Çarşamba, 01 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Moskova Orta Asya’daki Nüfuzunu Güçlendiriyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Moskova Orta Asya’daki Nüfuzunu Güçlendiriyor!

Haber:

Kırgızistan-Sputnik 24 Mayıs'ta şunları bildirdi: “Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) üyesi Devletlerin Güvenlik Organları ve Özel Servisler Başkanları Konseyinin 54’üncü toplantısı bugün başkent Bişkek’te yapıldı ve oturum Kırgız Ulusal Güvenlik Servisi Başkanı Kamçıbek Taşiyev tarafından açıldı.

Rusya Federal Güvenlik Servisi Başkanı Alexander Bortnikov, çeşitli konulara değinen bir konuşma yaptı ki bunlardan bazıları şunlardır:Anglo-Saksonların Orta Asya’da mümkün olan her yolla kalıcı bir varlık oluşturma çabaları; ABD, İngiltere ve NATO müttefiklerinin kendi politikalarına karşı çıkan devletlerin egemenliğine karşı hibrid savaş yöntemlerini kullanmaları; Ukrayna askeri istihbaratının Krokos'taki terör operasyonuna doğrudan katılımı.”

Rusya Dış İstihbarat Servisi Direktörü Sergey Naryshkin de bir konuşmaya yaparak şunları açıkladı: “Batı, hedeflerine ulaşmak için terör örgütlerini kullanmaktadır; Krokos'taki terör saldırısı, düşmanların Rusya’yı istikrarsızlaştırmaya ve BDT içindeki etnik uyumu bozmaya yönelik bir dizi girişiminin bir parçası olup Batılı elitler, stratejik inisiyatifin tamamen Rus tarafına geçtiğini fark ettikleri için bir şaşkınlık durumu yaşamaktadır.”

Yorum:

BDT özel güvenlik servisleri başkanlarının Kırgızistan’da bir araya gelmesi sadece bir tesadüf değildir, aksine Moskova’nın kasıtlı bir hamlesidir. Her zamanki gibi güvenlik, aşırıcılık ve terörizmle mücadele konuları ele alındı ve Krokos Belediye Binası’nda meydana gelen terör saldırısı hatırlatıldı. Ancak Ukrayna’daki savaşın devam etmesinin ve Batı’nın Orta Asya’daki etkinliğinin yükselmesinin gölgesinde Moskova, kendi topraklarında hâlâ kontrolün kendisinde olduğunu ve liberal Kırgızistan’da bile düzeni sağladığını kanıtlamak istemektedir.

Nitekim geçtiğimiz birkaç yıl içinde Kırgızistan’da siyaset, liberal çok partili sistemden Tacikistan ve Kazakistan'dakine benzer bir diktatörlüğe doğru kaydığına tanık olmuştur. Zira daha önce farklı görüşlere sahip partiler parlamentoda yer alıyor ve özgürce rekabet etme fırsatı bulabiliyorlardı; bugün ise tüm kararlar Cumhurbaşkanı Sadır Caparov tarafından alınıyor. Yani Kremlin kendisine sadık diktatörler bulmuştur; zira Sadır Caparov ve Kamçıbek Taşiyev ellerini kana bulamaktan ve Moskova’nın çıkarlarına hizmet eden katı bir politika uygulamaktan hiç korkmuyorlar.

Batı defalarca ülkedeki durumu baltalamaya ve siyasi nüfuz elde etmeye çalıştı ancak tüm girişimler başarısız oldu. Zira Moskova ülkedeki Batı yanlısı liberalleri tasfiye etmeyi başarmış ve Batı’nın ülkedeki nüfuzunu pekiştirmeye yönelik tüm girişimlerini boşa çıkarmıştır.

"Dış Temsilcilik Görevlerini Yerine Getiren Sivil Toplum Kuruluşları" Yasası bunun en iyi örneğidir; zira yasanın temeli ve içeriği, birçok uzmanın da belirttiği gibi Rusya Federasyonu’nda Moskova tarafından kabul edilen mevzuatla örtüşmektedir.Yasa, dış finansmanlı kamu kuruluşlarını kontrol etmeyi amaçlamaktadır. Bu yüzden Yüksek Mahkeme, Başsavcılık ve Kırgızistan Ombudsmanı bu yasaya karşı çıkmıştır; hatta Anthony Blinken bizzat müdahale ederek endişelerini dile getirmiş, ancak Cumhurbaşkanı Sadır Caparov Blinken’den ülkenin iç siyasetine karışmamasını istemiş ve buna rağmen yasayı onaylamıştır.

Batı, siyasi hedeflerine ulaşmak için toplumda demokrasi, liberalizm, ifade özgürlüğü ve insan hakları fikirlerini yaymak amacıyla STK’ları her zaman kullanmış ve hâlâ da kullanmaya devam etmektedir. Zira ABD Dışişleri Bakanlığı ve çeşitli Avrupa komisyonları ve organları, sürekli olarak Orta Asya’da sivil haklara saygı göstermekten ve Batı tarzı sivil kuruluşlar inşa etmekten bahsediyorlar. Nitekim eski Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Şoygu da bu araçtan siyasi bir nüfuz olarak bahsetmiş ve ilkbaharda, Savunma Bakanlığı’nın olağan bir toplantısı sırasında şunları söylemiştir: “Batı yanlısı 100'den fazla büyük sivil toplum kuruluşu, 16.000'den fazla şube ve temsilcilik ile bölgede faaliyet göstermektedir. Özel askeri operasyonun gölgesinde bu STK’lar, Orta Asya devletleri ile Rusya Federasyonu arasındaki askeri-teknik, ekonomik ve kültürel işbirliğini azaltmak amacıyla Rusya karşıtı faaliyetlerini arttırmışlar olup bizler de proaktif önlemler almaktayız.”

Aynı yasa daha önce Tacikistan'da da kabul edilmiş ve bunun ardından 700’den fazla sivil toplum kuruluşu faaliyetlerini durdurmuştu. Ayrıca Kazakistan’da da benzer bir durum söz konusu olup şimdi de sıra Kırgızistan’dadır. Dolayısıyla sivil toplum kuruluşlarının sıkı bir denetime tabi tutulması ve kapatılması, Batı’yı bölgedeki otorite üzerinde etkisiz bırakmakta, dolayısıyla bu da siyasi nüfuz kaybına yol açmaktadır.

Örneğin Gürcistan’da benzer bir yasanın kabul edilmesi toplumda kitlesel huzursuzluk ve memnuniyetsizliğe yol açmıştır; nitekim yetkililerin protestocuları dağıtmak için güç kullanmak zorunda kalması, Batı’nın insan hakları, ifade özgürlüğü ve liberalizm fikirleriyle topluma ne ölçüde sızdığını göstermektedir.

Orta Asyalı liderlerin tamamı İsviçre’deki “barış zirvesine” katılmayarak Moskova’ya olan tam bağlılıklarını göstermişlerdir. Özellikle Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov gitmeyi reddetmiştir. Böylece Moskova, bölgedeki her türlü Batı nüfuzunu sistematik bir şekilde ortadan kaldırarak açıkça gücünü ortaya koymaktadır.

Öte yandan ülkedeki Müslümanlar ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Zira geçtiğimiz birkaç ay içinde hem erkek hem de kadın olmak üzere onlarca Müslüman tutuklanmıştır. Yani bu olaylar egemen bir hale gelmiştir; dolayısıyla sömürgeci kâfirler arasındaki çatışmanın yükünü taşıyanlar bizzat Müslümanlardır. Bu arada sömürgeci kâfirlerin prangalarından kurtulmak ve dini özgürce uygulama imkanını güvence altına almak için tek doğru çözüm, adil bir yönetici liderliğinde Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti yeniden ihya etmek için çalışmakta yatmaktadır. Zira Allahu Teala aziz Kitabı’nda şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Eldar Hamzin

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Yayında Halaka Programı; İslam Nizamı Kitabı (38.) Bölüm - İslam’ın Vatancılık Hakkındaki Hükmü

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye Televizyonu
"Yayında Halaka” Programı
 
"İslam Nizamı Kitabı (38.) Bölüm"
[İslam’ın Vatancılık Hakkındaki Hükmü]
Programı Sunan: Üstad Ahmet El KASAS
Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi
H. 12 Mübarek Ramazan 1439 El-Muvafık M. 28 Mayıs 2018

El Vakiye sitesindeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ
Websitemizdeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 02/07/2024

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 02/07/2024
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

- Suriyeli muhacirlere yönelik saldırılar
- Suriye ile normalleşme ve "sayın Esed"
- 5 Temmuz Urumçi ve Başbağlar katliamı

H. 26 Zilhicce 1445 El-Muvafık M. 2 Temmuz 2024

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 25/06/2024

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 25/06/2024
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

- Katliam ve işgalin Gölgesinde Bayram
- G7 Zirvesi ve Türkiye'nin Katılımı
- Yeni Vergi Paketi
- Şehadetinin 99. Yılında Şeyh Said

H. 19 Zilhicce 1445 El-Muvafık M. 25 Haziran 2024

Devamını oku...

Gâsıp Yahudi Varlığının Suçunu Kim Durduracak?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Gâsıp Yahudi Varlığının Suçunu Kim Durduracak?

Haber:

Yahudi varlığı Beyrut havaalanını bombalamakla, Gazze’yi yok ettiği gibi Lübnan’ı da yok etmekle ve Lübnan'da suikastları artırmakla tehdit ediyor!

Yorum:

Yahudi varlığının, özellikle ABD olmak üzere Batı’nın, dahası boş açıklamalarla yetinen BM’nin alçaklığı ve desteğiyle Gazze’de savaşması, Gazze’yi ve halkını yok etmesi, ister Batı Şeria’da, ister Kudüs’te, isterse Lübnan’da olsun onu daha fazla katliam yapma ve yok etme konusunda cesaretlendirmektedir. Nitekim London Telegraph Gazetesi, sanki Yahudileri havaalanını bombalamaya teşvik edercesine İran'ın Lübnan Hizbullah’ı için Beyrut havaalanına silah depoladığını, aynı zamanda gâsıp varlığın İran Partisi’nin, Cemaat-i İslami’nin, Hamas’ın ve İslami Cihad’ın liderlerine günlük olarak suikast düzenlediğini, gâsıp varlığın yetkililerinin Gazze’yi yok ettikleri gibi Lübnan'ı da yok etmekle tehdit ettiklerini, onun uçaklarının Lübnan semalarında serbestçe dolaştığını, güneyi ve Beka’yı bombaladığını bildirdi!

Bizler, gerek gâsıp varlığın, gerekse onu inşa eden ve ona silah, para ve asker temin eden Batı’nın suçu karşısında şunları soruyoruz:

- Güvenlik güçleri neden şimdiye kadar Yahudi ajanlarını ortaya çıkarıp tutuklamadılar? Zira günlük bombardıman ve suikastların bu ajanlar aracılığıyla gerçekleştirildiği bilinmektedir. Ancak bu güvenlik güçlerinin, gerek Şam’ın savunmasız yerinden edilmiş insanlarını, gerekse terörizm bahanesiyle İslamcıları takip etmek için aktif olarak yarıştıklarını görmekteyiz! Ama şu ana kadar özellikle Yahudi ajanlara karşı böyle bir şey yaptıklarını görmedik! Bu nasıl izah edilebilir Allah aşkına?!

- Lübnan tehdit altında olduğu sürece, otorite bu tehdidin neresindedir?! Peki mesele, ordu kurumu olmadığı halde İran’a ve onun Lübnan’daki partisine mi emanet edildi?! Şayet otorite çatışma konusunda ciddiyse, o zaman Lübnan’da yaşayıp Yahudilerle savaşmak için gönüllü olan herkese kapıyı açsın!

Ey Lübnan halkı: Yahudi varlığı gâsıp bir varlık olup onunla bu şekilde bir arada yaşamak imkansızdır; bunun tek çözümü onu kökünden söküp atmaktır; bu da ancak onunla askeri olarak çatışma yoluyla olur; zira gerçeklik, Yahudilerin, hatta onların yanında yer alanların Müslümanlara karşı düşmanlığına tanıklık ediyor. Zira onların kendilerine yardım eden Abbas’ın otoritesiyle nasıl muamele ettiklerine ve otoriteyi sona erdirmek için nasıl çalıştıklarına bir bakın!

Ayrıca gerçeklik onların korkaklıklarına ve zayıflıklarına tanıklık etmektedir; dahası Allah bizlere onlar hakkında haber vermiştir; zira Subhanehu şöyle buyurmuştur: لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَمِيعاً إِلَّا فِي قُرًى مُّحَصَّنَةٍ أَوْ مِن وَرَاءِ جُدُرٍOnlar müstahkem şehirlerde veya siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar.” [Haşr 14] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: وَلَتَجِدَنَّهُمْ أَحْرَصَ النَّاسِ عَلَى حَيَاةٍ Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulursun.” [Bakara 96] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُواْ إِلاَّ بِحَبْلٍ مِّنَ اللهِ وَحَبْلٍ مِّنَ النَّاسِ وَبَاؤُوا بِغَضَبٍ مِّنَ اللهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُOnlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir.” [Al-i İmran 112]

Vallahi, Tallahi, şayet Batı’nın onlara yönelik ipi ve desteği, Müslümanların başındaki tiranların onlara yönelik yardımı, varlıklarının sınırlarını koruması, Müslüman orduların onlarla cihad etmesinin engellenmesi olmamış olsaydı, bırakın bizimle savaşmayı, karşımızda durmaya bile cesaret edemezlerdi.

Ey Lübnan halkı: Bu varlık size saldırmaktan ve Lübnan’ı, Şam beldesinin çoğunu, Mısır’ı ve Hicaz’ı kendi hakkı olarak görmekten asla vazgeçmeyecektir; peki o halde onlara karşı sessiz kalmak caiz midir?! Güvenlik güçlerinin, onları görmezden gelmesine izin mi vereceksiniz?! Medyadaki Arap Siyonistlerin ya da "din adamlarının" onların propagandasını yapmasına izin mi vereceksiniz?!

Bizler Yahudilerin sonunun yaklaştığına inanıyoruz; belki de ümmet uyanır da kendisini cihattan alıkoyan prangaları kırar ve onları ortadan kaldırır; bunu yakında göreceğiz; Şöyle buyuran Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem doğru söylemiştir: تُقَاتِلُكُمْ الْيَهُودُ فَتُسَلَّطُونَ عَلَيْهِمْ حَتَّى يَقُولَ الْحَجَرُ يَا مُسْلِمُ هَذَا يَهُودِيٌّ وَرَائِي فَاقْتُلْهُ Yahudiler sizinle savaşacak, siz onlara musallat kılınacaksınız. O kadar ki taş: Ey Müslüman, işte bu bir Yahudidir, arkama saklanmıştır, onu öldür, diyecektir.” Bu ise aziz olan Allah’a zor değildir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Şeyh Muhammed İbrahim - Lübnan

Devamını oku...

Suudi-BAE Çatışması, Yemen’deki Yerel Araçlarla Devam Ediyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Suudi-BAE Çatışması, Yemen’deki Yerel Araçlarla Devam Ediyor!

Haber:

Hadramut'taki Güney Geçiş Konseyi yerel yönetiminin yürütme organı başkanı Tuğgeneral Said el-Muhammedi, Vatan Kalkanı askeri güçlerinin Hadramut sahiline girmesini reddettiğini yineledi. (Aden Gad)

Yorum:

Bu reddin öncesinde, (Suudi destekli Başkanlık Konseyi Başkanı Reşat el-Alimi’ye bağlı) Vatan Kalkanı Güçleri Hadramut sahiline girip orada kamp kurmak istediğinde de benzer bir red ve itirazın yaşanması, İngiltere ve Amerika gibi Batılı ülkeleri temsil eden bölgesel devletler arasında Yemen üzerinde yaşanan siyasi çatışmanın gerçekliğini ortaya koymaktadır. Zira Vatan Kalkanı Güçleri de tıpkı Hadrami Elit Güçleri gibi olup her ikisi de yabancı denetim ve destekle kurulmuştur ve her ikisi de Yemenli gençleri bu savaşın yakıtları olarak kullanmaktadır. Peki Geçiş Konseyi ve Said el-Muhammedi’yi, aralarında çok sayıda Hadrami gencinin de bulunduğu Vatan Kalkanı Güçlerinin varlığını reddetmeye iten mantık nedir?!Diğer (ulusal) güçleri reddeden ideoloji nedir? Hedef Husilerden korunmak mıdır yoksa liderler tek bir yönetim konseyinde çalışırlarken takipçilerin ve askerlerin farkında olmadığı başka hedefler mi vardır?!

Yemen’deki Müslüman gençler, İslam ümmetinin Filistin, Suriye, Burma, Hindistan ve Çin'de kendileriyle savaşan, kanlarını döken ve kutsal mekânlarını işgal edenlere karşı Müslümanları desteklemek için askerlerine ve ordularına şiddetle ihtiyaç duyduğu bir dönemde maalesef kendilerine hiçbir faydası olmayan asker alımlarında ve savaşlarında kullanıldıkları gibi gerçek düşmanı idrak edemiyorlar ve kafirlerle savaşmak ve Allah’ın kelimesini yüceltmek için Allah yolunda fedakarlık mefhumunu belirleyen İslam’daki cihad mefhumunu yerine getirmiyorlar.

İster Hadrami Elitleri, ister Vatan Kalkanı Güçleri, isterse diğerleri olsun, aslında kâfir Batı’nın Yemen’e ve Yemen halkına hiçbir faydası olmayan beyhude savaşlarda Yemen ve servetlerine yönelik çatışmasında kullanılmak yerine dine yardım etmek, Müslümanların kanlarını korumak ve onlara destek vermek için kullanılmalıdır. Zira Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: فَلْيُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللهِ الَّذِينَ يَشْرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا بِالْآخِرَةِ وَمَن يُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللهِ فَيُقْتَلْ أَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ أَجْراً عَظِيماً * وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيّاً وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيراً * الَّذِينَ آمَنُوا يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالَّذِينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُوا أَوْلِيَاءَ الشَّيْطَانِ إِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفاًO halde, dünya hayatını verip ahireti almak isteyenler Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise bâtıl dava uğrunda savaşırlar. Şu halde şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphe yok ki şeytanın planı (tuzağı) daima zayıftır.” [Nisa 74-75-76]

Ey Yemen gençleri, ey Elit ve Vatan Kalkanı askerleri: Bu, dininizin sizi kendisine davet ettiği bir savaştır; dolayısıyla bu savaş, katilin neden öldürdüğünü ve öldürülenin de neden öldürüldüğünü bilmediği iki Müslüman arasındaki bir savaş değil; kafirlerle savaşmak, dini ikame etmek ve Müslümanlara yardım etmek için olan bir savaştır!!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ömer Abdullah– Yemen

Devamını oku...

Kapitalist Mali Politikalar Ahlak ve İnsanlıktan Yoksundur

Kenya Maliye Yasa Tasarısına karşı düzenlenen protestolar başkent Nairobi’den ülkenin farklı bölgelerine yayıldı. Vergi mükellefleri, Devlet Başkanı William Ruto’nun 3,9 trilyon Kenya şilini (31 milyar $) tutarındaki bütçesini finanse etme planına karşı çıkmaya devam ediyor. Perşembe sabahı gösteriler, 24 saatlik bir aranın ardından Nairobi sokaklarında yeniden başladı. Polis, protestocuları dağıtmak için göz yaşartıcı gaz kullandı.

Hizb-ut Tahrir / Kenya aşağıdaki hususların altını çizmek ister:

Demokrasilerdeki bütçeler ve mali yasalar, tefecilik bazlı para sistemini yerleştiren, büyük kredi balonlarına ve yüksek borç yüklerine yol açan kusurlu kapitalist sistemin bir ürünüdür. Kenya gibi bir üçüncü dünya ülkesinin kredibilitesini koruyabilmesi için IMF ve Dünya Bankası (Batılı sömürge kurumları), Kenya’dan kemer sıkma ve yüksek mali politikalar izlemesini talep ediyor. Dahası, kapitalist sistemler, hükümet projelerini finanse etmek için büyük ölçüde devlet egemenliğinin teminat olarak kullanıldığı finansal borçlanmaya dayanır. Ancak bu projeler yolsuzluğa ve devlet yetkililerinin açgözlülüğüne açık olduğundan büyük miktarda para yağmalanıyor.

Şu anda öngörülen 31 milyar dolarlık bütçe ve finansman tasarısı, kapitalist ekonomi politikasının ahlaksız doğasını yansıtır, politikaları insanlıktan yoksun salt istatistiksel verilerden türetilir. Liberal kapitalist ekonomilerdeki tüm mali politikaların ahlak ve insanlıktan yoksun olduğunu belirtmekte fayda var. Küresel makroekonomik modellere ve analist tahminlerine göre, Kenya’nın kişi başına düşen GSYH’sinin 2024 yılı sonunda 1.865,00 ABD dolarına ulaşması bekleniyor. Uzun vadede ise, Kenya’nın kişi başına düşen GSYH’sinin 2025 yılında 197,00 ABD Doları, 2025 yılında ise 2098,00 ABD Doları civarında seyretmesi tahmin ediliyor. Bu verilere göre sıradan insanların ekonomik ve mali durumu, “istikrarlı” olarak tasvir ediliyor. Büyük ölçekli gösterilerin gerçekliği, servetin %1’lik kesimin elinde biriktiği sızıntı teorisini (görünmez el) kanıtlıyor.

Kenya’da ve dünyada yaşanan ekonomik trajediye köklü çözüm gösterilerle değil, insanları önemseyen, onlara şefkatle davranan, insanlığın Rabbini razı eden, adaleti sağlayan bir sistem için mücadele etmekle sağlanacaktır. Bu sistem, Hilafeti ekonomik ve siyasi olarak bağımsız hale getirecek, Batı’nın ekonomik sömürge araçlarına tabi olmayacaktır.

Allah’ın izniyle kuruluşu gün geçtikçe yaklaşan Hilafet, her yıl mali kanunlar hazırlamakla vakit kaybetmeyecektir. Gelirler ve harcamalar Allah tarafından belirlenecek ve stabil olacaktır. Yani Hilafet bütçesinin bölümlerini kalıcı olarak şeri hükümler belirleyecektir. Hilafet, ganimet, haraç, fey ve çalışabilecek durumda olan gayrimüslimlerden alınan cizye gibi çeşitli gelir kaynaklarına sahip olacaktır. Bu bağlamda Hilafet, insanlara cezalandırıcı vergiler koymayacaktır. Kurulduktan sonra Hilafet, Allah’ın izniyle dünya halklarını aşırı zulüm ve yoksulluktan kurtaracaktır.

Devamını oku...

Ağzına Bir Parmak Bal Çalar Sonra Tilkinin Kaçtığı Gibi Senden Kaçar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Ağzına Bir Parmak Bal Çalar Sonra Tilkinin Kaçtığı Gibi Senden Kaçar!

Haber:

ABD’nin eski Yahudi varlığı Büyükelçisi Martin Indyk Perşembe günü, Başkan Joe Biden yönetimini “İsrail'e” silah vermemekle suçladığından dolayı özür dilemesi için Yahudi Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Kongre önünde konuşma davetinin geri çekilmesi çağrısında bulundu; bu arada Yahudi medyası ise Netanyahu’nun Washington’la açık bir çatışmayı tercih ettiğini söyledi. Bunun ABD ile Yahudi varlığı arasındaki kalıcı ilişkiyi simgelediği bahanesiyle Netanyahu’nun 24 Temmuz’da Kongre'nin her iki kanadı önünde bir konuşma yapması planlanıyor.

Indyk’in açıklamaları Netanyahu'nun geçen Salı günü şöyle diyerek ABD’ye saldırdığı konferansın ardından geldi: “ABD yönetiminin birkaç aydır, İran’a ve diğer ortak düşmanlarımıza karşı canı için savaşan “İsrail’e” silah ve mühimmat vermemesi akıl almaz bir şeydir.” Ayrıca ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in, Biden yönetiminin “İsrail’e” silah sevkiyatına uygulanan kısıtlamaları iptal etmek için çalıştığına dair kendisine güvence verdiğini ancak Blinken'in bunu onaylamayı reddettiğini söyledi.Geçen Mayıs ayında Biden yönetimi, yoğun nüfuslu bölgelerde yaratabilecekleri etkiye ilişkin endişeler nedeniyle 2.000 kiloluk ve 500 kiloluk ağırlığındaki bombaların sevkiyatını durdurmuştu; ancak Yahudi devleti hâlâ milyarlarca Dolar değerindeki Amerikan silahını almaya hazırlanıyor. (El Cezire)

Yorum:

7 Ekim 2023’ten sonra Gazze'ye yönelik başlatılan ve Yahudi varlığının öncülük ettiği şiddetli saldırıdan bu yana, evet o zamandan bu yana medya organları, -Biden yönetimi başta olmak üzere- çeşitli uluslararası güçlerin Netanyahu’ya ve onun başkanlığını yaptığı suçlu hükümetine yönelik öfke, kınama, memnuniyetsizlik ve kızgınlık gibi Batılı liderlerin en önde gelen suçluları ile Yahudi varlığı arasındaki anlaşmazlıkları aktarıyorlar.

Daha da kötüsü ise dünyanın dört bir yanından birçok gözlemci, aktivist ve medyacıların bu iddialar girdabına sürüklenmesidir; hatta bu durum, sanki Tel Aviv sokaklarında düzenlenen gösteriler Gazze halkına zafer kazandıracak ya da Yahudilerin suçuna bir son verecekmiş gibi Gazze’deki imha savaşını durdurmak için bu sözlü “anlaşmazlıklara” ya da resmi “muhalefete” güvenme noktasına kadar ulaşmıştır.

Şüphesiz bu şiddetli savaşta Batı, Yahudi varlığının tutunduğu güçlü bir ip ve onun kötülüklerini besleyen bir göbek bağıdır; şayet bu ip olmasaydı, bu alçak varlık ne bu ümmetin karşısında durabilirdi, ne de onun içinden bir grubun karşısında dayanabilirdi. Yine şüphesiz Haçlı müttefikleri ile onların bölgedeki üvey evladı ve güvenlik kolu olan Yahudi varlığı arasında iddia edilen anlaşmazlıklar, varlığın para, silah ve adamlarla desteklenmesi konusundaki işbirliğini etkilemediği gibi Yahudi varlığının katliamlarını da engellemedi veya onun utanç verici suçlarını yavaşlatmadı; o halde medya hangi anlaşmazlıkların gürültüsünü yapıyor?!

Herhangi bir siyasi analizin, siyasi vakıanın analiz edildiği temele referans oluşturan sabit siyasi mefhumlar tarafından kontrol edilmesi gerekiyor; analizin, analistin ya da siyasi gözlemcinin inandığı siyasi mefhumlara aykırı olması doğru değildir. Bu nedenle süper bir devlete bağlı olan üvey evlat bir devletin kaderi efendilerinin elinde olduğu için efendilerine isyan edemeyeceği ve kişisel tasfiyelere başvurmak gerekse bile siyasette şefkat ve merhametin olmadığı anlayışı idrak edilmelidir; tıpkı Kennedy, Rabin ve diğerlerinde meydana geldiği gibi. Işte bu idrak, medyada yer alan “anlaşmazlıkların” ve açıklamaların sorgulanmasına ve Yahudi varlığının Amerikan yönetimine ve diğer Haçlı ittifakı ülkelerine karşı gerçek bir isyanının varlığını inkâr etmesine yol açacaktır.

Orada burada yayınlanan şekli anlaşmazlıklar ve Uluslararası Adaletsizlik Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi uluslararası kuruluşlar da dahil olmak üzere tüm tarafların döktüğü timsah gözyaşlarının hepsi, kamuoyunu sakinleştirip umutlandırmak, Haçlı ittifakına ve onunla birlikte Yahudilere daha fazla öldürme ve düşmanlarını ortadan kaldırmaları için yeterli süre tanımak ve İslam beldeleri de dahil olmak üzere dünya kamuoyunu “iki devletli çözüm” komplosunu kabul etmeye hazırlamak içindir.

Şayet ümmet ve onun kışlalarında konuşlanmış orduları, Müslüman beldelerdeki ajan yöneticileri devirip, onun yıkıntıları üzerinde Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurmak için harekete geçmezlerse, Haçlı ittifakı şeytani planını hayata geçirebilecek ve ülkemizde daha da güçlenecektir; “İbrahimi dinin” girişimi olarak bilinen bir planın parçası olarak Yahudi varlığının, Müslüman ülkelerdeki mevcut zararlı yöneticilerin üzerine bir kral olarak getirilmesi hiç de uzak bir ihtimal değildir; işte o zaman ümmetin bu alçak düşmandan kurtulmak için daha fazla çaba sarfetmesine, daha fazla kanının dökülmesine ve acı çekmesine neden olacaktır. Bu yüzden ümmetin çok geç olmadan gerek bunun gerekse durumlarının farkına varmaları gerekir.

وَإِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْŞayet yüz çevirirseniz, (sizin yerinize) başka bir kavim getirir, sonra (onlar) sizin gibi de olmazlar. (Allah’a itaat ederler.)” [Muhammed 38]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Muhacir – Pakistan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER