Cuma, 04 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/06
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Barbar İşgalci Yahudi Varlığı, Uluslararası Sistemin İçi Boş Refah Uyarısını Umursamamakta

İşgalci Yahudi varlığı, en savunmasız insanlara karşı benzersiz katliamlar işlemeye devam ediyor. Bu kez Refah’ta çadır kampında yerinden edilmiş kadın ve çocukları güdümlü füzelerle vurdu. Tüyler ürpertici sahnelerde çocukların, yerinden edilmiş ve sığınacak hiçbir yeri olmayan masum sivillerin parçalanmış bedenlerinin etrafa saçıldığı görüldü. Yahudi varlığı, hastaneleri ve diğer tüm altyapıyı bombalamaya ve tahrip etmeye devam ediyor. Siyonistler egolarını tatmin etmek, daha fazla kan dökmek ve Gazze halkına en büyük acıyı yaşatmak için su, gıda, ilaç ve elektriği bir silah olarak kullanıyorlar. Yer değiştirmeleri istenen savunmasız kadın ve çocuklara karşı kitle imha silahları kullanıyorlar. Yahudi varlığı, destekçileri uluslararası sömürgeci güçlerin güvenli olarak belirlediği bölgeleri hedef alıyor. Tüm bunlar, sözde “uluslararası toplum”un yaptığı sayısız boş uyarı ve kınama kararına rağmen gerçekleşiyor. Uluslararası sistem, yaraya tuz basmaktan başka bir işe yaramıyor. Eşi benzeri görülmemiş barbarlık işleyen yaramaz çocuğunun verdiği utançtan sadece itibarını kurtarma derdinde. Siyonistlerin destekçileri içi boş sözlerle kınamaktan öteye geçemiyorlar.

Başta Filistin olmak üzere topraklarımızda krizler üreten bu kurumlara hala bel bağlayan Müslümanlar var mı? Bir Müslüman, ülkemizi işgal eden, aramıza sahte sınırlar çizen, bizi zayıf tutmak ve milliyetçilikle meşgul etmek için renkli bayraklar ve garip kimlikler tasarlayan, ümmet üzerindeki askeri, kültürel, ekonomik ve siyasi hegemonyalarını sürdürmek için ülkelerine sadık zalim yöneticiler dayatan sömürgecilerden bir çözüm bekleyebilir mi? Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّى يَرُدُّوكُمْ عَنْ دِينِكُمْ إِنِ اسْتَطَاعُوا“Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler.” [Bakara 217]

Sömürgeciler, başta “iki devletli çözüm” olmak üzere sahte vaatlerle ümmetin dikkatini dağıtmaya çalışıyor. Avustralya’nın da bir parçası olduğu ve sorunu yaratan sömürgeci Batı, kendisini barış yanlısı olarak gösterme çabası içine girerek emperyalist hedefleri doğrultusunda bir çözüm önermekte. En büyük zaferi, ümmete Yahudi varlığının varlığını kabul ettirmek olacaktır. Böylece İslam topraklarının kalıcı olarak bir işgalciye teslim edilmesiyle hayati bir İslami hükümden vazgeçmiş olacağız. Ümmete, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın dini yerine insan yapımı sistemlerin yeryüzünde söz sahibi olduğunu kabul ettirmek büyük bir başarı sayılacaktır. Acınası zavallı ulus devletler, ümmetin bölünmesini pekiştirmekte, bariz yolsuzluklarına rağmen halen ümmete zorla dayatılmaktadırlar. Cani işgalcinin, Müslüman topraklarda bir “devlet” kurmasına, Müslüman toprakların kalbinde Batının “ileri üssü” ve ileri karakolu olmasına izni vermişlerdir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ قَالُوا إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ * أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلَكِنْ لَا يَشْعُرُونَ“Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz ancak ıslah edicileriz!” derler. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir.” [Bakara 11-12]

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاً لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيداً“İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Rasûl’ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık.” [Bakara 143]

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Uluslararası Adalet Divanı ve Birleşmiş Milletler gibi kurumlar tarafından yapılan diğer tüm ürkek uyarılar da aynı minvaldedir. Bunlar, soykırıma yol verdikten sonra barış yanlısı kılığına bürünen asıl suçlulardır. Hayır, bu kurumlardaki en güçlü kişiler Siyonist varlığın Filistin halkına karşı yürüttüğü Holokost’u körükleyen kişilerdir.

Müslümanlar, görevleri ne kadar zor olursa olsun çözümü kendi içlerinde aramalıdırlar. Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya güvenerek, yalnızca Allah Subhânehu ve Teâlâ’yı razı eden şeylere bağlanmalıyız. Filistin’in işgali, İslami bir çözüm gerektiren İslami bir meseledir. Meşhur hadis doğrultusunda ümmet, bu münkeri değiştirmek için çalışmalıdır:

مَنْرَأَىمِنْكُمْمُنْكَراًفَلْيُغَيِّرْهُبِيَدِهِفَإِنْلَمْيَسْتَطِعْفَبِلِسَانِهِفَإِنْلَمْيَسْتَطِعْفَبِقَلْبِهِوَذَلِكَأَضْعَفُالْإِيمَانِ“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir” [Müslim] Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

إِنَّ اللهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنفُسِهِمْ“Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez” [Rad 11] Bu nedenle değişim, İslami metinlerin rehberliğinde ümmetten gelmelidir. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den rivayet edildiğine göre

إِنَّمَاالْإِمَامُجُنَّةٌيُقَاتَلُمِنْوَرَائِهِوَيُتَّقَىبِهِ“İmam ancak bir kalkandır. Arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” [Buhari] Bu hadiste Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem, kendimizi savunmamızı Hilafetin kurulmasıyla ilişkilendirmiştir. Fakat bize dayatılan mevcut hain yöneticiler, sömürgecilerin gölgesinden başka bir şey değildir. Sömürgecilerin mahkemelerine sıkı sıkıya bağlı oldukları defalarca kanıtlanmıştır. Ümmetin iradesini gasp ederek ümmetin güçlü unsurlarını, özellikle de profesyonel ordularını tüm kaynaklarıyla birlikte emirleri altına almışlardır. Herkes, İslami kabiliyeti dahilinde katliamı ve işgali durdurmak için elinden geleni yapmalıdır. Ancak orduların, savunmasız masum insanlara yapılan askeri saldırıya doğrudan yanıt verme sorumluluğu daha büyüktür. Eğer ordular harekete geçmezse, ümmet ordudaki evlatlarına sorumluluklarını hatırlatmalıdır. Her mitingde, her yemek masasında, çözümlerden bahsedilen her makalede, her camide, her çevrede ve her duada ortak bir çağrıdan bahsetmelidir.

Ümmet, yöneticilerin tahtlarını devirmek, Allah Subhânehu ve Teâlâ ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in emrettiklerine yönetecek ve Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetinin yüreğine şifa verecek olan Raşidi Halifeyi kurmak için askeri güçlere çağrıda bulunmalıdır. Yani, ümmetin arkasında savaştığı ve kendisini koruduğu bir İmam olmalıdır.

Ümmetin varoluşunun hayati önem taşıyan bir zamanda bu çağrının yapılmasının zamanı gelmiştir. Herkes, bu çağrıyı taşımalı ve desteklemelidir. Çünkü bu çağrı, belirli bir bireye veya gruba özgü bir çağrı değil, tüm klasik alimlerin üzerinde icma ettiği bir farzdır. Bu sadece ümmetin değil, insanlığın da şiddetle ihtiyaç duyduğu bir çağrıdır. İslam uygarlığı, seküler liberal kapitalizm altında çıldırmış bir dünyaya aklıselimi geri getirecektir. Gazze halkı bu yolun açılışını yaptı. Ümmet, çağrısını Allah’ın razı olacağı şeylere yönlendirmelidir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Ürdün Halkı, Veliaht Prens'in Açıklamaları Karşısında Şok Oldular!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Ürdün Halkı, Veliaht Prens'in Açıklamaları Karşısında Şok Oldular!

Haber:

Ürdün rejiminin Veliaht Prensi Hüseyin bin İkinci Abdullah şunları söyledi: Gazze’de “yaşanan trajediyi, tüm dünyanın durduramaması inanılır gibi değil.” Ve şöyle dedi: “Dünyanın bu katliamı durduramaması hepimizi şok etti ve bölgemizdeki halklar uluslararası topluma olan güvenlerini kaybettiler ve haklılar da.”

Yorum:

Ürdün rejiminin Veliaht Prensine deriz ki: Sizin acizmiş gibi davranarak sorumluluğu başkalarına yüklemenizden dolayı Ürdün halkının tamamı şok oldular. Zaten Ürdün halkı size ve rejimize olan güvenlerini uzun zaman önce kaybettiler, size karşı herhangi bir güvenleri kalmadı ve haklılar da!

Babanızla birlikte sizin de başında olduğunuz rejim, devasa bir orduya sahip olduğu halde acizmiş gibi davranarak Gazze halkına ve tüm Filistin halkına yardım etmek için harekete geçmiyor, sonra da dünyadan bu trajediyi durdurmasını talep ediyorsunuz! Sizler orduları harekete geçirmediğiniz, Ürdün’ün asil halkının harekete geçmesine izin vermediğiniz ve onları tutukladığınız halde nasıl olur da başkalarından harekete geçmelerini talep edebilirsiniz?! Bahsetmiş olduğunuz uluslararası toplum kim Allah aşkına?! Yahudi varlığını kuran, onun koruma ve gözetimini sağlayan ve onun tüm hayatta kalma nedenlerini temin eden Amerika ve Batı değil midir?! Dahası Yahudi varlığı, İslam’a ve Müslümanlara karşı savaşmak için Müslüman ülkelerin kalbindeki gelişmiş Batı üslerinden biridir. Nitekim varlığın cumhurbaşkanı Herzog ve başbakanı Netanyahu, varlıklarının “Batılı değerleri savunmaya dayalı olduğunu” açıklamışlardır.

25/05/2024 tarihinde Suudi “El-Arabiya” kanalının ekranı karşısında otururken şöyle bir eklemede bulundunuz: “Bugüne kadar %70’i kadın ve çocuk olmak üzere 35 binden fazla şehit var. Dünyanın hareket etmesi için daha hangi sayıya ulaşılması gerekiyor?” Bunlar garip ve çelişkili sözlerdir; zira o, yabancılardan harekete geçmelerini talep ediyor ama kendisi, rejimi ve onun sorumluları, Gazze halkına yardım etmek için harekete geçmiyorlar! Sadece Yahudi varlığının izniyle havadan bazı yardımlar atıyormuş gibi yapıyor! Aynı zamanda da Yahudi varlığına meyve ve sebze göndermekte ve ihanetin diğer bir yuvası olan Birleşik Arap Emirlikleri'nden gelen ve Yahudi ordusunu finanse etmek için Filistin’e giden kamyonların yolunu açmaktadır.

“Ürdün krizin başından beri diplomatik ve siyasi bir mücadele yürütüyor” demekle yetiniyorsunuz! Peki rejiminiz bu suçlu varlıkla diplomatik ve siyasi ilişkilerini kesmediği halde bu nasıl oluyor ve nasıl sözde bu savaşla mücadele ediyorsunuz?! Zira rejiminiz, Yahudi varlığıyla bağlarını koparmıyor, onu tanımaktan vazgeçmiyor, onu desteklemeye ve onunla normalleşmeye devam ediyor! Oysa rejiminizin yapabileceği en düşük amel, bu suçlu varlıkla tüm bağları kesmektir.

"Kardeşlerimize yardım etmek için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz" diyorsunuz! Peki kardeşlerinize yardım etmek için en ufak bir şey yaptınız mı, mesela Yahudi varlığıyla bağınızı koparttınız mı?! Yine "Filistin meselesi bizim meselemizdir" diyorsunuz; Filistin meselesini kendi meselesi olarak gören birisi, Filistin’i gasp eden işgalciyle bağlarını koparır, Filistin’i kurtarmak için ne gerekiyorsa yapar, işgalcinin kendisiyle savaşılması gereken bir düşman olduğunu ilan eder, savaş için hazırlık yapar ve kahraman askerlerin Filistin’e geçebilmesi için ordusunu nehre doğru gönderir.

Başka bir çelişkili söz daha söylüyorsunuz: “Önceliğim ülkenin güvenliğini ve istikrarını sağlamaktır; çünkü ancak güçlü bir Ürdün Filistin davasını savunabilir ve Filistin halkına en büyük desteği verebilir.” Şayet sözlerinize sadık olsaydınız, Filistin halkına destek olması için Ürdün ordusunun harekete geçmesini talep etmeniz gerekmez miydi?!

Yine şöyle diyorsunuz: “Oslo Anlaşması'ndan bu yana Batı Şeria'daki yerleşimcilerin sayısı 200 binden 700 binin üzerine çıktı. Bu bir barış gerçekleştirmez.” Filistin Kurtuluş Örgütü’nün imzaladığı Oslo Anlaşması’nın ve Ürdün rejiminin imzaladığı Wadi Araba Anlaşması’nın, düşman olan karşı taraf tarafından ihlal edildiğini, dolayısıyla her ikisinin de kaldırılıp atılması gerektiğini görmüyor musunuz? Bu iki anlaşma her ne kadar başından beri dışlanmış olsalar da, bu anlaşmalar bir ihanet olup verdikleri sözleri ve anlaşmaları bozmakla ün salmış bu alçak düşmanın gücünü pekiştirmektedir.

Şöyle bir eklemede bulunuyorsunuz: “Bugün hepimiz için önemli olan soru şudur: Normalleşmenin amacı, sadece normalleşmek için midir?” Soruya verdiğiniz cevap, denildiği gibi özrü kabahatinden büyüktür; zira şöyle diyorsunuz: “Suudi Arabistan’ın 2002 yılında başlattığı Arap Barış İnisiyatifi’nden bu yana Ürdün ve Araplar barış çağrısında bulunuyorlar ve Araplarda, tek çözümün “İsrail” ile ilişkiler karşılığında Filistinlilere haklarını vermek ve işgale son vermek olduğu konusunda fikir birliği vardır.” Oysa normalleşmek, Yahudi varlığını korumak, Filistinlilere sadece Batı Şeria ve Gazze’de gördükleri haklarını vermek, 1948 yılında gasp ettikleri de dahil Yahudilerin gaspını kabul etmek, dolayısıyla bu bölgenin “İsrail’e” ait olduğunu tanımak demektir! Ürdün’deki rejiminiz ve İngiltere'nin Fransa'nın yardımıyla bölgede kurduğu tüm rejimler, ilk dedeniz Hüseyin bin Ali’den bu yana bir İslam Devleti olan Osmanlı Devleti’ne karşı İngiltere ile iş birliği yaparak en büyük ihaneti yapmışlardır. Dolayısıyla siz dedenizden ihaneti ve ajanlığı miras aldınız ve tüm kâfir Batı’nın benimsediği ve Amerika’nın önderlik ettiği İngiliz projesini uygulamak için hırs gösteriyorsunuz. Dikkat edin bu proje, Yahudilerin Filistin’de yoğunlaşması, onların varlıklarının güçlendirilmesi ve Filistin halkının ve tüm Müslümanların, Filistin’in “İsrail” olarak adlandırdığınız toprakların dışında olduğu konusunda aldatılmasıdır. Dolayısıyla sizler Batı Şeria ve Gazze'nin bazı kısımlarını Filistin olarak görüyorsunuz; dolayısıyla da Filistinliler için silahtan-askerden arındırılmış bir otorite kurulduğunda, Yahudi varlığının güvenliği ve otoritesi altında olacak, sonra da burası aldatmak için bir devlet olarak adlandırılacaktır; böylece Filistin’in %80’i Yahudilere terk edilmesinin ardından Filistinliler haklarını almış olacaklardır!

Bizler burada sizin açıklamalarınız hakkında yorum yapmıyoruz ey Veliaht Prensi; zira biz gerek rejimin gerekse sizin kral olarak kalmanızı istemiyoruz. Aksine sizi ve Ürdün rejiminin tutumunu etkileyebileceği düşüncesiyle açıklamaları eleştiriyor ve gerçeği açıklıyoruz, daha doğrusu rejiminizin ifşa olmuş ihanetini ortaya koymak istiyoruz. Zira Yahudi varlığına hiç kimsenin saldırmaması için İngiltere’nin ümmet ile Yahudi varlığı arasına tampon bir bölge kurmasından bu yana rejiminiz ihanete ve ikiyüzlülüğe dayanmaktadır; zira Yahudi varlığına yönelik saldırıya çeşitli adlandırmalar altında ilk rejiminiz karşı koymuştur. Nitekim bunu, füzelerinizin Amerikan ve Avrupa’nın füzeleriyle birlikte, 21/04/2024 tarihinde İran füzeleri ve insansız hava araçlarına karşı koyduğunda gördük. Ayrıca rejiminiz, Yahudi varlığını korumaları için Amerika ve Avrupa ülkelerine askeri üsler kurmalarına izin vermiştir.Yahudi varlığı bir saldırıya uğradığında hemen buna karşı çıkıp bunun Ürdün’ün egemenliğinin ihlali olduğunu söylediğiniz gibi bir kişi kalkıp da düşmana saldırmak için Ürdün’den Filistin’e sızarsa onun tutuklanacağını ya da öldürüleceğini ve yine bunun devletin egemenliğinin ihlali olduğunu söylüyorsunuz. Yine insanlar, Amman’daki Yahudi elçiliğine karşı gösteri yaptıklarında yüzlerce kişiyi tutukladınız; çünkü bu, yasalara ve ülkelerle yapılan anlaşmalara aykırıdır; böylece sizler aldatma ve entrikayı alışkanlık haline getirdiniz ve ikiyüzlülük ve yalanla cevap verdiniz. Tıpkı İngiliz efendilerinizin her zaman yaptığı gibi kral olsanız bile, 1967’de Kudüs ve Mescid-i Aksa dahil olmak üzere Batı Şeria’yı Yahudilere teslim eden babanız ve dedeniz Kral Hüseyin’in izinden gittiğinize dair açıklamalarınızdan da anlaşıldığı üzere ihanet yoluna devam edeceksiniz ve zaten şimdi de bu yoldasınız.     

Kavi ve Aziz olan Allah Subhanehu’dan, Ürdün halkına yıpranmış rejiminizi yıkıp Ürdün’ün, tüm Müslümanları bir araya getirecek ve Müslüman süvarilerin Mescid-i Aksa'yı ve tüm Filistin'i kurtarmak için oradan hareket edeceği İslami Hilafet Devleti’nin irtikaz noktası olması için İslam Nizamını ikamet etme imkânı vermesini niyaz ediyoruz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Esad Mansur

Devamını oku...

İşgal Güçleri Refah Sınırı Yakınında İki Mısır Askerini Öldürdü!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İşgal Güçleri Refah Sınırı Yakınında İki Mısır Askerini Öldürdü!

Haber:

Sky News geçen Pazartesi günü yani 27/05/2024 tarihinde, Mısır Silahlı Kuvvetleri askeri sözcüsünün, Refah’ta iki Mısırlı askerin “İsrail’in” açtığı ateş sonucu öldürülmesiyle ilgili bir soruşturma başlatıldığını duyurduğunu bildirdi.

Yorum:

Birçok medya organında, işgal ordusunun Refah’ta sınır şeridi bölgesinin güvenliğini sağlamakla görevli Mısırlı askerlere ateş açıldığına ve Mısırlı askerlerle Yahudi askerler arasında, iki Mısırlı askerin şehit olmasına yol açan çatışmanın nasıl yaşandığına dair haberler yer aldı. Dikkat çekici olan şey ise, küresel ve yerel medya organları haberleri ufku ulaşıncaya kadar aktarırlarken Mısır medya organlarının ve Mısırlı yetkililerin olayla ilgili hiçbir yorum yapmadan saatlerce kabir sessizliği gibi sessiz kalmaları ve herhangi bir açıklama yapmamalarıydı! Nitekim bir müddet bekledikten sonra Mısır güçlerinin askeri sözcüsü çıkıp, sanki olayın bir soruşturmaya ihtiyacı varmış gibi ve sanki suçlu bilinmiyormuş gibi yaşananlarla ilgili gerçeğin ortaya çıkarılması ve saldırıyı ilk kimin başlattığının öğrenilmesi için söz konusu olayla ilgili soruşturma başlatılacağını duyurdu!

Bunun ardından Mısır rejimini destekleyen borazanlar ortaya çıkmaya ve zehirlerini kusmak ve Mısırlı askerlerin vurulması ve Yahudi ordusunun ateşiyle öldürülmesi olayının önemini azaltmak için medya organlarında konuşmaya başladılar; zira Financial Times, Mısırlı bir yetkilinin şu sözlerini aktardı: “Refah'taki silahlı saldırı basit bir olaydı ve hiçbir siyasi önemi yoktur.” Ayrıca El Cezire Mubaşir, olayla ilgili yorum yapmak üzere Mısırlı strateji uzmanı Tümgeneral Samir Farag’ı ağırladı ve kendisine “İsrail’in” Mısır askerlerine kasten ateş açtığının kanıtlanması halinde verilecek cezanın sorulması üzerine şöyle cevap verdi: “Cezaların türleri vardır: Önce bir özür, sonra kan parası vardır; bu para da olabilir ya da Kahire’de bir Yahudi tapınağının inşası da olabilir.

Hissedilen manzara şudur ki; Mısır rejimi, hiçbir Mısırlıya zerre kadar değer vermiyor; zira bu suçlu rejim, Mısır’ı yok eden, iktidarı yıllarında ekini ve nesli helak eden ve Mısır halkını fakir ve yoksul bırakan bir rejimdir; bu nedenle hiç kimse, bu aşağılık rejimin Yahudileri işledikleri suçlardan sorumlu tutacağını, hatta onlardan bir özür bile dilemesini isteyeceğini aklına bile getirmesin; hatta Kahire’nin kalbini bombalasalar bile kılını dahi kıpırdatmayacağından neredeyse eminiz. Müslüman ülkelerdeki diğer rejimler gibi Mısır rejiminin de gerçeği şudur; onlar haklarına karşı şiddetli ve sert olup onlara merhamet göstermemektedirler; ancak onlar, ümmetin düşmanlarına karşı merhametli ve alçak gönüllüdürler.

Refah sınırında Yahudi askerlerle Mısırlı askerler arasında yaşananlar birçok anlam taşımaktadır; bunlardan biri de bu olayın, bu ümmetin tek bir ümmet olduğu gibi onun duygularının ve düşmanlarının da tek olduğunu teyit etmesidir; zira Gazze halkının musibeti, tüm ümmetin musibeti olmuştur. Dolayısıyla Müslümanlar tek bir ümmet olup onların savaşları da birdir barışları da birdir; bu yüzden ajan tiranlar ve efendileri, Müslümanların arasına ne kadar sınır ve bariyerler kurmaya çalışırlarsa çalışsınlar, Müslümanların başına bir musibet geldiğinde hemen ortaya çıkan İslam kardeşliği duygularını ortadan kaldırmayı asla başaramayacaklardır. Bakın işte bugün dünyanın doğusundaki ve batısındaki Müslümanlar Gazze’nin yanında yer alıyorlar, onun acısını çekiyorlar, ciğerleri parçalanıyor ve Gazze’yi, Mescid-i Aksa’yı ve Filistin topraklarının her bir karışını özgürleştirmenin özlemini çekiyorlar; şayet Müslümanların başına bir grup ajan yönetici musallat olmasaydı, Filistin'in kurtuluşu bir göz kırpmasından daha çabuk olurdu. Ayrıca silahlı kuvvetlerindeki Müslümanların evlatlarından birçoğu da aynı duyguları taşıyorlar ve Gazze'de olup bitenlerden dolayı acı çekiyorlar. Işte bu yüzden bu askerler harekete geçerek Yahudi ordusunun üzerine ateş açtılar; bu da zaten korkuya kapılan ve halkının kendisinden nefret ettiği Mısır rejimi ile onun arkasındaki Amerika’nın, savaşın genişleyebileceğine, işlerin ters gidebileceğine, Kenane askerlerinin durumu Mısır Firavununun aleyhine çevirebileceğine ve onların savaşa girerek Yahudilere şeytanın vesveselerini dahi unutturacak bir darbe indirebileceklerine dair korkularını artırıyor. Bunda şaşılacak bir şey yoktur; zira komutan Kutuz liderliğindeki Müslüman orduları, Ayn Calut Muharebesi’nde Tatarları ortadan kaldırmak için Mısır Kenane’den harekete geçmiştir; aynı şekilde Komutan Selahaddin Eyyubi liderliğindeki Müslüman orduları da, Haçlıları ortadan kaldırmak ve ardından Hıttin Muharebesi'nde mübarek Mescid-i Aksa'yı kurtarmak için de Mısır Kenane’den harekete geçmiştir. Peki Kenane askerleri bunu bir daha tekrarlayıp mübarek Filistin topraklarını kurtararak alemlerin Rabbinin katında büyük bir şerefe nail olacaklar mı acaba?

Allah'ım, Gazze’ye ve halkına yardım etmek için Müslüman orduların harekete geçmelerini sağla. Amin.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Ebu Hişam

Devamını oku...

Bin Selman Amerika’daki Cumhuriyetçiler ile Demokratlar Arasındaki Bir Kukladır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Bin Selman Amerika’daki Cumhuriyetçiler ile Demokratlar Arasındaki Bir Kukladır!

Haber:

ABD'li Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, Yahudi varlığının içinden, Suudi Arabistan’ın varlıkla normalleşme şartlarını içeren açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı, bu şartlardan birinin de Yahudi varlığının Hamas tugaylarını yok etmesi olduğunu belirtti ve şunları söyledi: “Muhammed bin Selman’ın talep ettiği şartların, çatışmaların azaltılması yönünde olduğuna inanıyorum; Muhammed bin Selman, “İsrail'in” tugayların imhasını içermeyen bir anlaşma yapmasını beklemiyor…Suudi Arabistan'da hiç kimse bana, anlaşmanın Hamas’ın askeri olarak kalkmasına izin vereceğini söylemedi; bu yüzden bunu, çok açık bir şekilde belirtmek isterim.” (CNN Arabic, 30/5/2024)

Yorum:

Daha önce Yahudileri Gazze'yi nükleer bombalarla bombalamaya teşvik eden aşırıcı Amerikalı Kongre Üyesi Lindsey Graham, Amerikan ajanlarının bölgedeki gerçek tutumlarını ortaya çıkaran açıklamalar yapıyor; zira Suudi Arabistan, Gazze’deki Filistinlilerin cani Yahudi varlığı tarafından maruz kaldığı vahşi katliamlardan dolayı alçak bir sesle ağlıyormuş gibi yapsa da demokrat Biden yönetimi onu, Yahudi varlığıyla normalleşmeye ve Amerikan politikasına uygun bir Filistin devletine giden bir yol bulmaya teşvik ediyor. Ayrıca demokrat Biden yönetimi,Trump grubu Cumhuriyetçilerin dosyayı alıp Biden yönetimini utandıracağı korkusuyla Suudi normalleşme dosyasına sımsıkı sarılmaktadır. Ancak bu aşırıcı Amerikalının açıklamaları, başta cüce Muhammed bin Selman olmak üzere Suud Hanedanı’nın tutumlarını açığa çıkarmakta olup bu Amerikalı Kongre üyesi, Suudi Arabistan’da Yahudi varlığının Hamas’ı ortadan kaldırması gerekliliğine karşı çıkan hiçbir şey duymadığını vurgulamıştır.

Bu itirafı, Mısır ile Yahudiler arasındaki hain normalleşme anlaşmasının bir parçası olarak Yahudi ordusunun Philadelphia Ekseni’ne girmesini tamamen reddetmesi, daha sonra Yahudi ordusunun baştan sona bu eksene girdiği ve Mısır’ın kılını dahi kıpırdatmadığını gördüğümüz hususlarla ilgili Mısır tantanasından duyduğumuz şeye bağlarsak, bütün bunlarla birlikte karşımızda iki gerçeğin durduğunu görürüz:

Birincisi: Ajan Arap rejimlerinin ilan ettiği tutumlar, gazetecilerin ve medya organlarının bunları haber yapma çabalarını hak etmiyor. Zira bunların tamamı, yerel tüketime yönelik saf yalanlardan ibarettir. Hakikatte bu rejimlerin tutumları, Amerika, İngiltere ve Fransa’nın tutumlarıyla aynıdır. Nitekim bu yöneticiler uzun zamandan beridir düşmanların saflarında yer almakta olup onları bu saftan çıkarma umudu da yoktur.

İkincisi: Artık Hamas’ın ve diğer İslami hareketlerin bu rejimlere karşı sert bir tutum ilan etmelerinin zamanı gelmiştir; zira rejimleri övmeyi ve onlara başvurmayı bırakmalılar, aksine Yahudilerin Gazze’de işlediği suçlardan rejimleri sorumlu tutmalıdırlar. Çünkü onların orduları, Gazze halkını Yahudilerin katliamlarından kurtarmaya muktedirdir.Aksi takdirde ümmetin bir kısmı bu rejimlerin iktidarda kalması için gerekçe bulmaya ve onlara birtakım umutlar bağlamaya devam edecektir. Bu yüzden onların alçak ve hain oldukları ve dokunan eli geri bırakmadıkları göz önünde bulundurularak, onlardan ellerini tamamen çekmeleri ve olup bitenlerden onları sorumlu tutmaları gerekmektedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Et-Temimi

Devamını oku...

Müslümanlar, Diğer İnsanların Dışında Tek Bir Ümmettir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Müslümanlar, Diğer İnsanların Dışında Tek Bir Ümmettir!

Haber:

Tunuslular, işgalci “İsrail’in” Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta işlediği çadır yakma suçunu kınamak amacıyla başkentteki belediye tiyatrosu önünde bir protesto düzenlediler. (El Cezire Tunus, 27/05/2024)

Filistinli gazeteci Wael Dahdouh, 27 Mayıs 2024 Pazartesi günü öğleden sonra Tunus'a geldi ve kendisini, vatandaşlardan, gazetecilerden ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan büyük bir kalabalık karşıladı. (Tunus Ulusal Radyosu)

Yorum:

Protestolar ve sloganlar her zaman İslam beldelerimizdeki halkların ve toplumların hayati meselelere olan ilgilerinin boyutunun samimi bir ifadesi olmuştur. Nitekim bunun, Gazeteci Wael Dahdouh’un Tunus Kartaca Havalimanı'nda karşılandığı ve onu kamerayla da olsa Yahudilere karşı direnen bir kahraman olarak nitelendirdikleri sırada şahit olduğumuz tavırlarında daha net bir kanıtı olamaz. Tunusluların başkentte, Siyonist düşmanın gerçekleştirdiği çadır soykırımını protesto etmek amacıyla düzenlediği protesto da aynı şekildedir. Ayrıca Tunus Esperance Kulübü taraftarlarının, (Filistin) Kefiyesi’nin bile kaldırılmasını yasaklayan Mısır’ın Sisi’ne ve onun arkasındaki suçlu ve gâsıp domuzların kardeşlerine açıkça meydan okuyarak Filistin halkına destek konusundaki tutumları ve 27 Mayıs 2024 Pazartesi günü Mısır'ın Refah sınırında yaşananlar da hiç kimse için bir sır değildir. Zira Yahudi varlığının medyası, Refah geçiş noktasında Mısır ordusu ile gaspçı varlığın ordusu arasında çatışma çıktığını bildirmiştir; bu da Mısır ordusunun içinde, İsra ve Mirac topraklarında olup bitenlere razı olmadığı gibi yöneticilerin utanç verici tutumlarına da razı olmayan ve görevlerini yerine getirmeye hazır ve nazır olan adamların olduğunu teyit etmektedir.

Ürdün, Türkiye, Fas ve her yerdeki Müslümanların hareketlerini unutmayalım; bu da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in haber verdiği gibi Müslümanların tek bir vücut gibi olduğunun açık bir göstergesidir; zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Numan İbn Beşir’in merfu olarak rivayet ettiği hadiste şöyle buyurmuştur: مَثَلُ المُؤْمِنِينَ في تَوَادِّهِمْ وتَرَاحُمِهِمْ وتَعَاطُفِهِمْ، مَثَلُ الجَسَدِ إذا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى له سَائِرُ الجَسَدِ بالسَّهَرِ والحُمَّى Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet etmede ve birbirlerine sımsıkı sarılmada müminler bir vücut gibidirler. Vücudun herhangi bir uzvu rahatsızlandığı zaman diğer azalar da ateşlenerek ve uykusuzlukla ona icabet ederler.” [Müttefekun Aleyh] Bu da ümmet ile meseleleri arasındaki uçurumun devam etmesinin tek bir meselede özetlendiğinin kanıtıdır ki o da, İslami yönetimin yokluğudur. Ayrıca ümmet ile yok edilmesi gereken yöneticileri arasındaki uçurum da devam etmektedir; bu yüzden güç ve kuvvet ehlinin, bu uçurumu doldurmaları, Müslümanların haklarını gasp eden bekçileri kaldırıp atmaları ve ümmetin parçalanmışlığını bir araya getirecek, İslam’ın hükümlerini uygulayacak ve mazlumların intikamını alacak bir Halife’yi nasbetmeleri gerekmektedir. Allahu Teala’nın izniyle bu olacaktır; zira O, Kerim Kitabı’nda şöyle buyurmuştur: لِلَّهِ الْأَمْرُ مِن قَبْلُ وَمِن بَعْدُ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللهِ يَنصُرُ مَن يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُEninde sonunda Allah’ın dediği olur. O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-7]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmed El-Mai - Tunus

Devamını oku...

Kadın Kolları: "Bombardıman, Cinayet ve Yıkım... Refah'ı Kurtarın!"

 Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları:

"Bombardıman, Cinayet ve Yıkım... Refah'ı Kurtarın!"

Sunan: Rana Mustafa
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları Üyesi

Perşembe, 22 Zilkade 1445 Hicri, 30 Mayıs 2024 Miladi

 

kadin kollari

Etiketler

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

Devamını oku...

Demokrasiye Oy Vermek Haramdır!

(Hizb-ut Tahrir Emiri Celil Âlim Ata İbn Halil Ebu Raşta Tarafından Facebook Sayfası Takipçilerinin “Fıkhî” Sorularına Verilen Cevaplar Silsilesi)

Soru-Cevap

Demokrasiye Oy Vermek Haramdır!

Abdur Rahman Al-Umari’ye

Soru:

Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.

Demokrasiye oy vermenin haram olduğu bilinmektedir; ancak insanlara, aşağıdaki nedenlerden dolayı oy verilebileceğini düşündüren birçok deliller vardır:

1- İki zarardan en hafif olanı

2- Bizden öncekilerin şeriatı

3- Zaruretler mahzurları (yasakları) mubah kılar

4- Müslümanların dinini, canını ve malını korumak, şeriatın maksatlarındandır

Bu kaideler, oy kullanmanın mubah ya da ümmetin maslahatı için gerekli olduğuna dair şerî hükmü elde etmeye elverişli midir?

Allah sizi hayırla mükâfatlandırsın ve Allah sizi mübarek kılsın.

Cevap:

Ve Aleykumselam ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.

Ey kardeşim, daha önceki soru-cevaplarda bu soruların cevaplarını vermiştik; şimdi size aşağıda daha önceki cevapları aktarıyorum:

29/8/2010 tarihli soru-cevap, ehveni şerreyn (iki şerden en hafif olanı) ve iki zarardan en hafif olanı hakkında olup orada şöyle geçmektedir:

[“Ehveni Şerreyn (İki Şerden En Hafif Olanı) ve İki Zarardan En Hafif Olanı” Kaidesi”:

Bu, birtakım fakihlere göre şerî bir kaidedir ve bunu benimseyen alimlere göre de tek bir anlam ifade etmektedir ki o da; haram olan iki fiilden birinin öne alınmasının ve mükellefin, iki haramdan birini işlemekten başka bir şeye gücü yetmemesi ve her ikisini birden terk etmesinin de imkansız olması durumunda bu ikisinden daha az haram olanı yapmasının caiz olmasıdır; çünkü her yönden bunun dışındaki herhangi bir şeye güç yetirmesi imkansızdır.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: لَا يُكَلِّفُ اللهُ نَفْساً إِلَّا وُسْعَهَا “Allah hiç kimseye taşıyabileceğinden daha fazlasını yüklemez.” [Bakara 286] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: فَاتَّقُوا اللهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ “Gücünüz yettiğince Allah’tan sakının.” [Teğabun 16] Yani bu kaideyi söyleyenlere göre bu kaide, iki haramdan kaçınmak imkânsız olunca uygulanır. Şöyle ki; iki haramı birlikte terk etmenin imkânsız olması, aksi taktirde daha büyük bir haramın meydana gelmesi durumunda, o zaman iki zarardan en hafif olanı alınır. Ayrıca bu alimler, iki zarardan en hafif olanı, hevaya göre değil, şerî hükümlere göre belirlemişlerdir…

Bu alimlerin kaideyi uygulamak için zikrettikleri örneklerden bazıları şunlardır:

- Bir annenin doğumu güçleşip ya anneyi ya da cenini birlikte kurtaramama durumu ortaya çıkmış ve hızlı bir şekilde de karar vermek gerekiyorsa; ya anne kurtarılıp ceninin ölmesi gerekecek ya da cenin kurtarılıp annenin ölmesi gerekecektir. Şayet mesele terk edilir ve ikisinden birinin ölüp diğerinin kurtarılması veya ikisinden birinin yaşatılıp diğerinin ölmesi için herhangi bir şey yapılmazsa, o zaman ikisinin de ölümüne yol açabilir. İşte böylesi bir durumda ehveni şerreynden, iki zarardan daha hafif olandan veya iki mefsedetten daha hafif olandan bahsedilebilir. Dolayısıyla kurtarılması gerekeni, yani anneyi kurtaracak eylemi yapması gerekir. Velev ki bu eylem, diğerinin ölümüne yol açsa bile…

Kişiye, haram olan iki şeyin sunulması ve her ikisinden de uzak durma imkânı olduğu halde en hafif olanını yapması, kaidenin uygulamalarından değildir. Tıpkı kafir veya fasık da olsa falan kişiyi seçin veya filancayı destekleyin ve diğerini desteklemeyin şeklinde söylenmesi gibi; çünkü birincisi bize yardım ediyor ve ikincisi bize yardım etmiyor ya da buna benzer bir şey. Ama burada şöyle söylenmelidir: Bize sunulan iki şey de haramdır. Dolayısıyla laik birini seçmek caiz olmadığı gibi Müslümanın görüşünü temsil etmesi için onun vekil veya temsilci tayin edilmesi de caiz değildir. Çünkü İslam’a bağlı kalmadığı gibi haram olan amelleri işlemektedir. Çünkü müvekkilin, yasama ve haram olan projeleri onaylaması, haramları talep etmesi, bunları kabul etmesi ve takip etmesi gibi şeyleri yapması caiz değildir. Genel olarak marufu yasaklıyor ve münkeri emrediyor; bu nedenle onlardan herhangi birini seçmek caiz değildir; çünkü bunu veya onu seçmek haramdır. Zira bunun ve şunun seçilmesini terk etmek, imkân dahilindedir…] Bitti.

Konunun tamamı, yukarıda geçen soru-cevapta mevcuttur; oraya müracaat edebilirsiniz.

2- Bizden öncekilerin şeriatları, bizim için şeriat değildir kaidesine gelince; bunu da 4/5/2014 tarihli soru-cevapta açıklamıştık ki orada şöyle geçmektedir:

(Cevap:    Evet, bazı sultanların şeyhleri [otorite yanlısı alimler] bu tür sözleri söylüyorlar. Ama bunlar, hüccet olacak sözler değildir. Çünkü Allah'ın indirdiği ile hükmetmenin delilleri, net ve açıktır. Sübutu ve delaleti kati delillerdir. İmamlar arasında hiç bu konuda ihtilaf olmadı. Allah'ın indirdiği ile hükmetmek, farzdır. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyuruyor: فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنْ الْحَقِّ "Artık, Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma." [Maide 48] Yine şöyle buyuruyor: وَأَنْ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ "Aralarında, Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni şaşırtmalarından sakın." [Maide 49] Bu manada gelen nâsslar çoktur. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyerek insan yapımı yasalar ile hükmetmek, küfürdür. Eğer hükmeden buna inanırsa kâfir olur. İnanmazsa, zalim ya da fasık olur. Bu, Allah Subhanehu ve Teala’nın şu ayetlerinde yer almaktadır: وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْكَافِرُونَ "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir." [Maide 44] وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الظَّالِمُونَ "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir." [Maide 45] وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْفَاسِقُونَ "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir." [Maide 47] Sultanların şeyhleri tarafından istidlal edilene gelince, dediğimiz gibi hüccet olamaz…

- Maslahat ile istidlal ve onun delil olmasına gelince, keza bu da yerinde bir istidlal değildir. Buna da bir göz atalım:

Usul âlimleri arasında maslahatı delil olarak kabul edenler var. Ama onlar, maslahatı emreden veya nehyeden bir şeyin şeriatta gelmiş olmamasını şart koşarlar. Emreden veya nehyeden bir nâss gelmiş ise, maslahat hükmü alınmaz, aksine şeriatta bildirilen hüküm alınır derler. Muteber hiçbir usul alimi, maslahat bunu gerektiriyor bahanesiyle vahyin getirdiği nâssların devre dışı bırakılacağını söylemedi.

Örneğin faiz, haramdır. Şeriat, vahyin getirdiği nâsslar ile faizi haram kıldı. Dolayısıyla maslahatlar faizi gerektirse bile, şeriat bunu reddeder ve haram kılar. Bazı sözde alimler, faize fetva verseler dahi fetvaları reddolunur. Ayrıca vahyin getirdiği Şeriat ile de taban tabana zıttır.

Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmetmek, faizin haramlığı gibi kati şekilde haramdır. Çünkü vahyin getirdiği nâsslar böyle demektedir. Burada maslahatın hakemliğine yer yoktur. Çünkü şeriat neredeyse, maslahat da oradadır. Bunun tam tersi değildir.

Biz, bu konuda müsamahakâr davranıp Mesalihi Mürsele'yi kabul eden usul alimleri ile aynı görüşte değiliz. Hatta bunların mezhebine göre bile, maslahat ile istidlale yer yoktur. Gerçek şu ki Mesalihi Mürsele diye bir şey yok. Şeriat, bazı şeyleri emretmeden ve nehyetmeden öylece bıraktı diyenlerin nazarında Mesalihi Mürsele söz konusudur. Maslahatın kullanılacağı alanın burası olduğunu söylediler. Hâlbuki Şeriat, hükmü beyan edilmeyen hiçbir şey bırakmadı. Aksine her şeyin hükmünü açıkladı. تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْ "Her şey için bir açıklama olarak indirdik." [Nahl 89] مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ "Biz Kitap'ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık." [Enam 38] الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا "Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslam'dan razı oldum." [Maide 3]

- Özetle, küfür sistemlerine katılmak ve Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmetmek, küfürdür. Eğer Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmeden yönetici, bu hükme inanırsa kâfir olur. Eğer Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmeden yönetici, bu hükme inanmazsa, zalim ve fasık olur. Nitekim ayetlerde böyle geçmektedir: وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْكَافِرُونَ "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir." [Maide 44] وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُ "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir." [Maide 45] وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُ "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir." [Maide 47] Müslümanın, Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmeden bir yönetime katılmasının caiz olduğunu söyleyenlerin, hiçbir delili ya da şibih delilleri yoktur. Çünkü bu konuda yasaklayıcı nâsslar, sübutu ve delaleti kati nâsslardır.

Umarım cevap, yeterince açık ve derde devadır.

H. 4 Receb 1435 M. 4/5/2014] Cevap bitti.

Konunun tamamı, Yusuf Aleyhisselam’ın konusu ile Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in gıyabi cenaze namazını kıldığı Necaşi konusunda ayrıntılı olarak mevcuttur… Oraya müracaat edebilirsiniz… Dolayısıyla bunların, demokratik seçimlerin caizliğine, onun insan yapımı anayasadaki görevlerine, küfür hükmüne güvenmeye ve benzerlerine intibak etmediği gayet açıktır…

Sizin hakkında sormuş olduğunuz şeriatın maksatlarını, bazılarının maslahatı gerçekleştirecek şekilde yorumladıkları ve bunları hükümler için bir illet haline getirdikleri bilinmektedir; nitekim onların takdirlerine göre şayet bir meselede maslahat varsa o mesele caizdir ki bu doğru değildir… Zira Allah’ın, şeriatında gayesini açıkladığı hükümlerinden maksatları, Allah’ın bu hükümler hakkındaki hikmetleri olup onlara yönelik illetler değildir; bu nedenle onlara kıyas yapılamayacağı gibi onlarda geçen anlamlara da kıyas yapılmaz; zira bunlar, bizzat her bir hükme özel olup onun ötesine geçmez; dolayısıyla olabilir de, olmayabilir de; bu yüzden onların şerî illetlerle ve kıyasla hiçbir ilgisi yoktur; bilakis bunlar, Allah’ın hikmetlerinden bir hikmettir.

Ayrıca bu konu, İslami Şahsiyet kitabının üçüncü cildindeki -Şeriatın Maksatları Bölümünde- geçen Maslahatın Celbi, Mefsedetin Defi’nde detaylandırılmıştır; zira orada şöyle geçmektedir:

(…Birinci grup: Maslahatları sağlamayı ve zararları gidermeyi, bir bütün olarak İslâm şeriatı için şer’î illet ve bizzat her şer’î hüküm için şer’î illet sayıyorlar. Bizzat her hüküm için şer’î illet olması hususunda şer’î delilin maslahata delalet etmesini şart koşuyorlar. Bu gruba cevap şöyledir: Maslahatların sağlanması ve zararların giderilmesinin illet sayılması hususuna ya aklın ya da şeriatın delalet etmesi gerekmektedir. Eğer ona akıl delalet ediyorsa bunun bir kıymeti yoktur ve bu delalete itibar edilmez…

Buna binaen, maslahatları sağlamanın ve zararları gidermenin illet olduğuna aklın delalet etmesine itibar batıl bir itibardır ve bunun bir kıymeti yoktur. Bir şeyin illet olduğuna itibarın akıldan değil, şeriattan kaynaklanması kaçınılmazdır. Özellikle de illetin mutlak bir illet değil de şer’î illet olması söz konusu olduğunda bu kaçınılmaz olur.

Maslahatları sağlamanın ve zararları gidermenin illet olduğuna dair Kur’an’dan, Hadis’ten ve icmadan delil getirmelerine gelince, bu delil getiriş de batıl bir delil getiriştir. Kur’an ve Hadis’ten getirdikleri delillere gelince; bu konuya şahit gösterdikleri ayetler ne siga bakımından ne de vakıa bakımından illetliğe delalet etmektedir. Şu ayetleri şahit göstermişlerdir: وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَBiz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” [Enbiya 107] وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍRahmetim her şeyi kuşatır.” [Araf 156] Yine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözünü delil getirmişlerdir: لاَ ضَرَرَ وَلاَ ضِرَارَ “Zarar görmek de zarar vermek de yoktur.” [Hakim tahric etti] Bu delillerde iddialarına dair bir delalet yoktur.

Dolayısıyla bu, menfaati elde etmenin ve zararı defetmenin şer’î hükümler için illet olduğuna da delalet etmemektedir. Bunun en çok delalet edebildiği husus, zarar vermenin bir bütün olarak İslâm şeriatından nefyedilmesidir. Bu ise hem şeriat hem de ondan bizzat herhangi bir hüküm için illetlik demek değildir. Çünkü sadece zararın nefyedilmesinde illetlendirmeye dair ifade yoktur. Dolayısıyla bu, bir bütün olarak şeriatın konulmasının ve şeriatın hükümlerinden bizzat herhangi bir hükmün illeti olmaz.

Buna binaen, Kur’an ve Hadis’in nâssları her ne kadar şeriattan oluşan neticenin, maslahatların sağlanması ve zararların giderilmesi olduğuna delalet etseler de maslahatların sağlanması ve zararların giderilmesinin şeriatın konulması ve bizzat her şer’î hüküm için illet olduğuna delalet etmemektedir. Dolayısıyla bu konuda bu nâsslarla istidlal/delil getirmek düşmektedir

Onların iddia ettikleri icmaya gelince onlar diyorlar ki icmadan kasıt, fıkıh imamlarının icmasıdır. Bunun bir kıymeti yoktur. Çünkü şer’î delil olarak itibar edilen icma, başkası değil, Sahabe’nin icmasıdır. Onun için onların delil olarak getirdikleri icmaya itibar edilmez…

Buna binaen şeriatın bir bütün olarak kendisine itibar edilmesine delalet ettiği bir maslahat yoktur. Külli naslarla, nâssların toplamı ile şeriatın toplamında böyle bir delalet yoktur. Böylece maslahata şer’î bir illet olarak itibar edilmesi, esasından batıl bir husus olmaktadır. Zira şeriatta, hüküm koymak için illet olarak itibar edilen ne şer’î maslahat ne de şer’î olmayan maslahat vardır…]

Konunun tamamı İslam Şahsiyeti kitabının üçüncü cildinde mevcuttur; şayet daha fazla ayrıntı isterseniz oraya müracaat edebilirsiniz…

3- Zaruretlerin mahzurları (yasakları) veya haramları mubah kılmasına gelince; daha önce yani 26/1/2016 tarihinde buna yönelik bir cevap vermiştir; zira orada şöyle geçmektedir:

(Bazı âlimler “zaruretler yasakları mubah kılar” kaidesine kail oldular. Bu kaideyi kabul edenler, bir dizi deliller ileri sürdüler: Bakara suresi 173. ayet:إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ بِهِ لِغَيْرِ اللَّهِ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌAllah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına saldırmadan ve haddi aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki Allah çokça bağışlayan çokça esirgeyendir.” Maide süresi 3. ayet:إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ(Allah) size, sadece ölü hayvanı, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanı haram kıldı. Ancak kim mecbur kalırsa (başkalarının haklarına) saldırmaksızın, sınırı da aşmadan (bunlardan yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

Bu kaideyi inceleyen kimse, kaidenin doğru olmadığını görür.

Bu kaideyi savunanlar tarafından ileri sürülen deliller onların görüşlerine delalet etmez. Bilakis açlık nedeniyle mecbur kalınırsa ölü eti ve benzerlerinden yemenin caiz olduğuna delalet ederler. فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍKim, açlık halinde dara düşerse.” Ayette geçen “mahmasa” sözcüğü, ölüme yakın açlık demektir… Ancak o zaman haram olan şeyler yenebilir… Mecbur kalmak, ayette de açıkça görüldüğü gibi, (ölüme yakın) açlık ile sınırlıdır. Diğer hususlara uygulanmaz. Lafız, genel ya da mutlak değil ki anlamının içine diğer hususlar da girsin. Aksine sadece açlık ile kayıtlıdır.

Dolayısıyla bu kaide, doğru bir kaide değildir ve kaideyi savunanlar gibi umuma hamledilmez. Doğrusu şudur ki bu kaideyi savunanların dayandığı deliller, zaruret halinde Allah’ın haram kıldığı yiyeceklerden yemek ya da içmek için Müslümana ruhsat veriyor. Bundan öteye geçmezler. Diğer durumlarda zaruret halinde ruhsat için başka deliller gerekiyor.

Kayda değerdir ki bu kaide, günümüzde maymuncuk haline gelmiştir. Çünkü zaruretler sözcüğü elastiki bir sözcüktür. Bu sözcüğe binaen tüm haramlar mubah sayılıyor. İnsanlar, zaruretler sözcüğünü kendi görüşlerine uygun yorumlayarak birçok şeyi onun altına sokuyorlar. Hatta zaruret adına birçok haram işleniyor!...

H. Rabiu’l Âhir 1437 M. 26/01/2016]

Meselenin tamamı, soru-cevapta detaylandırılmıştır… Oraya müracaat edebilirsiniz… Dolayısıyla bunların, demokratik seçimlerin caizliğine, onun insan yapımı anayasadaki görevlerine, küfür hükmüne güvenmeye ve benzerlerine intibak etmediği gayet açıktır…

4- Aynı şekilde 03/02/2016 ve 19/06/2022 tarihlerinde, seçimlere katılmanın hükmü hakkında detaylı bir şekilde cevap verdik; söz konusu cevaplara da müracaat edebilirsiniz. Bilen ve hüküm verenlerin en hayırlısı Allah’tır.

Kardeşiniz

Ata İbn Halil Ebu Raşta

H. 18 Zilkade 1445

M. 26/05/2024

Cevaba, Emir’in (Allah onu korusun) web sitesinden bağlanabilirsiniz:
https://www.facebook.com/AtaabuAlrashtah.HT/posts/296199243562581

Devamını oku...

Erdoğan: “Rabbim, Masumları Öldürenleri Kahhar İsm-i Şerifi Hürmetine Kahr-u Perişan Eylesin!”

Haber-Yorum

Erdoğan: “Rabbim, Masumları Öldürenleri Kahhar İsm-i Şerifi Hürmetine Kahr-u Perişan Eylesin!”

Haber:

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, işgal rejiminin Refah kentindeki çadır kentine düzenlediği vahşi saldırıya sert tepki gösterdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sosyal medya hesabından Refah'taki kanlı katliam hakkında şöyle yazdı: “Terör devleti kalleş yüzünü bir kez daha gösterdi.” Ve şöyle dedi: “Türkiye olarak insanlıktan zerre kadar nasibini almamış bu katillerden, bu barbarlardan hesap sorulması için elimizden gelen her şeyi yapacağız.Rabbim, Filistin halkının ve Gazzeli kardeşlerimizin yardımcısı olsun.Rabbim; bebek, çocuk, kadın, yaşlı, sivil demeden masumları öldürenleri Kahhar ism-i şerifi hürmetine kahr-u perişan eylesin.”(İlka Haber Ajansı)

Yorum:

Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّ مِمَّا أَدْرَكَ النَّاسُ مِنْ كَلَامِ النُّبُوَّةِ الْأُولَى: إِذَا لَمْ تَسْتَحْيِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَİnsanların peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden biri de: Haya etmiyorsan dilediğini yap sözüdür.

Ukrayna'nın Rusya'ya karşı savaşına destek olmak amacıyla Ukrayna'da Türk yapımı Bayraktar insansız hava araçları için fabrika inşaatını tamamlamaya çalışan Erdoğan Türkiye’si, Gazze’deki ve tüm Filistin’deki Müslümanların çığlıklarına karşılık vermedi ve İsra ve Mirac topraklarındaki Müslümanları savunmak için tek bir uçağı veya filoyu bile harekete geçirmedi!

Kurumun yayınladığı resmi verilere ve Dış Ticaret İstatistikleri Veri Tabanına göre Erdoğan Türkiye’si, son iki ayda “İsrail’e” 2 milyon 919,58 Türk Lirası (90 bin Dolar) değerinde mühimmat ve silah ihraç etmiştir; ayrıca barut ve patlayıcı madde ihracatının değeri 1 milyon 940 bin 36 Liraya (60 bin Dolara) ulaştığı gibi aynı zamanda biyodizel, yangın söndürme malzemeleri, dezenfektan ve böcek ilaçlarının da yer aldığı kimyasal ihracatlar ise 33 milyon 75 bin 119 Lira (1 milyon 300 bin Dolar) olarak kaydedilmiştir.(El Cezire Net, 27/3/2024). Şimdi de Türkiye’nin Cumhurbaşkanı karşımıza çıkmışçocukların, kadınların ve yaşlıların katilleri hakkında konuşuyor ve onlardan hesap sormak için elinden gelen her şeyi yapacağını söylüyor!! Peki bu katillere yardım gönderilmesinin hesabı da sorulacak mı?! Bütün bunlardan sonra ey Erdoğan, katillerin zulmüne ve öldürmelerine yardım eden bizzat senken, Gazze’deki Müslümanlar için çağrıda bulunman akıl işimi Allah aşkına?!

NATO’da, ABD’den sonra en büyük ikinci askeri güce sahipken, vereceğin tepki bu mudur; oysa bu güçler ve bu güçlü ordu, Gazze'yi ve tüm Filistin'i kurtarmak ve Filistin’deki Müslümanlara, onların topraklarına ve Allah Subhanehu ve Teala’nın çevresini mübarek kıldığı Mescid-i Aksa'ya saldıranları yok etmek için bir yol bulamadılar; nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُKendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” [İsra 1]

Bu gibi durumlarda konuşmak erkeklere göre olmadığı gibi dua etmek de sizin gibiler için değildir ey Türkiye’nin Cumhurbaşkanı; zira onlar için sizden daha çok dua eden kadınlar vardır.

Ey Müslüman Türkiye ordusu ve ey Osmanlının torunları: Sizler çember ehli ve Fatihlerin evlatları olduğunuz halde gazaba uğramışların eylemlerine karşı sessiz kalmanız akıl işi mi Allah aşkına?! Bizler, sizin damarlarınızdaki kanın kaynadığını biliyoruz; o halde vehn (dünya sevgisi ve ölüm korkusu) elbisesini çıkarın ve utanç verici ve aşağılık emirleri sırtınızın arkasına atın. Gâsıp Yahudilere karşı ilk hamleye liderlik eden, bu eylemlerinden dolayı onları disipline eden ve onları kökünden söküp atan ilk siz olun. Silahlarınızı, uçaklarınızı ve tanklarınızı, Yahudilerle savaşmak için doğru yöne yönlendirin ki böylece masum Müslüman erkeklere, kadınlara ve çocuklara saldırmayı düşünen herkes toz olup gitsin!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Abdullah Abdurrahman

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER