Çarşamba, 01 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Kırgızistan’da Tüccarlar Yeni Vergi Sistemlerine Karşı Protestolar Düzenliyorlar!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Kırgızistan’da Tüccarlar Yeni Vergi Sistemlerine Karşı Protestolar Düzenliyorlar!

10 Haziran’da Kırgızistan’ın Dordoy Motors pazarındaki tüccarlar, sevk irsaliyesi ve e-faturaya (elektronik fatura) karşı protesto gösterisi düzenledi. Yazar kasa kullanımına karşı olmadıklarını, ancak elektronik sevk irsaliyesi ve e-fatura düzenlemek için bir muhasebeci tutup ona ödeme yaptıkları bu sisteme karşı olduklarını söylediler. 11 Haziran’da Oş pazarındaki tüccarlar da benzer bir protestoyu sürdürerek geçici grev ilan ettiler.

Patent sistemini kaldıran hükümet, yeni vergi reformlarının bir parçası olarak 1 Ocak 2024 tarihinden itibaren elektronik yazar kasa, elektronik irsaliye ve e-faturaya geçilmesi talebinde bulundu. Ancak yeni vergi sisteminin piyasalarda uygulanması, tüccarların protestoları nedeniyle bu yılın 1 Temmuz’una kadar ertelendi.

Tüccarlara göre yeni vergi kuralları, çok fazla evrak işlemleri içeriyor. Örneğin “el-Medine” pazarından aldığınız 10 rulo kumaştan kıyafet dikip bunlardan her birini veri tabanına girerek satışa çıkardığınızda, bu kıyafetlerden her biri için sizden fatura yazmanız istenecektir. Ayrıca teslim alınan malların vergisi anında ödenecektir. Ancak tüm mallar toptan satılmamaktadır.

Aynı zamanda yıllık geliri 8 milyon Somdan fazla olan küçük işletme sahipleri de vergi ödemek zorundadır. Dolayısıyla yıllık gelir 30 milyon Soma ulaştığında %0.5 ödeme yapılırken 50 milyon Soma ulaştığında ise %1 ödeme yapılacaktır. Ancak yasanın yürürlüğe girmesinin ardından hükümetin vergileri artıracağı konusunda hiç şüphe yoktur. Buna ek olarak tüccarların, yazar kasa kullanması, sigorta primlerini ödemesi ve bir dizi başka görevi yerine getirmesi de gerekiyor. Tüccarın 1 Temmuz tarihine kadar vergi başvurusunda bulunmaması ve vergi ödememesi durumunda 75 bin Som miktarında para cezası kesilecektir. Diğer bir ifadeyle Çin’den mal ithal eden bir tüccar, toptancı tüccar olarak gümrük vergilerine ek olarak %12 oranında vergi ödeyecektir; bu da mal fiyatlarının artmasına neden olacak ve bunun sonucunda da insanların satın alma gücü zorlaşacaktır.

Hükümetin aldığı tüm bu tedbirlerin amacı, bütçenin yaklaşık yüzde 50'sini oluşturan katma değer vergisi (KDV) miktarını artırmaktır. Zira KDV, ülkeye ithal edilen tüm mal ve hizmetlerin yanı sıra kuruluşlar tarafından satın alınan ve satılan mallara uygulanan bir vergidir. Vergi kanununa göre bu oran, her bir ürünün değerinin yüzde 12’sidir. Örneğin bir mağaza açıp ev eşyaları satmaya başladığınızda, şayet yıllık cironuz 8 milyon Somu aşarsa, yasaya göre KDV ödemeniz gerekiyor. Bunun sonucunda Vergi Dairesi'nde KDV mükellefi olarak kaydınız yapılacak ve o günden itibaren her ayın 15'inde rapor vermeniz istenecektir. Raporu göndermediğiniz takdirde bir sonraki ay ceza ödeyeceksiniz. Bir yıl boyunca ödeme yapmadığınız takdirde, o zaman size dava açılma riskine maruz kalırsınız. Dolayısıyla şaşırtıcı bir şekilde, ürün satılsa da satılmasa da tüm malların değeri üzerinden yüzde 12 vergi ödemeniz gerekiyor. Çünkü hükümet bu vergiyi sadece insanların sizin mallarınızı satın almasını sağlamak için topluyor. Bunun sonucunda ürünü, ürünün maliyet fiyatı üzerine yüzde 12 ekleyerek satacaksınız. 1000 Som değerindeki bir ürünü, 1120 Som karşılığında satmaya başlayacaksınız. Dolayısıyla bu malın vergi mükellefi esas olarak halk olacaktır. Şayet ayda ortalama 20.000 Som değerinde satış yaparsanız, devlete 2.400 Som KDV ödemeniz gerekecek; bu nedenle tüccarlar daha yüksek fiyatlardan korktukları için protesto ediyorlar.

Kırgızistan’da KDV’ye ek olarak altı vergi türü daha bulunmaktadır ki bunlar şunlardır: Gelir vergisi, kar vergisi, dolaylı vergi, arazi kullanım vergisi ve satış vergisidir. Arazi vergisi emlak vergisiyle birleştirilmektedir.

Görünen o ki Caparov başkanlığındaki hükümet, ülkeyi vergiye bağlı bir ülkeye dönüştürmeye yönelik çabalarını yoğunlaştırıyor. Daha doğrusu Batı’daki katı vergi sistemini kendine örnek alıyor. Zira kapitalist ülkelerde bütçe, esas olarak vergilerle doldurulmaktadır. Örneğin ABD’de vergiler bütçenin yüzde 90’ından fazlasını oluştururken çoğu Avrupa ülkesinde bu rakam yüzde 100’e ulaşmaktadır. Kırgızistan’da ise vergiler bütçenin yüzde 75’ini oluşturmaktadır. Zira vergi sistemini değiştirmek yoluyla hükümet, vergiden elde ettikleriyle bütçe payını artırmayı hedeflemektedir. Diğer bir ifadeyle kayıt dışı ekonomiyi ortaya çıkarmak istiyor. Çünkü Kırgızistan'da kayıt dışı ekonominin düzeyi 130 milyar Soma ulaşmıştır. Bu da toplam vergilerin yaklaşık yüzde 90’ı kadardır. Şüphesiz resmi olmayan rakamlar, bundan daha fazladır. Uluslararası tahminlere göre, Kırgızistan'daki işletmeler kayıt dışı ekonominin yüzde 40’ını oluşturuyor. Zira resmi olmayan verilere göre, şirketlerin yüzde 60 ila 70’i şeffaf bir şekilde faaliyet göstermiyor. Gerçekte iş adamları hedeflerine ulaşmak için yetkililerle gizli işbirliği yapıyorlar. Dolayısıyla kapitalist ülkelerde kayıt dışı (gölge) ekonominin yerini tekelciler-vurguncular almıştır. Bu yüzden onlar, ya büyük vergi mükellefleri olarak hükümetle gizli işbirliği yaparak küçük işletmeleri iflas ettiriyorlar ya da bizzat küçük işletmeler iflasa zorlanıyorlar. Çünkü spekülatörler-vurguncular, hükümet temsilcilerinin seçim masraflarını ve memurların tatil masraflarını karşılıyorlar ve vergilerini de kendi elleri altında çalışanlarının hesaplarından ödüyorlar. Kırgızistan’daki mevcut hükümet de bu yolu izliyor. Zira onların bakış açısına göre, Kırgızistan’daki her bir faaliyetin vergiden muaf olması imkansız olduğu gibi vergilerin düşük olması da imkansızdır. Buna dair örnekler arasında blogculara, çevrimiçi mağazalara ve taksi şoförlerine uygulanan vergiler yer almaktadır. Nitekim hükümet, vergi memuruna güvenlik görevlisinin imkanlarını vermektedir. Örneğin yeni yasalara göre vergi memuru, tahsil ettiği verginin yüzde 3’ünü maaş olarak alacaktır. Bu da bir vergi memurunun maaşındaki artışın, topladığı vergilerle bağlantılı olduğu anlamına gelmektedir. Bu nedenle vergi memuru, her yerden daha fazla vergi toplamaya çalışmaktadır.

Devletin böyle bir vergi politikası uluslararası finans kuruluşlarının dikkatinden kaçmamıştır. Örneğin Dünya Bankası, Kambar-Ata-1 hidroelektrik santralinin (HES) inşası için 500 milyon Dolarlık kredi tahsis etme kararı almıştır. Böyle bir kararın alınmasının tek nedeni, elektrik fiyatlarını yükseltme ve her yıl enflasyona bağlı olarak artırma kararıdır. Dünya Bankası’nın taleplerini karşılamak amacıyla hükümet, 1 Mayıs’tan itibaren elektrik fiyatını acilen 10,8 milimetre artırmıştır. 1 Haziran itibarıyla da toplam alanı 80 metrekarenin üzerinde olan evlerin ısınma ve sıcak su temini fiyatlarının üç katına çıkarılmasına karar verilmiştir. Dolayısıyla ülkede halka dayatılan vergi politikası, kapitalizmin ve ona hizmet eden finans kuruluşlarının bir ürünüdür.

Öte yandan İslam Nizamının gölgesinde devlet, işlerini idare etmek için vergi koymaya ihtiyaç duymayacaktır; çünkü İslam’da devlet mülkiyeti sayılan mülkler, insanların ortak maslahatlarıyla ilgili ihtiyaçlar için harcanacaktır. Örneğin okullar, üniversiteler, hastaneler, yollar ve havalimanları inşa etmek insanların genel maslahatı için olup devlet bunlara devlet mülkiyetinden harcama yapar. Ayrıca altın, petrol, gaz, demir ve uranyum gibi doğal kaynaklardan elde edilen karlar da bu yönler için harcanmaktadır.

Üstelik İslam, servetin insanlardan küçük bir grubun arasında dolaşımını yasaklamıştır. Aynı zamanda vergilendirme nedeniyle yoksul ve muhtaç olanları zor durumda bırakmaz. Dahası parası belirli bir nisap miktarına ulaşmayan kişilerden zekat toplamak caiz değildir. Ayrıca Müslümanlar zekatı büyük bir memnuniyetle verirler; çünkü onlar bunu bir ibadet olarak kabul ediyorlar. Zekâttan toplanan paralar, Beytu’l Mâl’deki diğer paralarla karıştırılmamakta, aksine ayrı tutulmakta ve Allahu Teala’nın Tevbe suresinde belirttiği şu sekiz sınıfa dağıtılmaktadır: إِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِمِينَ وَفِي سَبِيلِ اللَّهِ وَابْنِ السَّبِيلِ فَرِيضَةً مِنَ اللَّهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslam’a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihat edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir.” [Tevbe 60]

İslam'da devletin, nadir durumlar dışında zengin Müslümanlardan borç para alması caiz değildir; daha doğrusu Allahu Teala’nın ümmete ve devlete farz kıldığı bir görevi yerine getirmek için gerekli olduğunda caiz olur. Bazı zamanlarda da devlet, belirli bir ihtiyacı karşılamak için gerekli olduğu ölçüde zengin Müslümanlardan vergi alabilir. Örneğin Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem Tebük savaşı için gerekli paranın sağlanması için Müslümanlara çağrıda bulunmuş ve Osman Radıyallahu Anh da bu zor yılın sıkıntısını hafifletmek için bin dinar bağışta bulunmuştur.

İslam'da bir verginin meşru olabilmesi için aşağıdaki şartların yerine getirilmesi gerekir:

- Böyle bir duruma harcama yapmak için Beytu’l Mâl’de yeterli paranın olmaması;

- Böyle bir durumda paranın Beytu’l Mâl’e ve Müslümanlara harcanması gerektiğine dair şerî bir nâssın olması gerekir;

- Uygulanan verginin bu durum için gerekli olan tutarı aşmaması gerekir;

- Bu verginin, temel ve lüks ihtiyaçlarından daha fazlasına sahip olan zenginlerin dışındakilerden alınması caiz değildir;

Dolayısıyla İslam’daki bu vergi, katma değer vergisi, gelir vergisi, kar vergisi, üretim vergisi, arazi kullanım vergisi, satış vergisi gibi sürekli olarak uygulanmaz… Zira İslam’da sürekli bir şekilde vergi almak caiz değildir. Bu nedenle vergiye dayalı kapitalist ekonomik sistem ile İslami ekonomik sistemi karşılaştırmak büyük bir hatadır. Bu yüzden Cumhurbaşkanı, Başbakan ve müftünün çağrıda bulunduğu vergiler, İslam’da haramdır! Bu nedenle Müslümanların, bu vergi tahsildarlarının zulmünden kurtulmak için Allah'ın hükümlerine göre yaşama konusunda acele etmeleri gerekmektedir; bu da dünyada ve ahirette kurtuluşa yol açacaktır!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mümtaz Maveraünnehrî

Devamını oku...

Pakistan Vilayeti: Gazze'ye Destek İçin Silahlı Kuvvetlerin Seferber Edilmesi Talebi Hizb-ut Tahrir'in Gençlerinin Tutuklanmasına Rağmen Devam Edecek!

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Gazze'ye Destek İçin Silahlı Kuvvetlerin Seferber Edilmesi Talebi
Hizb-ut Tahrir'in Gençlerinin Tutuklanmasına Rağmen Devam Edecek!

Pakistan yöneticileri, Hizb-ut Tahrir'i Pakistan Ordusunun Gazze'ye destek için seferber edilmesi talebinden caydırmak için tutuklamalar gerçekleştiriyor. Ancak tüm ümmet, Mescid-i Aksa'yı kurtarmak için ordularının zaferi ya da şehadeti kucaklamasını talep ediyor, peki tutuklamalar evlatlarını nasıl caydıracak? Silahlı kuvvetleri harekete geçirme çağrısı artık her sokağa ulaşmıştır ve bastırılamaz. Yöneticiler Yahudi varlığına saldırmak yerine, Müslümanların ordularını savaşmaya çağıran Müslümanlara saldırıyor. Bu yöneticiler Siyonist Yahudilere ve Amerika'ya Gazze'deki Müslümanlara karşı savaşlarında yardımcı oluyorlar. Silahlı kuvvetler, hain yöneticileri uzaklaştırmalı ve Filistin'in kurtuluşu için Selahaddin'in evlatlarını harekete geçirecek Raşidi Hilafeti kurmalıdır.

#خلافت_نیا_عالمی_آرڈر

#Khilafah_New_World_Order

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu

Cumartesi, 09 Zilhicce 1445 Hicri 15 Haziran 2024 Miladi

Basın açıklamasını okumak için Tıklayınız

pakistan vilayeti

#طوفان_الأقصى

#الجيوش_إلى_الأقصى

#ArmiesToAqsa

#AksaTufanı

#OrdularAksaya

#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

Aqsa_calls_armies#

#AqsaCallsArmies

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

Devamını oku...

Amerikan Hegemonyası!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Amerikan Hegemonyası!

Hak ile batıl arasındaki çatışma dünya kurulmasından beri devam etmekte olup insanlar, hak ehli ile batıl ehli arasında ve hegemon zalim ile kendisine komplo kurulan zayıf mazlum arasında bölünmüşler ve müstekbirin kibrinin, mazlumun çığlığının, devrimcinin suçlu bir tirana karşı ayaklanmasının olmadığı bir zaman olmamıştır. Dünyanın içinden geçtiği, ülkelerin yetenekleri üzerinde tek kutuplu kontrolün olduğu ve dünyayı parlak ve aldatıcı sloganlarla dolduran Amerika’nın İslam beldelerimize yönelik şiddetli saldırısının yaşandığı bu günlerde, İslami şehirlerimizi, açgözlü sömürgecilerin menfaati için ülkenin evlatları arasındaki bir çatışma alanı haline getirmiştir; dolayısıyla yöntemlerini ve planlarını öğrenmemiz için bu küstahlığa karşı bir tutum sergilemek gerekir.

Amerika’nın Ortadoğu’daki politikası, aşırıcılık kartını kullanmak ve bunu da ülkelerin işlerine müdahale etmek için bir gerekçe bulmak, diğer bir deyişle bu sayede bölgeye girebilmek için krizler oluşturmak amacıyla uygun bir zamanda oynamak için ulusal, etnik veya mezhepsel temelde iç savaşları ve bölgesel çatışmaları ateşlemek için mezhepsel naraların varlığıyla fitneler oluşturmaya ve bunları pekiştirmeye dayanmaktadır.

Kendi bakış açısına göre Amerikan politikasında sabit olan şey, İslam’ın gerçek bir düşman ve hem kendisi hem de Batı için bir tehlike kaynağı olmasıdır; zira İslam Devleti’nin yıkılmasının ve Sovyetler Birliğinin çöküp parçalanmasının ardından Amerika, dünyanın tek lideri haline gelmiş ve ona karşı çıkan fikri ideolojilerin yokluğuyla birlikte kapitalizmin hiçbir rakibi kalmamıştır. Dolayısıyla bugün Amerika, özellikle halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkeleri zayıflatmaya çalıştığı gibi bu ülkelerin kalıcı olarak kendi iç sorunlarına odaklanmasını sağlamak amacıyla onların iç çatışmalarını alevlendirmek yoluyla zayıflatmaya çalışmaktadır. Bu yüzden Amerika, bu ülkelerde güvenliği tehdit edecek silahlı grupların varlığını engellememekte, aksine onları uygun zamanda ve Amerikan taktikleri çerçevesinde kullanmak için bu silahlı grupların varlığını teşvik etmektedir ve bunun sayılamayacak kadar çok örnekleri vardır; işte Husiler, gemi güzergâhlarına ulaşma ve buralara egemen olma hayali kuran Amerikalılara, Kızıldeniz’i ve seyir rotalarını altın tepside sunmaktadırlar. Amerika'nın yörüngesinde dönen Tahran’ın desteklediği İran’ın Lübnan’daki partisi de aynı şekildedir; işte Amerika bunları, Amerika’ya itaat etmekten çıktığında Yahudi varlığını tehdit etmek için bir sopa olarak kullanmaktadır. Aynı şekilde Sudan’da olduğu gibi çatışmanın şiddetini artırmak için çatışmanın taraflarını beslemektedir.

Ayrıca ülkelerin askeri yeteneklerini de zayıflatmayı hedeflemektedir. Yine kendisine bölgede bir rol vermek karşılığında Amerika’nın çıkarlarını gerçekleştirmesi için İran’ı bölgenin polisi olarak görevlendirmiştir. Bunun yanı sıra Körfez ülkelerine baskı yapmak için Irak’taki durumu kırılgan ve endişeli tutmaya çalışmaktadır. Ayrıca Amerika, iktidardaki cuntayla, çıkarlarını gerçekleştirmek için her siyasi durumun ve aşamanın gerekliliklerine göre muamele ettiği gibi bölge ülkeleriyle de kendi çıkarlarına göre muamele etmektedir; böylece şehirlerimiz, kardeşlerimize saldırıp yok etmek için ordu birliklerinin tedarik edildiği benzin istasyonları haline gelsin ve bizler de Batı’nın beslenmesi için sağmal bir inekten başka bir şey olmayalım. Bu da Müslümanları aşağılama silsilesinin devam etmesi ve Amerika’nın zulmüne ve kibrine karşı mücadele ederek İslam’ı ihya etmeye çalışan herkesle savaşmak içindir.

İslam ümmeti içindeki tüm mazlum ve ezilenlere, dinine ve ümmetine karşı samimi olanlara ve özgür ve onurlu bir yaşamı arzulayanlara diyorum ki; İslam güneşinin batmasından bu yana ümmet güvenlikten ve emniyetten mahrum kaldı, hatta Müslümanlar alçakların sofralarındaki yetimler gibi oldular! Ülkemizdeki en ucuz şey insan oldu! Dolayısıyla insan yapımı sistemlerin ve kimliksiz kanunların gölgesinde insanın hiçbir kıymeti olmadığı gibi onurumuzu korumayan helak olmuş demokraside de hiçbir hayır yoktur; o halde yüksek bir sesle haykırın ve sizleri güvenliğe ulaştıracak olan ve halkına asla yalan söylemeyen Hizb-ut Tahrir ile birlikte hareket edin.

Bu ümmetin kuvvetinin, izzetinin ve şerefinin sırrı, hem insanlığın hem de onun kokuşmuş kapitalizmin zulmünden ve kibrinden kurtulması için ümmetin yaratıcının istediği metoduna bağlı kaldığı gün dininde ve akidesindedir. الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَـئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَİnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.” [En’am 82]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak

Devamını oku...

Günümüz Medya Kuruluşları, Şeytani Küresel Güçlerin Araçlarından Başka Bir Şey Değildir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Günümüz Medya Kuruluşları, Şeytani Küresel Güçlerin Araçlarından Başka Bir Şey Değildir!

Haber:

Avustralya kanalı (60 Minutes Australia) şu ifadelerin geçtiği bir rapor yayınladı: “Masum sivillerin öldürülmesi yürek parçalayıcı, şehirlerin ve köylerin yok edilmesi dehşet vericidir! Hamas’ın geçtiğimiz Ekim ayında “İsrail’e” düzenlediği ölümcül saldırının ardından Gazze’de yaşananlar, tüm dünyayı istikrarsızlaştıran bir felakettir.”Avustralya’da çatışmanın her iki tarafını destekleyen organize protestolar şu ana kadar çoğunlukla barışçıl olarak kaldı; Ancak (The Sydney Morning Herald) ve (The Age) ile ortak bir araştırmada 60 Minutes, “aşırılıkçı bir bakış açısına sahip İslamcı bir grubun (Hizb-ut Tahrir) Avustralya üniversitelerindeki öğrenci yürüyüşlerine sızmasıyla tüm bunların değişebileceğine dair rahatsız edici kanıtlar" ortaya çıkardı. Tıpkı Nick McKenzie’nin şöyle dediği gibi: “Grubun çok kötü niyetli bir gizli gündemi var.”

Yorum:

Medya, örneğin yargı erki gibi tarafsız ve ilkeli olduğunu gösteren “dördüncü kuvvet” olarak adlandırılmasına rağmen ancak Yahudi devletinin Gazze'de ve tüm mübarek Filistin topraklarında işlediği suçlar, bu sloganı ifşa etmesinin yanı sıra medya ve medyacıların gerçeğini de ortaya çıkarması için yeterlidir; zira Müslüman ülkeler de dahil olmak üzere yöneticiler, rejimler ve medya kuruluşları gibi dünyadaki uluslararası güçler ve onların kollarını temsil eden gücün otoritesinden başka bir otoritenin olmadığı açıkça ortaya çıkmıştır.

Her ne kadar Batı’daki ve aynı şekilde Avustralya’daki medya tarafsızlık ve profesyonellik iddiasında bulunsa da ancak Gazze’de yaşananlar kamuoyuna açıkça göstermiştir ki bu medyacılar, hiçbir değere kıymet vermeyen ve Batı’da ve Doğu’da ezilen ve köleleştirilen halkların pahasına olsa bile sadece kendi maddi çıkarlarına hizmet etme derdinde olan Siyonist, Haçlı ve kapitalist lobilerin sahiplerinin paralı borazanlarından başka bir şey değillerdir; bunun da ötesinde onlar, sadece dünyadaki masum insanların kanını, özellikle de Müslümanların, çocukların, kadınların ve erkeklerin kanlarını içerek dopamin patlaması yaşıyorlar!

“60 Minutes Australia” kanalının yalan ve saptırması, ne ilk ne de son olacaktır; zira o, tarafsız gibi görünen kelimelerle başlıyor ancak hileli bir şekilde kurban ile celladı eşit tutabiliyor. Nitekim Yahudi devletinin katliamlarını televizyonda ve elektronik medyada takip edenler için basit bir şekilde sunmalarının ardından maksatlı programlarına başlıyorlar. Yani kasabı ve işlediği suçları meşrulaştırıp sonra onlardan özür dileyerek ve her türlü suçu mağdurun ve zayıfın üzerine yıkarak medyanın yarattığı İslamofobi atmosferini istismar ediyorlar. Hatta onların durumu, Yahudi devletinin işlediği suçları kınayan herkesi terörist olmakla ya da “gizli ve şeytani bir gündemi” olmakla suçlayacak noktaya kadar ulaşmıştır. Tabii bu gizli ve şeytani gündemden bahsetmiyorlar. Çünkü onlar, gerçekte galipler tarafından zayıf ve mustazaflar için ilan edilen bu gündemi ifşa etmeleri halinde, durumlarının ifşa olacağını ve aynı zamanda kendisi hakkında asil, yüce ve ilahi bir vahiy gibi konuştukları gündemin izleyiciler için açığa çıkacağını çok iyi biliyorlar.

Aradan on dört asırdan fazla bir zaman geçmesine rağmen şeytanın aklı, Arap cahiliyesinin Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e yalan söyleyerek ve delilsiz bir şekilde onu yalancılık ve sihir yapmakla suçlayarak attıkları iftiradan uzak yeni bir yalan icat edememiştir. Bilakis bunun aksine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem dürüstlüğü ve güvenilirliğiyle tanınıyordu. İşte Hizb-ut Tahrir’in Batı cahiliyesi olan durumu da aynıdır; zira partinin fikri, metodu ve gayesi meçhul değildir. Aksine bunu kamuoyuna haykırmakta, dahası insanları, sabah akşam hikmetle, güzel öğütle ve en güzel şekildeki münazarayla buna davet etmektedir; bunu ise kanal sorumluları, programcılar ve medyacılar çok iyi bilmektedirler. Buna rağmen partinin gizli ve şeytani gündemi olduğunu iddia ediyorlar ve Allah’ın tüm insanlar için razı olduğu İslam’ı taşıyan partiye açıkça iftira atıyorlar.

“Medeni” Batı’nın ve onun medya cephesinin fikri olarak iflas etmesi onları, azim İslam risaletini taşıyanlara iftira atmaya sevk etmiştir. Zira onlar, partiyle tartışmaktan, münazara etmekten, fikri ve akli olarak ona meydan okumaktan acizdirler. Bunu kesin olarak bildikleri için bu da onları apaçık yalan söylemeye ve iftira atmaya sevk etmiştir.

Allah Subhanehu ve Teala’nın Kendi dinine ve Kendi risaletini taşıyanlara yardım etmesi an meselesidir; işte o zaman doğu halkları, onlardan önce Batı halkları medyayı yargılayacak ve sihir, sihir yapanın aleyhine dönecektir. Böylece İslam’ın vakıası ve hakikati hakkında bilinçli olanların güvenleri artacak ve insanlar, akın akın İslam’a gireceklerdir. Bu yüzden bu asil risaletin ve azim dinin taşıyıcılarının, müşrikler hoşlanmasa da Allah kendi dinini bütün dinlere üstün kılıncaya kadar sabretmekten ve bu yolda ilerlemekten başka çareleri yoktur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Muhacir – Pakistan

Devamını oku...

Pakistan Genelkurmay Başkanı, Yahudi Varlığına Silah Temin Eden Almanya’yı Ziyaret Ediyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Pakistan Genelkurmay Başkanı, Yahudi Varlığına Silah Temin Eden Almanya’yı Ziyaret Ediyor!

Haber:

24 Mayıs 2024 tarihinde Pakistan'ın askeri medya kanadı, “Genelkurmay Başkanı’nın Almanya Federal Cumhuriyeti’ne resmi bir ziyarette bulunacağını... Almanya liderliğinin, Pakistan ordusunun terörle mücadeledeki rolünü kabul ettiğini” açıkladı. (Ajanslar)

Yorum:

Pakistan Genelkurmay Başkanı’nın Almanya ziyareti medya organlarında sanki bir başarıymış gibi sunuldu. Bu ziyarette gerçekten takdire şayan olan şey nedir acaba?!

Yahudi varlığına Gazze’deki kadın ve çocukları öldürmek için kullandığı silahları temin eden bizzat Almanya’dır. Zira 11 Mart 2024'te Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) raporuna göre, "İsrail’in” silah ithalatının yüzde 69’u Amerika Birleşik Devletleri, yüzde 30’u ise Almanya’dan geliyor.” Ancak Almanya'nın Yahudi varlığı tarafından gerçekleştirilen korkunç terörizme aktif desteğinin ardından Pakistan Genelkurmay Başkanı, “terörizme” karşı mücadeleyi görüşmek üzere Alman yetkililerle bir araya geldi!

Gazze’deki Müslümanlara karşı yürütülen soykırım savaşının başından beri Yahudi ordusunu savunan da bizzat Almanya’dır. Ancak Pakistan Genelkurmay Başkanı, 10 Kasım 2023 tarihinde “Almanya “İsrail’in” yanındadır ve “İsrail’in” kendisini ve halkını savunma hakkını teyit etmektedir” şeklinde bir tweet atan Almanya Dışişleri Bakanlığı'nda Devlet Bakanı Tobias Lindner ile görüştü.

Almanya, mübarek Filistin topraklarının %80’ini Yahudi varlığına teslim eden Amerika’nın iki devletli çözümünü güçlü bir şekilde desteklemektedir. Ancak Pakistan Genelkurmay Başkanı, Almanya’nın “İsrail’in” var olma hakkının özel bir öneme sahip olduğunu ve “İsrail’in” güvenliğinin Almanya’nın ulusal çıkarı olduğunu” belirten "2023 Savunma Politikası Yönergeleri”nden sorumlu Federal Savunma Genel Müfettişi General Carsten Breuer ile bir araya geldi.

Hakeza Alman silahları Gazze’deki çocukların bedenlerini parçalara ayırırken Genelkurmay Başkanı kameralara gülümsüyor ve Alman liderliğinin kana bulanmış elleriyle tokalaşıyor. O halde bu ziyareti nasıl bir başarı olarak takdir edebiliriz? Nasıl?!

Günümüz Müslüman ordularının askeri liderlerinin utanç verici gerçeği işte budur. Zira onlar, ya doğrudan Müslümanları öldürenlerle ya da bu konuda başkalarına yardım edenlerle ittifak halindedirler. Gerçekte Yahudi varlığı, neredeyse tamamen sadece ABD ve Almanya’dan uzanan insanların ipine dayanmaktadır. Korkak Yahudi askerleri, bu ipler olmadan Filistin’deki zayıf silahlı mücahit grubunun karşısında asla duramazlardı ki Müslümanlardan oluşan bir ordudan bahsetmiyorum bile. Ama bu askeri liderler kâfirlerle ittifak kuruyorlar; hem de Allah Subhanehu ve Teala’nın şöyle buyurmasına rağmen: إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَأَخْرَجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُواْ عَلَى إِخْرَاجِكُمْ أَن تَوَلَّوْهُمْ وَمَن يَتَوَلَّهُمْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.” [Mümtehine 9]

Bu askeri liderler, Batılı ülkelerin "terörizmle mücadele" adına Müslümanlarla savaşma çağrısına cevap vermek için acele ediyorlar ancak Allah’ın, düşmanlarımızı bizi çıkardıkları yerden çıkarma emrini görmezden geliyorlar. Bilakis Allah Subhanehu ve Teala bize, Müslüman topraklarının kafirler tarafından gasp edilmesine son verilmesini şer’an farz kılmıştır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْSizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.” [Bakara 191]

Allah Subhanehu ve Teala’nın bu emri, tüm Müslüman toprakları için geçerlidir. Filistin topraklarına gelince; burası İki kıblenin ilki olan Mescid-i Aksa, Harem-i Şerif, ve Allah’ın kıyamet gününe kadar çevresini mübarek kıldığı Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sının topraklarıdır!

Müslümanların askeri liderlerinin ihaneti tüm sınırları aşmıştır; zira Müslüman ordularının itibarını kömür gibi kapkara olana kadar lekelediler, hatta askeri subaylar da utanç içinde başlarını eğdiler. Dolayısıyla şehitlik ve zafer için Allah yolunda cihat etme hakkına sahip olan milyonlarca askeri bulunan bir ümmete aşağılanma yaşattılar. İnsanların en korkağı olan Yahudilere, sekiz aydan fazla bir süredir peygamberler diyarındaki Müslümanları bombalama, vurma ve taciz etme özgürlüğünü garanti ettiler. Artık bu kadar yeter. Artık İslam ümmetinin ve silahlı kuvvetlerinin, hainlerin kökünü kazımaları ve Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurmaları gerekir. Zira Mescid-i Aksa'yı kurtarmak için orduları harekete geçirecek olan Raşidi Hilafettir. O halde ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri’nin subayları, gelin aşağılanmayı zafere, sefaleti de kutlamaya dönüştürmek için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışın.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Musab Umeyr – Pakistan

Devamını oku...

İslam Üstündür, Onun Üstünde Hiçbir Şey Yoktur!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İslam Üstündür, Onun Üstünde Hiçbir Şey Yoktur!

Haber:

ABD savcılığı, çocuğun annesinden Filistin kökenli Müslüman olduğunu öğrendikten sonra 3 yaşındaki Filistinli bir kız çocuğunu yüzme havuzunda boğmaya çalışan bir Amerikan vatandaşını cinayete teşebbüsle suçladı.

Yorum:

Bu olay geçen ay meydana geldi ancak Amerikan İslam İlişkileri Konseyi’nin, kurbanlara destek vermesi ve din ve kökeni belirten bir basın açıklaması yayınlamasının ardından medyanın ilgisini çekti.

Teksas’taki Euless Polis Departmanına göre bu kadın, kasıtlı cinayete teşebbüs ve bir çocuğu yaralamayla suçlandı. Amerikan İslami İlişkiler Konseyi’nin (CAIR) Teksas şubesi, sanığın ırkçı söylemlerde bulunması nedeniyle önyargıdan kaynaklanan olayla ilgili nefret suçu soruşturması başlatılması talebinde bulundu.

(CAIR) Konseyi tarafından yakın zamanda yayınlanan veriler, ABD’deki Müslümanlara ve Filistinlilere yönelik saldırıların ve onlara yönelik ayrımcılığın, Yahudi varlığının geçen Ekim ayının 7’sinden bu yana Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaşa paralel olarak artan İslamofobi ve önyargının etkisiyle 2023’te rekor seviyelere ulaştığını ortaya koydu.

Örneğin Ekim 2023’te İllinois eyaletinde altı yaşındaki bir çocuğun öldürüldüğü bir bıçaklama olayı yaşanmış ve polis, bunun Filistin kökenli olduğu için hedef alındığını söylemişti.

Şubat 2024’te Teksas’ta Filistin kökenli Amerikalı bir adam, polisin nefret suçu kriterlerini karşıladığını söylediği bir olayda bıçaklanmıştı.

Vermont eyaletinde Filistin kökenli üç öğrenciyi hedef alan silahlı saldırı olayı, nefret dürtüsü şüphesi olan bir suç olarak değerlendirildi.

Bu da Batı’daki İslamofobi’nin etkisini gösteriyor; çünkü Gazze’deki savaş İslam’la ve Mescid-i Aksa’nın savunulmasıyla bağlantılı olduğundan bu kadın gibi bazıları, çatışmanın gerçek yüzünü araştırmak ve meşru müdafaa olarak nitelendirdikleri Yahudi varlığının suçlarını öğrenmek yerine, onlara karşı düşman kesilip onlardan kurtulmak gerektiğini düşünüyorlar.

Ancak gerçeklik, zalimin çemberin etrafında döndüğünü ve Allah’ın izniyle İslam’ın yükseleceğini kanıtlıyor. Bu grubun aksine Gazze halkının imanının gücünü, sabrını ve dayanıklılığını görmelerinin ardından İslam’a giren birçok kişi vardır… İşte o zaman zalimler nasıl bir inkılapla devrileceklerini bilecekler.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müslime Şâmî (Ummu Suheyb)

Devamını oku...

Tacikistan’da Başörtüsü Yasağı!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Tacikistan’da Başörtüsü Yasağı!

Haber:

Tacikistan Cumhurbaşkanlığı Ofisi, şu ifadelerin geçtiği bir açıklama yayınladı: “Cumhurbaşkanı, gelenek ve merasimlerin düzenlenmesi, çocukların eğitimi ve yetiştirilmesinde ebeveynlerin sorumluluğu,İslami bayramlarda çocukların kutlama yapmalarının ve milli kültüre yabancı kıyafetlerin giyilmesinin yasaklanmasına ilişkin yasaların yeni versiyonunun da aralarında bulunduğu 35 yasayı imzaladı.” (el-Mısri el-Yevm, 22/06/2024)

Yorum:

Böylece Tacikistan Devlet Başkanı Ali Rahman, başörtüsünü ülkesine yabancı olarak kabul etmiş ve milli Tacik kıyafetine bağlı kalmanın önemini vurgulayarak başörtüsünün yasaklanmasını emretmiştir! Dolayısıyla o, şu anda Tacikistan’da en yaygın olan kıyafetin, kendisine ve ailesine önce Rusya’dan, sonra Amerika’dan ve Batı’dan miras kalan, kadınların mahrem yerlerini ifşa edip açığa çıkaran Batı tarzı kıyafet olduğunu bir an bile fark etmedi. Bu yüzden kadınları ucuz bir cinsel meta haline getiren kıyafetler normal ve kabul edilebilir olup medya organlarında ve Rahman’ın yasaklayamayacağı pornografik filmlerde yayınlanmaktadır; yani böyle bir kıyafet onun tarafından hoş karşılanırken Allahu Teala’nın farz kıldığı, kadının onurunu ve insaniyetini koruyan ve sakınan kişiyi ahlaksızlık bataklığına düşmekten koruyan kıyafet ise yasaklanmaktadır!

Şüphesiz Sovyetler Birliği’nin kalıntılarından biri olan Tacikistan da, diğer cumhuriyetler gibi hâlâ Rusya’nın 70 yıldan fazla bir süredir kendilerine miras bıraktığı değerlere bağlı kalmakta ve Rusya’nın bizzat kendisi kara komünist tarihinden büyük ölçüde uzaklaşmış olmasına rağmen buradaki otorite hâlâ geçmiş dönemin bir devamı niteliğindedir. Tacikistan Cumhurbaşkanlığı’nın kararı, İslam’a, onun akidesine, hükümlerine ve değerlerine karşı gizli bir nefreti ifade etmesinin yanı sıra İslam’ın bir yönetim, ekonomi ve eğitim sistemi ve medeniyet değerlerinin şekillendiricisi olarak geri dönüşüne dair güçlü bir korkuyu da ifade etmektedir. Özellikle o, eski Sovyetler Birliği cumhuriyetlerinde Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerde İslami hayatı yeniden başlatmaya yönelik davetin yayıldığını görüp bilmektedir.

Başörtüsünün yasaklanmasının şerî açıdan faizin mubah kılınmasından ve Amerika ve Rusya gibi kâfir ülkelere tabi olmaktan bir farkı olmadığı gibi para ve vergi yatırımına ve yargı sisteminde şerî sınırların tatbik edilmemesine ilişkin hükümlerden de bir farkı yoktur. Her kim herhangi bir ülkede Müslüman kadınlara yönelik başörtüsü yasağına öfkeleniyorsa, aynı zamanda Allahu Teala’nın farz kıldığı tüm hükümlerin devre dışı bırakılıp yasaklanmasına da öfkelenmesi gerekir. Zira Allah’ın hükümleri bölünmez olup bir hükümle diğer hüküm arasında tercih söz konusu değildir. Allah’ın hükümlerine bağlı kalmanın, onları sevmenin ve onların dışındakileri kerih görmenin tek bir nedeni vardır ki o da; Rab, ilah ve kanun koyucu olan Allah’a iman etmektir. Dolayısıyla başörtüsü takmak ve ona bağlı kalmak Allah'a bir ibadet olduğu gibi hırsızlık, zina, faiz, yalan söz, yalan söylemek gibi haram olanlardan ve benzerlerinin tamamından kaçınmak da Allah’a bir ibadettir. Bu, ister Tacikistan’da, ister Özbekistan’da, ister Mısır’da, ister Tunus’ta, ister Endonezya’da, isterse diğer Müslüman ülkelerde olsun anlaşılması ve ona göre hareket edilmesi gereken bir husustur. Müslümanlar arasındaki bilinç düzeyini yükseltmek gerekir ki böylece her işlerinde kanun koyucunun Allah olduğunu, Allah için öfkelenmesinin sadece Kur’an’ın yakılmasında olmadığını, aksine bundan daha önemlisinin Kur’an’da geçen hükümlerin ve akidelerin etkisiz hale getirilmesi olduğunu idrak edebilsinler. Dolayısıyla başörtüsünün yasaklanmasına öfkelenen bir kimsenin, ülkesindeki tiranların yönetimine de öfkelenmesi gerekir; bundan daha da önemlisi, Müslümanları yönetmesi için İslam’ın geri dönmesi ve Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin kurulması için Ali Raman gibi yöneticilere karşı da mücadele etmesi gerekir.

Evet, çıplaklığın dayatılması ve başörtüsünün yasaklanması gibi Allah’ın kutsallarının çiğnenmesine şiddetle öfkelenmeliyiz ancak Müslüman ülkelerde Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla yöneten sapkın yöneticilerden biri olan Rahman’ın ve onun avenelerinin yönetimine karşı olan öfkemiz daha şiddetli olmalıdır.

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ

Onlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’tan daha güzel olan kimdir?” [Maide 50]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed Ceylani

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER