hatırlattı.

Yıldırım son olarak “Hilafet gibi Allah’ın bize yüklediği bir sorumluluğun tam olarak hakkıyla nasıl ortaya konmasına dair bir numune bıraktı” ifadesiyle Şeyh Said’in kıyamını özetledi ve “sadakatle onların bize emanet ettiği sancağı taşıma sorumluluğumuzu hatırlayıp gereğini yerine getirme gayreti içinde olmalıyız” çağrısında bulundu.

Ardından Şeyh Said Kıyamı ve o zamanki tarihsel süreci ele alan Kürtçe sinevizyon gösterimi yapıldı.

Mehmet Emin Kutluay: "Şeyh Said, Laiklik Denen Beşer Sistemine Teslim Olmadı"

Sinezyon gösteriminin ardından katılımcılara hitap eden M. Emin Kutluay, Şeyh Said'e atılan iftiraların aksine, "Biz onu Kur'an-ı Kerim'de Allah Subhanehu ve Teala'nın ifadesiyle 'Rabbim Allah'tır deyip, dosdoğru olanlar' şeklinde tanıdık" diyerek konuşmasına başladı.

Şeyh Said'in ilmiyle amil olan yani ilmini uygulayan bir alim olduğunun altını çizen Kutluay, şöyle devam etti:

"Şeriatı anlatmış, Hilafet'i anlatmış, şehadeti anlatmış ama anlattığı şey sözde kalmamış. Uygulamalı olarak bu dünyadan izzetle ve şerefle nasıl göçülür, bunu da Ümmet-i Muhammed'e öğretmiş"

"Adına demokrasi, adına laiklik denen beşer sistemine teslim olmamış" diyerek Şeyh Said kıyamının detayını ortaya koyan Kutluay, Şeh Said Hilafet'i ve Şeriat'ı savunduğunu ve bu yolda canını verdiğini ifade etti.

Adaletin Şeriat olduğunu ama bu toplumun Şeriat'ı anlayamadığını ve hakaretlerde bulunduğunu hatırlatan Kutluay, huzur isteyenlerin Şeriat'a teslim olması gerektiğini ifade etti.

Şeyh Sad'in hayatından anlaşılması gereken bir diğer önemli noktanın da alimin izzetli olması gerektiğini söyleyen Kutluay, alimlerin Allah'tan hakkıyla korkan kişiler olduğunu ve yalnız Allah'tan korkup, makam ve mevkiyi bir kenara bırakıp, hakkı söylemesi gerektiğini vurguladı.

Kutluay konuşmasını, alimlerin Hilafet'e ve Şeriat'a canı pahasına sahip çıkması gerektiğini ifade edip, "Yaşasın Hilafet, yaşasın şeriat, yaşasın Allah'ın hükümleri" sözleriyle sunumunu tamamladı.

Abdullah İmamoğlu: “Şeyh Said ve Yarenleri Laikliğe ‘LA’ Dedi”

Programın kapanış konuşmasının yapan Abdullah İmamoğlu, konuşmasına Şeyh Said’in meşhur,“Benim bu değersiz dallarda asılmama pervam yoktur. Muhakkak ki mücadelem Allah ve din içindir.” sözü ile başladı.

‘Dini mübini ve Hilafet’i savunmak uğrunda hayatını feda etmekte tereddüte düşmeyen Şeyh Said ve yarenlerini şehadetlerinin 99.senesinde rahmetle andığını’ ifade eden İmamoğlu, şeyh Said’in davasının iftiracıların aksine ırkçılık davası olmadığının, mücadelesinin “Allah’ın mülkünde Allah’ın sözünün egemen olması” mücadelesi olduğunun altını çizdi.

Şeyh Said’in peygamberin izinden gittiğine ve dünyalık maslahatları değil Allah’ın rızasını tercih ettiğine dikkat çeken İmamoğlu, alim olmanın gereği olarak Allah’tan başkalarının hüküm sürmesine rıza göstermediğini ve sisteme entegre olarak mücadele etmediğini de hatırlattı.

Daha sonra dikkat çekici bir seslenişte bulunan İmamoğlu hem Türkçe hem de Kürtçe olarak şunları söyledi:

Tıpkı Şeyh Said ve yarenleri gibi sizler de Allah’ın mülkünde Allah’a söz hakkı vermeyen laikliğe, demokrasiyle bütün benliğinizle “LA” diyebilecek misiniz?

İslam dini ve hilafet için çalışmaya hazır mısınız?

Şeyh Said'in ruhunu şad etmeye hazır mısınız?

Salondakilere sorulan bu sorulara misafirlerin güçlü bir şekilde “varız” yanıtını alan İmamoğlu, “Allah hüsnü şehadetinizi kabul buyursun” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Konferansın sonunda salonda bulunan misafirler, konuşmacıları tebrik ederek memnuniyetlerini arz etti.

Cumartesi, 23 Zilhicce 1445 Hicri, 29 Haziran 2024 Miladi

turkiye vilayeti

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...

Sudan’daki Hükümet ve Muhalefet, Örümcek Ağının İçindedir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Sudan’daki Hükümet ve Muhalefet, Örümcek Ağının İçindedir!

Haber:

Sudan Tribune tarafından aktarılan bir açıklamada, Afrika Barış ve Güvenlik Konseyi, ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nin komutanları arasında mümkün olan en kısa sürede doğrudan görüşmeler yapılmasını kolaylaştırmak üzere Museveni başkanlığında bir başkanlık komitesi oluşturma kararını duyurdu.

Konsey, kıta bloğunun Sudan’ın durumunu değerlendirmek üzere acil bir zirve düzenlenmesini önerdi ve Afrika Birliği Komisyonu’nu toplantının tarihi ve yeri konusunda istişarede bulunmaya çağırdı. Konsey diyalog dışında bir çözümün olmadığını ifade ederken öte yandan Ordu Komutanı Abdülfettah el-Burhan, yönetmelikleri meşru olmayan yollardan iktidara gelen herhangi bir hükümeti kabul etmesini engelleyen kıta bloğundaki üyeliğinin askıya alınmasını kaldırarak Afrika Birliği’nin Sudan krizine yönelik çözümlerinin kabul edilmesini şart koştu.

Yorum:

Devletin, Birleşmiş Milletler Organı, Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Para Fonu gibi uluslararası kuruluşlar ve Arap Birliği, IGAD, Afrika Birliği gibi bölgesel kuruluşlar ve Afrika Güvenlik Konseyi gibi şubeleri ile İslam dışı temellere dayanan diğer kuruluşlar gibi İslam dışı temele dayanan kuruluşlara katılması veya İslam’ın hükümleri dışında hükümleri tatbik etmesi caiz değildir; çünkü bu, Allah’ın bizleri kendisiyle muhakeme olmamızı neyhettiği tağutlara muhakeme olmaktır. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَعِيداً Sana ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tağutu inkar etmeleri emrolunduğu halde, Tağuta muhakeme olunmak istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” [Nisa 60]

Peki bu örgütleri kim kurdu? Bunların kuruluş amaçları nedir? Afrika Birliği, Sisi döneminin başında Mursi'ye karşı çıktığı için Mısır'ın üyeliğini askıya alıp daha sonra Mısır’a yönelik askıya alma kararını kaldırarak Rabia Meydanı’nda 4 bin kişiyi öldürdükten sonra Sisi'yi tanımış ve hatta onu birliğin başkanı yapmamış mıydı?! Yani bu örgütler, sadece Avrupa-Amerika gibi sömürgeci rekabetin araçlarıdır. Afrika Birliği, (Avrupa) yanlısı Başbakan Hamduk günlerinde, Burhan’ın ona karşı darbe yapması nedeniyle Sudan’ın üyeliğinin askıya alınması yönünde bir karar almamış mıydı?

Dahası Afrika Birliği Mekanizması Başkanı Şambas’ın, örgütün 10-15 Temmuz tarihleri ​​arasında Etiyopya'da düzenleyeceği toplantı için hem “Tekaddum” koordinasyonuna hem de “Demokratik Blok’a” davetiye gönderdiğini görüyoruz.

Bu nedenle el-Burhan'ın, Afrika Barış ve Güvenlik Konseyi’ne, konseyin Sudan’ın üyeliğinin askıya alınmasının kaldırılmasını şart koştuğunu ve bunu da Hemedti ile görüşmenin ve onunla oturmanın şartı haline getirdiğini görüyoruz; böylece konsey, Burhan’ı darbesinin ardından ülkenin Cumhurbaşkanı olarak tanımış ve Hamduk da Rahat bir nefes almıştır.

Yöneticilerin bu kuruluşlara güvenmeleri, onları tanımaları, onlara başvurmaları ve onlara sığınmaları, yönetimlerinde ümmete dayandırmadıklarını, aksine örümceğin yuvasını yaptığı ağlara dayandıklarını kanıtlamaktadır; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi! Ümmet ve onun içindeki güç ve kuvvet ehli bu gerçeği öğrendi; o halde onlar, bu yöneticilerden ellerini çekip Allah Subhanehu’nun Kitabı ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetiyle hükmetme temelinde Müslümanların Halifesi olarak içlerinden bir adama biat edecekler mi?     

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İbrahim Müşerref - Sudan

Devamını oku...

Afganistan Yöneticileri, Katar’ın Arabuluculuğundan Tuzak, Aldatma ve Komplolardan Başka Bir Şey Elde Edemeyeceklerdir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Afganistan Yöneticileri, Katar’ın Arabuluculuğundan Tuzak, Aldatma ve Komplolardan Başka Bir Şey Elde Edemeyeceklerdir!

Haber:

Taliban-Afgan yetkilileri Pazar günü, Birleşmiş Milletler tarafından katılım sürecinde önemli bir adım olarak sunulan ancak Afgan kadınların yokluğu nedeniyle insan hakları grupları tarafından kınanan görüşmeleri gerçekleştirmek için Katar’da uluslararası elçilerle bir araya geldiler. Birleşmiş Milletler ve aralarında ABD'nin elçileri ve bir Taliban heyetinin de bulunduğu yaklaşık 25 elçi, 30 Haziran ve 1 Temmuz'da Doha'da bir araya geldiklerinde çalışma gündemlerinde ekonomik konular ve uyuşturucuyla mücadele yer alacaktır. Ancak kadın hakları aktivistleri de dahil olmak üzere sivil toplum gruplarının dışlanması, büyük bir kargaşaya neden olmuştur. (En-Nahar Gazetesi, 28/06/2024)

Yorum:

Bu haberle ilgili olarak iki hususa dikkat çekmek gerekiyor:

Birincisi: İslam’daki sosyal sistemin, Batılı ülkelerin kendi araçları olan Birleşmiş Milletler aracılığıyla propagandasını yaptıkları bu şeyden farklı olması:

İslam’ın, Batı medeniyetinin ve kadın ve erkeğin her biri hakkındaki bakış açısı da dahil olmak üzere onun hayat hakkındaki mefhumlarının karşısında duran tek engel olduğunu hatırlatmak kaçınılmazdır. Bu nedenle Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnes Callamard ile BM Genel Sekreteri'nin Siyasi İşler ve Barış İnşasından Sorumlu Yardımcısı Rosemary DiCarlo’nun Taliban ve Afganistan halkıyla ilgili yorumları şaşırtıcı değildir. Zira Batı, ideologlarının sözde “ırkçılık ve ayrımcılık korkusu” gerekçesi altında kedi, köpek ve bir insan ya da bir erkek ve dişi arasında, yani bunların isimleri ve çağrışımları arasında bir ayrım yapmayacak derecede bir sapkınlığa ulaşmışken İslam, insanın sağlam bir his yoluyla ulaştığı akıl aksiyomlarını, vakıaya mutabık oldukları için onaylamıştır; ancak İslam bununla da yetinmemiş, aksine vakıanın üzerine, hayat, kâinat ve insanın yaratıcısı Habir ve Alîm olanın katından gelen hükümleri de indirmiştir. Dolayısıyla Batı ve sistemi, kadın ve erkeğin arasını büyük küçük her şeyde entegre etmenin gerekli olduğunu düşünürken, nevi içgüdüsünün tanzim edilmemesinin ahlak açısından ne gibi kaoslara yol açtığını unutmuştur; ama Allah Azze ve Celle’nin yedi kat semadan inen hükmü ve O’nun Efendimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in üzerine indirdiği dini, buna aykırıdır.

İkincisi; Afganistan yöneticilerinin, Katar yoluyla Birleşmiş Milletlerin diktelerine boyun eğdirilmeleri girişimleri karşısında ne yapmalıdırlar:

Katar, Afganistan yöneticileri ile Birleşmiş Milletler çatısı altındaki büyük ülkelerin temsilcileri arasındaki toplantılara ev sahipliği yapan işlevsel ülkelerden biri olup küresel bir risalet taşımamaktadır; aksine başka bir ülkeye tabi olan bir devlettir. Böylece o, Afganistan yöneticilerini uluslararası düzeyde şeriatın hükümlerini reddetmeye ve büyük ülkelerin isteklerine boyun eğdirmeye çalışmak, ister bu ülkelerin ekonomik çıkarlarını gerçekleştirmek isterse İslam projesinin dünyadaki çatışmaları yönetmekten uzaklaştırmaya ve yerine uluslararası hukuku ve kapitalist şirketlerin isteklerini koymaya çalışmak açısından olsun sözde bu devletin ve sözde uluslararası toplumun çıkarlarına hizmet etmektedir; böylece sözde sivil toplum ve feminist hareketlerin, İslam akidesine ve ondan kaynaklanan sistemlerle çelişen ve İslam’daki yaşam biçimine aykırı olan kanun ve kültür yönünden talep ettiği emirleri empoze etmeye çalışmaktadır. Afganistan yöneticilerinin bu çabada Katar ve arkasındakilerle birlikte hareket etmeleri bir hatadır; aksine onların, ister küresel sorunların teşhis edilip onun gerçeklerinin ve Batılı ülkelerin bu konuda emellerinin rolünün ortaya çıkarılması olsun, ister bu sorunların şeriatın bakış açısıyla çözülmesi olsun, dünyayı İslam’ın istediği yere sürüklemeleri gerekirdi.

Bundan dolayı Afganistan yöneticileri, Birleşmiş Milletler sistemini ciddi şekilde bozmak ve felç etmek zorundadır; zira sözde uluslararası hukuk diye bir şeyin olması doğru değildir. Bu ise İslam ülkelerinde iktidarı gasp eden mevcut yöneticilerle değil de İslam beldelerinin halklarıyla ciddi ve köklü ilişkiler kurmadan gerçekleşmez; bu da her bir İslam beldesinde doğal olarak aktif olan tüm İslami hareketlerle ilişkiler kurmak ve bunların her birindeki ümmete, gerek hedefleri, gerek küresel bir İslam vizyonu taşıdıkları, gerek yeryüzünü İslam ile yönetmek isteyen her samimi tarafla işbirliği yapmak istedikleri, gerekse de bu amacı pratik olarak gerçekleştirmek için mevcut olan her şeyi tartışmaya hazır oldukları konusunda hitap ederek olabilir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nizar Cemal

Devamını oku...

Kapitalizm Döneminde Hac!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Kapitalizm Döneminde Hac!

Beytu’l Makdis topraklarında katliamlar kesintisiz devam edip savaşın ilk gününden itibaren yaklaşım aynıyken ve Yahudi varlığının dünyanın gözü ve kulağı önünde öldürme, yok etme ve Gazze Şeridi’nden yardımları kesme stratejisi nedeniyle ölüm ve açlık yaşanıyorken, sanki bu suçlar Hac’daki Müslümanları ilgilendirmiyormuş gibi bu suçlardan bahsetmeyerek sanki Yahudi varlığını ve projesini destekliyormuşçasına Arefe hutbesinin yayınlanması gerçekleşmiştir; oysa Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Veda Haccı'ndaki hutbesinde yaptığı gibi Haccın emirlerinden biri de hiçbir ayırım ve fark gözetmeksizin Müslümanların kutsallarının korunmasıdır. Dolayısıyla bu hutbe de bu sistemin, onu destekleyen, onun bekası için çalışan, ona zarar verip sarsabilecek her türlü siyasi girişimi uzaklaştıran herhangi bir parçası olarak gerçekleşmiştir.

Bu hutbe ve Suud Hanedanı’nın sunduğu hizmetler laik ve kapitalisttir; bu yüzden onlar, insanlara hacılara sundukları hizmetleri, ayrıcalıkları ve kolaylıkları gösteriyorlar ama birçok şeyi de gizliyorlar; örneğin ister büyük, ister yaşlı, isterse yardıma muhtaç bir kadın olsun zengin ve fakir arasında ayrım yapmaları gibi ne Hacca ne de hacılara güven vermedikleri şeklindeki gerçeklerini gizliyorlar ve bu sistemde parası olmayanların ve kapitalizmin gölgesinde yaşayan herkesin hayatın herhangi bir alanında karşılaştığı zorlukları da göstermiyorlar; onların durumunu Rabbu’l İzzet’in şu kavli doğrulamaktadır: أَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ آمَنَ بِاللهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَجَاهَدَ فِي سَبِيلِ اللهِ لَا يَسْتَوُونَ عِنْدَ اللهِ وَاللهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ * الَّذِينَ آمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فِي سَبِيلِ اللهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ أَعْظَمُ دَرَجَةً عِنْدَ اللهِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ * يُبَشِّرُهُمْ رَبُّهُمْ بِرَحْمَةٍ مِنْهُ وَرِضْوَانٍ وَجَنَّاتٍ لَهُمْ فِيهَا نَعِيمٌ مُقِيمٌ * خَالِدِينَ فِيهَا أَبَداً إِنَّ اللهَ عِنْدَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ(Ey müşrikler!) Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, derece bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır. Rableri onlara, tarafından bir rahmet ve hoşnutluk ile, kendileri için, içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdeler. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Şüphesiz ki Allah katında büyük mükâfat vardır.” [Tevbe 19-20-21-22]

Sisteme bağlı teknoloji ve medeniyet, önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da Beytullahil Haram’ı ziyaret eden hacıların karşılaştığı zulmün boyutunu gösteren temel unsurdur; zira bunlar, bazı insanlara hizmet ederken birçok Müslüman ise kendi imkanlarına göre bunları elde edememektedir. Ayrıca bu yerde ve bu zamanda bile Müslümanlarla muamele etmenin akidevi yönünü gözetmeksizin muhaliflerin nasıl peşine düştükleri, bu muamelenin gizlenmemesi ve kasıtlı olarak insanların görmesinin sağlanması, Yahudi varlığı ile normalleşen hükümetlerin amacını ortaya koymaktadır; zira fesadın kolaylaştırılması, ülkenin kapısının Hıristiyan ve Yahudilere açılması, Turki eş-Şeyh tarafından denetlenen Suudi Eğlence Kurumu aracılığıyla turistler için eğlence parkları ve oteller açılmasının yanı sıra konser, spor ve benzerleri gibi çeşitli eğlence alanlarının açılması, Hac mevsiminde güvenliğin sağlanamaması ve burada askerlerin konuşlandırılması gibi Suud Hanedanı'nın yaptığı her şey, bu normalleşme amacıyla ve bu normalleşmeyi desteklemek içindir.

Allahu Teala’nın istediği şekilde ritüelleri yerine getirmek ve Müslümanların vahdetini sağlamak, bu mevsimden istifade ederek Müslümanlara davette bulunmak, onlara İslam düşmanlarıyla savaşma vacibini emretmek ve alimler ve hatipler tarafından, cihad ve Allah’ın hükmüne davet etmek de dahil olmak üzere hac ibadetlerinin ve tüm dini ritüellerin yüceltilmesinin nasıl olacağının açıklanması yerine bu amelleri yapıyorlar ve kalplerin bu mekana olan arzusunu söndürmek için muhalif olanların durumlarını ve fahiş vergiler, sayının sınırlandırılması, gözetim ve genişletme çalışmalarının eksikliği, bakım ve gözetimin olmaması nedeniyle buraya gelmenin zorluklarını gösteriyorlar.

Hicaz beldesindeki halkımıza; şayet dininizi ve Müslüman ülkeleri satan, bu uğurda öldürme ve kötü muamele gibi çeşitli yöntemlere başvuran ve çarpık koltuklar gibi geçici bir teklif için dini ve Müslüman ülkeleri satan bu tiranlara karşı bir araya gelip tek bir kelime üzerinde birleşmez ve onları kökünden söküp atmak için çalışmazsanız, İslam düşmanları, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bu dini tebliğ etmek ve İslam davetini tüm insanlara yaymak için dünyanın kandili olsun diye onu Arap Yarımadası’nda yaymak için mücadele ettiği ve Yahudi ve Hıristiyanların pislik ve kirlerinden temizlediği bu beldenizde keyif çatmaya devam edeceklerdir.

Haydi bu vacip için bir araya gelin, Nebiniz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in siretine tamamlayın, O’nu ve dininizi savunun, Yahudilerin pisliklerinin geri dönmesine izin vermeyin ve yeryüzünde Allah’ın hükmünü yeniden tesis etmek için çalışanlarla birlikte çalışın; kurtuluşun ve müminlerin yolu işte budur. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَن يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلًاAllah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermez.” [Nisa 141]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ummu Fatıma Sebatin – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Suriye: Stand; "Annelerin duası her direnişçinin kalbini alevlendirir ve her hainin tahtını yakar!"

  • Kategori Suriye
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti: Stand;
"Annelerin duası her direnişçinin kalbini alevlendirir ve her hainin tahtını yakar!"

Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti'nin, Suriye'nin El Bab şehrinde düzenlediği "Annelerin duası her direnişçinin kalbini alevlendirir ve her hainin tahtını yakar!" başlıklı gösterisinde Abdul Dilli'nin (Ebu Munzir) yaptığı "Devriminizde bir yol ayrımına yaklaştığınızı bilin!" başlıklı konuşması.

#منتهك_الحرمات_عراب_المصالحات

#ماضون_حتى_إسقاط_نظام_الإجرام_وإقامة_حكم_الإسلام

Cuma, 22 Zilhicce 1445 Hicri - 28 Haziran 2024 Miladi

suriye vilayeti

#طوفان_الأقصى

#الجيوش_إلى_الأقصى

#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı

#OrdularAksaya

#ArmiesToAqsa

#AqsaCallsArmies

suriye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

 

Devamını oku...

Hiçbir Siyasi Mahkeme Kararı, “İsrail” Yok Edilmeli ve Tüm Filistin Kurtarılmalı Çağrısını Durduramaz

25 Haziran 2024 Salı günü Kopenhag Şehir Mahkemesi’nde, Filistin’in kurtuluşu çağrısında bulunduğum gerekçesiyle 60 gün denetimli serbestlik cezasına çarptırıldım. Mahkeme başkanı, 2021 yılında yaptığım konuşmamın dini bir grup olarak Yahudileri değil, “İsrail” adlı gayrimeşru Siyonist varlığın askeri müdahale ile ortadan kaldırılmasını hedef aldığına karar verdi. Şehir mahkemesi, bu çağrıyı yasadışı ilan etti!

Dolayısıyla karar, Anti-Semitizm iddiasının iyi bir kılıf olduğunu görmezden gelerek ve hatta hangi suçu teşvik ettiğimi bile belirtmeden Filistin’in kurtuluşu çağrısını doğrudan suç sayıyor.

Parlamentonun “İsrail” denen Siyonist terörist varlığa karşı çıkmayı açıkça suç sayan yeni “anti-Semitizm” ile mücadele anlaşması ile Danimarka’nın yargı sistemi ayaklar altına alınıyor.

Bu arada Filistin’deki Siyonist işgal, Batılı güçler ve Danimarka gibi küçük ülkelerin desteğiyle dünyanın gözü önünde soykırım yapmaya devam ediyor. Terörist varlığın savaş uçaklarına silah parçaları gönderen Danimarka da Gazzeli çocukların toplu katliamına katkıda bulunuyor.

Soykırım destekçisi Danimarka devleti, “İsrail” varlığına karşı çıkanları yasadışı ilan ederek Yahudi varlığının işlediği suçlardaki suç ortaklığını tamamlıyor.

Hizb-ut Tahrir / Danimarka olarak biz, samimi olan herkesi Danimarka devletinin soykırıma verdiği desteğe karşı direnişi sürdürmeye çağırıyoruz. Özellikle Müslüman kardeşlerimizi daha büyük bir kararlılık ve azimle bu çağrıyı sürdürmeye, işgalin tamamen ortadan kaldırılması ve Müslüman orduların Filistin’i özgürleştirmesi için çalışmaya davet ediyoruz.

Sessizlik ve uzlaşı kesinlikle bir seçenek değildir.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER