Cuma, 04 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/06
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Almanya’da Temel Yasa’nın 75. Yılı!

Haber-Yorum

Almanya’da Temel Yasa’nın 75. Yılı!

Haber:

Almanya’daki devlet ve toplum liderleri, 23 Mayıs 2024 Perşembe günü Reichstag binası ile Şansölye binası arasında düzenlenen resmi törenle Temel Yasa’nın (Alman Anayasası) yürürlüğe girmesinin 75. yıldönümünü kutladılar. Aynı şekilde bu, 23 Mayıs 1949’da Federal Almanya Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihine denk gelmektedir.(Deutsche Welle)

Yorum:

Almanya kendisini bir hukuk devleti olarak görüyor ve hiç kimsenin hukuku ihlal etme hakkına sahip olmadığını düşünüyor ve bu günlerde kamu kurumlarının ve halkın kutladığı Alman Temel Yasası’nda da bu yer alıyor. Alman Federal Anayasa Mahkemesi Başkanı Andreas Voskohl'un söylediğine göre, “Dünyanın tanık olduğu tüm güncel krizlerde (Alman Temel Yasası) silahımızdır.”

Burada adil olmak adına şunu söylemek gerekir ki; Temel Yasa’da öngörülen maddeler, dikkate almaya değer ve hukuk açısından geçerli maddeler olup devleti korumayı ve halkı otoritenin kaynağı olarak görmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla herhangi bir insani ve beşeri eylemde doğal olan ayrıntılara, açıklıklara ve boşluklara bakmaksızın yasanın gücünü yargılamak, teorik değil pratik bir uygulamadır.

Temel Yasa veya Anayasa, on bir bölümden oluşmakta olup bazıları anlaşılması kolay, bazıları yorumu gerektiren ve bazı maddeleri de yoruma açık ve hukuki açıdan birtakım yönler taşıyan 146 madde içermektedir; bu nedenle Temel Yasa’nın denetimi, sekizi Federal Meclisi (Bundestag) tarafından, geri kalanı ise Eyaletler Meclisi (Bundesrat) tarafından seçilen 16 yargıçtan oluşan Yüksek Anayasa Mahkemesi'nin görevlerinden biridir. Bu organ, anayasal anlaşmazlıkları yorumlamaya veya karara bağlamaya yetkili tek kurumdur. İster Temel Yasa olsun, isterse yardımcı yasa olsun, yasa konusunda belirleyici olanın, onun uygulanması olduğunu söyleyebiliriz.

Bu bağlamda Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde Fetih gazasında hırsızlık yapan bir kadın hakkında rivayet edilen hususu ele alalım; bunun üzerine kavmi, ona şefaatçi olması için Usame İbn Zeyd’in yanına gitti; Urve dedi ki: Usame kadın hakkında konuşunca Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yüzü renklendi ve şöyle dedi: أتُكَلِّمُنِي في حَدٍّ مِن حُدُودِ اللَّهِ؟!Allah’ın hadlerinden bir had için mi benimle konuşuyorsun?” Bunun üzerine Usame şöyle dedi: Benim için mağfiret dile ey Allah’ın Rasulü! Akşam olunca Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ayağa kalkarak hutbe okumuş; Allah’a gerektiği gibi senada bulunmuş; sonra da şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا أَهْلَكَ الَّذِينَ قَبْلَكُمْ أَنَّهُمْ كَانُوا إِذَا سَرَقَ فِيهِمْ الشَّرِيفُ تَرَكُوهُ وَإِذَا سَرَقَ فِيهِمْ الضَّعِيفُ أَقَامُوا عَلَيْهِ الْحَدَّ وَايْمُ اللَّهِ لَوْ أَنَّ فَاطِمَةَ بِنْتَ مُحَمَّدٍ سَرَقَتْ لَقَطَعْتُ يَدَهَا Ey insanlar! Sizden öncekileri (Allah) ancak şunun için helak etmiştir; onlar aralarından şerefli biri hırsızlık ederse onu bırakırlar; zayıf olan hırsızlık ederse ona had tatbik ederlerdi. Allah’a yemin olsun ki Muhammed’in kızı Fatıma bile hırsızlık etse mutlaka elini keserdim!” Sonra Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu kadın için emir verdi ve kadının eli kesildi; bunun ardından kadın güzelce tövbe etti ve evlendi. Aişe şöyle dedi: bu işten sonra bana gelir; ben de onun hacetini Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e arz ederdim. (Sahih-i Buhari)

Güncel olayların ve suç çetelerinin Filistin’de işledikleri katliamların ortasında Alman hükümeti, kayıtsız şartsız Yahudi varlığının yanında yer aldı; Gazze’de ve son dönemde de Refah’ta soykırım ve savaş suçlarını ortaya koyan tüm delillere, Uluslararası Adalet Divanı'nın kararlarına ve Refah'a yönelik saldırının durdurulması talebine rağmen bütün bunlar, Alman hükümetini Yahudi varlığına silah ihraç etmekten caydırmadı ve hiçbir hükümet üyesi Gazze’deki vahşet eylemlerini kınamaya cesaret edemedi; nitekim bu durum, Sol Komünist Parti ve Sol Parti’den ayrılan Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) dışındaki muhalefet partileri için de geçerlidir. Dolayısıyla Almanya’daki tüm siyasi güçler, Yahudi varlığını memnun etmek adına Temel Anayasa’nın insan haklarını güvence altına alan maddelerini sırtlarının arkasına attıkları gibi antisemitizm bahanesiyle de adaleti tesis eden ve soykırımı veya Nazizm döneminde yaşananların tekrarını kabul etmeyen maddeleri de sırtlarının arkasına attılar. Yahudi devletinin geçen yıl kuruluşunun 75. yıldönümünü kutlaması ironiktir; zira onun, Yahudileri Avrupa'dan, özellikle Almanya’dan Filistin'e göç etmeye zorlayarak kurulduğunu herkes biliyor; bu yüzden onlar da (Almanlar), Nazilerin yaptığına benzer şekilde öldürülme, yerinden edilme, hapsedilme, toprakların gasp edilmesi ve kamp sahiplerine kötü davranılması gibi Filistinlilerin çekmiş oldukları acılara ortaktırlar.

Buradan da anlıyoruz ki, onların gurur duydukları sözde yasaları, kağıt üzerindeki mürekkepten başka bir şey değildir; ancak onlar, kendi çıkarları doğrultusunda yasanın uygulanmasını engelliyorlar ve çoğu zaman savunmasız halkların pahasına kendi hedeflerine ulaşmak için onu manipüle ediyorlar. Şayet mesele, Anayasa Mahkemesi Başkanı Andreas Voskohl’un: “Dünyanın tanık olduğu tüm güncel krizlerde (anayasa) silahımızdır” şeklinde dediği gibi olsaydı, Temel Yasa’nın gücüyle Filistin’deki vahşi soykırıma karşı çıkmaları gerekirdi; zira 26. maddede şöyle geçmektedir: “Halkların barış içinde bir arada yaşamasını tehdit etmeyi amaçlayan ve bu amaçla gerçekleştirilen her eylem, özellikle de Anayasayı ihlal ederek saldırgan bir savaş başlatmaya hazırlanmayı amaçlayan eylemler cezalandırılmalıdır.“ Aynı şekilde 96. maddede de şöyle geçmektedir: “Federal Konsey tarafından onaylanan bir federal yasa, Eyalet mahkemelerinin aşağıdaki alanlarda Federal adli prosedürleri uygulamasını öngörebilir:

1- Halklara yönelik soykırım

2- Uluslararası yasaları ihlal eden insanlığa karşı suçlar

3- Savaş suçları

4- Halklar arasında barış içinde bir arada yaşamayı bozacak veya bu amaçla gerçekleştirilen diğer eylemler (Madde 26, fıkra (1)).”

Temel Yasa’sını beğenen ve kutlayan bir hukuk devletinin, hukuki bir duruş sergilemesi, vahşet eylemlerini kınaması ve Yahudi varlığına silah ihracatını engellemesi daha iyi olurdu; zira o, kendi uluslararası mahkemelerinin ifadesine göre bu silahların soykırım ve uluslararası yasaları ihlal eden suçlar sürecinde kullanıldıklarını biliyor.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

M. Yusuf Seleme

Devamını oku...

Kırgızistan’da Kumar Reklamlarına İlişkin Yasanın Tartışılması!

Haber-Yorum

Kırgızistan’da Kumar Reklamlarına İlişkin Yasanın Tartışılması!

Haber:

Kırgızistan’da kumar reklamlarına izin veren bir yasa tasarısı teklif edildi. Nitekim milletvekilleri Baktibek Sedikov ve Gülçerakan Kultayeva, bu yasa tasarısını kamuoyunun tartışmasına sundular. Girişimcilere göre bu tür reklamlar, yasa dışı bahisçilerden kurtulmaya yardımcı olacak ve bütçeye ek fon çekilmesine imkân tanıyacak.

Cogorku Keneş'in (Kırgız Parlamentosu) 25 Ocak 2022’de üçüncü oturumda “Kumar Kararında Değişiklik Yapılmasına Dair” yasa tasarısını değerlendirip kabul ettiğini belirtmekte fayda vardır. Yine o dönemde hükümet, kumarhanelerden her yıl bir milyar Som gelir elde edeceğini açıklamıştı. Ancak geçen yıl kumarhanelerden alınan vergi sadece 100 milyon 464 bin Som olarak gerçekleşti.

Yorum:

Daha önce halkın güçlü muhalefetine rağmen mevcut hükümet, milletvekillerine baskı yaparak kumar yasa tasarısını geçirmişti. Daha sonra bazı milletvekilleri, ebeveynlerinin ve seçmenlerinin muhalefetine rağmen hükümetin girişimini desteklemekten duydukları üzüntüyü dile getirdiler. Şu anda teklif edilen kanunun, yukarıda sayılan ve toplumun ahlakını bozan kanunlara bir ek olacağı şüphesizdir. Kumarhane Kanunu, Kırgız vatandaşlarının ve 21 yaş altı yabancı vatandaşların kumarhaneye girişini yasaklasa da, ancak yerel halkın kumarhanedeki olayları, elektronik sosyal ağlarda sürekli olarak tartışılmaktadır. Hatta çeşitli kafe adı altında açılan kumarhanelerin yerel vatandaşların ilgisini çektiği ve onlara büyük miktarda para kaybettirdiği yönünde gazeteciler tarafından yayınlanan araştırmalar bile vardır. Dolayısıyla yukarıda temsilcilerin girişiminde belirtilen yasaklar boş laftan başka bir şey değildir; daha doğrusu devlet daireleri, bu tür kumarhanelerin kontrol edilmesi ve kapatılmasıyla da ilgilenmiyor.

Aslına bakılırsa kumarhane ve reklamlarıyla ilgili yasaların tümü, yasa dışı devlet parasını aklamaya yöneliktir. Bütçeye dahil edilecek vergiler ise sadece bir bahanedir.

Doğal olarak Müslümanların, böyle bir durumu göz ardı etmemeleri gerekiyor. Özellikle de kendi menfaatleri için İslamlarını ilan eden ve böyle bir kanunun kabul edilmesi sırasında ise kâfirlerin saflarında yer alan milletvekili ve yetkililerin şerrine dikkat etmelidirler. Gerçek şu ki, cumhurbaşkanının öncülük ettiği ve bazı temsilcilerin bahsettiği “menfaatler”, haram olanı helal kılamaz. Zira bu, İslam’ın ölçüsü değil, kapitalist sistemin ölçüsüdür. Bu yüzden Müslümanların, namaz kılan bir milletvekili seçerek veya cumhurbaşkanını değiştirerek bu tür yolsuzlukları engellemeleri mümkün değildir. Bunun tam tersine laik sistem yıkılıp İslam tam olarak tatbik edilmedikçe bu tür fitneler yeryüzünden silinmeyecektir.

Bu nedenle Kırgızistan’daki Müslümanların, fikri ve siyasi mücadele çerçevesinde bu suç eylemine tüm imkanlarıyla karşı çıkmaları gerekmektedir. İmam Ahmed’in Müsned’inde Adiy Radıyallahu Anh şöyle dedi: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i şöyle derken işittim: إِنَّ اللَّهَ لَا يُعَذِّبُ الْعَامَّةَ بِعَمَلِ الْخَاصَّةِ حَتَّى يَرَوُا الْمُنْكَرَ بَيْنَ ظَهْرَانَيْهِمْ وَهُمْ قَادِرُونَ عَلَى أَنْ يُنْكِرُوهُ، فَلَا يُنْكِرُونَهُ، فَإِنْ فَعَلُوا ذَلِكَ عَذَّبَ اللَّهُ الْعَامَّةَ وَالْخَاصَّةَMuhakkak ki Allah, özel, genelin değiştirmeye muktedir olup da değiştirmediği bir ameli işlemedikçe, özelin ameli sebebiyle genele azap etmez. Bu da Allah’ın genel ve özelin helâk olmasına izin verdiğinde olur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Mümtaz Maveraünnehrî

Devamını oku...

Biz Erdoğan’a Çağrı Yapıyoruz Erdoğan İİT, BM ve Amerika’ya Çağrı Yapıyor!

Gasıp Yahudi Varlığı’nın Gazze’de başlattığı soykırımın üzerinden 235 gün geçti. Geçen bu süre zarfında kâfir ABD ve Avrupa devletlerini arkasına alan işgalci varlık Arap rejimlerinin ve Türkiye’nin gözü önünde sayısız katliam gerçekleştirdi. Katliamlarda on binlerce Müslüman şehit oldu ve on binlercesi yaralandı. Gazze’de bu katliamlar yaşanırken Türkiye, Mısır ve Katar yöneticileri, mücahitleri ABD’nin istediği ve işgalci “İsrail”in de razı olacağı bir ateşkese zorladılar. Tarumar olmuş Gazze’nin yeniden imar edilmesi, ordusu ve silahı olmayan bir Filistin devletinin kurulması vaadi ile Müslümanları ve tüm dünyayı oyaladılar. Böylece lanetlenmiş Siyonistlere de yeni katliamlar için zaman kazandırdılar. 26 Mayıs Pazar akşamı işgalci varlığın Gazze’nin Refah şehrindeki çadır kentlerini bombalaması sonrasında bile bu yöneticiler kınama açıklamaları ile yetindiler.

Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti olarak Refah katliamı sonrası hemen aynı günün gecesi bir çağrı yaptık. Gasıp Yahudi Varlığı’nın İstanbul’daki sözde konsolosluğu ve ABD’nin Adana’daki İncirlik üssü önünde toplandık. 27 Mayıs Pazartesi günü ise yaptığımız çağrı ile Türkiye’nin birçok şehrinde 26 ayrı merkezde meydanlara indik. Ankara’da ABD Büyükelçiliği önünde, İstanbul’da Esenler, Arnavutköy, Ümraniye, Çekmeköy, Sultanbeyli, Pendik, Esenyurt ve Silivri’de, İzmir, Aydın ve Bursa’da, Adana, Antalya ve Şanlıurfa’da, Siverek, Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta, Ergani, Diyarbakır ve Mersin’de, Van, Tatvan ve Kırıkkale’de, Kocaeli, Yalova ve Düzce’de yürüyüş ve basın açıklamaları gerçekleştirdik. Çağrılarımıza icabet eden Müslümanlardan ve söz alıp konuşma yapan STK Temsilcilerinden Allah razı olsun.

Basın açıklamalarımızda Türkiye yöneticilerine seslenerek şöyle dedik: “Tanklara, uçaklara, SİHA’lara, sahip olanlar kınamazlar gereğini yaparlar. Zulmedenlerin kanlı ellerini kuruturlar, Müslümanlardan oluşan orduları saf saf Gazze’ye yürütürler. Ey Yöneticiler! Yeter artık kınamayı bırakın, harekete geçin ve gereğini yapın! İşgalci Yahudi varlığına verilecek tek cevap budur. Müslümanların sizden tek talebi budur. Müslümanlar hep bir ağızdan şu çağrıyı yapmaktadırlar: “Ordular Gazze’ye, Ordular Gazze’ye”.

Biz Türkiye yöneticilerine bu çağrıları yaparken Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün Ak Parti Grup Toplantısı’nda konuştu ve çağrılarımıza kulak tıkamakla yetinmeyerek Müslüman Türkiye halkı ve tüm dünya ile alay edercesine İslam İşbirliği Teşkilatı’na, BM’ye, Amerika ve Avrupa ülkelerine çağrı yaptı. Erdoğan İslam dünyasına seslendi ve “Gazze’de yaşanan katliamları ne zaman göreceksiniz Ne zaman tepki göstereceksiniz? Ne zaman bir araya gelip, kararlı bir duruş sergileyeceksiniz? Bu zulümler karşısında İslam İşbirliği Teşkilatı ne zaman etkili, caydırıcı bir politika izleyecek?İslam âlemi, ne zaman Filistinli kardeşlerinin hakkını, hukukunu, canını koruyacak? Vallahi Allah bunun hesabını size, hepimize sorar." dedi. Cumhurbaşkanı konuşmasında ABD ve Avrupa ülkelerine de seslenerek şöyle dedi: “Ey Amerikan devleti; bu kan senin eline de bulaşmıştır. Bu soykırımdan sen de en az “İsrail” kadar sorumlusun. Ey Avrupa’nın devlet ve hükümet başkanları; İsrail’in bu soykırımına, bu barbarlığına, bu vampirliğine siz de ortak oldunuz. Çünkü sustunuz.”

Ey Erdoğan! Müslümanları bu şekilde kandırmaya nasıl hala cesaret edebiliyorsunuz? Allah’ın hesabından korkmuyor musunuz? İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 7 Ekim’den ancak altı hafta sonra toplanıp sadece kınama kararı aldığı zirvede siz yok muydunuz? Bu zirveyi ve alınan kınama kararını yere göğe sığdıramayan siz değil miydiniz? Siz hangi Amerika’ya seslendiğinizi biliyor musunuz? O Amerika işgalci “İsrail”i bombalar ve ağır silahlar ile destekledi. Peki ya siz mücahitleri boş laf ve hamasetten başka ne ile desteklediniz? Filistin halkına çare ve çözüm olarak ABD’nin elinize verdiği iki devletli çözümden başka neyi verdiniz? Allah’tan korkun, Filistin davasını istismar etmeyi, Gazze edebiyatı yapmayı, Müslümanları oyalamayı ve kandırmayı artık bırakın! Allah’tan korkmuyorsanız dilediğinizi yapın!

Devamını oku...

İhanet Anlaşması Yahudi Varlığını Koruyor, Mısır Ordusunu Suçlarına Ortak Ediyor ve Kinane Askerlerinin Kanını Heder Ediyor

“İsrail” Yayın Kurumu, pazartesi günü Refah Sınır Kapısı’nda “İsrail” ve Mısır askerleri arasında çıkan çatışmada bir Mısırlı askerin öldüğünü vurguladı. (27.05.2024 Skynews Arapça)

Yahudilerin suçları, varlıkları Mübarek Topraklarımızda var olmaya devam ettiği sürece sona ermeyecektir. Yahudi varlığı, ümmetin kalbine bir hançer saplamak, onurunu çiğnemek, gururunu aşağılamak ve şerefini kirletmek için tasarlanmıştır. Daha önce de söylediğimiz ve yinelediğimiz gibi Yahudi varlığı, batının ileri karakoludur. Batının bu ileri karakolu, Batı’nın, ümmetin bir numaralı düşmanı olduğu, Batının çıkarlarını koruduğu, ümmeti böldüğü ve İslam çatısı altında birleştirecek bir devletin kurulmasını engellediği gerçeğinden ümmetin dikkatini uzaklaşmaktadır.

Gaspçı varlığın Kinane ordusu askerlerini öldürmesi ne ilk ne de son olacaktır. Mısır rejimi, Yahudiler açıklamasaydı askerlerinin öldüğünü açıklamayacaktı. Rejim hem ordu içinde biriken hem de halkın yüreğinde kaynayan öfkeyi kontrol altına almak için bu suçları örtbas etmeye ve gizlemeye çalışıyor. Azgınlık ve taşkınlıklarına devam eden Yahudiler, Mısır rejiminin dizginlerinin hem kendilerine hem de mutant varlıklarına sponsor olan Amerika’nın elinde olduğunu biliyorlar. Rejimin, kendilerini korumakla yükümlü olduğunu, öfkeli olanları öldürmek ve tutuklamak zorunda kalsa bile Yahudileri korumak dışında başka bir şeye cesaret edemeyeceğini biliyorlar.

Eğer Kinane ordusu, Filistin halkının maruz kaldığı ilk saldırıdan itibaren harekete geçmiş olsaydı ve Yahudilere Harun El Reşit gibi güçlü, Mutasım gibi öfkeli, Kutuz gibi ani bir yanıt vermiş olsaydı, Yahudilere topraklarımızda ve aramızda yaşama hakkınız yok, biz İslam için, toprakları için, kutsalları için, bu dinin kutsal yerlerini korumak için, bu ümmeti, dinini ve mazlumlarını savunmak için varız ve yıkılmakta olan ülkemiz yöneticilerinin tahtlarını koruyan herkesi ve bu mutant varlığı kökünü kazımak için orduları harekete geçiririz denmiş olsaydı, gördüğümüz bu aşağılanma asla yaşanmazdı.

Ey Kinane askerleri! Yahudilerin işlediği suçlar karşısında o kadar uzun süre sessiz kaldınız ki, sonunda pis elleri size de uzandı. Peki şimdi ne yapacaksınız? Sizi zincirlere vuran, Yahudi varlığını koruyan, Mübarek Topraktaki kardeşlerinizi ve hatta sizi bile öldürten bu utanç ve ihanet anlaşmasına daha ne kadar bağlı kalacaksınız? Kardeşlerinizi desteklemek ve onlara zulmedenlere engel olmak, görevinizdir. Bu vurdumduymaz konumunuza nasıl rıza gösterebiliyorsunuz?

Sizi zincirlere vuran ihanet anlaşmasının hiçbir meşruiyeti yoktur. Onu kabul etmeniz, saygı duymanız veya Allah’a, Rasûlüne ve dinine ihanet anlamına gelen bu anlaşmaya vefa göstermeniz caiz değil. Aksine, o ihanet anlaşmasından beri olduğunuzu ilan etmeli, onu ve onu imzalayanları, ona uyanları veya bugüne kadar onun içindekileri tanıyanları reddetmelisiniz. Eğer böyle yapmazsanız, bilin ki, ümmetinize karşı işledikleri suçlarda ve kardeşlerinizi karşı işledikleri katliamlarda Yahudilerin suç ortağı olmuş olursunuz. Bu durumda Allah’ın gazabına, öfkesine ve azabına maruz kalacaksınızdır. Bu yüzden artık seçiminizi yapın, çünkü bu ciddi bir meseledir, şaka değildir.

Ey Kinane askerleri! Ey orduların en hayırlısı! Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bildirdiği hayırseverlik, ümmetin askerleri ve koruyucuları olmanızı ve savaşınızın da ümmetin düşmanına karşı olmasını gerektirir; ümmeti terörize etmenizi, Allah ve ümmet düşmanı Yahudi varlığının güvenliğini sağlamanızı, Batı ajanı, onun çıkarlarını gözeten, ümmeti Batıya bağımlı kılan, zenginliklerini ve kaynaklarını yağmalayan rejimleri korumanızı değil. Şu anda gözetiminiz altında gözleriniz önünde yaşanan şey bu değil mi? Yahudilerle barış yapan, Mübarek Toprak halkını abluka altına alan ve Kinane halkını boyun eğdirten bu rejim değil mi? Kinane askerlerinin kanlarını döken, onları Yahudilerin koruyucusu yapan, Mısır’ın tüm enerjisini onların hizmetine veren ve onları gütmek için kullanan bu rejim değil mi? Böyle bir rejime karşı daha nasıl sabırlı olabiliyorsunuz? Böyle bir zillet ve utancı nasıl kabul edebiliyorsunuz? Batı kapitalizmiyle yöneten, çıkarlarını gözeten, buluntu varlığı koruyan bu rejim altında hayırseverliği nasıl hak edebilirsiniz? Bunu yapan veya kabul eden kişide ne hayır ne de hayırseverlik vardır. Bu yüzden bu rejimi devirin, onunla aranızdaki bağları kesin ve Hizb-ut Tahrir’deki samimi kardeşlerinize bağlanın. Alternatif gerçek İslam projesine içtenlikle destek olmak amacıyla Hizb-ut Tahrir hem bu dünyanın hem de ahiretin iyiliği için size tavsiyede veya çağrıda bulunmaktan asla bıkmayacaktır. Ta ki İslam’ın hükümleri, ağaçların, taşların ve gökteki kuşların bile Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafetin nimetlerinden yararlanacağı bir devlette uygulanana kadar. Bilin ki Allah sizin destekçiniz ve yardımcınızdır ve amellerinizi asla zayi etmez.

وَلَيَنْصُرَنَّ اللهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ * الَّذِينَ إِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ“Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir. Onlar öyle kimselerdir ki, şayet kendilerine yeryüzünde imkân ve iktidar versek, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar. Bütün işlerin akıbeti Allah’a aittir.” [Hac 40-41]

Devamını oku...

Yahudilerin Suçlarını İfşa Etmek ve Filistin’de Ezilen Müslümanların Sesi Olmak “Suç” Değil, Aksine Her Müslümanın Görevidir!

Kasım 2023’te Nangarhar eyaletindeki istihbarat yetkilileri, Yahudi varlığının Gazze’ye yönelik acımasız saldırganlığını kınayan bir gösteride konuşma yaptıkları gerekçesiyle iki Hizb-ut Tahrir üyesini gözaltına aldılar. Celalabad cezaevindeki mahkumlar arasında “Filistin davasının mahkumları” olarak tanınan bu davet taşıyıcılarının durumu 6 aydır yargı açısından belirsizliğini koruyor.

Yahudilerin suçlarını ifşa etmek ve Filistinli Müslümanların sesi olmak ne zamandan beri ve hangi şeri hükme göre suç sayılmaktadır? Yahudi varlığının işlediği soykırım ve savaş suçları, korkunç boyutlara ulaştı, sınır tanımıyor. Bu yüzden yüz binlerce gayrimüslim, bu zulümleri ve savaş suçlarını kınamak amacıyla kitlesel gösteriler düzenlemektedir.

Ne yazık ki, Filistin’deki savunmasız Müslümanları savunmak, Müslüman ülkelerde yasak olduğu gibi aynı zamanda hapse atılmalarını da neden olmaktadır! Acı gerçek şu ki, Afganistan’daki rejim, Yahudilerin Gazze’de işlediği suçlara karşı kitlesel yürüyüşler düzenlenmesini yasakladı. Oysa Müslüman orduların ve güçlü insanların, mazlum Filistin halkını savunması farzdır. Filistinli Müslümanlar, hala Afganistan’daki mücahitlerden yardım bekliyor. Bu yüzden onlardan birçok kez yardım talebinde bulundular.

وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72]

“Gazze’deki Müslümanlara yardım etmek, Arap rejimlerinin ve Filistin’e komşu ülkelerin görevidir” denmesi, gayri İslamidir, artı apolitik bir beklentidir. Çünkü siyasi basiret sahibi biri, bu rejimlerin Yahudi varlığının suçlarını durdurmak için kıllarını dahi kıpırdatmadıklarını bilir. Eylemleri bu rejimlerin, Amerikan kuklası ve Yahudi varlığının gölgesi rejimler olduklarını ortaya koyuyor.

“Önce güçlenmeliyiz, sonra Filistinli Müslümanlara yardım etmeliyiz” iddiası da asılsız ve temelsizdir. Eğer bu iddia doğru olmuş olsaydı, rejim çoktan askeri seferberlik başlatmış olurdu ve askeri olarak kendisini bu büyük hedefe hazırlamak için olağanüstü çaba sarf ederdi.

Ne yazık ki bazı yetkililerin, mücahitlerin eğitimi ve donanımı konusunda her geçen vizyonlarının daha da daraldığı, Afganistan’ın ulusal sınırlarıyla sınırlı olduğu görülüyor. Oysa mücahitlerin, Mescid-i Aksa’nın, Keşmir’in, Doğu Türkistan ve diğer bölgelerin kurtarılması fikriyle eğitilmesi ve donatılması gerekir. Ayrıca yapay sınırları ortadan kaldırmaya yönelik pratik bir strateji de masada olmalıdır. Müslüman ülkelerin işgalden kurtarılması, güç sahiplerinin bir an önce yerine getirmesi gereken bir görevdir.

Mübarek Toprak Filistin’de yaşanan vahşet, Rasûlullah SallAllahu aleyhi ve Sellem’in ümmetinin en büyük sınavıdır. Gazze’deki acımasız savaşın başlamasından bu yana 200 gün geçti. Savaş büyük güçlerin, uluslararası kurumların, insan hakları örgütlerinin, Müslüman dünyasındaki yöneticilerin ve güçlü insanların gerçek yüzlerini ifşa etmiş, korkak konumlarını ve hangi tarafta yer aldıklarını açığa çıkarmıştır. Gazzeli Müslümanlar, Müslümanları ezmek için Batısından Doğusuna kadar yapay zekâ ve gelişmiş silahlarla donatılmış kâfir ordularına karşı tek başlarına savaşmaktadırlar.

وَلِيُمَحِّصَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَمْحَقَ الْكافِرِينَ“Bir de (böylece) Allah, iman edenleri günahlardan temize çıkarmak, kâfirleri de helâk etmek ister.” [Ali İmran 141]

Hiç şüphe yok ki, Müslümanların yöneticileri ve güç sahipleri, Yahudilerin Filistin’de işlediği suçlara sessiz kaldıkları için kıyamet günü Allah’ın huzurunda hesap vereceklerdir. Sırf Filistin’de zulüm gören Müslümanların sesi oldukları ve zalimlerin suçlarını ifşa ettikleri için dava taşıyıcılarını hapse atanlar da keza daha sert ve şiddetli bir hesapla karşı karşıya kalacaklardır.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER