El-Raye Gazetesi
Mahmud Abbas ve Ya Zafer Ya Da Şehadet İçin Gazze’ye Gitme Tiyatrosu!
Üstad Ahmed El-Hutvâni’nin Kaleminden
Ramallah’taki Oslo otoritesi Başkanı Mahmud Abbas, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daveti üzerine 15/08/2024 Perşembe günü TBMM’de bir konuşma yapmak üzere Türkiye’yi ziyaret etti ve orada şunları söyledi: “Filistin liderliğinin tüm üyeleriyle birlikte Gazze Şeridi'ne gitme kararı aldım ve Güvenlik Konseyi’ne Gazze Şeridi’ne ulaşmamızı güvence altına alması çağrısında bulunuyorum.” Ziyareti hakkında, “hayatımıza mal olsa bile gerçekleşeceğini, çünkü bizim hayatımız Gazze'deki çocukların hayatından daha değerli değil” dedi ve “Biz şeriat kanunlarını uyguluyoruz: Ya zafer ya da şehadet!” iddiasında bulundu.
“Ebedi başkent Kudüs; Batı Şeria ve Gazze'de yetki sahibi olan Filistin devletidir” diyen Abbas, “Dünya ülkeleri liderlerinin ve BM Genel Sekreterinin ziyarete katılması” ve “güvenli şekilde Gazze Şeridi’ne ulaşmalarını sağlama” çağrısında bulundu ve bu kararının şunları kanıtlamak için alındığını iddia etti: “Bugün önceliğimiz “İsrail” saldırganlığını durdurmak ve Gazze Şeridi'nden tamamen ve derhal çekilmesi, insani yardım sağlanmasını hızlandırmak ve zorla yerinden edilmeyi önlemek, yerlerinden edilenlerin evlerine geri dönmesi, yerleşimin ve işgal güçleri ve yerleşimcilerin Batı Şeria ve Kudüs’te işlediği suçların durdurulmasıdır.” Kendi iddiasına göre bir sonraki yönelişinin “Ebedi başkentimiz Kudüs-ü Şerif” olduğunu söyledi ve daha önce bilinen şu sözlerini tekrarladı: “Geçmişte de söyledik, Gazze’de bir başka devlet kurulamaz ve Gazze’siz bir (Filistin) devleti de olamaz.” Abbas, “Özgürlük ve bağımsızlık konusunda Filistin halkının meşru haklarını savunan cesur ve ilkeli tutumları nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Türkiye'nin öncü rolünü” takdirle karşıladı.
Onun tâbisi Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Yürütme Kurulu Üyesi Ahmed Mecdelani, Başkan Abbas’ın Gazze’ye gitme kararını açıklamasının “Gazze’ye yönelik savaşın ertesi gününe Filistin liderliğinin karar vereceğine dair herkese bir mesaj gönderdiğini” ifade etti ve Filistin otoritesinin “savaşın sona ermesinin ardından Gazze’nin Filistin Kurtuluş Örgütü'nün şemsiyesi altında ve tek bir siyasi sistem, hükümet ve silah dahilinde olması için Gazze üzerindeki otoritesini genişletmeye çalıştığını” söyledi.
Nitekim Mahmud Abbas söylediklerini, özellikle Yahudi varlığının Gazze halkına karşı işlenen günlük katliamlar nedeniyle hamasetle dolu Türk parlamentosundaki ev sahiplerine, Yahudi düşmanlığı duygusunu göstermek için söyledi. Yani bunu onlara, sanki liderliğin tüm unsurlarına sahip olan, Gazze’deki insanları koruma sorumluluğunu omuzlarında taşıyan ve zor ve cesur kararlar alma gücüne sahip gerçek bir (ulusal) lidermiş gibi görünmek için söyledi. Zira Gazze Şeridi’ne gitmekten, kendi hayatının Gazze'deki en küçük çocuğun hayatından daha değerli olmadığından ve kendisini ya zafere ya da şehadete götürecek şekilde şeriatın hükümlerini uygulamaktan bahsetti.
Mahmud Abbas’ın Türk milletvekillerinin önünde söyledikleri, Gazze’deki en küçük çocuğu bile ikna etmeyen çirkin ve başarısız maskaralıktan başka bir şey değildir. Bu maskaralığın yöneticisi Erdoğan ise bizzat Abbas’tan daha az çirkin ve başarısız değildir; dolayısıyla Erdoğan ve Abbas’ın yaptıkları, Gazze halkını yardımsız bırakma ve Gazze halkını, onları öldürmesi, onlara zorbalık yapması ve hayatlarını sıkıntı ve sefalete dönüştürmesi için işgal ordusuna teslim etme konusundaki kara sayfalarını aklamayı amaçlayan ucuz bir siyasi eylem türünden başka bir şey değildir. Zira her ikisi de Gazze halkına yardım etmek için herhangi gerçek bir çalışma yapmadılar ve bu gülünç tiyatrolarında da içi boş sözlerden ve sahte tiyatral tutumlardan başka bir şey sunmadılar.
Bunun kanıtı ise Mahmud Abbas’ın Gazze’ye, kendi imkânları ya da Erdoğan ve Türkiye’nin gücüyle değil de, yabancı devlet başkanlarının, BM Genel Sekreteri’nin ve Güvenlik Konseyi’nin korumasıyla gitmek istemesidir. Madem Gazze’ye Güvenlik Konseyi’nin, Birleşmiş Milletler’in, Amerika’nın ve büyük ülkelerin himayesi ve koruması altında gidecekse o zaman onun şehitlik ve zafer hakkındaki sözleri nasıl doğru olabilir?! Dolayısıyla onun bu sözü, sadece (bizi koruyun) şeklindeki o meşhur yenilgi sözünün başka bir yönüdür!
Aslında Mahmud Abbas, Yahudi devletinin izni olmadan Batı Şeria’da bir yerden başka bir yere hareket edemez ki zaten kendisi bunu daha önce “İşgalin postalları altında yaşıyoruz” diyerek itiraf etmişti; dolayısıyla o bizi her zaman Amerika'dan, onun Güvenlik Konseyi’nden ve Birleşmiş Milletler’den koruma dilenmeye alıştırdı; zira o, dilenmek ve yalvarmaktan başka bir güce sahip değildir.
Tâbisi Mecdelani’nin de söylediği gibi Abbas, Amerika ve Yahudi varlığının bir gün Gazze Şeridi üzerindeki kontrolünü genişletmesine imkan tanıyacağını hayal ediyor; zira Abbas ve onun yıpranmış otoritesi, Hamas’ın yenilmesinden kısa süre sonra otoritenin, işgal ordusunun tırnakları altında Gazze'yi yönetmeye geri döneceğini ümit ediyor. Ancak Abbas, geleceğin ajanlar, alçaklar veya zayıflar tarafından çizilmediğini, otoritesinin tek görevi yalnızca güvenlik koordinasyonu işleviyle sınırlı olan küçük bir güvenlik aygıtından başka bir şey olmadığını ve onun siyasette bir işi olmadığını ya unutuyor ya da unutmuş gibi yapıyor.
Mahmud Abbas ve onun Yahudilere bağlı otoritesi, yozlaşmış çevresi ve bakanları, utanç ve aşağılanma içinde kovuldukları Gazze Şeridi'ne geri dönmeye layık değillerdir. Zira Abbas’ın ya zafer ya da şehadet şeklindeki sözü, Gazze sokaklarında bir su dağıtım kamyonunun üzerine yerleştirilen fotoğrafını yırtan Gazzeli çocukların bile yalanladığı bir vehimdir.
Mahmud Abbas’ın Ankara’daki bu akrobatik hareketinin birincil sorumlusu o değildir; zira onun hiçbir şey üzerinde kontrolü yoktur. Bilakis bunun sorumlusu, bu saçma hareketi yapması için onu parlamentoya getiren Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır.
Yalancı ve saptırıcı Erdoğan, bu çocukça oyunu oynayarak suç işledi ve fena halde de başarısız oldu. Çünkü Abbas’ın Gazze Şeridi’ne karşı en büyük komplocu olduğunu ve Gazze Şeridi’ni ne halk ne de resmi olarak temsil etmediğini herkesin bildiği gerçeği bilindiği halde nasıl aldatacak ki?! Zira Gazze savaşından sonraki ilk on ay boyunca Abbas, sanki başka bir gezegende yaşıyormuş gibi tek kelime dahi etmedi, sonra Türk parlamentosunun önünde durduğunda da yalandan başka bir şey konuşmadı.
Kaynak: El-Raye Gazetesi - 509. Sayı - 28/08/2024