“The New Indian Express” gazetesi, 28 Ağustos 2024 tarihinde “Hizb-ut Tahrir’in Bangladeş’te Artan nüfuzu Hindistan’da yayılma etkisi yaratabilir” başlıklı bir rapor yayımladı. Raporda, şu ifadeler yer aldı: “Ülke genelinde devam eden kargaşa ve istikrarsızlığın ortasında Bangladeş, Hizb-ut Tahrir’in hızla artan etkisi gibi bir zorlukla karşı karşıya. Hizb-ut Tahrir İslam Hilafetini yeniden kurmak ve Şeriatı küresel olarak uygulamak için çalışan köktendinci bir siyasi örgüttür... Hizb-ut Tahrir, Ekim 2009’da Bangladeş’te yasaklanmış olmasına rağmen destekçileri Dakka da dahil olmak üzere yürüyüşler düzenlemekte ve ideolojilerinin propagandasını yapan bildiriler dağıtmaktadır... 9 Ağustos’ta Dakka’daki Baitul Mukarram Kuzey Kapısında bir miting düzenleyen Hizb-ut Tahrir destekçileri, şeriat hukukuna dayalı bir Hilafetin kurulması çağrısında bulundular. Hilafetin, tüm Bangladeşliler için “gerçek adalet ve refah” getireceğini iddia ettiler. Ayrıca yabancı şirketlerin kovulmasını ve gayrimüslim devletlerle yapılan stratejik anlaşmaların iptal edilmesi talebinde bulundular... Gazeteye konuşan bir Dakkalı kaynak, “Bu endişe verici bir durum, çünkü orduda onlara sempati duyanlar olduğu anlaşılıyor. Demokrasiye inanmıyorlar ve toplumsal cinsiyet haklarına karşılar, bu yüzden kadınlar için kaygı verici pek çok durum var...” dedi. Bu arada, Hindistan’da da bazı gizli Hizb-ut Tahrir mensupları gözaltına alındı. Görünüşe göre ağlarını genişletmeye çalışıyorlar. Çoğu eğitimli kişilerden oluşuyor ve öğrenciler aracılığıyla propagandalarını yaymaya çalışıyorlar. Bir kaynak, “Hizb-ut Tahrir hareketi Bangladeş’te yoğunlaşırsa, Hindistan’da da etkili olabilir, çünkü Hindistan’daki gizli operatörler büyük ihtimalle Bangladeş ile koordinasyon sağlayacaktır” dedi. Hizb-ut Tahrir, Lübnan, Yemen ve Birleşik Arap Emirlikleri dışında Çin, Rusya, Pakistan, Almanya, Türkiye, Birleşik Krallık, Orta Asya, Endonezya ve tüm Arap ülkelerinde yasaklanmıştır... Ocak ayında, İngiltere Parlamentosu, dönemin İçişleri Bakanı James Cleverly tarafından sunulan ve Hizb-ut Tahrir’i 2000 tarihli Terörle Mücadele Yasası kapsamında yasaklanmasını öngören bir tasarıyı onayladı.”
Gazetenin yayımladığı bu iddialar karşısında Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi olarak biz, aşağıdaki noktaları vurgulamak isteriz. Umarız gazete, gazetecilik meslek kurallarına ve dürüstlüğüne uygun olarak, bu yanıtı sayfalarında yayımlar da okuyucularına ve takipçilerine daha net bir bilgi sunar, böylece okuyuculara her iki görüşü de sunarak yargıda bulunmalarını sağlar.
Birincisi: Hizb-ut Tahrir, İngiliz sömürgeciliğinin bıraktığı zillet, kölelik, yoksulluk, baskı ve ırkçılık gibi hastalıklardan Hindistan alt kıtasını arındırmak için hilafeti kurmaya ve İslam’ı uygulama çağırmaktadır. Bu çağrı, İslam yönetimi altında sekiz yüzyıldan fazla bir süre boyunca güvenlik, barış ve refah içinde yaşamış bu bölgeyi eski durumunu geri kavuşturmayı amaçlamaktadır. İslam yönetimi, çok ırklı ve dinli bu ülkede farklı etnik grupları kaynaştırmış ve Hindistan’ı ekonomik olarak canlandırmıştır. Bu durum, Hindistan’ı Birleşik Krallık başta olmak üzere sömürgeci dünya güçlerinin hedefi haline getirmiştir. İslam’ın hakimiyeti altında Hindistan alt kıtasının dünya ekonomisindeki payı %23’tü ve Aurangzeb Alamgir döneminde %27 ile zirveye ulaşmıştır. Gazeteyi endişelendiren bu mu yoksa Batı yanlısı Maharaja rejimi (bazen İngiliz, bazen Amerikan, bazen de ikisi arasında bölünmüş) tarafından ezilen ve bağımsızlığın, istikrarın ve iç barışın ne anlama geldiğini bilmeyen Hindistan halkını mı?
İkincisi: Parti, insan doğasını anormallikten koruma ve kurtarma çağrısında bulunmaktadır. Zira Allah, insanoğlunu bir erkek ve dişi olarak yaratmıştır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:
أَيَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَنْ يُتْرَكَ سُدًى * أَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنَى * ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوَّى * فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَى “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder. O dökülen meniden ibaret az bir su değil miydi? Sonra bu, bir “alaka” oldu. Derken Allah onu yaratıp güzelce şekillendirdi. Nihayet ondan da erkek ve dişi iki eşi var etti.” [Kıyamet 26-39] İşte insana böylesi (erkek ve kadın) bir bakış açısı, insanoğlunun neslini korur, erkeklere ve kadınlara adaletli davranır ve onlara zulmetmez. İlahi kanunlar, erkek ve kadın arasındaki ilişkiyi düzenler, şer’i hükümler kadının değerini yükseltir; onu, ayakları altında cennetin olduğu bir anne yapar, özgürlük iddiasında bulunan Batılı kadının aksine onu bir eş, bir ev hanımı ve onuru korunması gereken bir varlık olarak görür. Batı kadına erkeklerin zevkine hitap eden bir cinsel obje olarak bakar, alınıp satılan bir meta gibi değerlendirir. O halde “endişelenmesi” gereken kadınlar kimler? Gazetenin bahsettiği kadınlar mı? Yoksa bir obje olarak değerlendirilen kadınlar mı?
Üçüncüsü: Partinin birçok ülkede yasaklanması, yüceliğinin, davetinin doğruluğunun ve fikrinin sağlamlığının bir göstergesi. Raporda da belirtildiği üzere Hizb-ut Tahrir’i yasaklayan ülkeler, İslam ümmeti ya da sözde üçüncü dünya ülkelerinde halkların sömürgecilikten kurtulması çağrısında bulunan bir partinin bulunmasını hazmedemeyen sömürgeci ülkelerdir. Çünkü bu ülkeler, İslam ülkelerinin zenginliklerini yağmalamaktan, halklarını sömürmekten ve köleleştirmekten mahrum olacaklardır. Bunun en büyük kanıtı, Hindistan alt kıtasını yüzyıllar boyunca sömürgeleştiren Birleşik Krallık’tır. Hindistan halkı hâlâ etkisi altında acı çekmektedir. Birleşik Krallık, kısa süre önce partiyi Mübarek Toprak Filistin’de mazlumları savunduğu ve Yahudi varlığının Gazze’deki soykırımına karşı çıktığı için yasakladı. Birleşik Krallık, partinin çağrıda bulunduğu Hilafetin, Hindistan halkı da dahil olmak üzere sömürgesi altında bulunan ve zulüm gören halkları sömürgesinden kurtaracağını çok iyi bilmektedir. Köklü sömürgeci ülkenin (Birleşik Krallık) partiyi yasaklaması, partinin davetinin “endişe verici” olduğunun bir kanıtı mıdır, yoksa partinin sömürgeciliğe ve ezilen halkların köleleştirilmesine karşı asil bir duruş sergilediğinin bir nişanesi ve kanıtı mıdır? Arap ülkeleri, Orta Asya ve diğer ülkeler de dahil olmak üzere partiyi yasaklayan ülkelere gelince, gazete bu ülkelerin sömürgeci ülkeler ajanı diktatör ülkeler olduklarını, ümmetin kalkınmasına ve halkların sömürgeci ülkelerden kurtarılması çağrısında bulunan herhangi bir entelektüel veya siyasi harekete izin vermediklerini biliyor. Bu ülkelerin partiyi yasaklamaları da parti için bir onur nişanesi ve gurur vesikasıdır. Hint gazetesinin Pakistan’ın partiyi yasaklamasına atıfta bulunması saçma. Acaba Pakistan, Hindistan için “ifade özgürlüğü” ve “insan hakları” konularında bir ölçüt ve referans mı haline geldi, yoksa Pakistan ve Hindistan, İslam’la mücadelede başta Amerika olmak üzere sömürgeci ülkelerle birlikte hareket ettiği için mi Pakistan’a atıfta bulunuyor?
Dördüncüsü: Gazeteye ve genel olarak Hindistan halkına, partinin davetinin, kulları Hindistan halkının yüzde doksanından fazlasını köleleştiren kapitalistlerin boyunduruğundan kurtarıp, yalnızca alemlerin Rabbine kulluk etmeye çağırdığını belirtmek isteriz. Bu davet, zenginle fakiri, güçlüyle zayıfı eşit tutar, devlette, servet sahipleri ile iktidar zorbalığının varlığına izin vermez. İnsanlık yüce İslam’ın yönetimi altında huzur bulacaktır. Hindistan, yüzyıllar boyunca olduğu gibi İslam ile yönetilseydi mutluluktan havada uçacaktı! Hindistan halkı, partinin gençlerine en sıcak şekilde karşılamalı ve ülkelerinde adalet ve hakkaniyeti yayma çağrısına destek olmalıdır. Böylece Hindistan’da tekrar adalet ve refah yaygınlaşacaktır.
Beşincisi: Sarı basında çalışan gazetecilerin çoğunun işlerinde şeffaflık ve profesyonelliğe bağlı kalmadıklarını biliyoruz. Onlar, ya yerel ve uluslararası gazetelerde yazılanları incelemeden ve doğrulamadan kopyala-yapıştır yöntemiyle tekrar etmektedirler ya da yerel ve uluslararası istihbarat teşkilatlarının diktelerini yayınlamak zorundadırlar. İstihbarat servisleri, başarısız devletlerdeki yozlaşmış rejimlerden fayda sağlayan ya da bu rejimlerin ajanı olarak görev yapan yöneticilere hizmet etmektedirler. The New Indian Express gazetesi ve gazetede çalışan gazetecilerin durumu da bu mu acaba?! Ümmetine sadık her gazeteci, halkına ve okuyucularına haberleri iletirken doğru olmalı, ülkesinin ve halkının iyiliğini ummalıdır. Yüce İslam’dan daha fazla bir iyilik mi bulacaktır? Evrenin, insanın ve hayatın Yaratıcısı şöyle buyuruyor:
الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِيناً “Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm’dan razı oldum.” [Maide 3] Burada din, yaşam biçimi, hayat tarzı ve yönetim sistemi anlamına gelir.
“The New Indian Express” gazetesi, 28 Ağustos 2024 tarihinde “Hizb-ut Tahrir’in Bangladeş’te Artan nüfuzu Hindistan’da yayılma etkisi yaratabilir” başlıklı bir rapor yayımladı. Raporda, şu ifadeler yer aldı: “Ülke genelinde devam eden kargaşa ve istikrarsızlığın ortasında Bangladeş, Hizb-ut Tahrir’in hızla artan etkisi gibi bir zorlukla karşı karşıya. Hizb-ut Tahrir İslam Hilafetini yeniden kurmak ve Şeriatı küresel olarak uygulamak için çalışan köktendinci bir siyasi örgüttür... Hizb-ut Tahrir, Ekim 2009’da Bangladeş’te yasaklanmış olmasına rağmen destekçileri Dakka da dahil olmak üzere yürüyüşler düzenlemekte ve ideolojilerinin propagandasını yapan bildiriler dağıtmaktadır... 9 Ağustos’ta Dakka’daki Baitul Mukarram Kuzey Kapısında bir miting düzenleyen Hizb-ut Tahrir destekçileri, şeriat hukukuna dayalı bir Hilafetin kurulması çağrısında bulundular. Hilafetin, tüm Bangladeşliler için “gerçek adalet ve refah” getireceğini iddia ettiler. Ayrıca yabancı şirketlerin kovulmasını ve gayrimüslim devletlerle yapılan stratejik anlaşmaların iptal edilmesi talebinde bulundular... Gazeteye konuşan bir Dakkalı kaynak, “Bu endişe verici bir durum, çünkü orduda onlara sempati duyanlar olduğu anlaşılıyor. Demokrasiye inanmıyorlar ve toplumsal cinsiyet haklarına karşılar, bu yüzden kadınlar için kaygı verici pek çok durum var...” dedi. Bu arada, Hindistan’da da bazı gizli Hizb-ut Tahrir mensupları gözaltına alındı. Görünüşe göre ağlarını genişletmeye çalışıyorlar. Çoğu eğitimli kişilerden oluşuyor ve öğrenciler aracılığıyla propagandalarını yaymaya çalışıyorlar. Bir kaynak, “Hizb-ut Tahrir hareketi Bangladeş’te yoğunlaşırsa, Hindistan’da da etkili olabilir, çünkü Hindistan’daki gizli operatörler büyük ihtimalle Bangladeş ile koordinasyon sağlayacaktır” dedi. Hizb-ut Tahrir, Lübnan, Yemen ve Birleşik Arap Emirlikleri dışında Çin, Rusya, Pakistan, Almanya, Türkiye, Birleşik Krallık, Orta Asya, Endonezya ve tüm Arap ülkelerinde yasaklanmıştır... Ocak ayında, İngiltere Parlamentosu, dönemin İçişleri Bakanı James Cleverly tarafından sunulan ve Hizb-ut Tahrir’i 2000 tarihli Terörle Mücadele Yasası kapsamında yasaklanmasını öngören bir tasarıyı onayladı.”
Gazetenin yayımladığı bu iddialar karşısında Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi olarak biz, aşağıdaki noktaları vurgulamak isteriz. Umarız gazete, gazetecilik meslek kurallarına ve dürüstlüğüne uygun olarak, bu yanıtı sayfalarında yayımlar da okuyucularına ve takipçilerine daha net bir bilgi sunar, böylece okuyuculara her iki görüşü de sunarak yargıda bulunmalarını sağlar.
Birincisi: Hizb-ut Tahrir, İngiliz sömürgeciliğinin bıraktığı zillet, kölelik, yoksulluk, baskı ve ırkçılık gibi hastalıklardan Hindistan alt kıtasını arındırmak için hilafeti kurmaya ve İslam’ı uygulama çağırmaktadır. Bu çağrı, İslam yönetimi altında sekiz yüzyıldan fazla bir süre boyunca güvenlik, barış ve refah içinde yaşamış bu bölgeyi eski durumunu geri kavuşturmayı amaçlamaktadır. İslam yönetimi, çok ırklı ve dinli bu ülkede farklı etnik grupları kaynaştırmış ve Hindistan’ı ekonomik olarak canlandırmıştır. Bu durum, Hindistan’ı Birleşik Krallık başta olmak üzere sömürgeci dünya güçlerinin hedefi haline getirmiştir. İslam’ın hakimiyeti altında Hindistan alt kıtasının dünya ekonomisindeki payı %23’tü ve Aurangzeb Alamgir döneminde %27 ile zirveye ulaşmıştır. Gazeteyi endişelendiren bu mu yoksa Batı yanlısı Maharaja rejimi (bazen İngiliz, bazen Amerikan, bazen de ikisi arasında bölünmüş) tarafından ezilen ve bağımsızlığın, istikrarın ve iç barışın ne anlama geldiğini bilmeyen Hindistan halkını mı?
İkincisi: Parti, insan doğasını anormallikten koruma ve kurtarma çağrısında bulunmaktadır. Zira Allah, insanoğlunu bir erkek ve dişi olarak yaratmıştır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:
أَيَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَنْ يُتْرَكَ سُدًى * أَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنَى * ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوَّى * فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَى “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder. O dökülen meniden ibaret az bir su değil miydi? Sonra bu, bir “alaka” oldu. Derken Allah onu yaratıp güzelce şekillendirdi. Nihayet ondan da erkek ve dişi iki eşi var etti.” [Kıyamet 26-39] İşte insana böylesi (erkek ve kadın) bir bakış açısı, insanoğlunun neslini korur, erkeklere ve kadınlara adaletli davranır ve onlara zulmetmez. İlahi kanunlar, erkek ve kadın arasındaki ilişkiyi düzenler, şer’i hükümler kadının değerini yükseltir; onu, ayakları altında cennetin olduğu bir anne yapar, özgürlük iddiasında bulunan Batılı kadının aksine onu bir eş, bir ev hanımı ve onuru korunması gereken bir varlık olarak görür. Batı kadına erkeklerin zevkine hitap eden bir cinsel obje olarak bakar, alınıp satılan bir meta gibi değerlendirir. O halde “endişelenmesi” gereken kadınlar kimler? Gazetenin bahsettiği kadınlar mı? Yoksa bir obje olarak değerlendirilen kadınlar mı?
Üçüncüsü: Partinin birçok ülkede yasaklanması, yüceliğinin, davetinin doğruluğunun ve fikrinin sağlamlığının bir göstergesi. Raporda da belirtildiği üzere Hizb-ut Tahrir’i yasaklayan ülkeler, İslam ümmeti ya da sözde üçüncü dünya ülkelerinde halkların sömürgecilikten kurtulması çağrısında bulunan bir partinin bulunmasını hazmedemeyen sömürgeci ülkelerdir. Çünkü bu ülkeler, İslam ülkelerinin zenginliklerini yağmalamaktan, halklarını sömürmekten ve köleleştirmekten mahrum olacaklardır. Bunun en büyük kanıtı, Hindistan alt kıtasını yüzyıllar boyunca sömürgeleştiren Birleşik Krallık’tır. Hindistan halkı hâlâ etkisi altında acı çekmektedir. Birleşik Krallık, kısa süre önce partiyi Mübarek Toprak Filistin’de mazlumları savunduğu ve Yahudi varlığının Gazze’deki soykırımına karşı çıktığı için yasakladı. Birleşik Krallık, partinin çağrıda bulunduğu Hilafetin, Hindistan halkı da dahil olmak üzere sömürgesi altında bulunan ve zulüm gören halkları sömürgesinden kurtaracağını çok iyi bilmektedir. Köklü sömürgeci ülkenin (Birleşik Krallık) partiyi yasaklaması, partinin davetinin “endişe verici” olduğunun bir kanıtı mıdır, yoksa partinin sömürgeciliğe ve ezilen halkların köleleştirilmesine karşı asil bir duruş sergilediğinin bir nişanesi ve kanıtı mıdır? Arap ülkeleri, Orta Asya ve diğer ülkeler de dahil olmak üzere partiyi yasaklayan ülkelere gelince, gazete bu ülkelerin sömürgeci ülkeler ajanı diktatör ülkeler olduklarını, ümmetin kalkınmasına ve halkların sömürgeci ülkelerden kurtarılması çağrısında bulunan herhangi bir entelektüel veya siyasi harekete izin vermediklerini biliyor. Bu ülkelerin partiyi yasaklamaları da parti için bir onur nişanesi ve gurur vesikasıdır. Hint gazetesinin Pakistan’ın partiyi yasaklamasına atıfta bulunması saçma. Acaba Pakistan, Hindistan için “ifade özgürlüğü” ve “insan hakları” konularında bir ölçüt ve referans mı haline geldi, yoksa Pakistan ve Hindistan, İslam’la mücadelede başta Amerika olmak üzere sömürgeci ülkelerle birlikte hareket ettiği için mi Pakistan’a atıfta bulunuyor?
Dördüncüsü: Gazeteye ve genel olarak Hindistan halkına, partinin davetinin, kulları Hindistan halkının yüzde doksanından fazlasını köleleştiren kapitalistlerin boyunduruğundan kurtarıp, yalnızca alemlerin Rabbine kulluk etmeye çağırdığını belirtmek isteriz. Bu davet, zenginle fakiri, güçlüyle zayıfı eşit tutar, devlette, servet sahipleri ile iktidar zorbalığının varlığına izin vermez. İnsanlık yüce İslam’ın yönetimi altında huzur bulacaktır. Hindistan, yüzyıllar boyunca olduğu gibi İslam ile yönetilseydi mutluluktan havada uçacaktı! Hindistan halkı, partinin gençlerine en sıcak şekilde karşılamalı ve ülkelerinde adalet ve hakkaniyeti yayma çağrısına destek olmalıdır. Böylece Hindistan’da tekrar adalet ve refah yaygınlaşacaktır.
Beşincisi: Sarı basında çalışan gazetecilerin çoğunun işlerinde şeffaflık ve profesyonelliğe bağlı kalmadıklarını biliyoruz. Onlar, ya yerel ve uluslararası gazetelerde yazılanları incelemeden ve doğrulamadan kopyala-yapıştır yöntemiyle tekrar etmektedirler ya da yerel ve uluslararası istihbarat teşkilatlarının diktelerini yayınlamak zorundadırlar. İstihbarat servisleri, başarısız devletlerdeki yozlaşmış rejimlerden fayda sağlayan ya da bu rejimlerin ajanı olarak görev yapan yöneticilere hizmet etmektedirler. The New Indian Express gazetesi ve gazetede çalışan gazetecilerin durumu da bu mu acaba?! Ümmetine sadık her gazeteci, halkına ve okuyucularına haberleri iletirken doğru olmalı, ülkesinin ve halkının iyiliğini ummalıdır. Yüce İslam’dan daha fazla bir iyilik mi bulacaktır? Evrenin, insanın ve hayatın Yaratıcısı şöyle buyuruyor:
الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِيناً “Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm’dan razı oldum.” [Maide 3] Burada din, yaşam biçimi, hayat tarzı ve yönetim sistemi anlamına gelir.