Yöneticilerin Gözü Önünde Müslümanların Kanı Akıtılıyor, Hiçbir Yardımcı Yok
- Kategori Merkezî Medya Ofisi
- İlk yorumlayan ol!
- |
Yahudi varlığı, Birleşmiş Milletler veya Uluslararası Mahkeme’nin kararına aldırış etmeden tüm dünyanın gözleri önünde hunharca suç işlemeye devam etmekte. Şehit sayısı 40 bini geçti. Çok daha fazlasının enkaz altında olduğu tahmin ediliyor, yaralı sayısı ise 100 bine yaklaştı. Hayatta kalanlar ise açlıkla boğuşuyor. Günlük maruz kaldıkları tehcir, yıkım, açlık, hastalık, yakma ve terör sahneleri tarif edilemeyecek kadar acı verici. Savaş onuncu ayına girdi. Bu acımasız saldırganlığın sona ereceğine ya da her gün katliama maruz kalan silahsız çocukların, kadınların ve yaşlıların acılarının son ereceğine dair hiçbir işaret yok. Yahudi varlığı, her defasında işlediği katliamları yalanlarla ve dezenformasyonla meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu gaspçı varlığın müzakerelerle durdurulamayacağını, kınamalarla caydırılamayacağını, tehditlerle yıldırılamayacağını dünya âlem biliyor. Suçlu İngilizler ve yandaşlarının işbirliğiyle kurulduğu günden bu yana bu varlık, Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de de tarif ettiği gibi anlaşmalara uymayan veya herhangi bir emanete saygı göstermeyen düzenbaz bir millettir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
أَوَكُلَّمَا عَاهَدُواْ عَهْداً نَّبَذَهُ فَرِيقٌ مِّنْهُم بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ “Onlar, her ne zaman bir ahidde bulunmuşlarsa içlerinden bir takımı onu bozmamış mıdır? Zaten onların çoğu inanmazlar.” [Bakara 100]
الَّذِينَ عَاهَدتَّ مِنْهُمْ ثُمَّ يَنقُضُونَ عَهْدَهُمْ فِي كُلِّ مَرَّةٍ وَهُمْ لاَ يَتَّقُونَ “Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra da her defasında antlaşmalarını hiç çekinmeden bozan kimselerdir.” [Enfal 56] Bu gerçekler o kadar açık ki, bunu anlamamak için deli olmak gerekir. Müslüman çocukları bile bunu anlayabilir ve bilebilir.
İster Ürdün, Suriye, Lübnan, Mısır ve Suudi Arabistan gibi komşu ülkeler olsun, isterse diğer Müslüman ülkeler olsun, Müslüman ülkelerdeki yöneticilerin suç ortaklığı ve ihaneti artık herkes tarafından biliniyor. Korkaklıklarını ve teslimiyetlerini gösteren sessizlikleri, maskelerini düşürdü. Hatta bazıları, savaşın mücahitlerin yenilgisi ve Yahudilerin zaferiyle sonuçlanmasını arzuluyorlar. Bir daha kimse cihada yeltenmesin diye başkalarına ibret olmalarını istiyorlar! Batılı ülkelerin dayattığı iki devletli çözümün veya yerinden edilmenin, komşu ülkelerde alternatif bir vatanın, tazminatın ve diğer siyasi çözümlerin kabul edilmesini yeğliyorlar. Tüm bunlar, mutant varlığın bekasını, Müslümanların daha da zayıflatılmasını ve Sykes-Picot sınırları içindeki bölünmüşlüğü korumayı hedefliyor.
Yahudi varlığının, Şam, Beyrut ve Tahran gibi İslam başkentlerinde gerçekleştirdiği suikastlar sonrasında bölgede yaşanan gerilim ışığında soruyoruz. Bu ülkelerdeki ajan ve casusların suç ortaklığı ve işbirliği olmasaydı küstah Yahudiler, bu suikastları gerçekleştirebilirler miydi? Şimdi bu ülkelerdeki liderlerin savurdukları tehditler sonrası nasıl bir tepki ve yanıt verileceğini merak ediyoruz.
İran ve Lübnan’daki partisi, Yahudi varlığının Şam’daki İran konsolosluğuna düzenlediği ve aralarında Kudüs Gücü Komutanı Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahedi’nin de bulunduğu yedi İranlının öldüğü saldırının ardından güçlü ve caydırıcı bir yanıt verileceği ve düşmanın yaptıklarından dolayı pişman olacağı tehdidinde bulunmuşlardı. Benzer şekilde, Şeyh El Aruri ve arkadaşlarının Beyrut’un güney banliyölerinde öldürülmesinin ardından İran ve Lübnan’daki partisi, güçlü ve caydırıcı bir yanıt verileceği vaadinde bulunmuşlardı. Ancak zayıf ve gülünç bir yanıt verdiler. İran Silahlı Kuvvetler Komutanı Sardar Bagheri, İsviçre elçiliği aracılığıyla Amerika Birleşik Devletleri’ne bir mesaj göndererek, ABD’nin gelecekteki olası eylemlerinde Yahudi varlığıyla işbirliği yapması durumunda Amerikan üslerinin “güvende olmayacağını” ve risk altında olacağı uyarısında bulunduğunu söyledi. Ama Amerika Yahudilerle işbirliğinin sürdürdü. Ürdün’de bulunan üslerinden fırlattığı füzelerle İran’ın Yahudi varlığına gönderdiği insansız hava araçlarını imha etti. Böylece İran’ın ne bir füzesi ne de bir insansız hava aracı Yahudi varlığına ulaşabildi. Yahudi varlığı güvende olmaya devam etti. ABD Başkanı Joe Biden, Yahudi varlığı Başbakanı Netanyahu ile yaptığı telefon görüşmesinde, “ABD’nin mevcut değerlendirmesi, İran’ın saldırılarının büyük ölçüde başarısız olduğu ve İsrail’in üstün askeri yeteneklerini gösterdiği yönünde olduğundan, “İsrail” bu geceyi bir zafer olarak görmelidir” ifadelerini kullandı. İran’a bir taş atımı uzaklıktaki Katar, Irak veya Ürdün’deki Amerikan üsleri hâlâ güvende, tehdit riskiyle karşı karşıya değiller.
Mollalar 45 yılı aşkın bir süredir İran’da iktidardalar. Amerika’yı en büyük düşman olarak nitelemelerine, Yahudi varlığını ortadan kaldırmakla tehdit etmelerine rağmen Afganistan, Irak ve Yemen’de Amerika ile işbirliği yaptılar. ABD ajanı ve müttefiki olduklarını gösterdiler, Körfez’i tehdit etmek ve Müslümanlar arasındaki mezhepsel bölünmeleri derinleştirmek için bir aparatı olduklarını ortaya koydular.
Hasan Nasrallah, defaten istediklerinde ya da Lübnan’da savaşa girdikleri takdirde Yahudi varlığını haritadan silebilecek güç ve teçhizata sahip olduklarını dile getirdi. Nasrallah’ın bu tehditlerine rağmen Yahudi varlığı uçaklarının Beyrut semalarında uçtuklarına, uyarı ve ikazlarda bulunduklarına, Fuad Şükür suikastında olduğu gibi İran partisi liderlerini birer birer hedef aldığına tanık olduk. Yahudi varlığına cesaret aşılayan bu cılız ve içi boş tehdit nedeniyle İsmail Haniye Tahran’ın göbeğinde suikasta uğradı. Üzerinden üç hafta geçmesine rağmen İran partisi bu suikasta hâlâ ciddi bir yanıt vermedi. Yahudi varlığını ortadan kaldırmak, İran’a ve Lübnan’daki partisine yapılan saldırının intikamını almak için direniş ve çatışma cephesinden hala kapsamlı bir saldırı bekleniyor.
Şu anda neler olduğunu anlamak için şu gerçeklerin bilinmesi kaçınılmaz:
- Bugün dünyada hüküm süren düzen, Amerikan yönetimindeki sömürgeci düzendir. Tüm uluslararası kurum ve kuruluşlar bu sömürgeci düzenin hizmetinde ve güdümündedir. Bu düzen, Müslümanları zayıflatmak, kalkınmalarını ve birliklerini engellemek için kumpas kurmaktadır.
- Bu yöneticiler, cihadın kökünü kazımak ve Batı’nın çıkarlarını korumak için batıyla işbirliği halindeler ve entrika kuruyorlar. İktidarlarını ve tahtlarını korumak için bu sömürgeci sisteme boyun eğiyorlar. Kararlarında sömürgeci düzenin iradesinden dışarı çıkamıyorlar, dahası bu düzenin etki ve hegemonyasının devamı için çalışıyorlar.
- Müslümanların çıkarları tüm bu yöneticilerin umurunda değil. Savaşın uzaması veya uzun süre devam etmesi, içten içe kaynayan, Yahudi varlığından intikam almak ve ortadan kaldırmak için hazır bekleyen ümmetin sadık evlatlarının duygularını kontrol etmeyi zorlaştıracağından korkuyorlar.
- Yahudi varlığı zayıf ve kırılgandır. Müslümanlar, samimi bir liderlikle bu varlığı ortadan kaldırabilecek güce sahiptir. Ancak şu anki yöneticiler, böylesi bir hareketin kendilerinin sonu anlamına geleceğinin farkındalar. Çünkü zulüm, zorbalık, saldırganlık ve işgalden kurtuluşun önünde duran en büyük engeldirler.
- Tehditler ve gözdağı, durumu değiştirmez, aksine zayıflık göstergesi. Saldırganlığını sürdürmesi için Yahudi varlığına üstünlük sağlayacak, böylece saldırganlığına misilleme yapılmayacağından veya suçlarına ve küstahlığına yanıt verilmeyeceğinden emin olacaktır.
- Sözde uluslararası meşruiyet ve uluslararası hukuka başvurmak, saçmalık, yanılsama ve insanları yanıltmaktır, faydasızdır, bunun kanıtları sayılamayacak kadar çoktur.
Sonuç olarak, bu yöneticiler mazlumlara yardım etmek için orduları seferber edinceye kadar daha ne kadar Müslüman kanı akacak, daha kaç can hayatını kaybedecek? Bu sorunun cevabı, Yüce Allah’ın şu ayetinde saklı:
وَلَوْ أَرَادُوا الْخُرُوجَ لَأَعَدُّوا لَهُ عُدَّةً وَلَكِن كَرِهَ اللهُ انبِعَاثَهُمْ فَثَبَّطَهُمْ وَقِيلَ اقْعُدُوا مَعَ الْقَاعِدِين “Onlar eğer savaşa çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların harekete geçmelerini istemedi de onları geri bıraktı ve onlara, “Oturun, oturan âcizlerle beraber” denildi.” [Tevbe 46] İşte bu, başta Türkiye, İran, Pakistan ve Mısır gibi siyasi ve askeri güç ve nüfuza sahip ülkeler ya da Ürdün ve Körfez Ülkeleri gibi bu varlığa abluka uygulamak yerine gıda maddeleri sağlayan ve yardım etmek için kapılarını açan ülkeler olmak üzere Müslüman ülkelerdeki tüm yöneticilerin lisani halidir. Bu yüzden bu zayıf oluşumların cesaret ve hayal kırıklığı yaşamaları, Amerika ve Yahudi varlığının ateşkes sözüyle ve Gazze’ye insani yardım girişine izin verilmesi umuduyla müzakerelere başlamaları garip değil. Durum aynen devam ediyor ve savaş yeterli. Halkı yanıltarak, sanki korkuyla zafer kazanmışlar gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Tehditler nedeniyle ekonomik kayıplar yaşayan Yahudi varlığının zayıflayacağı veya yenilgiye uğrayacağı düşüncesi, tam bir siyasi aldatma ve akıllara hakarettir.