Soru Cevap
Gazze’deki Soykırım Savaşı Görüşmelerinden Ne Bekleniyor?
Soru: Yahudilerin Gazze’ye yönelik saldırıları on ayı aşkın bir süredir devam ediyor. Soykırım savaşı katliamları da halen sürüyor. Bu arada görüşmeler yapılıyor, katliamları durdurmak için anlaşmalar yapılıyor, ancak Yahudiler bunları reddediyorlar. Hatta El Arabiya’nın 3 Eylül 2024 tarihinde bildirdiğine göre Mısır’ın kırmızı çizgi olarak gördüğü Selahaddin Koridorundan bile vazgeçmeyi kabul etmiyorlar. Biden yönetimi, bu katliamların yanı sıra bu müzakerelere de sponsorluk yapmakta ve katliamlar devam ederken çözüme müzakereler yoluyla ulaşılacağı yaygarasını yaymaktadır! Peki bu soykırım savaşı görüşmelerinden ne gibi bir sonuç beklenebilir? Bu saldırganlığı desteklemede Amerika’nın rolü nedir? Amerika, açıkladığı iki devletli çözüm konusunda ciddi mi? Bu saldırı nasıl sona erdirilebilir ve Filistin, eskiden olduğu gibi nasıl tamamen halkına geri iade edilebilir? Soru biraz uzun oldu. Onun için özür dilerim...
Cevap: Yukarıdaki soruların cevabını netleştirmek için aşağıdaki hususlara bir göz atılması gerekir:
Birincisi: Soykırım savaşı görüşmeleri, sonuçları ve Amerika’nın bu konudaki rolü:
1- 22 Mart 2024 tarihinde yayımladığımız soru cevapta şöyle demiştik: “Savaşı, kelimenin tam anlamıyla bir soykırım savaşıdır... Hem Amerikalı hem de Avrupalı Batı’nın ve onların yandaşlarının desteğinden de cesaret aldı. Batılı liderler, Gazze’ye karşı yürüttüğü soykırım savaşında Yahudi varlığına kayıtsız şartsız destek verdiklerini göstermek için Yahudi varlığına akın ettiler... Arap ve İslam beldelerindeki rejimlerin sessizliği de onu cesaretlendirdi. Bazıları, Gazze halkını desteklemek için orduları seferber etmek yerine mücahitlerin saldırısını kınadı ve hiçbir şey olmamış gibi Yahudi varlığıyla ilişkilerini sürdürdüler. Eski ve yeni normalleşen ülkeler, düşmanla normalleşmeye devam ettiler, ilişkileri kesmediler, normalleşme ihanetinden vazgeçmediler. Mısır rejimiyle Camp David, Ürdün rejimiyle Vadi Araba ve diğer antlaşmalar gibi Yahudi varlığı ile yapılan antlaşma ve sözleşmeleri iptal etmediler. Başka bir deyişle, asgari savaş durumuna bile geçmediler...” Böylece Netanyahu hunharca vahşet işledi. 1 Nisan 2024’te Şam’daki İran Büyükelçiliği kompleksindeki konsolosluk binasına hava saldırısı düzenledi. Yahudi devleti bununla da yetinmeyip, İran ve partisini daha da küçük düşürdü. 30 Temmuz akşamı, Lübnan’ın başkenti Beyrut’a düzenlediği hava saldırısında İran partisinin üst düzey komutanlarından Fuad Şükrü’yü hedef aldı... Bir gün sonra 31 Temmuz’da İran’ın başkenti Tahran’ın göbeğinde Hamas lideri İsmail Haniye’ye suikast düzenledi... Ve bu, Yahudi varlığına şeytanın vesvesesini unutturacak sert bir misillemede bulunulmadan gerçekleşti!
2- Ardından Amerika, girişimler başlattı. Yetkilileri, özellikle Filistin’e komşu Müslüman ülkelerdeki yöneticileri, Gazze Şeridi’ni desteklemek için ordularını seferber etmekten alıkoymak ve böylece Yahudi varlığının Filistin halkına yönelik katliamlarını kolaylaştırmak için bölgeye ziyaretler gerçekleştirdiler... Bu bağlamda 31 Mayıs 2024’te Biden, hastalıklı bir girişim açıkladı. 10 Haziran 2024’te Amerikan himayesindeki Güvenlik Konseyi, Gazze’de ateşkes ilan edilmesini öngören teklifi kabul etti... Amerika daha sonra müzakerelerde bulunmak, değişiklikler ve düzenlemeler yapmak için tarafları bir araya topladı. Bunlar, bir oraya bir buraya gidip geldiler. Müslüman ülkelerdeki Ruveybida yöneticileri ise savaşı genişletmemek bahanesiyle Gazze’yi desteklemeye yanaşmadılar. Gözleri önünde katliamlar devam etti! Aynı zamanda Amerika, Yahudi saldırısını tam anlamıyla desteklemeyi, katliamlarını meşrulaştırmayı ve geçmişte olduğu gibi şimdi de ona her türlü silah desteğini sürdürdü. 13 Ağustos 2024 tarihinde ABD Dışişleri Bakanlığı yaklaşık 20 milyar dolarlık ölümcül silah satışını onayladığını duyurdu. Yahudi varlığı Başbakanı Netanyahu, zafer sarhoşluğu içinde, bunu katı tutumlarına mutlak bir destek olarak değerlendirdi ve Amerika’nın desteğinin veya silah sevkiyatının kesintiye uğramayacağını belirtti.
3- Ve öyle de oldu. Biden, Dışişleri Bakanı Blinken’i, Yahudilerin Gazze’ye yönelik saldırısından bu yana dokuzuncu kez orta doğuya gönderdi. Blinken orta doğu turu kapsamında Mısır’ı ziyaret etti. Ertesi gün, 19 Ağustos 2024 tarihinde, Yahudi Başbakanı Netanyahu ile bir araya geldi ve sinsi bir şekilde “ABD, “İsrail”in Gazze’de uzun süreli işgalini kabul etmediği konusunda çok net” dedi. Bu esnek bir kelime olduğundan bu sürenin ne kadar süreceği bilinmiyor. Bu, belirsiz ve esnek bir ifade, uzun olmayan sürenin ne kadar olduğu belli değil. Blinken, kandırmaya devam ederek, “Geçen hafta Katar’ın başkenti Doha’da Gazze’de ateşkes ve esir takasına ilişkin aradaki boşlukları kapatacak yeni anlaşma teklifi sunduklarını ve Netanyahu’nun bunu kabul ettiğini belirtti ve anlaşmayı Hamas’ın kabul etmesi gerektiğini dile getirdi.” (19.08.2024 Reuters) New York Times gazetesi 20 Ağustos 2024 tarihinde müzakerelerin seyrini bilen yetkililere dayandırdığı haberinde, “ABD’nin yeni teklifine göre “İsrail” askerlerinin sayıları azalsa da bu sınır bölgesinin (Philadelphia Koridoru) bir kısmında devriye atmaya devam edebileceği” belirtildi.
4- Beyaz Saray, 21 Ağustos 2024 akşamı ABD Başkanı Biden’ın Netanyahu ile telefon görüşmesi yaptığını belirtti ve Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Görüşmede, İran’dan kaynaklanan tehditlere karşı “İsrail”e destek olmak için ABD’nin gösterdiği çabalar da ele alındı. Bu tehditlerin arasında İran’ın vekil “terör” örgütleri olarak nitelendirilen Hamas, Hizbullah ve Husiler de yer alıyor. ABD’nin savunma amaçlı askeri konuşlandırmaları da konuşulan konular arasındaydı.” (22.08.2024 Monte Carlo Doualiya) Bir Amerikalı yetkili, görüşme öncesinde, Mısır ile Gazze arasındaki Philadelphia Koridoru’nda Yahudi varlığı askerlerinin bulundurulması ile ilgili yeni talebini hafifletmesi için Biden’ın Netanyahu’ya baskı yapmasının beklendiğini belirtti. Netanyahu, yaklaşık 14 km uzunluğunda ve bazı bölgelerde 100 metre genişliğe ulaşan, Gazze ile Mısır arasındaki sınır boyunca uzanan ve Selahaddin Koridoru olarak adlandırılan bu bölgeden geri çekilmeyi reddediyor. Mısır, Yahudi varlığının koridor üzerindeki kontrolünü, 1979 yılında ABD himayesinde imzalanan kötü şöhretli Camp David Anlaşması’nın ihlali olarak görüyor ve Yahudi varlığını, geçen mayıs ayında kontrolünü ele geçirdiği bu bölgede çekilmeye çağırıyor. Amerika’nın bu tutumu, şımarık çocuğu Netanyahu’nun Amerika’nın eylemsiz sözlerle manevra yaptığını anlamasını sağladı. Yoksa ABD, Yahudi varlığı üzerinde muazzam bir etkiye sahiptir. Çünkü bu varlık ABD’nin ekonomik ve askeri yardımlarına ve mühimmatına bağımlıdır. ABD, baskı yapma konusunda ciddi olsaydı, Yahudi varlığı hiçbir direniş göstermeden karşılık verirdi...
5- Ve müzakereler 24 Ağustos 2024’te Kahire’de başladı. Müzakerelere, ev sahibi Mısır heyetinin yanı sıra CIA Direktörü William Burns, Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Muhammed Abdul Rahman El Sani ve Yahudi varlığından bir heyet katıldı. Hamas heyeti Kahire’de olmakla birlikte müzakerelere doğrudan katılım göstermedi. Resmi heyetler, Netanyahu’nun inatçılığı ve Selahaddin Koridoru’ndan çekilmeyi reddetmesi nedeniyle 25 Ağustos 2024 tarihinde herhangi bir anlaşmaya varamadan Kahire’den ayrıldı. 25 Ağustos 2024 tarihinde Anadolu Ajansı, ismini açıklamak istemeyen üst düzey bir Hamas yetkilisinden aktardığına göre, Hamas’ın 2 Temmuz’da ABD Başkanı Biden tarafından açıklanan ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen ateşkes teklifine bağlı olduğunu belirtti ve Hamas’ın, halkımızın en yüksek çıkarlarını gerçekleştirmek ve onlara yönelik saldırıyı durdurmak amacıyla üzerinde 2 Temmuz’da mutabakata varılan hususları uygulamaya hazır olduğunu teyit etti.” Ancak Netanyahu, Amerikan başkanlık seçim sonuçlarını görene kadar herhangi bir anlaşma yapmaya yanaşmamaktadır ve Biden yönetimi ve Demokratlara kıyasla Netanyahu ve Yahudi varlığına sınırsız destek vaadinde bulunan Cumhuriyetçilerle iletişim halindedir... Netanyahu, 26 Temmuz 2024 tarihinde Washington’a yaptığı ziyaret sırasında Trump ile görüştü. Trump ve Kongre’deki Cumhuriyetçilerin tam desteğini aldı. Kongre’de 53 dakikalık konuşması boyunca sürekli ayakta alkışlandı. Netanyahu, görüşmesinde kendisine tam destek sözü veren, iki devletli çözüm fikrinden vazgeçen Trump’ın iktidara gelmesi üzerine bahis oynuyor. Trump, Suudi rejimine Yahudi devleti ile normalleşme talimatı verecek ve ardından diğer rejimler de Yahudi devleti ile normalleşme yarışına gireceklerdir. Bu yüzden Netanyahu’nun Amerikan seçim sonuçları belli olana kadar bahislerine devam etmesi bekleniyor...
6- Netanyahu’nun düzenlediği bir basın toplantısında söyledikleri, Amerikan seçim sonuçları belli olana kadar şartlarındaki katı duruşunu ve oyalama taktiklerini sürdüreceğini vurguluyor. 3 Eylül 2024 tarihinde El Arabiya’nın aktardığına göre Netanyahu, “Şer eksenine karşı savaşta, Hamas’a karşı bu özel savaşta kuzeyde 4 hedef belirledik: Hamas’ı ortadan kaldırmak, rehineleri geri getirmek, Gazze’nin artık “İsrail” için bir tehdit oluşturmamasını sağlamak ve kuzey sınırındaki sakinlerimizi güvenli bir şekilde geri getirmek. Bu hedeflerden 3’ü tek bir yerden geçiyor: Philadelphi Koridoru. Bu Hamas’ın oksijen ve silah boru hattıdır. Bu nedenle Philadelphi Ekseni’ni kontrol etmeliyiz...” dedi.
İkincisi: Amerika’nın iki devletli çözüm konusunda ciddi olup olmadığı meselesine gelince:
1- Amerika’nın, Müslüman ülkelerdeki ajan yöneticileri, propagandasını yapmaları için seferber ettiği iki devletli çözüm projesi önerisi, sadece bir aldatmaca ve kelime oyunundan ibarettir. Çünkü Amerika, Filistinlilere tam anlamıyla bir devlet değil, daha çok bir tür özerklik ya da bunun altında bir çözüm sunmaktadır! ABD Başkanı Joe Biden, dün (Cuma) gazetecilere yaptığı açıklamalarda, “İki devletli çözümün farklı modelleri var. Birleşmiş Milletler üyesi olan, ama bir ordusu bulunmayan birçok ülke var.” dedi. (04.01.2024 El Cezire) Yani Biden ordusu bulunmayan bu tür devlet modellerinden bahsetmektedir! Yahudi varlığı, tıpkı diğer devletlerde olduğu gibi gerçek egemenliğe sahip bir devlet modelini reddetmektedir. El Cezire’nin 18 Temmuz 2024 tarihinde bildirdiğine göre, ““İsrail” Parlamentosu Knesset’i, dün akşam yaptığı oylamada konsey tarihinde ilk kez bir Filistin devletinin kurulmasını reddeden bir kararı kabul etti.” Yahudiler, Amerika’nın kendilerini terk etmeyeceğini, çünkü varlıklarının Amerika’nın bir eseri olduğunu, İslam ve Müslümanlarla savaşmak için Müslüman ülkelerin kalbindeki ileri karakolu olduklarını, kendisini bir Siyonist olarak gören ve Yahudi varlığını savunmayı dini inancının bir gerekliliği olarak addeden ABD Başkanı Biden’ın kendilerine kişisel olarak sempati duyduğunu biliyorlar. Yönetimin etkili isimlerden ve dış politikanın uygulayıcılarından biri olan Dışişleri Bakanı Blinken da dış işleri bakanı olmadan önce Yahudi olması nedeniyle Yahudi varlığının en hararetli savunucusunu olduğunu açıkladı. Hatta Biden, bir Yahudi topluluğu ile yaptığı toplantıda, yönetiminin Yahudi varlığı ve Yahudilere verdiği desteğin boyutunu kanıtlamak için, başkan yardımcısı ve başkan adayı Kamala Harris’in eşinin bile Yahudi olduğunu, başkan yardımcısı iktidara geldiğinde Yahudileri ve Yahudi varlığını desteklemeye devam edeceğini söyledi. Eğer seçimlerde Trump zafer elde ederse, Yahudiler ve Yahudi varlığını desteklemek için Demokratlar ile yarışacaktır. İşte bundan dolayı Yahudi varlığı tüm bu desteğe güvenip, taşkınlıklarına ve suçlarına devam etmektedir...
2- iki devletli çözümle ilgili olarak açıklığa kavuşturulması gereken bir diğer konu da şudur:
A- Değişmez gerçeklerden biri de şudur ki, Filistin, Mübarek Topraktır, İslam toprağıdır, Allah’ın mübarek kıldığı Mescid-i Aksa toprağıdır.
سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ “Kulunu bir gece Mescidi Haram’dan, kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir.” [İsra 1] Bu yöneticilerin savunduğu iki devletli çözüm, Allah’a, Rasûlüne ve müminlere ihanettir. Zira İslam toprağı, Müslümanlar ile düşmanları arasında paylaşılmayı asla kabul etmez... Yahudilerin bu topraklarda egemenliği olamaz. Bu topraklarda iki devletli çözüme yer yoktur. Nasıl ki Ömer bin Hattab bu toprakları fethettiyse, nasıl ki Raşid Halifeler bu toprakları koruduysa, nasıl ki Selahaddin Eyyubi bu toprakları kurtardıysa ve nasıl ki Sultan Abdülhamid bu toprakları Yahudilerden koruduysa, Allah’ın samimi askerlerinin gayretleriyle bu topraklar yine geri alınacaktır.
B- İki devletli çözüm ile ilgili şer’i hüküm budur. Yani bu çözüm, Filistinlilere 1967 sınırları içinde, Filistin’in yaklaşık %20’sinde bağımsız bir devlet verilmesi ve %80’inden vazgeçilmesi anlamına gelse bile, dediğimiz gibi bu, büyük bir günahtır, Allah’a, Rasûlüne ve müminlere ihanettir. Peki teklif edilen şey özerklik veya daha az olduğunda nasıl olur? Kuşkusuz bu, ihanetten öte bir ihanet ve büyük bir suçtur. Bu suçu işleyenler, dünyada utanç, zillet ve aşağılanmaya, ahirette ise şiddetli azaba uğrayacaklardır.
سَيُصِيبُ الَّذِينَ أَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللهِ وَعَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ “Suç işleyenlere, yapmakta oldukları hilelere karşılık Allah tarafından aşağılık ve çetin bir azap erişecektir.” [Enam 124]
Üçüncüsü: Bu saldırganlığın nasıl sona erdirileceğine ve Filistin’in nasıl tamamen halkına iade edileceğine gelince:
1- Bu mesele, İslam’da açık ve nettir. Eğer kafirler, herhangi bir Müslüman ülkesine saldırır, işgal eder ve halkını çıkarırlarsa, düşmana karşı şiddetle bir savaş yürütmek, düşmanı ortadan kaldırmak ve ülkeyi eksiksiz bir şekilde İslam beldesi olarak geri halkına iade etmek farzdır... Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ “Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke’den) siz de onları çıkarın.” [Bakara 191]
فَإِمَّا تَثْقَفَنَّهُمْ فِي الْحَرْبِ فَشَرِّدْ بِهِمْ مَنْ خَلْفَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ “Eğer onları savaşta yakalarsan, bunlar(a vereceğin ceza) ile arkalarındakileri de dağıt ki ibret alsınlar.” [Enfal 57] Hatta herhangi bir İslam ülkesi işgal edilmeksizin saldırıya uğrasa bile bu saldırıyı geri püskürtmek farzdır.
فَمَنِ اعْتَدَى عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدَى عَلَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ “O hâlde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın, (fakat ileri gitmeyin). Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.” [Bakara 194] Aklı başında iki insan, Müslümanların işgal altındaki topraklarının geri alınması ve saldırının püskürtülmesi gerektiği konusunda ihtilaf etmez. Bu mesele, Allah’ın Kitabında, Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve Sellem’inSünnetinde ve sahabenin icmasında açık ve nettir. Ayrıca Yahudi varlığı, kendi başına ayakta duramaz, çünkü savaş ehli değildir, Aziz ve Kaviyy olan Allah’ın buyurduğu gibi insanların ipine tutunmadan ayakta kalamazlar:
ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُوا إِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ “Allah’tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmadıkça, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, onlara alçaklık damgası vurulmuştur” [Al-i İmran 112] Allah’ın ipini kestiler. Geriye yalnızca Amerika, Avrupa ve Müslüman ülkelerdeki hain ve ajan yöneticilerin ipi kaldı. Bu yöneticiler, acımasız Yahudi saldırganlığı karşısında parmaklarını bile oynatmadılar. İçlerinden en aklı başında olanları ise, şehit ve yaralıları sayanlardır.
2- Yahudi varlığı, savaş ve zafer ehli değildir. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurmuştur:
لَنْ يَضُرُّوكُمْ إِلَّا أَذًى وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ “Onlar incitmekten başka size bir zarar veremezler. Sizinle savaşa koyulurlarsa, geri dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.” [Al-i İmran 111] Gördüğünüz gibi sayı ve donanımca çok çok daha az bir avuç mümin gence karşı savaştıkları halde bugüne kadar zafer elde etmiş değillerdir. Eğer Müslüman orduları, üstelik tümü değil, yalnızca Filistin’i çevreleyen hatta onlardan bazıları bile harekete geçse, Yahudi varlığı tamamen yok olup tarihe karışacaktır... Ancak sorun, bugün Müslüman ülkelerdeki mevcut devletlerdir. Bu ülkelerin yöneticileri, İslam ve Müslümanların düşmanı olan sömürgeci kafirlerin dostudurlar. Yahudilerin Filistin’i işgalini, işledikleri vahşet ve katliamları görüyor ve duyuyorlar, ancak sanki görmüyor ve duymuyorlarmış gibi davranıyorlar.
صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ “Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple akletmezler.” [Bakara 18] Müslümanların en büyük felaketi, yöneticilerdir; çünkü bugüne kadar orduları, Haşim Gazze’deki kardeşlerine yardım etmekten alıkoydular. Şehit sayısı yaklaşık 41 bin, yaralı sayısı ise 95 bine ulaştı... Yöneticiler, olup biteni sadece izlemekle yetiniyor. İçlerinden en aklı başında olanları ise, sanki tarafsız bir tarafmış gibi şehitlere ölü diyenler ve yaralıları sayanlardır ama durumları Yahudilere daha yakındır!
Dördüncüsü: Kalbi olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir hatırlatma olarak şu iki hususla dile getirerek bitiriyorum:
1- 22 Mart 2024 tarihli soru cevapta şöyle demiştik:
1- “Bilindiği üzere, İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour’un 2 Kasım 1917 tarihinde Lord Rothschild’e gönderdiği mektupta yer alan Balfour Deklarasyonu, İngiliz hükümetinin Filistin’de Yahudiler için bir ulusal yurt kurulmasını desteklediğini içeriyordu. Bu vaat, Osmanlı Hilafetinin Birinci Dünya Savaşı’nda bazı Arap ve Türk liderlerin ihaneti sonucu yenilgiye uğradığı son günlerde verilmişti... Bundan yıllar önce 18 Mayıs 1901’de İngiliz destekli Siyonist derneklerin temsilcisi Herzl, Osmanlı Hilafetinin mali sıkıntısından faydalanarak, Halife Abdülhamid’e, Yahudilere Filistin’de toprak verilmesi karşılığında Hilafetin dış borçlarını ödemek için büyük miktarda para teklif etmişti. Ancak Halife Abdülhamid, Herzl’in tekliflerine kızarak Herzl’e oldukça güçlü ve bilgeli şu cevabı vermişti: “Ben bir karış dahi olsa size İslam toprağı satmam. Zira bu topraklar bana değil, İslam ümmetine aittir. Müslümanlar bu toprakları kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır... Yahudiler milyonlarını kendilerine saklasınlar. Bir gün Hilafet Devleti parçalanırsa, o zaman onlar Filistin’i karşılıksız da elde edebilirler. Ben daha sağ iken bedenimizin üzerinde otopsi yapılmasına asla müsaade edemem...” Halife, basiret ve feraset sahibi biriydi, ileri görüşlüydü. (H.1342-M.1924) yılında Arap ve Türk hainler, İngiltere ile iş birliği yaparak Hilafeti ilga edince, Filistin bedelsiz olarak Yahudilere verildi! Ardından Abdülhamid’in -Allah ona rahmet etsin- öngördüğü şey gerçekleşti ve Hilafetin kaldırılması, Filistin’de mutant Yahudi varlığının kurulmasının fiili başlangıcı oldu...
2- Bugün, Müslüman ülkelerdeki işbirlikçi yöneticilerin sömürgeci kafirlerin peşinden gitmeleri ve Filistin’e, İslam’ın toprağına, Allah’ın etrafını mübarek kıldığı Mescid-i Aksa toprağına ihanet etmeleri, bu Ruveybida yöneticilerin yok olmalarına neden olacaktır. İslam Devleti Raşidi Hilafet, Allah’ın izniyle geri gelecektir. Yahudilerle savaş ve işgallerinin ortadan kaldırılması, Allah’ın izniyle mutlaka vuku bulacaktır. Zira Müsnedi Ahmed’de Huzeyfe’den rivayet edildiğine göre es-Sâdiku’l-Masdûk (doğru ve doğrulanan) SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
ثُمَّتَكُونُخِلَافَةًعَلَىمِنْهَاجِالنُّبُوَّةِ “Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.” Aynı şekilde Buhari de Abdullah bin Ömer’den (Allah her ikisinden de razı olsun) şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i şöyle buyururken işittim:
تُقَاتِلُكُمُالْيَهُودُفَتُسَلَّطُونَعَلَيْهِمْ “Yahudiler sizinle savaşacaktır! Fakat neticede siz onlara musallat kılınacaksınız!” Müslim ise bu hadisi İbn Ömer’den, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den şu lafızla rivayet etmiştir:
لَتُقَاتِلُنَّالْيَهُودَفَلَتَقْتُلُنَّهُمْ “Yahudilerle savaşacaksınız ve onları alabildiğine öldüreceksiniz.” Sonra yeryüzü Allah’ın zaferiyle aydınlanacaktır.
وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6]
H.01 Rabiul Evvel 1446
M.04 Eylül 2024