Cuma, 04 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/06
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Tunus Vilayeti: Hammamet Kentinde Gösteri; Tunus'tan Gazze'ye... Üç Mesaj

  • Kategori Tunus
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti:
Hammamet Kentinde Gösteri; Tunus'tan Gazze'ye... Üç Mesaj

Hizb-ut Tahrir/ Tunus Vilayeti, Hammamet kentinde "Tunus'tan Gazze'ye... Üç Mesaj: Ümmete, Minberdeki Hatibe, Orduya!” başlıklı bir gösteri düzenledi.

Cuma, 23 Zilkade 1445 Hicri - 31 Mayıs 2024 Miladi

tunus

Etiketler

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

tunus

Devamını oku...

Hizb ut-Tahrir’in Sayda Kentindeki Gösterisi (Ey Kinane Ordusu! Zamanı Geldi)

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, Gazze’yi ve Yahudi varlığının katil askeri makinesi karşısında gösterdiği kararlılığını desteklemek ve orduları, özellikle de Mısır, Ürdün ve dünyanın ilk orduları arasında yer alan Müslüman orduları izzetli bir tutum sergilemeye teşvik etmek amacıyla 7 Haziran 2024 Cuma günü güney eyaletinin başkenti Sayda şehrinde bir gösteri düzenledi. Sayda kenti, işgalciye karşı savaştığı ve mücadele ettiği parlak tarihiyle bilinir. Bu gösteriden önce 31 Mayıs 2024 Cuma günü Trablus ve Bekaa şehirlerinde iki gösteri düzenlendi.

Gösteride saygın kişiler, konuşmalar yaptı. İlk konuşmayı Lübnan’daki Cemaat-i İslami’nin Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Dr. Bassam Hammud yaptı. Konuşmasında Dr. Hammud, en önemli rolün Gazze ve Filistin’i yüzüstü bırakan bölgedeki ordulara düştüğünü, Müslümanların sözle, davetle, silah ve parayla mümkün olan her rolü üstlenmesi gerektiğini açıkladı. Cemaat-i İslami’nin askeri kanadı olan Fecr Güçleri’nin Filistin ve Gazze’deki halkımızı desteklemek için elinden geleni yaptığını ve bu yolda şehitler vermeye devam ettiğini hatırlatarak bu tür gösteri ve yürüyüşlerin önemine ve devamlılığına dikkat çekti. İkinci konuşmayı Lübnan Cihad Hareketi İslami İlişkiler Sorumlusu Şukeyb El Aynat yaptı. Aynat, Gazze’de devam eden savaşı, hak ile batıl arasında bir savaş olarak tanımladı. Filistin halkının, Yahudilerle ve onların arkasındaki Batı’yla, özellikle de Amerika’yla çatıştığını kaydederek, genel olarak Filistin ve özel olarak Gazze halkını destekleyen gösterileri selamladı.

Ardından son konuşmayı Hizb-ut Tahrir üyesi Şeyh Ebu Hamza Masriyeh yaptı. Konuşmasında Ebu Hamza, Gazze’nin hüzünlü görüntüsünün, parçalara ayrılmış ümmetimizin gerçekliğini somutlaştırdığına dikkat çekti. Ümmetimizin orada burada komplocu bir kukla tiran tarafından zulme uğradığını, birbirlerini desteklemelerine engel olunduğunu, göklerimizde La ilahe illallah Muhammed Rasûlullah bayrağı yerine Sykes-Picot bayraklarının dalgalandığını belirtti. Konuşmasında Ebu Hamza, orduların gayretlerini bilemeye yoğunlaştı ve onlara şöyle seslendi: “Ey Müslüman ordular içindeki güç sahipleri! Müslümanların ilk kıblesi, Peygamberinizin İsra’sı Filistin ve Gazze topraklarında akan kanın manzaraları sizi hiç mi etkilemiyor? Çaresiz ve yardıma muhtaç kadınların, çocukların ve yaşlıların yardım çığlıklarını duymuyor musunuz? Ey ordulardaki Müslüman askerler! Herkesin gözü önünde kardeşlerinizin kanını dökmek için komplo kuran entrikacı bir ajan güruhunun bekçileri olduğunuzu görmüyor musunuz? Ey Müslüman orduların askerleri! Yahudilerin savaşçı bir halk olduğunu mu düşünüyor musunuz? Hayır, vallahi onlar sandığınızdan daha korkaktırlar. 7 Ekim 2023’te yaşanan görkemli olay bizim için bir örnektir. Birkaç genç mümin abdest alıp namaz kıldıktan sonra Aziz, Cebbar, Nasır ve Muin olan Yüce Allah’a tevekkül ederek harekete geçerek kötülüğün en azgın güçleri karşısında mütevazı silahlarıyla iyi bir performans sergileyerek, bazılarını öldürdüler, bazılarını yaraladılar, bazılarını da esir aldılar.”

Ardından Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Medya Bürosu üyesi Hacı Hasan Nahhas’ın yaptığı dua ile etkinlik sona erdi.

Lütfu sayesinde Salih amellerin gerçekleştiği Allah’a hamdolsun.

Devamını oku...

Vad en Nura Katliamı El Cezire Halkının Trajedisini Anlatıyor

Hızlı Destek Güçleri Vad en Nura köyünde iğrenç bir katliam işledi. Vad en Nura köyü, El Cezire ve El Menakil eyaletinin sonunda ve Beyaz Nil eyaleti sınırının başında yer almaktadır. Hızlı Destek Güçleri köyde düzinelerce silahsız sivili öldürdü. Sudan Tribune gazetesinin 5 Haziran 2024 Çarşamba günkü haberine göre, ölenlerin sayısı hakkında 100 ila 140 arasında çelişkili raporlar bulunurken, aktivistler en az 200 sivilin öldürüldüğünden bahsediyor.

Bu acımasız katliam, Hızlı Destek Güçleri’nin Darfur, Kordofan, El Cezire ve özellikle de ordunun geçen yıl Aralık ayında başkent Vad Medeni’den çekilmesinden bu yana El Cezire’de işlediği ilk katliam değil. Hızlı Destek Güçleri El Cezire eyaletindeki köyleri yakıp yıkıyor, öldürüyor, terör estiriyor ve yağmalıyor. Bu durum her şeyi etkiledi, insanların günlük ekmeğini bile etkiledi. Ordu komutanları, sessizlik içindeler. Daha da kötüsü, Egemenlik Konseyi, uluslararası toplumu ve insan hakları örgütlerini HDG’nin işlediği suçları kınamaya ve lanetlemeye çağıran bir açıklama yaptı. Egemenlik Konseyi, insanların hayatlarını, onurlarını ve mallarını korumakla sorumlu olduğunu galiba unutuyor veya unutmuş gibi görünüyor! Peki uluslararası toplumun ve insan hakları örgütlerinin kınamasının Vad en Nura köyünde sevdiklerini kaybeden insanlarımıza ne faydası var?

Ne tuhaf! Bugün Gazze’de savunmasız kardeşlerimize karşı iğrenç katliamlar işleyen Yahudi varlığına destek verenlerin Amerika ve Batı’nın başını çektiği sözde uluslararası toplum olduğunu bilmiyor musunuz?

İslam Devleti, insanların güvenliğinden, huzurundan, onlara yiyecek, giyecek, barınma, ilaç ve eğitim dahil olmak üzere iyi bir yaşam sağlamaktan sorumlu. Bunu ve daha fazlasını iyilik olsun diye değil, görevi ve var olma sebebi bu olduğu için yapmak zorunda. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْأَصْبَحَمِنْكُمْآمِناًفِيسِرْبِهِمُعَافًىفِيجَسَدِهِعِنْدَهُقُوتُيَوْمِهِفَكَأَنَّمَاحِيزَتْلَهُالدُّنْيَا“Sizlerden her kim vücutça sağlıklı, nefsinden, malından korkusuz ve huzurlu, günlük yiyeceği de yanında olarak sabahlarsa, sanki dünyanın bütün nimetleri kendisinde toplanmış gibi olur” [Tirmizi] Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem bu hadisi ilk İslam Devletinin yöneticisi olduğu dönemde somutlaştırmıştır. İnsanlar kendilerini korkutan bir ses duydular, bunun üzerine meseleyi öğrenmek için dışarı çıktılar ve Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in kendilerinden önce geldiğini gördüler... Enes’ten rivayet edildiğine göre

كَانَ النبيُ ﷺ، أَحسَنَ النَّاسِ وأجوَدَ النَّاسِ، وأشْجَعَ النَّاسِ، ولَقد فَزِعَ أَهلُ المَدينَةِ ذاتَ لَيلةٍ، فَانطَلَقَ النَّاسُ قِبَلَ الصَّوت، فَاستَقْبَلَهُم النَّبيُ ﷺ قَد سَبقَ النَّاسَ إِلَى الصَّوتِ، وَهُوَ يَقولُ«لَن تُرَاعُوا، لَن تُراعُوا»، وهُو عَلى فَرسٍ لأبِي طَلحَة عُرْي مَا عَليهِ سَرْجٌ، وفِي عُنُقهِ السَّيفُ، فَقَالَ: «لَقد وَجَدتُهُ بَحراً، أَوْ إِنهُ لَبَحرٌ“Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem insanların en iyisi, en cömerdi ve cesuru idi. Bir gece Medine halkı yüksek bir ses duyarak korkmuş ve sesin geldiği tarafa doğru gitmişlerdi. Bir atın üstüne atlayarak hepsinden önce sesin geldiği yöne atını süren Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem ise dönerken onlara rastlamış ve boynunda kılıcı onları “Korkmayın, korkmayın!” diye teskin etmişti.” [Buhari]

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak biz, orduya ve liderlerine Allah’tan korkmaları çağrısında bulunuyoruz. Allah, büyük duruşma günü dökülen kanların, çiğnenen onurların, yağmalanan para ve malların hesabını soracaktır. Hızlı Destek Güçlerini ortadan kaldırabilecek güçtesiniz ama elinizi kolunuzu bağlayanlar var. Sakın onlara itaat etmeyin, Allah’a ve Rasûlüne itaat edin. Rahman’a isyan edip kâfirlere itaat edenlere itaat etmekten sakının. Yeryüzünde İslam’ın otoritesi olan Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmak için çalışanlara nusret verin. Allah’a sağlam bir kalple gelenler dışında ne malların ne de oğulların hiçbir fayda vermediği bir günde kurtuluşa erenlerden olun.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

Yolsuzluk Salgını Mevcut Yozlaşmış Kapitalist Sistemin Kaçınılmaz Sonucudur, Allah’ın Bizim İçin Seçip Beğendiği Hilafet Sistemi, İnsanlar İçin Tek Kurtuluş Yoludur

Hasina hükümetinin yaklaşık yirmi yıllık demokratik diktatörlük yönetimi sırasında yolsuzluk salgın düzeyine ulaştı Hasina hükümetindeki yaygın yolsuzluk vakası, ABD’nin sırasıyla eski güvenlik ve genelkurmay başkanları Benazir Ahmed ve Aziz Ahmed’e yaptırım uygulamasının ardından sansasyona neden oldu. Hasina’nın otokratik hükümetinin, Benazir ve Aziz gibi yolsuzluğa bulaşmış kişileri halka baskı uygulamak için araç olarak kullandığını hepimiz biliyoruz. Bangladeş’in en büyük gazetesinin genel yayın yönetmeni olan Mahfuz Anam, “Bu yolsuzluğu biliyorduk ama korkudan ağzımızı açamıyorduk” dedi. Sömürgeci ABD’nin bu yaptırımları kendi çıkarları doğrultusunda uyguladığını, bu sayede Hasina hükümeti üzerinde daha fazla kontrol sağlayabileceğini belirtmekte fayda var. Amerika sömürgeci projelerinin uygulanmasına daha fazla ivme kazandırmak istiyor ve aynı zamanda Hasina hükümetine verdiği destek nedeniyle bunalıma giren BNP grubunun güvenini kazanma ve yeniden canlandırma arzusunda. ABD’nin Güney ve Orta Asya’dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Donald Lu, kısa süre önce Bangladeş’e gerçekleştirdiği ziyaret sırasında Independent TV’ye verdiği röportajında açıkça “Dünyanın her yerinde çıkarlarımızı gözetiyoruz” dedi. Ayrıca ACSA (Satın Alma ve Çapraz Hizmet Anlaşması) ve GSOMIA (Askeri Bilgilerin Genel Güvenliği Anlaşması) gibi iki savunma anlaşması ile ilgili bir soruya şeffaflık ve hesap verebilirlik çağrısında bulundu, ancak her ülkenin askeri işlerinin stratejik ve gizli olduğunu söyledi. Böylece ABD, Hasina hükümetindeki yaygın yolsuzluktan yararlanarak hükümeti kontrol altına almak için amansızca sömürgeci çıkarlarının peşinde koşuyor. Gerçek şu ki, mevcut kâfir kapitalist sistem, yozlaşmış politikacılar ve yöneticiler üreten bir fabrikadır, zira yönetim ve devlet pozisyonları emanet veya kutsal görev olarak değil, servet dağları inşa etmek için bir fırsat olarak görülüyor. Çünkü Yaratıcı’dan kopuk bu yaşam biçimi, insanları en yüksek dünyevi menfaatlere meftun ediyor ve onları ahiretten uzaklaştırıyor. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

أَلْهَاكُمُ التَّكَاثُرُ * حَتَّى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ “Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki, nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.” [Tekasür 1-2]

Ey insanlar, özellikle samimi politikacılar, aydınlar ve gazeteciler! Yolsuzluğun temel nedeninin bu seküler-kapitalist sistem ve onun bencil değerleri olduğu gerçeğini gözden kaçırmayın.

وَمَنْ كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الْآخِرَةِ أَعْمَى وَأَضَلُّ سَبِيلاً“Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır.” [İsra 72] Ateist kapitalizm, geri kalmış bir ideolojidir. İnsanları, tıpkı cahiliye döneminde insanların Allah yerine putlara ya da ateşe tapması gibi, Yaratıcı’ya tapmaktan yaratıklara (örneğin seçkinlere) ya da nesnelere (örneğin servete) tapmaya yönlendirir. İslam, gerçek ve ileri bir ideolojidir. İnsanı insana kölelikten kurtarır ve onu Yaratıcı’ya tapınmaya yükseltir. Sonuç olarak, İslami yönetim sistemi olan Hilafette Hasina gibi aşağılık yöneticiler ve Mahfuz Anam gibi elit korkak medya kişilikleri olmayacaktır. Bunlar, bırakın Hasina’yı yolsuzluğun beyni olarak göstermeyi şu anda Benazir-Aziz gibi çalışan kişilerin yolsuzluklarının soruşturulması talebinde bulunmaktan bile çekiniyorlar. Hilafet sisteminde tüm kanun ve yönetmelikler Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın emir ve yasaklarına göre belirlenir. Sonuç olarak, hiçbir yönetici kendisini ve başkasını suçtan muaf tutamayacağı ve cezasız bırakamayacağı gibi yağmasını meşrulaştırmak için yasa da yapamayacaktır. Mekke’nin soylu ve nüfuzlu Beni Mahzum kabilesinden bir kadın hırsızlık yaptığında, Müslümanlardan bazıları elinin kesilmemesi talebinde bulunmak üzere Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e geldiklerinde Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem onlara “Allah’ın koyduğu cezalardan birinin uygulanmaması için aracılık mı yapıyorsun?” buyurduktan sonra kalkıp bir konuşma yaptı ve şunları söyledi:

إِنَّمَا أَهْلَكَ الَّذِينَ قَبْلَكُمْ أَنَّهُمْ كَانُوا إِذَا سَرَقَ فِيهِمْ الشَّرِيفُ تَرَكُوهُ، وَإِذَا سَرَقَ فِيهِمْ الضَّعِيفُ أَقَامُوا عَلَيْهِ الْحَدَّ، وَايْمُ اللهِ لَوْ أَنَّ فَاطِمَةَ بِنْتَ مُحَمَّدٍ سَرَقَتْ لَقَطَعْتُ يَدَهَا“Sizden önceki milletlerin yok olmasına sebep, içlerinden soylu biri hırsızlık yapınca ona dokunmayıp, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca ona cezasını vermeleriydi. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, onun da elini keserdim.” [Buhari] Mevcut yolsuzluk salgınından kurtulmanın tek yolu, seküler-kapitalist sisteme sırt çevirmek ve adil bir sistem olan Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte fikri ve siyasi mücadelede bulunmaktır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

أَفَلاَ يَتُوبُونَ إِلَى اللهِ وَيَسْتَغْفِرُونَهُ وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ“Hâlâ mı Allah’a tövbe etmezler ve O’ndan bağışlanma istemezler? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” [Maide 74]

Devamını oku...

İslami Eğitim Sistemini Benimsemek, Mümin, Dindar, Uyanık, Mücahit Bir Nesil Yetiştirmenin Tek Yoludur!

Mart ayında Afganistan’da yeni öğretim yılının başlamasıyla birlikte okullarda ve üniversitelerde hayal kırıklığı yaşanıyor, okullarda motivasyon eksikliği söz konusu. Çok sayıda yetenekli genç insan ve hatta üniversite profesörü ülkeden kaçtı. Afganistan’da yaşanan beyin göçünün, İslam’a ve Müslümanlara hizmet etmek üzere istihdam edilmesi gereken yetenekli gençlerin ülkeyi terk etmesine neden olması talihsiz bir durumdur.

Müslüman çocukların eğitimi ve yetiştirilmesi çok önemli bir siyasi meseledir. Onlara karşı en ufak bir ihmalin hem bu dünyada hem de ahirette ciddi ve hoş olmayan sonuçları olacaktır. İslami eğitim olmadan, milyonlarca genç amaçsız kalacak ve İslami görevlerini anlayamayacaklardır. Mevcut rejimin son iki yılda İslam temelli bir eğitim sistemini hayata geçirememiş ve destekleyememiş olması büyük bir talihsizliktir. Başarısız işgalin mirası, bazı küçük reformlarla birlikte hala eğitim kurumlarına uyarlanmaya devam ediyor.

Demokrasi temelinde inşa edilen önceki rejimin eğitim sistemi, bazı alanlarda yapılan küçük değişikliklere rağmen (Bazı derslerin ve uzmanlık alanlarının eklenmesi, azaltılması, kaldırılması ve üniversitelerde İslam kültürü dersi için ayrılan fonların artırılması gibi) hala yürürlüktedir. Mevcut hükümetin hala bu yozlaşmış sisteme daha fazla tutkuyla uyum sağladığını görmek talihsizliktir. Afgan okulları ve üniversitelerindeki sistem ve müfredat, İslami perspektiften bakıldığında içerikle ilgili ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Örneğin, Batı kültüründen kopyalanan müfredatın amacı ve içeriği hâlâ iktisat ve hukuk fakültelerinde ders olarak okutulmaktadır.

Afganistan’daki eğitim sisteminin karşı karşıya olduğu en tehlikeli şey, okul, üniversite ve dini okul arasında yaşanan ikilik ve derin ayrışmadır. Bu ikili sistem, Hindistan alt kıtasındaki işgalini sürdürmek için bu iki kurum arasında derin bir boşluk yaratan İngiliz işgalinin mirasıdır. İngiliz sömürgeciliği, İslam kültürünü çağdaş bilimsel eğitimden ayırmaya çalışmıştır. Bir yandan bu eğitim sistemi, yetenekli ve yetkin, ancak İslam’ı dünyanın sorunlarına bir çözüm olarak görmeyen, nihayetinde dini hayattan ayırmak gibi tehlikeli bir fikri destekleyen bir nesil yetiştirirken, diğer yandan İslam’ı akademik ve teorik olarak anlayan, ancak pratikte siyaseti, ekonomiyi ve günümüz dünyasının karmaşıklıklarını İslam perspektifinden doğru bir şekilde anlamayan bir nesil yetiştirmiştir. Sonuç olarak, İslami yönetim hakkında net bir resme sahip olmayan ve İslam’a nasıl uyum sağlayacağını bilmeyen bir nesil ortaya çıkmıştır. Bu ikili eğitim sisteminin çeşitli Müslüman ülkelerde benimsenmesi, gençler arasında derin bir entelektüel gerilemeye yol açmış, bu da onların hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluşa erişmelerine mâni olmuştur.

İslam’daki eğitim sistemi, birleşik bir sistemdir, insanları hem İslam’ı kişisel ve siyasi yaşamlarında uygulamalarını sağlayacak şekilde yetiştirir hem de onları entelektüel ve bilimsel becerilerle donatır. Böylece bu dünyadaki yaşamın anlamını Allah’ın rızasını kazanma hedefi olarak görürler ve ekonomik, siyasi ve içtimai sorunlara İslami bir bakış açısıyla çözümler üretirler. İman, takva, siyasi bilinç ve cihat tutkusunun yanı sıra çeşitli bilim dallarında da yetenek ve yetkinliğe sahip olurlar. Böyle bir eğitim sistemi, topluma seçkin İslami şahsiyetler kazandıracaktır. Dünyaya rehberlik etmek ve diğer milletleri küfrün karanlığından çıkarıp İslam’ın aydınlığına ve adaletine ulaştırmak için tam ve kapsamlı bir şekilde İslam’a göre şekillenmek, temel hedefleri olacaktır.

Allah Subhânehu ve Teâlâ ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem eğitim ve bilginin önemini açıkça belirtmiştir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

يَرْفَعِ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَالَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ وَاللهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ“Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.[Mücadele 11] Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurdu:

وَإِنَّفَضْلَالْعَالِمِعَلَىالْعَابِدِكَفَضْلِالْقَمَرِلَيْلَةَالْبَدْرِعَلَىسَائِرِالْكَوَاكِبِ“Alimin abide (ibadet ehline) olan üstünlüğü Bedir (ayın 14-15.) gecesindeki dolunayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir.”

Devamını oku...

“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72]

  • Kategori Lübnan
  •   |  

وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ

“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72]

Yedi aydır Yahudiler, başta Amerika olmak üzere sömürgeci kâfir Batı’nın kukla yöneticileri ve efendilerinin gözleri önünde Gazze’de soykırım yapıyor. Gazze’yle yetinmeyip Refah’a geçen Yahudiler, şehri, sakinlerinin ve Gazze’den ve Gazze Şeridi’nden yerinden edilmiş insanların başlarına yıktılar. İnsanlık abidesi Amerika da bu konuda onlara destek vermekte ve sanki Refah halkını öldürmek ve evlerini yıkmak caizmiş gibi ve sanki kuzey halkının oturacak bir şeyi kalmış gibi Yahudilere “Refah’ı bombalayın ama ondan önce Kuzey Gazze halkını oradan çıkarın ve evlerine geri gönderin” demektedir.

Bu yıkım ve soykırımın ortasında Gazze, Refah ve Batı Şeria’daki bir grup mücahit, en modern teknolojiye sahip Yahudileri öldürmeye ve esir almaya devam etmektedir. Yarı otomatik silahlarla savaşan mücahitler, kalplerindeki iman gücüyle sarsılmaz dağları bile devirmektedirler. Bu ümmetin silahlı kuvvetlerine, meselenin silah olmadığı, silahı kimin kullandığı ve silahı kullananın neye inandığını göstermektedirler! Müslüman ülkelerdeki, özellikle de Mübarek Toprağın çevresindeki Mısır ve Ürdün ordularının farkına varması gereken şey işte budur.

Ümmetin ordularına ve güçlerine pranga vurulmasına gelince, bu ajan yöneticilerin ve güvenlik güçlerinin temel işlevidir. Ümmetin düzenlediği protestoları bastırmaya ya da Allah Azze ve Celle’nin farz kıldığı hak sözü susturmaya çalıştıklarını görüyoruz. Ordulara çağrıda bulunan hak sözü, kurşun sıkmak kadar tehlikeli görüyorlar ve genişliğine rağmen Müslüman ülkelerdeki tüm rejimler bu açıdan birbirine benzemektedir.

Müslüman ülkelerdeki her şey dursa da tatile girse de güvenlik güçleri ve içişleri bakanlıklarının toplantıları durmuyor veya tatile girmiyor! Ümmetin düşmanlarına ve ülkelerini işgal edenlere veya kutsallarına saldıranlara karşı savaşmak için koordinasyon halinde olmak yerine yöneticileri devirmek, İslam Devleti’nde İslami yönetimi kurmak için ordulara çağrıda bulunan sesi veya eylemi yasaklamak ya da Gazze, Refah ve tüm Filistin’deki kardeşlerini desteklemek için ordulara çağrıda bulunanlara karşı koordinasyon içerisindedirler. Dinine, onuruna ve Gazze halkını düşkün ordunun bazı bireyleri harekete geçtiğinde ise Yahudiler ve rejimler, bu samimi eylemlerin ordulara ve ümmete ulaşmaması için haberleri örtbas etmektedirler!

Ey Lübnan Müslümanları! Gazze ve Refah’taki halkınıza destek olmak can attığınızı biliyoruz. Aranızdaki bütün konuşmalar bununla alakalıdır. Genel olarak namazlarınızda, özel olarak Cuma namazlarınızda Gazzeliler için kunut duası yaptınız. Bu ümmetin dinine düşkün her Müslüman evladı gibi katliam ve soykırım sahnelerinden acı duyuyorsunuz. Ama tüm Müslüman ülkelerdeki Müslümanlar gibi sizler de yozlaşmış bir otorite altında yaşıyorsunuz. Güvenliğinizle ilgilenmek yerine güvenlik güçleri, görüşlerini ifade etmek isteyen öğrencilerin eylemlerini bastırıyor. Dahası ümmetin sorunlarını destekleyen ve orduların seferber edilmesi çağrısında bulunan Hizb ut-Tahrir / Lübnan Vilayeti, Mısır ve diğer ülkelerin büyükelçiliğine doğru bir yürüyüş düzenlemek istediğinde, güvenlik güçlerinin engeliyle karşılaştı. Bu ülkelerin büyükelçilikleri şeytan çarpmışa döndüler.  Ülkenin siyasi karar alıcıları ve güvenlik aygıtını kontrol edenler, sözde Yahudi düşmanlığı iddiasında bulunsalar da harekete geçmek istemiyorlar! Hak sözü ve ümmetin güçlerinin seferber edilmesi çağrısında bulunanları tehdit olarak görüyorlar. Ama imzalanan deniz sınırı ihanetini ve imzalanacak olan kara sınırı ihanetini görmezden geliyorlar. Bunu ümmete ve inancına ihanet edenleri tutuklamak için harekete geçmeye değer bir şey olarak görmüyorlar. Aksine hak sözü ve ümmetin gerçek duygularını ve yüreğindeki öfkeyi ifade eden sesi susturmak için harekete geçiyorlar.

Ey Lübnan Müslümanları! Bu anların, ümmetin yaşamında çok önemli anlar olduğunu düşünüyoruz. Ümmet, az imkanla çok şey yapılabileceğini kanıtladı. Silahın türüne, teknolojisine ve kullananına göre değil, Yüce Allah’a ve O’nun zaferine güvenerek zafer elde edilir. Yüce Rabbimizin buyurduğu gibi ümmet düşmanı, zayıf ve korkaktır, ancak müstahkem kaleler içinde savaşır.

لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَمِيعاً إِلَّا فِي قُرًى مُّحَصَّنَةٍ أَوْ مِن وَرَاءِ جُدُرٍ“Onlar müstahkem kaleler içinde veya duvarlar arkasında olmadan sizinle toplu hâlde savaşmazlar.” [Haşr 14] Ve onlar güçlerini yalnızca insanlardan alırlar. Yüce Allah şöyle buyurdu:

ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُوا إِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ“Allah’tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmadıkça, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, onlara alçaklık damgası vurulmuştur” [Ali İmran 112] Eğer ülkemizdeki Yahudi varlığının bekçiliğini yapan kukla rejimler ve arkalarındaki sömürgeci kâfir Batı olmasaydı, bu varlık çoktan tarihin çöplüğünde yerini almış olacaktı!

Ey Lübnan Müslümanları! Siz kadim bir ümmetin, dünyayı 13 yüzyıldan fazla yönetmiş ve egemenliği olan lider bir ümmetin parçasısınız. Cihat için ülke ülke gezen bir ümmetin parçasısınız. Lübnanlı liderlerin, birtakım projelerle sizi ümmetinizden izole etmesini sakın kabul etmeyin. Bu projeler, sömürgeci düşmana hizmet eden projelerdir. Değişim bayrağını yükselterek ümmetin tarafında yer alın. Bu değişim ümmetinize şan ve şerefini geri verecek ve Lübnan’daki eski ağırlığınızı size yeniden kazandıracaktır. Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, Nübüvvet metodu üzere bir değişim gerçekleştirmeniz için size elini uzatıyor. Hadi ufukta görülen bu değişimin bir parçası olun.

Ey Lübnan Müslümanları! Sömürgeci kâfir, Lübnan’ı laikliği yaymanın bir platformu ve mevcut haliyle de onu laikliğin bir sembolü haline getirdi. Lübnan, başta Amerika olmak üzere büyük ülkelerin gündemlerine hizmet eden zayıf bir varlıktır. Böyle devam etmesine izin vermeyin ve onu yeniden hakkın minberi ve İslam’ın bir suğuru haline getirin. Sizler dinin koruyucularısınız, yozlaşmışların koruyucuları değil. Allah Subhânehu ve Teâlâ size verdiği sözü yerine getirmesi için Yüce Allah’ın buyurduğu gibi yardımcıları olun:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا أَنصَارَ اللهِ“Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun.” [Saf 14] Yine Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

فَأَيَّدْنَا الَّذِينَ آمَنُوا عَلَى عَدُوِّهِمْ فَأَصْبَحُوا ظَاهِرِينَ“Nihayet biz inananları, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.” [Saf 14]

Devamını oku...

Suudi Yöneticilerinin Anlayışına Göre Hac Nedir?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Suudi Yöneticilerinin Anlayışına Göre Hac Nedir?

Haber:

Birçok medya kuruluşu, Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakanı Tevfik er-Rabia’nın, Hac’ın siyasi sloganlar için değil, ibadet amaçlı olduğunu söylediğini aktardılar.

Yorum:

Birincisi: Suudi Arabistan Krallığı gibi dini devletten ve siyasetten ayıran bir ülkenin böyle bir açıklama yapması şaşırtıcı değildir; hatta onun, namaz, oruç ve hac ile ilgili şerî hükümler ile ekonomik nizam, içtimai nizam ve siyaset (hem dahili hem de harici olarak) ile ilgili şerî hükümlerin arasını ayırdığını da görürsünüz.

İkincisi: İbadet, itaat etmek demektir. Allah Subhanehu’ya itaat etmek ise sadece namaz, oruç ve hac gibi ibadetlerle sınırlı değildir; aksine evlilik ilişkilerinden uluslararası ilişkilere kadar Allah’ın emir ve yasaklarının tamamına uymayı kapsamaktadır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَاناً لِّكُلِّ شَيْءٍAyrıca bu Kitap’ı da sana, her şeyi açıklamak için indirdik.” [Nahl 89] Ve Allahu Teala şöyle buyurmuştur: مَّا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِن شَيْءٍBiz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” [En’am 38] Ve Allahu Teala şöyle buyurmuştur: أَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْأَمْرُ(Bilesiniz ki), yaratmak da emretmek de O’na mahsustur.” [Araf 54] Ve Allahu Teala şöyle buyurmuştur: قُلْ إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ * لَا شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَDe ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben (hak dine) teslim olanların ilkiyim.” [En’am 162]

Üçüncüsü: Hac, birçok azim olan hususları hatırlatmaktadır ki ben bunlardan sadece bir tanesini zikredeyim; Hac Bakanı’nı korkutması gereken şey beni de korkutmaktadır ki o da, müşriklerden uzak durmayı ve onlarla yapılan sözleşme ve anlaşmaları kaldırıp atmayı emreden sureyi hatırlamaktır; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَأَذَانٌ مِنَ اللهِ وَرَسُولِهِ إِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الْأَكْبَرِ أَنَّ اللهَ بَرِيءٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولُهُ فَإِنْ تُبْتُمْ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللهِ وَبَشِّرْ الَّذِينَ كَفَرُوا بِعَذَابٍ أَلِيمٍHacc-ı ekber (en büyük hac) gününde Allah ve Rasulü’nden insanlara bir bildiridir: Allah ve Rasulü müşriklerden uzaktır. Eğer tevbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer yüz çevirirseniz bilin ki, siz Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. (Ey Muhammed)! o kâfirlere elem verici bir azabı müjdele!” [Tevbe 3]

Allahu Teala’dan, gelecek yılki haccımızın Müslümanların Halife’sinin bayrağı altında olmasını ve İslam’ı ve Müslümanları, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulmasıyla şereflendirmesini niyaz ediyorum.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Cabir Ebu Hatır

Devamını oku...

Rejim, Mısır’ı ve Halkını Borç Bataklığına Sürüklüyor

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Rejim, Mısır’ı ve Halkını Borç Bataklığına Sürüklüyor
Mısır’ı ve Halkını Satıyor ve Gelecek Nesilleri Batı’ya İpotek Ediyor

Haber:

Mazeed platformu 5/5/2024 Çarşamba günü web sitesinde,Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü'nün, Mısır’ın son zamanlarda ortalama 168 milyar Dolar tutarındaki dış borcuyla en fazla kamu borcu olan ülkeler arasında yer aldığını duyurduğunu söyledi. Nitekim örgüt, yaptığı açıklamada Meksika, Brezilya ve Hindistan’ın yanı sıra Mısır’ın da en fazla kamu borcu olan ülkeler arasında yer aldığını ifade etti. Ayrıca örgüt açıklamasında, küresel kamu borcunun geçen yıl 97 trilyon Dolar gibi rekor bir seviyeye yükseldiğini belirttiği gibi gelişmekte olan ülkelerin payı bu miktarın yaklaşık üçte biri kadar olsa da, bunun sağlık ve eğitim gibi temel devlet hizmetlerinin masraflarını karşılama güçlerini engellediğini açıkladı.

Yorum:

Mısır rejimi, Mısır ve halkının geri kalan servetleri için kredi alıp ihlal etme ve onları yoksulluk ve muhtaç oldukları bir yaşama zorlama konusunda ısrar ediyor; nitekim Uluslararası Finans Enstitüsü tarafından yayınlanan veriler, Mısır'daki devlet borcunun geçen yılın aynı çeyreğindeki %80,5'e kıyasla bu yılın ilk çeyreğinde GSYH’nin %81,4’üne yükseldiğini ortaya çıkardı. Yine Uluslararası Borç Enstitüsü tarafından hazırlanan bir rapor, Mısır’daki hane halkı sektörü borcunun, geçen yılki %8,5’e mukabil bu yılın ilk üç ayında ülkenin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın %7,6’sına ulaştığını ortaya koydu. Ayrıca “Al Arabiya Business’ın” incelemesine göre 2030 başkanlık stratejisi belgesi Mısır’ın, kendilerine borçlu olduğu borçları bazı devlete ait şirketlerdeki mülkiyet hisseleriyle adil fiyatlarla takas etmek amacıyla bir dizi alacaklı ülke ve bankacılık ittifaklarıyla müzakere etmek için daha yüksek bir bakanlık komitesi kurmayı planladığını ortaya çıkardı. Belgede, “Hazırlanan plan, Mısır'ın dış borcunun yaklaşık %38’inin yatırıma dönüştürülmesine katkı sağlayabilir” denildi.

Rejimin yaptığı şey, Batı’ya tam bir şekilde boyun eğmek, Mısır ve halkını boğan kararlarını uygulamak ve Batı’nın onların geri kalan servetlerini yağmalamasına ve gelecek nesiller boyunca köleleştirmesine imkân tanımaktır. Rejimin, Mısır’ı, hiç ihtiyaç duyulmayan, belki de ülkeye bile girmeyen gereksiz borç bataklığına sürüklemek ve buradan gelenleri de sırf harcamak için faydasız ve ihtiyaç olmayan şeylere harcamak yoluyla yaptıklarının gerçeği işte budur; hatta bu harcamalar Batı'nın istediği çerçevede olup onun ülkedeki proje ve çıkarlarına hizmet etmektedir. Nihayetinde gerek bu borçlar gerek bunların beraberinde getirdiği faiz, gerekse de ülkenin, özellikle bu rejim altında kesinlikle ödeyemeyeceği yükler karşılığında ülke satılacaktır.

Oysa Mısır, yalnızca dar Sykes-Picot sınırları içinde bile benzersiz bir kaynak çeşitliliğine ve bu kaynaklar aracılığıyla üretilebilecek zenginlik ve mal çeşitliliğine sahiptir; zira ister Nil suyuyla, ister yağmurla, isterse yeraltı suyuyla ekilebilecek geniş araziler bize bizim için yeterlidir; işte Mısır tüm bunlarda dolayı zengin bir ülke olup bu da yeterli miktarda buğday ve ihraç edilebilecek diğer önemli ziraat mahsulleri yetiştirebilmesini sağlamaktadır; bununda ötesinde Mısır, balık ve ilgili endüstrilerin ihracatında kendisini ileri bir konuma taşıyacak geniş su kütlelerine sahiptir. Mısır ve halkı için yeterli miktarda var olan petrol, gaz, altın veya diğer maden ve gizli kaynaklardan bahsetmedik bile. Dolayısıyla Mısır’ın sahip olduğu zenginlik hayallerin bile ötesinde ancak rejim, bu yağmalanmış servetleri Batı’ya bedelsiz bir şekilde vermekte ve Batı’nın üzerine attığı sofra kırıntıları gibi olan krediyi kabul etmektedir; bu arada onun sahip olduğu her şey, ümmetin servetlerinden yağmalanmıştır.

Batı'ya kaçmak ve Batı'nın fabrikalarında ve şirketlerinde çalışmak için işsiz kalan ve kasıtlı olarak heder edilen insan enerjisinden bahsetmiyorum bile; rejimin iddia ettiği bu enerji, onun gelişmesini yiyip bitirmektedir! Hangi gelişmeden bahsettiğini bilmiyoruz; oysa gerçeklik şu ki, tek başına bu enerjiler bile kaynak bakımından fakir bir ülkeyi kalkındırabilir; o halde Allah’ın devasa zenginlikler bahşettiği ülkemiz nasıl bu şekilde olabilir?!

Mısır’ın kurtuluşu, kredilerde ya da buna eşlik eden Batı’yı Mısır ve halkında daha güçlü kılacak kararlarında değildir; aksine bu krediler ve borçlar, Mısır’ın acısını çektiği tedavi edilemez hastalığın ve krizin bir parçasıdır. Dahası bunlar, kriz ve hastalıkların aslı ve her türlü felaketin temeli olan egemen kapitalizmin çözümlerinden biridir. Dolayısıyla bütün araçlarıyla, uygulayıcılarıyla, politikalarıyla, kararlarıyla ve bağlantılarıyla rejimi kökünden söküp atmaktan, imzaladığı tüm anlaşmaları, ittifakları ve sözleşmeleri de kökünden söküp atarak bunlardan ve araçlarından geriye hiçbir şey bırakmamaktan ve yönetimi, Mısır halkının akidesine uygun bir proje taşıyan ve her şeyden önce Rablerinin kendilerinden razı olduğu ümmetin muhlis evlatlarına vermekten başka bir kurtuluş yoktur. Zira Mısır ve halkı için yeterli olan ve onların maslahatlarını gözetme gücü olan O’dur. Dolayısıyla İslam’ın hükümleri bunu sağlamakta ve tamamen garanti etmektedir

Mısır’ın, İslam’a ve onun, faizli kredilerin olmadığı, insanların paralarının toplanmadığı, paralarının batıl yolla yenmediği, servetlerinin israf edilmediği ve onları yağmalayanların korunmadığı alternatif hadarî projesine ihtiyacı vardır; dahası insanların haklarını geri iade edecek ve onları en iyi şekilde gözetecek adalet projesine ihtiyacı vardır. Işte bu, insanların ilk günden itibaren hissedeceği ve gölgesinde ağaçların, kuşların, hatta taşların bile nimetleneceği bir projesidir ki bu da Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin olduğu İslam Devleti’dir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَEy iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Said Fazıl - Mısır

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER