Salı, 24 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/26
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

İran’ın Yahudi Varlığına Yanıtı Amerika’dan Çözüm Dilinmek Oldu!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İran’ın Yahudi Varlığına Yanıtı Amerika’dan Çözüm Dilinmek Oldu!

Haber:

İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, New York’ta Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulu'ndaki konuşması: “İsrail” işgaline karşı duran herkesi desteklemeye devam edeceklerini söyleyen Pezeşkiyan, “Dünya, şiddeti derhal durdurmalıdır. Gazze ve Lübnan’da kalıcı bir ateşkes sağlanmalı. Bölgeyi ve dünyayı ateşe vermeden bu rejimi durdurun." diye konuştu.

Pazeşkiyan, “İsrail’in”, İran'da düzenlediği suikastlar ve terör saldırılarının karşılıksız bırakılmayacağını ifade ederek, "Bilim adamlarımızı ve misafirlerimizi suikastlarla şehit eden, DEAŞ'a gizli açık destek veren “İsrail’dir”. Bu rejimin İran’da ve Lübnan'daki terör saldırıları yanıtsız kalmayacak." dedi. (Ajanslar)

Yorum:

Aksa Tufanı operasyonunun başladığı 7 Ekim 2023’ten bu yana Yahudi varlığının gerçekleştirdiği katliam, yıkım, yerinde etme, aç ve susuz bırakma gibi tüm vahşetine Amerika’nın destek verdiğini sağır sultan bile biliyor. Aynı zamanda Yahudi varlığının İran’ın bilim adamlarına, Lübnan’daki partisinin ileri gelenlerine ve misafirlerine düzenlediği suikastları da tüm dünya biliyor. Daha da önemlisi Yahudi varlığının bu vahşetine karşı İran’ın en sert şekilde verdiği tehditleri de uzak yakın herkes biliyor. Hatta insanların çoğu gece gündüz İran’ın bu canavar Yahudi varlığına vereceği tepkiyi beklemeye başladı. Ama Yahudi varlığının neredeyse bir yıla yakın gerçekleştirdiği vahşete karşı İran ciddi bir tepki vermeyince, insanlar İran’ın söylemlerinin içi boş sözlerden ibaret olduğunu anlamaya başladılar.

Tam da bu sırada Yahudi varlığı İran’ın partisinin bulunduğu Lübnan’a hava saldırısı başlattı ve hem masum sivilleri hem de İran’ın partisinin ileri gelenlerini katletmeye başladı. Bunun üzerine insanlar şöyle söylemeye başladılar; İran artık kesin ciddi bir tepki verecektir; zira Yahudi varlığı İran’ın en büyük kolu olan Hizbullah’ın bulunduğu Lübnan’a saldırmıştır. Ancak İran tüm bu olanların üzerine öyle bir tepki verdi ki bu, dostları şoke eden ve düşmanları sevindiren bir tepkiydi. Zira İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, küfrün ve şerrin başı Amerika’nın tüm suçlarını meşrulaştırma aracı olan BM’ye gitti ve oradan Yahudi varlığına sözde sert tepkiler (!) verdi.

Ey Pezeşkiyan, Yahudi varlığının ana destekçisi kafir Amerika’nın kolu olan BM’den “Bilim adamlarımızı ve misafirlerimizi suikastlarla şehit eden, DEAŞ'a gizli açık destek veren “İsrail’dir”. Bu rejimin İran’da ve Lübnan'daki terör saldırıları yanıtsız kalmayacaktır” şeklinde sözde meydan okumanız insanların aklıyla alay etmek değil midir?! Gerçekten insanların sizin bu sözlerinize inanacağını mı sanıyorsun?

Ey Pezeşkiyan, diyelim ki Yahudi varlığına yanıt verme noktasında ciddi olduğunuzu varsayalım; peki “Dünya, şiddeti derhal durdurmalıdır. Gazze ve Lübnan’da kalıcı bir ateşkes sağlanmalı. Bölgeyi ve dünyayı ateşe vermeden bu rejimi durdurun” şeklindeki sözleriniz Yahudi varlığına cevap vereceğiniz şeklindeki sözlerinizi yalanlamıyor mu? Zira bu açıklamanız, Yahudi varlığının vahşetini durdurması için Amerika’dan yardım dilenmek anlamına gelmiyor mu?

Ey Pezeşkiyan, “İsrail” işgaline karşı duran herkesi desteklemeye devam edeceğinizi söylüyorsunuz; Yahudi varlığı sizin bilim adamlarınızı, misafirlerinizi ve Lübnan’daki partinizin ileri gelenlerini öldürdüğü halde ciddi bir tepki vermediniz; peki kendi adamlarınızı katlettiği halde Yahudi varlığına ciddi bir tepki vermemişken insanların, işgalci Yahudi varlığına karşı duran herkesi destekleyeceğinize inanacaklarını mı sanıyorsun?

Ama bizler sizin açıklamalarınızın içi boş söylemler olduğunu, Allahu Teala’nın sizin ayıplarınızı insanlara ifşa ettiğini ve sonunda başta Müslümanlar olmak üzere tüm dünyanın sizin bu iki yüzlülüğünüzü anlayacağını biliyoruz. Siz ne kadar kafirlerden yardım dilenirseniz dilenin sonunda Allahu Teala muhlis kullarına yardım edecek ve Allah’ın izniyle Allah’ın vaadi ve Rasulü’nün müjdesi olan Raşidi Hilafet mutlaka kurulacaktır. İşte o zaman yaptıklarınızdan dolayı pişman olacak ve insanların lanetine maruz kalacaksınız. O vakit pişman olacaksınız ama son pişmanlık bir fayda vermeyecektir. Ahiretin azabı ise elbette daha şiddetlidir.

لَهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَقُّۚ وَمَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَاقٍOnlar için dünya hayatında büyük bir azap vardır; ahiret azabı ise elbette daha çetindir; onları Allah’a karşı koruyacak kimse de yoktur.” [Rad 34]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ramazan Ebu Furkan

Devamını oku...

İran’ın Yahudi Varlığının Saldırıları Karşısındaki Sessizliği Şüphe Uyandırıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İran’ın Yahudi Varlığının Saldırıları Karşısındaki Sessizliği Şüphe Uyandırıyor!

Haber:

Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Nasser Kanani, Yahudi varlığının güney Lübnan'a düzenlediği “geniş çaplı hava saldırılarını şiddetle kınadı” ve “Siyonistlerin bu ülkede yüzlerce savunmasız sivilin öldürülmesiyle sonuçlanan yeni macerasının tehlikeli yansımaları” konusunda uyarıda bulundu. (Şarkul Avsat)

Yorum:

Aksa Tufanı'nın başlangıcından bu yana, Hamas'ın planlama, eğitim ve hedef belirleme mühendisliğinde üstünlüğe sahip olmasa da Aksa Tufanı operasyonundan ayrıntılarıyla olmasa da bütünüyle haberdar olan İran'a bağlı olduğu bilindiğinden, askeri operasyonların hızının arttığı kaydedilmiştir.

Oysa İran sözde direniş ekseni üzerinde bir üstünlüğü sahip olup bu eksen, onun amaç ve hedeflerini gerçekleştirmek için kullandığı kollarıdır; bu sayede Suriye, Lübnan, Irak ve Yemen’e nüfuz edebilmekte ve Suudi Arabistan’dan Ürdün’e kadar Yahudi varlığını çevreleyen tüm Arap rejimlerini korkutmaktadır.

İran ve Yahudi varlığı arasında gerçekleşen sahadaki görünür çatışmanın bedeli, Körfez Ülkeleri, Ürdün ve Mısır'ı, yani çevre ülkeleri korku ve endişeye sevk etmesidir;bu da bu rejimleri Amerika’nın kollarına düşmeye, dolayısıyla Arap Yarımadası ve Ürdün’deki Amerikan üsleri ağında açıkça görülen siyasi ve askeri koruma karşılığında onun boğuculuğuna ve yeteneklerine sımsıkı sarılmaya sevk etmektedir.

Şimdi ortaya çıkan soru şudur: Yahudi varlığının saldırıları, İran’ın derinliklerini hedef alması, gece gündüz direniş ve direniş ülkelerinin semalarını ihlal etmesi, eğitim kamplarını ve askeri konvoyları ısrarla imha etmesi, İran’a güç ve genişleme sağlayan kollarının liderlerini tasfiye etmesi, hatta Yahudi varlığının küstahlığının İran’ın derinliklerini ve hassas bölgelerini vurmaya kadar ulaşması, kendi başkentinde İsmail Haniye’ye suikast düzenlemesi, Salih el-Aruri, Komutan Fuat Şükrü ve İmad Muğniye’yi öldürmesi, kayıtların bu tür suikastlarla dolu olması, İran partisinin liderliğinde birinci, ikinci ve üçüncü sırada yer alan komutan akil ve Radvan liderliğini hedef alması, Lübnan’ın güneyinde yüzlerce kişiyi katletmesi ve sistematik yıkım gerçekleştirmesi karşısında İran’ın utanç ve haya ederek hiç yüzü kızarmadan şüpheli bir şekilde sessiz kalması tuhaf değil midir?! Ancak yüksek çıkarlar, küstah ve kibirli bir şekilde bu ekseni aşağılayan Amerika ve Yahudi varlığıyla bir çatışmaya girmemeyi gerektirmektedir.

Şayet Amerika, İran ve Yahudi varlığı arasında bir uzlaşma yoksa ve günler siyasi ve askeri olay ve senaryolara gebe değilse o halde bu şüpheli sessizlik neden?! Önümüzdeki günler, sonuçların hangi yönde olacağını ve bu zorlu çatışmanın ortasında bölgenin bundan sonraki tablosunun ne olacağını ortaya koyacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Salim Ebu Sebeytan – Ürdün

Devamını oku...

Müslümanların Başındaki Yöneticilere Bir Mektup Gönderen “Şeriat Uzmanlarına!”

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Müslümanların Başındaki Yöneticilere Bir Mektup Gönderen “Şeriat Uzmanlarına!”

Müslümanların başındaki yöneticilere bir mektup gönderen “şeriat uzmanlarına”, Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekâtuh ve ba’d:

Müslümanların başındaki yöneticilere yönelik nasihatlerinizi okuduk. Mektubunuzda da belirttiğiniz gibi ümmetin işleri onlara emanet edilmiştir; bu nedenle bu son derece zor koşullarda onlara hitap etmek de sizin görevinizdir. Bizim bu mesajımız da sizleredir ey peygamberlerin varisleri; zira Allah’ın ilim ehlini ve talebelerini sanki peygamberlerin soyundanmış gibi varisler mertebesine yükseltmesinden daha büyük bir şeref ve itibar yoktur. Bizler de sizlere bir nasihatte bulunmak istiyoruz. Bunun nedeni Allah’ın bizden, sahibini hayra ulaştırmamız için, içinde söz ve nasihat olan bir şeyi söylememize dair bir ahit ve misak almış olması ve sizlerin de bizlere Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisini hatırlatmanızdır: لدِّينُ النَّصِيحَةُ... “Din nasihattir…” Nasihatimizi kabul etmeniz umuduyla.

Birincisi: Gerek Müslümanların durumunu, gerekse özellikle Gazze ve Filistin olmak üzere İslam beldelerindeki katliam ve zulmün nasıl yaygınlaştığını anlatan açıklamanızı okuduğumuzda, direnişi desteklemenin, el-Aksa’yı korumak için karşı koymanın ve saldırganlığı püskürtmenin parlamenter meclisler, fikir özgürlüğü ve mahkumların serbest bırakılması yoluyla hukuki bir reform yaparak değil de sadece orduları harekete geçirmekle olacağı şeklinde akli olmasının ötesinde şerî bir sonuca ulaşacağınızı düşünmüştük; peki mahkumların serbest bırakılmasının Yahudilere karşı koymakla ve el-Aksa’yı desteklemekle ne ilgisi var anlamıyoruz! Parlamenter meclislerin reforme edilmesinin direnişi desteklemekle ne ilgisi var?! Dürüst olmak gerekirse ben, şart ve meşrutu (şart koşulanı), sebep ve müsebbibi yeniden anlamak için tüm çabamı gösterdim ancak direnişi ve el-Aksayı desteklemek ile mahkumların serbest bırakılması ve meclislerin reformu arasında herhangi bir bağlantı göremedim!!

İkincisi: Anladığım kadarıyla işlerimizden sorumlu olanlara yönelik nasihatleriniz Subhanehu’nun şu kavli kapsamındadır: وَإِذَ قَالَتْ أُمَّةٌ مِّنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْماً اللهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَاباً شَدِيداً قَالُواْ مَعْذِرَةً إِلَى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَİçlerinden bir topluluk: «Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?» dedi. (Öğüt verenler) dediler ki: Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz).” [A’raf 164] Ancak yöneticiler, artık nasihat kabul etmeyecekleri ve Allahu Teala’nın, Firavun’un lisanı üzerinden söylediğine sadık kalacakları bir aşamaya gelmişlerdir: قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَى وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلَّا سَبِيلَ الرَّشَادِFiravun: Ben size kendi görüşümü söylüyorum ve yine size ancak doğru yolu gösteriyorum dedi.” [Mümin 29] Ve Allahu Teala şöyle buyurmuştur: قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَهاً غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَFiravun, “eğer benden başka bir ilâh edinirsen, andolsun seni zindana atılanlardan ederim” dedi.” [Şuara 29]

Sizler akidenin esaslarını, imanın rükünlerini ve çelişkilerini incelediğinizden dolayı bu meselenin sizlere gizli olduğunu sanmıyorum. Belki de bir çoğumuz, sizin birçoğunuzun okuduğu üniversitelerde ve fakültelerde okuduk. Peki bu asrın, Batı’nın birer ajanları olan firavunlarına hangi nasihatin bir faydası olacak Allah aşkına?! Hatta Firavun’a yumuşak söz söylemesi için gönderilen Musa (as) bile: فَقُولَا لَهُ قَوْلاً لَّيِّناًOna yumuşak söz söyleyin.” [Taha 44] hitabından sonra, onun durumundan ümidini kesip tedavisi zorlaştıktan sonra ona şöyle hitap etti: وَإِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا فِرْعَونُ مَثْبُوراًEy Firavun, ben de senin kesinlikle mahvolup gitmiş biri olduğunu görüyorum.” [İsra 102] Dolayısıyla yumuşak söz, her zaman doğru bir üslup değildir.

Üçüncüsü: Değişimin başının, parlamentoların ve kanunların reformunun, mahkumların serbest bırakılmasının ve adil seçimlerin olmadığı sizlere gizli değildir; aksine bu, ümmeti, onun hayati ve tek meselesi olan gerçek değişimin sadece İslam’ın hakimiyeti ve Hilafetin kurulmasıyla gerçekleşebileceği meselesinden uzaklaştırmaktır. Ancak ey peygamberlerin varisleri, mektubunuzda bahsettiğiniz her şeyin şu temel hastalıkların belirtileri olduğunu sizler de biliyorsunuz: İslam ile hükmetmenin ortadan kaldırılması ve ümmete karşı komplo kurmak. Bu yüzden devşirme varlığın Filistin’de kalmasına sebep olan ve hâlâ ona yardım etmeye devam edenlerden, onlara karşı durmalarını istemek aklıselim sahipleri için doğru değildir! Onlardan yol olarak en iyi olanın -ki onlar arasında en iyi yoktur-, onlara sınırlarını kapatan, sonra da onlara yiyecek, içecek ve su şişeleri gönderen kimse olduğunu görmüyor musunuz?!

Dördüncüsü: Neden mektubunuz, onun dışında bir çözümün imkânsız olduğu köklü ve doğru çözümden yoksundur?! Neden orduların hareke geçmesine yönelik çağrıdan yoksundur?! Sizin bu çözümden habersiz olduğunuzu ya da kasıtlı olarak dikkatleri köklü ve doğru olan çözümden uzaklaştırmaya çalıştığınızı sanmıyorum! Zira sizler hakkında kötü zanda bulunmak istemiyorum; bu yüzden cevapta, genel söz ve lafızlarla konuştuğunuzu ve onların (yani yöneticilerin), “saldırganlığa karşı koymak, safları birleştirmek, sınırları açmak ve kibre karşı durmak...” gibi genel lafızlar ve mutlak metinler altına girdiklerini varsayacağım. Peki bu genel hitabın günahınızı ortadan kaldırdığını ve sizi Allah’ın huzurunda temize çıkardığını mı düşünüyorsunuz, yoksa mektubu düzenleyen kişi, muhatabın      kim olduğu bilinmeyen sözlerle kasıtlı olarak mı formüle etmiştir?! Oysa sizin, koruyucular olarak itibar ettiğiniz yöneticilere, ümmet için Allah’tan korkmalarını ve orduları gerçek görevlerine döndürmelerini söylemiz gerekirdi ki böylece ordular, Filistin ve Gazze halkı saldırıya uğradığında kabir sessizliği gibi sessiz kalıp (yöneticiler) de onların harekete geçmesini engellerken NATO ve Amerika’nın emriyle Libya, Irak, Şam ve Afganistan’da kiralanmak için harekete geçmesinler! Ayrıca sizin onlara Subhanehu’nun şu kavlini delil göstermeniz gerekirdi: وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ "Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir." [Enfal 72] Ve yine onlara Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlini delil göstermeniz gerekirdi: مَا مِنْ امْرِئٍ يَخْذُلُ امْرَأً مُسْلِماً فِي مَوْضِعٍ تُنْتَهَكُ فِيهِ حُرْمَتُهُ وَيُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ إِلَّا خَذَلَهُ اللهُ فِي مَوْطِنٍ يُحِبُّ فِيهِ نُصْرَتَهُ، وَمَا مِنْ امْرِئٍ يَنْصُرُ مُسْلِماً فِي مَوْضِعٍ يُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ وَيُنْتَهَكُ فِيهِ مِنْ حُرْمَتِهِ إِلَّا نَصَرَهُ اللهُ فِي مَوْطِنٍ يُحِبُّ نُصْرَتَهُ Her kim bir Müslümanı saygınlığının kaybolması, şerefinin elden gitmesi söz konusu olan bir yerde yardımsız bırakırsa, Allah da onu kendisine yardım edilmesini çok arzu ettiği bir yerde yalnız bırakır. Kim de bir Müslümana şerefinin elden gitmesi ve saygınlığının yitirilmesi söz konusu olan bir yerde yardım ederse, Allah da ona kendisine yardım edilmesini çok arzu ettiği bir yerde yardım eder.” Sorunun, mahkumlar, fikir özgürlüğü ve kanunların değiştirilmesine indirgenmesine gelince; bu, sizin gibilerin söyleyeceği bir şey değildir!

Beşincisi: Bizim naçizane anlayışımızın hazmedemediği ya da anlamak istesek bile daha çok hiçbir anlamı olmayan lafızlara benzeyen ifadeler de vardır; örneğin “otoritenin rotasyonunun (yönetimin el değiştirmesinin) ” ne anlama geldiğini bilmiyorum! Dolayısıyla rotasyondan, ümmetin içinde İslam temelinde çalışan, içeride ve dışarıda İslam’ın tatbik edilmesi için yarışan partiler anlaşılıyor. Her ne kadar ülkemizdeki partiler herhangi bir eşya gibi üretilip tüketilse, sonra da bir yol kenarına atılmış olsa da! Peki Ürdün, Mısır, Suriye, Kuveyt ya da Suudi Arabistan’daki yöneticiler kendilerini Allah’ın yeryüzündeki gölgesi zannederken nasıl bir rotasyon olacak acaba?! Bence mektubu yazmadan önce bir an durup düşünseydiniz, sizlere yazdıklarınızın çoğunu hatırlatmazdım; ama belki de dedikleri gibi (kalem hatasıdır!) Allah bizi ve sizi affetsin.

Son olarak sizlere, Allah’ın alimlerden aldığı söz ve misakı hatırlatıyoruz: وَإِذَ أَخَذَ اللهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلاَ تَكْتُمُونَهُAllah, kendilerine kitap verilenlerden, «Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz» diyerek söz almıştı.” [Al-i İmran 187] Hayati ve köklü çözüm, İslam’a ve İslam’ın hakimiyetine dayalı bir değişimdir. Zira Hilafet, Ebu Rigal ve İbnü'l Alkami'nin torunları, sömürgeci kâfirlerle işbirliği yaparak onu yıkmadan önce Müslümanların on üç asır boyunca bildiği tek siyasi varlıktır. Dolayısıyla krallık, cumhuriyet, emirlik veya başkanlık sistemleri yoktu. Zira Müslümanlar bu sistemleri, Sykes Picot'tan sonra öğrenmiştir. Nitekim bizler insanlara, sorunlarının nedenlerini ve nasıl çözüleceğini, genellemelere, mutlaklara ve tevillere tabi olmayan lafızlarla açıklamadığınız sürece sorumluluğunuzun ortadan kalkacağını düşünmüyoruz. Ey alimler ve akademisyenler! Ordular, Yahudilerin hayatta kalmasını kendilerinden daha fazla önemseyenler tarafından harekete geçirilemez. Allah'tan bizim ve sizin ellerinizi her hayra ulaştırmasını, bizleri bağışlamasını ve kötülüklerimizi affetmesini diliyoruz; şüphesiz O’nun buna gücü yeter.

İyice tebliğ ettik mi? Allah’ım sen şahit ol.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Halid El-Eşkar (Ebu El-Mu’taz)

Devamını oku...

Kremlin, Savunmasız Müslüman Kadınlara Saldırıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Kremlin, Savunmasız Müslüman Kadınlara Saldırıyor!

Haber:

18 Eylül tarihli Eurasia daily haber ajansı şu haberi verdi: Rusya Federal Güvenlik Servisi Halkla İlişkiler Merkezi'ne göre “Uluslararası bir terör örgütünün kadın hücresi Tataristan’da faaliyet gösteriyor ve Rus bireyleri kendi saflarına katıyor.”

Tataristan Federal Güvenlik Servisi, Rusya’da yasaklı uluslararası bir terör örgütünün kadın hücresinin faaliyetlerini bastırdığını ve bu hücrenin toplantıları sırasında Rus vatandaşlarını saflarına katmak için komplo taktikleri kullandığını açıkladı. Arama operasyonları bağlamında Rusya’da yasaklı olan çok sayıda aşırılık yanlısı yayın, iletişim araçları ve terör faaliyetlerinde kullanılan elektronik ortamlar ele geçirildi.

Kazan merkezli Business Online gazetesine göre konu, Hizb-ut Tahrir’li kadın aktivistlerle ilgilidir. Bugün Hizb-ut Tahrir üyesi dört kadın, tutukluluklarına karar verilmesi için mahkemeye çağrıldı.Mahkeme ilk olarak 39 yaşındaki Lisan Sadikova ve soruşturmanın liderlerden biri olarak gördüğü 38 yaşındaki Ranya Vaysova’nın tutuklanmasını değerlendirdi. 37 yaşındaki Asina hayrolina ve 25 yaşındaki Albina Valyahaymetova da Rusya Ceza Kanunu’nun 205.5 sayılı “Terör örgütü organize etmek ve böyle bir örgütün faaliyetlerine katılmak” maddesi uyarınca cezai soruşturma tabi tutuldular.

Yorum:

Tataristan’ın özel güvenlik birimleri, Kremlin’deki efendilerinin emriyle Volga bölgesindeki Müslümanlara zulmetmeye devam ediyor.Özellikle bu kez Kazan’da dört iffetli Müslüman kadın tutuklandı. Üç kız kardeş evli ve birçok çocukları olup üç kız kardeşten birinin kocası benzer suçlamalarla 17 yıldır cezaevindedir.

Ateist rejim, İslam’a davet eden Müslümanlara merhametsizce zulmetmekte ve onları 10 ila 20 yıl, hatta daha fazla süreyle hapsetmektedir.Örneğin bu yılın Mayıs ayında, inançlarından vazgeçmediği ve cezaevinde İslam’a davet ettiği için 2019 yılında 23 yıl hapis cezasına çarptırılan kardeş Rayis Mavlayotov’un cezasına ek bir süre daha eklendi. Genel olarak beş yıl hapis yatmış olan Rayis Mavlayotov 27 yıl yeni bir hapis cezasına çarptırıldı.

Rusya’da hapis cezasına çarptırılan Müslümanların eşleri, tiranların yoğun baskısına maruz kalıyorlar. Kira ve yemek masraflarını karşılamak için çalışmalarına izin verilmiyor.Onlara maddi yardımda bulunmak isteyen kişiler 205.1 sayılı “Terörist Faaliyetleri Kolaylaştırma” maddesi kapsamında cezalarla karşı karşıya kalıyorlar ve sosyal hizmetler de çocuklarını ellerinden almakla, hatta çok daha fazlasıyla tehdit ediyor. Bu, İslami hayatı yeniden başlatmak için İslam davetini taşıyan Rus Müslüman kadınlar için acı bir gerçektir.

Ateist rejimin tüm bu tehdit ve baskılarına rağmen bedenen zayıf, ruhen güçlü, iffetli ve cesur davet taşıyıcısı kadınlar, Nübüvvet Minhacı üzere İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışmalarına devam etmektedir.

Rusya uzun zamandır İslam’a ve Müslümanlara, özellikle de siyasi tezahürlerine karşı düşmanlığıyla biliniyor.Rusya ve Batı, İslam’a karşı fikri savaşı kaybettikleri gibi İslam’ın kendi ülkelerinde yayılmasından da korkuyorlar.Tiranların bu umutsuz hamlesi ve Müslüman kadınların tutuklanması, bu rejimin ne kadar zayıf olduğunun ve zayıf ve aciz kadınlardan bile ne kadar korktuğunun boyutunu gösteriyor.

Ey Müslümanlar: Bu kafirler bizi değerlerimize ve dinimize ihanet etmeye zorlamak yoluyla ümmetimizi yok etmeye çalışıyorlar. Bu yüzden bizim, yaratıcımız Allah Azze ve Celle’nin emirlerine icabet etmemiz gerekmektedir. Aynı zamanda bizler, her türlü zorluklara rağmen Rablerine sadık kalan bu tür kız kardeşlerimizi örnek almalıyız. Dolayısıyla bizim vacibimiz, sömürgeci kâfirlerin ve ajanlarının davranışlarına bakmaksızın İslami hayatı yeniden başlatma davetimize devam etmemizdir. Nitekim Allahu Teala Kerim Kitabı’nda şöyle buyurmaktadır: يُرِيدُونَ أَن يُطْفِؤُواْ نُورَ اللهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللهُ إِلاَّ أَن يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Kâfirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.” [Tevbe 32]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Eldar Hamzin

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER