Perşembe, 03 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Ey Müslüman Orduları! Hacda Getirilen Telbiye, Allah’ın Çağrısına Yanıt Vermenizi ve Gazze’yi Kurtarmak İçin Seferber Olmanızı Sağlayacak mı?

Hizb-ut Tahrir / Kenya, özel olarak Kenya’daki, genel olarak tüm dünyadaki Müslümanların mübarek İydül Edha’sını en sıcak duygularıyla tebrik ediyor. Bu mübarek bayramı kutlarken, Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in veda haccından sonra Usame b. Zeyd’i Suriye’ye gönderilen askeri birliğin komutanı olarak atamasını hatırlayalım. Hac ibadetinin sona ermesinin ardından Müslüman orduları, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetinin izinden gitmeli, işgal altındaki Gazze’de cani Yahudi ordusuyla savaşmak için harekete geçmelidir.

Gerçekten de Telbiye (Lebbeyk Allahümme Lebbeyk, lebbeyk La Şerike Leke Lebbeyk...) Müslüman ordularını, Yahudi ordusunu sarsan Gazze’nin çocuklarını desteklemek üzere yapay Sykes-Picot sınırlarını geçmeleri için uyandırmalıdır. Ey Müslümanların liderleri! Bazılarınız, diğer tüm meseleler gibi Filistin meselesinin de ancak Allah’ın, yani İslam’ın çağrısına yanıt vererek çözülebileceği anlamına gelen bu dini sözleri söylemiş olabilir. O halde neden BM Güvenlik Konseyi’nde ‘acil toplantılar’ düzenliyorsunuz ya da İsra ve Miraç toprakları Mübarek Toprak Filistin’deki acımasız işgal gücünün elini güçlendiren boş retorik açıklamalar yapıyorsunuz?

Bu bayram Müslümanlara, imanın babası İbrahim Aleyhisselam’ın büyük sınavını ve fedakârlık konusundaki o büyük arzusunu hatırlatmalıdır. Gerçekten kurban mevsimindeyiz. Başarısız kapitalist ideolojinin tek alternatifi olarak İslam’a çağırmalıyız. Dolayısıyla dünyanın sefaletinin tek çözümü, büyük bir başarı doğuracaktır. Son olarak Allah, yaptığımız Salih amelleri kabul etsin ve bize önümüzdeki yıl Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafetin gölgesi altında Kurban Bayram’ına kavuşmayı nasip eylesin. Hilafet, dünyadaki bütün Müslüman ülkeleri “La ilaha illallah Muhammedîn Rasûlullah” bayrağı altında birleştirecektir.

Devamını oku...

Putin Kuzey Kore’de; Stratejik Bir Başarı mı Yoksa Çok Yönlü Bir Aptallık mı?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Putin Kuzey Kore’de; Stratejik Bir Başarı mı Yoksa Çok Yönlü Bir Aptallık mı?

Haber:

Rusya ile Kuzey Kore arasında stratejik güvenlik anlaşmasının imzalanmasının üzerinden sadece birkaç gün geçmişti ki bir Amerikan uçak gemisi Güney Kore’ye indi. Reuters’in haberine göre Güney Kore donanması Cumartesi günü yaptığı açıklamada, ABD’nin nükleer enerjiyle çalışan uçak gemisi Theodore Roosevelt'in bu ay ev sahibi ülke ve Japonya ile yapılacak ortak askeri tatbikatlar için Güney Kore'nin liman kenti Busan’a ulaştığını duyurdu. (El Arabiya)

Yorum:

Birincisi: Kremlin’in tüm iç ve dış alanlardaki kafa karışıklığının boyutu çok açık olup her zamanki siyasi aptallığından dolayı kendisine çizilen yolu izleyerek Amerika’ya hizmet etmektedir. Aslında o siyasi konularda bilinçli ve basiretli olmuş olsaydı, düşmanına hizmet etmez, kendisi için farklı bir yol ve çizgi belirlerdi. Dolayısıyla Rusya bunu yaparak özellikle Kuzey Kore olmak üzere komşu ülkeleri Amerika’nın kucağına atmakta olup bu, müttefiklerinin Rusya’nın adımları ve eylemleri yoluyla tehlikenin boyutunu fark etmelerini sağlamak için gereken kesin bir Amerikan stratejisidir. Bu da müttefiklerin ABD stratejisine daha güçlü ve ikna edici bir şekilde entegre olmasını sağlayacaktır. Aslında şayet onda (Rusya) biraz akıl olsaydı komşu ülkelere güven verir ve Amerika ile olan bağlarını koparmaya çalışırdı; onun eylemlerinin bir sonucu olarak, nükleer güçle çalışan ABD uçak gemisi Theodore Roosevelt, bu ay ev sahibi ülke ve Japonya ile ortak askeri tatbikatlar için Güney Kore'nin liman kenti Busan’a ulaşmıştır.

(Personel, teçhizat ve malzeme kayıpları yoluyla düşmanı fiziksel çöküşe zorlamak için sürekli yorma veya onu çöküşe karşı savunmasız hale geldiği ve savaşma isteğini yok ettiği noktaya kadar yorma süreci) olan yıpratma savaşı; yani ABD öncülüğünde Rusya’ya karşı yürütülen yıpratma savaşı, Rusya’nın aptallığı, Putin’in tepkileri ve Amerika’nın bunları istismar etmesi sayesinde sonuç vermektedir.

İkincisi: Ukrayna’da savaş patlak verdiğinde Rusya başlangıçta “özel askeri operasyonlarının” kararlı ve hızlı bir şekilde sona ereceğini zannetmiş olup Çeçen savaşından ya da Yeltsin döneminden bugüne kadar Rusya’da köklü değişikliklere yol açan savaşlardan bir ders almamış ve Rusya, kendisinin bir güç olduğunun -tabi ki ABD’ye göre- farkına varamamıştır ancak bu akıl ve düşünceden yoksun bir güç olup akıl ve düşünceden yoksun bir güç ise sahibine zarar veren bir hançerdir.

Üçüncüsü: Harap olmuş ve dışlanmış bir devlete gitmek Rusya’nın siyasi aptallığı olup onunla işbirliği yapmak Moskova’ya her alanda yük olmasının yanı sıra siyasi olarak da Rusya’yı kötü etkileyecektir; o halde Kuzey Kore gibi bir ülkeden ne gibi bir fayda umabilirsiniz ki?! Ancak o ikisini bir araya getiren şey siyasi sığlık, aptallık ve hayali stratejik atılımları övme girişiminden ibarettir.

Beşincisi: Rusya ile Kuzey Kore arasındaki ilişki stratejik bir ilişki değildir, aksine çok yönlü bir yüktür; Amerika’nın bu ilişkiye kendi stratejisine hizmet edecek şekilde nasıl yatırım yapacağına gelince; bu da bir başka önemli araştırma olup Rusya her ikisinin de içine düşmüştür.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hasan Hamdan

Devamını oku...

Siyasi Dava Danimarka’nın Soykırımcı İşgali Desteklediğini Gösterdi

25 Haziran 2024 tarihinde Hizb-ut Tahrir / Danimarka Medya Temsilcisi Elias Lamrabet olarak ben, Kopenhag Şehir Mahkemesi’ne çıkacağım. Savcılık, Mayıs 2021’de Gazze’deki katliamlar sırasında Mısır Büyükelçiliği önünde yaptığım bir konuşmada, Filistin’e komşu ülkelerdeki Müslüman ordulara Filistin’in kurtarılması ve Siyonist işgali son verilmesi yönünde çağrıda bulunduğum için hakkımda hapis cezası talebinde bulunuyor.

Bu kanlı işgal, etnik temizliğin, katliamların ve Filistin’in haklı halkına karşı işlenen sistematik terörün ürünüdür. Filistin zorla işgal edildi. Açıkçası bugün Batılı halkların bir kısmı, Siyonistlerin kanlı işgalinin ve suçlarının ancak güç kullanılarak sona erdirileceğine inanıyor.

Bugün ve her zaman olduğu gibi 2021’de de gayri meşru Siyonist terörist işgal “İsrail”e karşı askerî harekât düzenlemenin ve onu ilelebet sona erdirmenin Mısır ve bölgedeki diğer Müslüman orduların görevi olduğu çağrısında bulunmuştum. Bölgedeki ordular, gerçek askeri kapasiteye sahiptir.

Danimarka hükümeti, Filistin’deki Siyonist işgali ve Gazze’de devam eden soykırımı yürekten desteklemeye devam ediyor. Bu da gezegendeki her dürüst insanı dehşete düşürmüş ve kitlelerde, Batılı ülkelerin sözde değerlerinin binlerce kadın ve çocuğun cesetleriyle birlikte Gazze’nin yıkıntıları altında kaldığı gerçeğini uyandırmıştır. Politikacılar ve yetkililer, insan hakları, yaşam ve kendi kaderini tayin hakkı, kadın hakları ve çocukların refahı gibi değerleri Siyonistlerin buldozerleri altına atıyorlar. Böylelikle ikiyüzlü olduklarını ve bu “değerleri” pratikte nasıl siyasi araç olarak kullandıklarını gösteriyorlar.

Çok konuşulan “ifade özgürlüğü”ne gelince, son aylarda Danimarkalı Siyonistlerin, politikacıların ve medyanın, 76 yıllık acımasız işgalin, 9 aydan daha kısa bir süre içinde 15.000’den fazla Filistinli çocuğu öldürdüğü ve hala masum kanları emmeye devam eden soykırımı özgürce ve sonuçsuz bir şekilde destekledikleri görülmüştür. Öte yandan kovuşturma ve hapis tehditleriyle kurtuluştan bahsetmemeleri için Müslümanları sindirmeye çalışıyorlar!

Dolayısıyla Danimarka devleti, soykırımcı işgale verdiği destekle sadece kendi değerlerini aşındırmaktadır.

Ancak, yıldırma girişimi nafiledir. Filistin’in, çocukların, kadınların, mazlum kardeşlerimizin yanında yer aldığımız için cezaya çarptırılmamız, bizim için bir onurdur. Bu onuru her zaman gururla taşıyacağımız.

“İsrail” kendi sonuyla yüzleşiyor. “İsrail” askeri bir işgaldir ve askeri işgal, ancak askeri güçle sona erdirilebilir. Bu apaçık gerçek, İslam’ın Filistin için emrettiği tek gerçek çözümdür. Hizb-ut Tahrir ve ben, her nerede olursak olalım bu gerçeği savunmaya devam edeceğiz.

Hiçbir siyasi kovuşturma, hiçbir tehdit ya da baskı bizi doğruları söylemekten alıkoyamaz ya da kararlılığımızı en ufak bir şekilde sarsamaz, tam tersine artacaktır.

Elias Lamrabet
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Danimarka
Medya Temsilcisi

Devamını oku...

Dünyanın En Büyük Demokratik Ülkesinde Kamuoyunda İslami Şeriat İlkelerini Tartıştıkları Gerekçesiyle Gözaltına Alındılar

Hindistan’ın Tamil Nadu eyaletinde polis yetkilileri, Hizb-ut Tahrir faaliyetleri yürüttükleri gerekçesiyle 6 Müslümanı gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar arasında makine mühendisliği alanında doktorası olan Dr. Hamid Hüseyin, Ebu Hüseyin Ahmed Mansur ve kardeşi İslam alimi Abdül Rahman ile Muhammed Morris, Hıdır Nevaz Şerif ve Ahmed Ali yer alıyor. Altı kişinin tamamı Chennai’de ikamet ediyor. Haberde, halk arasında ve çevrimiçi medyada Hilafeti destekleyen tartışmalar ve siyasi faaliyet yürütmelerinin kabul edilemez olduğu belirtildi. Altı kişiye yönelik suç ve yasadışı faaliyet suçlamalarında bulunuldu. (Deccan Herald)

Dünyanın en büyük demokratik ülkesi olduğunu iddia eden Hindistan’da, bu 6 kişinin, herhangi bir suç işlenmemiş ve hatta herhangi bir suça teşvik etmemiş olmalarına rağmen siyasal hayata ilişkin şeriat ilkelerini tartıştıkları gerekçesiyle suçlu kabul edildiği görülüyor. Modi hükümetinin seçimler sırasındaki eylemleri, Hindistanlı yetkililerin siyasal İslam fikirlerini frenleme konusundaki art niyetini ve çaresizliğini açıkça ortaya koyuyor. Yetkililer, Müslümanları sindirmeye, bu fikirleri şeytanlaştırmaya ve Müslümanları bu fikirlerden uzaklaştırmaya, Müslümanları yozlaşmış ve İslami olmayan fikirlere entegre etmeye çalışıyorlar. Hindistan’ın politikası, küresel güçlerin İslam’ın siyasal hayata dönüşüne karşı yürüttüğü küresel kampanyayla uyumlu, hatta bir parçası. Bu en büyük demokratik ülkede yürütme ve yargı otoritelerinin eylemsizliğini tüm dünya iyi biliyor. Yasama organı azınlık karşıtı açıklamalar yapmakta, hukuk dışı tedbirlere başvurmaktadır. Müslümanlara yönelik terör eylemlerini ve çete şiddetini mukaddes saymaktadır.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Rajasthan eyaletindeki 2024 seçimleri sırasında açıkça ayrımcılık yaptı. Kongre Partisi’nin halkın servetini Müslümanlara devredeceğine dair iftiralarda bulunarak kamuoyunu kızdırdı. Zenginliğin yoksullara dağıtılması çağrısında bulunan Kongre Partisi’nin manifestosunu çarpıttı. Uttar Pradesh Başbakanı Yogi Adityanath da toplumsal ayrımcılık yaptı. Suçluların kafasına “kurşun sıkılması” ya da evlerini yıkarak ailelerinin cezalandırılması çağrısında bulundu. Hindistan İçişleri Bakanı Amit Shah da toplumsal ayrımcılık yaptı. BJP’nin güç ve yetkisine atıfta bulunarak 2002 Gujarat katliamına karıştığını itiraf etti. Sadece dünyanın en büyük demokratik ülkesi Hindistan’da değil, Amerika, İngiltere, Avrupa ülkeleri, Asya ülkeleri veya yasadışı Yahudi varlığındaki bile kendi çıkardıkları yasalara saygı gösterilmemektedir. Demokrasinin başarısızlığını ortaya koyan eleştirileri engellemek için sarf edilen gayret, durumu daha da azgın hale getirmektedir. Demokrasiler, hapiste zamanlarını boşa harcatarak, hukuki süreci yavaşlatarak ve yasallık kisvesi altına gizlenerek “değişim savunucularını” cezalandırmaktadır. Diktatörlükler de “değişim savunucularını” pervasızca cezalandırmaktadır.

Hizb-ut Tahrir, demokrasi ve diktatörlük gibi insan yapımı rejimlerin tehditlerine maruz kalsa da hak sözü arz etmekten ve Nübüvvet metodu üzere Hilafet sistemine çağrıda bulunmaktan asla yılmayacaktır. Hizb-ut Tahrir İslamcı siyasi bir partidir. Müslüman ülkelerde İslami Hilafeti kurmak amacıyla kurulmuştur. Hizb-ut Tahrir, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in fikri, ideolojik ve siyasi mücadele metodolojisine göre Müslüman ülkelerde Hilafeti kurma faaliyeti yürütmektedir. Müslümanların sayıca az olduğu ülkelerde Hizb-ut Tahrir Müslüman topluluk arasında çalışmakta, onlara Hilafeti kurma farzını hatırlatmakta ve Müslüman ülkelerde Hilafeti kurma farzını desteklemeye çağırmaktadır. Hizb-ut Tahrir yetmiş yılı aşkın bir süredir varlığını sürdürdüğü siyasi-entelektüel yaklaşımından hiçbir zaman sapmamıştır. Muhalefete, kara propagandaya ve uyduruk iddialara rağmen Hizb-ut Tahrir, Müslümanlar ve gayrimüslimlerin Aziz, Kaviyy, Cebbar ve Samet olan Allah’ın belirlediği sistem altında barış ve uyum içinde yaşamalarını sağlamak için İslami Hilafetin kurulması faaliyetlerine devam edecektir.

قُلْهُوَالرَّحْمَنُآمَنَّابِهِوَعَلَيْهِتَوَكَّلْنَافَسَتَعْلَمُونَمَنْهُوَفِيضَلَالٍمُّبِينٍ“De ki: O çok esirgeyicidir; biz O’na iman etmiş ve sırf O’na güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!” [Mülk 29]

Devamını oku...

Devrim Düşmanlarının Ümmetin Hareketliliğinden Duydukları Dehşet, Onları İşlerin Kontrolden Çıkma Riskine Karşı Uyarıda Bulunmaya Sevk Ediyor

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 9 Haziran 2024 tarihinde Doha’da düzenlenen Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Yüksek Düzeyli Stratejik Diyalog Dışişleri Bakanları 6. Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Suriye’nin de tırmanma eğilimi gösteren diğer riskli bölge olduğunu vurgulayarak, sürdürülebilir bir çözüme ulaşmak için bütüncül yaklaşımın şart olduğunu ifade etti. 2254 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı doğrultusunda Suriye’de siyasi bir çözüme ulaşılması için Birleşmiş Milletler ve Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in çabalarını desteklediklerinin altını çizen Fidan, Suudi Arabistan’ın Şam’a büyükelçi atama kararını takdirle karşıladı.

Şam Devrimi’nin başlangıcından beri Türk rejimi, devrimi diri diri mezara gömmek için ABD’nin direktiflerini uygulamakta. Ancak Türk rejimi, kurduğu tüm tuzaklara rağmen Şam halkını dize getiremeyeceğini ya da suç rejimini istikrara kavuşturamayacağını anladı ve çatışmanın uzaması konusunda uyarıda bulunmaya başladı. Bu yüzden ümmetin devrimci nabzının ve yanan devrim ateşinin tetikleyeceği sürprizler ve öngörülemeyen risklerden korkuyor. Özellikle Türk istihbarat teşkilatı ve diğer istihbarat servisleriyle bağlantılı liderlere yönelik yeni isyan dalgası söz konusu. Fedakârlıkları taçlandırmak ve rejimi devirip İslami yönetimi kurma amacına ulaşmak için başkente doğru yürüme arzusunu gerçekleştirmek amacıyla otoritesini ve karar alma mekanizmasını yeniden ele geçirmeye yönelik amansız girişimleri var.

Fidan’ın bu açıklaması Pedersen’in “Suriye krizi” olarak adlandırdığı sorunun çözümsüz olduğu ve kendi ifadesine göre tekrar yüzlerine patlayabileceği için asla vazgeçmeyeceklerini itirafıyla örtüşüyor. Pedersen, Suriye’nin giderek kötüleşen sorunlarını çözüme kavuşturmadan Suriye sorununu kaderine terk etmenin büyük bir hata olacağını, sükunetin göreceli ve sürdürülebilir olduğunun garantisi olmadığı için her an patlayabileceğini söyledi.

Bu arada Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi Ahmed Yıldız da Suriye’de kalıcı bir siyasi çözüme ulaşmanın şu anda zor olduğunu belirterek, Şam hükümetine gerçek bir ulusal uzlaşı başlatma çağrısında bulundu. Savunma Bakanı Yaşar Güler de daha önce yaptığı açıklamada, Türkiye sınırlarının güvence altına alınması halinde ülkesinin Suriye’deki askerlerini geri çekebileceğini söylemişti. Güler, tabii ki bununla sınırların suçlu Esad rejimi güçleri tarafından güvence altına alınmasını kastetmektedir. 

Bu açıklamalar ve alarm zilleri çalan tonu, devrim düşmanlarının, yangının İdlib ve diğer yerlerdeki kurtarılmış bölgelere sıçramasından, böylece işlerinden kontrolden çıkmasından ve tekrar samimi insanların söz sahibi olmasından duydukları endişeyi yansıtıyor. Bu nedenle patlama ve işlerin kurtarılmış bölgelerdeki uşakları hizipsel düzenin liderliğinin kontrolünden çıkması konusunda uyarıda bulunuyorlar. Bu yüzden siyasi çözüm ve uzlaşı adımlarını hızlandırdıklarını görüyorsunuz.

Tüm bu nedenlerden ötürü devrim halkının, komploları boşa çıkarmak için pusu kuranların tuzaklarına karşı uyanık olması, sabiteleri koruyarak otoritesini ve kararını geri almak için kutlu hareketine devam etmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Ayrıca suç rejimini devirmek ve Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafeti kurmak için başkente doğru yürümek ve bir yol haritası belirlemek için işleri siyasi ve askeri olarak ehline tevdi etmelidir. Kuşkusuz bu, Allah’a zor değildir.

Devamını oku...

Saldırganlığa Rağmen… Mısır’ın İşgalci Devlete İhracatı İkiye Katlandı

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Saldırganlığa Rağmen… Mısır’ın İşgalci Devlete İhracatı İkiye Katlandı
BAE ve Ürdün de İhracat Oranlarını Artırıyor

Haber:

“İsrail” Merkezi İstatistik Bürosu tarafından hazırlanan bir rapor, Gazze’ye yönelik yıkıcı saldırganlığına rağmen Mısır’ın işgalci devlete ihracatının 2024 yılında, geçen yıla kıyasla iki katına çıktığını ortaya çıkardı.“İsrail” İstatistik Bürosu tarafından yayınlanan veriler, Mısır’ın Mayıs 2024’teki ihracatının 25 milyon Dolar olduğunu, yani 2023’ün aynı dönemindeki ihracatın iki katı olduğunu ortaya çıkardı.

Giderek gerginleşen ilişkilere rağmen Mısır ile işgalci arasında enerji ve güvenlik alanında işbirliği Ekim ayından bu yana yoğunlaştı, “İsrail” ofisinin raporuna göre “İsrail’in” Mısır’a yönelik doğal gaz ihracatı geçen yıl hızla artış gösterdi.

Aynı bağlamda raporda, BAE’den işgalci devlete yapılan ihracatın da Mayıs 2023’teki 238,5 milyon Dolardan Mayıs 2024’te 242 milyon Dolara yükseldiği belirtildi.

Ayrıca Ürdün’ün işgalciye yönelik ihracatı da 2024 yılında artmaya devam ederek geçen yılın aynı dönemindeki 32,3 milyon Dolardan Mayıs 2024’te 35,7 milyon Dolara ulaştı.(Arabi 21, 21/06/2024)

Yorum:

Vakıa zemininde hainliği ve ihaneti işitip görmemiz hiç şaşırtıcı değildir; zira Yahudi varlığı hainlik ve ihanet üzerine kurulmuş olup aşağılık hainlerin ihaneti dışında Araplara karşı bir zafer elde edememişler, ihanetlerinden dolayı hiç utanç duymamışlar, aksine ihaneti daha da artırmışlardır. Nitekim bir hain gittiğinde hemen onun altındaki hain devreye girmiş ve ihanet projesini tamamlamıştır; örneğin Mısır’ın Sisi’si aslını ve faslını bilmediği gibi Ürdün’ün yöneticileri de atalarından ihaneti miras almışlardır. Size gelince ey Emirliklerin yöneticileri; Yahudilere olan sadakati, sevgiyi ve muhabbeti nereden öğrendiğinizi bilmiyoruz... Aynı durum Müslüman ülkelerin diğer yöneticileri için de geçerlidir. Dolayısıyla şayet onlar olmasaydı, mübarek Filistin topraklarında tek bir Yahudi bile kalmazdı.

Yahudi varlığı başlangıçta hainlerden oluşan bir dağın üzerinde kurulmuştu ve durum bununla da sınırlı kalmadı; aksine Filistin’in evlatlarından, bu varlığı koruyan ve geri kalanı da sadece Yahudi ordusuna hizmet eden hain bir otorite getirdiler! Nitekim medya organları, Macid Ferec’e bağlı orduların Gazze’ye girdiğini aktardılar ve bu onlar için şaşırtıcı değildi; zira bundan fazlasını yapabilirlerdi. Bizler sadece şehit ve yaralıların fedakarlıklarının, kanlarının ve yıkımın, Filistin davasına karşı komplo kuranların inlerinde kaybolmasından korkuyoruz.

Tüm İslam ümmetinin, Filistin halkına destek olmak için güçlerini birleştirmesi, Yahudi varlığıyla tüm bağlarını kesmesi, Filistin halkını içinde bulundukları durumdan kurtarmak için en kısa sürede orduları hareke geçirmesi, bu hainlere karşı ayaklanması, onlardan intikam alması, onları ortadan kaldırması ve şerli katilleri öldürmesi şerî bir vacibidir.

Bizim felaketimiz, hainlerin Osmanlı Hilafetine karşı Yahudilerle ve Avrupa ülkeleriyle komplo kurmasıyla başladı; böylece Osmanlı Hilafetini yıktılar, onun enkazı üzerine kırılgan varlıklar yerleştirdiler ve kutsal topraklarda bir Yahudi varlığı kuruluncaya kadar ülkeyi ve insanları demir yumrukla yönetsinler diye her bir varlığın başına da casuslar ve ajanlar yerleştirdiler; işte ihaneti miras alanlar hâlâ bu varlığı destekliyorlar. Allah'ın, Rasulü’nün, meleklerin ve tüm insanların laneti, Filistin’i ve halkını terk eden ve onlara ihanet eden herkesin üzerine olsun.

Bu hainlerin kökünün kazınması, sadece Batı’nın ve Yahudilerin kurduğu bu varlıkların ortadan kaldırılması ve buralarda Allah’ın hükmünün ikame edilmesiyle mümkündür; bu yüzden bizim tek düşünmemiz gereken şey, varlığında Müslüman ülkeleri birleştirenin ve yıkıldığında ise Müslümanların mafsallarının parçalandığı Hilafet olmalıdır. O halde haydi ey Müslümanlar, Hilafeti yeniden tesis etmek, hainlerin boyunlarını koparmak ve Kudüs’ü ve diğer Müslüman ülkeleri Yahudilerden ve hainlerden kurtarmak için harekete geçin. Vallahi Azze ve Celle bizimle beraberdir ve asla amellerimizi zayi etmeyecektir; haydi o zaman daha önceki muhlis Müslümanların dediği gibi deyin: رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْراً وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَEy Rabbimiz! Yüreğimizi sabırla doldur; bize direnme gücü ver; kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler.” [Bakara 250]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Selim – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Mekke Vali Yardımcısı Bu Yılki Hac Sezonunun Başarılı Geçtiğini Duyurdu Ancak Hayatlarını Kaybedenlerin Veya Özellikle Arafat Dağında Kaybolanların Resimleri ve Ceset Sayıları Onu Yalanlıyor

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Mekke Vali Yardımcısı Bu Yılki Hac Sezonunun Başarılı Geçtiğini Duyurdu
Ancak Hayatlarını Kaybedenlerin Veya Özellikle Arafat Dağında Kaybolanların Resimleri ve Ceset Sayıları Onu Yalanlıyor

Haber:

Mekke vali yardımcısı, bu yılki Hac sezonunun başarılı geçtiğini duyurdu ve çeşitli hizmetlerle, büyük bir özen ve büyük çabalarla hacılara Hac ibadetlerini kolaylıkla ve güven içinde yerine getirebilmelerini lütfettiği için Allah’a şükretti… (El İhbariye Kanalı, 19/06/2024)

Yorum:

Suudi rejiminin, hac ibadetinin başlamasından bir hafta önce güvenlik güçlerinin Hac ibadeti için kayıtlı olmayan 300.000’den fazla kişiyi Mekke’den uzaklaştırdığını ilan etmesi ve Sudeysi’nin, “izinsiz Hac olmaz” şeklindeki ateşli bir açıklamayla İslam’ın beş şartından birini yerine getirme imkanını kısıtlayan açıklama yapması bu duyuruyu yalanlıyor; aynı şekilde ister Arafat Dağı’nda bulunanların olsun, ister yolunu şaşırıp kaybolanlar ve bu azim farzı eda etmek için Arefe Günü vakfeye durmanın zorluklarına katlanamayanlar olsun, özellikle Arefe Günü’nde sokaklara atılan cesetlerin resimleri ve sayıları da bu duyuruyu yalanlıyor. Nitekim hacılar, içerisinde ıssız yolların ve ölümcül zehirli sürüngenlerin olduğu dağlarda ve çöllerde yürüdüler. Tüm bunlar ise Hac işlerinden sorumlu olanların gözleri önünde ve bilgisi dahilinde oldu. Hatta onlardan bazılarının ulaşmasına sadece birkaç dakika kalmıştı ki onları yakalayıp Cidde’ye geri götürdüler. Şayet inanmayan biri varsa, bu rivayetleri-anlatıları irdeleyen sosyal medya sitelerine bir göz atsın. Allah bize yeter ve O ne güzel bir vekildir.

Öte yandan Suudi Arabistan, eğlence parkları, diskolar, fitne fücur evleri inşa etmek kastıyla gelenlere her türlü kolaylığı sağlamaktadır; zira Suudi Arabistan Genel Eğlence Otoritesi Yönetim Kurulu Başkanı Turki eş-Şeyh, Riyad sezonu sonunda Ekim 2023’te başlayan sezonun ziyaretçi sayısının 20 milyon ziyaretçiye ulaştığını duyurdu ve Suudi Veliaht Prensi de ülkesini “bir fırsat kaynağı ve yenilik için bir kuluçka” olarak nitelendirdi! La havle vela kuvvete illa billah.

Arefe hutbesine bir göz atıldığında, Şeyh Mahir el-Muaykli,genel olarak Müslümanların, özel olarak ise Filistin halkının nelere maruz kaldığını, Gazze halkının işgalin vahşetinden neyle karşı karşıya olduğunu unutmuş, aksine hutbesinin sonunda Gazze’ye destek olmak için on beş saniyeyi aşmayan tek bir duayla yetinmiştir; kelimenin tam anlamıyla şöyle demiştir: “Kendilerine zarar dokunan, düşmanlarının eziyetine maruz kalan, kanları dökülen, ülkesi ifsat edilen ve gıda, ilaç, beslenme ve giyim gibi ihtiyaç duydukları şeylerin ulaşması engellenen Filistin’deki kardeşleriniz için dua edin.” Ayrıca Haccın, siyasi sloganların yeri olmadığını da vurgulamıştır!

Yoksa Şeyh, Allah’ın Rasulü Aleyhissalatu ve’s Selam’ın şu hadisini unuttu mu: مَنْ أَصْبَحَ مِنْكُمْ آمِناً فِي سِرْبِهِ، مُعَافًى فِي جَسَدِهِ، عِنْدَهُ قُوتُ يَوْمِهِ، فَكَأَنَّمَا حِيزَتْ لَهُ الدُّنْيَا Sizden hanginiz canı ve malı emniyet içinde, vücudu sıhhat ve afiyette, günlük azığı da yanında olduğu halde sabahlarsa, sanki bütün dünya kendisine verilmiş gibidir.” Dolayısıyla güvenlik bireyin kendisi tarafından sağlanamaz; aksine onun, sistemi ve kanunlarıyla, tebaasının paralarının ve onurlarının güvenliğini sağlamaya dayalı bir devlete ihtiyacı vardır; bu devletin varlığının olmamasından dolayı tüm Müslümanların kaybettiği şey işte budur. Ayrıca Gazze’de, Mescid-i Aksa da dahil olmak üzere tüm Filistin’de olanlar, devrimcilerin uyanışına dair gördüklerimize rağmen Suriye’deki devrimin ulaştığı nokta, Sudan halkının en büyük düşman (Amerika’ya) hizmet eden ordusu tarafından eziyet gördüğü gerçeklik ve geri kalan Müslüman ülkeler de aynı şeyi söylüyor; aynı durum, küfür topraklarında yaşayan, öldürülen, terörize edilen, aç bırakılan Müslümanlar için de geçerlidir. Söylem büyüktür ve İslam ümmeti için birbiri ardına karanlık geceler gelmektedir; la havle vela kuvvete illa billah.

Hilafet Devleti geri dönüp onun gölgesinde gölgelenmediğimiz sürece güvenlik, emniyet, hayatın gerektirdiği tüm ihtiyaçlar, hatta lüks ihtiyaçlar bile sağlanamayacaktır.

Son olarak diyoruz ki: Ey Habibimiz Allah’ın Rasulü ve ey hevasından konuşmayan ve sadece vahiyle konuşan, Necd-Hicaz’ın mübarek kılınması için dua etmeyi reddettiğinde ne kadar da doğru söylemişsin; zira Sahih-i Buhari’de, Abdullah İbn Ömer Radıyallahu Anh’dan, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: اللَّهُمَّ بَارِكْ لَنَا فِي‏ ‏شَامِنَا ‏وَفِي‏ ‏يَمَنِنَا ‏قَالَ قَالُوا وَفِي ‏نَجْدِنَا ‏ ‏قَالَ قَالَ اللَّهُمَّ بَارِكْ لَنَا فِي‏ ‏شَامِنَا‏ ‏وَفِي ‏يَمَنِنَا ‏قَالَ قَالُوا وَفِي‏ ‏نَجْدِنَا‏ ‏قَالَ قَالَ هُنَاكَ الزَّلازِلُ وَالْفِتَنُ وَبِهَا يَطْلُعُ قَرْنُ الشَّيْطَانِAllah’ım Şam’ımızı bize mübarek kıl. Allah’ım! Yemen’imizi bize mübarek kıl.” Yanında bulunanlar “Necd’imiz için de dua et.” dediklerinde Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem tekrar, “Allah’ım Şam’ımızı bize mübarek kıl. Allah’ım! Yemen’imizi bize mübarek kıl.” dedi. Yanında bulunanlar tekrar Necd için de dua etmesini istediklerinde şöyle buyurdu: “Orada birtakım fitneler ve depremler olacaktır ve şeytanın boynuzu oradan çıkar.

Bakın işte şeytanın boynuzları yıllardır çıkmaya başladı ve hâlâ sonuçları büyümeye, yayılmaya ve yoğunlaşmaya devam ediyor; zira en temiz ve en şerefli bir ülkede, işlerin hiç kimsenin aklından ve hayalinden geçmeyeceği bir noktaya ulaştığını görmeye başladık; oysa Kâbe-i Şerif , İslam’dan önce, Nebi Muhammed Aleyhi Efdalü's Salatu ve Etemmü't Teslim’in bisetinden sonra ve bu günümüze kadar herkesin Hac yeri olmuştur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Raziye Abdullah

Devamını oku...

Çoban Koyunun Düşmanı İse, Saldırganlığının Sorumlusu Kurt Değildir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Çoban Koyunun Düşmanı İse, Saldırganlığının Sorumlusu Kurt Değildir!

Haber:

Gerçekler söylenmeyenleri ortaya çıkardığı için belgelendirmeye ihtiyaç duymayan iki haber: Kuzey Gazze'de ümmet açlıktan ölüyor ve Kutsal Topraklar'da ümmet yetersiz bakım nedeniyle ölüyor.

Yorum:

Bir kişi bu iki haberi bir başkasına söylemiş olsa, sapla samanı karıştırma, Gazze’nin Mekke ile ne alakası var der! Gazze halkının açlık sorununun, sıcak hava dalgaları nedeniyle Mekke’de onlarca hacının ölmesiyle ne alakası var?!

Ancak Gazze’yi Mekke’ye bağlayan bağ, aynı zamanda onu Sudan’a, Suriye’ye ve diğer Müslüman ülkelere de bağlayan bağdır.

Bizim kalplerimizi birleştiren ve Filistin’de, Şam, Sudan ve Arap Yarımadası’nın durumundan dolayı acı çekmemize neden olan şey akidedir… Zira bizim musibetimizi, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Arap Mağrip halkının musibeti haline getiren ve bu yaralı ümmetin bir an önce kurtuluşunu arzulayan yürekleri tek bir yürek yapan da akidedir.

Kalpleri ve musibetleri birleştiren de akidedir; böylece dinde ve dertte de kardeş olduk. Başımıza gelen en büyük felaket, akidemizin hayatımızdan kaybolmasından ve şeriatımızın varlığının dışlanmasından dolayı olmadı mı?

Bizleri birbirimize bağlayan bağ, bizim Müslümanlar olarak işlerimizin ajan Ruveybidalar tarafından üstlenilmesidir; onlar da sıkıntılı olanlara yardım etmedikleri gibi mazlum olanlara da yardım etmediler, düşmanı geri püskürtmediler ve Rabbine itaat eden bir kula da yardım etmediler.

Yahudilerin Filistin’deki eylemleri, onların genel olarak Gazze ve mübarek toprakların halkına işkence etmeleri, Sudanlı Müslümanlar arasındaki kötü muamele, onların namuslarının ihlal edilmesi ve erkek ve çocuklarının öldürülmesi ve Rusların Suriye halkını katlederek ve namuslarını çiğneyerek yapmış oldukları şaşırtıcı değildir; zira onlar düşmandır ve onların karakteri budur. Ancak şaşırtıcı olan şey, bu ümmetin içindeki muktedir olan kişilerin, ümmetlerini yardımsız bırakmalarıdır! Yine şaşırtıcı olan şey, meydana gelen felaket ve Suudi rejiminin, “düzensiz Hac” bahanesiyle bu yıl hacılara karşı gösterdiği kötü gözetim ve bunun da yüzlerce kişinin ölümüne yol açması karşısında el-Cezire alimlerinin sessiz kalmasıdır!

Şaşırtıcı olan şey, 9 aydır Yahudi varlığıyla tek başına karşı karşıya kalan Gazze’ye yardım etmek amacıyla orduları seferber etmek ve zalim yöneticilerin kökünü kazımak için sokağı ve kamuoyunu harekete geçirme konusunda, tıpkı El-İz İbn Abdusselam’ın, Mısır ordusunun Tatarlara karşı Şam’a yardım etmek için harekete geçirdiğinde yaptığı gibi ümmetin alimlerinin gerçek rollerini üstlenmemeleridir. Yine şaşırtıcı olan şey, her gün başlarına gelen musibetin ve felaket üzerine felaketin sebebinin onlar olduğunu görüp şahit olduğu halde ümmetin yöneticilere karşı zayıf ve sessiz kalmasıdır!

إِنَّ فِي هَذَا لَبَلَاغاً لِّقَوْمٍ عَابِدِينَŞüphesiz bunda Allah'a kulluk eden bir toplum için yeterli bir mesaj vardır.” [Enbiya 106]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beyan Cemal

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER