Cuma, 04 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/06
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 04/06/2024

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 04/06/2024
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Üyesi Sayın Muhammed Emin Yıldırım gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

- SOCAR Şirketinin "İsrail"e Petrol Satışı
- Enflasyon Rakamları ve Mehmet Şimşek'in Açıklamaları

H. 27 Zilkade 1445 El-Muvafık M. 4 Haziran 2024

Devamını oku...

Lübnan: Gösteri; “Ey Kinana Ordusu... Vakit Geldi!”

  • Kategori Lübnan
  •   |  
Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti:
Gösteri: “Ey Kinana Ordusu... Vakit Geldi!”
 

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, Gazze'ye destek amacıyla Trablus kenti sokaklarında büyük bir gösteri düzenleyerek şu sloganı yükseltti:

“Ey Kinana Ordusu, Vakit Geldi!”

Hizb Müslümanları, Mübarek Toprak Filistin'deki mazlum Müslümanları desteklemek ve Mescid-i Aksa'yı ve nehrinden denizine kadar işgal altındaki tüm Filistin'i Yahudilerin cani katillerinin pençesinden kurtarmak için derhal orduları harekete geçirecek tek bir Halifenin sancağı altında birleşmeye çağırdı.

Cuma, 23 Zilkade 1445 Hicri, 31 Mayıs 2024 Miladi

- Şeyh Ahmed El-Sufi'nin (Ebu Nizar Eş-Şami) Konuşması -

Etiketler

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

Daha Fazla Bilgi İçin:

Hizb-ut Tahrir Lübnan Vilayeti Twitter Sayfası
Hizb-ut Tahrir Lübnan Vilayeti Facebook Sayfası

 

Devamını oku...

Türkiye’de Yeni Bir Darbe Girişimi! Gerçek mi Yoksa Aldatmaca mı? Üstad Esad Mansur’un Kaleminden

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El-Raye Gazetesi

Türkiye’de Yeni Bir Darbe Girişimi!

Gerçek mi Yoksa Aldatmaca mı?

Üstad Esad Mansur’un Kaleminden

Darbeler genellikle, ordunun hükümet üzerinde otorite sahibi olduğu veya biri diğerine üstün gelmek, böylece başkaları üzerine hegemonyasını dayatmak için yönetime hâkim olmak isteyen iç güçler arasında çatışmaların olduğu veya bizzat devletin ya da gerek devletin gerekse içerideki güçlerin dış bağlantılarının olduğu ülkelerde meydana gelir. Örneğin Mehmet Ali Paşa, Mısır vilayetinin yönetimini ele geçirdi ve Fransa’nın kendisini Mısır'ın valisi olarak tanıması için Hilafet Devleti’ne karşı kendisini desteklemesi için Fransa’dan yardım istedi. Paşa unvanı genellikle üst düzey askeri komutanlara verilir. Yine Mithat Paşa yönetime hâkim oldu, İngilizlerle bağlantı kurdu ve Sultan V. Murad’ı tahttan indirdi. Aynı şekilde Enver Paşa, Cemal Paşa ve Talat Paşa da iktidara gelerek Halife II. Abdülhamid’i devirdiler. Ayrıca subay Mustafa Kemal, İngilizlerle bağlantı kurdu ve onların kendisini devlet başkanı olarak atamalarına karşılık Hilafeti yıktı ve cihad farzını kaldırma görevini tamamladıktan sonra görevi laik cumhuriyet sistemini korumak olan bir ordu kurdu; çünkü bu sistem halka dayalı değildi; bu yüzden laik temeller üzerine kurduğu ordu din ile savaştı, onun iktidara gelmesini sağladı ve ordu subayları İngilizlerle bağlantı kurdular; böylece İngilizlere mutlak bağlılık duymaya başladılar. Dolayısıyla her ne zaman laikliğe ya da İngiliz nüfuzuna yönelik bir tehdit görseler, 1960, 1971, 1980 ve 1997’de olduğu gibi darbe yaptılar ancak 2003, 2008 ve 2016 yıllarında, Türkiye'yi Amerika'nın yörüngesine sokan Erdoğan’a karşı başarısız girişimlerde bulundular.

Bu nedenle darbe fikri, özellikle gerek Amerikan nüfuzuna gerekse ümmetin hem Amerikan hem de İngilizlerin nüfuzundan kurtulma girişimleri karşısında daima kendi nüfuzlarını korumaya çalışan İngiliz ajanları olmak üzere Türkiye’deki çatışan güçlerin akıllarında kalmaya devam edecektir. Bu yüzden İngilizler, iktidara ve despotluğa susamış, İslam şeriatını tatbik etmek isteyenlerden nefret eden ve her ne zaman yıktıkları Hilafet kelimesi müminler tarafından haykırılsa öfke kusan ajanlarını harekete geçiriyor. Ancak bu ajanlar, çoğunluğu elde edebilecekleri bir halk desteğine sahip olmadıkları ve ülke halkının çoğunluğu İslam’a yakın olanları desteklediği için onlar da Amerikan yanlıları gibi İslam'ı istismar etmeye başladılar.

Nitekim 14/5/2024 tarihinde Erdoğan’a, Fethullah Gülen hareketi tarafından 12/17-25/2013 tarihinde, iktidardaki bakan ve yetkililerin çocuklarına, hatta Erdoğan'ın ailesini kadar uzanan yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları kapsamında kendi başına gelen ve kendisinin de o dönemde darbe girişimi olarak nitelendirdiği olaya benzer bir darbe girişimi uyarısı geldi.

Yeni komployla ilgili söylentiler, Ankara’daki 3 emniyet müdürünün, medya organlarının eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile ilişkisi olmakla suçladığı Ayhan Bora Kaplan liderliğindeki bir mafya çetesiyle bağlantılı olduğunun ortaya çıkmasının ardından geldi. Erdoğan’ın Soylu ile bir araya geldiği ve onunla bu meseleyi görüştüğü bildirildi.

Erdoğan’ın müttefiki ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin başkanı Bahçeli, parlamentodaki grup toplantısında şöyle konuştu: “Birkaç emniyet müdürünün açığa alınmasıyla geçiştirilemeyecek bir komplo devrededir… Nitekim hedef Cumhur İttifakı (kendisinin ve Erdoğan’ın partisi) ve son tahlilde Türkiye’dir.” Bahçeli'nin konuşmasının ardından Erdoğan, konuyu MİT Başkanı Kalın ve Adalet Bakanı Tunç ile görüştü.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 62 ilde Gülen hareketine mensup olduğundan şüphelenilen 544 kişinin, 2016 darbe girişiminde hareketin katılımcıları arasında iletişim aracı olan ByLock uygulamasını devlet kurumlarına sızmak ve aralarında iletişim kurmak için kullanmak suçlamasıyla tutuklandığını açıkladı. Bakan, Cumhurbaşkanını ve hükümeti hedef almayı planlayanları ve terör örgütleri ve mafyayla iş birliği yapanların planlarını yerle bir etmekle tehdit etti.

Konuyu gündeme getiren kişi Bahçeli olup onun konuyu gündeme getirmesinde bir çıkarı olduğu ortaya çıktı; zira onun 3 polis memurunun görevden alınmasının yeterli olmadığı ve kovuşturma yapılması gerektiği şeklinde açıklamaları vardır; zira Bahçeli, daha fazla polis memurunun tasfiye edilmesini istediği gibi İçişleri Bakanı’ndan kurtulup kendisine yakın olan başka birinin getirilmesini istiyor. Özellikle Erdoğan, MİT Başkanı ve Adalet Bakanı ile görüştüğünde İçişleri Bakanı’nı davet etmemişken ve özellikle Bakan da mafyaya odaklanmayıp Gülen cemaatine odaklanmışken. Dolayısıyla bu cemaatin müntesiplerine yönelik kovuşturma, başka konuları örtbas etmek için kullanılmakta olup bu da darbe yapmak için çok düşük bir durumdur. Nitekim bu cemaatin müntesipleri, bu ajanların arasına sızmak ve onların çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyla 15/7/2016 tarihinde İngiltere başta olmak üzere Avrupalı ajanlarla birlikte darbe girişimine katılmışlardır. Yani bu cemaat sadece kendi çıkarları için çalışıyor ve bu nedenle Amerikalılarla, Avrupalılarla ve Yahudilerle işbirliğine giriyor.
Erdoğan, partisi ve ona bağlı medya kuruluşları, konuyu gündeme getirmeye ve şişirmeye çalışmadılar! Bundan dolayı konunun gündeme getirilmesinde bir çıkarlarının olmadığı, bunun mafyayla bağlantılı olmakla suçlanan eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu gibi parti içindeki isimleri etkileyeceği, meselenin bir darbe girişimi olmadığı, daha çok hesaplaşmalardan ve partizan çıkarları gerçekleştirmekten ibaret olduğu ortaya çıkmaktadır.

Polisin darbe yapabilecek kapasitesi yoktur; aksi takdirde Gülen cemaati, Erdoğan'ın daha önce kendisine polis ve güvenlik kontrolünü vermesinin ardından darbe girişiminde bulunabilirdi. Ancak 2016 darbe girişimi sırasında ordudaki İngiliz ajanlarının arasına sızmıştır.

Türkiye'deki siyasi parti ve örgütler, kendi şahsi ve partizan çıkarlarını her şeyin üstünde tutuyorlar; hatta terennüm edip durdukları ülke ve halkın çıkarları bile ikinci veya üçüncü sırada geliyor; zira bunlar, her ne kadar laikliği ve ondan doğan fikir ve sistemleri benimsemiş olsalar da ideolojik değillerdir; ancak laikliği ve ondan doğan fikir ve sistemleri ise fikri iflas nedeniyle iktidara ulaşmak ve birtakım menfaatler gerçekleştirmek için benimsiyorlar.

Elbette ki Türkiye’deki siyasi parti ve örgütler, İslami ideolojik de değillerdir; zira İslam olduğunu iddia eden birinin, laikliğe dayalı bir parti kurması veya böyle bir partiye üye olması veya onu seçmesi caiz değildir ve bu büyük günahlardan biridir. Dolayısıyla bu kişinin, sadece İslam ideolojisine dayanan ve Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kurulmasını müjdelediği Raşidi Hilafet yoluyla İslami hayatı yeniden başlatmaya ve İslam davetini dünyaya taşımaya davet eden siyasi bir partiye müntesip olması gerekir. Bunun için çalışmak ne güzeldir ve varılacak hedef de ne güzel hedeftir.

Kaynak: El-Raye Gazetesi - 498. Sayı - 05/06/2024

Devamını oku...

Filistin ve Anadolu’yu Bir Avuç Müslüman Savunacaksa 1 Milyonluk Ordun ile Sen Ne Güne Duruyorsun Ey Erdoğan!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber – Yorum

Filistin ve Anadolu’yu Bir Avuç Müslüman Savunacaksa 1 Milyonluk Ordun ile Sen Ne Güne Duruyorsun Ey Erdoğan!

Haber:

Başkan Erdoğan, 3. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nda “Filistin’de katliam 76 yıldır kesintisiz devam ediyor. Filistinli çocuklar 76 yıldır şımarık bir devlet tarafından öldürülüyor. 7 Ekim’den bu yana Gazze’de şahit olunan barbarlık, Filistin halkının 76 yıldır her gün yaşadığı vahşetin, insanlığın geri kalanı tarafından görülmesini sağladı… Hamas ve Filistin halkı sadece kendi topraklarını savunmuyor. Aynı zamanda arzı mevud hezeyanına karşı Anadolu’yu savunuyor.” dedi.

Yorum:

Erdoğan, ümmete tarih dersi vereceği ve malum olanı ilan edeceği yerde 76 yıldır işgal altındaki Filistin’i kurtarmak ve 8 aydır soykırıma maruz kalan Gazze’yi özgürlüğüne kavuşturmak için emri altındaki 1 milyon Türk ordusunu seferber etmelidir. Erdoğan’ın görevi ve misyonu tarih dersi vermek ve malum olanı ilan etmek değil, devasa orduları seferber ederek savunmasızları savunmak, kutsalları korumak, başta Filistin olmak üzere işgal altındaki İslam topraklarını Yahudiler ve kafirlerin pisliklerinden kurtarmaktır.

Erdoğan, daha düne kadar kankası olduğu ve Külliye’de ağırladığı Yahudi varlığı liderlerini bugün Nazi artığı ve barbar olarak nitelendirmektedir. Yarın efendisi Amerika arabuluculuğunda ateşkes imzalandığında, bugün tükürdüklerini geri yalayacak, “siyasette küslük ve darlık olmaz” aldatmacası ile Yahudi varlığı ile ilişkilerine sanki soykırım ve katliam yaşanmamış gibi kaldığı yerden devam edecektir. 20 yıldır buna tanık oluyoruz.

Evet, doğru Filistin 76 yıldır işgal altında ve 76 yıldır katliam kesintisiz devam ediyor ama bunun başlıca sebebi, Erdoğan gibi katliam ve işgale 76 yıldır sessiz kalan ve hatta işgalle işbirliği yapan kukla yöneticilerdir. Bu kukla yöneticiler, şimdiye kadar yaşananları sadece kınamakla, izlemekle ve ölüleri saymakla yetinmemiş olsalardı ne Yahudiler ne Hintliler ne de Amerikalılar herhangi bir İslam toprağını işgal etmeye ve Müslümanları katletmeye kesinlikle cesaret edemezlerdi. Onun için Erdoğan, uluslararası toplum ve Amerika’yı suçlamak yerine dönüp kendine bakmalıdır. 76 yıllık işgal ve katliamın müsebbibi Erdoğan gibi vurdumduymaz hain yöneticiler değil midir?

Erdoğan, savunmasız Filistin halkı ve Hamas’ın Anadolu’yu savunduğunu söylüyor, peki neden kendisi mütekabiliyet ilkesi gereği Filistin ve Gazze’yi savunmuyor? 1 milyon ordu emri altındayken savunmasız ve silahsız Filistin halkının Anadolu’yu savunması akla ve izana sığar mı? Devasa Türk ordusuna rağmen Hamas’tan, Filistin halkından Anadolu’yu savunmasını beklemek ancak kölelikte zirve yapmış yöneticilere yakışır. Yazık! Oysa Mısır, Türkiye ve Pakistan gibi ülkelerin orduları, hapşırsa Yahudi varlığını yok edebilecek kapasite ve beceridedir. Ama maalesef tüm bu ordular, Yahudi varlığına karşı aslan kesilmek yerine efendileri ABD’nin çıkarı için Libya ve Afganistan’da kendi din kardeşlerine karşı aslan kesilmektedirler. İslam dünyasındaki yöneticiler, duygusuz, vicdansız, Gazze’deki soykırıma yürekleri sızlamayan, sadece timsah gözyaşları döken kuklalardır.

Müslümanların, kadınların, kutsal mekanların çağrılarına kulak veren Selahaddin, Kutuz, Kuteybe, Mutasım ve daha sayamadığımız nice kahraman komutanları gibi yiğit komutanları ve liderleri olsaydı; ne Yahudi varlığı ne de bir başka güç, bırakın topraklarını işgal etmeyi, onurlarını çiğnemeyi ve kutsallarını pisletmeyi saçlarının bir kılına bile dokunmaya cesaret edemezlerdi. Raşidi Hilafette Halifelerin Müslim-gayrimüslim tebaalarını korumak için sergiledikleri üstün kahramanlıklar bunun en güzel kanıtıdır. Bu nedenle Müslümanlar Gazze’ye destek olmak, irili ufaklı tüm sorunlarına çözüm bulmak istiyorlarsa Raşidi Hilafeti kurmak için çalışmalıdırlar.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ercan Tekinbaş

Devamını oku...

“Sarhoşluk Veren Her Şey İçkidir; Sarhoşluk Veren Her Şey de Haramdır.”

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

كُلُّ مُسْكِرٍ خَمْرٌ، وَكُلُّ مُسْكِرٍ حَرَامٌ

“Sarhoşluk Veren Her Şey İçkidir; Sarhoşluk Veren Her Şey de Haramdır.”

Haber:

22 Mayıs 2024’te Mombasa Valisi Abdussamed Şerif Nasır, idari bir emir uyarınca Mogoka bitkisinin (Gat veya Mira olarak bilinen bir tür popüler uyarıcı) veya ürünlerinin Mombasa’ya girişini, dağıtımını, satışını ve tüketimini yasakladı. Ayrıca Kilifi ve Taita Taveta bölgelerinin valileri de benzer bir direktif yayınlayarak bu ürünün satışına ve kullanımına karşı sıkı önlemler alma sözü verdiler. Daha sonra Devlet Başkan William Ruto, ülkenin bazı bölgelerinde uygulanan tartışmalı yasağı kaldırdı. Nitekim taze filizlerin ve taze yaprakların tüketiminin, artan zihinsel sağlık sorunlarına ve suç da dahil olmak üzere sosyal hastalıkların artmasına neden olduğu iddia ediliyor.

Yorum:

Mogoka yasağı, onu yetiştiren Embu eyaletinde protestolara yol açtı; zira çiftçiler ve tüccarlar, yasak nedeniyle işyerlerinin kapanma riskini kınadılar. Ancak yasak dini kuruluşlardan önemli bir destek aldı; zira Müslüman din adamları, Mogoka’nın yasaklı ilaç olarak sınıflandırılması çağrısında bulundular. Uyarıcı, 2013 Bitki Yasası ve 2023 MIRA Düzenlemeleri kapsamında yasal bir üründür. Başkan Ruto, hükümetinin bu mali yılda ülkede Gat ekimini genişletmek için 3,7 milyon Dolar (3 milyon Sterlin) tahsis ettiğini söyledi!

Laik ve kapitalist açıdan bakıldığında, herhangi bir hükümetin Mogoka ve her türlü içkiyi yasaklaması için hiçbir nedeni yoktur. Gat ekimi ve alkol imalatı kanuna uygun olduğu sürece, ekonomiye katkıda bulunabilmeleri için bunların genişlemelerine teşvik edilmektedir. Dolayısıyla bu ülkede Gat ve Mogoka ekimi yasal olduğundan, yasanın ilgili tüm hükümlerine uyulduğu sürece, diğer sektörler gibi bunların da ticaretinin ve tüketiminin genişlemesine izin verilmektedir. İşte bu bağlamda Mogoka tarım alanlarının liderleri, yasağı protesto etmek için seslerini yükseltmektedir! Bu da kapitalist sistemin hayır ve şer konusunda ne kadar yozlaştığını gösteriyor; zira sistem, sadece bunların getirdiği faydalara bakıyor. Bu bağlamda Mogoka insan hayatı için tehlike oluşturuyor ancak kapitalist sistem, tarımının ve ticaretinin en basit şekliyle mümkün olan en geniş ölçüde gelişmesine izin veriyor. Aksine İslam, insanın amellerinin bakış açısı ve ölçüsünde, haram ve helale itimat etmektedir. Bu durumda bir şey haram kılınmış ise, ondan gelecek fayda ne olursa olsun tamamen haram olur.

Mogoka çiğneyen ve içki içenlerin çoğu fakirdirler; hatta zenginler bile bunu stresi hafifletmek için yaptıklarını iddia etmektedir. Her ne kadar bu sebep asil bir insanın bu tür fiilleri işlemesini haklı çıkarmasa da ancak birçok yoksul Kenyalının ekonomik zorluklardan bir “çıkış yolu” olarak alkol aldıkları da doğrudur... Bu ise, kaynakların üretiminin yalnızca birkaç güçlü bireyin eline geçmesini ve geri kalan insanların da yoksulluk içinde kalmasını uygun gören kusurlu bir ekonomik sisteme sahip olan yozlaşmış kapitalist akidenin benimsenmesinden dolayıdır. Öte yandan İslam, insanların hayattan umudunu kesmesini haram kıldığı gibi ekonomik sistemi de, kaynakların herkese doğru ve adil bir şekilde dağıtılmasını sağlamakta ve yalnızca birkaç güçlü kişinin faydalanmasına izin vermemektedir.

Sonuç olarak bu rezilliğin çözümü, İslam’dadır. Zira bir ideoloji olarak İslam, gerek sağlık gerekse toplumsal açıdan insan cinsini etkileyen her şeyin tüketilmesini veya kullanılmasını haram kılmaktadır. Dolayısıyla İslam’a göre sarhoş edici her türlü maddeyi, yani alkol ve diğer şeyleri tüketmek, toplumda tiksintiye yol açan şeytanın işlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Allah’ın emir ve yasaklarına bağlanmak şeklindeki doğru yoldan uzaklaşıp sapmaktan bahsetmiyorum bile.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Şaban Muallim - Kenya

Devamını oku...

Tunus Vilayeti: Yürüyüş; "Ey Mısır Ordusu, Düşman... Düşman görüş alanınızda... Kanınızı döktü ve kardeşlerinizi öldürdü ve artık harekete geçme zamanınız geldi!"

  • Kategori Tunus
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti: Yürüyüş;
"Ey Mısır Ordusu, Düşman... Düşman görüş alanınızda... Kanınızı döktü ve kardeşlerinizi öldürdü ve artık harekete geçme zamanınız geldi!"

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti, “Ey Mısır Ordusu, Düşman... Düşman görüş alanınızda... Kanınızı döktü ve kardeşlerinizi öldürdü, artık harekete geçme zamanınız geldi!” başlıklı bir yürüyüş düzenledi. Yürüyüş, her Cuma olduğu gibi Cuma namazından sonra başkentteki El-Fetih Camii'nden Sevra Caddesi'ne doğru başladı. Bu yürüyüş, mübarek toprak Filistin'deki Gazze Şeridi'nde Müslümanlara karşı soykırım savaşının başlamasından bu yana düzenlenen 33. yürüyüştür.

Böylece Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti, El Aksa Tufanı'nın kıvılcımından bu yana düzenlediği 33 yürüyüş gibi Gazze'ye desteğini sürdürmekte ve Allah'ın kendilerine farz kıldığı İslam devletini kurabilmeleri ve böylece tüm insanlığı Yahudilerin ve nefret dolu Haçlı Batı'nın adaletsizliğinden ve suçlarından kurtarabilmeleri için ümmeti ve ordularını harekete geçirmeye çalışmaktadır.

Hizb-ut Tahrir Tunus Vilayeti Merkezi Medya Ofisi Delegesi

Cuma, 23 Zilkade 1445 Hicri, 31 Mayıs 2024 Miladi

tunus

Etiketler

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

tunus

Devamını oku...

Mübarek Topraklar... İslami Bir Meseledir!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Mübarek Topraklar... İslami Bir Meseledir!

Filistin toprakları, kendine has özellikleri olan İslami topraklardır; çünkü Allahu Teala onu şerefli ve mübarek kıldığı gibi Mescid-i Aksa’yı iki kıblenin ilki ve Harameyn’in üçüncüsü kılmış, onun çevresini mübarek ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sı kılmıştır; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: سُبْحانَ الَّذِي أسْرى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ المَسْجِدِ الحَرامِ إلى المَسْجِدِ الأقْصى الَّذِي بارَكْنا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِن آياتِنا إنَّه هو السَّمِيعُ البَصِيرُ Bir gece, kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” [İsra 1] Ayrıca burası, Nebi Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in en yüksek semalara yükseldiği ve Allah Subhanehu’nun Halili (dostu) için göç edilen yer olarak seçtiği mübarek topraklardır; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطاً إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَBiz, onu ve Lût'u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiğimiz ülkeye ulaştırdık.” [Enbiya 71] Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den sahih olarak şöyle dediği rivayet edilmiştir: لَا تُشَدُّ الرِّحَالُ إِلَّا إِلَى ثَلَاثَةِ مَسَاجِدَ: الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ، وَالْمَسْجِدِ الْأَقْصَى، وَمَسْجِدِي هَذَاŞu üç mescitten başkasına yolculuk edilmez: Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa ve bu benim mescidimdir.” Dolayısıyla burası, hicretten sonra on altı ay boyunca Müslümanların ilk kıblesi olarak kalmaya devam etmiştir; bu nedenle Filistin toprakları Müslümanların gönlünde özel bir yer işgal etmiş ve Filistin topraklarına karşı yapılan Yahudi saldırılarına gerek gösterilerle gerekse boykotlarla tüm İslam ümmeti tepki göstermiştir; dolayısıyla her kim burayı savunmak için savaş sancağını kaldırırsa, özel bir yere, büyük bir saygıya ve yüksek bir mertebeye sahip olacaktır.

Bu mesele, başından sonuna kadar İslami bir meseledir; bu yüzden o, tüm detayları ve dallarıyla İslam’ın hükümlerine tabi olmalıdır. Bu da tüm Müslümanların ona tek bir bakış açısından bakmalarını gerektirir. Dikkat edin bu, vatancı ve milliyetçi bir bakış açısı değil, İslam’ın ve onun şeriatının bakış açısıdır; bu yüzden bizim onlarla (Yahudiler) olan çatışmamız, milliyetçi veya vatancı bir çatışma değil, akidevi bir çatışmadır. Bu da aynı şekilde bizim şerî bir çözüme sahip olmamızı gerektirir; şerî çözüm ise, din tamamen Allah'ın oluncaya kadar Allah'ın düşmanları olan Yahudilere karşı savaşmak ve cihad etmektir; bu yüzden onlarla yapılan savaşa bu açıdan bakılması gerekir.

Mübarek topraklar meselesinin çözümü, onu siyasi bir mesele olarak ele almakla olmaz; çünkü bu, Yahudi varlığının mübarek topraklardaki varlığının açık bir şekilde kabulü sayılır. Dolayısıyla bu meselenin çözümü, kararlarıyla Yahudi varlığına hizmet etmek ve onun bekasının devam etmesini sağlamak için çalışan Birleşmiş Milletlere başvurarak olmayacağı gibi kınamalar, eleştiriler ve boykot talepleri gibi kısır bir döngü içerisinde dönmekle de olmayacaktır…

Nitekim Müslümanların başındaki ajan yöneticileri devirmek ve Yahudi varlığını tamamen ezmek için ümmetin ordularının harekete geçip Yahudilerin mutant devletlerini askeri birliklerinin ayakları altında yok etmedikçe Filistin meselesi çözülmeyecek ve son bulmayacaktır. Bu yüzden orduların Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sını kurtarmak ve toprakları işgalcilerin pisliklerinden temizlemek amacıyla yürümeleri için artık onların, tiranların tahtlarını yıkmak ve Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurmak için harekete geçmelerinin zamanı gelmiştir.

Nitekim şerî nâsslarda ahir zamanda bu mübarek yerde Müslümanlar ile Yahudiler arasında bir savaşın olacağı geçmektedir; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكَ لَيَبْعَثَنَّ عَلَيْهِمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ يَسُومُهُمْ سُوءَ الْعَذَابِ إِنَّ رَبَّكَ لَسَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَحِيمٌRabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara en kötü eziyeti yapacak kimseler göndereceğini ilan etti. Şüphesiz Rabbin cezayı çabuk verendir. Ve O çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” [Araf 167] Dolayısıyla bu gâsıp varlığın ortadan kaldırılması ve Filistin topraklarının geri alınması, savunma cihadı kabilinden olup Müslümanların bir yönetimi, otoritesi ve devleti olmasa bile Filistin halkından ve onların yakınlarında olan Müslümanların bu savunma cihadını yapması farzdır ve bunun yerine getirilememesi durumunda bu farz tüm Müslümanları kapsayacak şekilde genişletilir.           

Orduları ve evlatlarıyla birlikte ümmetin vacibi, ajan rejimleri devirmek için harekete geçip güç ehlini de harekete geçirmesi ve mübarek toprakları ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sını kurtarmak ve Yahudi varlığını sonsuza dek kökünden söküp atmak için derhal askeri bir harekâtın olmasıdır.

Sonuç olarak diyoruz ki: İslam ümmeti, en uzağından en yakınına kadar tek bir ümmet olup onun meseleleri de birdir; dolayısıyla Filistin melesi de konumundan ve öneminden dolayı Müslümanların çeşitli ve birçok meselelerinden biri olmaya devam etmekte olup onun dinde zaruret olarak bilinen açık şerî hükümleri vardır; bu da buranın işgal edilmiş toprak olması ve buranın ümmet ve orduları tarafından kurtarılmasıdır. Dolayısıyla meselenin maslahatını gerçekleştirecek siyasi ve şerî çalışma, ümmet ile davası arasında engel olan hain rejimleri devirmek için çalışmaktır. Zira şayet engeller olmasaydı, ümmetin evlatlarından birçoğunun, gâsıp Yahudilerle savaşmak ve ya zafer ya da Allah yolunda şehit olmak gibi iki iyilikten birine nail olmak için gönüllü olarak ailesini, ülkesini ve işini terk ettiklerini görürdük. Bu yüzden bizim tek yapmamız gereken şey, ümmeti ve ordularını bu sabiteler konusunda bilinçlendirmektir ki böylece çözüm ve metodu açıklığa kavuşsun ve engeller ortadan kalksın; işte o zaman Allah Subhanehu’nun zafer ve iktidar vaadi gerçekleşecektir. وَعْدَ اللهِ لَا يُخْلِفُ اللهُ وَعْدَهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ Bu Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz; ama insanların çoğu bunu bilmezler.” [Rum 6] Dolayısıyla bu, Müslümanların Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metoduna ve rehberliğine göre İslam’ın hükmünü ve otoritesini ikame etmek için çok çalışmasını gerektirmektedir ki böylece bütün Müslümanlar, tek bir devletin ve tek bir İmamın (Halifenin) altında İslam’ın hükmünün ve otoritesinin altına geri dönsünler.      

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Faris Mansur– Irak

Devamını oku...

Gazze İle Sudan Arasında, Sona Erdirecek Birini Bekleyen Acılar Var!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Gazze İle Sudan Arasında, Sona Erdirecek Birini Bekleyen Acılar Var!

Haber:

“Burası Gazze… Burası Sudan… Birbirine yakın acılar”; işte bu sloganla elektronik iletişim platformlarının öncüleri, Sudan'daki yaygın savaşın sahneleriyle etkileşime geçtiler ve sahnelerin birçoğu, işgalci Yahudi varlığının ordusu tarafından gerçekleştirilen öldürme ve yerinden etme gibi Gazze Şeridi’nde yaşananları hatırlattı. Nitekim Birleşmiş Milletler ve uluslararası kurumlar, Sudan’ı insani felaketten kurtarmaya yönelik çağrılarını artırdılar; zira Sudan’ın 18 eyaletinden 12'sine yayılan çatışmalar nedeniyle yaşanan gıda kıtlığı yüzünden milyonlarca insan açlığa ve ölüme sürüklenmektedir. “Tüm Gözler Refah’ta” kampanyasının yaygınlaşmasının ardından sosyal medya platformlarının kullanıcılarının Sudan halkıyla dayanışma göstermek ve Ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında devam eden savaş yüzünden yaşadıkları trajediyi vurgulamak amacıyla başlattığı kampanya kapsamında "Sudan için Dua Edin" hashtag’i yayıldı. (El Cezire)

Yorum:

Sudan, İslam ümmetinin sayısız ve tekrarlanan yaralarından kanayan bir yaradır. Nitekim Sudan, sömürgecilerin salyalarını akıtacak kadar çok zenginliğe ve servetlere sahiptir; bu yüzden sömürgeciler, bunları kontrol etmek için mücadele ediyorlar ve kendi sömürgeci çıkarlarını ve hedeflerini gerçekleştirmek için de Sudan halkı arasında iç savaşları ve çatışmaları körüklüyorlar. İşte bir yılı aşkın devam savaşta ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri, ajanlarının iktidarda kalmasını ve bu Müslüman ülkenin zenginliğini ve yeteneklerini kontrol etmesini sağlamak için Avrupa ile çatışmasının bir parçası olarak suçun başı Amerika'nın ateşlediği bir savaş için savaşıyorlar. Bu çatışmanın ve savaşların ağır bedelini de halkı ödüyor; bu arada Sudan’ın batını zenginliklerle dolu olsa da zahiri ise açlığın, yoksulluğun, yetersiz beslenmenin ve hastalığın acısını çeken, evlerinden edilen ve sömürgecilerin hedeflerinin ve habis planlarının gerçekleşmesi uğruna masum kanları dökülen insanlarla doludur.

Sudan'dan gelen görüntü ve sahnelerin dehşetini insanlar, Yahudi varlığının Gazze halkına karşı yaptığı katliam ve zulümlere benzetmeye başladılar. Bu yüzden insanlar, bu tür hashtag’ler yayınlayıp bu tür kampanyalar yürütürlerken, Müslümanların bir vücudun azaları gibi olduğunu, vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvların da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulduklarını vurguluyorlar. Sanki onlar Sudan halkına şöyle diyorlar; bizler Gazze’de yürütülen vahşi imha savaşının gölgesinde sizleri unutmadık; ancak Müslümanlar, bu çalışmanın Gazze halkının ve Sudan halkının acılarını sona erdirmek için yeterli olmadığını, aksine sömürgecilerin ve araçlarının ülkemizdeki elini koparmak için çalışmaları, Sykes-Picot’un suni sınırlarla bölmesinin ve bir Müslümanın Müslüman kardeşine yardım etmesinin engelleyen vatancılığı ve bölünmeyi pekiştirmesinin ardından Müslümanları tek bir bayrak altında birleştirmek için çaba göstermeleri ve ümmetlerinin saflarında yer almaları, suçlu ajan rejimleri kökünden söküp atmaları ve Gazze’de, Sudan’da ve Müslümanların zulme uğradığı her yerde mustazaf kardeşlerine yardım etmek amacıyla harekete geçmeleri için güç ve kuvvet ehlinin elini tutmaları gerektiğini idrak etmelidirler.

Ey Rabbim! Gazze, Sudan ve tüm Müslüman ülkelerdeki Müslümanların sıkıntısını gider ve onlar için, onlara yardım edecek ve üzerlerindeki zulmü kaldıracak birini hazırla. (Amin)

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Beraa Mûnasıra

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER