Cuma, 27 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/29
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Yöneticilerin Gözü Önünde Müslümanların Kanı Akıtılıyor, Hiçbir Yardımcı Yok

Yahudi varlığı, Birleşmiş Milletler veya Uluslararası Mahkeme’nin kararına aldırış etmeden tüm dünyanın gözleri önünde hunharca suç işlemeye devam etmekte. Şehit sayısı 40 bini geçti. Çok daha fazlasının enkaz altında olduğu tahmin ediliyor, yaralı sayısı ise 100 bine yaklaştı. Hayatta kalanlar ise açlıkla boğuşuyor. Günlük maruz kaldıkları tehcir, yıkım, açlık, hastalık, yakma ve terör sahneleri tarif edilemeyecek kadar acı verici. Savaş onuncu ayına girdi. Bu acımasız saldırganlığın sona ereceğine ya da her gün katliama maruz kalan silahsız çocukların, kadınların ve yaşlıların acılarının son ereceğine dair hiçbir işaret yok. Yahudi varlığı, her defasında işlediği katliamları yalanlarla ve dezenformasyonla meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu gaspçı varlığın müzakerelerle durdurulamayacağını, kınamalarla caydırılamayacağını, tehditlerle yıldırılamayacağını dünya âlem biliyor. Suçlu İngilizler ve yandaşlarının işbirliğiyle kurulduğu günden bu yana bu varlık, Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de de tarif ettiği gibi anlaşmalara uymayan veya herhangi bir emanete saygı göstermeyen düzenbaz bir millettir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

أَوَكُلَّمَا عَاهَدُواْ عَهْداً نَّبَذَهُ فَرِيقٌ مِّنْهُم بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ “Onlar, her ne zaman bir ahidde bulunmuşlarsa içlerinden bir takımı onu bozmamış mıdır? Zaten onların çoğu inanmazlar.” [Bakara 100]

الَّذِينَ عَاهَدتَّ مِنْهُمْ ثُمَّ يَنقُضُونَ عَهْدَهُمْ فِي كُلِّ مَرَّةٍ وَهُمْ لاَ يَتَّقُونَ  “Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra da her defasında antlaşmalarını hiç çekinmeden bozan kimselerdir.” [Enfal 56] Bu gerçekler o kadar açık ki, bunu anlamamak için deli olmak gerekir.  Müslüman çocukları bile bunu anlayabilir ve bilebilir.

İster Ürdün, Suriye, Lübnan, Mısır ve Suudi Arabistan gibi komşu ülkeler olsun, isterse diğer Müslüman ülkeler olsun, Müslüman ülkelerdeki yöneticilerin suç ortaklığı ve ihaneti artık herkes tarafından biliniyor. Korkaklıklarını ve teslimiyetlerini gösteren sessizlikleri, maskelerini düşürdü. Hatta bazıları, savaşın mücahitlerin yenilgisi ve Yahudilerin zaferiyle sonuçlanmasını arzuluyorlar. Bir daha kimse cihada yeltenmesin diye başkalarına ibret olmalarını istiyorlar! Batılı ülkelerin dayattığı iki devletli çözümün veya yerinden edilmenin, komşu ülkelerde alternatif bir vatanın, tazminatın ve diğer siyasi çözümlerin kabul edilmesini yeğliyorlar. Tüm bunlar, mutant varlığın bekasını, Müslümanların daha da zayıflatılmasını ve Sykes-Picot sınırları içindeki bölünmüşlüğü korumayı hedefliyor.

Yahudi varlığının, Şam, Beyrut ve Tahran gibi İslam başkentlerinde gerçekleştirdiği suikastlar sonrasında bölgede yaşanan gerilim ışığında soruyoruz. Bu ülkelerdeki ajan ve casusların suç ortaklığı ve işbirliği olmasaydı küstah Yahudiler, bu suikastları gerçekleştirebilirler miydi? Şimdi bu ülkelerdeki liderlerin savurdukları tehditler sonrası nasıl bir tepki ve yanıt verileceğini merak ediyoruz.

İran ve Lübnan’daki partisi, Yahudi varlığının Şam’daki İran konsolosluğuna düzenlediği ve aralarında Kudüs Gücü Komutanı Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahedi’nin de bulunduğu yedi İranlının öldüğü saldırının ardından güçlü ve caydırıcı bir yanıt verileceği ve düşmanın yaptıklarından dolayı pişman olacağı tehdidinde bulunmuşlardı. Benzer şekilde, Şeyh El Aruri ve arkadaşlarının Beyrut’un güney banliyölerinde öldürülmesinin ardından İran ve Lübnan’daki partisi, güçlü ve caydırıcı bir yanıt verileceği vaadinde bulunmuşlardı. Ancak zayıf ve gülünç bir yanıt verdiler. İran Silahlı Kuvvetler Komutanı Sardar Bagheri, İsviçre elçiliği aracılığıyla Amerika Birleşik Devletleri’ne bir mesaj göndererek, ABD’nin gelecekteki olası eylemlerinde Yahudi varlığıyla işbirliği yapması durumunda Amerikan üslerinin “güvende olmayacağını” ve risk altında olacağı uyarısında bulunduğunu söyledi. Ama Amerika Yahudilerle işbirliğinin sürdürdü. Ürdün’de bulunan üslerinden fırlattığı füzelerle İran’ın Yahudi varlığına gönderdiği insansız hava araçlarını imha etti. Böylece İran’ın ne bir füzesi ne de bir insansız hava aracı Yahudi varlığına ulaşabildi. Yahudi varlığı güvende olmaya devam etti. ABD Başkanı Joe Biden, Yahudi varlığı Başbakanı Netanyahu ile yaptığı telefon görüşmesinde, “ABD’nin mevcut değerlendirmesi, İran’ın saldırılarının büyük ölçüde başarısız olduğu ve İsrail’in üstün askeri yeteneklerini gösterdiği yönünde olduğundan, “İsrail” bu geceyi bir zafer olarak görmelidir” ifadelerini kullandı. İran’a bir taş atımı uzaklıktaki Katar, Irak veya Ürdün’deki Amerikan üsleri hâlâ güvende, tehdit riskiyle karşı karşıya değiller.

Mollalar 45 yılı aşkın bir süredir İran’da iktidardalar. Amerika’yı en büyük düşman olarak nitelemelerine, Yahudi varlığını ortadan kaldırmakla tehdit etmelerine rağmen Afganistan, Irak ve Yemen’de Amerika ile işbirliği yaptılar. ABD ajanı ve müttefiki olduklarını gösterdiler, Körfez’i tehdit etmek ve Müslümanlar arasındaki mezhepsel bölünmeleri derinleştirmek için bir aparatı olduklarını ortaya koydular.

Hasan Nasrallah, defaten istediklerinde ya da Lübnan’da savaşa girdikleri takdirde Yahudi varlığını haritadan silebilecek güç ve teçhizata sahip olduklarını dile getirdi. Nasrallah’ın bu tehditlerine rağmen Yahudi varlığı uçaklarının Beyrut semalarında uçtuklarına, uyarı ve ikazlarda bulunduklarına, Fuad Şükür suikastında olduğu gibi İran partisi liderlerini birer birer hedef aldığına tanık olduk. Yahudi varlığına cesaret aşılayan bu cılız ve içi boş tehdit nedeniyle İsmail Haniye Tahran’ın göbeğinde suikasta uğradı. Üzerinden üç hafta geçmesine rağmen İran partisi bu suikasta hâlâ ciddi bir yanıt vermedi. Yahudi varlığını ortadan kaldırmak, İran’a ve Lübnan’daki partisine yapılan saldırının intikamını almak için direniş ve çatışma cephesinden hala kapsamlı bir saldırı bekleniyor.

Şu anda neler olduğunu anlamak için şu gerçeklerin bilinmesi kaçınılmaz:

- Bugün dünyada hüküm süren düzen, Amerikan yönetimindeki sömürgeci düzendir. Tüm uluslararası kurum ve kuruluşlar bu sömürgeci düzenin hizmetinde ve güdümündedir. Bu düzen, Müslümanları zayıflatmak, kalkınmalarını ve birliklerini engellemek için kumpas kurmaktadır.

- Bu yöneticiler, cihadın kökünü kazımak ve Batı’nın çıkarlarını korumak için batıyla işbirliği halindeler ve entrika kuruyorlar. İktidarlarını ve tahtlarını korumak için bu sömürgeci sisteme boyun eğiyorlar. Kararlarında sömürgeci düzenin iradesinden dışarı çıkamıyorlar, dahası bu düzenin etki ve hegemonyasının devamı için çalışıyorlar.

- Müslümanların çıkarları tüm bu yöneticilerin umurunda değil. Savaşın uzaması veya uzun süre devam etmesi, içten içe kaynayan, Yahudi varlığından intikam almak ve ortadan kaldırmak için hazır bekleyen ümmetin sadık evlatlarının duygularını kontrol etmeyi zorlaştıracağından korkuyorlar.

- Yahudi varlığı zayıf ve kırılgandır. Müslümanlar, samimi bir liderlikle bu varlığı ortadan kaldırabilecek güce sahiptir. Ancak şu anki yöneticiler, böylesi bir hareketin kendilerinin sonu anlamına geleceğinin farkındalar. Çünkü zulüm, zorbalık, saldırganlık ve işgalden kurtuluşun önünde duran en büyük engeldirler.

- Tehditler ve gözdağı, durumu değiştirmez, aksine zayıflık göstergesi. Saldırganlığını sürdürmesi için Yahudi varlığına üstünlük sağlayacak, böylece saldırganlığına misilleme yapılmayacağından veya suçlarına ve küstahlığına yanıt verilmeyeceğinden emin olacaktır.

- Sözde uluslararası meşruiyet ve uluslararası hukuka başvurmak, saçmalık, yanılsama ve insanları yanıltmaktır, faydasızdır, bunun kanıtları sayılamayacak kadar çoktur.

Sonuç olarak, bu yöneticiler mazlumlara yardım etmek için orduları seferber edinceye kadar daha ne kadar Müslüman kanı akacak, daha kaç can hayatını kaybedecek? Bu sorunun cevabı, Yüce Allah’ın şu ayetinde saklı:

وَلَوْ أَرَادُوا الْخُرُوجَ لَأَعَدُّوا لَهُ عُدَّةً وَلَكِن كَرِهَ اللهُ انبِعَاثَهُمْ فَثَبَّطَهُمْ وَقِيلَ اقْعُدُوا مَعَ الْقَاعِدِين   “Onlar eğer savaşa çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların harekete geçmelerini istemedi de onları geri bıraktı ve onlara, “Oturun, oturan âcizlerle beraber” denildi.” [Tevbe 46] İşte bu, başta Türkiye, İran, Pakistan ve Mısır gibi siyasi ve askeri güç ve nüfuza sahip ülkeler ya da Ürdün ve Körfez Ülkeleri gibi bu varlığa abluka uygulamak yerine gıda maddeleri sağlayan ve yardım etmek için kapılarını açan ülkeler olmak üzere Müslüman ülkelerdeki tüm yöneticilerin lisani halidir. Bu yüzden bu zayıf oluşumların cesaret ve hayal kırıklığı yaşamaları, Amerika ve Yahudi varlığının ateşkes sözüyle ve Gazze’ye insani yardım girişine izin verilmesi umuduyla müzakerelere başlamaları garip değil. Durum aynen devam ediyor ve savaş yeterli. Halkı yanıltarak, sanki korkuyla zafer kazanmışlar gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Tehditler nedeniyle ekonomik kayıplar yaşayan Yahudi varlığının zayıflayacağı veya yenilgiye uğrayacağı düşüncesi, tam bir siyasi aldatma ve akıllara hakarettir.

Devamını oku...

Mübarek Toprak Filistin, Vurdumduymaz Ruveybida Yöneticilerin Seçim Malzemesi Değildir

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülmecit Tebbun, 19 Ağustos 2024 Pazartesi günü yaptığı açıklamada, Gazze halkına destek vermek amacıyla Cezayir ordusunun Gazze’ye gidebilmesi için Mısır’a sınırlarını açma çağrısında bulundu. Tebbun, “En kısa zamanda oraya birlikler göndereceğiz ve yıkılan her şeyi yeniden inşa edeceğiz. Cezayir ordusu Gazze’ye gitmeye hazır ve biz sadece Mısır’ın sınırlarını bize açmasını bekliyoruz.” dedi. 7 Eylül 2024’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Tebbun, YouTube’da yayımlanan Bild TV kanalında yaptığı açıklamada, “Yemin ederim Mısır sınırları açarsa Cezayir ordusunu Gazze’ye göndermeye hazırım. Otobüsler göndereceğiz, Sınır (Refah Kapısı) açılır açılmaz 20 gün içinde 3 hastane inşa edeceğiz. Yüzlerce doktor göndereceğiz. Siyonistler (İsrail) tarafından yıkılanı yeniden inşa edeceğiz. Filistin davası sadece Filistinlilerin değil Cezayirlilerin de davası.” dedi. Tebbun, Mısır ile Gazze arasındaki sınırların açılması durumunda Cezayir ordusunun harekete geçmeye hazır olduğunu belirtti.

On aydır İslam dünyasındaki yöneticiler ve ordular, Mübarek Toprak Filistin ve Gazze halkını kaderine terk etmiş durumda. O yüzden şimdi yaşam belirtileri canlanıp, Mutasım yiğitliği dirilip Gazzeli kadın ve çocuklara yardım etmelerini pek beklemiyoruz. İster Gazze ve Filistin komşusu ülkelerde isterse diğer ülkelerde olsun yediden yetmişe herkes, Müslümanların Ruveybida yöneticilerinin Yahudilerle işbirliği içinde İsra ve Miraç topraklarına ve halkına karşı komplo kurduklarını biliyor. Bu sebeple onlardan zerre kadar iyilik beklemiyoruz, aksine kötülük bekliyoruz. Tebbun’un açıklamaları da bunu doğrular nitelikte. Tebbun, Mübarek Toprak Filistin meselesinin siyasi değil askeri bir mesele olduğunu, koltuk değil ordu meselesi olduğunu kesin olarak bilmekle birlikte alçakça bir yanıltma taktiğine başvurmaktadır. Gazze’de olup bitenlere ve ordunun rolüne değindiği konuşmasının bir bölümünde, sanki savaşlar, yıkımlar, Müslümanların katledildiği ve namusların çiğnendiği bir sırada orduların rolünün hastane inşa etmek, yol yapmak, park ve bahçe açılışı yapmakmış gibi ordunun insani yardım amaçlı bir sağlık kuruluşu olduğundan bahsetti! Mısır’ın başındaki Firavun’un İslam’a ve Müslümanlara, Gazze halkına düşman olduğunu, Yahudilerle işbirliği yaptığını da biliyor. Mısır Firavunu’nun sınırları açmayacağını da çok iyi biliyor. Nasıl açsın ki? Mısır Firavunu, Tebbun ve benzeri münafıkların değil Cezayir, Tunus ve Libya’daki Ömer El Muhtar’ın torunlarından önce Kinaneli bir Müslüman ve askerin harekete geçmesinden korktuğu için sınırların bekçiliğini yapıyor. Allah ikisini de kahretsin.

Sadece Mısır ordusu değil, Cezayir ordusu da Mübarek Toprağı bir saat içinde özgürleştirebilecek güçtedir. Cezayir ordusu, Mısır ordusundan sonra Arap dünyasında ikinci, dünya sıralamasında dokuzuncu, savaş kabiliyeti ve teçhizat bakımından ise dünyada on beşinci sırada yer almaktadır. Şu anda savaşa hazır ve istekli 603 bin askerinin olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca Mübarek Toprağı, ilk Kıbleyi ve üçüncü haremi şerifi Yahudilerin pençesinden ve pisliğinden kurtarabilecek yetenektedir. Orduların önündeki engel, güçsüzlük ya da yetersizlik değil, Yahudileri Mübarek Toprakta güçlendirinceye ve üstün kılıncaya kadar rahat etmeyeceklerine dair söz veren Müslümanların yöneticilerinin ihaneti ve Gazzeli Müslümanları yüzüstü bırakmalarıdır. Bunun için bu yöneticiler, koltuklarına sımsıkı sarılmakta, koltuklarını korumak için seçimlere hile karıştırmaktan bile çekinmemekte, kirli hedeflerine ulaşmak için en kutsal davaları bile seçim malzemesi olarak kullanmaktadırlar.

Ey Mısır, Ürdün, Pakistan ve Cezayir ordularındaki güç ve kuvvet ehli! Allah sizi ümmetin çiti, koruyucu duvarı ve vurucu gücü yaparak sınava tabi tuttu. Size ne oluyor da Gazze’de bir avuç Yahudi’nin zulmüne tanık olduğunuz halde halkınıza yardım etmiyorsunuz? Ciddi olup evlerine baskın düzenleyecek olsaydınız, karşınızda bir saat bile dayanamazlardı. 7 Ekim 2023’te bir avuç mümin kardeşinizin, ilkel teçhizatlarıyla Yahudilere nasıl saldırı düzenlediklerine, Yahudilerin yavru kuşlar gibi karşılarından nasıl da kaçtıklarına tanık oldunuz. Kardeşlerinizin cesareti karşısında çaresiz ve güçsüz kaldılar. Ya Kinane Mısır ordusuyla ya da mücahitlerin ve bir milyon şehidi olan Cezayir ordusu gibi bir orduyla karşı karşıya gelselerdi nasıl olurdu? Sizce Gazze Şeridi sınırında dururlar mıydı, yoksa bunca yıldır yardımsız bırakmanın utancını silmek için Kudüs’e doğru yürümeye devam ederler miydi?

Ey ümmetin ordularındaki güç ve kuvvet ehli! Geleceğin bu dine ait olduğunu kesinlikle biliyorsunuz. Allah’ın kendisine yardım edenlere yardım edeceğini ve dinine yardım etmekten yüz çevirenlerin yerine başka birilerini getireceğini biliyorsunuz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُم  “Eğer O’ndan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.” [Muhammed 38] Öyleyse bu büyük şerefe erişmek, Rabbinize yardım etmek, Evs ve Hazrec gibi bu dinin yeni Ensar’ı olmak için neden inisiyatif almıyorsunuz? Kararınızı verin ve yöneticilerinize hadlerini bildirin. Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet’i kurmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret verin. Hilafet, esirleri ve İsra topraklarını kurtaracak, şehitlerin kanının intikamını alacak, sadece Yahudilerin elinde ölen Gazzeli şehitlerin değil, aynı zamanda geçmişte Cezayir’de Avrupalıların ve Fransızların elinde ölenlerin de intikamını alacaktır. Hadi Allah’ın yardımıyla harekete geçin ve bilin ki O, kullarına ve dostlarına zafer bahşetmek istediğinde, bunu gerçekleştirecek birilerini mutlaka gönderecektir. Öyleyse onun ehli ve adamları siz olun.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ  “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Tunus: Kurtuluş Yürüyüşü; “Ey Cezayir Ordusu: Gazze'nin Askeri Konvoylara ve Tanklara İhtiyacı Var, Hastane İnşasına Değil!”

  • Kategori Tunus
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti: Kurtuluş Yürüyüşü;

“Ey Cezayir Ordusu: Gazze'nin Askeri Konvoylara ve Tanklara İhtiyacı Var, Hastane İnşasına Değil!”

Zeytuna halkının Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayetinin çağrısı üzerine katılım sağladığı ve El-Aksa Tufanı'nın başlamasından bu yana üst üste 46. yürüyüş başkent Tunus'taki El-Fetih Camii önünden başladı. “Ey Cezayir Ordusu: Gazze'nin Askeri Konvoylara ve Tanklara İhtiyacı Var, Hastane İnşasına Değil!” başlıklı yürüyüşe her zamanki gibi yeşil Tunus halkından büyük bir kalabalığın eşlik etti ve yürüyüş, başkent sokaklarını turlayarak Devrim Caddesi'ne kadar devam etti. Katılımcılar en önemlileri aşağıda yer alan sloganları attı:

“Ey Cezayirli subaylar, özgür kadınların çığlıklarına cevap verin!”, 'Ey ümmetin orduları, üzerimizdeki bu acıyı kaldırın!', 'Ey bir milyon şehidin ülkesi, tevhid sancağını kaldırın!' ve 'Cihat, cihat ve ordular hazır!'.” Başta yürüyüşün başlığı olmak üzere diğerlerinde şehitlerin sayısının yazılı olduğu pankartlar açıldı: “Ey Tunus ordusu, Bab el-Mağrib sizi bekliyor”, “Ey Müslüman ordusu, Rasulullah sizi çağırıyor!”, “Ey Cezayir ordusu, Komutan Barbaros sizi çağırıyor!”

Yürüyüş, bir Hizb-ut Tahrir üyesinin Cezayir Devlet Başkanı Tebbun'un seçim kampanyası sırasında Gazze halkına, ordusunu Yahudi varlığını topları ve uçaklarıyla ezmek için değil, işgal altındaki Filistin'de hastaneler inşa etmek için seferber edeceği sözünü verdiği açıklamalarını kınayan konuşmasıyla sona erdi. Konuşmacı Cezayir ordusundaki sadık subay ve askerleri Gazze'yi destekleme konusundaki eksikliklerini telafi etmeye ve Gazze'yi korumak için derhal harekete geçmeye çağırdı. Allah yolunda savaşan bir ordu olarak, mücahitlerin ve fatihler Barbaros Hayreddin ve Oruç Reis'in onurlu torunları olarak...

Hizb-ut Tahrir ne Sykes-Picot sınırları ile sınırlanır ne de çağrısı şeytani, ajan yöneticiler tarafından engellenebilir. Allah'ın izniyle zafere ulaşıncaya ve vaat edilen ikinci Raşidi Hilafet olan İslam Devleti kuruluncaya, bu karanlığı durduruncaya ve dünyayı yüce İslam'ın hükümlerinin ışıklarıyla aydınlatıncaya kadar yeryüzünün her noktasında samimi ümmetin ordularını çağırır ve onlardan kendisine destek olmalarını ister.

Hizb-ut Tahrir Tunus Vilayeti Merkezi Medya Ofisi Delegesi

Cuma, 18 Saferu'l-Hayr 1446 H. - 23 Ağustos 2024 M.

- Yürüyüș Etkinliklerinin Video Görüntüleri -

- Etkinlikten Kareler -

#طوفان_الأقصى

#الجيوش_إلى_الأقصى

#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı

#OrdularAksaya

#ArmiesToAqsa

#AqsaCallsArmies

Devamını oku...

Pakistan Ordusundaki Rütbe ve Avanta Kavgasına Son Verin, Müslüman Subaylar Raşidi Hilafetin Kurulması İçin Nusret Vermeli

Pakistan’ın mevcut genelkurmay başkanı muhalifi subayların tasfiye edildiği ve marjinalleştirildiği bir dönemde Hizb-ut Tahrir gündeme geldi. 13 Ağustos 2024’te, Urduca yayın yapan ünlü Daily Jang gazetesi, Rawalpindi askeri baskısında, “(2011) Tuğgeneral Ali Khan, aşırılık yanlısı Hizb-ut Tahrir örgütü ile bağlantısı olduğu gerekçesiyle askeri mahkemeye çıkarıldı. Ayrıca Pakistan Ordusu içinde isyanı yaymakla suçlandı” şeklinde bir haber yayımlandı.

Hizb-ut Tahrir, mevcut düzen ve sistemdeki güç mücadelesinin Müslümanlar için hiçbir değer taşımadığını vurgulamakta. Bu mücadele gerçek bir değişim yaratmaz. Aslında bir zarar kaynağıdır. Son yıllarda Müslüman dünyasının en güçlü ordusu olan Pakistan ordusunda, üst düzeyde iç çatışmalar yaşanıyor. Ancak çatışmadan hangi grup galip çıkarsa çıksın, asıl kazanan sistemin efendisi Amerika’dır. Ekonomi ve orduyla ilgili olanlar da dâhil olmak üzere Pakistan’daki tüm önemli politikaları belirleyen ABD’dir. Ordu yönetimindeki ajanlarını yozlaşmış sistemin koruyucusu ve garantörü olarak kullanan ABD’dir.

Pakistan, tarihinde birçok kez kozmetik değişikliklere sahne oldu. Yüzler değişti ancak sömürgecilik her zaman olduğu gibi hep yerinde kaldı. Sömürgeciliğin bir ajanı diğerinin yerine geçti. Bu haliyle Pakistan, yüzlerin değiştirildiği, ancak temel sistemin hep korunduğu İslam dünyasındaki diğer ülkelere benzemektedir. Arap Baharı, bu acı gerçeği birçok örnekle gözler önüne serdi. Bangladeş’teki son değişim de buna bir örnek; Müslümanların cesur duruşlarına ve fedakarlıklarına rağmen gerçek bir değişim gerçekleşmedi.

Pakistan’daki siyasi ve askeri liderlik, hangi fraksiyondan olursa olsun, ümmetin otoritesini gasbetmektedir. Allah’ın indirdiklerine göre hükmeden bir liderlik değildir. Allah’ın, Rasûlü’nün ve müminlerin razı olduğu şeri bir biatle, Allah’a, Rasûlüne ve müminlere sadakatle iktidara gelmiş değildir. Bu liderlik, İslam’ın yol göstericiliğine uymamakta, şeriat hükümlerine göre hareket etmemektedir. İçlerinde Kur’an hafızı olanlar olsa bile siyasi ve askeri liderliği kişisel bir çıkar kapısı olarak görmektedir. Tek bir fraksiyon bile halkın iradesiyle, özgür ve adil seçimlerle iktidara gelmiş değildir.

Hem askeri hem de siyasi liderlik ve onların tüm fraksiyonları varlıklarını Batılı sömürgeci güçlere borçludur. Batılı hükümetler bu fırsatçılara, halkı yağmalamaları, talan etmeleri, ülkeyi zayıflatmaları için olanak tanımaktadır. Onlar da bu görevi yerine getirirken tıpkı ormandaki vahşi hayvanların av için mücadele etmesi gibi, mevki ve maddi çıkarlar uğruna birbirleriyle mücadele etmektedirler. Eğer bu liderlerden herhangi birinde en ufak bir İslam’a bağlılık veya ülke sevgisi olsaydı, Hilafetin kurulması için gerçek ve köklü değişim projesi sahibi Hizb-ut Tahrir’e nusret verirdi.

Hizb-ut Tahrir, Peygamber’in sünnetine uygun olarak güç ve kuvvet ehli aracılığıyla değişim çağrısında bulunmaktadır. Değişimin amacı, insanların sınırlı akılları tarafından belirlenen yasalarla yönetilen mevcut başarısız devletlerdeki rütbeler ve avantalar değildir İslam’da değişimin amacı, Allah’ı razı etmek için Allah’ın indirdiklerine göre hükmetmektir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem savaş, ateş ve çelik adamlarıyla bizzat görüştü ve onlardan din için nusret talep etti. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem güç, ayırt edici fiziksel yeteneği ayrıntılı olarak araştırdı.

فَهَلْعِنْدَقَوْمِكَمِنْمَنَعَةٍ؟“Kavminizin gücü var mı ?” diye sordu. Bu bağlamda aralarında Beni Kelb, Beni Hanife, Beni Amr bin Sasa, Beni Kinde ve Beni Şaban’ın da bulunduğu birçok kabileyle görüştü. Allah Subhânehu ve Teâlâ nusret nasip edinceye kadar Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem sabırla bu metodoloji üzerinde ısrar etti. Ensar’ın, nusret vermeyi kabul etmesiyle Medine’de İslam Devleti kuruldu.

Ey Pakistan silahlı kuvvetleri subayları! Amerika’nın liderliğiniz içindeki ajanları, Allah Subhânehu ve Teâlâ ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e isyankâr kişilerdir. Açıkça ihanet edenler, Keşmir ve Gazze’deki Müslümanları yüz üstü bırakanlar ve Müslümanlar arasında savaşları körükleyenler onlardır. Hâlâ neden onlara itaat ediyorsunuz? İbn Mace ve Ahmed’in sahih bir senetle rivayet ettiklerine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْأَمَرَكُمْمِنْهُمْبِمَعْصِيَةِاللَّهِفَلَاتُطِيعُوهُBaşınızdakilerden kim size Allah’a isyan etmeyi emrederse, sakın o hususta ona itaat etmeyin.”

Ensar’ın izinden gidin! Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e nusret vererek İslam Devletinin kurulmasına vesile oldular. Mallarını ve canlarını Allah yolunda feda ettiler ve cennetle müjdelendiler. Ensar, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e:

فَإِنّانَأْخُذُهُعَلَىمُصِيبَةِالْأَمْوَالِوَقَتْلِالْأَشْرَافِفَمَالَنَابِذَلِكَيَارَسُولَاللّهِإنْنَحْنُوَفّيْنَا“Biz, bunu mallarımıza gelecek musibete ve şereflilerimizin öldürülmesine rağmen kabul ediyoruz, bunun karşılığında bize ne var?” diye sorunca, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem “Cennet” cevabını verdi.”

Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem  

أُبَايِعُكُمْعَلَىأَنْتَمْنَعُونِيمِمّاتَمْنَعُونَمِنْهُنِسَاءَكُمْوَأَبْنَاءَكُمْ “Kadınlarınızı ve çocuklarınızı koruduğunuz gibi beni de korumak üzere sizinle biyatlaşıyorum.” buyurduğunda, Ensar’dı Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e nusret veren.

Öyleyse daha ne bekliyorsunuz, ey Muhammed bin Kasım’ın torunları? Hadi hemen Hizb-ut Tahrir’e nusret verin ki bir kez daha Allah’ın indirdiklerine göre yönetilelim.

Devamını oku...

Mısır Rejimi, Mısır’ı, Ordusunu ve Limanlarını Gaspçı Varlığı Korumak, Desteklemek ve Yardım Etmek İçin Kullanıyor

Arabic Post’un haberine göre, Mısır’ın beş limanı, Gazze savaşı sırasında işgal varlığına düzenli olarak kargo ve çimento taşıyan pek çok gemi için ana durak haline geldi. Haberde, son birkaç ay boyunca 19 geminin bu limanlar arasında düzenli olarak gidip geldiği, bu gemilerin Mısır ile işgalci Yahudi varlığı arasındaki limanlarda faaliyet gösterdiği, bu 19 geminin, Mısır limanları ve işgalci limanlar arasındaki kısa mesafe nedeniyle yalnızca Mısır ve işgalci Yahudi limanları arasında gidip geldiği, bu da nakliye maliyetlerini düşürdüğü belirtildi. Rapor, ikisi (İsrail) işgali altındaki Aşdod, Hayfa limanlarına ve beşi de Mısır’daki Port Said, Abu Qir, İskenderiye, Dakhila ve Damietta limanlarının izlenmesine dayanıyor. Gemilerinin faaliyetlerinin izlenmesi son üç ayla (Haziran, Temmuz ve 22 Ağustos 2024) sınırlı. Gemiler arasında 7 konteyner gemisi, 6 çimento gemisi, 5 genel kargo gemisi ve 1 dökme yük gemisi, yani kömür, şeker ve tahıl gibi paketlenmemiş kargo bulunmaktadır. (22.08.2024 Quds News Network)

Mısır rejimi çirkin yüzünü gizlemiyor. Filistin davası ve halkı konusunda tarafsız kalmak şöyle dursun gaspçı varlığın ortağı ve destekçisi oluyor. Varlığın sınırlarını Mısır’ın, halkının ve ordusunun gazabından koruyor. Rejim, ihanet anlaşmaları ile orduyu zincirlere vurdu, baskı, zulüm, aşağılama ve rüşvetle onu dizginledi. Filistin, haraci bir arazidir, tüm ümmetin malıdır. Sadece Filistinlilerin değil. Bu topraklardan tek bir karışından bile vazgeçilmesi caiz değil. Kurtarılması sırasıyla en yakını olmak üzere tüm ümmete farzdır. Genel olarak komşu ülkelere, özel olarak da Mısır ve ordusuna daha çok farzdır. Peki ya Mısır Abluka altına alırsa nasıl olur?

Yahudi varlığı, İslam topraklarını gasp etmiş, ümmetin kutsallarını ihlal etmiş, saygınlıklarını kirletmiştir. Mübarek Toprak halkımızın kanını akıtmıştır. Gerçek şu ki o, İslam topraklarını işgal eden işgalci bir düşmandır. Bu düşmanı def etmek için genel seferberlik ilan edilmeli ve ordular derhal harekete geçirilmelidir. İşgal altındaki Mübarek Toprak halkımızın durumu esirlerin durumu gibidir. Her ne kadar caiz olsa da düşmanı geri püskürtmek gibi yükümlülükleri yoktur. İbn Abidin, kitabında (3/238) şöyle der: “Düşman Müslümanların sınırlarında yerleşik olan kalelerine saldırdığında o farzı-ayn olur ve hakeza o yere yakın olan herkes üzerine de farzı-ayn olur. O yerden uzak olan kimselere gelince ise onların düşmanları savuşturma güçleri varsa ve bu kimselere ihtiyaç duyulmuyorsa o zaman bunlar üzerine farzı-kifaye olur. Lakin, eğer o yerdeki Müslümanların zayıflığından dolayı onlara ihtiyaç duyuluyorsa veya onlar savaşmada tembellik ediyor ve cihadı terketmişlerse o zaman herkes üzerine farzı-ayn olur, kimler ki onlara yakın mesafede yaşıyorlar, onlar üzerine bırakılması yasak olan namaz veya oruç gibi farz olur. Ardından o (ele geçirilen bölgeden uzak) batıda ve doğuda olan uzaktaki Müslümanlara geçiyor uzaklık derecesine göre o sırayla.” Kasani (Bidâyetü’s-Sana’a [7/72]), İbn Nüceym (el-Bahrü’r-Râik [5/191]) ve İbnü’l-Hemmam (Fethü’l-Kadir [5/191]) da benzer görüşler ileri sürmüşlerdir. İbn Kudame (ö.620) El Muğni adlı kitabında şöyle der: “Kafirler, halkının savaşmak ve geri püskürtmek zorunda kaldığı bir ülkeye girerlerse cihat farz olur. (8/345 El Muğni) İbn Teymiyye de şöyle der: “Bir düşman İslam ülkesine girerse, şüphesiz o düşmanın geri püskürtülmesi sırasıyla en yakında olana farz olur. Bütün İslam ülkesi tek bir ülke gibidir, babanın veya alacaklının izni olmadan o ülke için seferber olunmalıdır. Ahmed’in bu konuda metinleri açıktır. (4/608 Fetava’i Kübra)

Yahudiler, ümmete ait olan bir İslam toprağını gasp ettiklerine göre, onları geri püskürtmekten, İslam topraklarından söküp atmaktan, tüm Filistin’i kurtarmaktan ve halkını tam olarak desteklemekten daha vacip bir şey yoktur. Onları komşu bir ülke olarak değerlendirmek caiz değil, onlarla bizim aramızdaki sınırların hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Kaldı ki Mısır rejimi onları kuşatma altına almakta, aç bırakmakta, öldürmekte ve bir kelimeyle bile olsa onları desteklemeye çalışan herkesi engelleyip bastırmaktadır! Bu gaspçı varlıkla herhangi bir ilişki kurmak, Allah’a, Rasûlüne, dinine ve tüm İslam ümmetine ihanettir, meseleleri ve topraklarından vazgeçmektir, Yahudileri güçlendirmektir. Bunu ne Şeriat ne de ümmet kabul eder.

Bu varlık aslında Batının ileri üssü ve karakoludur, ümmetin birliğini engellemek ve yeniden otoritesini geri kazanmasını önlemek için ümmetin kalbine saplanmış bir hançerdir. Mısır rejimi bu varlığa her türlü desteği sağlıyor, bu mutant Yahudi varlığının sponsoru ve destekçisi kafir Batı’nın tüm isteklerine boyun eğiyor. Mısır rejimi, ümmetten kopuk bir rejimdir, düşmanlarının safında yer almaktadır. Ümmet hem ondan hem eylemlerinden hem de anlaşmaları ve sözleşmelerinden beridir.

Rejimin bu duruşuna şaşırmıyoruz. İçlerinde iyilik olduğunu, Allah ve kutsallarına için öfkelendiklerini bildiğimiz Kinane ordusundaki samimi askerlerin sessizliğine şaşırıyoruz. Bu rejimin yaptıklarını görmüyorlar mı? Bugün kendilerini haklı gösterseler de acaba kıyamet günü Allah’ın huzurunda nasıl bir mazeretleri olacak?

Ey Kinane askerleri! Allah sizi vatanseverliğinize ya da Mısırlılığınıza göre değil, İslam’a, öğretisine ve hükümlerine bağlılığınıza göre hesaba çekecektir. Filistin halkının dökülen kanlarından ve gasp edilen topraklarından hesaba çekileceksiniz. Filistin’i kurtarmak en önemli görevinizdir. Çünkü en yakın, en güçlü ve en yetenekli olan sizsiniz. Onları desteklememeniz ve topraklarını özgürleştirmemeniz affedilemez bir suçtur. Vallahi bu sistem size yeryüzü dolusu altın verse bile size hiçbir fayda etmeyecektir. Bir damla haram mal, cehennemdeki bir anlık azap karşısında hiçbir anlam ifade etmeyecek. Bilin ki rejimin size verdiği şey bir rüşvet ve haram maldır. Haram maldan doğan her şey, cehenneme daha layıktır. Kendinizi ve ailenizi cehennem ateşinden koruyun, bu rejimden, pisliklerinden ve ihanetlerinden uzak durun. Allah için bu ihanetin kökünü kazıyın, rejim ve Batı’nın tasmasını boynunuzdan çıkarın, İslam’ı uygulamak için çalışan ümmetinizin sadık evlatlarıyla el ele verin. İslam’ı yeniden hâkim kılın. Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletinin kurulmasıyla ümmet yeniden otoritesine kavuşacaktır. Umulur ki Allah onu size nasip eder de dünyada izzet, ahirette haysiyete erişirsiniz. Allah’ım, İslam’ın devletini, otoritesini ve şeriatını yeniden tesis et ki tekrar gölgesi altında gölgelenebilelim.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Bir Davet Taşıyıcısının Vefat Duyurusu

Bir Davet Taşıyıcısının Vefat Duyurusu

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً

“Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir. Bir kısmı da beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” [Ahzab 23]

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, bir dava taşıyıcı kardeşimizin vefatını duyuruyor:

Ahmed İsmail Abbas (Ebu Muhammed)

25 Ağustos 2024 Pazar günü öğleden sonra Sayda şehrinde vefat etti.

Ebu Muhammed -Allah ona rahmet etsin- Ayn el-Hilve kampı ve çevresinde Nübüvvet metodu üzere Hilafetin kurulması çağrısında bulunan ilklerdendi. Son yıllarda toplumsal faaliyetlerde özellikle de Ras el-Ahmar Komitesi’nde aktif olarak yer aldı. Merhum, hastalığı sırasında dahi faaliyetlerini sürdürdü. Allah’tan bu çalışmalarını amel defterine yazmasını, mertebesini peygamberler, Sıddıklar, şehitler ve Salihler derecesine yüceltmesini niyaz ediyoruz. Onlar ne güzel dostturlar!

إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ“Biz şüphesiz Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” [Bakara 156]

Devamını oku...

Allah Düşmanları Yanlısı Filistin Yönetimi, Gazaba Uğrayanların Filistin Halkına Eziyet Etme ve Hakka Davet Edenleri de Tutuklama Rolünü Sürdürüyor

İki gün önce Filistin Yönetimi güvenlik güçleri, Hizb-ut Tahrir’in gençlerinden Şeyh Evs Ebu Arkub ve Şeyh Muhammed Munasara’yı tutukladı. Hakkı haykıranları ve hak kelimesini söyleyenleri tutuklayan Filistin Yönetimi ve güvenlik aygıtı, Yahudilerin Filistin halkına sapladığı mızraklardan biri olmayı sürdürmektedir. Mevcut durum, Filistin Yönetiminin eylemlerine tercümanlık yapmaktadır. Gaspçı suç varlığı, altı ay önce Hizb-ut Tahrir / Filistin Medya Bürosu üyesi Dr. Musab Ebu Arkub’u tutuklamıştı. Bugünse Evs Ebu Arkub’u tutuklayan Filistin Yönetimi ve güvenlik aygıtı, bu eylem ve suçlarıyla kindar Yahudilerin temsilcisi olduklarını, düşmanın başlattığı şeyi tamamlama rolü üstlendiğini göstermektedir. Bu, Filistin Yönetimi’nden eşi benzeri görülmemiş bir tutum değildir. Cenin, Tulkarem, Nablus ve Beytüllahim’deki mücahitleri öldüren, kovuşturan ve tutuklayan bu yönetim, bu ihanetiyle düşmanın katliam, tutuklama ve yıkımlarına zemin hazırlamaktadır.

Bu suç teşkil eden eylemleriyle Filistin Yönetimi, düşmanları tarafından zaten derinden yaralanmış olan Filistin halkının yaralarını daha da katmerleştirmekte, Gazze ve Batı Şeria’da düşmanları tarafından öldürülen, yerinden edilen, aç bırakılan, kuşatılan ve evleri yıkılan halkın acılarına acı katmaktadır. Otorite, hapishanelerini mücahitlerle, yaşlılarla, çocuklarla, kadınlarla, hakka çağıranlarla, Hizb-ut Tahrir gençleriyle, Filistin’in, Gazze’nin ve halkının kurtuluşu için gece gündüz çalışan ümmetin evlatlarıyla doldurdu. Bu davet, düşmanı endişelendirmekte, uykularını kaçırmakta, Gazze’deki mücahitler gibi hayatını zehir etmektedir.

Hizb-ut Tahrir / Mübarek Toprak gençleri, Filistin halkı gibi, kökleri sağlam temiz bir ağaca, yönetim ise, köksüz çürük bir ağaç benzemektedir. Filistin halkının ufak bir üflemesi, bu çürük ağacı yerinden oynatacak, rüzgâr da onu Mübarek, Kaddafi ve Bin Ali gibi geçmişte Allah’a ve Rasûlüne ihanet eden ve ümmete musallat olanlarla birlikte derim bir uçuruma atacaktır. Eğer Filistin Yönetimi içinde aklı başında biri olsaydı, Allah’tan bir azap gelmeden ya da Filistin halkı ve ümmet tarafından bir cezaya çarptırılmadan önce Filistin halkının düşmanlarından elini eteğini çekerdi.

إِنَّ الَّذِينَ ‌يُؤْذُونَ اللهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً مُهِيناً * وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَاناً وَإِثْماً مُبِيناً“Allah ve Rasûlünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır. Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.” [Ahzab 57-58]

Devamını oku...

Ngorongoro Krateri Sorunu, Masai Topluluğunun Değil Kapitalizmin Sorunudur

Hükümetin, Ngorongoro Krateri bölgesindeki Masai çoban topluluğunun tahliyesine yönelik attığı adımın ardından Hizb-ut Tahrir / Tanzanya olarak biz, bu şeytani adımı kınıyor, kabul etmiyor ve aşağıdaki hususları açıklığa kavuşturmak istiyoruz:

1- Hükümet ile Masai topluluğu arasında Ngorongoro’da yaşanan çatışma, Tanzanya da dâhil olmak üzere gelişmekte olan ülkelerdeki kapitalist sömürgeci politikaların bir sonucudur. Bu politikalar, bu ülkeleri ekonomik olduğu kadar siyasi ve sosyal konularda da bitmek bilmeyen çatışmalar döngüsüne sürüklemiştir. Gelişmekte olan ülkeler, büyük kapitalist ülkelerin dayattığı kapitalist yaklaşımı körü körüne taklit etmekte ve bunun sonucunda kendi vatandaşları ile gerginlik yaşamaktadır.

2- Kapitalist “materyalist” bakış açısı, çoban topluluklarının ve hayvanlarının nüfus artışını bir tehdit olarak görmektedir. Ancak durum sanıldığı gibi hiç de öyle değildir, çünkü insan yaşamı ve bekası vahşi yaşamdan daha önceliklidir.

3- Kapitalizm, temel ilkeleri ve çözümleri açısından başarısızdır. Bu bağlamda mülkiyet kavramında da yanılgıya düşmüştür. Av kraterleri, büyük nehirler, göller, plajlar vb. gibi doğası gereği tüm topluma ait kamu mallarının özelleştirilmesine izin verilmiştir.

4- Kapitalizmin “mülkiyet özgürlüğü” düşüncesi, kamu mallarını yabancı yatırımlar adına bireylere, şirketlere ya da devletlere peşkeş çekmektedir.

5- ‘Mülkiyet özgürlüğü’ ve ‘yabancı yatırımlar’ kavramı, başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere insanlık için son derece zararlı, zehirli ve tehlikelidir. Bu kavramlar, hayati kaynakların özel mülkiyete geçmesine ve toplulukların bu kaynaklar için mücadele etmesine neden olur. Ayrıca, gelişmekte olan ülkeleri yabancı müdahalelere açık hale getirir ve çok uluslu kapitalist şirketlerin, hükümetteki yozlaşmış yetkililerin yardımıyla ülkenin hassas kaynaklarını ele geçirmesine olanak tanır.

Devletin, Ngorongoro’daki Masai topluluğuna karşı attığı adımı eleştiren muhalefet politikacıları ve aktivistler de halkı aldatmaktadır. Bir yandan Masai’nin tahliyesine karşı çıkıyormuş gibi görünürken, diğer yandan özel mülkiyet ve yabancı yatırımı teşvik eden kapitalist demokratik sistemi desteklemekte ve savunmaktadırlar.

Sonuç olarak, Hizb-ut Tahrir / Tanzanya tüm bilinçli ve aydın insanları kapitalizmden bütünüyle uzak durmaya ve yerine İslam Devleti Hilafeti ikame etmeye çağırıyor.

İslam’ın adil çözümleri, çağlar boyunca uygulanmış ve Hilafet Devleti geri döndüğünde de uygulanacaktır inşallah.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER