Cuma, 04 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/06
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Mübarek Topraklar... İslami Bir Meseledir!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Mübarek Topraklar... İslami Bir Meseledir!

Filistin toprakları, kendine has özellikleri olan İslami topraklardır; çünkü Allahu Teala onu şerefli ve mübarek kıldığı gibi Mescid-i Aksa’yı iki kıblenin ilki ve Harameyn’in üçüncüsü kılmış, onun çevresini mübarek ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sı kılmıştır; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: سُبْحانَ الَّذِي أسْرى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ المَسْجِدِ الحَرامِ إلى المَسْجِدِ الأقْصى الَّذِي بارَكْنا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِن آياتِنا إنَّه هو السَّمِيعُ البَصِيرُ Bir gece, kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” [İsra 1] Ayrıca burası, Nebi Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in en yüksek semalara yükseldiği ve Allah Subhanehu’nun Halili (dostu) için göç edilen yer olarak seçtiği mübarek topraklardır; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطاً إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَBiz, onu ve Lût'u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiğimiz ülkeye ulaştırdık.” [Enbiya 71] Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den sahih olarak şöyle dediği rivayet edilmiştir: لَا تُشَدُّ الرِّحَالُ إِلَّا إِلَى ثَلَاثَةِ مَسَاجِدَ: الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ، وَالْمَسْجِدِ الْأَقْصَى، وَمَسْجِدِي هَذَاŞu üç mescitten başkasına yolculuk edilmez: Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa ve bu benim mescidimdir.” Dolayısıyla burası, hicretten sonra on altı ay boyunca Müslümanların ilk kıblesi olarak kalmaya devam etmiştir; bu nedenle Filistin toprakları Müslümanların gönlünde özel bir yer işgal etmiş ve Filistin topraklarına karşı yapılan Yahudi saldırılarına gerek gösterilerle gerekse boykotlarla tüm İslam ümmeti tepki göstermiştir; dolayısıyla her kim burayı savunmak için savaş sancağını kaldırırsa, özel bir yere, büyük bir saygıya ve yüksek bir mertebeye sahip olacaktır.

Bu mesele, başından sonuna kadar İslami bir meseledir; bu yüzden o, tüm detayları ve dallarıyla İslam’ın hükümlerine tabi olmalıdır. Bu da tüm Müslümanların ona tek bir bakış açısından bakmalarını gerektirir. Dikkat edin bu, vatancı ve milliyetçi bir bakış açısı değil, İslam’ın ve onun şeriatının bakış açısıdır; bu yüzden bizim onlarla (Yahudiler) olan çatışmamız, milliyetçi veya vatancı bir çatışma değil, akidevi bir çatışmadır. Bu da aynı şekilde bizim şerî bir çözüme sahip olmamızı gerektirir; şerî çözüm ise, din tamamen Allah'ın oluncaya kadar Allah'ın düşmanları olan Yahudilere karşı savaşmak ve cihad etmektir; bu yüzden onlarla yapılan savaşa bu açıdan bakılması gerekir.

Mübarek topraklar meselesinin çözümü, onu siyasi bir mesele olarak ele almakla olmaz; çünkü bu, Yahudi varlığının mübarek topraklardaki varlığının açık bir şekilde kabulü sayılır. Dolayısıyla bu meselenin çözümü, kararlarıyla Yahudi varlığına hizmet etmek ve onun bekasının devam etmesini sağlamak için çalışan Birleşmiş Milletlere başvurarak olmayacağı gibi kınamalar, eleştiriler ve boykot talepleri gibi kısır bir döngü içerisinde dönmekle de olmayacaktır…

Nitekim Müslümanların başındaki ajan yöneticileri devirmek ve Yahudi varlığını tamamen ezmek için ümmetin ordularının harekete geçip Yahudilerin mutant devletlerini askeri birliklerinin ayakları altında yok etmedikçe Filistin meselesi çözülmeyecek ve son bulmayacaktır. Bu yüzden orduların Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sını kurtarmak ve toprakları işgalcilerin pisliklerinden temizlemek amacıyla yürümeleri için artık onların, tiranların tahtlarını yıkmak ve Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurmak için harekete geçmelerinin zamanı gelmiştir.

Nitekim şerî nâsslarda ahir zamanda bu mübarek yerde Müslümanlar ile Yahudiler arasında bir savaşın olacağı geçmektedir; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكَ لَيَبْعَثَنَّ عَلَيْهِمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ يَسُومُهُمْ سُوءَ الْعَذَابِ إِنَّ رَبَّكَ لَسَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَحِيمٌRabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara en kötü eziyeti yapacak kimseler göndereceğini ilan etti. Şüphesiz Rabbin cezayı çabuk verendir. Ve O çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” [Araf 167] Dolayısıyla bu gâsıp varlığın ortadan kaldırılması ve Filistin topraklarının geri alınması, savunma cihadı kabilinden olup Müslümanların bir yönetimi, otoritesi ve devleti olmasa bile Filistin halkından ve onların yakınlarında olan Müslümanların bu savunma cihadını yapması farzdır ve bunun yerine getirilememesi durumunda bu farz tüm Müslümanları kapsayacak şekilde genişletilir.           

Orduları ve evlatlarıyla birlikte ümmetin vacibi, ajan rejimleri devirmek için harekete geçip güç ehlini de harekete geçirmesi ve mübarek toprakları ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sını kurtarmak ve Yahudi varlığını sonsuza dek kökünden söküp atmak için derhal askeri bir harekâtın olmasıdır.

Sonuç olarak diyoruz ki: İslam ümmeti, en uzağından en yakınına kadar tek bir ümmet olup onun meseleleri de birdir; dolayısıyla Filistin melesi de konumundan ve öneminden dolayı Müslümanların çeşitli ve birçok meselelerinden biri olmaya devam etmekte olup onun dinde zaruret olarak bilinen açık şerî hükümleri vardır; bu da buranın işgal edilmiş toprak olması ve buranın ümmet ve orduları tarafından kurtarılmasıdır. Dolayısıyla meselenin maslahatını gerçekleştirecek siyasi ve şerî çalışma, ümmet ile davası arasında engel olan hain rejimleri devirmek için çalışmaktır. Zira şayet engeller olmasaydı, ümmetin evlatlarından birçoğunun, gâsıp Yahudilerle savaşmak ve ya zafer ya da Allah yolunda şehit olmak gibi iki iyilikten birine nail olmak için gönüllü olarak ailesini, ülkesini ve işini terk ettiklerini görürdük. Bu yüzden bizim tek yapmamız gereken şey, ümmeti ve ordularını bu sabiteler konusunda bilinçlendirmektir ki böylece çözüm ve metodu açıklığa kavuşsun ve engeller ortadan kalksın; işte o zaman Allah Subhanehu’nun zafer ve iktidar vaadi gerçekleşecektir. وَعْدَ اللهِ لَا يُخْلِفُ اللهُ وَعْدَهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ Bu Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz; ama insanların çoğu bunu bilmezler.” [Rum 6] Dolayısıyla bu, Müslümanların Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metoduna ve rehberliğine göre İslam’ın hükmünü ve otoritesini ikame etmek için çok çalışmasını gerektirmektedir ki böylece bütün Müslümanlar, tek bir devletin ve tek bir İmamın (Halifenin) altında İslam’ın hükmünün ve otoritesinin altına geri dönsünler.      

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Faris Mansur– Irak

Devamını oku...

Gazze İle Sudan Arasında, Sona Erdirecek Birini Bekleyen Acılar Var!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Gazze İle Sudan Arasında, Sona Erdirecek Birini Bekleyen Acılar Var!

Haber:

“Burası Gazze… Burası Sudan… Birbirine yakın acılar”; işte bu sloganla elektronik iletişim platformlarının öncüleri, Sudan'daki yaygın savaşın sahneleriyle etkileşime geçtiler ve sahnelerin birçoğu, işgalci Yahudi varlığının ordusu tarafından gerçekleştirilen öldürme ve yerinden etme gibi Gazze Şeridi’nde yaşananları hatırlattı. Nitekim Birleşmiş Milletler ve uluslararası kurumlar, Sudan’ı insani felaketten kurtarmaya yönelik çağrılarını artırdılar; zira Sudan’ın 18 eyaletinden 12'sine yayılan çatışmalar nedeniyle yaşanan gıda kıtlığı yüzünden milyonlarca insan açlığa ve ölüme sürüklenmektedir. “Tüm Gözler Refah’ta” kampanyasının yaygınlaşmasının ardından sosyal medya platformlarının kullanıcılarının Sudan halkıyla dayanışma göstermek ve Ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında devam eden savaş yüzünden yaşadıkları trajediyi vurgulamak amacıyla başlattığı kampanya kapsamında "Sudan için Dua Edin" hashtag’i yayıldı. (El Cezire)

Yorum:

Sudan, İslam ümmetinin sayısız ve tekrarlanan yaralarından kanayan bir yaradır. Nitekim Sudan, sömürgecilerin salyalarını akıtacak kadar çok zenginliğe ve servetlere sahiptir; bu yüzden sömürgeciler, bunları kontrol etmek için mücadele ediyorlar ve kendi sömürgeci çıkarlarını ve hedeflerini gerçekleştirmek için de Sudan halkı arasında iç savaşları ve çatışmaları körüklüyorlar. İşte bir yılı aşkın devam savaşta ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri, ajanlarının iktidarda kalmasını ve bu Müslüman ülkenin zenginliğini ve yeteneklerini kontrol etmesini sağlamak için Avrupa ile çatışmasının bir parçası olarak suçun başı Amerika'nın ateşlediği bir savaş için savaşıyorlar. Bu çatışmanın ve savaşların ağır bedelini de halkı ödüyor; bu arada Sudan’ın batını zenginliklerle dolu olsa da zahiri ise açlığın, yoksulluğun, yetersiz beslenmenin ve hastalığın acısını çeken, evlerinden edilen ve sömürgecilerin hedeflerinin ve habis planlarının gerçekleşmesi uğruna masum kanları dökülen insanlarla doludur.

Sudan'dan gelen görüntü ve sahnelerin dehşetini insanlar, Yahudi varlığının Gazze halkına karşı yaptığı katliam ve zulümlere benzetmeye başladılar. Bu yüzden insanlar, bu tür hashtag’ler yayınlayıp bu tür kampanyalar yürütürlerken, Müslümanların bir vücudun azaları gibi olduğunu, vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvların da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulduklarını vurguluyorlar. Sanki onlar Sudan halkına şöyle diyorlar; bizler Gazze’de yürütülen vahşi imha savaşının gölgesinde sizleri unutmadık; ancak Müslümanlar, bu çalışmanın Gazze halkının ve Sudan halkının acılarını sona erdirmek için yeterli olmadığını, aksine sömürgecilerin ve araçlarının ülkemizdeki elini koparmak için çalışmaları, Sykes-Picot’un suni sınırlarla bölmesinin ve bir Müslümanın Müslüman kardeşine yardım etmesinin engelleyen vatancılığı ve bölünmeyi pekiştirmesinin ardından Müslümanları tek bir bayrak altında birleştirmek için çaba göstermeleri ve ümmetlerinin saflarında yer almaları, suçlu ajan rejimleri kökünden söküp atmaları ve Gazze’de, Sudan’da ve Müslümanların zulme uğradığı her yerde mustazaf kardeşlerine yardım etmek amacıyla harekete geçmeleri için güç ve kuvvet ehlinin elini tutmaları gerektiğini idrak etmelidirler.

Ey Rabbim! Gazze, Sudan ve tüm Müslüman ülkelerdeki Müslümanların sıkıntısını gider ve onlar için, onlara yardım edecek ve üzerlerindeki zulmü kaldıracak birini hazırla. (Amin)

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Beraa Mûnasıra

Devamını oku...

Açıklama Üzerine Açıklamalar; Ey Erdoğan, Artık Gürlediğin Yetmedi mi, Bir de Yağdığını Görseydik!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Açıklama Üzerine Açıklamalar; Ey Erdoğan, Artık Gürlediğin Yetmedi mi, Bir de Yağdığını Görseydik!

Haber:

Erdoğan Pazar günü, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin başkent Ankara’daki istişare ve değerlendirme toplantısına katılımı sırasında yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Bölgemizi ve tüm dünyayı felakete sürükleyen Netanyahu denen bu barbara, bu hayduda, gözünü kan bürümüş bu muhterise artık dur denilmelidir.”

Ve şunu da vurguladı: “Türkiye olarak bu zulme, bu katliama 76 yıldır devam eden bu adaletsizliğe her platformda itiraz ediyoruz ve tüm imkanlarımızla Filistin halkının yanında dimdik duruyoruz.”

Türkiye Cumhurbaşkanı, Filistin davası ve Gazze’de yaklaşık 8 aydır süren katliamın gündemlerinin en üst sırasında olduğunu da vurguladı. (TRT Arabi)

 

Yorum:

Sekiz ay süren savaşın ardından Erdoğan endişelendi ve sessizliğini bozdu. Ancak bunu iddia ettiği gibi Filistin halkı için endişelendiğinden dolayı yapmadı; aksine bunu, büyük bir olayı meydana getirecek bir uyanıştan, İslam Devleti’ni kuracak ve Erdoğan’ın iddia ettiği gibi değil, gerçek İslam’ın olduğu bir uyanıştan ve Erdoğan’ı ve iktidarını hainler çukurunun dibine atacak bir uyanıştan korktuğu için yaptı.

Açıklama üzerine açıklamalar; ey Erdoğan, artık gürlediğin yetmedi mi, bir de bize yağdığını göstersen!

Sahabelerin, onlardan sonra gelenlerin ve ecdadın Osmanlıların tutumlarıyla hiç karşılaşmadın mı?!

Harun’un Roma kralına, cevap işittiğin değil gördüklerin olacaktır şeklindeki cevabını duymadın mı?!

Onurlu adamların tarihi sizi, kahraman adamlar gibi harekete geçirmeyecek mi? Yoksa diz çöküp itaat etmeyi mi alışkanlık edindiniz?! Sen ne kötü bir torunsun Allah aşkına?!

Artık ümmete ifşa oldun ey Erdoğan; konuşmaların da, her zaman bahsettiğiniz kırmızı çizgiler gibi kâğıt üzerindeki mürekkepten ibaret oldu; artık hiç kimse size tutunmayacak ve hiç kimse size umut bağlamayacaktır; bu nedenle siz de, dini, ülkeyi ve insanları satan diğer yöneticiler gibi susup akıbetinizi bekleyin. Hilafetten ne kadar sakınmaya çalışırsanız çalışın o mutlaka gelecektir; çünkü Hilafet Allah’ın vaadidir ve Allah asla vaadinden caymaz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Suzan el-Mücerrat – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Haberlere Bir Bakış: 03/06/2024

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haberlere Bir Bakış

03/06/2024

Başlıklar:

  • Erdoğan’ın Netanyahu’yu “barbar ve gözünü kan bürümüş muhteris” olarak nitelendirmesi.
  • Mısır'ın, Refah sınır kapısının yeniden açılmasına yönelik önerisinin ayrıntıları
  • İşgalcinin devam eden katliamları yüzünden Gazze’de yeni şehitlerin düşmesi.

Ayrıntılar:

Erdoğan’ın Netanyahu’yu “barbar ve gözünü kan bürümüş muhteris” olarak nitelendirmesi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Pazar günü, Yahudi varlığının Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Filistinlilere karşı saldırgan uygulamalarına bir son vermesi çağrısında bulunarak onu “barbar ve gözünü kan bürümüş muhteris” olarak nitelendirdi. Anadolu Haber Ajansı’na göre bu açıklama, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin başkent Ankara’daki istişare ve değerlendirme toplantısına katılımı sırasında yaptığı bir konuşmada geldi. Erdoğan bu konuda şunları söyledi: “Bölgemizi ve tüm dünyayı felakete sürükleyen Netanyahu denen bu barbara, bu hayduda, gözünü kan bürümüş bu muhterise artık dur denilmelidir.” Şöyle bir açıklamada bulundu: “Türkiye olarak bu zulme, bu katliama 76 yıldır devam eden bu adaletsizliğe her platformda itiraz ediyoruz ve tüm imkanlarımızla Filistin halkının yanında dimdik duruyoruz.” Ve Filistin davası ve Gazze'de yaklaşık 8 aydır süren katliamın gündemlerinin en üst sırasında olduğunu belirtti. Türkiye Cumhurbaşkanı, “Siyonizm’in katliam ve soykırımlarının tarihi gözden geçirildiğinde işgalin, (Gazze Şeridi’nin güneyindeki) Refah kentindeki mülteci kampında gerçekleştirdiği katliam, işgal, zulüm ve yıkım politikasının şimdi başlamadığını bir kez daha hatırlattığına” dikkat çektir.

Erdoğan da dahil olmak üzere Müslüman ülkelerin başındaki hain ve ajan yöneticiler, sahip oldukları ve liderlik ettikleri güçlü ordulara rağmen işgal güçlerinin yaklaşık sekiz aydır gerçekleştirdiği soykırımı ve katliamları en güçlü ifadelerle kınamaktan başka bir şey yapmadılar. Şayet bu hain yöneticiler, bu güçlü orduları harekete geçirmiş olsalardı, işgalci Yahudi varlığını bir saat içinde yok ederlerdi; ancak bunun yerine bu yöneticiler, halklarını aldatmak için orada burada konuşmakla ve hiçbir anlamı olmayan zirveler ve telefon görüşmeleri yapmakla yetindiler. Erdoğan da dahil olmak üzere doğusundan batısına kadar Müslüman ülkelerin başındaki yöneticilere gelince; efendileri Amerika ve İngiltere'nin çıkarlarının korunması karşısında Filistin’deki binlerce şehidin onlar için hiçbir değeri yoktur. Zira onlar, efendilerinin çıkarlarını korumak için kuvvetlerini dünyanın en ücra köşelerine dahi gönderirlerken, burunlarının dibinde, bir taş atımı uzaklıktaki Gazze’ye ve Filistin'e tek bir asker bile göndermediler.

-----------

Mısır'ın, Refah sınır kapısının yeniden açılmasına yönelik önerisinin ayrıntıları

İlgili kaynaklar Pazar günü, Mısır tarafından hazırlanan ve Refah sınır kapısının yeniden açılmasına yönelik önerileri içeren bir belgenin ayrıntılarını ortaya çıkardı. Kaynaklara göre “Al Arabiya/el-Hades” kanalı, Mısır’ın, Filistin tarafıyla koordineli olarak yardım girişine herhangi bir kısıtlama getirilmeden geçişin yeniden açılması için bir taahhüt elde etmeye çalıştığını aktardı. Mısır’ın taleplerini içeren bir belgeyi Amerikan tarafına sunacağını belirtti.Kaynaklar, Mısır’ın önerisinin, işgalin tüm geçiş noktası ve çevresinden kayıtsız şartsız geri çekilmesini, ardından buranın Filistinli unsurlar aracılığıyla işletilmesini içerdiğini eklediler. Öneride, yardımların Filistin tarafıyla koordineli olarak girdirilmesinin gerekliliği vurgulandığı gibi bu yardımların hızla hayata geçirilmesine yönelik çözümlerin ve bunu kolaylaştıracak mekanizmaların geliştirilmesi gerektiği de vurgulandı.Öneride, her türlü işgal varlığının sona erdirilmesi ve Tel Aviv’in geçiş veya koordinasyonla ilgili herhangi bir konuya müdahale etmesinin önlenmesi talep edildi.Pazar günü, geçiş meselesini görüşmek üzere Kahire’de, Yahudi varlığıyla birlikte bir Mısır-Amerikan toplantısı düzenlendi.

Mısır’ın, gözümüzün önünde Müslümanlara yönelik bir soykırımın yaşanmasını önlemek için güçlü ordularını seferber etmesi gerekirken bu aşağılık öneriyi sunması gerçekten acı vericidir. Şayet Mısır Gazze’deki Müslümanlara önem vermiş olsaydı, hemen yanı başında yaşanan katliama sessiz kalmazdı. Mısır rejiminin gerçeği, Müslüman ülkelerdeki tüm rejimlerin hali gibidir; zira onlar, kendi halklarına karşı şiddetli ve sert olup onlara şefkat ve merhamet göstermezken ümmetin düşmanlarına karşı ise merhametli ve alçakgönüllüdürler. Oysa bugün dünyanın doğusundaki ve batısındaki Müslümanlar Gazze’nin yanında yer alıyorlar, onun acısını çekiyorlar, ciğerleri yanıyor ve Gazze’nin, Mescid-i Aksa’nın ve Filistin topraklarının her bir karışının özgürleşmesinin özlemini çekiyorlar; şayet bir grup ajan yönetici Müslümanların başına musallat olmasaydı, Filistin’in kurtuluşu bir göz kırpmasından daha çabuk olurdu. Silahlı kuvvetlerin içindeki Müslümanların evlatlarının birçoğu da aynı duyguları paylaşıyor ve Gazze'de olup bitenlerden dolayı acı çekiyorlar.

-----------

İşgalcinin devam eden katliamları yüzünden Gazze’de yeni şehitlerin düşmesi

Filistin Sağlık Bakanlığı Pazar günü yaptığı açıklamada, işgalin Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarında ölenlerin sayısının 7 Ekim’den bu yana 36 bin 439 şehit ve 82 bin 627 yaralıya yükseldiğini duyurdu.Bakanlık yaptığı açıklamada, işgal güçlerinin son 24 saatte Gazze Şeridi'ndeki ailelere yönelik 4 katliam gerçekleştirdiğini, bunun sonucunda 60 kişinin şehit olduğunu ve 220 kişinin de yaralandığını açıkladı.Binlerce mağdurun halen enkaz altında ve yollarda olduğuna, ambulans ve sivil savunma ekiplerinin onlara ulaşamadığına dikkat çekti. İşgal güçleri, saldırının 240. gününde Gazze Şeridi genelinde şiddetli bombardımanına devam ederek, özellikle kanlı saldırılardan en büyük payı alan Gazze ve Refah başta olmak üzere onlarca şehit ve yaralanmaya neden oldu. Bu ise Nuseyrat kampının kuzeyindeki ez-Zeytun mahallesi, el-Muğraka ve el-Zehra kasabalarına şiddetli topçu bombardımanından birkaç saat sonra gerçekleşti.Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah kentinde, şehrin güneyindeki Brezilya mahallesini hedef alan işgal baskınları vatandaşların yaralanmasına ve çok sayıda evin yıkılmasına neden olurken kara saldırısı da şehrin çeşitli yerlerinde devam ederek evlerde, sokaklarda, kamu ve özel tesislerde geniş çapta yıkımlara neden oldu.

Komşu Müslüman ülkelerin gözleri önünde kasıtlı vahşetler işleniyor ve bunun karşılığında Refah halkının elde ettiği şey ise “güçlü kınamalar” oluyor!!!Suçlu Netanyahu ve çetesinin başından beri açıkladığı şey de buydu, ancak Müslüman orduları felçli olarak kalmaya devam ediyor. Bunun da daha fazla masum insanı öldürmesi ve Batı Şeria'yı tamamen yok etmesi için Yahudi varlığına başka bir yeşil ışık yakmalarından başka bir faydası yoktur; çünkü elde edecekleri tek şey, boş sözlerden ibaret olan başka bir açıklama olacaktır! Arap rejimleri de sanki ordulara sahip değillermiş gibi yayın yapmak için X web sitesini kullanmakla yetiniyorlar. Kınamak ve protesto etmek için elektronik iletişim araçlarına başvurmak, Filistin’i desteklediklerini iddia eden hükümetlerin değil, sıradan insanların işidir! لِيَجْزِي اللهُ كُلَّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ إِنَّ اللهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ Allah herkese kazandığının karşılığını vermek için (onları diriltecektir.) Kuşkusuz Allah, hesabı çabuk görendir.” [İbrahim 51]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi

Devamını oku...

Kâfirler Kerih Görseler de Şüphesiz Allah Emrinde Galiptir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Kâfirler Kerih Görseler de Şüphesiz Allah Emrinde Galiptir!

Haber:

Yahudi varlığının Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisi Cumartesi günü, Gazze Şeridi’ndeki savaşı sona erdirme şartlarının "değişmediğini" vurguladı. Netanyahu'nun ofisi tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Savaşı sona erdirme şartları değişmedi. Hamas’ın askeri ve idari yeteneklerinin yok edilmesi, tüm rehinelerin serbest bırakılması ve Gazze’nin “İsrail” için herhangi bir tehdit oluşturmamasının sağlanması." Ve şöyle ekledi: “Öneri kapsamında “İsrail”, herhangi bir kalıcı ateşkes kararı öncesinde bu şartların yerine getirilmesi konusunda ısrar etmeye devam edecektir.” Ve şöyle devam etti: “Şartlarımız tam olarak yerine getirilmediği sürece “İsrail” herhangi bir kalıcı ateşkes anlaşması yapmayı kabul etmeyecektir.” (Sky News Arabia)

Yorum:

Yahudi varlığı, sekiz aydır Gazze’ye yönelik savaşını sürdürüyor; nitekim uluslararası ve BM raporlarına göre çoğu kadın ve çocuk olmak üzere on binlerce masum insanın ölümüne, vahşi bir kıtlığa, insani ve sağlık krizine neden oldu. Varlık, bu savaşı sona erdirme şartlarından geri adım atılmayacağını ilan ederken bile kibrine devam ediyor! Bu üç şart şunlardır:

Birincisi: Hamas’ın yeteneklerinin yok edilmesi; böylece “yenilmez” ordusunun ifşa olmasının ve zayıf ve kırılgan bir ordu olduğunun ortaya çıkmasının ardından dünyadaki itibarını yeniden elde etmek için onun (Hamas’ın) gücünü kıracak ve onunla savaşmak isteyen ve varlığını tehdit eden herkesi vuracaktır. Zira Gazze’ye yönelik savaş, “insanlık savunucularının” insan hakları çağrısı yapan sloganlar atmalarına rağmen küfür milletinin ve onun Müslüman ülkelerdeki yardakçılarının ve ajanlarının Yahudi varlığına olan desteğini ve bu şartın gerçekleşmesi ve uygulanması için ona olan bağlılıklarını ifşa etmiştir; böylece İslam’a ve ehline karşı savaşmaya yönelik çalışma hedeflerinin gerçekleşmesi suya düşmüştür.

İkincisi: Rehinelerin serbest bırakılması: Canlı olarak mı yoksa ölü olarak mı?

El Cezire Net’in 25/05/2024 tarihli haberine göre, İslami Direniş Hareketi’nin (Hamas) askeri kanadı El Kassam Tugayları, Yahudi varlığına ait bombalamalar sonucu öldürülen mahkumların fotoğraflarını yayınladı. Nitekim fotoğraflarda çok sayıda mahkûmun yerde ölü olarak yattıkları ve cesetlerinin üzerinde Yahudi varlığının askeri operasyonları sırasında Gazze Şeridi’ndeki bölgeleri hedef alan bombalamaların izleri görülüyordu. Sonra El Kassam Tugayları’nın sahnesine, “Netanyahu, ordusu ve Savaş Kabinesi, vatandaşlarınızı esaret altında böyle öldürüyor”, “İsimlerini Netanyahu'ya ve hükümetine sorun, size söyleyeceklerdir, onlar çok iyi biliyor” ve “Onları bu şekilde geri döndürecekler” gibi ifadeler eşlik etti. Kudüs Tugayları sözcüsü Ebu Hamza da bunu teyit ederek şunları söyledi: “Düşman esirlerimizi korumak için karmaşık bir güvenlik savaşı yürütüyoruz ve düşmanın onları gelişigüzel bombalayarak öldürme konusundaki ısrarına rağmen onların hayatlarını koruyoruz.” Bu, esir askere karşın ölü bir askeri tercih eden (Hannibal Protokolü) vahşi bir varlık için garip bir şey değildir; (Hannibal Protokolü), Yahudi varlığının ordusunun, askerlerin öldürülmesi anlamına gelse bile onların esir düşmelerini önlemek için kullandığı bir önlemdir; bu nedenle bu protokol, esir alınan askerlerin yerlerinin bombalanmasına izin veriyor. Onun taslağı 3 yüksek rütbeli subay tarafından hazırlandı ve 2006 yılında kabul edilene kadar gizli bir protokol olarak kalmaya devam etti. Nitekim Hannibal Protokolü Yahudi varlığı içinde yaygın tartışmalara yol açtı; zira muhalifler bunu, kurtarılabilecek esirlerin canlarını riske atan “vahşi bir seçenek” olarak nitelendiriyorlar.

Üçüncüsü: Gazze’nin Yahudi varlığına herhangi bir tehdit oluşturmamasının sağlanması: Bunun garantisini kim ve nasıl verecek?

Birkaç gün önce Yahudi varlığının Miras Bakanı Amihay Eliyahu, X platformunda, ABD başkanlık seçimleri için eski Cumhuriyetçi bir adayın top mermisinin üzerine "bitirin onları" ifadesini yazdığı bir fotoğrafı yayınlayarak onu “ilerleme yalanlarından” etkilenmeyen bir kişi olarak övdü ve Likud Milletvekili Hanoch Milvedisky de fotoğrafa yorum yaparak Haley’e olan sevgisine dikkat çekti ve onu “İsrail’in” gerçek dostu” olarak nitelendirdi.

Böylece Yahudi varlığı, Gazze halkını, Filistin halkını ve tüm Müslümanları yok ederek bekasını sağlayacaktır; çünkü kısacası bu, bir akide savaşıdır ve bir varoluş savaşıdır; dolayısıyla gaspçı ile gasp edilenin aynı topraklarda bir arada olması mümkün olmadığı gibi Hak ile batılın da bir arada yaşaması mümkün değildir; bu yüzden her ikisi sürekli bir çatışma içinde olacaktır; ancak batıl ne kadar tur atarsa atsın Allah’ın izniyle galip gelen Hak ve onun ehli olacaktır.

وَاللهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Muhakkak ki Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Zinet es-Sâmit

Devamını oku...

Amerika… Düşman da Sensin, Rakip ve Hakem Olan da Sensin!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerika… Düşman da Sensin, Rakip ve Hakem Olan da Sensin!

Haber:

ABD Başkanı Biden, Gazze’deki savaşı durdurma önerisine ilişkin olarak: “Anlaşma, “İsrail'in” bölgeye entegre olmasına ve Suudi Arabistan ile tarihi bir anlaşmaya varmasına olanak tanıyacaktır." (01 Haziran 2024)

Yorum:

Bu Amerika ne tuhaf; zira herkes, onun nasıl kalben ve ruhen gâsıp Yahudi’nin yanında durduğunu, ona tonlarca silah temin ettiğini ve siyasi ve diplomatik korumanın yanı sıra diğer destek türlerini sağladığı bizzat kendi gözleriyle gördü, hatta Gazze’deki savaşın, özünde bir Amerikan savaşı olduğunu söylersek abartmış olmayız. Buna rağmen Amerika, imha savaşını durdurmak için herkesin bağlı olacağı bir inisiyatif ve geniş hatlar sunuyor!

Ayrıca gaspçı varlığa, sanki bölge ülkeleri Amerika’nın elindeki oyun kartlarıymış gibi Suudi Arabistan Krallığı’nın normalleşmesi ve bölgeye entegrasyonu şeklinde bir de ödül sunuyor!

Bazılarımız haklı olarak Amerika'ya hakaret ediyor, eleştiriyor ve saldırıyoruz; ancak onun Amerika ile muamele etme politikasındaki lisanı hali ve söylemleri şöyle oluyor: “Bundan daha iyisinin olması imkansız”, “Amerikan girişimine evet” ve “Suçlu Amerikan garantörlüğüne evet!”

Eğer siyasi ve stratejik yatırım aynı düzeyde olursa 7 Ekim 2023 anı tarihi bir an olarak değerlendirilebilir ve onun buna hakkı da vardır. Yani vakıayı reddetme, onun kurallarına boyun eğmeme ve buna karşı sabretme düzeyi ile algılamalardaki ideolojik düzeyi, siyasi vakıaya yönelik doğru bilinci ve çalışmalardaki ciddiyeti kastediyorum.

7 Ekim 2023 anı, Filistin’in İslami bir mesele ve Müslümanların meselesi olduğunu ifade eden bilinçli siyasi bir söylemin eşlik edip takip etmesi şartıyla ümmetin tarihinde belirleyici bir an teşkil edebilir; yapılması gerekense ümmetin orduları ve devasa enerjisiyle savaşa girmesi, Müslümanların birbirine destek olmasını engelleyen fikir ve rejimlerin aşılması ve bölgedeki rejimlerle olan muamelenin gerektiği şekilde olmasıdır. Bu da Allahu Teala’nın şu kavlinden dolayıdır: وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَZulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O’ndan da) yardım göremezsiniz!” [Hud 113] Amerika ile olan muamelenin de gerektiği şekilde olmasıdır; bu da Allahu Teala’nın şu kavlinden dolayıdır: إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوّاً مُّبِيناًŞüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır.” [Nisa 101]

Aksi halde 7 Ekim 2023 öncesindeki sıkıntılı yıllar maalesef geri dönecektir!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
M. Usame Es-Suveynî – Kuveyt

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Yayında Halaka Programı; İslam Nizamı Kitabı (36.) Bölüm - Davet Kültürü

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye Televizyonu
"Yayında Halaka” Programı
 
"İslam Nizamı Kitabı (36.) Bölüm"
[Davet Kültürü]
Programı Sunan: Üstad Ahmet El KASAS
Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi
H. 22 Recebu’l Muharrem 1439 El-Muvafık M. 9 Nisan 2018

El Vakiye sitesindeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ
Websitemizdeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ

Devamını oku...

3. Doha Toplantısı Neo-Kolonyal Bir Mekanizmadır, Toplantıya Katılmanın Ciddi Siyasi Sonuçları Olacaktır

BM temsilcileri, Batılı ve Katarlı diplomatlar, yaklaşmakta olan 3. Doha toplantısının başlangıcı ve gündemi ile ilgili olarak geçtiğimiz günlerde Afgan geçici hükümeti yetkilileriyle istişarelerde bulundular. Bu temsilciler, cazip teklifler sunarak ve teşvik edici paketler önererek, rejimin yetkililerini bu toplantıya katılmaya ikna etmeye çalıştılar.

Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayeti Medya Bürosu, 3. Doha toplantısını uluslararası neo-kolonyal bir toplantı olarak değerlendirmektedir. Bu sayede ABD, Afganistan’a müdahale etmek ve çıkarlarını güvence altına almak için yeni bir mekanizma kurmaya çalışıyor; bu nedenle bu toplantıya katılmanın ciddi siyasi sonuçları olacak. 2. Doha toplantısında olduğu gibi bu toplantıda da Afgan rejiminin, ABD liderliğindeki uluslararası düzene entegrasyonu için esas belirlenecek, bunun yanı sıra Afgan krizini ele almak amacıyla yeni bir siyasi mekanizma kurulacaktır.

Bu tür toplantılara, ön koşullarla bile olsa katılmak zararlıdır ve kaçınılmalıdır. Aslına bakılırsa son yirmi yılda Batılı yeni-sömürgeciler ve bölge ülkeleri, hiçbir zaman Afgan krizini gerçek anlamda çözmeye çalışmamışlardır. Dolayısıyla bu tür toplantılar, Batılı güçler ile bölge ülkeleri arasında Afganistan’daki çıkarları konusunda bir istişare ve rekabet platformu işlevi görmektedir.

Tarih, uluslararası konferansların ve mekanizmaların son 40 yılda Afganistan’da ve son birkaç yüzyılda diğer Müslüman ülkelerde krizlerin temel yıkıcı faktörü olduğunu, siyasi krizlerin karmaşıklığına ve uzun ömürlülüğüne katkıda bulunduğunu göstermiştir. Bu nedenle, bu toplantılardan İslam ümmeti için hayır teşkil edecek tek bir senaryo bile çıkmamıştır. Dolayısıyla Suriye, Irak, Sudan ve Yemen’deki krizlere bakarak uluslararası meselelere ilişkin bu sözde toplantıların başarısız ve zarar verici siyasi sonuçlarını görebiliriz.

Aslında, bu tür uluslararası toplantıların temel felsefesi şudur: Büyük güçler, askeri yolla ve savaşla hedeflerine ulaşamadıkları takdirde hedef ülkedeki çıkarlarını güvence altına almak için siyasi süreçleri ve uluslararası mekanizmaları devreye sokarlar. ABD askerlerinin Afganistan’dan utanç verici bir şekilde çekilmesinin ardından son iki buçuk yılda Afganistan konusunda 100’den fazla uluslararası ve bölgesel ikili ve çok taraflı toplantı düzenlendiğini, bu toplantıların temel amacının, iktidardaki rejime siyasi öneriler sunmak ve Afganistan’a yeniden müdahale etmek için yeni mekanizmalar oluşturmak olduğunu söylemek anlamsız değildir.

Aslında, Afgan krizinin çözümünü, uluslararası neo-kolonyal mekanizmalar çerçevesinde aramak büyük bir yanlıştır. Söz konusu uluslararası düzen, ABD versiyonudur, İngiliz sömürgeciliğinin en son modernizasyonudur. Bunun yerine Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurmak için çaba gösterilmelidir. Hilafet Devleti, İslam topraklarında yeni sömürgeciliğin etkisini ortadan kaldıracak, İslam’ı tam ve kapsamlı bir şekilde uygulamak için tüm güç ve yeteneklerini seferber ederek ümmeti birleştirecek, İslam’ı kalplere dokunacak bir şekilde bir yaşam tarzı olarak dünyaya yeniden sunacaktır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ“Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size ayetleri açıkladık.” [Ali İmran 118]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER