Perşembe, 26 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Mega Projeler Kitlelere Hizmet Etmek İçin Değildir

Julius Nyerere Hidro Elektrik Projesi’nin (JNHPP) elektrik üretimine başlamasının ardından elektrik maliyetinin düşürülmesi ve elektrik ücretlerinde indirim yapılması için Enerji Bakan Yardımcısı Judith Kapinga’nın Parlamento’da yaptığı konuşma büyük hayal kırıklığı yarattı.

Enerji Bakan Yardımcısı, hükümetin tüketicilere sağladığı sübvansiyon nedeniyle Tanzanya’da elektrik maliyetinin Doğu Afrika’daki diğer ülkelere kıyasla daha ucuz olduğunu ve hükümeti zaten mevcut elektrik fiyatlarına sübvansiyon sağladığını belirtti.

Biz, Hizb-ut Tahrir / Tanzanya olarak şu hususları açıklamak istiyoruz:

1- Kapitalist projeler, özellikle de Julius Nyerere Hidro Enerji Projesi (JNHPP) gibi mega projeler, halkın refahından ziyade kapitalistlerin ve açgözlü politikacıların çıkarlarını gözetir, halkın endişelerini dikkate almaz. Bu ve diğer mega projeler, “halkın yararını amaçlayan stratejik projeler” olarak sınıflandırılsa da gerçek tam tersidir.

2- Demokrat kapitalist siyasetçilerin önemli meselelerde sürekli olarak siyasi bir “oyun” oynamaları, halkın çıkarlarını göz ardı etmek amacıyla kurnazca açıklamalar yapmaları çok utanç verici. Demokraside siyaset, bir meslektir, halka hizmet etmek ve işlerini adil bir şekilde gütmek için değil kurnazca açıklamalarla hızlı bir şekilde servet biriktirmek için siyaset yapılır.

3- İslam’da ve Hilafet Devletinde, kapitalizmin aksine, elektrik, enerji santralleri ve benzeri şeylerin özelleştirilmesine, kamulaştırılmasına veya devlet mülkiyetine dönüştürülmesine izin verilmez. Bunlar, kamu malıdır ve halkın ortak mülkiyeti sayılır.

Dolayısıyla tüm insanlara elektrik sağlanmalı ve herkese yeterli miktarda ve düşük maliyetle (hatta mümkünse ücretsiz) elektrik sağlamak için her türlü çaba gösterilmelidir. Bu hizmet, ticari bir temele dayanarak değil, halkın genel yararı gözetilerek sunulmalıdır.

Mesûd Msellem
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Tanzanya
Medya Temsilcisi

Devamını oku...

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 54/54 Maddesi, Terörle Mücadele ve Siber Güvenlik Kanunu gibi Baskıcı Kanunlar Sömürgeci Baskıcı Sistemin Bir Yansımasıdır

Halkın uzun süren siyasi mücadelesi ve öğrencilerin yakın zamanda gerçekleştirdiği yoğun kitlesel ayaklanma karşısında zorba Hasina’nın devrilmesinin ardından insanlarda bir rahatlama hissi oluştu. Şimdi, Hasina hükümetinin halkı baskı altında tutmak için kullandığı yasalar ve devlet yapılarında hızlı değişiklikler yapılması gerekmektedir. Halk Hasina ve ajanlarının yargılanmasını talep ettiği gibi, Hasina’nın kitleleri bastırdığı ve ülkeyi bir polis devletine dönüştürdüğü yasaların iptal edilmesi de halkın önemli taleplerinden biridir. Özellikle, büyük tepki çeken 2019 tarihli Terörle Mücadele Kanunu ve Hasina hükümeti tarafından çıkarılan 2023 tarihli Siber Güvenlik Kanunu hâlâ yürürlüktedir ve bu durum halk arasında büyük bir memnuniyetsizlik yaratmaktadır. Çünkü bu yasalar temelinde binlerce âlim, İslam davetçisi, dürüst gazeteci, siyasi figür, entelektüel ve cesur aydın zorla kaybedilme, tutuklama, baskı ve işkence kurbanı olmuştur. Bu yasalar ışığında kötü şöhretli Aynaghor (kaçırma çukuru) kurulmuştur. Dolayısıyla halk, geçici hükümetin kısa süre içinde bu konuya odaklanmasını beklemektedir.

Halk, yıllardır bu baskıcı kara yasaların, Batılı sömürgeci sistemin kaçınılmaz bir yansıması olduğunu ve iktidara gelen ardışık seküler ajan rejimlerin bu yasaları kaldırmak yerine çıkarları doğrultusunda kullandıklarını biliyor. Örneğin, 1898 tarihli Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 54. Bölümü polise herhangi bir Bangladeş vatandaşını rastgele tutuklama yetkisi vermektedir. İngilizlerin bu yasayı ilk olarak 1898 yılında İngiliz karşıtı kitle hareketini bastırmak için çıkardığını biliyoruz. İngiliz rejimi, bu yasanın 54. Bölümünü sayesinde milyonlarca insanı mahkeme emri olmaksızın gözaltına almıştır. (Banglanews24, February 4, 2014) Ancak, on yıllardır hiçbir iktidar rejimi bu yasayı değiştirmemiştir. Ayrıca, 2009 Terörle Mücadele Yasası, Batı’nın İslam’a karşı yürüttüğü küresel savaşa hizmet etmek amacıyla çıkarılmıştır. Bu yasa aracılığıyla, Müslüman topraklardaki ajan rejimler, Batı’nın hegemonyasını sürdürmek amacıyla Müslüman ümmetin dirilişini ve siyasi İslam’ı engellemeye çalışmaktadır. Örneğin Hizb-ut Tahrir, Şubat 2009’da Pilkhana’da yetenekli askerlerin Hasina hükümeti tarafından Hindistan’ın çıkarları doğrultusunda öldürülmesini cesurca ve güçlü bir şekilde protesto etmiş ve aynı şekilde Ekim 2009’da Bengal Körfezi’nde güvenlik adına düzenlenen ABD-Bangladeş ortak askeri tatbikatı ‘Tiger Shark’a karşı protestolar düzenlemiştir. Ancak kısa bir süre sonra yabancı efendilerinin talimatları doğrultusunda, Hasina rejimi, bu yasa kapsamında şiddet karşıtı ve entelektüel bir siyasi parti olan Hizb-ut Tahrir’i yasaklamıştır. Ancak bu yasak, Hizb-ut Tahrir’i entelektüel ve siyasi mücadelesinden alıkoyamamıştır. Halk, 2018 tarihli Dijital Güvenlik Yasası ve daha yeni olan 2023 tarihli Siber Güvenlik Yasası’nın, samimi politikacıların, gazetecilerin ve entelektüellerin seslerini nasıl bastırıp susturduğuna da tanık oldu.

İslami (Hilafet) sisteminde, yöneticilerin hesap verebilirliği İslami bir zorunluluktur. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

أَفْضَلُالْجِهَادِكَلِمَةَعَدْلٍعِنْدَسُلْطَانٍجَائِرٍجَائِرٍ  En efdal cihat zalim sultana karşı hakkı söylemektir.” [Ahmed, Tirmizi] Dolayısıyla Hilafet sisteminde bu tür baskıcı kanunlara yer yoktur. Ayrıca İslam’a göre bir kişi suçu kanıtlanana kadar masumdur. Bu nedenle Şeriat hukuku, kişi ister masum ister sanık olsun, insan haklarını ve onurunu koruma konusunda mükemmelliğin zirvesindedir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

ثُمَّتَكُونُمُلْكًاجَبْرِيَّةًفَتَكُونُمَاشَاءَاللَّهُأَنْتَكُونَثُمَّيَرْفَعُهَاإِذَاشَاءَأَنْيَرْفَعَهَاثُمَّتَكُونُخِلَافَةًعَلَىمِنْهَاجِالنُّبُوَّةِثُمَّسَكَتَ  Sonra ceberut saltanat olacak. Ve Allah’ın dilediği kadar olacaktır. Sonra kaldırmak istediği zaman onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır. Sonra sustu” Bu nedenle, mevcut zulüm sisteminden sonsuza dek kurtulmak için, Hizb-ut Tahrir liderliğinde Nübüvvet metodu üzere Hilafetin kurulmasını talep etmek her Müslümanın görevidir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ  “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.” [Ali İmran 110]

Devamını oku...

Bdnews24.com ve Bangla Outlook Siteleri, Samimi Siyasi Parti Hizb-ut Tahrir’e İftira Atmakla Hindistan’ın Uşakları Olduklarını İfşa Ettiler

23 Ağustos 2024 tarihinde Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Vilayeti, Hindistan’ın su saldırganlığına karşı ülke genelinde büyük bir miting ve yürüyüşü düzenleyerek Hindistan’ı düşman devlet ilan etti ve Hindistan ile yapılan tüm anlaşmaların ve mutabakat zabıtlarının iptal edilmesini talep etti. O zamandan bu yana, bazı Hint medya kuruluşları, halk arasında Hizb-ut Tahrir hakkında korku yaratmak amacıyla sansasyonel nitelikte yanlış haberler ve anlatılar yaymaya başladı. Bu bağlamda, Bangladeş’teki bazı medya kuruluşları da Hindistan medyasının izinden gitti. Bu yerel medya, Hizb-ut Tahrir’e karşı yalan propaganda yayarak ve düşman devletin vekili gibi hareket ederek gerçek yüzünü ortaya koydu.

Ey insanlar! Biliyorsunuz, Hizb-ut Tahrir Şubat 2009’da yetenekli subayların Pilkhana’da vahşice katledilmesine karşı güçlü protestolar düzenledi. Bu katliam, Hasina ve Hindistan’ın ülkenin askeri gücünü zayıflatmaya yönelik bir komplosuydu. Protestolar nedeniyle Hasina hükümeti, Hizb-ut Tahrir aktivistlerine zulüm ve eziyet etti. Bu bağlamda, Hasina hükümeti Hizb-ut Tahrir’i bastırmaya çalıştı ve partiyi keyfi olarak yasakladı. Ancak Hasina hükümetinin baskıcı politikalarına aldırış etmeyen Hizb-ut Tahrir, protestolarını sürdürdü ve askerlerin kaybolmalarına, tutuklanmalarına, görevden atılmalarına ve zorunlu emekliliğe sevk edilmelerine karşı kamuoyu oluşturdu. Laik satılmış siyasetçilerin, aydınların ve birkaç sözde gazetecinin ülkenin iyiliği için Hindistan’a karşı güçlü bir duruş sergileyemediklerini ama Hindistan’ın gözüne girmek için doğru ve samimi siyasi parti Hizb-ut Tahrir’e karşı doğrudan veya dolaylı olarak propaganda yaptıklarına şahit oluyorsunuz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ  “Allah onları kahretsin. Nasıl da döndürülüyorlar!” [Tevbe 30]

Hizb-ut Tahrir olarak biz, bu ajan medyanın dezenformasyonunu şiddetle kınıyor, İslam’ın dünya genelinde yeniden dirilişini engellemek için sömürgecilerin ve onların ajan yöneticilerinin sözde (terörle mücadele) adı altında aslında Müslümanları bastırmak için İslam’a karşı bir savaş yürüttüğünü bir kez daha vurguluyoruz. Sömürgecilerin ve onların ajan yöneticilerinin aleti ve uşağı olarak hareket eden bu medyayı reddetmek her Müslümanın görevidir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَكَاذِبُونَ “Allah, münafıkların kesinlikle yalancı olduklarını bilmektedir.” [Münafikun 8] Hizb-ut Tahrir’in yanında yer alın ve ümmetimizin karşı karşıya olduğu tüm krizlere tek çözüm olan Nübüvvet metodu üzere Hilafeti yeniden kurmak için çalışın.

Devamını oku...

Diktatör Hasina Pilkhana Katliamından Dolayı Adalet Önüne Çıkarılmalı, Hindistan da Resmen Düşman Devlet İlan Edilmelidir

25 Ağustos 2024 tarihinde, 2009 yılında Dakka’nın Pilkhana kentindeki Bangladeş Kuvvetleri karargahında gerçekleşen katliam davasının sanıklarından dönemin Müdür Yardımcısı Muhammed Abdul Rahim’in oğlu, devrik Başbakan Şeyh Hasina ve 12 kişi hakkında Pilkhana’da katliam işledikleri gerekçesiyle dava açtı. Suç duyurusunda Abdur Rahim’in de BDR katliamı davasında sanık olarak tutuklandığı ve 29 Temmuz 2010 tarihinde enjeksiyonla öldürüldüğü belirtildi. Suç duyurusunda ayrıca Bengal Awami Ligi’nin de dahil olduğu 14 partili ittifakın lideri Şeyh Hasina’nın 25 ve 26 Şubat 2009 tarihlerinde Pilkhana’daki Bangladeş Sınır Muhafızları karargahında 57’si ordu mensubu 74 kişiyi yabancı ajanlar (düşman devlet Hindistan’a atıfta bulunarak) kullanarak öldürmeyi planladığı iddia edildi. Ayrıca Pilkhana katliamı kurbanlarının aileleri birkaç gün önce Dakka Mohakhali’de bir araya gelerek düzenledikleri basın toplantısında Şeyh Hasina’yı katliam işlemekle suçladılar. Basın toplantısında Hindistan’ın katliamda oynadığı role işaret ettiler ve Hasina hükümetinin, Bangladeş Sınır Muhafız Gücü askerlerinin Dal Bhat (pirinç ve mercimek) programı hakkında anlaşmazlığa düştükleri anlatısının külliyen yalan olduğunu ve halkı yanıltmak için kullanıldığını belirttiler.

Ey insanlar! Pilkhana katliamının gerçekleştiği günden bu yana Hizb-ut Tahrir, Hindistan’ın, Şeyh Hasina’nın işbirliğiyle, ülkenin parlak subaylarını öldürdüğü komployu deşifre etmek için her zaman yanınızda olmuştur. Hizb-ut Tahrir Amerika, İngiltere ve Hindistan’ın Pilkhana katliamı yoluyla ordumuzu zayıflatmaya yönelik hain komplosunu ifşa etmek için elinden gelen çabayı gösterdi ve bu uğurda cesurca bir duruş sergiledi. 28 Şubat 2009 tarihinde parti, bir bildiri yayımlayarak, subayların katliamının, Hindistan ve hükümet içindeki ve dışındaki ajanları tarafından yürütülen ‘uzun vadeli bir planın’ parçası olduğunu belirtti. Parti, binlerce bildiri dağıttı, halk toplantıları düzenledi, tutuklamalar ve zulme rağmen halka açık konuşmalar yaptı, bu yüzden güçlü bir kamuoyu oluşturuldu. Bu durumdan korkan Hasina hükümeti, çok geçmeden Hizb ut Tahrir’in faaliyetlerini siyasi, hukuki ve mahkemeler yoluyla bastırmak için adımlar attı.

Ey insanlar! Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Vilayeti olarak biz, ülkemizin egemenliğini ve güvenliğini korumak için gerekli iki adımı atmanız yönünde size çağrıda bulunuyoruz. Zalim Hasina’yı dava etmenin ya da Hindistan’ı katliamla suçlamanın ‘yeterli’ olmadığını unutmamalısınız. Pilkhana katliamının egemenliğimize karşı Hindistan tarafından planlanan ve Hasina tarafından uygulanan uluslararası bir komplo olduğunu unutmayalım. O halde öncelikle bu hükümetten, Hindistan’ı ‘düşman devlet’ olarak tanımasını talep etmelisiniz, böylece hükümet Hindistan ile tüm askeri ve diğer bağları derhal kesmeli ve Hindistan’ın bundan sonra güvenliğimiz için bir tehdit olarak görülmesini sağlamalıdır. Ve en önemlisi, ülkemizdeki ABD-İngiltere-Hindistan etkisini ve müdahalesini sona erdirmek, kafirler ve müşrikler tarafından bize dayatılan bu utançtan kurtulmak ve ümmetin gücünü ve onurunu yeniden tesis etmek için tek gerçek çözümün, Nübüvvet Yöntemi üzere vaat edilen Hilafeti geri getirmek olduğunu unutmamalısınız. Nuaym b. Hammad, Fiten Kitabı’nda Ebu Hurayra RadıyAllahu Anh’dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

وَعَدَنَا رَسُولُ اللهِ غَزْوَةَ الْهِنْدِ، فَإِنْ أَدْرَكْتُهَا أُنْفِقْ فِيهَا نَفْسِي وَمَالِي، فَإِنْ أُقْتَلْ كُنْتُ مِنْ أَفْضَلِ الشُّهَدَاءِ، وَإِنْ أَرْجِعْ فَأَنَا أَبُو هُرَيْرَةَ الْمُحَرَّRasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bize Hint ülkesine savaş yapılacağını vaat etmişti. Ben de, “Eğer o savaşa katılırsam malımı ve canımı feda edeceğim” dedim. “Eğer öldürülüp şehit olursam en değerli şehitlerden olurum. Eğer gazi olarak geri dönersem Cehennem ateşinden kurtulan Ebu Hurayra’yım dedim.”

Devamını oku...

Netanyahu Amerika’yı Aşağılamaya Devam Ediyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Netanyahu Amerika’yı Aşağılamaya Devam Ediyor!

Haber:

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Katar’ın başkenti Doha’da 15-16 Ağustos tarihlerinde ABD, Mısır ve Katar arabuluculuğunda gerçekleşen ateşkes görüşmeleri ile ilgili olarak önce gasıp Yahudi varlığını, ardından Mısır ve Katar’ı ziyaret etti.

Yorum:

Gasıp Yahudi varlığının başbakanı Netanyahu, Blinken ile 20 Ağustos’ta yaptığı görüşmenin ardından Gazze-Mısır sınırından çekilmeyeceklerini açıklamış, buna Katar’dan yanıt veren Blinken ise Netanyahu’yu yalanlamış, Yahudi varlığının anlaşmada çekilme takviminin belli olduğunu ve Yahudi varlığının bunu kabul ettiğini ifade etmişti.

Yahudi varlığının başbakanlık ofisi ise Blinken’i yalanlayarak, Başbakan Netanyahu’nun Philadelphia Koridoru’ndan çekilmeyi kabul ettiğine dair haberlerin gerçeği yansıtmadığı açıklamasında bulunmuştu.

Blinken, Aksa Tufanı başladığından bu yana Yahudi varlığını 11 kez ziyaret etti. Blinken’in yaptığı ilk ziyaretler Yahudi varlığına destek ziyaretleri olsa da son ziyaretleri daha çok Netenyahu’yu ateşkese ikna etmek ve savaşı sonlandırmak üzerine.

Amerika, Yahudi varlığına sağladığı bombalar ve silahların oluşturduğu, bütün Müslümanlar ile insanlığı ayağa kaldıran soykırım, katliam ve insanlık suçlarını sona erdirmesi ve ateşkes yapması için adeta Netanyahu’ya yalvarıyor.

Ne zaman Amerika, tarafları masaya oturtarak bir anlaşma koparmaya çalışsa Netanyahu sürekli masayı dağıtacak hamleler yapıyor.

Şu anda olup bitenlerde aslında şaşırtıcı bir durum yok. Netanyahu'nun ABD başkanlık seçimlerinden önce bir anlaşmaya varılmasında kendisi için herhangi bir fayda ya da menfaat görmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Netanyahu’nun üzerinde Hamasın elinde tuttuğu rehineler dışında Yahudi kamuoyunda ve dünyada gerçek anlamda ciddi bir baskı yok. Şu anda asıl baskı altında bulunanlar Hamas ve İran.

Örneğin Tahran’da İsmail Haniye’nin suikasta uğramasından sonra yanıt verme baskısı altında bulunan İran’ın yanıt vermesi Netanyahu’nun çıkarına. Böyle bir durumda Netanyahu Amerika’nın kendisini desteklemek zorunda kalacağını biliyor. Hatta savaşı genişletip bölgeselleştirmeye çalışarak Amerika’nın da fiilen dahil olacağı bölgesel bir savaş çıkartma çabasının arkasında yatan gerçekte bu.

Amerika Başkanı Biden’ın da Hamas ve İran üzerinde baskı kurmaya çalışmasının nedeni de bu. Zira başkanlık seçimlerinin yaklaştığı şu günlerde Amerika’da Hamas’ın destekçileri yokken, Netanyahu’nun gerçek ve etkili destekçileri var. Netanyahu da bunun farkında.

Gazze yerle bir olmuşken, savaşın ne yönde ilerleyeceği konusunda henüz kontrolü kaybetmemiş Netanyahu’nun, taviz vermesi ya da ateşkesi kabul etmesi iktidarda kalması için yeterli değil.

Netanyahu’nun, kendisini taviz vermeye ve uzlaşmaya zorlayacak, iktidarda kalmasını neredeyse imkânsız kılacak bir anlaşmaya varmak gibi bir niyeti bulunmuyor. Ayrıca Netanyahu’nun böyle bir anlaşmayı görev süresi yakında sona erecek Biden’la değil Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinin kazananı, Beyaz Sarayın yeni sahibiyle yapmak istediği de bilinen bir gerçek.

Netanyahu kendi çıkarları için Amerika’da başkanlık seçimleri sonuçlanıncaya kadar Amerika’nın ateşkes çabalarını boşa çıkartacak ve Amerika’yı aşağılamaya devam edecektir.

Dünyanın süper gücü ve lideri, yeni dünya düzeninin patronu Amerika’nın, bütün Müslüman halklar ve insanlığın lanetlediği soykırım, katliam ve insanlık suçlarının faili Yahudi varlığı ile onun başbakanı Netanyahu’ya söz geçirememesi, onlara istediğini kabul ettirememesi ve onların elinde bir oyuncağa dönüşerek sürekli aşağılanması kendisinin dünya liderliğine mal olacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Remzi Özer

Devamını oku...

İnsan Yapımı Vergiler, Şeriata Darbe İndirmek ve İnsanların Mallarını Batıl Yolla Yemektir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İnsan Yapımı Vergiler, Şeriata Darbe İndirmek ve İnsanların Mallarını Batıl Yolla Yemektir!

Haber:

El-Kabas, Maliye Bakanlığı’nın, Entegre Vergi İdaresi Sistemi ve e-hizmetlerin (ITAS) tedariki, kurulumu ve işletilmesi için, bu alanda uzmanlaşmış uluslararası firmalarla rekabet etmesi planlanan yeni bir uygulama başlattığını bildirdi.

El-Kabas tarafından ulaşılan bir belge, Maliye Bakanlığı’ndaki vergi sektörünün, ülkedeki vergi sistemlerini geliştirmeyi amaçladığını ve uzman bir ekibin, sektörün istek ve gereksinimlerine uygun yeni bir entegre vergi sistemi uygulamak için vergi sektörünün gereksinimlerini karşılayabilecek en iyi sistemi ve küresel tedarikçiyi seçeceğini ortaya çıkardı.

Belgeye göre uygulama süresi iki ila üç yıl arasında değişecek, yeni sistem küresel olacak, her türlü vergilendirme şekillerinin uygulanmasını karşılayacak ve gelecekte ortaya çıkabilecek her türlü yasayı kapsayabilecektir. Yeni vergi sistemi, vergi borcunu ödemeyen mükelleflerin kara listeye alınmasını da içerecektir.

Yeni sistem aracılığıyla, çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarının gerekliliklerinin uygulanmasının yanı sıra gelir vergisi kararnamesi, ulusal istihdamın desteklenmesi, zekat ve şirketlerin devlet bütçesine katkıları da dahil olmak üzere bazı yasaları uygulayıp denetleyecektir. (El Kabas Gazetesi, 29 Ağustos 2024).

Yorum:

Bir Müslümanın hayata, siyasi, cezai, ekonomik, yargı ve mali hayatın tüm alanlarını kapsayan İslam’ın merceğinden bakması gerekir… Bu ise devlete mali kaynakların sağlanması ve mali harcamalara rehberlik edilmesi ile ilgili konuları, özellikle de insanlardan vergi şeklinde para alınmasıyla ilgili meseleleri içermektedir.

Konuyu ideolojik perspektiften ele almak için hemen şunu söyleyeyim; vergi mefhumu, gerek kapitalizmin yaşam tarzının gerekse onun hem ekonomik hem de finansal açıdan yaşam şeklinin önemli bir parçası olarak kabul edilmektedir. Hemen soruyorum; Hanif şeriatımızda bu kabilden bir şey var mıdır? İslam’da devletin, insanların işlerini idare etmek için onlara vergi koyması caiz midir? İslam Devleti’nin, vergi toplarken izlemesi gereken siyaset nedir?

Şeriat, Beytu’l Mâl’in gelirlerini belirlemiş, bunları tebaanın işlerinin idare edilmesi için koyduğu gibi bunun için vergiler koymamıştır. Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem, tebaanın işlerini (fey, cizye, harac, rikâzın (maden) beşte biri ve zekât gibi) gelirlerle idare ederken, kesinlikle O’ndan insanlara vergi koyduğu rivayet edilmemiş, aksine Aleyhissalatu ve’s Selam, sınırda olan kimselerin, ülkeye girdirdiği mallarından öşür (gümrük vergisi) aldıklarını öğrendiğinde bunu yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍGümrük vergisi alan cennete giremez.

Ancak gözetilmesi gereken işler olabilir ve devletin gelirleri bunları karşılamak için yeterli olmayabilir; bu durumda vergi koymak caiz midir, değil midir?

Bu ve diğer detayların cevabını öğrenmek için okuyucuyu, (Hizb-ut Tahrir’in yayınlarından olan) Hilafet Devleti’nde Maliye kitabına yönlendiriyoruz.

Bu durumda bizim için, kalıcı vergilerin İslam’da asıl olmadığı, ancak (olağanüstü durumda) ve (Müslümanlar için zorunlu olan ve ertelenemeyen şeylere harcamak için para yetersiz olduğunda açığı kapatmak amacıyla toplumun tüm kesimlerinden değil de sadece zenginlerden alınması, Beytu’l Mâl’daki açık ve ihtiyaç kadar olması ve kesinlikle bundan fazla olmaması) şartıyla geçici vergilerin konulabileceği açığa çıkmaktadır.

İslam’da devletin mali siyaseti gözden geçirildiğinde bizim için, İslami hayatın olması gereken bir parçası açığa çıkmaktadır ki bu, bugünkü realitemize çok yabancı olan hükümler içermektedir; tıpkı Beytu’l Mâl, fey, cizye, harac, rikâz, meks (gümrük vergisi), cihad ve benzerleri gibi… Ayrıca İslami hayata yönelik doğru tasavvur da kendi bağlamı içinde olması gerekir; zira Allah’ın indirdikleriyle yönetilmemesi, Raşidi Hilafet Devleti gibi gözetim devleti olmayan, aksine vergi devleti olan bir devletin olması durumunda geçici vergilerin uygulanmasını tasavvur etmek imkansızdır!

Ayrıca kalıcı gelir vergisinin, istenilen ekonomik ıslahın bir unsuru olmasının imkansız olduğunu da vurgularız; çünkü bu, şerî bir gerekçe olmaksızın insanların paralarını kalıcı bir şekilde alarak şeriatın hükümlerine muhalefet etmektir. Nitekim daha da ileri giderek, İslam’ın vergi siyasetinin bile insan yapımı sistemlerin ifsat etmiş olduğu şeyleri tek başına düzeltemeyeceğini, ancak ekonominin yapısal sorunlarından kaynaklanan çözümün, bu kötüleşen gerçekliğin Allah’ın Kitabı’na ve Kerim Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetine göre değiştirilmesinde yattığını söyleyebiliriz; bu da ancak Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Devleti’nin gölgesinde yönetim, ekonomi, içtimai, ukubatlar ve diğer hükümlerle ilgili İslam’ın tüm hükümlerinin uygulanmasıyla mümkündür.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

M. Usame Es-Suveynî – Kuveyt

Devamını oku...

İlan Edilen Bir İkiyüzlülük ve Sabit Bir Küstahlık!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İlan Edilen Bir İkiyüzlülük ve Sabit Bir Küstahlık!

Haber:

ABD başkanlık seçimleri için resmen aday gösterilmesinin ardından bir TV kanalına verdiği ilk röportajda Demokrat Parti'nin ABD başkan adayı Kamala Harris, seçimi kazanması halinde “İsrail’e” silah ihracatına yasak getirme niyetinde olmadığını söyledi ve “Gazze'de ateşkes” çağrısında bulundu. (Anadolu Ajansı)

Yorum:

Amerikan politikası, başkanın değişmesiyle değişmez; aksine o, fiili yönetim kurumları tarafından belirlenen bir politikadır. Mevcut Başkan Biden’ın, “Eğer “İsrail” olmasaydı bir “İsrail” icat etmek zorunda kalırdık” şeklinde açıkladığı gibi Yahudi varlığının güvenliği bir zorunluluktur! Dolayısıyla Yahudi varlığının Gazze’deki halkımıza yaptıkları, bölgedeki durumu bozmak, Amerika’nın bölgedeki yoğun varlığını ve tedarik yolları üzerindeki etkin kontrolünü meşrulaştırmak ve Çin gibi başka diğer herhangi bir odağın bölgeye girmesini engellemek için Yahudi varlığı tarafından yürütülen bir Amerikan savaşıdır.

Adayların, demokrasi ve halkların haklarını desteklediklerine dair söylemlerinin, özellikle de çatışmanın tellerini çalan ve çalmaya devam ve bir yandan barışın başarılı olmasını talep ederken diğer yandan Yahudi varlığından silahların yasaklanması kararına sahip olmayan Harris’in söylemlerinin manipüle edilmesi bu açıklamaların, insan haklarını, sahte demokrasiyi, halkların kendi kaderini tayin etme özgürlüğünü ve uluslararası yolsuzlukla mücadeleyi destekleyen sahte maskelerden ibaret olduğunu ifşa etmektedir.

Bugün Gazze'de yaşananlar, genel olarak tüm dünya ülkelerini ve onların hükümetlerini, özel olarak da İslam beldelerinin hükümetlerini ifşa etmiş olup bu da halklar ve hükümetler arasındaki uçurumu genişletmekte, tüm sloganlarının sahteliğini ortaya çıkarmakta ve ABD'nin planlarını onaylamadığı sürece her türlü inandırıcılığını ve herhangi bir karar alma gücünü yitiren uluslararası toplumun prestijini düşürmektedir.

ABD'nin başını çektiği kâfir Batı tarafından ekilen şeytani kapitalist tohum, insanlık için yozlaşma ve sefalet üretmektedir. Dolayısıyla bugün meydana gelen enflasyon ve durgunluk da dahil yaşam sıkıntısı ve her düzeydeki yolsuzluk, bu şeytani tohumun ürününden başka bir şey değildir; Allah’ın izniyle gerek onlar gerekse Batı’nın silahları ve desteğiyle, ayrıca bölgenin hain yöneticilerinin ya da Siyonist ve Batı projesine hizmet etmek için aramıza sızanların korumasıyla bir zorba olan üvey evlatları yok olacaklardır.

Ey Müslümanlar: Şayet harekete geçmezseniz bugün Gazze’de olanlar uykularınızı kaçıracaktır; çünkü Yahudi varlığı bugün ve Gazze’den sonra savaş makinesini durdurmayacaktır; zira şayet onu durdurursa ölecektir.

Ey Müslüman orduları, vücudumuzdaki bu mikrobu öldürmek için harekete geçin ve onların kırılgan savaş makinelerini yerle bir edin. Allah'a yemin olsun ki, Müslüman ülkelerdeki en küçük ordu bile harekete geçse, onları bir gün bir gecede yok eder; şayet onları paramparça edecek olan Hilafetin orduları gelmiş olsa nasıl olur acaba?!

Ümmet, İslam ile yönetilmenin özlemini dile getirmekte ve güç ve kuvvet ehlinden olan samimi evlatlarına, şayet harekete geçer ve bunu sırf Allah için yaparsanız biz sizin beraberiz diye hitap etmektedir. İslami hayatı yeniden başlatmak ve Rabbani şeriatın iktidara geri dönmesi için çalışanlar, güç ve kuvvet ehlini, bu dine yardım etmek için harekete geçmeye ve şehadetinden dolayı Rahman’ın arşının titrediği bu günlerin Sa’d’ı olmaya, böylece bu dünyanın ve ahiretin izzetini kazanmaya çağırıyorlar. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْEy iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” [Muhammed 7]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dareyn Eş-Şanti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER