Pazartesi, 23 Şevval 1446 | 2025/04/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Gazze’yi Savunmak İçin Tüm Ülkede Düzenlenen Protestolar, Ordunun Dikkate Alması Gereken Bir Kırmızı Çizgidir

Gazze’yi Savunmak İçin Tüm Ülkede Düzenlenen Protestolar, Ordunun Dikkate Alması Gereken Bir Kırmızı Çizgidir

وَإِنِاسْتَنْصَرُوكُمْفِيالدِّينِفَعَلَيْكُمُالنَّصْرُ

“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72]

Trump’ın emriyle Gazze’deki Müslümanlara yönelik başlatılan eşi benzeri görülmemiş barbarca saldırı nasıl ki dünyanın vicdanını derinden sarsmışsa, şehit olmadan önce zafer işareti yaparak İslam ümmetine seslenen Gazze Müslümanlarının şu sözü de yürekleri dağlamıştır: “Biz cennete gidiyoruz ya siz de harekete geçersiniz ya da lanetimiz üzerinize olacaktır!” Gazze’deki Müslümanların yardım feryatlarına kulak veren Bangladeşli Müslümanlar, dünya genelindeki İslam ümmeti ile dayanışma içinde ülke çapında protesto gösterileri düzenledi. Tevhid bayrakları taşıyan göstericiler, “Allahu Ekber” ve “Filistin’i Kurtar, Ey Ordu Harekete Geç!” gibi sloganlar attı. Birçok kişi de Amerikan büyükelçiliği önünde protesto eylemi gerçekleştirdi. Müslümanlar, ülkelerindeki yönetici sınıfının Amerika başta olmak üzere kâfir Batılı güçlerin ajanları olduğunu çok iyi biliyor; Böyleleri Gazze’yi nasıl kurtarabilir ki? Tam tersine, Müslüman ordularını kışlalarında tutarak Batılı efendilerine sadakatlerini kanıtlamaya devam ediyorlar. Müslüman halklar, işbirlikçi siyasi elitleri reddederek, ordudaki evlatlarına Filistin’in kurtuluşu için askerî harekât başlatma ‘onayını’ ve ‘yetkisini’ vermiştir.

Ey Müslüman orduların samimi subayları! Gazze’deki Müslümanların yardım çığlıkları ve ülke çapındaki kitlesel ayaklanmalar artık sizin “kırmızı çizgilerinizdir”. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ“Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” [Tevbe 39] Bu ayet, sessiz kalıp yöneticilere boyun eğmenin bedelinin Allah muhafaza çok ağır ve vahim olacağını ortaya koyuyor! Bu nedenle, Filistin’i özgürleştirmek için karşısına çıkan engelleri aşan ve Müslüman ordularını Mübarek Toprak Filistin’i kurtarmak için bir araya getiren Selahaddin Eyyubi’nin izinden gitmelisiniz. Şu anda önünüzdeki en büyük engel, çeşitli bahaneler ve hilelerle zaman kaybeden, ancak Gazze’deki Müslümanları korumak için hiçbir ciddi adım atmayan işbirlikçi yöneticilerdir. Bu nedenle sizin üzerinize düşen birincil sorumluluk, ümmetin gerçek kalkanı olan Hilafeti kurmaktır. Hilafet ordusunun tek bir kükreyişi bile bu barbarca saldırıları durdurmaya yetecektir. Bu nedenle, Hilafeti hemen kurmak için sizi Hizb-ut Tahrir’e nusret vermeye çağırıyoruz. Hilafetin kurulmasıyla birlikte, gayrimeşru Yahudi varlığı ve onun hamisi olan küfrün başı dehşete kapılacak ve bu barbar saldırıyı derhal durduracaktır. Çünkü Müslümanların yegâne koruyucusu olan Halifenin cezasından kurtulamayacaklarını çok iyi biliyorlar.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انفِرُواْ فِي سَبِيلِ اللهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الأَرْضِ أَرَضِيتُم بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الآخِرَةِ إِلاَّ قَلِيلٌ“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.” [Tevbe 38]

Devamını oku...

Yeni Vakıf (Değişiklik) Yasası, Hindutva Güdümlü Hindistan Devletinin Müslümanları Planlı Bir Şekilde Vatansızlaştırma Projesinin Bir Başka Utanmaz Adımıdır

Hindistan’daki bin yıllık Müslüman hâkimiyeti geleneğini silmek ve Müslümanları sistematik biçimde vatansızlaştırmak için, Hindutva Hindistan devleti Babri Mescidi’ni yıktı ve bir tapınak inşa etti, Aurangzeb’in mezarını yıktı, yeni Vatandaşlık Yasası’nı (CAA) ve Ulusal Vatandaşlık Kaydı’nı (NRC) yürürlüğe koydu ve nihayet yeni Vakıf (Değişiklik) Yasası’nı kabul etti.

İslami Şeriata göre ‘Vakıf’, camiler, medreseler, yetimhaneler, mezarlıklar ve diğer İslami kuruluşlar gibi İslam’ın yayılması ve Müslüman toplumun genel yararı için kullanılmak üzere Allah yolunda bağışlanan mallardır. Vakfedilen mal, vakfeden kişinin bağışına istinaden İslam ümmeti adına bir emanet olup, Kıyamet Günü’ne kadar vakıf mülkü olarak kalır. Bu malların, vakıf sahibinin niyetine uygun biçimde kullanılması dini bir zorunluluktur.

Hindistan’daki 872.000’den fazla vakıf mülkü, Hindutva şiddetine maruz kalan Müslüman topluluklar için önemli bir sosyal koruma ağı oluşturmaktadır. Ne var ki, devlet desteğiyle hareket eden gruplar vakıf arazilerindeki yapıları sistematik olarak yıkmakta ve işgal etmektedir. Son olarak Ocak 2025’te, Modi hükümetine bağlı Madhya Pradesh yerel yönetimi, vakıf arazisindeki 250 yapıyı yıktı.

Şimdi ise, Merkezî Vakıf Konseyi ve Eyalet Vakıf Kurulları’na ikişer Hindu üyenin atanmasını zorunlu kılan ve bu kişilere kurulun baş yöneticisi olma hakkı dahi tanıyan bir yasanın çıkarılmasıyla, Hindular Müslüman vakıf mülkleri üzerinde yasal kontrolü resmen ele geçirmişlerdir. Bu yasayla, Hindutva yönetimi altında Müslümanları daha da zayıf, çaresiz ve sosyo-ekonomik olarak güvencesiz hale getirmek için bir komplo kurulmuştur.

Bu yasa, 2019 Vatandaşlık Değişikliği Yasası (CAA) ve Ulusal Vatandaş Kayıt Sistemi (NRC) gibi İslam karşıtı kara yasaların bir devamıdır. Hindistan’daki Hindutva hükümeti, devlet gücünü ve hukuki çerçeveyi sonuna kadar kötüye kullanarak Müslümanları sistematik biçimde vatansız ve topraksız mültecilere dönüştürmeye çalışmaktadır.

Nasıl ki gayrimeşru Siyonist ‘İsrail’ devleti, çıkardığı yasalar ve vakıf ilan edilmiş toprakların kutsiyetini çiğneyerek Filistinli Müslümanları vatansız ve topraksız bırakma girişiminde bulunmuşsa — ki bu topraklar bizzat Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve Halife Ömer RadıyAllahu Anh tarafından vakıf ilan edilmiştir — Hindutva Hindistan da aynı iğrenç süreci takip etmektedir. Nasıl ki “İsrail”, yüzlerce camiyi ve binlerce yıllık İslami tarihi yapıyı füzeler ve buldozerlerle yerle bir etmeye çalışıyorsa, Hindistan’daki Hindutva rejimi de aynı yolu izlemektedir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِلَّذِينَ آمَنُوا الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا“İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak Yahudiler ile, şirk koşanları bulacaksın.” [Maide 82]

Bu zulüm ve zorbalıkların, başta ABD olmak üzere küresel sömürgeci güçlerin doğrudan desteği ve onların kuklası olan yöneticilerin buz kesilmiş sessizliğiyle işlendiği İslam ümmeti için artık gün gibi aşikardır. Batı destekli bu rejimlerin Myanmar’daki bir doğal afet sonrası yardım için jet hızıyla asker göndermeleri, ancak Filistin’deki katliamlar karşısında sessiz kalmaları, onların gerçek anlamda ümmetin hamisi olmadıklarını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Çünkü bu işbirlikçiler, İslam ümmetinin gerçek hamileri değildir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ“İmam ancak bir kalkandır. Arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” [Müslim]

Bu sebeple, İslam ümmetinin gerçek hamisi olan Hilafeti kurmak için derhal adımlar atmalıyız. Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurma davasına öncülük eden Hizb-ut Tahrir ile birleşmeliyiz. Yaklaşan Hilafet Devleti, Müslüman ordularını birleştirerek işgal altındaki tüm İslam topraklarını — Filistin, Arakan ve daha nicelerini — özgürlüğüne kavuşturacaktır. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi (Gazvetü’l-Hind) uyarınca Hindistan, zorba Kral Dahir’in halefleri olan Hindutva yöneticilerinin elinden kurtarılacak ve İnşallah İslam’ın gölgesi altına alınacaktır.

إِنَّ اللهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْراً“Allah, işinde galiptir. Allah her şey için bir kader tayin etmiştir.” [Talak 3]

Devamını oku...

‘Yanlış Bilgi ve Dezenformasyon’ – 7 News’in Bağımsız Müslüman Adaylarla İlgili Değersiz Haberciliğine Bir Yanıt

7 News, dün yayımladığı bir “haber”de, yaklaşan federal seçimlerde bağımsız Müslüman adayların rolü ve etkisi etrafında Müslüman topluluklar içinde bir “anlaşmazlık” yaşandığını iddia etti.

7 News, uzun yıllardır yerleşik düzenin adamı olan Dr. Jamal Rifi’yle röportaj gerçekleştirdi. Rifi son zamanlarda ‘sistem siyasetine olan ölümsüz bağlılığını’ itiraf eden bir dizi mektup yayınladı. Sisteme methiyeler düzen Rifi’nin söyledikleri gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmayan hayal ürününden ibarettir. Yine de 7 News, bunları sanki doğruymuş gibi haberleştirdi. Üstelik bu sözlerin bazıları yanlış, bazıları ise iftira niteliğindeydi. Ne yazık ki bu, bu ülkedeki magazin basınının değişmez bir özelliğidir.

Hizb-ut Tahrir / Avustralya bu haberle ilgili şu değerlendirmelerde bulunmak istemektedir:

1- 7 News’in topluma ‘yanlış bilgi ve dezenformasyon’ suçlaması yapması tam bir ironi!

2- Bu tarz “çamur at izi kalsın” haberciliği, demokratik siyasetin temel reflekslerinden biridir. Demokratik sistemlerde sıkça görülen bu yöntem, umutsuzca rakibe saldırma ve kamuoyunda olumsuz algı oluşturma çabasıdır.

3- Bu haberin altında yatan ırkçı anlatı hemen kendini belli ediyor. Müslümanların kendi politik ajandaları doğrultusunda bağımsız bir duruş sergilemesi, sistematik olarak bir tehdit olarak sunulmaktadır. 7 News bu algıyı öyle bariz bir şekilde sundu ki, gizleme zahmetine bile girmedi.

4- 7 News, tam bir pişkinlikle, bu sefer de Hizb-ut Tahrir’e ‘terörist’ damgasını vurmayı tercih etti. Oysa terörle mücadele’ kavramı, yirmi yıllık süreçte içi boşaltılmış bir retoriğe dönüşmüştür. Artık sadece Batı’nın devlet terörüne sözlü olarak bile karşı çıkanları suçlamak için kullanılan bir silah haline gelmiştir.

5- Gazze’deki soykırıma karşı Müslüman öfkesini böylesine küçümseyici haberlerle yanıt verme çabası, sadece medya kuruluşlarının değil, bu tür yayınlarla her daim içli dışlı olan sistemin de Müslümanlara duyduğu nefreti gözler önüne seriyor! Bu iğrenç tavır, toplumun öfkesini daha da körüklemekten başka bir işe yaramayacaktır!

6- Eğer söz konusu haberin içeriği bu kadar ciddi bir meseleye temas etmiyor olsaydı, bu son derece niteliksiz çöp habercilik örneğine cevap vermeye bile değmezdi. Ancak hem Gazze halkı hem de onlara destek veren küresel Müslümanların savunulması bu çöp habercilik örneğine fazlasıyla cevap vermeyi hak etmektedir. Demokratik katılımın etkinliği konusunda farklı görüşler olabilir, ama hepimiz Filistin’le omuz omuza durmanın ve soykırımın ortaklarını kınamanın gerekliliği konusunda hemfikir olmalıyız.

Devamını oku...

Washington’daki Firavun, Müslüman ve Yahudi Askeri ve Siyasi Liderlerinin Kayıtsız Şartsız Desteğiyle Gazze’ye Kan ve Ateş Kusuyor, Bu Cehenneme Karşı Şeriatın Emrettiği Tek Yanıt, Müslüman Ordularının Seferberliğidir Ey Müslümanlar! Şeriatın Emri İç

Washington’daki Firavun, Müslüman ve Yahudi Askeri ve Siyasi Liderlerinin Kayıtsız Şartsız Desteğiyle Gazze’ye Kan ve Ateş Kusuyor, Bu Cehenneme Karşı Şeriatın Emrettiği Tek Yanıt, Müslüman Ordularının Seferberliğidir Ey Müslümanlar! Şeriatın Emri İçin Seferber Olun!

Trump Gazze’ye cehennemi yağdırma vaadini yerine getirdi. Müslüman ordularından tek bir tanesi bile onu durdurmadı. Kameralar, füze saldırılarının korkunç şiddetiyle müminlerin vücut parçalarının yüksek binaların üzerinde savrulduğu dehşet verici manzaraları kaydetti. Sağlık görevlileri gözleri bağlanarak kurşun yağmuruna tutuluyor. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve yaralılar ise çadırlarının bombalanmasıyla şehit ediliyor. Amerika’nın, himayesindeki Yahudi varlığı eliyle uyguladığı açlık politikası, acıyı kıtlık noktasına kadar getirdi. Washington Firavununun, Müslüman ve Yahudi liderlerin tam desteğiyle Gazze’ye cehennemi yağdırdığı artık herkesin malumu! Ey Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ümmeti! Müslümanları yüz üstü bıraktığınızda Allah’ın da sizi yüz üstü bırakacağına dair Muhammed Mustafa SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in uyarısını asla unutmayın!

مَا مِنَ امْرِئٍ يَخْذُلُ امْرَأً مُسْلِماً فِي مَوْضِعٍ تُنْتَهَكُ فِيهِ حُرْمَتُهُ وَيُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ، إِلَّا خَذَلَهُ اللهُ فِي مَوَاطِنَ يُحِبُّ فِيهَا نُصْرَتَهُ“Hürmetsizlik ve şerefine tecavüz edilen bir yerde, Müslümanı yardımsız bırakan kimseyi Allah da yardıma muhtaç olduğu bir yerde öyle bırakır.[Ebu Davud]

Gazze’nin yakıcı acısını iliklerine kadar hisseden ümmet, çaresizlik ve bir o kadar da şaşkınlık içinde debelenmekte, bu da birtakım beyhude çabalara yol açmaktadır. Ümmet içerisinde Gazze’deki Müslüman kardeşlerine gereken desteği verememenin getirdiği pişmanlık ve utanç duygusu, aslında net bir eylem planının yokluğundan kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede, Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, Müslümanların acılarının ve siyasi çabalarının Şeriatın farz kıldığı şekilde somut ve etkili sonuçlar doğurmasını sağlamak amacıyla şu dört maddelik çözüm önerisini kamuoyunun dikkatine sunmaktadır:

Birincisi: Müslümanlar, Gazze meselesinde askeri ve siyasi liderliklerini hesap vermeye zorlamalıdır. Ürdün, Suriye, Moritanya, Cezayir, Fas ve daha nice yerde ümmet, orduların cihat için seferber edilmesini istemektedir. Yöneticinin hesap verebilirliği şeri bir zorunluluktur. Bu bağlamda, Pakistan’daki siyasi ve askeri liderlikten, Gazze’deki Müslümanlara destek olmak üzere silahlı kuvvetlerin gönderilmesini talep etmeliyiz. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

كَلاَّ، وَاللَّهِ لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ، وَلَتَنْهَوُنَّ عَنْ الْمُنْكَرِ، وَلَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدِ الظَّالِمِ، وَلَتَأْطِرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْراً، وَلَتَقْصُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ قَصْراً، أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللهُ بِقُلُوبِ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ، ثُمَّ لَيَلْعَنَنَّكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ“Vallahi ya iyiliği emreder ve kötülüğü engellersiniz, zalimin elini tutar, onu hakka çekersiniz, haktan yana olmaya mecbur edersiniz, ya da Allah kalplerinizi birbirine kırdırır ve onlara lanet ettiği gibi size de lanet eder.” [Ebu Davud ve Tirmizi]

İkincisi: Silahlı kuvvetlerin harekete geçirilmesi yönünde geniş katılımlı bir kamuoyu talebi oluşturmak için gösteriler, basın açıklamaları, camilerde hutbeler, pankartlar, afişler ve toplantılar düzenlenmelidir. Ticaret odaları, barolar, esnaf odaları, öğrenci grupları, siyasi partiler, meslek örgütleri, gazeteciler birliği, alimler heyeti ve diğer tüm etkili toplumsal yapılar, Gazze’ye destek amacıyla Müslüman ülkelerin ordularının harekete geçirilmesi çağrısında bulunmalıdır.

Üçüncüsü: Sosyal medya platformlarında, Gazze’ye destek için Müslüman ordularının seferber edilmesi talebinde bulunulmalıdır. Podcast yayıncıları bu konuda programlar yapmalı, insanlar video, ses ve yazılı içerikler aracılığıyla orduların seferber edilmesi talebini dile getirmelidir.

Dördüncüsü: Müslümanlar, akrabalarını, dostlarını ve komşularını, çevrelerindeki askeri personeli, siyasi parti temsilcilerini, cami hatiplerini, âlimleri ve her türlü nüfuz sahibi kişiyi gerek tek tek gerekse toplu halde ziyaret etmeli ve sahip oldukları tüm güç ve etkilerini Gazze için orduların seferber edilmesi yönünde kullanmaları çağrısında bulunmalıdır. Ve onlara, Allah’ın şu ayetini hatırlatmak ümmetin boynunun borcudur:

وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَـذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيّاً وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيراً“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?[Nisa 75]

Ey Müslümanlar! İçinde bulunduğunuz çaresizlik ve şaşkınlık halinden silkinin ve harekete geçin! Başından beri Gazze sorununun tek bir Şer’i çözümü vardır. Bu şeri çözümü uygulamak üzere Müslüman ordularının cihat için seferber edilmesi farzdır! Mazlum Gazze Müslümanlarına ve Mübarek Toprak Filistin’e destek olmak için bu kapsamlı Şer’i çözümün hayata geçirilmesi yönünde nüfuzunuzu kullanın!

Devamını oku...

“Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.” [Zuhruf 19]

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ

Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.” [Zuhruf 19]

Haber:

Mısır'daki Dâru'l-İftâ, Müslüman Âlimler Birliği'nin, Filistin'de silahlı cihadın ve işgalin kara, deniz ve hava ablukasına alınmasının vacip olduğuna dair fetva verdiği açıklamasını reddederek, ümmetin kapasiteleri ile onun askeri, siyasi ve ekonomik gerçeklerini hesaba katmadan cihat çağrısında bulunmanın, sorumsuz ve şerî ilkelere aykırı olan bir çağrı olduğunu söyledi.Sadece siyasi liderlik, cihat ilan etme yetkisine sahiptir ve meşru yetkisi olmayan örgütlerden gelen bu tür çağrılar, istikrarı tehlikeye atabilir ve Filistinlilere daha fazla felaketler getirebilir dedi.(Rassd, 07/04/2025)

Yorum:

Allah, Kerim Kitabı'nda alimleri övmüş ve şöyle buyurmuştur:إِنَّمَا يَخْشَى اللهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar.” [Fatır 28]Dolayısıyla alimlere, bu dini insanlara taşıma, onu uygulamak için çalışma ve yöneticileri onu uygulamaya zorlama sorumluluğunu yüklemiş ve zalim yöneticiye karşı duran, ona iyiliği emredip kötülükten men edenlerin mükafatının, cennette şehitlerin efendisi Hamza ile birlikte olmak olduğunu bildirmiştir. Zira Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: سَيِّدُ الشُّهَدَاءِ حَمْزَةُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، وَرَجُلٌ قَامَ إلَى إمَامٍ جَائِرٍ فَأَمَرَهُ وَنَهَاهُ، فَقَتَلَهُ Şehitlerin efendisi Hamza İbn Abdulmuttalib ve zalim yöneticiye marufu emrettiği ve onu münkerden nehyettiği için zalim yönetici tarafından öldürülen kişidir.”Ancak Allah Subhanehu onları, bu dinin emanetini gereği gibi yerine getirmedikleri ve omuzlarına yüklenen sorumluluğu eda etmedikleri takdirde en şiddetli azapla tehdit etmiştir.Zira onları, ilmi gizledikleri takdirde ateşten bir gem vurulmasıyla tehdit etmiştir. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: مَنْ سُئِلَ عَنْ عِلْمٍ فَكَتَمَهُ أُلْجِمَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِلِجَامٍ مِنْ نَارٍBir kimse kendisinden sorulan bir meseleyi gizler de cevap vermezse, Allah, kıyamet gününde ona ateşten bir gem vurur.” Ve Allah Subhanehu ve Teala da şöyle buyurmuştur: إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَى مِن بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِ أُولَئِكَ يَلعَنُهُمُ اللهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَİndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu -kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra- gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet eder.” [Bakara 159]

Hiç şüphe yok ki Mısır'daki Dâru'l-İftâ, Gazze'yi desteklemeye ve Filistin'i kurtarmaya yönelik cihat çağrısını inkâr ederek ve kelimelerin yerlerini değiştirip tahrif ederek, Allah'ın gizlenmesini nehyettiği ilmi gizlemiş ve Mısır Firavunu'nu razı etmeyi Allah'ı razı etmeye tercih etmiştir.Dolayısıyla Mısır Müftüsü, Yahudilerin işlediği suçlara ve Gazze'deki halkımızı on yedi aydan fazla bir süredir yakarak, bombalayarak ve aç bırakarak öldürmelerine sessiz kalmakla yetinmemiş, siyasi liderliğinden, aç ve susuz bir şekilde mafsalları parçalanan çocuklar için içme suyu sağlamasını bile talep etmemiştir. Bu yüzden konuştuğunda, cihat çağrısına karşı konuşması, şöyle diyenin sözüne intibak etmektedir; “uzun bir süre sessiz kaldı, sonra da küfür konuştu!”

Peki bu müftü, mübarek Filistin topraklarında yaşananların, gaspçı işgalciye karşı bir savunma cihadı olduğunu, bütün Müslümanlar birleşse bile yeterlilik (kifayet) hasıl olduğunda düşecek bir farz olduğunu, bu konuda fetvaya gerek olmadığı gibi sancak ve emir gibi taleb-i cihat için şart olan şeyin burada şart olmadığını ve mübarek Filistin topraklarının halkının, can ve malın yok olmasına yol açsa bile Müslümanların esaretten kurtarması gereken esirler hükmünde olduğunu bilmiyor mu?! Kesinlikle biliyor.Ayrıca o, Müslüman ülkelerdeki diğer liderlikler gibi kendi siyasi liderliğinin de, sömürgeci kafir Batı tarafından mutant Yahudi varlığını koruyup ve kollamak için istihdam edilen bir ajan ve işbirlikçi olduğunu ve ümmetin kalkınmasını ve bu kindar Haçlı Batı'nın pençelerinden kurtulmasını engelleyen bir bariyer olduğunu da biliyor.O halde böyle bir liderliğin, Filistin'i kurtarmak için cihat ilan edeceği nasıl beklenebilir ki? Bilakis o, bu liderliğin Gazze'nin kurtarılmasının önünde bir engel olduğunu ve Gazze halkına karşı savaşlarında Yahudilerle birlikte olduğunu da çok iyi biliyor. Aynı şekilde o, bir grup mücahidin bu cani varlığın başını nasıl ezdiğini, onun ayıplarını ve korkaklığını nasıl ortaya çıkardığını ve Yahudi varlığının ordusunun, Kinane ya da Naşeme Ürdün'ün askerlerinin bir tümeni ya da tugayıyla yüzleşemeyecek kadar zayıf olduğunu da görüyor ve tanık oluyor. Evet, bütün bunları bildiği halde cihat çağrısına karşı çıkmakta, yalan şahitlik yapmakta, Müslümanları kandırmakta, Allah'a iftira atmakta ve O'na yalan isnat etmekte olup kıyamet gününde bu şahitliğinin sorunluluğunu taşıyacak ve bundan dolayı sorguya çekilecektir. 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Velid Belibel

Devamını oku...

Müslümanların Kanı Kâfirlerin Planlarına Hizmet Etmektedir!

Haber-Yorum

Müslümanların Kanı Kâfirlerin Planlarına Hizmet Etmektedir!

Haber:

Sudan hükümeti, kendisini davet etmeden İngiltere'nin Sudan konusunda konferans düzenlemesine itiraz ettiğini dile getirdi. (El Cezire Net, 06/04/2025)

Yorum:

İngiltere'nin habis girişimi, İngiltere'nin Sudan'daki siyasi sahneye geri dönmeyi amaçladığı tüm komplolara ve konferanslara ek olarak gerçekleşmektedir;bu ise hem hükümet hem de Hızlı Destek Kuvvetleri'nden oluşan ordunun çerçeve anlaşmasına darbe indirip hükümet yanlısı sivil kanadın iktidarı devralmasını engellemesinin ardından gerçekleşmiştir.

Sudan'da yaşananlar, dökülen kanlara ve ihlal edilen kutsallara aldırmaksızın Sudan'daki ajanları aracılığıyla Amerika ve İngiltere arasındaki sömürgeci bir çatışmadır;nitekim bu ajanlar, kâfirlerin ajandasını gerçekleştirmek için ülkeyi yaktılar, insanları aşağıladılar, göç ettirdiler, iltica ettirdiler, tecavüz ettiler, yağmaladılar ve kan döktüler.

Sudan'ın gerçekliği işte budur; zira dünyanın ekmek sepeti olduğu halde, Müslümanlar arasındaki savaşın haram olduğu dikkate alınmaksızın tarımda çöküş yaşandığı gibi ekonomide ve her alanda çöküş yaşanmaktadır.

Kâfir Batı, İslam'a ve ehline karşı yürüttüğü sömürgeci savaşında Müslümanların evlatlarını daha ne zamana kadar kullanmaya devam edecek?

Müslüman ordular, kafir Batı'nın gerçekleştirmekten aciz kaldığını, onun adına gerçekleştiren hain ve itaatkar yöneticiler ve liderlere boyun eğmeye daha ne zamana kadar devam edecekler?

Ey Müslüman ordular içindeki evlatlarımız ve kardeşlerimiz;içinizde, Rabbi Allah'tan korkan, kafir Batı'nın ajanları olan alçak yöneticilerle ipleri koparacak, ümmetin projesine, yani kendisinden yer ve gök sakinlerinin razı olacağı Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafete yardım ettiğini yüksek bir sesle ilan edecek ve Allah'ın izniyle kendisi için de cennetin olacağı aklı başında bir adam yok mu; işte yarışanlar sadece bunun için yarışsınlar!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Abdulilah Muhammed – Ürdün

Devamını oku...

Postmodernizm (Modernizmin Sonrası) Aşamasındaki İslam Ümmeti!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Postmodernizm (Modernizmin Sonrası) Aşamasındaki İslam Ümmeti!

Postmodernizmin ortaya çıkışı, geçen 60'lı ve 70'li yıllardaki kültürel ve siyasi krizlerle aynı döneme denk gelmektedir. İki dünya savaşı, faşizmin yükselişi, (Cezayir ve Vietnam savaşları şeklindeki) sömürgeci şiddet ve sınıf eşitsizliği ile kendini gösteren modernitenin başarısızlıklarına ilişkin hayal kırıklığı, postmodernizmi eleştirmeye yönelik bir motivasyon oluşturmuştur. Michel Foucault ve Jacques Derrida gibi figürler, modernitenin doğrusal ilerleme ve aklın otoritesi iddialarına meydan okumuş, bunun yerine gerçeğin ve nesnelliğin (objektifliğin) göreliliğine odaklanmışlardır.

Postmodernizm, Batı'nın evrensel iddialarına meydan okumanın bir aracı olarak ortaya çıkmıştı ancak son yıllarda bazı düşünce okulları bunu, İslamcı siyasi grupları çökertmek için kullanmaya başladılar. Dolayısıyla kimliklerin ve geleneklerin yapay ve “icat edici” doğasına vurgu yapılmak yoluyla postmodernizm, İslam’ı ve onun uygulamalarını meşruiyetsizleştirmek için kullanılmıştır.

Salman Sayyid, "Hilafeti Hatırlamak" adlı kitabında postmodernizmin yaygın taktiklerinden birinin, İslamcılığı, (burada İslam'ın siyasi yönüne atıfta bulunmak için kullanılmıştır) İslami geleneğin meşru bir devamı olarak değil, asıl olmayan (sahte) bir icat olarak sunmak olduğunu şu şekilde belirtmektedir: (İslamcılık, aslın özüne yönelik yanılsamadan ilham alan bir söylem olarak sunulmaktadır (El-Azma, 1993: 7). Yani İslamcıların gerçek İslam'ı keşfettiklerini iddia ettikleri şey, çeşitliliği inkar edilen İslami geleneğin uydurulmasından başka bir şey değildir. Bu diyalektik yaklaşıma göre, ‘İslami kıyafet’ ya da ‘İslami yaşam tarzı’ gibi kültürel şekiller, dini geleneklerin yeniden canlandırılması değil, modern icatlardır (1993: 21). Bu tür argümanlar, İslamcı iddiaları, dünyadaki bağımsızlık ve dekolonizasyona (sömürgeciliği sona erdirme) yönelik derin İslami arzuya ilişkin meşru ifadeleri çarpıtmayı amaçlamaktadır).

Postmodern düşüncenin bu şekilde silahlandırılması, İslam'ın seküler bir yol izlemedeki başarısızlığına bir tepkiydi. Salman Sayyid şöyle yazıyor: (Yirminci yüzyılın son çeyreğine kadar İslam'ın, Batılılaşma ve bunu takip eden sekülerleşme ve modernleşmenin küresel ilerlemesiyle birlikte kaybolup gideceği yönünde kesin bir beklenti vardı. İslam, sadece Hıristiyanlığın çeşitli biçimlerinin izlediği yolu izlemekte, -yani özel alana hapsolmak ve siyasallaşmayı terk etmekte- başarısız olmakla kalmamış, aksine buna mukabil dünyadaki aleni varlığını, güçlü bir şekilde yeniden teyit etmiştir. İslam adına yapılan hareketler, jeopolitik, kültürel ve felsefi farklılıklar şeklinde mevcut dünya düzenine yönelik bir dizi meydan okumalar ortaya atmıştır).

Siyasal İslam'ı “uydurma bir gelenek” olarak nitelemeye yönelik bu postmodern taktikler, bizzat İslam teriminin ve aynı şekilde ümmet mefhumu gibi İslam diniyle ilişkilendirilen mefhumların meşruiyeti konusunda şüpheciliği kapsayacak şekilde daha da genişlemiştir. Salman Sayyid'in adlandırdığı gibi "şüphe metafiziğini" kullanan postmodernist metinler, İslam'ın, tutarlılığını koruyamayacak kadar çeşitli ve parçalı olduğunu iddia etmektedir. Ayrıca Müslümanlar arasındaki coğrafî, kültürel ve siyasî bölünmeler, ortak İslami toplumun bir delaleti olan ümmet teriminin her türlü dayanağını kaybettirmektedir.

Bu argümanların hizmet ettiği gündemleri anlamak önemlidir. Profesör Joseph J. Kaminsky, "İslam, Liberalizm ve Ontoloji (Islam, Liberalism and Ontology)" adlı kitabında bu tür postmodern metinlerin siyasi çıkarımlarını şu sözleriyle detaylandırmaktadır: (İslam'ın tutarsız bir grup olarak tasvir edilmesi, nihayetinde onun anlamını, düşman hegemonik odakların kaprislerine ve kaba kuvvete tabi kılmaktadır. Eğer Müslümanların arasında kendisine güvenebilecekleri birleşik bir metinsel/teolojik bir referans yoksa, şüphesiz bu boşluğu onlar adına bir başkası dolduracaktır. İslam'ın bir din olarak nitelendirilmesinin gölgesinde, İslam'ın mahiyetini tanımlama ayrıcalığına sahip olanların sadece Müslümanların olması için hiçbir neden yoktur. Dini tanımlama gibi yaklaşımlar, nihayetinde Müslümanlardan otoritelerini çekip almakta yani dini söylemlerini tanımlama keyfiyetini kontrol etme güçlerini ellerinden alınmaktadır. Bu söylemsel geleneğin dışındaki odakların, onu şekillendiren terimleri ve anlamları kontrol etmesi -özellikle de bu terim ve anlamlar, geleneğin içindekilerin itiraz edeceği türden olduğunda-, işte bu mükemmel bir emperyalizmdir).

Batılı hükümetler ve laik akademisyenler gibi baskın aktörler, İslam'ı muğlak bir şekilde yorumlayarak kendi yorumlarını empoze edebilirler. Böylece Müslümanlar zahiri olarak "aşırılık yanlıları" ve "ılımlılar" olarak kategorize edilebilir ve kabul edilebilir İslami uygulamalar dayatılabilir.

Üstelik postmodernist eleştiri, ümmeti gerçek ve bağlayıcı bir toplum olmaktan ziyade sadece söylemsel bir mefhum olarak tasvir ederek, İslami cemaatsel dayanışmanın altını oyabilir. Müslümanların ümmeti meşru bir mefhum olarak ortaya koyma gücünden mahrum bırakılmasıyla, Müslümanlar izole edilmiş vatancı veya mezhepsel gruplara bölünmüş bir halde bırakılmış ve Batılı egemen güçlere meydan okuma ve Hilafet vizyonu gibi birleşik siyasi bir vizyon formüle etme güçleri zayıflatılmıştır.

Tabi ki Müslümanların tepkisinin, kendi gelenekleriyle yeniden bağlantı kurmak yoluyla başkalarının kendi dinlerini kendileri adına tanımlamasına izin vermemek olması gerekmektedir. Profesör Talal Asad, “İslam Antropolojisi Fikri” başlıklı makalesinde, Batılı akademik çevrelerin İslam terimine yönelik şüpheci yaklaşımını ele alarak, İslam hakkında yazmak için şunlara dikkat çekmiştir: “...Müslümanların yaptığı gibi, Kur'an ve hadisin temel metinlerini içeren ve bunlarla ilişkili olan söylemsel (retorik) gelenek mefhumlarından başlamamız gerekir.”

Elbette İslam, bizim için Allah Subhanehu ve Teala tarafından seçilmiş ve Nebi Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in son risaletiyle tamamlanmış olan bir dindir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا"Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm'dan razı oldum." [Maide 3]

Allah'a ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e iman edenler, işte onlar Müslümanlardır ve onlar tek bir ümmettir. Zira Allah Subhanehu şöyle buyurmuştur: إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِİşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse bana ibadet edin.” [Enbiya 92] Ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur: بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ هَذَا كِتَابٌ مِنْ مُحَمَّدٍ النَّبِيِّ ﷺ بَيْنَ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُؤْمِنِينَ مِنْ قُرَيْشٍ وَيَثْرِبَ وَمَنْ تَبِعَهُمْ فَلَحِقَ بِهِمْ وَجَاهَدَ مَعَهُمْ أَنَّهُمْ أُمَّةٌ وَاحِدَةٌ دُونَ النَّاسِRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla; bu yazı Peygamber Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından Kureyşli ve Medineli müminler, Müslümanlar, bunlara tabi olanlara sonradan iltihak edenler ve onlarla beraber cihat edenler içindir. İşte bunlar, diğer insanlar dışında tek bir ümmettir.” [Beyhaki Süneni Kübra’da rivayet etmiştir]

İslam'ın hakikatinin ve tek bir ümmet olduğunun idrak edilmesiyle birlikte Müslümanlar, Allah Subhanehu ve Teala'ya karşı farz-ı kifaye olan cemaatsel yükümlülüklerini yerine getirme ve Allah Subhanehu ve Teala'nın indirdikleriyle hükmedecek Hilafet kurma yönünde çalışmalıdırlar.

Temim ed-Dari Radıyallahu Anh'dan rivayet edildiğine göre Ömer Radıyallahu Anh döneminde insanlar yüksek binalar inşa etmekte yarışmaya başladılar; bunun üzerine İkinci Raşid Halife Ömer Radıyallahu Anh şöyle dedi: “Ey Arap topluluğu! Toprak, toprak! İslam, İslam olamaz, cemaat olmadıkça!.. Cemaat, cemaat olamaz, emiri olmadıkça!.. Emir, emir olamaz, ona itaat olmadıkça!.. Herhangi bir kimseyi, onun kavmi, fıkıh (ilmi) üzere başlarına geçirecek olurlarsa, bu, o kişi için de kavmi için de hayat olur. Herhangi bir kimseyi kavmi, fıkıh (ilmi) olmadan başa geçirecek olurlarsa, bu, o kişi için de kavmi içinde helak (sebebi) olur.” [Dârimi rivayet etti]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Halil Musab - Pakistan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER