Perşembe, 26 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

İnsan Yapımı Vergiler, Şeriata Darbe İndirmek ve İnsanların Mallarını Batıl Yolla Yemektir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İnsan Yapımı Vergiler, Şeriata Darbe İndirmek ve İnsanların Mallarını Batıl Yolla Yemektir!

Haber:

El-Kabas, Maliye Bakanlığı’nın, Entegre Vergi İdaresi Sistemi ve e-hizmetlerin (ITAS) tedariki, kurulumu ve işletilmesi için, bu alanda uzmanlaşmış uluslararası firmalarla rekabet etmesi planlanan yeni bir uygulama başlattığını bildirdi.

El-Kabas tarafından ulaşılan bir belge, Maliye Bakanlığı’ndaki vergi sektörünün, ülkedeki vergi sistemlerini geliştirmeyi amaçladığını ve uzman bir ekibin, sektörün istek ve gereksinimlerine uygun yeni bir entegre vergi sistemi uygulamak için vergi sektörünün gereksinimlerini karşılayabilecek en iyi sistemi ve küresel tedarikçiyi seçeceğini ortaya çıkardı.

Belgeye göre uygulama süresi iki ila üç yıl arasında değişecek, yeni sistem küresel olacak, her türlü vergilendirme şekillerinin uygulanmasını karşılayacak ve gelecekte ortaya çıkabilecek her türlü yasayı kapsayabilecektir. Yeni vergi sistemi, vergi borcunu ödemeyen mükelleflerin kara listeye alınmasını da içerecektir.

Yeni sistem aracılığıyla, çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarının gerekliliklerinin uygulanmasının yanı sıra gelir vergisi kararnamesi, ulusal istihdamın desteklenmesi, zekat ve şirketlerin devlet bütçesine katkıları da dahil olmak üzere bazı yasaları uygulayıp denetleyecektir. (El Kabas Gazetesi, 29 Ağustos 2024).

Yorum:

Bir Müslümanın hayata, siyasi, cezai, ekonomik, yargı ve mali hayatın tüm alanlarını kapsayan İslam’ın merceğinden bakması gerekir… Bu ise devlete mali kaynakların sağlanması ve mali harcamalara rehberlik edilmesi ile ilgili konuları, özellikle de insanlardan vergi şeklinde para alınmasıyla ilgili meseleleri içermektedir.

Konuyu ideolojik perspektiften ele almak için hemen şunu söyleyeyim; vergi mefhumu, gerek kapitalizmin yaşam tarzının gerekse onun hem ekonomik hem de finansal açıdan yaşam şeklinin önemli bir parçası olarak kabul edilmektedir. Hemen soruyorum; Hanif şeriatımızda bu kabilden bir şey var mıdır? İslam’da devletin, insanların işlerini idare etmek için onlara vergi koyması caiz midir? İslam Devleti’nin, vergi toplarken izlemesi gereken siyaset nedir?

Şeriat, Beytu’l Mâl’in gelirlerini belirlemiş, bunları tebaanın işlerinin idare edilmesi için koyduğu gibi bunun için vergiler koymamıştır. Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem, tebaanın işlerini (fey, cizye, harac, rikâzın (maden) beşte biri ve zekât gibi) gelirlerle idare ederken, kesinlikle O’ndan insanlara vergi koyduğu rivayet edilmemiş, aksine Aleyhissalatu ve’s Selam, sınırda olan kimselerin, ülkeye girdirdiği mallarından öşür (gümrük vergisi) aldıklarını öğrendiğinde bunu yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍGümrük vergisi alan cennete giremez.

Ancak gözetilmesi gereken işler olabilir ve devletin gelirleri bunları karşılamak için yeterli olmayabilir; bu durumda vergi koymak caiz midir, değil midir?

Bu ve diğer detayların cevabını öğrenmek için okuyucuyu, (Hizb-ut Tahrir’in yayınlarından olan) Hilafet Devleti’nde Maliye kitabına yönlendiriyoruz.

Bu durumda bizim için, kalıcı vergilerin İslam’da asıl olmadığı, ancak (olağanüstü durumda) ve (Müslümanlar için zorunlu olan ve ertelenemeyen şeylere harcamak için para yetersiz olduğunda açığı kapatmak amacıyla toplumun tüm kesimlerinden değil de sadece zenginlerden alınması, Beytu’l Mâl’daki açık ve ihtiyaç kadar olması ve kesinlikle bundan fazla olmaması) şartıyla geçici vergilerin konulabileceği açığa çıkmaktadır.

İslam’da devletin mali siyaseti gözden geçirildiğinde bizim için, İslami hayatın olması gereken bir parçası açığa çıkmaktadır ki bu, bugünkü realitemize çok yabancı olan hükümler içermektedir; tıpkı Beytu’l Mâl, fey, cizye, harac, rikâz, meks (gümrük vergisi), cihad ve benzerleri gibi… Ayrıca İslami hayata yönelik doğru tasavvur da kendi bağlamı içinde olması gerekir; zira Allah’ın indirdikleriyle yönetilmemesi, Raşidi Hilafet Devleti gibi gözetim devleti olmayan, aksine vergi devleti olan bir devletin olması durumunda geçici vergilerin uygulanmasını tasavvur etmek imkansızdır!

Ayrıca kalıcı gelir vergisinin, istenilen ekonomik ıslahın bir unsuru olmasının imkansız olduğunu da vurgularız; çünkü bu, şerî bir gerekçe olmaksızın insanların paralarını kalıcı bir şekilde alarak şeriatın hükümlerine muhalefet etmektir. Nitekim daha da ileri giderek, İslam’ın vergi siyasetinin bile insan yapımı sistemlerin ifsat etmiş olduğu şeyleri tek başına düzeltemeyeceğini, ancak ekonominin yapısal sorunlarından kaynaklanan çözümün, bu kötüleşen gerçekliğin Allah’ın Kitabı’na ve Kerim Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetine göre değiştirilmesinde yattığını söyleyebiliriz; bu da ancak Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Devleti’nin gölgesinde yönetim, ekonomi, içtimai, ukubatlar ve diğer hükümlerle ilgili İslam’ın tüm hükümlerinin uygulanmasıyla mümkündür.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

M. Usame Es-Suveynî – Kuveyt

Devamını oku...

İlan Edilen Bir İkiyüzlülük ve Sabit Bir Küstahlık!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İlan Edilen Bir İkiyüzlülük ve Sabit Bir Küstahlık!

Haber:

ABD başkanlık seçimleri için resmen aday gösterilmesinin ardından bir TV kanalına verdiği ilk röportajda Demokrat Parti'nin ABD başkan adayı Kamala Harris, seçimi kazanması halinde “İsrail’e” silah ihracatına yasak getirme niyetinde olmadığını söyledi ve “Gazze'de ateşkes” çağrısında bulundu. (Anadolu Ajansı)

Yorum:

Amerikan politikası, başkanın değişmesiyle değişmez; aksine o, fiili yönetim kurumları tarafından belirlenen bir politikadır. Mevcut Başkan Biden’ın, “Eğer “İsrail” olmasaydı bir “İsrail” icat etmek zorunda kalırdık” şeklinde açıkladığı gibi Yahudi varlığının güvenliği bir zorunluluktur! Dolayısıyla Yahudi varlığının Gazze’deki halkımıza yaptıkları, bölgedeki durumu bozmak, Amerika’nın bölgedeki yoğun varlığını ve tedarik yolları üzerindeki etkin kontrolünü meşrulaştırmak ve Çin gibi başka diğer herhangi bir odağın bölgeye girmesini engellemek için Yahudi varlığı tarafından yürütülen bir Amerikan savaşıdır.

Adayların, demokrasi ve halkların haklarını desteklediklerine dair söylemlerinin, özellikle de çatışmanın tellerini çalan ve çalmaya devam ve bir yandan barışın başarılı olmasını talep ederken diğer yandan Yahudi varlığından silahların yasaklanması kararına sahip olmayan Harris’in söylemlerinin manipüle edilmesi bu açıklamaların, insan haklarını, sahte demokrasiyi, halkların kendi kaderini tayin etme özgürlüğünü ve uluslararası yolsuzlukla mücadeleyi destekleyen sahte maskelerden ibaret olduğunu ifşa etmektedir.

Bugün Gazze'de yaşananlar, genel olarak tüm dünya ülkelerini ve onların hükümetlerini, özel olarak da İslam beldelerinin hükümetlerini ifşa etmiş olup bu da halklar ve hükümetler arasındaki uçurumu genişletmekte, tüm sloganlarının sahteliğini ortaya çıkarmakta ve ABD'nin planlarını onaylamadığı sürece her türlü inandırıcılığını ve herhangi bir karar alma gücünü yitiren uluslararası toplumun prestijini düşürmektedir.

ABD'nin başını çektiği kâfir Batı tarafından ekilen şeytani kapitalist tohum, insanlık için yozlaşma ve sefalet üretmektedir. Dolayısıyla bugün meydana gelen enflasyon ve durgunluk da dahil yaşam sıkıntısı ve her düzeydeki yolsuzluk, bu şeytani tohumun ürününden başka bir şey değildir; Allah’ın izniyle gerek onlar gerekse Batı’nın silahları ve desteğiyle, ayrıca bölgenin hain yöneticilerinin ya da Siyonist ve Batı projesine hizmet etmek için aramıza sızanların korumasıyla bir zorba olan üvey evlatları yok olacaklardır.

Ey Müslümanlar: Şayet harekete geçmezseniz bugün Gazze’de olanlar uykularınızı kaçıracaktır; çünkü Yahudi varlığı bugün ve Gazze’den sonra savaş makinesini durdurmayacaktır; zira şayet onu durdurursa ölecektir.

Ey Müslüman orduları, vücudumuzdaki bu mikrobu öldürmek için harekete geçin ve onların kırılgan savaş makinelerini yerle bir edin. Allah'a yemin olsun ki, Müslüman ülkelerdeki en küçük ordu bile harekete geçse, onları bir gün bir gecede yok eder; şayet onları paramparça edecek olan Hilafetin orduları gelmiş olsa nasıl olur acaba?!

Ümmet, İslam ile yönetilmenin özlemini dile getirmekte ve güç ve kuvvet ehlinden olan samimi evlatlarına, şayet harekete geçer ve bunu sırf Allah için yaparsanız biz sizin beraberiz diye hitap etmektedir. İslami hayatı yeniden başlatmak ve Rabbani şeriatın iktidara geri dönmesi için çalışanlar, güç ve kuvvet ehlini, bu dine yardım etmek için harekete geçmeye ve şehadetinden dolayı Rahman’ın arşının titrediği bu günlerin Sa’d’ı olmaya, böylece bu dünyanın ve ahiretin izzetini kazanmaya çağırıyorlar. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْEy iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” [Muhammed 7]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dareyn Eş-Şanti

Devamını oku...

Müslümanların Birleşmesinin ve Raşidi Hilafetin Altında İslam’ın Tatbik Edilmesinin Ardından Sınır Ötesi Terörizm Sona Erecektir!

Haber-Yorum

Müslümanların Birleşmesinin ve Raşidi Hilafetin Altında İslam’ın Tatbik Edilmesinin Ardından Sınır Ötesi Terörizm Sona Erecektir!

Haber:

Sivil medya kanadı, Pakistan’ın Afganistan Özel Temsilcisi Büyükelçi Asif Durrani’nin 28 Ağustos 2024 tarihinde, “Afganistan’ın sınır ötesi terörizmle ilgili sorunları çözmesinin önemli olduğunu” ifade ettiğini vurguladı. (Ajanslar)

Yorum:

Müslümanların başındaki yöneticilerin, Müslümanların topraklarına atıfta bulunarak “sınır ötesi” terimini kullandığında bilinçli bir Müslüman kanlı göz yaşları döker! Müslümanların arasındaki sınır mefhumu, İslam’a yabancı olan bir mefhumdur. Zira Müslümanlar, yüzyıllar boyunca Hint alt kıtasından Afrika'ya kadar tek bir Hilafet Devleti’nin altında yaşamışlardır. Ama sömürgeci kâfirler, Hilafeti yıkmalarının ardından, Müslümanları sınırları olan ulus devletlere böldüler. Bunu da Müslümanların birliğini bozmak ve onları bölerek zayıflatmak amacıyla yaptılar. Bu ulusal sınırlar, ulusal sınırların korunması sloganı altında Müslümanların kanlarının akıtılması için bir gerekçe oluşturmaktadır. Zira birleştirici Hilafetimizin yıkılmasından bu yana Müslümanların, Irak ve İran, Fas ve Cezayir, Suudi Arabistan ve Yemen, Suriye ve Lübnan, Libya ve Çad, Mısır ve Libya, Irak ve Kuveyt, Mısır ve Sudan, Pakistan ve Afganistan arasında olmak üzere ulusal sınır çatışmalarında birbirleriyle savaştıklarını gördük…

Siyasi analiz ve sömürgecilerin planlarını ifşa etme açısından Amerika, Pakistan ve Afganistan’ın çatışmalara girmesini istiyor ki böylece Hindistan, Çin ve Müslümanlarla yüzleşebilsin. Pakistan’ın yöneticileri, Amerika’nın ajanları olup Amerikan planının uygulanmasını kolaylaştırmaktadırlar. Ayrıca bu yöneticiler, sömürgeci gündeme hizmet eden ve güvenliğimizi, bağımsızlığımızı ve İslam’a olan bağlılığımızı tehdit eden politikaları sürdürmektedirler. Terörizmin küresel hamisi ABD’nin taleplerinin tekrarlanmasına artık bir son verilmelidir. Zira bizler, sömürgeci güçlerin Müslümanların arasına dayattığı yapay ulusal sınırların kaldırılmasını talep etmeliyiz. Ayrıca aramızdaki ulusal sınırların, sömürgecinin zararlı bir planı olduğunu ifşa etmeliyiz.

İslam’ın siyasi hayatımızda uygulanması ve şerî vaciplerimizin yerine getirilmesi açısından olana gelince;İslam, ırk, kabile, kavim ve dile dayalı her türlü tefrika ve ayrımcılığı reddeder... Nitekim Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem veda hutbesinde şöyle demiştir: يَا أَيُّها النَّاسُ أَلا إِنَّ رَبَّكُمْ وَاحِدٌ، وَإِنَّ أَباكُمْ وَاحِدٌ، أَلا لا فَضْلَ لِعَرَبِيٍّ على عَجَمِيٍّ، وَلا لِعَجَمِيٍّ عَلَى عَرَبِيٍّ، وَلَا أَحْمَرَ عَلَى أَسْوَدَ، ولا أَسْوَدَ على أَحْمَرَ، إِلَّا بِالتَّقْوَىEy insanlar! İyi bilin ki; Rabbiniz birdir, babanız birdir. İyi bilin ki; Arabın Aceme, Acemin de Araba, kırmızının siyaha, siyahın da kırmızıya takvadan başka bir üstünlüğü yoktur.” [Ahmed rivayet etti] Yine şöyle buyurmuştur: ‏إِنَّ اللهَ عَزَّ وَجَلَّ قَدْ أَذْهَبَ عَنْكُمْ عُبِّيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ وَفَخْرَهَا بِالآبَاءِ مُؤْمِنٌ تَقِيٌّ وَفَاجِرٌ شَقِيٌّ أَنْتُمْ بَنُو آدَمَ وَآدَمُ مِنْ تُرَابٍ لَيَدَعَنَّ رِجَالٌ فَخْرَهُمْ بِأَقْوَامٍ إِنَّمَا هُمْ فَحْمٌ مِنْ فَحْمِ جَهَنَّمَ أَوْ لَيَكُونُنَّ أَهْوَنَ عَلَى اللهِ مِنَ الْجِعْلاَنِ الَّتِي تَدْفَعُ بِأَنْفِهَا النَّتْنَAllah Azze ve Celle, cahiliye (döneminin) kibrini ve övünme adetini sizden giderdi. (İnsanlar iki kısımdır: Birincisi Allah katında övülmüş olan) takva sahibi mümin (kimseler, ikincisi de Allah katında yerilmiş olan) bedbaht ve Allah'ın yolundan çıkmış (kimseler. Binaenaleyh) siz (hepiniz) Ademoğlusunuz. Adem de topraktan (yaratılmış)tır. (Allah'a yemin olsun ki) insanlar (ya bu) kavimler(i) ile övünmeyi bırakırlar -ki o kavimler (böyle cahiliye adeti üzere yaşadıkları için şimdi) cehennem kömürlerinden bir kömürdürler- ya da Allah katında burnuyla dışkı yuvarlayan bok böceğinden (mayıs böceğinden) daha değersiz bir hale düşerler.” [Ebu Davud rivayet etti] Bu nedenle, tüm Müslümanları birleştirecek olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için çalışmak, bizim için şerî bir farzdır.

Ey Müslüman Pakistan ordusu ve aşiret bölgesindeki mücahitler!

Sizler savaş, silah, güç, kuvvet ve nusret adamlarısınız.Yesrib’deki selefleriniz Evs ve Hazrec kabileleri, yıllarca kabile temelinde birbirleriyle savaştılar ve Allah’ın indirdiğiyle hükmetmek için nusret verinceye kadar bir barış görmediler. Bu nedenle hepinizin yapması gereken, Müslümanlar arasındaki iç çatışmaları sona erdirecek ve Müslümanların topraklarını, kaynaklarını, servetlerini ve ordularını, mezalimlerimizi giderecek ve hepimiz için adaleti sağlayacak tek bir devletin altından birleştirecek Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için nusret vermenizdir. Ayrıca Raşidi Hilafet, Haçlılar, Hindu müşrikler ve Yahudiler de dahil olmak üzere İslam ümmetinin düşmanlarına karşı cihadı yeniden başlatacaktır. İşte Hizb-ut Tahrir sizleri, Hilafeti kurmak için nusret vermeye davet ediyor; o halde icabet edin.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Sa’d İbn-i Muaz – Pakistan

Devamını oku...

İslam İşbirliği Teşkilatı, ABD’nin Sudan’a Yönelik Komplosuyla Özdeşleşmektedir!

Haber-Yorum

İslam İşbirliği Teşkilatı, ABD’nin Sudan’a Yönelik Komplosuyla Özdeşleşmektedir!

Haber:

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 50’nci Dışişleri Bakanları Konseyi (BDK), Kamerun’un başkenti Yaounde’de 29-30 Ağustos 2024 tarihleri arasında iki gün süren toplantısının sonunda, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın, isyancı Hızlı Destek Kuvvetleri nedeniyle devam eden silahlı çatışmalar konusunda Sudan ile tam bir dayanışma içinde olduğunu vurguladı. Sudan’ın güvenlik ve istikrarının korunmasının ve egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesinin önemini de vurgulayan teşkilat, Cidde platformunun her türlü müzakerenin temeli olduğunu ifade etti. (Sudan Haber Ajansı (SUNA) 30/8/2024)

Yorum:

Eski adıyla İslam Konferansı Örgütü olan İslam İşbirliği Teşkilatı, 21 Ağustos 1969’da Mescid-i Aksa'nın Yahudiler tarafından yakılmasından bir ay sonra, 25 Eylül 1969'da Fas'ın başkenti Rabat'ta, dünya Müslümanlarının bu iğrenç suça karşı duydukları öfkeyi absorbe etmek amacıyla kurulmuştur. Bu, yani bu örgüt, tıpkı gerçekte bir birlik değil de parçalayıcı olan Arap Birliği olarak adlandırılan örgüt gibi Müslüman ülkelerdeki zararlı devletçiklerin ajan Ruveybida yöneticilerin toplantılarından biridir. Çünkü o, ümmetin parçalanmasını kutsamakta ve İslam temelinde doğru bir birliğe engel olmaktadır. Bu İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği’nden daha zayıf ve daha güçsüz olup 55 yıl önceki kuruluşundan bu yana Müslümanların yararına hiçbir şey yapmamış ve her seferinde yaptığı toplantısında boşboğazlık yapıp sonra da dağılmıştır! Bakınız işte bugün de zayıflığını ve aşağılanmışlığını ispatlayan hobisini uygulamış ve trajikomik tavsiyelerde bulunmuştur! İslam İşbirliği Teşkilatı'nın (İİT) dayanışması, sömürgeci Amerika’nın çıkarı için olan saçma savaş yüzünden yerinden edilme ve tehcir yaşayan Sudan halkına ne faydası var Allah aşkına?! Peki örgüt, Sudan’ın kaybettiği güvenliğini ve arzulanan istikrarını korumak için hangi mekanizma ile çalışacaktır? Sudan’ın aslında kaybetmiş olduğu egemenliğine nasıl saygı gösterecek?

Aksine hiçbirinizin, kendi devletçiklerinizin üzerinde bir egemenliğiniz yoktur ey zararlı yöneticiler. Zira bunlar, sömürgeci kafire hizmet eden ve İsra ve iki kıblenin ilki ve üçüncü Harem-i Şerif Mescid-i Aksa topraklarını gasp eden Yahudi varlığını koruyan işlevsel devletçiklerdir; bakın işte Yahudi varlığı, Filistin’i yok ettiği, çocuklarını ve kadınlarını katlettiği, evleri sakinlerinin başına yıktığı, onları sudan, ilaçtan ve yiyecekten mahrum bıraktığı halde sizler sadece seyrediyorsunuz; aksine bazılarınız, ordu gönderip Mescid-i Aksa’yı ve tüm Filistin’i özgürleştirmek yerine Amerika adına arabuluculuk yapıyorsunuz!

Sudan’ın toprak bütünlüğüne gelince; Güney Sudan ayrıldığı ve Sudan’ın diğer bölgelerinin parçalanıp bölünmeye hazırlandığı gün sizler neredeydiniz?!

Sudan’ın sorununu çözecek olan biziz demek yerine meseleyi, Sudan’da zehirli yemeği pişene kadar Cidde platformu gibi saçma bir müzakere dayatan efendiniz Amerika’ya bırakmanız sizin aşağılık olduğunuzu teyit etmektedir.

Sudan halkı, herhangi bir içerikten yoksun olan, dahası Cidde ya da başka bir yerde ülkemizdeki sömürgeci kafirleri güçlendiren dayanışmanızı istemiyorlar; aksine Sudan halkı, sömürgeci kafirlerin komplolarını ortadan kaldıracak ve Müslüman ülkeleri, tevhid sancağı olan “لا إله إلا الله محمد رسول الله” sancağı altında birleştirecek Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret verecek adamları beklemektedirler. İşte o zaman Sudan’ın, hatta tüm Müslüman ülkelerin güvenliği ve istikrarı korunacak ve Allah, kudretiyle Müslümanlara yardım edecektir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَ وَيُذْهِبْ غَيْظَ قُلُوبِهِمْ وَيَتُوبُ اللهُ عَلَى مَن يَشَاءُ وَاللهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌMümin toplumun kalplerini ferahlatsın. Ve onların (müminlerin) kalplerinden öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hikmet sahibidir.” [Tevbe 14-15]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İbrahim Osman (Ebu Halil) - Sudan

Devamını oku...

İngiltere’nin Sudan Büyükelçisi Ve Timsah Gözyaşları!

Haber-Yorum

İngiltere’nin Sudan Büyükelçisi Ve Timsah Gözyaşları!

Haber:

Sudan’daki İngiliz Büyükelçiliği, Büyükelçisi Giles Lever’in liderliğinin ülkedeki görevinin sona erdiğini ilan etti. Giles Lever şunu açıkladı: “Üç yıl aradan sonra, Sudan halkı için bir trajedi olan çatışmaların devam etmesi nedeniyle ülkeden kalbim kırık bir şekilde ayrılıyorum. Ancak Birleşik Krallık’ın çatışmaya karşı çıkan sivil toplum kuruluşlarını ve sivil kurumları desteklemede oynadığı rolden ve insani yardım çabalarına olan katkımızdan dolayı gurur duyuyorum.”X platformundaki hesabı aracılığıyla şöyle bir tweet ekledi: “Çatışma bölünmelerin derinleşmesine yol açmış olup bazı Sudanlıların İngiliz politikasının bazı yönlerine şiddetle karşı çıktığını kabul ediyorum; ancak Birleşik Krallık’ın birincil hedefi, Sudan devriminin değerlerini (özgürlük, barış, adalet ve sivil yönetim) desteklemek olmaya devam ediyor.” (Electronic Nile, 29/8/2024)

Yorum:

İngiliz Büyükelçisinin açıklamalarını okuyan kimse, Sudan’da olup bitenlerden, yani yaş kuru her şeyi yok eden, hatta ağaçların ve taşların bile bağışlanmadığı saçma savaştan ülkesinin beri olduğunu zanneder!

Bu açıklamalar, savaşı ateşleyenlerin sivil ve askeri ajanları aracılığıyla İngiltere ve Amerika liderliğindeki Batılı ülkelerin olduğunu idrak eder hale gelen Sudan halkını artık aldatamaz; zira İngiltere, kötü niyetli yumuşak bir politikaya meylediyor. Nitekim çerçeve anlaşması bardağı taşıran son damla oldu ve İngiltere bu sayede sivil ajanlarını Sudan’ın yönetimine geri döneceği bir köprü haline getirmek ve en azından pastayı Amerika ile paylaşmaya çalışmaktadır. Ancak Amerika bunun farkında olup İngiltere’ye akşam yemeğinden önce sabah kahvaltısı vermektedir. Zira Amerika burada savaşı ateşledi ve onu kendi askeri ajanları arasında dönen bir savaş haline getirdi. Bu plan sayesinde İngiltere topal ördek durumuna düştü ama umutsuzluğa kapılmadı, aksine ajanlarını, (Tekaddum) gibi çeşitli sivil organlar aracılığıyla saflarını organize etmeye sevk etti; onlar da Amerika'nın ajanlarını engellemek için harekete geçtiler, dolayısıyla ölüm, yerinden edilme, malların yağmalanması, kamu kurumlarının tahrip edilmesi, komşu ülkelere iltica edilmesi ve sel, su baskını ve yüksek fiyatlar gibi zor koşullar karşısında ülke içindeki yerinden edilmeler gibi ülkenin karşı karşıya kaldığı hususlara aldırış etmeksizin Amerika’yı Sudan’daki savaşın süresini uzatmaya zorladılar!

İngiliz Büyükelçisi çok iyi bilsin ki, ülkesi yakında çeşitli Müslüman ülkelerde yaptıklarının karşılığını görecek ve cezalandırılacaktır. Bu ise Müslümanların birleştirici varlığı olan Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurduklarında olacaktır; zira kâfirlerin kökünü kazıyacak ve kindar yabancı elçilikler ve onlara bağlı kuruluşlar gibi şer ve komplo inlerini kapatacak olan sadece Hilafettir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdusselam İshak - Sudan

Devamını oku...

Pakistan-Afganistan Sınır Çatışmaları

Soru Cevap

Pakistan-Afganistan Sınır Çatışmaları

Soru: 13 Ağustos 2024 tarihinde El Arabiye sitesinin aktardığına göre “Afganistan geçici hükümeti İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Abdul Metin Kani, X sosyal medya platformundaki hesabından Pakistan güçlerinin sivillere ateş açtığını, 2’si çocuk 1’i kadın olmak üzere 3 Afgan vatandaşının hayatını kaybettiğini kaydetti... Torkham sınırındaki Pakistanlı bir sınır yetkilisi, çatışmada üç Pakistan askerinin yaralandığını söyledi...” Bundan önce “Cuma günü Uluslararası Para Fonu ve (IMF) Pakistan hükümeti, üç yıl içinde 7 milyar dolarlık bir yardım programı için anlaşma imzaladı. (13.07.2024 Skynews Arabia) Özellikle daha önce de benzer çatışmalar yaşandığı göz önünde bulundurulursa, bu çatışmaların arkasında ne var? Amerika’nın güdümündeki IMF yardımları ile Pakistan’ın Hindistan’dan uzaklaştırılarak Afganistan ile savaşa sürüklenmesi ve böylece ABD’nin, Çin’i baskılama arzusunu yerine getirmek için Çin’le yüzleşmeye yoğunlaşması arasında bir ilişki var mı? Yoksa yaşanan bu sınır çatışmalarının başka sebepler mi var?

Cevap: Yukarıdaki soruları yanıtlamak için aşağıdaki hususları bir göz atmak gerekiyor:

1- 28 Ocak 2023 tarihli soru cevapta, İngiliz sömürgeciliğinin Pakistan-Afganistan arasında oluşturduğu sınırlarla ilgili olarak şunları söylemiştik: “Afganistan ile Pakistan arasındaki kuzeydoğudan güneybatıya uzanan 2 bin 640 kilometrelik sınırı oluşturan “Durand Hattı”, 1893’te o dönem İngiliz Hindistan’ı Dışişleri Bakanı Sir Mortimer Durand ile Afganistan Şahı Emir Abdurrahman Han arasındaki anlaşmayla belirlendi. Pakistan ve Afganistan’ın resmi sınırları olarak kabul edilen Durand Hattı, hattın iki yakasındaki Peştunları ikiye böldü. Sınır bölgesinde çoğunluğu Peştun olan Müslümanlar yaşamaktadır. Peştunlar, Afganistan’daki en kalabalık etnik gruptur ve nüfusun yaklaşık %40’ını oluşturmaktadır. İki yüzyıldır Afganistan’daki hükümdarların çoğu Peştun kökenlidir. Peştunlar, Pakistan’da Pencaplılardan sonra ikinci en büyük etnik gruptur. Afganistan, Durand Hattı’nı tanımamaktadır. Özellikle İngiltere, o dönemde Durand Hattı’nı çizerken bölgenin demografik, etnik ve kabile yapısını dikkate almadı, sömürgeci çıkarları göz önünde bulundurularak 12 Kasım 1893 tarihinde yapay bir şekilde çizildi. İngilizler, kendilerinden önceki birçokları gibi, sınır bölgelerini kontrol etmek için mücadele ettiler... İngilizler, 1839-1842 yılları arasındaki saldırganlığı sırasında büyük bir askeri yenilgiye uğradılar. 1878’de yeniden saldırdılar, ancak iki yıl sonra geri çekilmek zorunda kaldılar. Ancak 1879’da Afganistan yöneticilerinin Gandamak Antlaşması’nı imzalamasıyla siyasi nüfuz elde ettiler. Bu anlaşma sonucunda Afganistan, Hindistan alt kıtasını yöneten İngiliz sömürgeciliğine geniş topraklar kaptırdı... Taliban, Doha Anlaşması gereği Amerika’nın Ağustos 2021’de Afganistan’dan çekilmesinin ardından Kabil’de iktidarı ele geçirince, Pakistan’ın sınır düzenlemelerini daha yüksek sesle reddetmeye başladı ve sınırın her iki tarafında da yaşanan sınır provokasyonları, yaygın hale geldi. Bu sınırlar, geçmişte hiçbir engelle karşılaşmadan sınır boyunca serbestçe hareket eden Afgan mültecilere ve Peştun ailelerine yönelik ağır kısıtlamalar yüzünden zaman zaman ısındı, can kayıplarına yol açan çatışmalarla birlikte kaynama noktasına geldi...”

2- Bu sınır hattı (Durand Hattı), 1979’da Sovyetler Birliği ve 2001’de ABD gibi büyük güçlerin işgali sonrasında Afganistan’ın çalkantılı dönemlerinde iki ülke arasındaki çatışmaların büyük ölçüde yatışmasını sağladı. Ancak bugün bu sınır hattı, 2021’de Amerika’nın Afganistan’dan aşağılayıcı bir şekilde çekilmesinin ardından Amerikan politikasının gereksinimleri doğrultusunda yeniden gündeme geldi. Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali sırasında bu sınırların geçirgen olduğu ve bu durumun, Pakistan’da eğitim alan mücahitlerin Sovyetlere karşı savaşmak üzere Afganistan’a geçişini kolaylaştırdığı bilinmelidir. Sınırdaki bu gevşeklik, bir yandan sınırın her iki tarafındaki Peştun aileler arasındaki demografik gerçekliğin bir devamı niteliğindeyken, diğer yandan ABD’nin Afganistan’daki Sovyet varlığına karşı izlediği politikayla da uyumluydu. Ancak, Amerika’nın Afganistan’ı işgalinden sonra Amerikan politikasında bir değişiklik oldu.  ABD, Pakistan’dan sınır kontrollerini sıkılaştırmasını talep etti ve ABD’nin Afganistan’ı işgaline karşı çıkan mücahitlerin sınırdan geçişlerinin engellenmesini istedi. Bunun üzerine Pakistan ordusu, Pakistan içindeki bu sınır bölgelerine şiddetli bir savaş başlattı.

3- Mayıs 2018’de Pakistan, Afganistan’a sınırdaş kabile bölgelerini Hayber-Pahtunhva eyaletine kattı. Böylelikle belirsizliği ve bu bölgelerin Pakistan yasaları, polisi ve yargı erkinden muaf tutulması dönemini sona erdirdi. Pakistan, Afganistan ile olan sınır meselesini çözüme kavuşturduğunu düşünüyor. Pakistan geçici hükümet Başbakanı Enver-ul Hak Kakır, Afgan TOLOnews’e verdiği bir röportajda, “Durand Hattı Afganistan ve Pakistan arasında uluslararası alanda tanınan bir sınırdır. Bize ve tüm dünyaya göre Afganistan ile sınır meselesi bitmiştir” ifadelerin kullandı. (14.03.2024 El Cezire.net) Ancak tarih boyunca tüm Afgan hükümetleri, siyasi ve ideolojik eğilimlerinden bağımsız olarak, Durand Hattı’nı iki ülke arasında resmi uluslararası sınır olarak tanımamaktadır. Bu bağlamda aynı kaynağa göre Taliban hükümeti Sınır ve Kabile İşleri Bakanı Molla Nureddin Turabi yaptığı açıklamada, “Afganistan’ın Pakistan ile resmi bir sınırı yoktur” dedi. İki ülke arasındaki anlaşmazlık, 2600 kilometreden uzun bu sınır hattı boyunca şiddetlendi. 23 Ocak 2023 tarihli yukarıdaki soru cevapta yine şöyle dedik: “Daha sonra Pakistan, baskıyı artırarak tarihte ilk kez Afganlara vize uygulaması getirdi. 3 metre yüksekliğinde bir sınır çiti inşa etmesi, bu gerginliği daha da artırdı. Hem malların ve insanların geçişini kontrol etmek hem de “teröristlerden” korunmak gerekçesiyle yüzlerce kilometrelik çit için yüz milyonlarca dolar harcadı. Böylece tel örgü, gerilimin ve iki ülke arasında sınır bölgesinde yaşanan çatışmaların sebeplerinden biri oldu. Bunun üzerine Taliban hükümeti, yaklaşık yüzde 90’ı tamamlandıktan sonra Pakistan kuvvetlerinin iki ülke arasında yaklaşık 2.700 km’lik sınır boyunca çit inşa etmesini engelledi. Devrilmeden önce Eşref Gani hükümeti, çitin inşasına onay vermişti. Taliban hükümeti, çitin inşasını tamamlamaya çalıştığı her seferinde Pakistan güçleriyle karşı karşıya geldi. Bu durum, sınırın farklı bölgelerinde taraflar arasında çatışmalara yol açtı. Her iki tarafta da hayatını kaybedenler ve yaralananlar oldu... Böylece özellikle Pakistan’ın, iktidardaki Taliban’ı, Pakistan Talibanı Hareketi’nin Pakistan ordusuna yönelik saldırısını engellemediği suçlaması üzerine iki ülke arasındaki ilişkiler daha da gerginleşti. Ardından Pakistan, Pakistan Talibanı militanlarının bulunduğu iddiasıyla Afganistan içindeki bazı hedefleri bombaladı...”

4- Böylelikle Pakistan ordusu ile Taliban güçleri arasındaki çatışmalar ve sürtüşmeler, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir gerçeklik haline geldi. Bu çatışmalar ve sürtüşmeler, sınır sorunu ve “Pakistan Talibanı” ile Pakistan ordusu arasında yaşanan karşılıklı saldırılar nedeniyle arttı. “Geçen yıl, ölü sayısının son 6 yılın en yüksek seviyesine ulaştığı görüldü. İslamabad merkezli Araştırma ve Güvenlik Çalışmaları Merkezi’ne göre, 1500’den fazla sivil, güvenlik görevlisi ve militan hayatını kaybetti.” (17.07.2024 El Cezire.net) Pakistan ordusunun, Afganistan’ı Pakistan Talibanına yataklık etmekle suçlamasıyla İslamabad, Afganistan üzerindeki baskısını daha da artırdı: “Taliban’ın Geri Dönenlere Yardım ve Yerlerine Yeniden Yerleştirme Komisyonu Sözcüsü Kari Yusuf Ahmadi, yaptığı açıklamada, “İki komşu ülke -Pakistan ve İran- 2024 yılının başından bu yana 400 binden fazla mülteciyi zorla sınır dışı etti. Pakistan sınır dışı edilenlerin %75’inden sorumlu.” dedi. (11.06.2024 El Hurra)

5- Tüm bunlardan, Amerikan yanlısı Pakistan hükümetinin Afganistan’daki Taliban’a baskı uyguladığı, provoke ettiği, Afganların sınırdan serbestçe geçmesini engellediği, sınır ötesindeki akrabalarını ziyaret etmek için onlardan vize istediği, sınır çiti ördüğü, oldu bitti olarak dayattığı, sınır hattını Afganistan’ın içine taşıdığı ve ABD’nin 2021’de çekilmesiyle kaçan 600.000 kişi de dahil olmak üzere sayıları iki milyondan fazla olan Afgan mültecilere baskı uyguladığı, Afgan mültecileri toplu halde sınırdışı ettiği, 2022 yılında Amerikan uçaklarının Afganistan’a geçişini ve El-Kaide lideri Eymen ez-Zevahiri’nin öldürüldüğü  hava saldırısını kolaylaştırdığı, Pakistan istihbarat servisinin Afganistan’ın sınır kentlerinde Pakistan Talibanı örgütünün önde gelen liderlerini hedef alan suikast operasyonları düzenlediği anlaşılıyor.

6- Pakistan’ın yaptığı tüm bu eylemler, Amerika’nın tamamen boyunduruk altına almak amacıyla Afganistan’daki Taliban’a uyguladığı baskı politikası kapsamında değerlendirilebilir. Yine bu eylemler, Hindistan’ın Çin’e karşı Amerika’nın yanında yer almasını sağlamak için Washington’un, Pakistan ordusunu iç savaşa ve Afganistan ile savaşın içine sürükleme arzusu kapsamında da değerlendirilebilir. Hatta bu eylemler, Amerika’nın, Çin’in Afganistan’daki mineral kaynakları sömürmesini engelleme çabalarının bir parçası olarak da görülebilir. Çünkü Afganistan’da ABD ile Taliban arasında yirmi yılı aşkın süredir devam eden bariz düşmanlık, sanayisi her türlü hammaddeye ihtiyaç duyan Çin’in, 2021’de ABD’nin çekilmesinden sonra Afganistan’ı sömürme umutlarını artırdı. Pakistan ve Afganistan arasındaki sınır anlaşmazlığı, Pakistan’daki ekonomik koridor için milyarlarca dolar harcayan Çin’in hayallerinin gerçekleşmesi önünde bir engel teşkil etmektedir.

İşte Pakistan’ın Afganistan politikasının genel çerçevesi budur. Bu genel çerçeveden, bu iki ülke arasındaki çatışmanın ana provokatörünün Amerika olduğu anlaşılıyor. Düşmanlığı körüklemek, silahlı sınır anlaşmazlıkları, her alanda gerilimi tırmandırmak ve Pakistan’ın Afganistan içine düzenlediği hava saldırıları da bu genel çerçeve içerisine girmektedir. “Afganistan Savunma Bakanı, Pakistan Hava Kuvvetlerine ait savaş uçaklarının Pakistan sınırındaki Host ve Paktika vilayetlerinde nüfusun yoğun olduğu bölgelere düzenlediği hava saldırısında masum çocuk ve kadınların hayatını kaybettiğini duyurdu. “Pakistan ordusu veya hükümeti konu hakkında herhangi bir açıklama yapmadı. “Bu saldırılar, Pakistan-Afganistan sınır bölgelerindeki bir askeri kontrol noktasına düzenlenen iki intihar saldırısında 6 Pakistan askerinin hayatını kaybetmesinin ardından geldi.” Hava saldırıları, Cumartesi günü Pakistan’ın kuzeybatısındaki Kuzey Veziristan bölgesinde Afganistan sınırına yakın bir bölgede gerçekleştirilen bir saldırıda 7 askerin hayatını kaybetmesinin ardından gerçekleşti.” (18.03.2024 Şarku’l Avsat)

7- Bu iki ülke arasında 2021’den beri devam eden gergin ilişki, tırmanma eğiliminde, çünkü bu gergin ilişkinin sebepleri (Amerikan çıkarları) mevcut ve Pakistan, IMF’den kredi alsa da almasa da tırmanma yönünde sabitlenmiş durumda. IMF şartları ve kredi anlaşmaları, yerel para birimi, döviz kuru, ticaret, enerji ve vergiler gibi konuları ele alır, Pakistan-Afganistan ilişkilerini ele almaz. Ancak sinsi ABD politikalarının, bu vaat edilen kredilerle Pakistan hükümetindeki ajanlarının iştahını kabarttığı ve böylece Afganistan ile geriliminin tırmandırılması da dahil olmak üzere ABD çıkarlarını gerçekleştirmek üzere coşkularını artırdığı göz ardı edilemez. 2023 yazında Pakistan, ABD’nin kontrolündeki IMF’den 3 milyar dolarlık bir kredi aldı ve bugün daha fazlasını alacağına dair söz almış durumda. “Pakistan hükümeti ve IMF Cuma günü üç yıl içinde 7 milyar dolarlık bir yardım programı için anlaşma imzaladı.” (13.07.2024 Skynews Arabia) Bu ek yardım, Pakistan’ın, Amerika’nın arzularını yerine getirme coşkusunu artırmakta.

8- Bütün bunlar nedeniyle, Amerikan yanlısı mevcut Pakistan hükümetinin açıklamalarından, iki ülke arasındaki gerilimin artırılması eğiliminde olunduğu anlaşılıyor. Temmuz 2024 ortasında Pakistan askerlerinin hayatını kaybettiği olayda bu açıkça görülmektedir:

A- “Pakistan Savunma Bakanı, BBC’ye yaptığı açıklamada, “Pakistan’ın terörizmi hedef alan yeni bir askeri operasyon çerçevesinde Afganistan’a yönelik saldırılara devam edeceğini belirtti...” (02.07.2024 BBC) Aynı kaynağa göre “Taliban, bu açıklamanın “sorumsuzca” olduğunu söyledi ve Pakistan’ı, sınır ötesi saldırıların “sonuçları” olacağı konusunda uyardı.”

B- Büyükelçinin dışişleri bakanlığına çağrılması: “Afganistan’ın İslamabad Büyükelçiliği Misyon Şefi Yardımcısı, bu hafta bir askeri üsse düzenlenen saldırıyla ilgili olarak Pakistan’ın sert tepkisini iletmek üzere çarşamba günü Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı.” (17.07.2024 El Cezire.net)

C- “Pakistan, Afgan hükümetini salı günü Hayber-Pahtunhva eyaletinde “teröristlerle” girdikleri çatışmada sekiz askerin hayatını kaybettiği saldırının faillerine karşı “derhal ve etkili” adımlar atmaya çağırdı... Açıklamada, saldırının Afganistan’da bulunan Pakistan Talibanı’na bağlı Hafız Gul Bahadur tarafından gerçekleştirildiği ve sekiz askerin öldüğü belirtildi.” (16.07.2024 Anadolu Ajansı)

D- 13 Ağustos 2024 tarihinde El Arabiye sitesinin bildirdiğine göre “Taliban hükümeti salı günü Pakistan güçlerinin iki ülke arasındaki sınırda çıkan çatışmalarda biri kadın ikisi çocuk üç sivili öldürdüğünü kaydetti... Torkham’daki Pakistanlı bir sınır yetkilisi, çatışmada üç Pakistan askerinin yaralandığını söyledi...”

9- Özetlemek gerekirse: Sınır anlaşmazlıkları, Pakistan’daki Afgan mülteciler gerginliği, Pakistan’ın Afgan hükümetini Pakistan Talibanı militanlarına yataklık yapmakla suçlaması, saldırıların Afganistan’dan geldiği iddiaları, iki taraf arasındaki gerginliği artırmakta, sınır çatışmaları, sürtüşmeler, Pakistan’ın Afganistan’daki sınır bölgelerindeki şehir ve kırsallara hava saldırıları düzenlemesi için gerekçeler yaratmaktadır. Bu eğri, muhtemelen Biden yönetiminin Afganistan’dan çekildiği 2021 yılından bu yana istikrarlı bir şekilde yukarı doğru seyir göstermektedir ve açıkladığımız gibi bu gerilimin nedenleri, büyük ölçüde Amerikan kaynaklıdır... Amerika, bölgedeki ve Çin ile ilgili hedeflerine ulaşmak için bu gerilimi körüklemekte ve tırmandırmaktadır. IMF koşulları, iki ülke arasındaki gerilimin tırmandırılması konusuna açıkça değinmese de Amerika, Pakistan ile Afganistan arasında daha fazla gerginlik, çatışma ve sürtüşme yaratmak için bu kredileri Pakistan’daki ajanlarına uzatılan bir havuç olarak görmektedir. ABD’de başkanlık seçimlerinde Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki kıyasıya rekabet ve Cumhuriyetçi aday Trump’ın Demokrat Biden yönetimini 2021’de Afganistan’dan aşağılayıcı bir şekilde çekilmekle suçlaması ışığında Biden yönetimi, Amerikalılara Taliban ile savaş görevini Pakistan’a tevdi ettiğini söylemek için Pakistan’ı Afganistan’daki Taliban ile şiddetli çatışmalara itebilir... Bütün bu sebeplerden dolayı, Amerika’nın Pakistan’daki ajanlarının açıklamaları, açık bir şekilde tırmandırma, tehdit ve gözdağı içermektedir. Başka bir deyişle, aralıklı sürtüşmeler sınır ötesi çatışmalara evrilebilir. Ancak, özellikle daha güçlü taraf olan Pakistan’ın Afganistan’dan herhangi bir toprak talebi bulunmadığı için, bu çatışmaların topyekûn bir savaşa dönüşmesi pek olası değil...

10- İşte İslam hükümlerinin yokluğunda Müslümanların durumu budur. İslam hükümleri, Müslümanlar arasındaki sınırların kaldırılmasını ve Müslüman ülkelerinin tek bir halife altında birleştirilmesini gerektirir. Ümmet, özellikle de güç ve kuvvet ehli, Rableri ve ümmetleri için öfkelenip, bu kukla yöneticileri devirmek için harekete geçmedikçe bu durum devam edecektir. Bu hain yöneticiler, güneş her battığında ümmetlerine karşı komplo kurmakta, her doğduğunda da Allah düşmanı Amerika ve diğer ülkeleri hoşnut etmek için bu komploları uygulamaktadırlar... İlk nesillerin durumu ne ile düzeldiyse Müslümanların durumu ancak onunla düzelir. Müslümanların durumu, Nübüvvet metodu üzere Hilafette Allah’ın indirdikleriyle hükmetmekle düzelecektir. Hilafet, kafirler ile arkalarında bulunan kimseleri de dağıtacaktır.

فَإِمَّا تَثْقَفَنَّهُمْ فِي الْحَرْبِ فَشَرِّدْ بِهِمْ مَنْ خَلْفَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ  “Eğer onları savaşta yakalarsan, bunlar(a vereceğin ceza) ile arkalarındakileri de dağıt ki ibret alsınlar.” [Enfal 57] Hilafetin anayasası, İslam’dır. Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Kitabı, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Sünneti, Sahabe İcma ve Şer’i Kıyastan türetilmelidir. Anayasası, ister Afganistan’da Muhammed Zahir Şah döneminde 1964 yılında yapılan ve Adalet Bakanı’nın 28 Eylül 2021 tarihindeki açıklamasında (El-Cezire ve Anadolu 2021/9/28) Taliban’ın kabul ettiğini duyurduğu anayasa olsun, isterse diğer Müslüman ülkelerde yürürlükte olan pozitif anayasalardan biri olsun insan yapımı anayasa olamaz. Bütün bu anayasalar Allah’ın buyruklarına aykırıdır.

وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُصِيبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ  “Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından (Kur’an’ın bazı hükümlerinden) seni şaşırtmalarından sakın. Eğer yüz çevirirlerse, bil ki şüphesiz Allah, bazı günahları sebebiyle onları bir musibete çarptırmak istiyor.” [Maide 49] Afganistan ve Pakistan, Müslüman ülkelerdir, aralarındaki savaşın haram olduğunu bilmelidirler... Aralarındaki İslam kardeşliği bağlarını daha da derinleştirmeli, Amerika’nın başını çektiği sömürgeci kâfirlerle tüm bağlarını kesmeli ve Hilafetin kurulması için çalışan Hizb-ut Tahrir’in nusretine yanıt vermelidirler. Hilafetin kurulmasıyla Müslümanlar izzet bulacak, kâfirler ise zillete düşeceklerdir.

وَيَوْمَئِذٍيَفْرَحُالْمُؤْمِنُونَ* بِنَصْرِاللَّهِيَنْصُرُمَنْيَشَاءُوَهُوَالْعَزِيزُالرَّحِيمُ  “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6]

H.22 Safer 1446
M.27 Ağustos 2024

Devamını oku...

Amerika’nın Afganistan’dan Çekilmesinin Üçüncü Yıldönümü: Eğer Uyanık Olmazsak, Kapıdan Kovulan Amerikalılar Pencereden Geri Girecekler!

31 Ağustos, son Amerikan askerinin Afganistan’dan kaçışının ve yenilgisinin üçüncü yıldönümü. Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayet Medya Bürosu, başta Afganistan’daki aktivistler, davetçiler ve mücahitler olmak üzere tüm Müslümanları bu büyük başarı ve tarihi gün dolayısıyla tebrik ediyor

İngiltere, Sovyetler Birliği ve şimdi de Amerika Birleşik Devletleri. Topraklarımız üçüncü kez askeri işgalden kurtarılmış olup Hilafetin kurulması için gün doğmuştur. Ancak her üç seferde de aynı başarısız deneyim tekrarlanmış, yöneticiler, Hilafeti kurmak ve büyük bir yükümlülüğü yerine getirmek yerine ulus-devletlere ve pragmatik politikalara yönelmişlerdir. Oysa Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

لَايُلْدَغُالْمُؤْمِنُمِنْجُحْرٍوَاحِدٍمَرَّتَيْنِ“Mümin aynı delikten iki kere sokulmaz.”

Afganistan ve diğer İslam topraklarındaki tarihi deneyimler, Müslümanların her zaman cesurca cihat ettiklerini ve savaş meydanlarından zaferle çıktıklarını gösterdi. Ancak sömürgecilik karşısında isteyerek ya da istemeyerek direnemeyip boyun eğmişlerdir. ABD askeri işgali nasıl kapıdan kovulduysa, şimdi de pencereden Afganistan’a geri dönmeye çalışıyor ve ülkeyi yeniden sömürgeci pençesine almak istiyor.

Sömürgecilik farklı şekillerde tezahür eder: siyasi sömürgecilik. Tek taraflı anlaşmalar yoluyla olur. Ekonomik sömürgecilik. Dış yardım ve sivil toplum ve insani yardım kuruluşları yoluyla olur. Mali sömürgecilik. Para birimlerini ve bankacılık sistemlerini ABD doları ve sömürge finans sistemlerine bağlamak yoluyla olur. Bu biçimler arasında en tehlikelisi ise, fikri ve siyasi sömürgeciliktir. Ulus devletlere, ulusal çıkarlara dayalı politikalara, pragmatizme, ekonomik odaklı kavramlara ve seküler dünya düzeninin tanınmasına dayanır. Bu yaklaşım Müslümanları İslami ilkeler temelinde düşünmekten ve politika yapmaktan uzaklaştırmakta, sömürgeci etki altında yeniden köleleştirmektedir. ABD ve Batı, bölgesel ülkeler aracılığıyla ekonomik projeler başlatarak ve Birleşmiş Milletler ve UNAMA, FAO, OCHA, WFP, Dünya Bankası, ADB gibi uluslararası kuruluşları kullanarak Afganistan’daki politik, entelektüel ve istihbarat etkilerini pekiştirmeye çalışmaktadır.

Dolayısıyla, gerçek bağımsızlığa ulaşmanın yegâne yolu, İslam’ın iç politikada tam ve kapsamlı bir şekilde uygulanmasının yanı sıra dış politikanın tüm alanlarında düşmanla her yönüyle yüzleşmekten geçmektedir. Bu yüzden, geçmişte yaşanan acı deneyimler bir ders olmalı ve hiçbir tarafın Müslümanların yöneticilerinin İslam’ı tamamen ve kapsamlı bir şekilde uygulama kararlılığını zayıflatmasına izin verilmemelidir. Dünya çapındaki Müslümanların birliği ve İslami grupların dayanışması, sömürgeci etkiye karşı direnmede çok etkili ve belirleyici bir rol oynamaktadır. Ümmetin birliği sağlanmadan ve Hilafet kurulmadan bu büyük mücadelede istenen sonuçlara ulaşılamayacaktır.

İkinci Raşidi Hilafet, ümmeti coğrafi hapishanelerden, küresel dünya düzenine bağımlılıktan ve sömürgeciliğin etkisinden kurtaracaktır. Nübüvvet metodu üzere Hilafet, ümmeti kapitalizmin zulmünden ve küfründen kurtarıp İslami adalete yönlendirecek, ümmetin savunma mücadelelerini saldırı kampanyalarına dönüştürecek, sömürgeci güçlerin kapılarını çalacak ve onları kendi topraklarında İslami yönetime teslim olmaya zorlayacaktır.

Bu ancak iktidardakiler Allah’ın çözümlerine, vaatlerine ve zaferine güvendiklerinde gerçekleşecektir. Hilafeti kurmak için kararlılıkla, tevekkül ve takva ile çalışın ki Allah Subhânehu ve Teâlâ bizi tüm entrikalardan ve sömürgeci etkilerden korusun.

وَإِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ لاَ يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ“Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez. Çünkü Allah onların işlediklerini kuşatmıştır.” [Ali İmran 120]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER