Çarşamba, 01 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Halil Bin Şuşan Amcamızın Gözaltına Alınması Bir Devlet Skandalıdır

Dün 26 Haziran 2024 Çarşamba günü, Ben Arus eyaletine bağlı Fuşhana şehrindeki güvenlik birimleri, Hizb-ut Tahrir genci yaşlı amcamız Halil Bin Şuşan’ı gözaltına aldı.

Gözaltı olayının detayına gelince, Fuşhana bölgesindeki güvenlik güçleri, taksi ruhsatı başvurusunda bulunduğu gerekçesiyle Halil amcamız ile temasa geçti. Halil bin Şuşan amcamız karakola gittiğinde güvenlik birimleri, yakalayıp eli kelepçeli bir şekilde evine götürdüler ve evinde arama yaptılar. Daha sonra da onu götürüp evindeki parti kitaplarına ve Tahrir gazetesinin nüshalarına el koydular. Ailesi peşinden gittiği halde onu bulamadı. Ajanlardan biri aileyi Ben Arus bölgesine yönlendirdi ama orada da yaşlı amcamızı bulamadılar. Nihayet onu Bumhall bölgesinde buldular ancak görüşmeye izin verilmedi. Akşam üstü oğlunu arayan güvenlik birimi, bu sabah Ben Arus mahkemesine çıkarılıncaya kadar gözaltında tutulacağını söyledi.

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Medya Bürosu olarak biz, bu haksız gözaltı karşısında aşağıdaki hususlara dikkat çekmek istiyoruz:

1- Yetkililer ve güvenlik birimlerinin bu zihniyetini kınıyor ve esefle karşılıyoruz. Ve parti gençlerine yönelik bu keyfi gözaltıların bir devlet skandalı olduğunu vurguluyoruz. Sorumluların beceriksizliğini açığa çıkarmakta, kendi elleriyle yaptıkları anayasal ve yasal kurallara uyma iddialarının yalan olduğunu ortaya koymaktadır.

2- Onlarca yıl halka zulmeden ama pişmanlık duymadan bu dünyadan göçüp giden önceki rejimlerin politikalarını izlemeyeceği vaadinde bulunan rejime, müflis ve köhnemiş rejimlerin yaptığı baskıların, susturma politikalarının ve İslam ümmetinin derinliklerine kök salmış ve samimi çağrısı yeryüzünün dört bir yanına yayılmış bir partinin faaliyetlerini engelleme çabasının, parti ve gençlerinin kararlılığını asla dumura uğratamayacağını, iradelerini asla kıramayacağını hatırlatıyoruz.

3- Hizb-ut Tahrir gençlerini bilinmeyen bir nedenle gözaltına almak, Müslüman ülkelerdeki mevcut rejimlerin Hizb-ut Tahrir’e karşı yürüttüğü savaşın bir parçasıdır. Çünkü Hizb-ut Tahrir, Arap rejimlerinin ölüm sessizliği, ümmetlerine ihanetleri ve acı ihmalleri ışığında sesini yükseltmekte, Müslüman orduları harekete geçmeye ve Gazze’deki “çağın maskaralığına” ve bu ikiyüzlü Batı dünyasının binlerce şehit düşen çocuklara, kadınlara ve yaşlılara karşı işlediği suçlara son vermeye çağırmaktadır.

4- Susturma politikasının modasının geçtiğini ve Hizb-ut Tahrir gençlerini bu yolda yürümekten alıkoyamayacağını vurguluyoruz. Önceki devrik rejimler de aynı politikayı izlemiş, ancak onlar yok olup gitmişler. Hizb-ut Tahrir hala hayattadır. Hilafetin kurulması çağrısını sürdürmektedir. Hilafet, Mübarek Toprak Filistin halkının ve İslam’ın yasama ve yönetimdeki yokluğu nedeniyle haysiyetleri ihlal edilen tüm Müslümanların intikamını mutlaka alacaktır. Bu çağrı, Allah’ın yeryüzünde üstün kılma ve hakimiyet vaadi, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in de Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet müjdesi gerçekleşinceye kadar devam edecektir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

تِلْكَ الدَّارُ الْآخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوّاً فِي الْأَرْضِ وَلَا فَسَاداً وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ“İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) âkıbet, takvâ sahiplerinindir.” [Kasas 83]

Dönüyor ve diyoruz ki, Hizb-ut Tahrir olarak biz, Allah’ın dinine ve devletine yardım vaadinin, devleti kurmak için çalışanlara yardım edeceği müjdesinin yakın olduğuna inanıyor ve güveniyoruz. Bu despotik cılız rejimlerin eziyetleri bize asla zarar veremez. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ فِي الأَذَلِّينَ * كَتَبَ اللهُ لَأَغْلِبَنَّ أَنَا وَرُسُلِي إِنَّ اللهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ“Allah’a ve Rasûlüne düşman olanlar var ya, işte onlar en aşağı kimselerin arasındadırlar. Allah, “Şüphesiz ben ve Rasullerim galip geleceğiz” diye yazmıştır. Şüphe yok ki, Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” [Mücadele 20-21]

Devamını oku...

Umutsuzca Hizb-ut Tahrir’i Militanlıkla İlişkilendirme Çabası, İslam Dünyasındaki Yozlaşmış Batılı Dünya Düzeninin Çökme Korkusundan Kaynaklanıyor

Medyada Hizb-ut Tahrir ile ilgili bir başka kara propaganda daha yer aldı, hem de bir öncekinin hemen ardından! The Friday Times 20 Haziran 2024 tarihinde Tarık Akil imzalı “Hizb-ut Tahrir: Şiddetsizlik ve Terör Arasında” başlıklı bir makale yayınladı. Böylece yerel ve uluslararası medyada Hizb-ut Tahrir’i militanlıkla ilişkilendiren makaleler dizisine bir yenisi daha eklenmiş oldu.

Söz konusu makaleler, sömürgeci ülkeler ve Müslüman ülkelerdeki ajanlarının çarpık siyasi gündemlerinin bir sonucudur. Gerçekte, sömürgeci kafir ve ajanları Hizb-ut Tahrir’i militanlıkla ilişkilendirmekten korkmuyorlar, çünkü istihbarat teşkilatları böyle bir irtibatın olmadığını çok iyi biliyorlar. Asıl Hizb-ut Tahrir’in Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatma çağrısının İslam ümmeti içinde kamuoyu haline gelmesinden korkuyorlar. Ümmet ve ordularının, yüz yıl önce 1924’te Hilafetin yıkılışından bu yana Müslümanları bölen ve zayıflatan sömürgeci ulus-devlet projesini alaşağı etmesinden tırsıyorlar. Hizbi militanlıkla ilişkilendirme çabaları, Hizb-ut Tahrir’in bastırılmasına bahane yaratmayı ve Hizbin kamusal forumlara erişimini engellemeyi amaçlıyor.

Partinin benimsediği İslam ideolojisinin, Batılı dünya düzenine varoluşsal bir tehdit oluşturduğu açık. İslam, insan aklının egemenliğini ve insanların kanun yapma hakkını reddeder. Egemenliği yalnızca Allah’a ait kılar ve İslam Şeriatının uygulanması gerektiğini belirtir. Ümmetin birliğini emreder ve sömürgeci kâfirlerin Müslümanları elliden fazla ülkeye bölmek için çizdikleri ulusal sınırları reddeder. İster Pakistan ister Filistin’de olsun tüm Müslümanların hayatının eşit değere sahip olduğunu vurgular. İslam’a göre Müslüman ordular, Gazze’yi desteklemek, Yahudi varlığının işgalini sona erdirmek ve Filistin’i özgürleştirmek için harekete geçmekle yükümlüdür. İslam, ümmetin tek bir halifenin otoritesi altında birleşmesini öngörür. İslam, Raşidi Hilafetin yeniden kurulması çağrısında bulunur. Hilafet ümmetin kaynaklarını birleştirecek, sömürgeci çok uluslu şirketleri kovacak ve Batılı ülkelerin İslam topraklarındaki askeri üslerini ortadan kaldıracaktır. Hizb-ut Tahrir’in bu radikal İslami gündemi, Batılı ülkeler ve onların ajanlarını Hizb-ut Tahrir’i militanlık ile ilişkilendirmeye zorluyor.

Gazze’de yaşananlar ışığında Müslüman kamuoyunda meydana gelebilecek kapsamlı değişiklikler korkusu, rejimler ve onların medyadaki borazanlarında telaşa neden olmuştur. Örneğin yazar, Hizb-ut Tahrir’e yönelik iftira korosuna katılma telaşıyla alelacele böyle bir makale kaleme almıştır. Sonuç olarak bu makale kötü bir gazetecilik örneği. Çünkü bu makale, on üç yıl önce Ağustos 2011’de Newsline’da yayınlanan “Pakistan’da Hizb-ut Tahrir” başlıklı makalenin bir kopyasıdır. Temel bilgiler bile kontrol edilmemiştir. Friday Times’ın bu makalesi, Newsline gazetesinin Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmi Sözcüsü Naveed Butt ile ilgili yazısının kopyala yapıştır türündendir. Yazar yazısında “Pakistan’da Hizb-ut Tahrir’in yaygın olarak tanınan tek kişisinin Naveed Butt olduğunu söylemektedir... Butt’un sık sık şeriat hukukunun uygulanmasını desteklediği görülüyor.” Naveed gerçekten de 2011 yılında medyada sık sık yer almıştır. Ancak 11 Mayıs 2012 tarihinde istihbarat teşkilatı tarafından kaçırılmıştır ve bu nedenle bırakın medyada “oldukça sık sık” yer almayı artık hiç yer almamaktadır.

Hizb-ut Tahrir’in değişim için Müslümanların silahlı güçlerine yaptığı çağrıya gelince, Friday Times’ın makalesi bu konuyu sanki alarm zilleri çalıyormuş gibi gündeme getiriyor. Neden? Pakistan’da tüm hükümetlerin arkasındaki gücün silahlı kuvvetler olduğu çok iyi biliniyor. Silahlı kuvvetlerin laik, liberal, Batılı yönetimleri desteklemesine izin veriliyor da İslami yönetimleri desteklemesine izin verilmiyor mu? Neden? Oysa Pakistan İslam adına kurulmadı mı? Halkının çoğu Müslüman değil mi? Nebevî metot, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ikinci Akabe biatinde Ensar savaşçılarından nusret talep ettiğini açıkça ortaya koyuyor. Söz konusu biat, İslam’ın iktidara ulaşmasını, bölünmüş ve sorunlu Yesrib’in görkemli ve münevver şehre dönüşmesini sağlamıştır.

Gazeteleri ve köşe yazarları da dahil olmak üzere tüm Pakistan Müslümanlarını gerçeğin yanında yer almaya ve Hizb-ut Tahrir’e karşı atılan iftiraları reddetmeye çağırıyoruz. Uydurma, güç ve baskı ile değil, kanıt ve delil gücüyle hak ile batıl arasındaki savaş kazanılır. Sonuç olarak, bu basın açıklamamızı gazetenizde yayınlamanızı talep ediyoruz. Okuyucularınızın Hizb-ut Tahrir hakkında bilinçli bir seçim yapabilmeleri ve gerçeği yalandan ayırt edebilmeleri için bu basın açıklamamızı yayınlamanızı öneriyoruz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَقُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقاً“Yine de ki: Hak geldi; bâtıl yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkumdur.” [İsra 81]

Devamını oku...

Tacikistan’da Başörtüsü ve Dini Bayramları Kutlama Yasağı İslam’a ve Müslümanlara Karşı Açılmış Bir Savaştır

Pek çok gazete ve medyada yer alan habere göre Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahmanov, Tacik halkının milli kültürel değerlerini korumak amacıyla ülke kültürüne “yabancı” kıyafet olarak görülen “başörtüsü” yasağı dahil 35 yasa tasarısını imzaladı. Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamada, yapılan kanun değişiklikleriyle milli kültürel değerlerin korunması, batıl inanç ve aşırıcılığın önlenmesi, merasim ve bayramlarda israfa yer verilmemesi amaçlandığı belirtildi. Bu kapsamda ülkede ulusal kültüre aykırı kıyafetlerin ticareti ve kullanımı, çocukların ev ev gezerek bayramlık isteme adeti olan “iydgardak” da yasaklandı. Mart 2024’te halk ve din adamlarıyla bir araya gelen Rahmanov, ulusal kıyafetlerin halkın geçmişinin maddi ve manevi değerlerini yansıttığını, giyim şekli ve tarzıyla ümmeti tanımanın mümkün olduğunu belirterek, “başörtüsü gibi yabancı kıyafetler giyilmesi konusunda yabancı kültürün taklit edilmesinin Tacik toplumu için bir sorun teşkil ettiğini ifade etti. Rahmanov, “Giyinme görgü kuralları ve ritüellerinden sapmanın”, “düşünce bağımsızlığını ve milletin ulusal ve kültürel kimliğini baltalayan kültürel yabancılaşma” anlamına geldiğine dikkat çekerek, Tacik milli kıyafetinin UNESCO dahil tüm dünyada tanındığını söyledi. Bu bağlamda “Hakikatimizi ve milli değerlerimizi korumak için dini ihtiyaçlarımızı karşılamayan, örf ve kültürümüze yabancı olan sözde dini kıyafetlerin ülkemize girmesini engellemeliyiz.” ifadelerini kullanan Rahmanov, başörtüsü ve bayram kutlama yasağını ihlal edenlerin 740 dolara kadar para cezasına çarptırılabileceğini vurguladı.

Rahmanov, 6 Kasım 1994’te seçildi ve on gün sonra yemin ederek Tacikistan’ın üçüncü cumhurbaşkanı oldu. Bu, ülkede 1992’den 1997’ye kadar süren ve 100.000 kadar insanın öldüğü iç savaş sırasında gerçekleşti. Rahmanov, aynı zamanda 18 Mart 1998’den bu yana Tacikistan parlamentosuna hâkim olan solcu Demokratik Halk Partisi’nin liderliğini de yürütmektedir. Birleşik Tacik Muhalefeti buna karşı çıktı ve Rahmanov, 30 Nisan 1997’de Hucend’de bir suikast girişiminin yanı sıra Ağustos 1997 ve Kasım 1997’de iki darbe girişiminden kurtuldu. 30 Eylül 1999’da bir yıllığına Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Başkan Yardımcılığına seçildi. Rahmanov, 22 Mayıs 2016’da yapılan ulusal referandumda ülke anayasasında büyük değişiklikler yaptı. Cumhurbaşkanlığı süresini kaldırarak istediği kadar iktidarda kalmasına etkin bir şekilde olanak tanıdı. Yapılan diğer değişikliklerle dini siyasi partileri yasakladı, İslamcı Nahda Partisi’ni siyasetten uzaklaştırdı ve cumhurbaşkanı adayları için asgari seçilme yaşını 35’ten 30’a indirerek en büyük oğlunun cumhurbaşkanlığına aday olmasını sağladı. Bu küstah ve tekelci komünist cumhurbaşkanının, yüzde 98’den fazlasının Müslüman olduğu bir ülkenin inancını sarsacak kanunlar çıkarması, onlara apaçık meydan okuması, kimliklerini ve uygarlıklarını silmeye çalışması garip bir ironidir. Tacik toplumuna yabancı olduğu bahanesiyle Müslüman kadınların başörtüsü takmasını engellemek için büyük bir özveriyle çalışan Rahmanov, çocukların bayram kutlamalarını yasaklayarak bayramları çocukların hayal dünyasından silmek ve İslam’la ilgili her şeyin kökünü kazımak arzusundadır.

Neredeyse tamamı Müslüman olan bir toplumda başörtüsünün tuhaf olduğunu söylüyor. Bu nasıl olabilir? Müslüman bir kadının giysisi Müslüman bir ülkede nasıl garip ve yabancı olabilir?

Rahmanov, Tacik kıyafetinin uluslararası alanda kabul gördüğünü ve UNESCO tarafından tanındığını belirtiyor. Diktatör ve iktidarı gasp eden, insanları demir ve ateşle yöneten bir cumhurbaşkanının bu küstahlığı ve ajanlığı da neyin nesi? Bu, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) “gerçek seçim ve anlamlı çoğulculuktan” yoksun olduğunu söylediği “seçimlere” hile karıştırarak iktidara gelmiş bir cumhurbaşkanıdır.

Ey ülke halkı! Ey Tacikistan Müslümanları! Siz çoğunluğu temsil ediyorsunuz, öyleyse bu kindar komünistin tarihin onlarca yıl önce bir kenara attığı çürük köhne uygarlığın kavramlarını size dayatmasına nasıl izin verebilirsiniz? Bu cumhurbaşkanı, başörtüsünü aşırılıkçı bir giysi olarak görmekte, dininize karşı haçlı seferi ilan etmek ve size işkence yapmak için bayramları kutlamanın hurafe olduğunu düşünmektedir. O halde sağlam durun, zira o ve onu dost edinenler, sırf iman ettiğiniz için sizden intikam almakta ve kendilerinin inkâr ettiği gibi sizin de inkâr etmenizi istemektedirler ki böylece siz de onlar gibi olasınız!

Ey Tacikli kız kardeşlerimiz! Sabırlı ve kararlı olun ve başörtünüzü çıkarmalarına izin vermeyin. İffetli ve alçakgönüllü olmanız ve dininize sımsıkı sarılmanız nedeniyle sizden intikam alıyorlar, bu yüzden sebat edin ve kuşkusuz Allah’ın izniyle sizin için Allah katında büyük bir mükafat vardır.

Ey İslam ümmeti! Ey insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet! Bir organ şikâyet etmekte, başka bir organ çağrıda bulunmakta ve yardım istemektedir, gafletten uyanacak mısınız? Uzun kış uykusu ve derin uyku daha ne kadar sürecek? Parçalanmışlığı toplamak ve ümmeti bir devlette La ilahe illallah Muhammed Rasûlullah sancağı altında birleştirmek için daha ne zamana kadar ordularınızı ve samimi çocuklarınızı seferber etmeyeceksiniz? Hilafet Devleti, size yeniden izzet kazandıracak, tüm düşmanları ve suçluları alt edecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları olarak biz, Tacikistan’daki kız kardeşlerimizi destekliyor, onlara kararlı ve sabırlı olmalarını söylüyor ve ümmetimizin samimi evlatlarını yanımızda yer almaya, bu suçlu ve işbirlikçiye, kız kardeşlerimizden ve çocuklarımızdan uzak durma çağrısında bulunmaktan asla yorulmayacağımızı vurguluyoruz. Onları bize katılmaya ve Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devletini kurmak için bizimle birlikte çalışmaya çağırmaktan asla usanmayacağız. Böylece ümmetin bedeni tüm hastalıklardan iyileşecek, hiçbir organı acıdan şikâyet etmeyecek ve Allah’ın kulları için gönderdiği rahmet, tüm dünyaya yayılacaktır.

Devamını oku...

Erdoğan ile Esad Arasında Flört Dönemi Başladı!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Erdoğan ile Esad Arasında Flört Dönemi Başladı!

Haber:

Erdoğan Cuma namazı sonrasında şunları söyledi: “Geçmişte Türkiye-Suriye ilişkileri iyiydi ve ben daha önce Esad ile görüşmüştüm, dolayısıyla bir sonraki aşamada tekrar görüşmemiz mümkün ve biz buna hazırız.” Ve şu eklemede bulundu: “Suriye ile diplomatik ilişkilerimizi yeniden tesis etmememiz için hiçbir neden yok.” Erdoğan şöyle devam etti: “Geçmişte yaptığımız gibi Suriye ile ilişkileri geliştirmek için birlikte çalışmaya hazırız.”

Esad, Rusya Devlet Başkanı özel temsilcisi Alexander Lavrentiev ile yaptığı görüşmede, ülkesinin tüm toprakları üzerindeki egemenliğiyle terör ve terör örgütleriyle mücadeleyi temel alan, Suriye-Türkiye ilişkilerine yönelik tüm girişimlere açık olduğunu vurguladı. (RT, 28/06/2024)

Yorum:

Görünen o ki düşmanlık iddiasında bulunanlar arasındaki işler öyle bir noktaya ulaştı ki aralarındaki bu düşmanlık yalan ve iftiradan başka bir şey değilmiş; hatta onlardan biri hırsız gibi sızıp devrimin evine girmiş, onun arasında fesat saçmaya başlamış, sonra da devrimin kararını çalıp onu meslektaşına iade etmiştir!

Son zamanlarda hem Türkiye hem de Suriye tarafından bir görüşmenin mümkün olup olmadığına dair çok sayıda açıklama yapıldı. Her iki tarafın açıklamaları da sosyal medyada ve başka yerlerde oldukça geniş bir yer kapladı. Açıklamaların devrimin henüz sona ermediği bir zamanda gelmiş olmasını belirtmekte fayda vardır; dolayısıyla açıklamaların ülkeler ve takipçiler düzeyinde bir inceleme ve temayüz etme aşamasına geldiğini söyleyebiliriz.

Türkiye rejiminin komplosundan bir gün olsun şüphe duymadığımız gibi tüm açıklamalarının da Gazze ve Filistin’den Şam’a kadar ümmetin meselelerinin ticaret yapmak için girdiği kapılardan başka bir şey olmadığından da emindik. Bu durumun birçok kişi için net olmadığı doğrudur; bunun nedeni onlar, kendilerine birinin gelip yaralarına merhem olacak birini sabırsızlıkla bekledikleri bir durumdaydılar; ancak bugün her şey ifşa olup ortaya çıkmıştır. Nitekim bu tamtamlar, sadece içeri girip sonra da ortalığı karıştırıp ifsat etmek için sinsi bir taktikten başka bir şey değildi. Artık mesele birçok insan için açığa çıkmış olup onların lisanı halleri şöyle demektedir:

Allah zorlukları hayırla mükâfatlandırsın *** (bu zorluklar) içimi daraltsa bile

Bunun için minnettarım çünkü *** Bu sayede dostu düşmandan ayırt edebildim

Geri kalanlara gelince; bir çıkar ya da efendisinin kendilerine attığı kırıntılar için kaldılar!

Bu açıklamalarda faydalı olan şey, artık resmin birçok kişi için netleşmesi ve üzerinde herhangi bir bulanıklığın kalmamasıdır. Bu nedenle herkes hazırlıklı olmalı ve işlerini sıkı tutmalıdır; zira Allah’tan başka bir yardımcının olmadığı, Allah’tan başka bir destekçinin olmadığı ve Allah’tan başka teselli edecek birinin olmadığı çok önemli ve kritik bir aşama gelmektedir; o halde O’nu razı edecek ve O’na yöneldiğinde sana yardım edeceği yolu arayın, tereddüt etmeyin ve tembellik göstermeyin.      

Müslümanların kanları pahasına yapılan açıklamalar ve flörtler, zorbalara ve komploculara karşı kalplerdeki kin ve nefreti artırmasının yanı sıra onları ve suçlu rejimlerini kökünden söküp atmak için onları değiştirmeye yönelik kararlılığı da artırdığı gibi devam etme azmi ve ısrarını da artırmaktadır ki böylece Allah’ın arzında Allah’ın hükmünü ikame ederek Allah Subhanehu’yu razı edecek hedefe ulaşabilelim. Allah’ın yeryüzündeki hükmü ise Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafettir. Böylece suçluların boynuzlarını kıracak, İslam’a ve Müslümanlara yardım edecek ve Allah katında kurtuluşa erenlerden olacağız.

O halde ümitsizliğe düşmeyin ve bunun sizin için bir şer olduğunu düşünmeyin; aksine bu tamamen bir hayır olabilir; Allah bilir siz bilmezsiniz. Haydi sevinin; zira zafer çok ama çok yakındır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdu ed-Della - Suriye

Devamını oku...

Yahudi Varlığının Eski Başbakanı, Yahudilerin Savaşın En Zor Döneminden Geçtiklerini Vurguladı!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yahudi Varlığının Eski Başbakanı, Yahudilerin Savaşın En Zor Döneminden Geçtiklerini Vurguladı!

Haber:

El Cezire - Ürdün web sitesi 27/06/2024 Perşembe günü Facebook’ta, Yahudi varlığının eski Başbakanı Naftali Bennett’in, savaş nedeniyle Filistin'den kaçan Yahudilere hitaben yaptığı şu önemli açıklamaları aktardı: “İsrail’i” terk etmeyin, zira savaşta çok zor bir dönemden geçiyoruz; uluslararası boykot, caydırıcılığın zedelenmesi, 120 “İsraillinin” esaret altında olması, binlerce yaslı aile, terk edilmiş Celile (Kuzey İsrail), binlerce yerinden edilmiş insan, sadece kendilerini düşünen bakanlar, ekonomi üzerindeki kontrolün kaybı ve bütçe açığı arasında, bir çukurun içinde sıkışıp kaldık; ancak beni üzen tek şey, “İsraillilerin” ülkeden ayrılma söylemidir.”

Yorum:

Şüphesiz Siyonist Bennett'in söyledikleri yüzde 100 doğrudur; zira bu savaş, Yahudileri ve varlıklarını zora sokmuş ve onların vahşi varlıkları çöküşün eşiğine gelmiştir. Nasıl olmasın ki; zira bu savaş, Yahudilerle cihad etmeye ve mübarek toprakları onların iğrençliklerinden kurtarmaya susamış İslam ümmetinin evlatlarından bir grup müminin Yahudilerle girdiği ilk gerçek savaştır; böylece onların ayıpları hızla ifşa olduğu gibi büyük ayıpları da ortaya çıkmıştır. Şayet kendisine sığındıkları ve onlara silah ve yaşam nedenlerini sağlayan insanların ipi olmasaydı, onların varlıkları çoktan yok olup giderdi.

Bu savaşın acayip ironilerinden biri de Allah Subhanehu’nun, Yahudilerin tuzaklarını ilk önce onlara geri çevirmesi ve onların oklarının da başkalarına isabet etmeden önce onlara isabet etmesidir; zira Yahudi politikacılar, Filistin topraklarını hiç kimseyle paylaşmadan kendi devletleri haline getirebilmek için Filistin halkını kendi topraklarından ve evlerinden sürme arzularını kaç kez dile getirdiler ve getirmeye devam ediyorlar; ancak hissedilen manzara, sonuçların tamamen aksi yönde olduğudur. Nitekim Filistin halkı topraklarına her geçen gün daha fazla sarılıp orada kalacaklarına dair Allah’a söz verirlerken Yahudiler ise aşırı hırs gösterdikleri hayatlarını korumak için Filistin’den kaçıyorlar. Zira istatistikler, savaşın başlangıcından bu yana yaklaşık yarım milyon Yahudi’nin Filistin’i terk ettiklerini söylüyor. Şöyle buyuran Allah Subhanehu doğru söylemiştir: وَلَا يَحِيقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ إِلَّا بِأَهْلِهِHalbuki kişi kazdığı kuyuya kendi düşer.” [Fatır 43] Bakın işte Bennett Yahudilere kaçmamaları için yalvarıyor; çünkü bu kaçış bu buluntu varlığın sonunu hızlandıracak ama nafile.

Bennett’in Yahudi varlığının içinde bulunduğu krizin, parçalanmışlığın, halkının buradan kaçışının, ekonomik ve siyasi sorunlarının, Allah’ın izniyle yakın bir iç savaşın, ordusunun bu savaşa girmesinin ve bu savaştan sadece kınanmış ve kovulmuş bir şekilde çıkmasının gerçekliğini ortaya koyan açıklamaları, Müslümanlar için iyiye alamettir. Bu yüzden Müslümanların yaşayan güçlerinin, bu yapay varlığın çöküşün eşiğinde olduğunu gösteren bu açıklamaları anlamaları gerekiyor; zira içine atılanı yaktıkça yakacak ve hepsini yiyip bitirecek ölümcül bir darbe indirmek için fırsat giderek daha da elverişli bir hale geliyor; hatta Filistin’in 1948’de işgal edilmesinden bu yana, bu mübarek topraklar kurtuluşa hiç bu kadar yakın olmamıştı.

Ey Müslüman orduları! Daha ne bekliyorsunuz Allah aşkına?Gazze'nin kumlarına boğulan ve hiçbir çıkış yolu bulmayan düşmanın zayıflığını ve çökmek üzere olduğunu bizzat kendisinin itiraf ettiğini duymuyor musunuz? Peki ya sizler harekete geçip ve bizim, onların ve sizin hakkınızda hiçbir ahit ve anlaşmaya gözetmeyen düşman tarafından en iğrenç bir şekilde katledilen kardeşlerinizin yanında dursaydınız nasıl olurdu acaba ey Müslüman orduları? Tüm kafir ülkelerin nasıl Yahudilerin yanında yer aldığını görmüyor musunuz; zira küfür tek bir millet olduğu için onlara silah ve asker sağlamalarında şaşılacak bir şey yoktur! Şaşırtıcı olan şey ise, siz Müslümanların öylece durup izlemeniz ve İslam akidesi bağıyla bağlı olduğunuz halde Gazze’deki kardeşlerinizi koyun gibi boğazlamaları için düşmanınıza teslim etmenizdir!! Oysa Allah Subhanehu şöyle buyurmadı mı: إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌMüminler ancak kardeştirler.” [Hucurat 10] Ve kardeşliğin gereklerinden biri de kardeşin kardeşine yardım etmesi ve onu yardımsız bırakmaması değil midir? Gazze sokaklarına atılmış çocuk, kadın ve yaşlıların vücut parçalarını gördüğünüzde damarlarınızdaki kanlar kaynamıyor mu? Yıkım sahneleri sizde, cihad ve şehitlik arzusunu uyandırmıyor mu?!

Ey Müslüman orduları şunu çok iyi biliniz ki; sessiz kalarak Yahudilerin kardeşlerinizi öldürmesine ortak olduğunuzdan dolayı, yarın kıyamet günü Allah Subnahu ve Teala’nın huzuruna çıktığınızda onları yardımsız bıraktığınız için size hesap soracaktır. Ajan tiranlara itaat etmeniz o gün size hiçbir fayda sağlamayacak, dahası onlar o gün sizden uzaklaşacaklardır. Sizlere Allah Azze ve Celle’nin şu kavlini hatırlatıyorum:  إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِئِينَŞüphesiz Firavun ile Hâmân ve askerleri yanlış yolda idiler.” [Kasas 8] Dolayısıyla Allah, Firavun ile Hâmân’ın askerlerini sorumluluktan muaf tutmayacak, aksine tıpkı Firavun ve Hâmân’ın durumu gibi onları da yanlış yolda olanlardan sayacaktır; o halde ibret alacak mısınız?

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Muhammed Ebu Hişam

Devamını oku...

Almanya’da Irkçılık Artıyor ve Aşırı Sağın Yükselişi En Kötüye İşaret Ediyor!!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Almanya’da Irkçılık Artıyor ve Aşırı Sağın Yükselişi En Kötüye İşaret Ediyor!!

 

Haber:

İslam ve Müslüman Karşıtlığıyla Mücadele Sivil Koalisyonu (CLAIM) yıllık raporunda, Almanya’da Müslümanlara yönelik ırkçılığın ülkede sosyal olarak kabul edilebilir hale geldiği uyarısında bulunarak 2023 yılında Almanya’da Müslümanlara yönelik saldırıların 2022 yılına kıyasla %114 artış gösterdiğine dikkat çekti.

 

Yorum:

Almanya merkezli, Müslüman karşıtı olayların izlenmesiyle ilgilenen sivil toplum kuruluşlarından oluşan bir ağı içeren Sivil İttifak'ın yayınladığı yıllık rapora göre, Almanya'da geçtiğimiz yıl Müslümanlara yönelik yaklaşık 1.926 saldırı kaydedilmiştir. Rapor, bu artışı “son derece endişe verici bir gelişme” olarak nitelendirirken kayıt dışı vakaların da arttığını vurguladı!!

Ayrıca rapor, 90’a yakın saldırının cami, Müslüman mezarlığı ve restoran gibi yerleri hedef aldığını açıkladı; bu da belgelenen vakaların %66’sının hakaret, tehdit ve iftira gibi sözlü saldırılar olduğuna işaret etmektedir. Ayrıca raporda, Alman yetkililerin “bu olguya yeterince ilgi göstermediği, hatta varlığını inkar ettiği” vurgulandı. Zira “Ana partiler, popülaritesi artan aşırı sağın ve İslam karşıtı partilerin politikalarını benimsiyorlar.”

Bu korkunç rakamlar tek bir şeye işaret ediyor ki o da; Batılı kavramların, yozlaştığına, insanlıktan çıktığına ve onun bencilliği, şiddeti ve başkalarına karşı nefreti besleyen kavramlar olduğuna işaret etmesidir. Ayrıca Avrupa’da yaşanan ırkçı olaylar genel olarak Makyavelistliği, egoyu yüceltmeyi, azınlıklara karşı öfkeyi ve özellikle de İslam konusunda halkın beslendiği fikir ve yalanlardan kaynaklanan diğer tezahürleri yansıtmaktadır!!

En büyük felaket ise son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağ partilerin zafer elde etmesi olmuştur; bu da kesinlikle durumu daha da kötüleştirecek ve tüm Avrupa toplumlarında ırkçılığı körükleyecektir!

Almanya’da, hatta tüm Avrupa’daki Müslümanlar güvenlikleri, emniyetleri ve psikolojik istikrarları konusunda orada yaşamanın bedelini ödüyorlar, kesinlikle oraya ait olmadıklarını hissediyorlar ve çoğu da seyahat imkanının olmaması ve kendilerine güvenli bir sığınağın bulunmaması nedeniyle isteksizce kalıyorlar!

Bugün ileri ve gelişmiş olarak sınıflandırdıkları Batılı ülkelerin, Müslümanlardan ve diğer küçük topluluklardan bıkmış durumda olmaları, onları asimile edip koruyamamaları, gözetememeleri, ırkçılığın ve bununla bağlantılı suçların büyümesine son vermekte başarısız olmaları garip bir ironidir. Öte yandan, gerici ve çağdışı olarak tanımladıkları ve geri dönmesine karşı mücadele ettikleri İslam Devleti,geçmişte tüm ırkları ve milletleri tek bir potada eritmeyi başarmış, dahası hiçbir azınlık sorunu yaşanmamış, kalıcı ırkçı olaylar ve suçlar meydana gelmemiştir; dolayısıyla onunla bunun arasında ne kadar da büyük bir fark vardır!!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Minnetullah Tahir – Tunus

Devamını oku...

Gazze’deki Durum Kötüleşmeye Devam Ederken Malezya'da Dayanışma Gösterisi Yapılıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Gazze’deki Durum Kötüleşmeye Devam Ederken Malezya'da Dayanışma Gösterisi Yapılıyor!

Haber:

Gazze’deki durum giderek kötüleşiyor; zira meşru olmayan Yahudi varlığının, 37.000’den fazla kişinin ölümüne ve 82.000’den fazla kişinin de yaralanmasına yol açan saldırıları devam ediyor. Gazze sakinlerinin meşru olmayan Yahudi varlığının saldırılarından korunmak için sığınabilecekleri gerçek anlamda güvenli bir yer kalmadığı artık yaygın olarak bilinmektedir. Şimdi Gazze'deki Müslümanların neredeyse tamamı evlerini terk etmek zorunda kalıyor ve Mısır sınırına yakın Refah’a kadar en güneyde sığınacak bir yer arıyorlar. Birleşmiş Milletlerin ateşkes çağrısı yapmasına rağmen Yahudi varlığı saldırılarına hız kesmeden devam ediyor.Hizb-ut Tahrir / Malezya, Gazze’deki ve genel olarak da Filistin’deki Müslümanların karşı karşıya olduğu korkunç durumu göz önünde bulundurarak, Filistin’deki kardeşlerimizle dayanışma amacıyla 14 ve 21 Haziran tarihlerinde Mısır, Ürdün ve Amerika büyükelçilikleri önünde barışçıl gösteriler düzenledi.Gösteriler, Mısır ve Ürdün’e, soykırımı durdurmak için ordu göndermeleri konusunda baskı yapmak ve Amerikalıları, Allah’ın izniyle yakında kurulacak olan Hilafetin cezası konusunda uyarmak için düzenlendi.

Yorum:

Güney Gazze Şeridi’nin beşte bir alanında yaklaşık 1,7 milyon Gazzeli yaşamaktadır.İnsani maksatlarla tahsis edilen bu bölge hâlâ temel ihtiyaç maddelerinden yoksun olup binlerce Gazzeli hâlâ işgalci güçler tarafından acımasızca öldürülmeye devam ediyor.Aynı zamanda ABD, ordularının Gazze’deki çatışmaya müdahale etmemesini sağlamak için Yahudi varlığını çevreleyen ülkelere odaklanmaya devam ediyor. Zira ABD, her an beklenmedik bir şekilde değişebilecek durumun kırılganlığının boyutunun farkındadır. Nitekim bu soykırım sekiz aydır devam ediyor ancak meşru olmayan Yahudi varlığı, ABD’nin tam desteğine rağmen henüz hedeflerine ulaşamadı ve Gazze’deki yeterli donanıma sahip olmayan Müslüman savaşçıların şiddetli direnişiyle karşı karşıyadır. Şayet Filistin’e komşu Müslüman ülkelerin orduları Gazze halkını savunmak için müdahale etseydi neler olurdu neler bir düşünün! Ancak Müslümanların Gazze’deki soykırıma tepkisinin, Batı toplumunun çoğunun eylemleriyle karşılaştırıldığında en iyi ihtimalle ılıman-zayıf olması son derece hayal kırıklığı yaratıyor.Gerçek şu ki Müslümanların Gazze Müslümanlarını daha fazla savunmaları gerekiyor. Zira Gazze halkı onların din kardeşleridir ve Gazze Müslüman topraklarının bir parçasıdır. Dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanların yapması gereken en önemli eylem, bir yandan dua etmeye devam ederken diğer yandan da Filistin'deki Müslümanları savunmak ve korumak için derhal askeri güç göndermeleri amacıyla özellikle Filistin yakınlarında yaşayanlar olmak üzere yöneticilerine baskı yapmaktır. Nitekim tarih, Halifelerin ve eski savaşçıların, Müslümanları askeri güçle nasıl savunduklarını ve bu tür sorunları nasıl kararlılıkla çözdüklerini kanıtlamaktadır. Bugün Müslümanların, şiddetle Müslümanları savunmak amacıyla ordusuna liderlik edecek bir “Mutasım’a” ihtiyaçları vardır.

Mısır ve Ürdün elçiliklerine iletilen müzekkere uyarınca, Malezya başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerindeki Müslümanların, devam eden diğer çabalarına ek olarak büyük bir çaba olarak aşağıdaki eylemleri gerçekleştirmeleri gerekmektedir:

1- Müslüman orduları teşvik etmek ve özellikle Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Türkiye’deki Müslümanların başındaki yöneticilere ordularını harekete geçirmeleri için sürekli olarak baskı yapmak.Bu yöneticilerin de kendilerini ABD’nin etkisinden kurtarmaları ve onun elinde bir kukla olmayı ve Müslümanları aldatmayı bırakmaları gerekmektedir. Zira bu hain yöneticiler, Gazze halkının soykırımına kendi gözleriyle tanıklık ediyorlar, onların çığlıklarını işitiyorlar ve yerlerinden sürülmelerine, çocuklarının ve kadınlarının çektiği acılara şahit oluyorlar. Bu yüzden onların, Gazze'deki Müslümanları soykırımdan kurtarmak, Filistin’i özgürleştirmek ve kendilerini ABD’nin siyasi oyunlarından kurtarmak için İslam ümmetinin ordularını harekete geçirmeye teşvik edilmeleri gerekmektedir.

2- Yöneticiler, ordular göndermek ve muadillerine Müslüman ordularını Filistin’e seferber etmeleri için güçlü bir şekilde baskı yapmak yoluyla kararlı bir tutum sergilemeye davet edilmelidir. Yeter artık ABD’nin pasif bir şekilde izlenip takip edildiği; zira bu, Filistin’deki Müslümanların kurtarılması konusunda gevşek davranmaya yol açmaktadır.Malezya da dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların başındaki yöneticilerin, 1948’den bu yana onuru ve şerefi elinden alınmış olan Filistin’i görmezden gelmeyi bırakmalarının zamanı gelmiştir.

3- Din alimlerini Filistin'i savunmak için cihat fetvaları vermeye teşvik etmek.Bu alimlerin çağrıları, yöneticilere hatırlatmalarda bulunmak, onlara pratik önlemler almaları yönünde baskı yapmak ve Müslümanların ayağa kalkmasına ve Filistin'deki acıları ve katliamları sona erdirmek için etkili adımlar atmalarına öncülük yapmak içindir.

4- Siyasi partiler, STK’lar veya bireyler aracılığıyla tüm Müslümanları, samimi alimlerle yan yana Gazze’deki Müslümanlarını savunmak için daha pratik eylemlerde bulunmaya davet etmek. Bu ise Filistin’e yakın Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerin büyükelçilikleri önünde gösteri yaparak liderlerine ABD ve müttefikleriyle ilişkilerini kesmeleri yönünde baskı yapmayı da içermektedir. Müslümanları ayağa kalkmaya teşvik etmek ve şerî sınırlar dahilinde özellikle Arap ve Türklerin başındaki yöneticilere, Filistinli Müslümanları savunmak amacıyla ordularını seferber etmeleri için sürekli olarak her türlü baskıyı uygulamak.

Müslümanlar, Gazze’ye yönelik saldırının çözümüne yönelik gerçek çözümün Allah yolunda cihat etmek olduğunu göstermek için harekete geçmelidirler. Şayet Müslümanların başındaki yöneticiler bu gevşekliği sürdürürlerse, onların çöküşü yakın olacak ve gelecek olan Hilafet, hiç şüphesiz suçlu Yahudi varlığına karşı cihad ilan edecektir!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed - Malezya

Devamını oku...

Hacıların Ölümü, Beytullah'il-Haram’ın Misafirlerini İhmal Etmesi Nedeniyle Suudi Hükümetinin Hatasıdır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Hacıların Ölümü, Beytullah'il-Haram’ın Misafirlerini İhmal Etmesi Nedeniyle Suudi Hükümetinin Hatasıdır!

Haber:

Raporlar, sıcaklıkların 50 derecenin üzerine çıktığı Suudi Arabistan’da bu ay Mekke’ye yapılan yıllık hac ziyareti sırasında 1.300’den fazla Müslüman hacı adayının hayatını kaybettiğini bildirdi. Sürekli olarak aşırı sıcağa maruz kalmak, organ yetmezliği ve hatta ölüm de dahil olmak üzere bilinen bir dizi sağlık zararlarına yol açabiliyor. Sıcak stresinin birçok ölüme neden olduğuna ve bunun tamamen önlenebilir bir olay olduğuna inanılıyor.Bu da yaşlılar ve engelliler gibi özellikle sıcak stresine karşı hassas olan gruplar için daha güçlü ısıdan koruma tedbirlerine olan ihtiyacı güçlendirmektedir. (İnsan Hakları İzleme Örgütü)

Yorum:

“Suudi Arabistan her yıl düzenlenen beş günlük hac ziyaretine katılan kişiler için kalabalıkların kontrolü ve güvenliğine yönelik tedbirlere milyarlarca Dolar harcadı ancak katılımcı sayısının çokluğu güvenliklerinin sağlanmasını zorlaştırıyor.” (Ajanslar) Suudi hükümeti halkına ve uluslararası medyaya uyduruk bir bahane sundu; ancak Harameyn’in mütevellisi olduklarını iddia etmeleri nedeniyle bu bahane tamamen reddedildi! Mütevelli olarak üstlendikleri rollerine karşı biraz dürüst ya da saygı duymuş olsalardı, zamanımızın geçmesiyle birlikte Hac özlemi duyan milyonlara rağmen organizasyon, kolaylık ve misafirperverlik konuları her hacı için erişilebilir bir hale gelirdi. Hac ve Umre Bakanlığı her yıl hac sezonu için hazırlık yapıyor ve dünyanın her ülkesinden gelen hacıların sayısını ve kontenjanlarını biliyor; dolayısıyla gerekli konaklamayı sağlayabilir ve hacıların gözetim ve tıbbi bakıma erişim eksikliği nedeniyle ölmelerine izin vermeyebilirdi. Aynı şekilde bu önlenebilir trajedinin yükünü onlar da taşıyorlar. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعاًKim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” [Maide 32]

Muhasebenin olmaması, Haccın fahiş masraflarını karşılamak için on yıllar boyunca yüz binleri biriktirerek uzak yakın demeden seyahat eden Müslümanlara yönelik büyük bir ihmalkârlığın olduğunu ortaya koymaktadır; bu ise Suudi rejiminin ümmete olan düşmanlığını kanıtlıyor ve bu da bizleri, bu tür ölümcül yolculuklara çıkmaya başlamadan önce iki kez düşünmeye sevk ediyor. Ancak şok edici haber, Suudi Arabistan Genel Eğlence Otoritesi Başkanı Turki eş-Şeyh’in şu açıklaması olmuştur: Riyad, 30 uluslararası takımın katılımıyla “Boulevard’da” düzenlenecek olan ve 60 milyon Dolara varan büyük ödüllerin olacağı Elektronik Sporlar Dünya Kupası’na (Electronic Sports World Cup) ev sahipliği yapacak! Bu ise tarihteki en büyük para ödülüdür!!

Bazı hacılar belirli vizelerin veya geçerli izinlerin bulunmaması nedeniyle bu şerî vacipten mahrum bırakılırken eğlencelere ise inanılmaz miktarda para akıtılmaktadır. Zira binlerce insan, yaşlarına bakılmaksızın ağır para cezalarına çarptırıldıktan, hatta hapsedildikten sonra ülkelerine dönmeye zorlanmış ve hac ibadetlerini yerine getirmeleri engellenmiştir. Nitekim İnsan Hakları İzleme Örgütü, kayıtlı olmayan hacıların klimalı çadırlar, spreyleme merkezleri, ulaşım veya rehidrasyon alanları gibi kamu tesislerine erişimlerinin engellendiğini bildirmiş ve şöyle demiştir: “Ölenlerin yüzde 83'ünün izin belgesi yoktur; bu da onların uzun mesafelere ve barınma olmaksızın güneşin altındaki dönemlere maruz kaldıkları anlamına gelmektedir…”

Müslümanlar dünyanın en kutsal yerinde sudan ve barınaktan mahrum bırakılmaktadır; o halde muhasebe ve liyakat hani nerede?! Nitekim Ebu Hureyra Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: إِنَّ اللهَ عَزَّ وَجَلَّ يَقُولُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ... يَا ابْنَ آدَمَ اسْتَسْقَيْتُكَ فَلَمْ تَسْقِنِي‏.‏ قَالَ: يَا رَبِّ كَيْفَ أَسْقِيكَ وَأَنْتَ رَبُّ الْعَالَمِينَ؟! قَالَ: اسْتَسْقَاكَ عَبْدِي فُلاَنٌ فَلَمْ تَسْقِهِ، أَمَا إِنَّكَ لَوْ سَقَيْتَهُ وَجَدْتَ ذَلِكَ عِنْدِيŞüphesiz Allah Azze ve Celle kıyamet günü şöyle diyecek… Ey ademoğlu! Senden su istedim; beni sulamadın! İnsanoğlu şöyle diyecek: Ya Rabbi! Ben seni nasıl sularım! Sen alemlerin Rabbisin! Azze ve Celle de şöyle diyecek: Filan kulum senden su istedi; ona su vermedin! Onu sulamış olsaydın bunun (karşılığını) benim nezdimde bulurdun!” O halde Harameyn’in misafirlerine böyle mi davranılır?! Dolayısıyla onlar (Suudi yöneticiler), ümmetin maslahatlarını gözetme görevlerini yerine getirmiyorlar ve Müslümanlar, “emir sahipleri” olduklarını iddia edenlerden beridirler; aslında Suudi ailesi, ümmetle aynı kandan değildir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Menal Bedir

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER