Cumartesi, 04 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/07
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

İran, Afganistan Sınırını Kapatma ve Göçmenleri Sınır Dışı Etme Planıyla Hain ve Gayri İslami Yüzünü Bir Kez Daha Ortaya Koydu

İran hükümeti, geçtiğimiz günlerde Afganistan sınırı hattı boyunca bir çit inşa ederek kapatmaya karar verdi. Bu planın amacı, Afganların İran’a girmesini engellemek. Plan, önümüzdeki üç yıl içinde tahmini bütçesinin 3 milyar doları bulacağı tahmin edilen dört metre yüksekliğinde beton duvar, dikenli tel ve çit inşa etmeyi içeriyor. İran İçişleri Bakanı, geçtiğimiz yıl çoğunluğu Afgan olmak üzere 1,3 milyon göçmenin ülkeden sınır dışı edildiğini duyurdu.

Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayeti Medya Bürosu, Afganistan, İran ve diğer İslam ülkeleri arasındaki sınırları kapatmaya yönelik her türlü talihsiz planı kınamakta ve bunu sadece bir parçalama planı olarak değil, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ümmeti arasında tefrika oluşturmanın bir kaynağı olarak değerlendirmektedir. İran hükümeti, bu talihsiz planla hain ve gayri İslami yüzünü bir kez daha ortaya koydu.

Prensip olarak, tüm Müslümanlar İslami yönetimi altında olmalıdır ve İslam ülkelerini ayrı sınırlara sahip zayıf devletçiklere ve kırılgan rejimlere bölmek gayri İslami’dir. Ne yazık ki, Hilafetin yıkılmasından sonra, Müslüman ülkeler sömürge sınırları nedeniyle daha küçük parçalara bölünmüş ulus devletin yönetimi altına girmiştir. İran ve Afganistan arasındaki sınır hattının büyük bir kısmı, İngiliz General Maclean ve McMahon tarafından çizilmiştir. Sömürgeciliğin dikte ettiği ulus devletlerin kurulmasıyla birlikte “İslam ümmeti” ve “İslam kardeşliği” kavramları zayıflamış, laik fikirler ve ulusal çıkarlar temelinde devletler kurulmuş ve İran’daki otoriter hükümet de bu küresel eğilimin bir parçası olmuştur.

Aslında Endonezya’dan Fas’a kadar tüm Müslüman toprakları Müslümanlara aittir. Herhangi bir Müslüman birey, bu topraklarda herhangi bir yere yerleşebilmeli ve çalışabilmelidir. Bu şeri ve İslami hakka göre bir Müslümanın başka bir İslam ülkesine seyahat etmek için pasaporta, vizeye, oturma iznine ve çalışma iznine ihtiyacı yoktur. Ancak İran hükümeti, bu şeri hükme uymadığı gibi Afgan göçmenlerin İran’daki varlığını istismar etmekte, onlara aşağılayarak ve zulmederek dış politikasında siyasi ve ekonomik bir araç olarak kullanmaktadır.

Bu nedenle Afganistan ve bölge yöneticilerine ve Müslümanlarına, Durand Hattı’ndaki çit gibi Müslümanların birbirinden ayrılmasına izin vermeyerek İran hükümetinin Müslümanları bölme planına karşı çıkmaları gerektiğini hatırlatıyoruz. Gazze’de yaşanan korkunç ve trajik olaylardan sonra Müslüman kamuoyunun fikri, siyasi ve coğrafi birliğe doğru yöneldiği ve tüm İslam ümmetinin birleşik bir sistem altında yaşamak istediği bir zamanda molla liderliğindeki İran hükümeti, Müslümanları bölme politikasını yürürlüğe koymaya çalışmaktadır. Bu bölme politikası, şeri hükme ve Müslümanların isteklerine aykırıdır. Gerçek şu ki, İslam, ulusal yönetim fikrini, Müslümanlar arasındaki sınırların varlığını, sınırların çitle çevrilmesini ve kapatılmasını şiddetle reddetmekte ve hepsini çağdaş putlar (Tağut) olarak değerlendirmektedir. Müslümanların sadakati İslam’a, Müslümanlara ve Hilafete olmalı, kafirler ve milliyetçi fikirlerden uzak durmalıdırlar. Ama ne yazık ki mevcut hükümetler, bu kavramın tam tersini uygulamaktadırlar.

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعاً وَلَا تَفَرَّقُوا“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.” [Ali İmran 103]

Devamını oku...

Partilerin Aden’deki Amerikan Demokratik Enstitüsü’nde Düzenlediği Toplantının Anlam ve Delaleti

30 Nisan 2024 Salı günü Aden’de Amerikan Demokratik Enstitüsü, ABD Kalkınma Ajansı’nın sponsorluğunda parti liderleri ve Yemen’deki siyasi bileşenler arasında diyalog oturumuna ev sahipliği yaptı. Toplantıya, sözde meşru hükümet yanlısı 24 parti ve siyasi bileşen katıldı. Bunlar, Güney Hareketi Konseyi, Güney Geçiş Konseyi, Ulusal Direniş Siyasi Bürosu, Hadramut, Mahra ve Şebve’den Hadramut Kapsayıcı Konferansı ve siyasi konseylerdir. Aden hükümeti yanlısı partilerin başında Kongre, Islah, Sosyalizm, Nasırcı Örgüt, Barışçıl Güney Hareketi, Adalet ve İnşa, Al-Rashad Yemen Birliği, Barışçıl Değişim için Rönesans Hareketi, Ulusal Dayanışma, Halk Güçleri Birliği, Yemen Birlik Meclisi, Arap Sosyalist Baas, Barış ve Kalkınma, El Cumhuri, Demokratik Halk, Arap Sosyalist Ulusal Baas” partileri geliyor.

Siyasi olarak aniden ortaya çıkan bu partiler, Amerikan Demokratik Enstitüsü’nde toplantı düzenlemeleri nedeniyle Yemen halkında hayal kırıklığı yaratmıştır. İngiltere’nin Yemen’in güney ve kuzeyindeki köklü siyasi nüfuzu ile altmış yılı aşkın bir süredir Yemen’de savaş ve silahlı çatışmaları körükleyen yeni sömürgeci Amerika’nın nüfuzu arasındaki yenilenen çatışmayı yeniden gündeme getiren bu toplantıya katılan siyasi parti ve bileşenler, iman halkının duygularını dikkate almadıkları gibi onlarda hiçbir umut ışığı da yoktur.

Husiler, bu partilerin diyalog oturumunu görmezden gelmişlerdir. Çünkü bu diyalog oturumu, kendilerinin de efendisi olan ABD’nin planının bir parçasıdır. Yemen’in güneyindeki olayları birinci sayfasından duyuran Sana’daki Es Sevra gazetesi söz konusu toplantıyı haber yapmamıştır!

Bu toplantı, bu partilerin kafir Batı’ya olan bağımlılıklarını kanıtlıyor. Özellikle birçoğunun temsilcileri, iktidar piramidinin tepesinde yer aldığından, emir alan ve planları uygulayan araçlar haline gelmişlerdir. Kafir Batı, sadece ülkedeki yöneticilere değil, aynı zamanda bu yöneticileri üreten partilere de emirler vermektedir. Gerçekten de sadık el masduk olan efendimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem doğru söylemiştir:

إِذَالَمْتَسْتَحْيِفَاصْنَعْمَاشِئْتَ“Utanmıyorsan dilediğini yap.”

Amerika gece gündüz Müslümanlarla savaşıyor ve Yahudi varlığına tam destek veriyor. Bu partilerin liderliği, bu oturum öncesinde, sırasında ve sonrasında Gazze’deki halkımızın kanı akıtılırken ABD’nin şemsiyesi altında oturum düzenliyor! Yaptıkları şey ne kötü.

Güneyde Amerikan Demokratik Enstitüsü’nde gerçekleşen bu oturum, güneydeki siyasi partiler ve bileşenlerdeki ajanları aracılığıyla Amerika’nın Sana’daki yeni ajanları olan Husiler lehine Aden hükümetine bir Amerikan baskısı olarak değerlendiriliyor. ABD, kuzeyi kontrol etmeleri için Husilere alan açmaktadır. Bu baskı Riyad destekli “Vatan Kalkanı” birliklerinin Lahç Valiliği ve Taiz Valiliği ile idari sınırda bulunan diğer alanlara askeri güçlerinin konuşlandırılmasıyla aynı zamana denk geliyor. BAE destekli Güney Geçiş Konseyi’ne bağlı güçlerin konuşlandığı yerleri devraldılar. Yine bu baskı, Rashad El Alimi’nin Marib şehrini ziyareti ve yeni bir müzakere turuna başlamadan önce cephe hatlarına olası bir önleyici askeri saldırı düzenlenmesi ile aynı zamana denk geliyor.

Yemen halkı, açıkça ABD şemsiyesi altında bu diyalog oturumuna katılan partilerin iflas ettiğini ve kendilerine dikte edileni kabul ettiklerini anlamalıdır. Eğer akledip inançlarının kendilerine dikte ettiği şeylere dönmüş olsalardı, hayatın her alanında radikal çözümler bulabilirlerdi. Böylece Amerikalılarla ya da İngilizlerle görünürde ya da perde arkasında oturmalarına gerek kalmazdı! İslam ümmetinin akidesi ve davasıyla aynı hizaya gelmek, eski ve yeni sömürgeciliğin boyunduruğundan kurtulmak, İslam’ın fikir ve hükümlerine boyun eğmek, bu hükümleri Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafeti kurarak yeryüzünde uygulamak farzdır. Öncü olan ve halkına yalan söylemeyen Hizb-ut Tahrir, tüm sütunlarıyla kapitalizmi yok etmek ve Hilafet altında İslami hayatı yeniden başlatmak yolunda yürümeye ve ilerlemeye devam etmektedir. Bu büyük farz için tüm Müslümanlara çağrıda bulunuyoruz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Basın Konferansına Davet

Değerli Kardeşim

Es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, Sudan krizini tartışmak üzere 8 Zilkade 1445 / 16 Mayıs 2024 Perşembe günü “Sudan Krizi... Çözüm İçeriden Gelir” başlığı altında düzenleyeceği basın toplantısına sizi davet etmekten ve teşriflerinizden mutluluk ve onur duyar.

Tarih: 16 Mayıs 2024

Saat: 13.00

Yer: Port Sudan, Busiri Plaza Hotel Konferans Salonu

Nazik icabetiniz için çok teşekkür ederiz

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

Amerika, Yahudi Varlığına Yönelik Silah Sevkiyatını Askıya Aldı!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El-Raye Gazetesi

Amerika, Yahudi Varlığına Yönelik Silah Sevkiyatını Askıya Aldı!

Üstad Esad Mansur’un Kaleminden

Amerika, Yahudi varlığıyla olan ilişkilerinde nasıl da çelişkilere düştü; zira Amerika, Yahudilerin Gazze’ye yönelik saldırılarını ve çoğu çocuk ve kadın olmak üzere on binlerce halkını öldürmelerini, evlerini, hastanelerini ve okullarını başlarının üzerinden yıkmalarını, yüzlercesini buldozerlerle diri diri gömmelerini desteklediği halde şimdi de gelmiş çocuk, kadın ve insan haklarını koruduğunu mu iddia ediyor?! Yahudi varlığından bu dikkat çekici cinayeti durdurmalarını istiyor ve bir benzerini Irak ve Afganistan'da da işlediğinden dolayı bunu bir soykırım olarak kabul etmiyor! Yani şayet dikkat çekici olmasaydı hiç umurunda bile olmazdı; çünkü onun için önemli olan iç ve küresel kamuoyunun kendisine karşı kışkırtılmamasıdır. Bu yüzden Yahudilerden defalarca ateşkes ve esir değişimi anlaşmasını imzalamalarını talep etti ama onlar reddettiler; böylece efendileri Amerika’yı çaresiz ve zayıf bir duruma soktular; ancak Amerika onları terk edemez veya onlara ciddi zarar veremez; çünkü onlar Amerika’nın bölgedeki sömürgeci projelerine hizmet etmek için Filistin'de mevcutturlar.

Amerika, son zamanlarda tüm ağırlığını bir anlaşmaya varmaya verdi ve bu yüzden Dışişleri Bakanını ve istihbarat şefini gönderdi, başkanı anlaşmayı uygulama sözü verdi, Hamas’ı ikna etti ve Yahudi varlığını memnun edecek bir anlaşma imzalaması için Mısır ve Katar aracılığıyla baskı yaptı ancak Yahudiler razı olmadılar; aksine başkalarının taviz verdiklerini, Mısır, Katar ve diğer İslam ülkelerindeki rejimlerin Hamas’a baskı yaptıklarını, öldürmeye devam ettikleri halde Filistin halkına yardım etmediklerini görünce kibirlendiler. Bunun üzerine Amerika, 8 /5/2024’te Savunma Bakanı Austin aracılığıyla Kongre önünde şu açıklamayı yapmak zorunda kaldı: “”İsrail’den”, Refah’taki çatışmanın çevresindeki sivilleri dikkate almadan ve onları korumadan büyük bir saldırı yapılmamasını talep ettik ve yeniden bir durum değerlendirmemizin ardından yüksek patlayıcı mühimmat sevkiyatını askıya aldık… Bu sevkiyatla ilgili nasıl ilerleyeceğimiz konusunda nihai bir karar vermedik.” Aslında Amerika, Yahudilerin Refah’a saldırı başlatmasını onayladı ancak Gazze Şeridi’nin diğer bölgelerinde olduğu gibi sivillerin öldürüldüğünü göstermemeleri şartıyla sevkiyatı iptal etmedi, aksine daha sonra yeniden başlatmak üzere sevkiyatı askıya aldı!

Amerikan Başkanı Biden bunu şu sözlerle vurguladı: “İsrail” Gazze’de sivilleri öldürmek için 2000 kiloluk bombalar da dahil olmak üzere Amerika'dan temin ettiği silahları kullandı...Açıkça söyledim, eğer Refah’a girerlerse ki bu şu ana kadar olmadı, daha önce kullanılan silahları teslim etmeyeceğim.” Bu ise Amerika’nın Gazze’deki soykırıma katıldığını, Gazze halkını öldürmek ve evlerini onların başlarına yıkmak için Yahudi varlığına temin edilen bu silahların kendi bilgisi dahilinde olduğunu ve hatta onun ateşkesi reddettiğini onaylamasıdır.

Üst düzey Amerikalı yetkililerin şu sözleri aktarıldı: “Şu anda Refah'ta yürütülen “İsrail” askeri operasyonunun genişlemesi veya operasyonun kontrolden çıkıp güçlerin Refah şehrine girmesi, Amerika-“İsrail” ilişkileri açısından bir kırılma noktası olacaktır.Beyaz Saray, Refah operasyonunun şu ana kadar hâlâ sınırlı olduğuna inanıyor ve “İsrail’in”, ABD Başkanı Biden’ın Refah’a yönelik büyük bir kara saldırısı konusunda belirlediği kırmızı çizgiyi aştığına ve bunun Amerika’nın Gazze’deki savaşa yönelik politikasında bir değişikliğe yol açabileceğine inanmıyor.” Yani Yahudi varlığı her gün onlarca kişiyi öldürüyor ama bunun kontrol altında olduğunu kabul ediyor!

Yahudi varlığı 6/5/2024 günü, Refah’a yönelik saldırının başladığını duyurdu ve Gazze Şeridi ile Mısır arasındaki yardım girişini sağlayan geçiş kapısını işgal etti. Dolayısıyla 11/5/2024’te saldırının genişlediğini duyurdu; dolayısıyla da Yahudi varlığı, Amerika’nın durdurması için sert mi yoksa devam etmesi için yumuşak mı şeklinde Amerika’nın tepkisinin boyutunu mülahaza etmek için Refah’taki yıkıcı operasyonuna ve orada on binlerce insanın öldürülmesine doğru adım adım ilerliyor.

Amerika’nın on binlerce Gazzelinin ölümüne yol açan mühimmat göndermeyi durdurma kararı, Netanyahu ve hükümetinin inatçılığı, Hamas’ın imzaladığı anlaşmayı reddetmesi ve efendisi Amerika’ya karşı çıkarak Refah’a saldırının başladığını duyurmasının ardından geldi. Dolayısıyla Yahudiler Amerika’nın şımarık çocukları gibi davranıyorlar, bu yüzden de inatçılık ve kibirlilik gösteriyorlar; Amerika’yı halkının ve dünyanın önünde utandıran şey işte budur. Amerika ise, bütün silah sevkiyatlarını durdurabilecek, onların teçhizatlarını bozabilecek, çoğunluğu kendisine ait olan silahları savaşta kullanmamaya zorlayabilecek, Yahudilerin soykırım işlediklerini ilan edebilecek, onların hareketlerini felç edebilecek, kafalarını karıştırabilecek bir güce sahipken ve bunlara katıldığına şahitlik yapacak olanlar da varken bu onu aciz ve zayıfmış gibi gösteriyor… Ancak Amerika bunu istemiyor; çünkü savaş İslam ümmetini aşağılamak ve evlatlarını öldürmek için ona karşı yapılan bir savaştır; bu yüzden onlar, Amerika’nın İslam ümmeti üzerindeki sıkı kontrolünün devam etmesini ve ayaklanıp ajan rejimleri devirmesinler, onları bölgeden kovmasınlar ve Raşidi Hilafetlerini kurmasınlar diye Yahudi varlığının onları korkutmasını izliyorlar.

Es-Sisi ve rejiminden, Mısır’ı savaştan uzaklaştıran ve halkının düşmanın yaptığı katliamları izlemelerini ve harekete geçmemelerini sağlayan bu anlaşmaya dokunulmasını reddeden Amerika ile olan bağlantıları nedeniyle düşmanla yapılan hain barış anlaşmasını iptal etmesi veya buna yönelik ciddi bir eylemde bulunması beklenmiyor!Görünen o ki Mısır rejiminin yapabileceği en fazla şey kınamak veya Amerikan Wall Street Journal’ın 9/5/2024’te Mısırlı yetkililerden aktardığı gibi şunu söylemektir: “Kahire öfkeli; çünkü “İsrail”, 7/5/2024 tarihinde Refah sınır kapısının Filistin tarafının kontrolünü ele geçirmeden önce kendisine kısa bir süre tanıdı ve onu müzakerelerde arabuluculuk yapmasını durdurmakla tehdit etti!” Bu da es-Sisi ve rejiminin, alçaklığının ve zilletinin boyutunu göstermekte ve Mısır’da yapılan müzakerelerin, karşı taraf taviz verdiğinde kibirlenen ve Filistin halkına karşı azgınlıklarına ve suçlarına devam ederek onların topraklarını el koyan Yahudi varlığı lehine olduğunu kanıtlamaktadır; hatta Filistin konusuna son verseler bile amaçlarının “Nil’den Fırat’a kadar” olduğunu ilan ettikleri gibi Mısır’ı kontrol altına almak için onunla savaşmaya yöneleceklerdir.

Görünen o ki Amerika, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne Netanyahu’yu ve hükümetindeki yetkilileri aleyhine karar vererek tehdit etmesi talimatını vermiş ve Netanyahu da ABD Başkanı’ndan mahkemenin böyle bir karar vermemesi için baskı yapmasını istemiştir. Yine görünen o ki Yahudi varlığı, Refah’a yönelik kampanyasını durdurana ve Hamas’la bir anlaşma imzalamayı kabul edene kadar mahkemenin üzerindeki baskıyı artırma hamlesinin arkasında Biden yönetiminin olduğunu anlamıştır. Ancak 8/5/2024'te ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi Başkanı Michael McCaul tehdit ederek şöyle demiştir: “Konseyin Cumhuriyetçi üyeleri, “İsrailli” yetkililerin tutuklanması yönünde emir vermeleri halinde Ceza Mahkemesi görevlilerine ihtiyati yaptırımlar uygulayacak bir yasa hazırlıyorlar.” Dolayısıyla Cumhuriyetçi parti, ülkeyi yöneten Demokrat Parti’ye olan kininden dolayı ülkesinin dış politikasını engellemeye çalışıyor; zira iki parti arasında kıyasıya bir rekabet yaşanıyor. Bu da demokrasinin ne kadar çürümüş olduğunu kanıtladığı gibi uluslararası mahkemelerin siyasallaştığını, kararlarının büyük sömürgeci güçler tarafından kontrol edildiğini veya onların tehdidi altında olduğunu da kanıtlamaktadır.

Bir Müslümanın bu siyasi saçmalıkları ve kanlı katliamları izlerken sessiz kalması ve bütün bunları durdurmak ve ümmeti kurtuluşa götürecek bilinçli ve muhlis bir liderliği getirmek için ciddi bir şekilde çalışanlar birlikte çalışmaması için hiçbir mazereti kalmamıştır.

Kaynak: El-Raye Gazetesi - 495. Sayı - 15/05/2024

Devamını oku...

Bahreyn’deki Arap Birliği Zirvesi, Kayıtsızlık Kararlarıdır, Yenilenen Bir İhanettir

16 Mayıs 2024 Perşembe günü Bahreyn’de düzenlenen Arap Birliği Zirvesi’nin sonunda yayımlanan sonuç bildirisinde, iki devletli çözüm hayata geçirilene kadar “Filistin topraklarında” uluslararası Birleşmiş Milletler (BM) koruma ve barış gücü konuşlandırılması çağrısında bulunuldu. Bildiride, Filistin meselesinin iki devletli çözüm temelinde, “İsrail” ile birlikte güvenlik ve barış içinde yaşamak üzere uluslararası meşruiyet kararlarına uygun olarak BM himayesinde uluslararası bir konferans düzenlenmesi için ortak bir çağrıda bulunuldu. Bildiride ülkeleri savaşı derhal durdurmaya, (İsrail) ordusunu Gazze Şeridi’nin tüm bölgelerinden çekilmeye ve insani yardım sağlamaya çağrıldı. Bildiride, tüm Filistinli gruplara, Filistin halkının tek meşru temsilcisi olarak gördüğü Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) çatısı altında birleşme çağrısı yapıldı.

Arap yöneticiler, zillet, küçüklük, Amerika ve sömürgeci ülkelere köklü ajanlığı yansıtan kötü niyetli ve utanç verici kararlarla, Filistin davasına, halkına ve mücahitlerine karşı kayıtsızlık ve ihanet yürüyüşünü sürdürüyorlar. Filistin’in Yahudilerin, Amerika’nın, İngiltere’nin ve tüm suçlu ve kötü niyetli sömürgeci ülkelerin pençesi altında kalması için uluslararası güçler ve barış gücü adı altında Filistin’e ek uluslararası işgal gücü konuşlandırılması çağrısında bulunuyorlar. Böylece şer güçleri, sömürgecilik, yozlaşma ve ahlaksızlık planları Filistin’e ve halkına karşı toplanacaktır.

Satılık bu kukla ajanlar, Gazze’ye yardım etmek, bir saat içinde Mescid-i Aksa ve tüm Filistin’i kurtarmak, Filistin halkının acılarına son vermek ve onlara saldıranlardan ve kutsal mekanlarına saygısızlık edenlerden intikam almak için kışlalarındaki Müslüman orduları seferber etmek yerine Filistin halkından endişe ettiklerinden değil, harekete geçmeye hazır halklara karşı çarpık koltuklarından korktuklarından dolayı savaşın durdurulması ve yardımların ulaştırılması için kınayıcı, lanetleyici ve yalvarıcı ifadelerle yetindiler!

Bu yöneticiler sadece Gazze halkını hayal kırıklığına uğratmakla kalmadılar, aynı zamanda hain iki devletli çözüme ulaşma umuduyla Filistin’in uluslararası kararlara ve uluslararası meşruiyete terk edilmesini teşvik ettiler ve çağrıda bulundular. İki devletli çözüm, Filistin’in geri kalanında zayıf ajan bir devletçikle birlikte barış ve güven içinde yaşamak için Filistin’in dörtte üçünü Yahudi varlığına bırakıyor. Filistinli grup ve hareketleri, Filistin’i peşkeş çekmeyi ve Mübarek Toprak Filistin’de Yahudilere tam meşruiyet sağlamayı kendine görev edinmiş olan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) çatısı altında birleşmeye ve çalışmaya çağırdılar.

Aksi takdirde Mısır, Ürdün, Cezayir, Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkelerinin yöneticilerini, Filistin’i desteklemek için harekete geçmekten ve yüce ümmetin ordularını seferber etmekten alıkoyan şey, Allah’a, Rasûlüne ve müminlere ihanetten başka ne olabilir?

Bu yöneticiler, hain ajanlardır, Mübarek Toprak Filistin’de ihaneti pekiştirmek ve yerleştirmek istiyorlar. Bozgunculuk çıkaran, kadınları, çocukları ve yaşlıları öldüren, Mescid-i Aksa ve Mübarek Toprağın geri kalanına kirleten Yahudi varlığını perçinlemek için Filistin halkından, gruplardan ve hareketlerden, kendi ihanetleri ve ajanlıklarının bir parçası olmalarını istiyorlar.

Bu yöneticileri ve komplolarını reddetmek, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti ilan etmek için çarpık tahtlarını devirmek, İslam ümmeti ve samimi güç ehlinin görevidir. Hilafet, ümmeti birleştirecek, tekbir ve tahlillerle kurtarmak için orduları Filistin’e doğru hareket ettirecektir. Bu suçlu yöneticilerin yönetimi altında yaşadığımız zillet ve zül yeter artık.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ * وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız. Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.” [Enfal 24-25]

Devamını oku...

Bu Ne Utançtır, Ey Müslüman Yöneticiler!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Bu Ne Utançtır, Ey Müslüman Yöneticiler!

Gâsıp İşgalcinin Müslümanların Toraklarını İşgal Etmesinin Meşrulaştırılmasına İzin mi Veriyorsunuz?!

Haber:

Arap Devletleri Birliği Konseyi’nin Gazze’deki savaşa, bölgedeki diğer bazı konulara ve bölgesel zorluklara odaklanan çalışmaları, otuz üçüncü olağan oturumunda zirve düzeyinde sona erdi.

Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, zirvenin bitiminden sonra Bahreyn Dışişleri Bakanı ile düzenlediği basın toplantısında, mevcut oturumun Arap hükümetleri ve diplomatlarının "benzeri görülmemiş bir katılımına" tanık olduğunu ve farklılık ve gerginliklerden uzak olduğunu söyledi.

Liderlerin zirve sırasındaki konuşmalarında da olduğu gibi, nihai bildiride Gazze’deki duruma odaklanıldı ve iki devletli çözüm uygulanıncaya kadar uluslararası güçlerin "işgal altındaki Filistin topraklarında" konuşlandırılması çağrısında bulunuldu.

Yorum:

Arap zirvesi liderlerinin Filistin topraklarının işgal edildiğini onayladığı doğrudur ancak bizler, onların çocukların ve kadınların katili işgalciye karşı savaş ilan etmelerini beklemeyeceğiz ve aklımıza bile getirmeyeceğiz; zira onların alışık oldukları şey; sadece Arap ve Müslüman liderler tarafından daha fazla boş konuşma ve açıklamaların yapılması ve itaatkar diplomasinin olmasıdır. Zira alçaklık ve ihanet onlardan ayrılmayı reddetmektedir.

Nitekim 220 günden fazla süren vahşi katliam ve soykırımın, 19.000’den fazla yetim çocuğun kayıt altına alınmasının ve 25.000'den fazla çocuk ve kadının öldürülmesinin ardından Arap zirvesi nihai bildirisinde, iki devletli çözüm uygulanana kadar uluslararası güçlerin işgal altındaki Filistin topraklarına konuşlandırılması çağrısında bulundu!!

Büyük fedakarlıkların ve tertemiz kanların bedeli, Amerikan çözümünü benimsemek mi olmalıdır?! Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ın Yahudi varlığına verdiği destekten sorumlu tuttuğu Amerika yaptığı konuşmasında, “(“İsrail’in” Gazze Şeridi'ne yönelik) saldırısının Amerika'nın siyasi ve askeri desteğiyle gerçekleştirildiğini” vurguladı; çağrılarıyla suçlamalarını nasıl örtüştürüyor acaba?! Zira nasıl olur da Amerikan çözümünün benimsenmesi çağrısında bulunurken aynı zamanda onu sorumlu tutabilir ki?! Bir katil nasıl merhametli olabilir?!

Amerika’nın yıllardır gerçekleştirmeye çalıştığı iki devletli çözüm, halen enkaz altında olan Gazzeli çocukların kan ve vücut parçaları için pazarlık yapmaktan ve işgalcinin Müslümanların topraklarının üzerinde pekiştirilmesinden başka bir şey değildir; tertemiz kanlar için nasıl pazarlık yapabiliriz ve suçlu katillerle nasıl müzakere edebiliriz Allah aşkına?! Bu ne kadar utanç verici ey Müslümanların başındaki yöneticiler?!

Oysa bu gâsıp işgalciyle şerî ilişki, tam bir kurtuluşa kadar savaş durumunu temsil etmektedir; dolayısıyla onunla yapılan herhangi bir müzakere, onun varlığının zımni olarak tanınması ve Müslümanların topraklarından aşamalı olarak feragat edilmesi anlamına gelmektedir; bu ise Allah’a, Rasulü’ne ve müminlere ihanettir.

Müslüman orduları seferber edilmedikçe Filistin’de akan kan ve Müslümanların elem ve acıları son bulmayacaktır; yetmiş yıldır süren kâbusun gerçek çözümü işte buna denir; bu yüzden Müslüman orduları, işgal altındaki topraklardaki kardeşlerini ve bacılarını korumak ve desteklemek için inisiyatif almalı ve ön saflarda yer almalıdırlar. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ"Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir." [Enfal 72] Zira Allah’ın düşmanlarını korkutacak ve onların kalplerine korku salacak uçaklara, tanklara ve her türlü teçhizata ve güce sahip olanlar onlardır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Rana Mustafa

Devamını oku...

Bu Kadar Kayıtsızlık ve Teslimiyet Yetmiyor Mu?

Yahudi varlığının, Gazze Şeridi’ne yönelik saldırısının 220. gününde, Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cebeliye mülteci kampına hava saldırısı devam etti. İşgal güçleri, yüzlerce Filistinliyi bu merkezleri terk etmeye zorlamadan önce kamptaki barınak merkezlerine yoğun ateş açtı. Yüz binlerce yerinden edilmiş insanın yaşadığı Refah’a yönelik hava saldırılarını yoğunlaştıran işgal güçleri, önceden uyarıda bulunmadan evleri bombaladı. 72 saatten kısa bir süre içinde 13’ü çocuk ve 12 kadın olmak üzere 40 bölge sakini hayatını kaybetti.

Evlere yönelik hava saldırılarının yoğunlaşmasına paralel olarak topçu saldırıları da yoğunlaşıyor. Sindirme operasyonunun bir parçası olarak Refah’ın doğu bölgesi hedef alınıyor. Sivilleri karşı katliam işleniyor, ayrım gözetilmeksizin yıkım gerçekleşiyor. Siviller, en az 1,3 milyon yerinden edilmiş insanı ve sakini barındıran şehirden tekrar göç etmeye zorlanıyor.

On binlerce kişi, Refah şehrinden şehrin batısındaki ve Han Yunus’un batısındaki El Mawasi bölgesine göç etti. Bu da bu dar alanda (yaklaşık 12 bin dönüm) aşırı kalabalıklaşmaya yol açtı. Yerlerinden edilenler karada, yol kenarlarında ve deniz kıyısında çadır ya da naylon branda kurmaya başladılar. Bölgede, başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere yüz binlerce kişinin ihtiyaçlarına uygun altyapı ve yaşam gereksinimleri yok. Toplu katliam, ağır fiziksel ve psikolojik zarar verme, evlerin, altyapının ve yaşam unsurlarının toplu yıkımı, açlık, susuzluk, tıbbi tedaviden mahrum bırakma, en temel insan haklarından yoksun koşullarda ikamet yerlerinden uzakta yerlerinden edilmeye zorlamak, sonra onları yerlerinden edildikleri yerde hedef alma ve yerlerinden edildikleri yerde öldürme politikası ile nereye gideceklerini ve ne yapacaklarını bilmiyorlar. Gazze Şeridi’nde evlere ve yerinden edilenlerin yerleşkelerine yönelik hava ve topçu saldırıları devam ediyor. Şehit sayısı, 35 bini, yaralı sayısı da çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 78 bini geçti. Halen enkaz altında binlerce şehit cesedinin olduğundan söz ediliyor.

Bu soykırım, Amerika, Avrupa ve vurdumduymaz ajan Arap ülkelerinin Yahudi varlığına sağladığı dokunulmazlık ışığında yedi aydan fazla bir süredir tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşiyor ve olanları kınamaya bile cesaret edemiyorlar. Mısır rejimi, sınırlarına bitişik Refah Sınır Kapısı’nın tamamen kontrol altına alınmasına seyirci kalıyor ve hatta işgale yardımcı oluyor! Bu sınır kapısı Gazze Şeridi halkının can damarıdır, gıda ve tıbbi yardımların girişi ve yaralıların tahliyesi için tek çıkış yoludur. Sonuç olarak trafik durma noktasına geldi, seyahat edilemiyor ve zaten kıt olan yardımlar Gazze Şeridi’ne giremiyor. Ayrıca düzinelerce yaralı kadın ve çocuğun tedavi, ilaç ve doktor bulamadığını görüyoruz.

Ey ümmetin orduları ve subayları! Gazze halkının çektiği acılara son vermek, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra yerini ve tüm Filistin’i bu acımasız işgalden kurtarmak için size çağrıda bulunmaktan asla bıkmayacağız, yorulmayacağız. Bu yöneticiler, ümmetin tepesine çöreklendiği sürece Filistin kurtarılamayacak. Öyleyse hadi yöneticilere isyan edin ve onları, Gazze’deki kadın ve çocukların iniltileri ve çığlıklarıyla, kanla, ceset parçalarıyla dolu paslı ve çürümüş koltuklarından edin! Kadın ve çocuklara yapılan zulmü gözlerinizle görmediniz mi? Allah aşkına daha ne bekliyorsunuz? Gazzelilerin iman gücü ve Allah’ın zaferine olan güvenleri karşısında sarsılmadınız mı? Allah’ın şu ayetinden etkilenmiyor musunuz:

أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ“İman edenlerin Allah’ı anma ve O’ndan inen Kur’an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” [Hadid 16] Bu kadar kayıtsızlık ve kölelik yeter artık. Allah ve Rasûlünü razı eden bir konum benimseyin ki dünya ve ahirette iyiliğe nail olasınız.

Devamını oku...

Gazze’de Ukrayna’dan Daha Fazla Moloz Var, Enkaz Altında Kalanların Çoğu Kız Kardeşlerimiz ve Çocuklarımızdır

Nisan 2024’te BM Kadın Birimi Gazze’deki kadın ve çocukların durumuna ilişkin bir rapor yayınladı. Raporda, altı ay süren savaşın ardından aralarında geride 19 bin yetim bırakan 6 bin anne de dahil olmak üzere 10 binden fazla kadının öldürüldüğü bildirildi. El Cezire, 25 bin kadın ve çocuğun öldürüldüğünü tahmin ediyor. 100’den fazla bağımsız gazetecinin öldürüldüğü ve bölgede örgütlü bir soruşturma organına izin verilmediği için kesin rakamlara ulaşmak son derece zor ve bu rakamların gerçeğin çok altında olduğunu varsaymalıyız.

2 Mayıs 2024’te BM Mayın Eylem Servisi’nin (UNMAS) Filistin topraklarıyla ilgili programının başkanı Mungo Birch, düzenlediği basın toplantısında: “Gazze’de Ukrayna’dan daha fazla moloz var. Bunu perspektife koymak gerekirse Ukrayna’nın ön hattı yaklaşık 1000 kilometre, Gazze ise 40 kilometre uzunluğunda.” ifadelerini kullandı. Birch, “Gazze Şeridi’ndeki (İsrail) savaşı sona erdiğinde kaldırılması gereken 37 milyon tondan fazla molozun olduğunu” sözlerine ekledi.

Katliamın acımasız destekçileri yozlaşmış Batılı sömürgeci hükümetler ve köleleri İslam ülkelerindeki yöneticilerin işbirliğiyle gerçekleşen bombardıman ve yıkımın boyutları, gerçekten de dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir boyuttadır. Öldürülen çok sayıda kadın ve çocuğa bakarken, ölüler listesine dahil edildiği halde birkaç bin kadın ve çocuğun hala enkazın altında olduğunu anlamalıyız. Birçoğu anında ölürken, diğerleri günlerce yavaş ve acı verici bir şekilde öldü, kurtarılmayı beklediler ama onları kurtaran olmadı. Yardım görevlileri, komşular ve aile üyeleri, çocukların ve hayatta olan diğer kişilerin yardım çığlıklarını duyabildiklerini, ancak kurtarma makinelerine çalıştıracak ekipman veya yakıt eksikliği nedeniyle onları kaçınılmaz kaderlerine terk etmek zorunda kaldıklarını bildirdiler.

Ölüleri her türlü mezardan çıkarma görevi bile büyük zorluklarla karşılaşmıştır. Mungo, molozların patlamamış mühimmat ve asbest gibi zehirli maddelerle kirlendiğine dikkati çekti. Gazze’deki molozda 800 bin tonun üzerinde asbest olduğu tahmininde bulundu.

Kadınların güçlendirilmesi girişimleri nasıl yeniden ciddiye alınabilir? Feminizm, kadınların güçlendirilmesi, kadına yönelik şiddet ve kadın hakları ile ilgili uluslararası yasalar boş yalandır. Çünkü bu yasalar yalnızca İslam Şeriatı hükümlerine saldırmak ve İslam’ın yayılmasını kontrol etmek için kullanılmaktadır. BM Kadın Birimi, 6,000 annenin öldürüldüğü ve 19,000 çocuğun yetim kaldığı tahmin edilen savaşın üzerinden altı ay geçtikten sonra Gazze’de cinsiyet alarmı verdi. Yahudi varlığının bombardımanından ve kara operasyonlarından kurtulan kadınlar ve dullar yerinden edildiler, sakat bırakıldılar ve açlıkla karşı karşıya kaldılar. Gerçekten de bu, kadınlara ve çocuklara karşı yürütülen bir savaştır.

Gazze’deki veya başka yerlerdeki Müslüman kız kardeşlerini katliamdan ve soykırımdan kurtarmak için laik rejimlere, yasalara ve kurumlara güvenmeye veya umut bağlamaya devam eden Müslüman kadınlara gelince, umutlarını kesinlikle Batı demokrasisinin enkazı altına gömmelerinin zamanı gelmiştir. Onları derhal Allah’ın nizamı olan Nübüvvet metodu üzere Hilafetin kurulması çağrısına katılmaya davet ediyoruz. Hilafet, ülkemizdeki tüm kukla yöneticileri ortadan kaldıracak, Müslüman orduları, Allah’a karşı görevlerini yerine getirmek, Müslümanları korumak, savunmak ve özgürleştirmek üzere seferber edecektir.

وَمَن يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُ إِلاَّ مُتَحَرِّفاً لِّقِتَالٍ أَوْ مُتَحَيِّزاً إِلَى فِئَةٍ فَقَدْ بَاء بِغَضَبٍ مِّنَ اللهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ“Kim öyle bir günde onlara arka çevirirse muhakkak ki o, Allah’ın gazabını hak etmiş olarak döner. Onun yeri de cehennemdir. Orası, varılacak ne kötü yerdir!” [Enfal 16]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER