Perşembe, 03 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Tacikistan Müftüsü Başörtüsü Yasağını Destekliyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum
Tacikistan Müftüsü Başörtüsü Yasağını Destekliyor!

Haber:

Tacikistan Alimler Konseyi Başkanı Said Makram Abdukadir Zadeh, "yabancı kıyafetleri" yasaklayan yasa tasarısına destek vererek, ulusal kıyafetlerin de İslami standartlara uygun olması gerektiğini belirtti. "Ulusal kültüre yabancı kıyafetlerin" ithalatı, satışı ve giyilmesi yasağına ilişkin tartışmaların ardından Tacik TV’de canlı yayında bu konunun İslami standartlarını açıkladı. Şeriatın kadın ve erkekler için giyim standartlarını belirlediğini, buna göre ulusal kıyafetler giyebileceğimizi söyledi.

Alimler Konseyi Başkanı şunları söyledi: “Tacikistan halkının kendi kıyafetleri vardır. Arap halkının da kendi kıyafetleri vardır. Her milletin kendine has kıyafeti vardır ve aynı zamanda şeriatın standartları da gözetilmelidir. Önemli olan bu olup gerisi önemli değildir. Bir başkasının kıyafetlerini körü körüne takip edip taklit etmek zaruri değildir.”

Yorum:

Bugün Tacikistan halkı, seleflerimizin yüz yıl önce yaşadığı aynı durumu yaşıyor; zira 1920 ve 1930’larda "Hotşom" kampanyasının bir parçası olarak Sovyet yetkilileri Müslüman kadınların kıyafetlerini zorla çıkarmaya başlamışlardı. Yirmi yıldır dini uyanışla mücadele eden ve Tacikistan halkının zorla laikleştirilmesini uygulayan Rahman rejimi, halkımızın ulusal geleneklerine uymadıkları bahanesiyle kadınların İslami kıyafet giymesini yasaklamaktadır. Hatta “Gelenek ve Ritüelleri Düzenleyen” yasanın yeni versiyonunun kabul edilmesinin hemen ardından, değişikliklerin yürürlüğe girmesini bile beklemeden, örtülü kadınları tespit etmek için toplu baskınlar düzenlemeye başladılar.

Said Makram Abdukadir Zadeh’in, yetkililer tarafından alınan herhangi bir kararı meşrulaştırması ilk kez olmuyor. Aynı şekilde daha önce de 40 yaşın altındakiler için Hac yasağını, Ramazan Bayramı ile ilgili bazı geleneklerin yasaklanmasını, çocuklara Kur’an-ı Kerim öğretilmesinin yasaklanmasını ve yılbaşı kutlamalarının dayatılmasını da meşrulaştırmıştı. Tacikistan rejiminin, İslami kıyafetleri tamamen yasaklayan bir yasa çıkarmaya çalışmasının da ilk kez olmadığını hatırlatalım. Zira 2018 yılında hükümet benzer bir yasayı çıkarmaya çalışmış ve Kadın İşleri Komisyonu’nun teklifi üzerine Cumhurbaşkanlığı İdaresi’nin talimatı doğrultusunda birimler arası ortak bir çalışma grubu kurulduğunda, cilbab ve başörtülü kadın ve kız çocuklarının, mülkiyetlerine bakılmaksızın tüm kurum, kuruluş ve şirketlere girişi engellenmişti. Daha sonra kamuoyunun baskısıyla rejim, bu fikrinden vazgeçmek zorunda kalmıştı. Ama bu kez Rahman rejimi, her zamanki gibi kendi cep müftüsünü de işin içine katarak işleri sonuna kadar götürme konusunda ciddi bir kararlılığa sahip gibi görünüyor.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Mansur

Devamını oku...

Sudan’daki Kan Şelalesi Ne Zaman Duracak?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Sudan’daki Kan Şelalesi Ne Zaman Duracak?!

Haber:

Basında çıkan haberlerde, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin Sudan’ın merkezindeki El Cezire Eyaleti’nde gerçekleştirdiği saldırıda 200’den fazla kişinin öldürüldüğü ve saldırının Sudan'daki çeşitli tarafların geniş çaplı kınama ve eleştiri dalgasına yol açtığı belirtildi. (El Cezire Mübaşir, 06/06/2024)

Yorum:

Bu günlerde özellikle Müslümanların kanlarının hiçbir kıymetinin kalmaması ve yeryüzündeki Müslümanların ölüme, tutuklanmaya ve aşağılanmaya maruz kalmadığı tek bir noktanın dahi olmaması ne kadar acı vericidir. Bakın işte Gazze’de Müslümanların kanları akıtılıyor ve canları gidiyor ama bizler kınama ve eleştiriden başka bir şey işitmiyoruz. Aslında kınayan ve eleştirenler de katil işgalcinin yanında yer alanlar ve öldürmesi ve yok etmesi için ona silah temin edenlerdir. Nitekim bizler, bir Müslümanın kanının Allah katında çok büyük kutsallığı olmasına rağmen onun hiçbir kıymetinin olmadığını ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hadisinde geçtiği gibi Allah Azze ve Celle’nin katında dünyanın yok olmasının bir Müslümanın haksız yere öldürülmesinden daha hafif olduğunu biliyoruz.

İşte bugün Sudan’da bir yılı aşkın süredir devam eden, binlerce masum Sudanlı Müslümanın hayatına mal olan ve her geçen gün daha kanlı bir hale gelen şiddetli bir savaş var; peki ne için?Amerika ve İngiltere'nin başını çektiği sömürgeci kafir ülkeler adına ajanların uğruna çatıştığı çarpık bir koltuk için. Yani Müslümanların tertemiz kanları, Allah yolunda cihad etmek ve İslam davetini Müslüman olmayan halklara taşımak için değil, aksine sömürgeci ülkelerin çıkarlarını korumak ve ülkenin sömürgeci kâfirlerin otlağı olarak kalmasını sağlamak için akıtılıyor!!

Müslüman ülkelerin başındaki bütün zararlı yöneticiler böyledir; zira onlar, bizim kanımızı önemsemiyorlar ve efendilerini hoşnut etmek için Müslümanların kanlarını dökmekten ve onları kurban olarak sunmaktan hiç çekinmiyorlar. Dolayısıyla bu yöneticiler suç konusunda aynı olup onların tek dertleri, Müslümanların sonuncusu dahi yok olsa iktidar koltuğuna çöreklenmektir. Işte Şam tiranı ve kasabı bizden çok uzak değildir ve işte Gazze katledilip yok ediliyor ama Müslümanların başındaki Arap ve Acem Ruveybidalar kabir sessizliği gibi sessiz kalıyorlar.

Sudan'daki halkımızın durumu tüm Müslümanların durumu gibidir; zira Sudan halkı da, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in haber verdiği ve onun yok olmasının ardından Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin geri döneceğini müjdelediği zorba saltanatın yönetimi altında yaşıyorlar. Ancak zorba saltanatın yok olması gökten yağmur gibi inmeyecektir, aksine azim amellerle, büyük fedakârlıklarla, durumun ve sonucun bilincinde olmakla gerçekleşecektir. Ayrıca saltanat sistemini cumhuriyet ve parlamento gibi bir başkasıyla değiştirmenin hiçbir faydası olmayacaktır; çünkü değişimin, köklü, İslam’a dayalı ve İslami hayatı yeniden başlatmak için olması gerekir. Bu da ancak Ruvaybida tiranların enkazı üzerine olacaktır; aksi taktirde bu tahtlar ve koltuklar var olduğu sürece Müslümanların kanları daha da çok akacak ve kutsalları çiğnenmeye devam edecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Velid Belibel

Devamını oku...

Uluslararası Kurumların Vehimleri ve Kararlarının Yalanları!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Uluslararası Kurumların Vehimleri ve Kararlarının Yalanları!

Haber:

ABD Temsilciler Meclisi, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne yaptırım uygulanmasına izin veren bir yasa tasarısını kabul etti.

Haber:

Uluslararası kurumlar tarafından alınan kararlar, kâfir Batı’nın çıkarlarına hizmet etmedikçe hiçbir önemi yoktur; yayınlanan kararların uygulanmasını zorunlu kılacak herhangi bir mekanizma olmamasına rağmen ancak Batılı siyasetçiler, faydasız olduğunu bildikleri halde bile kendi yönelimlerine ve politikalarına aykırı olan bir imaya dahi izin vermezler.

Bu tür kararlar ve bunları yayınlayan kurumlar bir saçmalık olduğu gibi bunlar, soluk alıp veren paspaslar ve Acve putlarıdır; ayrıca bunlar, Batılı ülkelerin dünyayı köleleştirip sonra da en yakın çöplüğe atmak için kullandıkları araçlardır. Bazen de Batılı ülkeler bunların, bu zamanın ajan Ruveybidaları üzerindeki, hatta bizzat Batılı politikacılar üzerindeki kamuoyu baskısını hafifletmesine izin veriyorlar.

Müslüman ülkelerin başındaki yöneticiler, ümmete yalan söylediler, ümmeti aciz olduğuna dair kandırdılar ve -Rabbimin merhamet ettikleri hariç- onların (saray) mollaları da, yalan üzerine bir fıkıh ve vehimler üzerine de fetvalar inşa ettiler! Ey Müslümanların evlatlarına eğitim verenler dikkatli olun; ey Müslümanlara hitap edenler, uluslararası hukukun ve uluslararası anlaşmaların varlığı konusunda dikkatli olun; şayet Allah’tan korkup ittika ediyorsanız, o halde sizin göreviniz, onlara bunların hepsinin bir yalan ve vehimden ibaret olduğunu öğretmenizdir. Zira Allahu Teala Müslümanlara, güç nedenlerini benimsemelerini ve bunu engelleyen elleri de koparmalarını emretmiştir. Yeryüzünde Allah’ın şeriatının egemenliği olmadan adalet, huzur ve güvenlik yoktur. O halde Müslümanlara hakkı öğretin, dünyada herhangi bir şeye olan hırsınız sizi doğru söylemekten veya rızık ya da ölüm korkusu da hakkı söylemekten alıkoymasın. Zira Allah’ın huzurunda toplanacaksınız ve Allah da sizleri hesaba çekecektir; o halde cevabınızı hazırlayın.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Abdulilah Muhammed – Ürdün

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 11/06/2024

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 11/06/2024
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Üyesi Sayın Muhammed Emin Yıldırım gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

- ABD ve "İsrail"in Gazze'deki Nuseyrat Katliamı
- İstanbul'da Gerçekleşen D-8 Toplantısı
- Hakan Fidan'ın Çin Ziyareti

H. 5 Zilhicce 1445 El-Muvafık M. 11 Haziran 2024

Devamını oku...

Daru’l Hilafetin Merkezi Şam’dır!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Daru’l Hilafetin Merkezi Şam’dır!

Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisini çok merak etmişimdir: هَذَا الْأَمْرُ كَائِنٌ بِالْمَدِينَةِ ثُمَّ بِالشَّامِ ثُمَّ بِالْجَزِيرَةِ ثُمَّ بِالْعِرَاقِ ثُمَّ بِالْمَدِينَةِ ثُمَّ بِبَيْتِ الْمَقْدِسِ، فَإِذَا كَانَتْ بِبَيْتِ الْمَقْدِسِ فَثَمَّ عُقْرُ دَارِهَا، وَلَنْ يُخْرِجَهَا قَوْمٌ فَتَعُودُ إِلَيْهِمْ أَبَدًاBu mesele (yani Hilafet benden sonra), Medine’de, sonra Şam’da, sonra el-Cezire’de, sonra Irak’ta, sonra Medine’de, sonra da Beytu’l Makdis’te var olacaktır; şayet Beytu’l Makdis onun (Hilafetin) merkezi olursa, hiçbir kavim-topluluk onu çıkaramayacak ve onlara asla geri dönmeyecektir.” Yani Hilafetin nihai yerleşim yeri olacak, bundan sonra Hilafet oradan çıkmayacaktır demektir! Burada soru şudur: Beytu’l Makdis, Mekke, Medine, Şam, Kahire ve bir gün onun hakkında İmam Şafii’nin ilim talebelerinden birine, “Bağdat’ı gördün mü” diye sorduğunda (talebenin) hayır cevabı üzerine İmam Şafi’nin, “o zaman sen dünyayı ve insanları görmedin” dediği Bağdat gibi Müslümanların büyük şehirlerinden hangisinde? Bunlar, İslami Hilafet tarihinin büyük bir kısmına tanıklık eden ve tartışmasız dünyanın en büyük şehirleri arasında yer alan şehirlerdir. O halde neden Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunların gerçekliğini ihmal edip Kudüs’ü zikredip hadis-i şerifi onunla sonlandırdı?

Büyük tarihimize ve Aziz ve Alîm olan Rabbimizin şeriatının hükümlerine dönüp bir baktığımızda, Allah Subhanehu ve Teala’nın değişim sünnetinin, değişmeyen, tebdil etmeyen ve herhangi biri pahasına herhangi birine iltifat etmeyen sabit bir kanun haline geldiğini görürüz; dolayısıyla Allah’ın hakkını yerine getiren, O’nun musibetlerine kucak açıp sabreden, tutku ve kazancını Allah için sayan kişi, Allah’ın rızasını kazanmaya ve sonuçta O’nun mükâfatını ahiretten önce dünyada elde etmeye en layık olan kişi olur.

Şam beldesi halkının ve özellikle de Filistin halkının başına gelenler de tam olarak budur; nitekim mücrim Mustafa Kemal, Müslümanların hamisi ve savunucusu olan Osmanlı Hilafet Devleti’ni İstanbul’da yıkıp zilleti, zulmü, mahrumiyeti, yoksulluğu ve sefaleti tatsınlar diye Osmanlı ailesini Avrupa’ya sürgün etmesinden bu yana Filistin halkı, her türlü dehşet ve zorluklara maruz kaldıkları gibi kendilerine en yakın olan Müslüman kardeşlerinden bile zulmün, despotluğun, baskının ve mahrumiyetin tüm aşamalarına maruz kalmıştır. Dolayısıyla düşmanları İngilizlerle ve onların akabinde Yahudilerle olan savaşlarının ilk gününden itibaren, yani yetmiş yıldan fazla bir süre boyunca kendilerine güvenmek ve güçleri yettiğince para, silah ve Nebileri Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sını geri elde etmek için Allah yolunda cihad eden adamlarını bizzat kendileri hazırlamak zorunda kalmışlardır.

Bizler burada, Filistin topraklarının dışından gelen Müslümanların haklarını küçümsemiyoruz; zira onlar birçok münasebetle Filistinli kardeşlerinin yanında yer almışlar ve İngilizlere ve Yahudilere en kötü azabı tattırmışlardır.

Ancak bizler burada, ajan yöneticilerin Filistin’deki kardeşlerimizi hayal kırıklığına uğratmalarının ardından herkesin bildiği üzere Filistin halkından tek başlarına savaşan ve sabreden kimselerden bahsediyoruz. Zira bu ajan yöneticiler, sadece hayal kırıklığına uğratmakla ve onlardan yardımları kesmekle yetinmediler, aksine onlar, orduların hazır olduğu ve Yahudilerle savaşma, toprakları geri alma ve namusları koruma görevinin sadece orduların görevi olduğu bahanesiyle devrimcilerin ellerinden silahları geri almaya çalışarak da komplo kurdular; böylece devrimciler onlara inandılar ve silahlarını teslim ettiler! Daha sonra ecdatlarının yaşadığı toprakların %20’sinden daha azında mahsur kalana kadar yerinden edilmeye, felaketlere ve aksiliklere maruz kaldılar.

Bugün aradan geçen bunca yılın ardından Filistin halkı, özellikle de Gazze’deki mustazaf Müslümanlar, modern ve kadim tarihin en çirkin, en iğrenç, en aşağılık ve en barbar savaşlarına maruz kalmaktadırlar; zira büyük çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan iki milyondan fazla mustazaf Müslüman, on altı yıldan fazla bir süredir Mısır dahil her taraftan kuşatma altındadırlar ve bugün Amerika ve Avrupa başta olmak üzere dünyanın tüm suçlu ve zalim güçlerinin desteklediği Yahudilerin barbarlığına, nefretine ve ahlaksızlığına maruz kalıyorlar. Çünkü onlar (Amerika ve Avrupa başta olmak üzere dünyanın tüm suçlu ve zalim güçleri), Yahudilere mal, hizmet, petrol ve türevlerini sağlamak için her türlü çabayı gösteren -ki bu, Müslümanlara bağlı bir odağın en düşük ve an aşağılık tutumlarından biridir- Türkiye başta olmak üzere Müslümanlara bağlı ülkelerin de katılımıyla Yahudilere silah, para ve yiyecek gibi ihtiyaç duydukları her şeyi temin ediyorlar.

Burada iki milyar olan ümmetin kardeşlerine yardım etmeyi terk etmesinin, aklın hayalin alamayacağı garip ve tuhaf bir durum olduğunu da unutmayalım! Sâdıku’l Masdûk Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyururken ne kadar da doğru söylemiştir: لَا يَضُرُّهُمْ مَنْ خَذَلَهُمْKendilerini terk eden kimseler onlara zarar veremezler.” Buradaki terk etmek, Müslümanların bir şeyi yapma güç ve kuvvetleri olduğu halde onu yapmamalarıdır! Vallahi bu, büyük bir felakettir.

Bütün bunlar, mutant varlık için tehlike oluşturabilecek bir devlete karşı gerçekleşmiyor, aksine kadınlara, çocuklara, İzzeddin El Kassam'ın Mücahid gruplarından bazı savaşçılara ve onların cihad sancağı altına katılan diğer kardeşlere karşı gerçekleşiyor.

Allah'a ve Rasulü’ne inanan bu grup ve Filistin’deki diğer Müslümanlar, kendilerini yardımsız bırakan Müslümanlar da dahil olmak üzere tüm dünyaya, sabrın, savaşın ve İsra ve Mirac toprakları için canı, malı, aileyi fidye olarak feda etmenin en güzel örneklerini sunmuşlardır. Zira onlar, cimrilik yapmadılar, korkaklık göstermediler ve birbirlerini terk etmediler; bu yüzden Allah, onların elleriyle Yahudi varlığının kalbine korku saldı; böylece onlar, bu varlığın sahadaki herhangi bir meydana okumaya karşı koyma gücü olmayan kağıttan bir kaplan olduğunu, şayet onlarca yıl boyunca ümmeti, Yahudi ordusunun yenilmez olduğu ve Müslümanların ona karşı koyma gücü olmadığı konusunda kandıran Müslümanların başındaki yöneticilerin ve onların ordu komutanlarının işbirliği, alçaklığı, rezilliği ve ihaneti olmasaydı bu varlığın bekasının devam edemeyeceğini uzak yakın herkese ispatladılar! Sonra bu yalan, tüm dünyanın gözü önünde ifşa oldu; bu yüzden kâfir Batı, bu varlığın ihtiyaç duyduğu her şeyi sağlamak zorunda kaldı; hatta maymunların ve domuzların kardeşlerinin yanında savaşmaları için dünyanın dört bir tarafından paralı asker getirdi.

Müslümanların başına gelen acılar, zorluklar ve dehşetler, onların zihinlerini ve kalplerini arındırdı, Allah Azze ve Celle’ye olan imanlarını güçlendirdi ve onlara sabır verdi; dolayısıyla onlar, insanların, hatta Müslüman kardeşlerinin bile bu mustazaflarla bağlarını kesmelerinin ardından sadece Allah Azze ve Celle’den hayır ve yardım bekliyorlar! Burada asıl nokta şudur; Aliy ve Azim olan Allah’tan başka hiçbir kurtuluş, zafer, başarı, izzet ve iktidar yoktur; zira güç ve kudret sahibi sadece O’dur; bir şeye sadece ol der, o da oluverir.

Filistin, Şam ve Gazze halkından, Hizb-ut Tahrir gençlerinden oluşan bir grup vardır ki onlar, Müslümanlar için bir devlet kurmak amacıyla gecelerini gündüzlerinde katarak çalışmaktadırlar. Işte bu devlette, iman ehli izzetli olacak, Allah’ın şeriatı tatbik edilecek, bu devlet sayesinde küfrün ve nifakın başları devrilecektir; zira Hizb-ut Tahrir gençleri, Rableri Suhanehu’nun vaadine ve Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafetin kurulacağını vurgulayan Kerim Rasulleri Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesine iman etmektedirler. İşte o zaman Allah’ın izniyle İkinci Daru’l Hilafetin merkezi olması için Beytü'l-Makdis'ten daha şerefli ve daha layık bir yer bulamayacaksınız.

Yukarıda geçenlerden hareketle Hilafetin Beytü'l-Makdis'e geleceğine dair birçok işaretin olduğunu söyleyebiliriz: Birincisi; Beytü'l-Makdis (Kudüs), kadim dünyanın tarihi, siyasi ve coğrafi bir düğüm noktası olduğu gibi bütün dinlerin merkezi ve ilgi odağıdır; her kim onu kontrol ederse kadim dünyayı da kontrol etmiş olur; bu da Hilafetin burada istikrar bulacağı anlamına gelmektedir. Bundan sonra Yahudi ve Hıristiyanların burunları sürtülse bile Müslümanlar tüm dünyaya hakim olacaklardır. İkincisi: Onlarca yıldır başlarına gelenlere, acılara ve kırılmalara katlanmalarının, sabretmelerinin ve sebat göstermelerinin karşılığı olarak Şam halkı için bir ödül olması; böylece Allah onları tüm dünyanın efendileri yapacaktır; Vallahi onlar bunu hak ediyor ve onlar buna layıktır.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِيْنَ آمَنُوا اصْبِرُوْا وَصَابِرُوْا وَرَابِطُوْا وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُوْنَ Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki başarıya erişebilesiniz.” [Al-i İmran 200]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Reyyan Adil – Irak

Devamını oku...

Sudan’daki Anlamsız Savaşı Durdurmanın Yolu, Oradaki Çatışma Liderlerinden Kurtulmaktır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Sudan’daki Anlamsız Savaşı Durdurmanın Yolu, Oradaki Çatışma Liderlerinden Kurtulmaktır!

Haber:

Sudan Vad Medeni Direniş Komiteleri, “El Cezire Eyaletinin Vad en-Nura köyüne düzenlenen Hızlı Destek Kuvvetleri saldırısının ardından en az 100 vatandaşın öldürüldüğünü” duyurdu. Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında Hartum ve El Cezire (orta), Beyaz Nil (güney) ve Kuzey Darfur eyaletinin El-Fasher şehrinde (batı) şiddetli çatışmalar yaşanıyor. (BBC)

Yorum:

Kötü şöhretli el-Burhan liderliğindeki ordu güçleri ile mevkidaşı Dagalo liderliğindeki Hızlı Destek Kuvvetleri arasında gerçekleşen Sudan’daki savaşın başlamasının üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçti; bu da geniş çaplı bir yıkıma, binlerce Müslüman halkın ve askerin hayatını kaybetmesine ve milyonlarca insanın topraklarından sürülmesine neden oldu. Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şerefli ayaklarının altına aldığı cahiliye kabilevi naralarının kışkırtılmasından bahsetmiyorum bile.

Sudan’ın başına gelen bu korkunç felaketler ve korkunç suçlar, iddia ettiklerinin aksine ülkedeki askeri güçlerin liderlerinin tarafları arasındaki iktidar mücadelesinin bir sonucu değildir. Şayet böyle olsaydı, ülkedeki çatışmanın şekli farklı olacağı gibi iki taraf arasında tasfiyelere ve suikastlara odaklı olurdu. Yani örneğin el-Burhan, geçen yıl Dagalo’yı tutukladığında onu tasfiye ederdi ya da Dagalo, el-Burhan’ı tasfiye etmek için paralı askerlerinden birini gönderirdi. Ancak olan şudur; bu sefil iki insan, ülkeyi yok etmek, onu bölmek, insanları öldürmek ve onları yerlerinden etmek için her iki taraf da ülkenin askeri yeteneklerini kullanıyorlar; hatta ülkenin durumu, başta gazaba uğramış Yahudiler olmak üzere küresel şer güçlerinin hedefi olan Gazze Şeridi’nin durumundan farksız bir hale geldi. Nitekim Yahudi varlığı, direnişi ortadan kaldırmak bahanesiyle Gazze Şeridi’ni yerle bir ettiği gibi aynı şekilde Sudan da, iktidar çatışması ve bir başkasının olmadığı siyasi bir yöne eğilim göstermesi bahanesiyle kontrol güçleri de Sudan’ı yerle bir etmekte ve Yahudi varlığının Gazze’de fesat saçtığı gibi fesat saçmaktadır. Dolayısıyla bu iki sefil insan ve kendisiyle ilişkilerini normalleştirdikleri Netanyahu, kötülük bakımından aynıdırlar; zira her ikisi de bir şey iddia ediyor ve kötülüklerinin amacı ise başka bir şeydir ki o da, ülkeyi yok etmek ve insanları öldürmektir. Bunun tek nedeni ise, onların gece gündüz İslam’a ve Müslümanlara komplo kuran suçlu dünya liderlerinin elindeki satranç taşları olmalarıdır.            

Sudan’daki silahlı kuvvetlerin içindeki muhlislerin ve tüm askeri güçlerin, el-Burhan ve Dagalo’yu hedef almaları, bu ikisini ve çevrelerini ortadan kaldırmaları ve bu ikisinin yerine ülkeye muhlis siyasi bir liderlik getirmeleri gerekmektedir; bu da ancak Sudan silahlı kuvvetlerinin içindeki muhlislerin, Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurması için Hizb-ut Tahrir’e nusret vermeleri yoluyla olur. Zira gerek Sudan’daki İslam ehlini gerekse ondan fazla ülkeden meydana gelen Nil Nehri ülkelerini kendi sancağı altında birleştirecek olan sadece Hilafettir; işte o zaman yeni doğan Hilafet, dünyadaki büyük bir İslam Devleti için güçlü bir çekirdek olacaktır. لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَİşte çalışanlar, asıl bunun için çalışmalıdırlar.” [Saffat 61]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Bilal Muhacir – Pakistan

Devamını oku...

ABD Uçak Gemisi Eisenhower'ı Vurmanın Sırrını Bizim İçin Kim Açığa Çıkaracak?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

ABD Uçak Gemisi Eisenhower'ı Vurmanın Sırrını Bizim İçin Kim Açığa Çıkaracak?!

Haber:

Sana'da yayımlanan es-Sevra Gazetesi 03 Haziran Pazartesi günü şu haberi manşete taşıdı: “Eisenhower Kızıldeniz'in 200 km kuzeyine geri çekiliyor.” Haberde şöyle geçti: “Yemen Silahlı Kuvvetleri’nin son dönemde, Kızıldeniz’de iki gün içinde üst üste iki kez doğrudan hedef alarak iki kez vurduğu operasyonların ardından… ABD uçak gemisi USS Eisenhower, Kızıldeniz'in kuzeyine doğru iki yüz kilometreden fazla geri çekildi.”

Yorum:

Sana Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılan açıklamalara göre bu, aylar önce diğer Amerikan savaş gemilerinin Kızıldeniz’de hedef alınmasının yanı sıra ABD uçak gemisi Eisenhower’ın da iki gün içinde ikinci kez hedef alınması oldu. Peki geçtiğimiz aylarda Amerikan uçak gemisi ve destroyerlerine yapılan füze saldırılarının neden olduğu hasarların hakikati nedir?! Zira hedef alınan Eisenhower, Akdeniz’e doğru yola çıkıp tekrar Kızıldeniz’e dönmeden önce Kasım 2023’ten Şubat 2024’e kadar zaten Kızıldeniz’deydi.

Resmi Amerikan tarafı, deniz ajansları tarafından gelen, gemilerine atılan füzeler sonucunda gemilerinin bir miktar hasar gördüğü yönündeki göstergelerin yanı sıra geçtiğimiz Şubat ayına kadar Kızıldeniz’deki Husi saldırılarına yönelik 95 kez müdahalede bulunduğunu söyledi.

Şimdi bizim, Gazze’deki mücahitlerin dünyaya savaş alanındaki görüntüyü ortaya çıkarıp dünyayı olup bitenlerin gerçeğini öğrenmeye zorladıkları ve dünyanın da onların yanında yer almasına yol açtığı gibi Kızıldeniz ve Umman Denizi’ndeki uçak gemisi Eisenhower ile Amerikan destroyerlerine yapılan füze saldırılarının etkisini sesli ve görüntülü olarak ortaya çıkaracak birine ihtiyacımız vardır.

Bizler sadece Amerika’nın ve onların Avrupalı ​​kardeşlerinin Kızıldeniz ve Umman Denizi’ndeki gemilerinin batmasını görmeyi değil, aksine yeryüzünde fesadı yaydıktan, iktidar rejimlerini kurduktan ve diğerlerini de devirdikten sonra -ki bunlar, dini bir temele veya doğru bir ideolojiye dayanmayan, insanların kaprislerine dayanan rejimlerdi- dünya çapındaki 700 Amerika üssünün sayfasının dürülmesini görmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz.

Müslümanlar, zulmün haddi aşıp dünyaya yayılmasının ardından hakkın gerçekleşeceğini ve adaletin ikame edileceğini biliyorlar ve Allah Subhanahu’nun, إِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَاŞüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, dünya hayatında yardım ederiz” [Mümin 51] vaadini ve Nebi’si Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِSonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” müjdesini gerçekleştirmek için Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’nin gölgesinde Ukab Bayrağı’nı yükseklere kaldırmaya yaklaşıyorlar.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Müh. Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Yayında Halaka Programı; İslam Nizamı Kitabı (37.) Bölüm - İslam’ın Milliyetçilik Hakkındaki Hükmü

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye Televizyonu
"Yayında Halaka” Programı
 
"İslam Nizamı Kitabı (37.) Bölüm"
[İslam’ın Milliyetçilik Hakkındaki Hükmü]
Programı Sunan: Üstad Ahmet El KASAS
Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi
H. 05 Mübarek Ramazan 1439 El-Muvafık M. 21 Mayıs 2018

El Vakiye sitesindeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ
Websitemizdeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER