Türkiye Rejimi Ve Araçlarının, Devrimi Tasfiye Etmeye ve Devrim Halkına Zehirli Siyasi Çözümü Pazarlamaya Yönelik Büyük Kurnazlığı
- Kategori Makaleler
- |
El-Raye Gazetesi
Türkiye Rejimi Ve Araçlarının, Devrimi Tasfiye Etmeye ve Devrim Halkına Zehirli Siyasi Çözümü Pazarlamaya Yönelik Büyük Kurnazlığı
Üstad Ahmed Muaz’ın Kaleminden
Suriye’nin kuzeyinde bulunan El-Bab kenti yakınlarındaki Ebu Zendin sınır kapısının yeniden açılmasını reddeden protestoların devam ettiği bir dönemde, geçici hükümet tarafından yapılan açıklamaya göre 3/9/2024 salı günü, Türkiye’nin Gaziantep şehrinde Türkiye’nin siyasi ve askeri mekanizmaları, Halep’in doğu kırsalındaki Ebu Zendin sınır kapısının açılması konusu da dahil olmak üzere 7 dosyayı görüşmek üzere genişletilmiş bir toplantı düzenledi; toplantıya Türkiye ve Batı yanlısı laik Suriye Koalisyonu, müzakere organı, geçici hükümet, ulusal ordu liderleri ve Kabileler ve Aşiretler Konseyi olarak nitelendirilenler katıldı. Toplantı sırasında Suriye’nin gerçekliği ve karşılaştığı zorlukların üstesinden gelme yolları ele alındı. Yapılan açıklamada Halep’in doğusundaki Ebu Zendin sınır kapısıyla ilgili olarak, katılımcıların Ebu Zendin sınır kapısının bölgedeki ekonomik ve insani durumu olumlu yönde etkileyen hayati bir “insani ve ekonomik” geçiş noktası olarak önemini tartıştıkları belirtildi. Açıklamaya göre katılımcılar, bu geçişin Suriye rejimi ile normalleşme dosyalarının hiçbiriyle bir ilgisi olmadığını, aksine kurtarılmış bölgelerde yaşam koşullarını iyileştirmeyi, ticari ve insani hareketleri kolaylaştırmayı hedefleyen bir adım olduğunu iddia ettiler.
Gaziantep toplantısından birkaç gün sonra, sözde Suriye Geçici Hükümeti bir açıklama yayınlayarak, Suriye’nin özgürleştirilmiş kuzeyinde güvenliği istikrarsızlaştırmaya yönelik “habis girişimlere” karşı uyarıda bulundu ve halkın barışçıl protesto hakkını desteklediğini ve onlar için koruma sağladığını iddia ederek Ebu Zendin sınır kapısının açılmasına karşı çıkan özgürlerin oturma eylemlerinin bastırılmasına yönelik açık bir gönderme yaptı; zira geçici hükümetin bu açıklaması, bazı oturma eylemi yapanlar ile bölgedeki askeri polis mensupları arasında bir sorun çıkmasının ardından geldi.
Türkiye rejimi, işlevsiz hükümetler ve grup liderlerinden oluşan araçları vasıtasıyla normalleşme ve kurtarılmış bölgelerin suçlu rejime teslim edilmesi sürecinin önündeki engelleri kaldırmaya çalışmaktadır; bu da Ebu Zendin sınır kapısının açılması meselesiyle başlamakta olup bu adımı da, devrime düşük yaptırılması ve ABD'nin BM'nin 2254 sayılı kararında kararlaştırdığı siyasi çözümün uygulanması yolundaki normalleşme adımları takip edecektir. Ancak mübarek Şam devrimindeki muhlislerin, sınır kapısı komplosunu ifşa etmek ve bu hain ve cüretkâr adımın uygulanmasını önlemek amacıyla oturma ve ribat çadırı kurmak için harekete geçmesinin gölgesinde rejim ile sınır kapısının açılması hamlesi Türk rejimi için kolay bir adım olmamıştır; çünkü bu adım, Türkiye rejiminin atmayı planladığı diğer tehlikeli adımların bir başlangıcı olarak değerlendirilmektedir.
Nitekim Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'nin Türkiye'ye yaptığı ilk ziyaretten iki gün sonra, Türkiye'nin kuzeybatısındaki İmam Hatipliler Kurultayı sırasında yaptığı açıklamalarında, ülkesinin Mısır ve Suriye ile attığı yeni adımların Yahudi varlığının büyüyen yayılmacılık tehdidine karşı bir dayanışma hattı oluşturmaya yönelik olduğunu vurguladı. Yine eski Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı Ali el-Hanefi, Mısır Cumhurbaşkanı'nın Türkiye ziyaretinin Filistin meselesi ve Suriye dosyası başta olmak üzere çeşitli bölgesel konularda koordinasyon ve istişareye tanıklık ettiğini ve ikilinin arasında Suriye dosyasında hareketlilik yaşanması ve Mısır-Türkiye-Suriye istişare çerçevesi kapsamında Suriye yolunun normale dönmesi gerektiği konusunda bir anlayış olduğunu söyledi.
Türkiye'nin suçlu Suriye rejimiyle ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda aylardır devam eden açıklamaları, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un birkaç gün önce Türkiye tarafının, Türk güçlerinin Suriye'den çekilmesi konusunu görüşmeye hazır olduğu ve Rus tarafının Erdoğan ile Şam tiranı Beşar Esad arasında Eylül ayı sonunda bir görüşme tarihi belirlenmesi konusunda önemli bir ilerleme sağladığı yönündeki son açıklamalarıyla teyit edildi.
Erdoğan’ın Şam ve Mısır tiranlarıyla yeniden ilişki kurma ve yeniden normalleşme konusunda bir ilerleme sağlamak için kullandığı Yahudi varlığının bölgede genişlemesi bahanesi, suçlu Suriye rejimini ayağa kaldırmak için planlanan komployu ifşa etmekte ve evcilleştirilmiş devrimci ve muhalif güçlerin Gaziantep toplantısının da, mübarek Şam devrimine yönelik büyük bir ihanet olduğunu, bunun hedefinin ise atmosferi hazırlamak ve normalleşme ve teslimiyet adımlarının uygulanmasının önündeki engelleri kaldırmak olduğunu ve Türkiye rejiminin bu adımı gerçekleştirmedeki başarısının diğer adımları gerçekleştirmesinin bir başlangıcı olacağını teyit etmektedir; bu da kelimenin tam anlamıyla devrime düşük yaptırmak ve Şam halkının fedakârlıklarını ziyan etmek anlamına gelmektedir.
Devrime karşı komplo kurmaya ve devrimin liderlerinin devrimin hedeflerine ihanet etmesine yönelik mevcut gerçeklik hakkındaki bu inceleme, Şam halkı tarafından reddedilmesi imkansız olan kaçınılmaz bir kader değil, daha ziyade kusurları ve onun çözümlerini göstermek içindir; zira devrimin Türkiye rejimi ile bağlantısı, kirli siyasi paranın kabul edilmesi, devrimin kendi lehine olan kararının kaybedilmesi ve devrimi kendi çıkarları, ulusal güvenlik çıkarları ve Amerika’nın çıkarları için kontrol etme girişimi olup tüm bunlar, çıkar siyasetinin olduğu ve ilkelerin ve ahlakın yok olduğu bir çağda bazılarının kullandığı tek müttefik, ortak çıkarlar, ortak kader gibi söylemlerden ve diğer saçmalıklardan uzak bir şekilde ele alınabilir.
Devrimin hastalığı, liderlerinin dışarıyla olan ilişkisidir; şayet tedavi edilirse iyileşecek ve herkesin onu yeniden canlandırmak ve orta ve uzun vadede devrimin duvarlarını yumuşatmada büyük etkisi olacak geçişlerin açılması yoluyla devrimi kendisiyle normalleşmeye sevk etmek için güçlü bir şekilde çalıştığı suçlu rejimi devirmeye yönelik yoluna geri dönecektir. Başta Cevlâni olmak üzere grup liderlerinin, kurtarılmış bölgelerde, askeri baskıdan daha zor olan güvenlik ve ekonomik baskı yoluyla iradeyi kırmak amacıyla devrimin onurlu insanlarına yönelik işledikleri kasıtlı ihlalleri de unutmuyoruz; zira Cevlâni, dış istihbarat servisleriyle bağlantılı güvenlik aygıtı ve vergi hükümeti aracılığıyla açık bir şekilde kurtarılmış bölgelerdeki halkı her türlü açlığa, yoksulluğa ve kuşatmaya maruz bırakmıştır. Öte yandan Cevlâni, bölgenin dalgalandığı ve devrimi ortadan kaldırmak için yüksek bir koordinasyonla hareket edildiği bir dönemde İdlib'de düzenlediği eğlence programları, olimpiyatlar, kitap fuarı ve diğer faaliyetler aracılığıyla devrimin kalelerini içeriden parçalamak için gereken her şeyi yapmaktadır. Bu da Cevlâni’nin bu planların bir parçası haline geldiği, aksine bu planlarda en önemli bir role sahip olduğu anlamına gelmektedir. Çünkü hiç kimsenin devrime askeri güç kullanarak bir şey dayatamayacağı kesin olarak kanıtlanmıştır. Zira devrim, İran milislerinin, Rus kuvvetlerinin ve rejimin suçlu güçlerinin tüm güçleri karşısında dağılmamak için direnmiş olup devrimin kayıpları, Türkiye’nin habis rolünden kaynaklanmaktadır. Zira devrim Türkiye ile bağını koparıp onun prangalarından kurtulduğunda bu, çürüyen ve çökmekte olan rejimin merkezine doğru bir kez daha özgürce hareket edebileceği anlamına gelmektedir.
Mübarek Şam devrimi şu anda en şiddetli siyasi mücadeleyi yaşamakta ve temel direklerini kökünden sökmek ve gücünü parçalamak isteyen fırtınanın merkezinde bulunmaktadır. Türkiye rejimi şu anda, devrimin saflarını bölmeyi ve devrimin başta rejimin tüm sütunları, sembolleri ve laik anayasasıyla devrilmesi olmak üzere yoluna devam etmesinin garantörü olan sabitelerini terk etmeyi fısıldayan şeytanın rolünü oynamaktadır. Dolayısıyla bunun, “Ya Allah, Bizim Sen’den Başka Kimsemiz Yoktur Ya Allah” şeklindeki ölümsüz sloganına geri dönmekten, bunu söz ve pratik olarak uygulamaktan, bunun dışındaki her şeyden uzaklaşmaktan, Allah’a dönüp O’ndan bağışlanma dilemekten -ki O, çok bağışlayan ve merhamet edendir- bir yolu yoktur. Zira ancak bu şekilde bir kez daha kapıyı ardına kadar açacak askeri kararı yeniden elde edebilir ve masayı, onun üzerine oturanların, devrimi baltalamak için komplo üzerine komplo kuranların, özellikle de Allah’ın mustazaflara yardım etmeleri için bir güç bahşettiği hükümetlerin ve gruplarının içerideki araçlarının başlarına geçirebiliriz. Zira onlar yere çakılıp kaldılar ve zalimlere boyun eğdiler; bu yüzden şayet tövbe etmezler ve uzlaşmaların vaftiz babası Erdoğan’ın kendilerini sevk ettiği rejimin çetelerinin ve onun mezhepçi hançerlerinin kollarına dönmek yerine ümmetlerinin ve devrimlerinin kollarına dönmezlerse, Allah onlara bu dünyada zillet ve ahirette de utanç verecektir.
Allah'ın emri üzere sebat etmek, Allah’ın ipine sımsıkı sarılan, O’nun emrine bağlı kalan ve yüzüstü bırakıldığı ve dost ve düşmanların üzerine üşüştüğü zamanlarında hakkı haykıran kullarına bahşettiği azim bir şeydir. Şam devrimi, Allah’ın hükmünün yeryüzüne bir kez daha ikame edilmesiyle dönecek; Müslümanların, davet ve cihat yoluyla bu görevi üstlenecek bir devlet kurması yoluyla, Allah’ın kendilerine yüklediği risaletini insanlığa tebliğ edecek temel görevlerine geri dönmesiyle dönecek olan izzet ve onurunun iadesi için, içinde bulunduğu çöküşten kalkınmaya çalışan ümmetin tarihindeki parlak bir sayfadır. Bu yüzden başta yönetim ve siyaset olmak üzere hayatımızın her alanında dinimize dönmediğimiz sürece bizi dört bir yandan kuşatan bu zilletten kurtulamayacağız. Bu nedenle Şam devrimindeki halkımızdan, hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılmaya ve sizi ve devriminizi aldatan, sonra da bir tilki gibi sizden kaçan aldatıcı ülkeler ve uluslararası toplum gibi diğer tüm ipleri kesmeleri çağrısında bulunuyoruz. O halde devrimimizin kararını geri almak için ayağa kalkalım ve ikinci dalgayı da Şam’a doğru yönelerek başlayalım; zira bizi yüzüstü bırakanlar ve bize sırtlarını dönenler bize zarar veremezler; zira Allah’ın izniyle zafer bizimdir.
Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ “Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı kaydırmaz/sizi sabit kılar.” [Muhammed 7]