Pazar, 12 Zilhicce 1446 | 2025/06/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Mısır’ın Durumu, Salt Boş Laflarla veya Sıradan Eylemlerle Değişmez! Ancak ve Ancak Allah’ın Şeriatıyla Değişir!

Mısır Cumhurbaşkanı, ‘Ülkemizin durumunu değiştirmek için buradayız. Sadece iyi niyet yetmez, icraat şart... Halk da bize destek vermeli’ ifadelerini kullandı. Bu açıklama, başarısız politikalarını “kamu yararı” adına meşrulaştırmak için sıklıkla kullandığı söylemin bir tekrarı niteliğindedir. Ne var ki gerçek değişim ne sadece sloganlarla ne de Allah’ın yolundan kopuk icraatlar ile olmaz. Gerçek değişim, ancak O’nun hükümlerini devlet ve toplum işlerinde hâkim kılmakla sağlanabilir.

İslam’a göre değişim, yapılan eylemlerin ne kadar zorlu veya meşakkatli olduğuyla değil, Allah’ın hükümlerine uygun olup olmadığı ile ölçülür. İslami paradigmaya dayanmayan eylemler, otoritelerce ‘toplumsal fayda’ kavramıyla meşrulaştırılmaya çalışılsa da dejenerasyondur. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ“Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir.” [Maide 47] Peki, es Sisi’nin IMF’ye boyun eğmesi, ülkenin kaynaklarını satması, vergiler koyması ve sübvansiyonları kaldırması şer’i bir ıslah sayılır mı? Hayır, tam aksine bu, Allah’ın kesin olarak yasakladığı bir iştir.

Es Sisi, uyguladığı neoliberal politikaların yarattığı ekonomik krizin sorumluluğunu halka yüklerken, Batı kapitalizmine bağımlı yapıyı ve kaynakların yolsuz elitlerce sömürülmesini görmezden geliyor. İslam’da yöneticinin görevi halkın işlerini yürütmek, sorunlarını çözmektir; hatalarının faturasını halka kesmek değil. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

الإِمَامُ رَاعٍ وَهُوَ مَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ “İman çobandır ve güttüklerinden sorumludur”

Es Sisi’nin “Bizim amacımız kamu yararıdır, sen öyle görmesen de’ safsatası, tam da Firavun’un Musa Aleyhisselam’a söylediği şu sözleri andırıyor:

إِنِّيأَخَافُأَنيُبَدِّلَدِينَكُمْأَوْأَنيُظْهِرَفِيالْأَرْضِالْفَسَادَ“Ben, onun sizin dininizi değiştirmesinden yahut yeryüzünde bozgunculuk çıkarmasından korkuyorum.” [Mümin 26] İslam’a göre maslahat (kamu yararı), yöneticinin ya da elit bir kesimin kanaatine göre değil; doğrudan şer’i hükümlere göre belirlenir. Gerçek fayda, ancak Allah’ın şeriatına uygun olandır.

Tarihî tecrübeler göstermiştir ki, seküler demokratik sistemler içinde veya Batı’ya bağımlı kalınarak yapılan her türlü değişim, yalnızca çöküşe yol açmaktadır. Ülkenin yeniden ayağa kalkması, laiklik yerini İslami sisteminin ikamesiyle mümkündür. Nitekim Faruk (Ömer bin Hattab) şöyle demiştir: “Biz, Allah’ın bizi İslam ile izzetlendirdiği bir kavimiz. İzzeti başka yerlerde ararsak, Allah bizi zillete düşürür.”

Gerçek değişimin yolu, İslam’ı yönetimde, ekonomide, eğitimde ve siyasette uygulayan; İslami daveti dünyaya taşıyan; adaleti tesis eden, serveti yeniden dağıtan ve ümmeti bağımlılıktan kurtaran Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulmasıyla mümkündür.

Ey Kinane askerleri! Sizler kahramanların evlatlarısınız, ümmetin umudusunuz. Peki, daha bu sessizlik ne zamana kadar sürecek? Siz, hain bir düzeni korumak için mi yemin ettiniz, yoksa hakka ve dine sahip çıkmak için mi? Ümmet, sizlerin, Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem zamanındaki Ensar gibi olmanızı bekliyor. Hadi Hilafet’i kurmak için çalışan Hizb-ut Tahrir gençlerine nusret verin ve zafere giden kapıları açın.

الَّذِينَ إِن مَّكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ “Onlar ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah’a varır.” [Hac 41]

Devamını oku...

Suudi Arabistan Yöneticileri, Dünyevi Çıkarları ve Batılı Efendilerini Razı Etmek Adına Allah’ın Hükümlerine Savaş Açıyorlar

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Suudi Arabistan Yöneticileri, Dünyevi Çıkarları ve Batılı Efendilerini Razı Etmek Adına Allah’ın Hükümlerine Savaş Açıyorlar

Haber:

Suudi Arabistan hükümeti, 1952’den beri devam eden alkol yasağını önemli ölçüde gevşetme kararı aldı. 2026 yılına kadar 600 belirlenmiş turistik bölgede alkol tüketimine izin verilecek. Yeni düzenlemeyle birlikte, sadece turizm amaçlı mekanlarda alkol satışı ve tüketimi mümkün olacak. Seçili beş yıldızlı oteller, tatil köyleri ve lisanslı tesisler, bu uygulamanın kapsamına dahil edilecek.

1951 yılında Suudi Arabistan’da dönemin Prensi Mishari bin Abdulaziz Al-Suud’un alkollü halde düzenlenen bir davette İngiliz Başkonsolos Yardımcısı’nı vurması, ülkede alkol yasağının gündeme gelmesine neden olmuştu. Bu olayın ardından Kral Abdulaziz, 1952 yılında alkolü tamamen yasaklama kararı almış ve yasa 74 yıldır yürürlükte kalmıştı.

Suudi Arabistan’ın bu radikal değişikliği, ülkenin turizm sektörünü canlandırma ve uluslararası alanda imajını yenileme çabalarının önemli bir parçası olarak görülüyor. (CNN Türk, 24.05.2025)

Yorum:

Tirmizi Enes ibn Malik'ten şöyle rivayet etmiştir: لَعَنَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي الخَمْرِ عَشَرَةً: عَاصِرَهَا، وَمُعْتَصِرَهَا، وَشَارِبَهَا، وَحَامِلَهَا، وَالمَحْمُولَةُ إِلَيْهِ، وَسَاقِيَهَا، وَبَائِعَهَا، وَآكِلَ ثَمَنِهَا، وَالمُشْتَرِي لَهَا، وَالمُشْتَرَاةُ لَهُ Muhakkak ki Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem içkiye on yönden lanet etmiştir: Yapana, yapılan yere, onu içene, taşıyana, taşıtana, içirene, satana, kazancını yiyene, satın alana ve bedeline.

Suudi Arabistan yöneticilerinin Allah’a, Rasulü’ne ve müminlere yönelik yapmış olduğu ihanetlerinin yanında elbette alkol tüketimine izin vermesi devede kulak kalır. Ancak İslam risaletinin beşiği olan bir yerden Allah ve Rasulü’nün haram kıldığı alkolün serbest bırakıldığının açıkça deklare edilmesi, artık Suud yöneticilerinin, bırakın haram ve helal mefhumlarını, İslam’ı bile tamamen hayatlarından çıkardıklarının bir göstergesidir. Zaten alkolün yasaklanmasının başlangıcı da, İslam’ın haram kılmasından dolayı değil, o zamanki Suud kralının efendisi İngilizlere olan sadakatinin bir göstergesi olarak gerçekleşmiştir. Şu anda alkol yasağının kaldırılması da Suud yöneticilerinin efendisi Amerika’ya olan sadakatinin bir göstergesidir. Bu da aldıkları kararlarda referansın İslam değil Batı olduğu anlamına gelmektedir ki bu ise İslam’a açıkça meydan okumaktır. Bu yüzden eğer Suudi Arabistan’daki alimler ve Müslümanlar, yöneticilerinin bu pervasızlığına karşı seslerini yükseltip karşı çıkmazlarsa, onlar da bu haramın vebalini taşıyacaklar ve Allah katında sorumlu olacaklardır. Zira Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَراً فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِلِسَانِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِقَلْبِهِ، وَذَلِكَ أَضْعَفُ الْإِيمَانِ Sizden kim bir münker görürse onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle (ona karşı) buğz beslesin. Bu da imanın en zayıf noktasıdır.” [Müslim] Ayrıca Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bizlere bu konuda sorumluluğumuzu hatırlatmış ve şöyle buyurmuştur: لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ، وَلَتَنْهَوُنَّ عَنْ الْمُنْكَرِ، وَلَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدِ الظَّالِمِ، وَلَتَأْطِرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْراً، وَلَتَقْصُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ قَصْراً، أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللهُ بِقُلُوبِ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ، ثُمَّ لَيَلْعَنَنَّكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ Ya marufu emredip münkerden nehyeder ve zalimin elinden tutup onu hakka döndürürsünüz ve onu hak üzere tutarsınız ya da sizin de kalplerinizi birbirine çarptırır. Sonra da onları lanetlediği gibi sizleri de lanetler.

Alkolün kullanılmasına izin verilmesinin ülkenin turizm sektörünü canlandıracağı, dolayısıyla ekonomiye katkı sağlayacağı iddiasına gelince; bu ise Allah’a, Rasulü’ne ve müminlere yönelik ihanetin zirvesidir. Zira daha dün ABD Başkanı Trump ile yaklaşık 600 milyar Dolar yatırım anlaşması yaparak ümmetin servetlerini sömürgeci kafire peşkeş çekerken aklınız neredeydi? Şimdi Allah’ın haram kıldığı alkolle mi ülkenin ekonomisini kalkındıracaksınız? Yahudi varlığı izzetli Gazze halkına soykırım uyguladığı sırada, normalleşme adı altında ona her türlü desteği verirken ülkenin ekonomisi aklınız da yoktu da toplumu ifsat edecek ve her türlü hayasızlığı işleyecek turistlerle mi ülkenin ekonomisini düzelteceksiniz? Ama bizler çok iyi biliyoruz ki sizin kaygınız kesinlikle ülkenin ekonomisi değildir, bilakis sizin asıl kaygınız, sizin için cehennem kapıları olan tahtlarınızı korumaktır. Ama bizler şunu da çok iyi biliyoruz ki Allah, siz ve Müslümanların başındaki diğer tüm hain ve ajan yöneticilerin fitnelerini ifşa edecek, sonra da Allah’ın emri gereği helak olup gideceksiniz. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: لَقَدِ ابْتَغَوُاْ الْفِتْنَةَ مِن قَبْلُ وَقَلَّبُواْ لَكَ الأُمُورَ حَتَّى جَاء الْحَقُّ وَظَهَرَ أَمْرُ الله وَهُمْ كَارِهُونَAndolsun onlar önceden de fitne çıkarmak istemişler ve sana nice işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri halde Allah’ın emri yerini buldu.” [Tevbe 48] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ فَسَيُنفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَ وَالَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَ Şüphesiz ki inkâr edenler mallarını, (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar. Ama sonunda bu, onlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlûp olacaklardır. Kâfirlikte ısrar edenler ise cehenneme toplanacaklardır.” [Enfal 36]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ramazan Ebu Furkan

Devamını oku...

Dünün Muhalefeti, Bugünün Tiranlarıdır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Dünün Muhalefeti, Bugünün Tiranlarıdır!

Haber:

Aden'de güvenlik, hizmetlerin sağlanmasını talep eden kadınların düzenlediği gösteriyi engelledi. (Aden Al-Ghad, 24 Mayıs 2025)

Yorum:

Geçiş Konseyi ve Güney Hareketi çeşitli fraksiyonlarıyla, Batı'nın planlarının uygulanması için güneyin ayrılmasını talep ederek devlete karşı gösteriler ve protesto yürüyüşleri düzenlemiş ve o zaman devletle karşı karşıya gelmişti;bakın işte bugün, Aden'de dizginleri ele geçirdikten sonra, insanları haklarından mahrum bırakıyor, onların yaşamlarını zorlaştırıyor, herhangi bir hizmet veya temel yaşam hakkı talep eden her sesi bastırıyor ve tutukluyor; bunun yanı sıra Aden'deki yöneticilerin bu halka yönelik kötülüğüne ve ihanetine işaret eden gerçekliği eleştirmelerinin sonucunda sosyal medya aktivistlerini ve influencer'ları (sosyal medya ünlülerini) tutukluyor.

Güney Yemen ve genel olarak da Yemen sorunu, kaynakların azlığı, Yemen'in birliği veya nüfus yoğunluğu değildir; bilakis sorun, yozlaşmış yönetim sistemi ve kendi altlarındaki bu tebaaya yönelik bakım vacibini ihmal eden ajan şahsiyetlerdir. Şu anda neredeyse bir gerçeklik olan Yemen'in bölünmesi, Güney Yemen'deki Müslümanlar için hiçbir çözüm getirmeyecektir.Numuneler ve sizi bekleyen yönetim sistemi işte budur, daha neye güveniyorsunuz?!

Gerçek sorun, insanlara uygulanan zulüm, yabancı ülkelerin çıkarları için servetlerin yağmalanması, servetin adil dağılımının olmaması ve insanlara yönelik doğru bakım mefhumunun yokluğudur. Bu ise ancak adaletin gerçekleştiği, kaprislerin kaybolduğu, iyiliği emredip kötülüğü nehyetme mefhumlarının egemen olduğu Rabbani İslam nizamıyla gelip gerçekleşecektir. İşte o zaman insanlar, İslam'ın hükümlerine aykırı davrananları ve herhangi birinin engellemesi olmaksızın Müslümanların servetlerini saçıp savuran herkesi muhasebe edebilecektir; zira o zaman egemenlik, insan yapımı sistemlere ve insanların bağrına çöreklenen tiranlara değil, sadece Allah’a ait olacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ömer Ebu Muhammed – Yemen

Devamını oku...

Amerika Giderek Daha Fazla Cephede Kendi Kendini Yemeye Devam Ederken Felç Oluyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Amerika Giderek Daha Fazla Cephede Kendi Kendini Yemeye Devam Ederken Felç Oluyor!

Haber:

22 Mayıs'ta Fox News, “Trump yönetimi Harvard Üniversitesi'ndeki öğrenci vize programını sonlandırıyor” başlıklı bir haber yayınladı. Makalede, Eğitim Bakanı Kristi Noem'in şu ifadeleri yer aldı: "Bu yönetim, Harvard Üniversitesi'ni kampüsünde şiddeti, antisemitizmi ve Çin Komünist Partisi ile koordinasyonu teşvik etmekten sorumlu tutuyor.Milyarlarca Dolarlık bağışlarını desteklemek amacıyla Harvard'ın doğru olanı yapmak için birçok fırsatı vardı ancak bunları reddetti. Yasalara bağlı kalmamasının sonucunda öğrenci ve ziyaretçi değişim programının akreditasyonunu kaybetti.Bu, ülke çapındaki tüm üniversiteler ve akademik kurumlar için bir uyarı mesabesinde olsun... Üniversitelerin yabancı öğrencileri kaydetmesi ve onların daha yüksek öğrenim ücretlerinden yararlanması ayrıcalık olup bir hak değildir.”

Yorum:

Bu ciddi bir uyarıdır; çünkü Ivy League üniversiteleri (Amerika Birleşik Devletleri'nin kuzeydoğusunda yer alan sekiz özel üniversite grubunu ifade eder) arasında yer alan bu saygın üniversite, önümüzdeki akademik yılda hiçbir yabancı öğrenci kabul etmeyebilir. Hatta şu anda kayıtlı olan öğrenciler bile, yeni akademik yıl başlamadan önce başka bir üniversiteye geçmezlerse, ABD'de kalma haklarını kaybedecekler!Eğitim Bakanı, bu kararın gerekçelerini üniversiteye gönderdiği bir mektupta şöyle açıkladı: “İç Güvenlik Bakanlığı'na ilgili bilgileri sağlamak için yapılan birçok talebi açıkça reddetmeniz, Yahudi öğrencilere yönelik güvensiz ve düşmanca bir üniversite ortamının devam etmesi, Hamas'ı destekleyen söylemlerin yayılması ve “çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık” temelinde ırkçı politikaların uygulanması nedeniyle, bu ayrıcalığı kaybetmiş bulunmaktasınız.” Harvard Üniversitesi, Trump'ın kararının anayasaya aykırı olduğunu iddia eden bir dava açtı ve bir federal yargıç, davanın karara bağlanana kadar vize yasağını askıya aldı. Ancak İç Güvenlik Bakanlığı, şu yanıtı verdi: “Bugünkü karar adaleti geciktiriyor ve başkanının anayasal yetkilerini engellemeye çalışıyor.” Trump yönetimi, “öğrenci vize sistemimizi yeniden gözden geçirmeyi taahhüt ediyoruz ve daha yüksek bir mahkemenin bu konuda bizi haklı bulmasını bekliyoruz. Hukuk, gerçekler ve mantık bizim tarafımızda” eklemesinde bulundu.Buna ek olarak Trump, üniversitenin vergi muafiyet statüsünü kaldırmaya çalışıyor; bu ise geçen ay Harvard Üniversitesi'nin 2,2 milyar Dolarlık federal fonunun dondurulmasının ardından mali baskıyı daha da artıracaktır.Trump yönetiminin siyasi amaçlarla yükseköğrenime yönelik son saldırısını kınayan Amerikan Üniversiteler Birliği Başkanı Barbara R. Snyder, şunları söyledi: “Bu benzeri görülmemiş karar, enerjisi ve yaratıcılığıyla ülkemize büyük fayda sağlayan yetenekli öğrencilerin hayatlarını ve eğitimlerini acımasız ve haksız bir şekilde sekteye uğratacaktır. Sonuçta, ülkemizin geleceği – bilim ve inovasyondaki liderliği ve refahı – bu haksız hatadan dolayı tehlike altındadır.”

Trump yönetiminin Harvard Üniversitesi'ne yönelik gerçekleştirdiği bu saldırılar, Üniversitelerin siyasi kontrolden güçlü bağımsızlıklarını geri çekmek için onlara karşı yürütülen daha geniş çaplı kampanyanın bir parçasıdır.Trump'ın ona yönelik saldırıları, 1950'lerde şüpheli komünistlere yönelik McCarthyist tasfiye operasyonlarından bu yana eşi benzeri görülmemiş bir durumdur.Ancak o zamanlar tehdit, ABD'nin gerçek rakibi olan ve tüm dünyada kapitalizm ideolojisine karşı çıkan Sovyetler Birliği gibi süper bir güçtü!O halde Trump'ı bu kadar saldırgan olmaya sevk eden yeni büyük tehdit nedir?ABD Eğitim Bakanı'nın da şu şekilde söylediği gibidir: “Bu yönetim, Harvard Üniversitesi'ni kampüsünde şiddeti, antisemitizmi ve Çin Komünist Partisi ile koordinasyonu teşvik etmekten sorumlu tutuyor.”Peki bu iddiaların herhangi bir doğruluk temeli var mıdır?

Elbette Siyonist (Yahudi ve daha da önemlisi Evanjelik Hristiyan) baskı grupları ve Miriam Adelson'ın Trump'a sağladığı büyük maddi destek, Trump'ı Amerikan üniversite kampüslerinde gerçekleşen Gazze'deki soykırıma karşı yapılan protestolar hakkında daha sert önlemler almaya sevk etmiştir; peki ya Çin?Amerikan üniversitelerine sağlanan yabancı finansman her zaman şüphe uyandırmış ve geçen on yıl boyunca Çin'in Amerikan kurumlarıyla kurduğu mali ilişkiler yoluyla siyasi nüfuz kazanma çabaları zaman zaman gündeme gelmiştir. Nitekim Harvard Üniversitesi eski profesörü Charles Lieber, 2021 yılında Çin ile bağlantıları konusunda yalan söylediği gerekçesiyle suçlu bulunmuştu. Bu yüzden Hudson Enstitüsü 2023 yılında “Çin Komünist Partisi’nin Üniversite Kampüslerindeki Kampanyası” başlıklı bir rapor yayınlamıştır. Bu anlaşmazlık noktalarına bakmaksızın Harvard Üniversitesi ve diğer birçok üniversiteye karşı yürütülen kampanya, aslında şu anda Amerika'yı yiyip bitiren daha geniş bir iç savaşın sadece bir parçasıdır; bu yüzden Trump, "Amerika'yı Yeniden Harika Yap" programına karşı çıkan siyasi muhalefetin derin devlet etkisini, nerede olursa olsun yok etmeye çalışıyor.Bundan dolayı da federal devlet kurumlarına ve bunların finansmanına yönelik saldırıları gerçekleşmiş olup bu saldırılar, Ocak ayında Elon Musk başkanlığında kurulan Devlet Verimliliği Bakanlığı tarafından yönetilmektedir.

Hükümet daireleri, Kongre'deki yasama organları ve hükümet ve eyalet düzeyindeki mahkemelerdeki bu güç çatışmasının kapsamı genişleyerek yükseköğretimi de kapsamıştır; peki bu çatışmanın sonunu ve sonuçlarını belirleme yetkisine sahip olan kimdir?

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Abdullah Rubin

Devamını oku...

Gazze'ye Yönelik İnsani Yardım Mekanizması Projesi, Milyarlarca Ümmet İçin Utanç Vericidir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Gazze'ye Yönelik İnsani Yardım Mekanizması Projesi, Milyarlarca Ümmet İçin Utanç Vericidir!

Haber:

Washington Post gazetesi Cumartesi günü yayınladığı bir araştırmada, Yahudi hükümeti tarafından sunulan ve Washington'un desteğini alan Gazze'ye yönelik insani yardım mekanizması projesinin büyük engellerle karşı karşıya kaldığını ve projenin yararı konusunda şüphelerin arttığını ortaya koydu.Gazete, yeni mekanizmanın, projenin planlamasına katılan kişilerin ahlaki çekincelerini dile getirmelerine rağmen Gazze sakinlerini zorla göç ettirmek için onları güneye sürmek amacıyla yürütülen Yahudi kampanyasını kolaylaştırdığını belirtti.Planlamaya katılan bazı katılımcılar, planın Filistinlilerin yardım dağıtım merkezlerine ulaşmak için uzun saatler yol kat etmelerini gerektirdiğini ve bu durumun kötüleşen insani koşullar altında onlara ek bir yük getirdiğini vurguladılar.

New York Times gazetesindeki bir haberde de, planın yardım dağıtımları için "alışılmadık bir model" olarak nitelendirildiği ve planın, Yahudi varlığında özel eğitim aldıktan sonra Irak ve Afganistan'da görev yapmış eski ABD Özel Kuvvetleri personelinden oluşan silahlı bir ekibe dayandığı geçmektedir.

Yorum:

Gazze halkını, toplama kamplarındaki tünellere benzeyen geçitler, duvarlar ve barikatlar aracılığıyla ulaşabilecekleri bir avuç yiyeceğe erişmesi için bir Amerikan güvenlik şirketine terk etmek, iki milyar ümmet için yeni bir utançtır!

Vallahi bu, Gazze halkı gibi cihadın, sabrın ve kararlılığın en büyük örneklerini sergileyen bir topluluğa yakışmayan bir manzaradır.

Ayrıca bu, Gazze halkını, ufukları karartan bombardıman, katliam ve soykırımla baş başa bıraktıkları için uğradıkları utancın yanı sıra Gazze halkını açlık savaşıyla yok olmaya terk ettikleri için yaşadıkları utancın ardında tüm Müslümanlar için yeni bir utançtır.

Ümmetin, ümmeti ve ordularını kardeşlerine yardım etmekten alıkoyan, dahası kafirlerin kendilerine karşı yürüttükleri savaşa katılan yöneticilere ve rejimlere karşı sessiz kalması, ümmetin, Gazze'de kuşatma altındaki bir çocuğun ağzına bir lokma yemek, bir yudum su bile ulaştıramayacak bir hale gelmesine neden olmuştur!

Allah'a yemin olsun ki bu, Allah Azze ve Celle'nin, yeryüzündeki hükümdarların tahtlarını sarsacak, onlardan tek bir kişi bile bırakmayacak, ovalardaki kafirlerin temellerini yerle bir edecek, buralarda tek bir direk bile bırakmayacak ve Yahudi varlığını yok edip ondan hiçbir iz bırakmayacak şeklindeki gazabı dışında silinmeyecek olan bir utançtır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Amir Ebu El-Riş – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Gazze Halkının Kanı, Batı'nın İkiyüzlülüğünü ve Ajan Rejimlerin Çirkin Yüzünü Açığa Çıkarıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Gazze Halkının Kanı, Batı'nın İkiyüzlülüğünü ve Ajan Rejimlerin Çirkin Yüzünü Açığa Çıkarıyor!

Haber:

Son zamanlarda Avrupa ve Amerika'nın, Gazze ve Batı Şeria'daki olaylara ilişkin tutumlarında gözle görülür değişiklikler yaşanıyor; zira bazı ülkeler Yahudi varlığının politikalarına karşı daha sert adımlar atarken, diğerleri ise geleneksel desteğini sürdürüyor. Avrupa Birliği'nin 27 üyesinden 17'si, Gazze'ye yönelik devam eden saldırıları ve Gazze'ye insani erişimin engellenmesi karşısında, anlaşmadaki insan hakları maddesini gerekçe göstererek Yahudi varlığıyla yapılan ortaklık anlaşmasının gözden geçirilmesi çağrısında bulundu.İspanya, İrlanda ve Norveç ise sözde Filistin Devleti'ni resmen tanıdıklarını açıkladılar. Ayrıca Fransa, Kanada ve Birleşik Krallık ise ortak bir bildiri yayınlayarak, Yahudi varlığına askeri saldırılarını durdurmaması ve insani yardımların önündeki engelleri kaldırmaması halinde yaptırımlar uygulayabilecekleri uyarısında bulundular.

Öte yandan Amerika, “meşru müdafaa hakkı” olarak adlandırdığı şeye odaklanarak Yahudi varlığına güçlü desteğini sürdürmektedir ancak Amerikan yönetimi içinde bazı sesler Gazze'deki insani durum hakkındaki endişelerini dile getirdiği gibi Kongre'de de bazı bölünmeler yaşanmıştır; zira bazı ilerici temsilciler ateşkes çağrısı yaparken, çoğunluk ise Yahudi varlığına olan mutlak desteğini sürdürmektedir.(Ajanslar)

Yorum:

Tutumlarda görülen değişiklik, bu ülkelerin duygularının uyandığı anlamına gelmez; zira on sekiz ay boyunca insanlığı komada olan birinin, bazı yapay yaşamsal belirtilerin varlığına rağmen klinik olarak ölü olduğu söylenebilir.Bu nedenle takipçilerin, bu siyasi tutum değişikliğinin gerçek nedenlerini incelemeleri gerekir; çünkü insanlık iddiasında bulunan herhangi birinin kabul edebileceği tek tutum, bu suçlu varlığı durdurmak ve suçlarından dolayı onu muhasebe etmektir.Bunun dışında bu, bir aldatma ve komplo olup Gazze halkını desteklemek ya da onların üzerindeki zulmü kaldırmak için yapılmış bir politika olmadığı gibi kesinlikle sahifeyi parçalamak için de değildir!

Uluslararası sistemin İslam'a ve Müslümanlara yönelik düşmanlığının Yahudi varlığından daha az olmadığını, bilakis onlardan her bir devletin Müslümanlara karşı Yahudilerin işlediği suçlardan daha az iğrenç olmayan bir suç geçmişine sahip olduğunu bilmemize rağmen ancak -başta küfrün başı Amerika olmak üzere- hepsi, Gazze'de öldürmek için öldürmeye devam etmenin, özellikle Batı sistemlerinin ajanı olduğu açık bir hale gelen İslam ülkelerinde olmak üzere dünyadaki sömürgeci çıkarlarına hizmet etmediğini idrak etmeleri, Batı'nın buralardaki nüfuzunun ortadan kalkacağının habercisidir.

Binaenaleyh Batı'daki bu eşkıyalar, İslam'a olan kin ve düşmanlıklarına rağmen, bu katliamların kendi çıkarları ve nüfuzları üzerindeki sonuçlarına artık tahammül edemez bir hale geldiler; eğer zerre kadar insanlığa sahip olsalardı, çoktan harekete geçerlerdi.Ancak onların durumu Yahudilerin durumu gibidir;zira onlar, bir serabın peşinde soluduklarını bilmelerine rağmen, sırf öldürmek için öldürmekten zevk alıyorlar ve onları erteleten şey bu zevk olup belki de öldürmenin ve acı çektirmenin zamanını uzatacakladır. Nitekim onların kalplerinde gizledikleri şeyleri bilen Allahu Teala onlar hakkında şöyle buyurmuştur:يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.” [Al-i İmran 118]

Siyasi düzeye gelince; işlerin sömürgeci kafirin elinden çıkmaması ve siyasi sahneyi ve sonuçlarını kontrol etmeye devam etmesi için, Amerika'nın Yahudilerin yaptıklarına karşıymış ve tiran Trump'ın iddia ettiği gibi barışın savunucusuymuş görünmesi gerekmektedir; zira Yahudi varlığına her türlü ölüm ve zulüm araçlarını sağladığı bir zamanda, insancıl görünmeye çalışması, bilakis kendisini Gazze halkına gıda yardımı dağıtımı için bir değer olarak dayatması ve Yahudiler evlatlarının kanıyla doyduktan sonra çatışan taraflar arasında barış ve yeniden yapılanma bahanesiyle Şerid'i yönetmeye hazırlanması, sadece durumu kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde yeniden düzenlemek istemesindendir.

Bu aldatıcı tutumlar sadece saf ve basit insanları aldatmak için olup bu da Filistin meselesinin nihai olarak tasfiyesini kolaylaştırmak, Yahudi varlığının Filistin ve tüm bölge üzerindeki hegemonyasına hizmet etmek ve meselenin tasfiyesi için masaya oturulduğunda İslam beldelerindeki kamuoyunun öfkesini yatıştırmak için Müslüman ajanların ihanetlerini meşrulaştırmaktan başka bir şey değildir;maksat ise uluslararası sistemin mezbahanesine biraz olsun insanlık katmaktır.

Bu nedenle İslam ümmetinin bu gerçeği iyi anlaması gerektiği gibi ümmetin orduları içindeki muhlislerin, mübarek toprak Filistin halkını yüzüstü bıraktıklarını idrak etmeleri ve kendilerini cehennem azabından ve dünyadaki rezillikten kurtaracak şerî tutumu almaları gerekmektedir.Bu da ancak Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermekle olacaktır ki böylece onlara,Mescid-i Aksa'yı kurtarma, Yahudileri öldürme, mübarek toprağı ve dünyayı bu suçluların ve onların yandaşlarının şerlerinden temizleme savaşında Raşid bir Halife liderlik edecektir.

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيّاً وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيراً

Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” [Nisa 75]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Bilal Muhacir – Pakistan

Devamını oku...

Lübnan'da Müslüman Tutuklulara Yapılan Zulüm!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Lübnan'da Müslüman Tutuklulara Yapılan Zulüm!

Haber:

Şarkul Avsat ve Al-Nahar gazeteleri 24/5/2025 tarihinde, Suriye Dışişleri Bakanlığı'nın “Lübnan makamlarıyla Suriyeli tutuklular konusunda temas halinde olduğunu vurguladığını” bildirdi.

Yorum:

Lübnan'da mahkumlar krizi giderek kötüleşiyor; zira mahkumların çoğu yargılanmamış durumda ve bazıları on yıldan fazla bir süredir tutuklu bulunuyor. Ayrıca kalabalıklık oranı da oldukça yüksek olup eski ve bakımsız cezaevlerinin kapasitesinin birkaç katı fazla sayıda tutuklu barındırıyor. Lübnan'ın en büyük hapishanesi 1400 mahkûm kapasiteli ancak bugün bu sayı 4.000'i aşmış durumda. Mahkumların %30 ila %40'ı Suriyeliler ve çoğu, Suriye devrimine katıldıkları ve destekledikleri gerekçesiyle terör suçlamalarıyla hapse atılmışlardır ve tabii ki bu mahkumların çoğu da Müslümanlardan oluşuyor. Zira Lübnan'daki iktidar, Batı'yı memnun etmek ve büyükelçiliklerin emirlerini yerine getirmek için onları zayıflatırken, iktidar, onun güvenlik birimleri ve yargı organları, Yahudi varlığının ajanlarına son derece yumuşak ve hoşgörülü davranmaktadır.Nitekim Yahudi güçleri Lübnan'ın güneyinin çoğundan çekilip ajan Lahad ordusu büyük sayılarda (6000 ajan) dağıldığında, iktidar onlara müdahale etmemiştir. Dolayısıyla Lübnan'ın dün ve bugün tanık olduğu şey, Yahudi varlığı tarafından yerlerin ve kişilerin ortaya çıkarılıp öldürülmesinin ve onun casuslarına karşı hoşgörülü davranmanın doğal bir sonucudur.

Lübnan'daki iktidarın yozlaşmışlığının bir benzeri yoktur; zira o, Müslümanları zayıflatıp, onlar için suçlamalar uydurup ve onları yargılamadan yıllarca hapishanelerde tutarken, ajanlara ve düşmanlara ise hoşgörülü olmaktadır.

“Argub’un” tutuklular için genel af çıkarıp Suriyeli tutukluları yeni yetkililere teslim edeceğine dair defalarca söz verdiği bir dönemde, bu sözlerin yerine getirileceğinden şüphe duyuyoruz ki bunun birkaç nedeni vardır:

Birincisi: Lübnan’daki otorite, sistemleri ve liderleriyle yozlaşmış durumda olup vatandaşlarının, özellikle de Müslümanların çıkarlarını hiç umursamıyor.

İkincisi: Suriye'deki yeni otorite, Lübnan'daki Suriyeli tutukluların serbest bırakılması konusunda henüz ciddi ve kararlı bir tavır sergilememiştir. Oysa şayet Lübnan otoritesi, ilişkilerin kesilmesi, sınırların kapatılması ve Lübnan büyükelçisinin sınır dışı edilmesi ile tehdit edilmiş olsa, tutuklular birkaç saat içinde olmasa da en geç birkaç gün içinde serbest bırakılacaktır. Zira onlar için önemli olan Batı'yı memnun etmek, Yahudi varlığına garantiler vermek ve Arap yöneticilerin peşinden gitmektir.

Üçüncüsü: Birçok Müslüman tutuklu, yabancı elçiliklerin ve güvenlik kurumlarının emirleri üzerine hapse atılmıştır. Bu yüzden bu yozlaşmış ve ajan iktidarın emirlere karşı gelmesi kolay değildir.

Dördüncüsü: Lübnan'daki otorite, uluslararası kuruluşlardan bu mahkumlar için para alıyor; zira otorite onları, haram paraya yönelik bir kazanç kapısı olarak görüyor. Bu yüzden bundan vazgeçmeleri kolay değildir!

Ey Lübnan halkı: Mahkumlar sorunu da dahil olmak üzere sizin sorunlarınız, yozlaşmış bir otorite tarafından çözülemez. Ayrıca Gazze ve bölgedeki Müslümanlar gibi, dünyanın doğusu ve batısındaki Müslümanlar da acı çekiyor.Bu yüzden çözüm, Allah'ın şeriatıyla hükmedecek, Müslüman ülkeleri birleştirecek, sömürgecilerin koyduğu sınırları ortadan kaldıracak, fesadın kökünü kazıyacak ve işlerinde dış müdahaleyi engelleyecek adil bir devlettir. Şüphesiz bu olacaktır. Allah Subhanehu’dan yakın olmasını diliyoruz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dr. Şeyh Muhammed İbrahim - Lübnan

Devamını oku...

Sudan’daki İnsansız Hava Aracı (İHA) Saldırıları ve Savaşın Seyrindeki Gelişmeler

Soru Cevap

Sudan’daki İnsansız Hava Aracı (İHA) Saldırıları ve Savaşın Seyrindeki Gelişmeler

Soru:

Son günlerde savaşta kayda değer gelişmeler yaşandı. İnsansız hava araçları (İHA’lar), ülkenin idari başkenti Port Sudan’a altı gün üst üste saldırı düzenledi. Saldırılarda, sivil havaalanı, bir hava üssü ve yakıt depoları hedef alındı. Akaryakıt depolarının vurulması, Sudan çapında büyük bir yakıt krizine yol açtı. İHA’lar ayrıca doğuda Eritre sınırındaki Kassala şehri ile diğer bazı yerleşimleri de hedef aldı... BBC’nin 10 Mayıs 2025 tarihli haberine göre tüm bu gelişmeler, el-Faşir’e doğru ilerleyen ordu birliklerinin geri çekilip Sudan’ın doğusunu savunmaya yoğunlaşmasına neden oldu. Sudan’ın doğusuna düzenlenen bu saldırıların, ordunun Darfur’dan uzaklaştırılıp bölgenin tamamen Hızlı Destek Güçleri’ne bırakılması amacıyla mı yapıldığını gösteriyor? Yoksa bu gelişmeler, Cidde görüşmeleri öncesi taktiksel bir hamle mi? Yahut başka hedefler mi söz konusu? Teşekkürler.

Cevap:

Sudan’ın doğusundaki kritik hedeflere yönelik İHA saldırılarının ardındaki güdülerin deşifre edilebilmesi için aşağıdaki noktaların açıklanması gerekiyor:

Birincisi: Sudan’ın doğusuna, özellikle Port Sudan şehrine düzenlenen yoğun saldırılar öncesinde yaşanan gelişmeler:

1- Sudan ordusu, Hızlı Destek Kuvvetleri’ni (HDK) başkent Hartum, Bahri ve Umdurman gibi merkezî ve önemli şehirlerden püskürterek büyük bir zafer elde etti. Bu büyük zafer, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin Darfur’da da peşine düşmek için hazırlıklara koyulan Sudan ordusunun moralini yükseltti. Elde ettiği bu başarılardan sonra ordunun, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin peşine düşme moral ve motivasyonunun yükselmesi, normaldir. Yalnız bu eğilim, komutanları, hem kamuoyunun hem de dış dinamiklerden habersiz alt rütbeli subayların baskısıyla yeni gerçekliğe ayak uydurmaya mecbur bırakmıştır. “Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdül Fettah El Burhan, perşembe günü yaptığı açıklamada, ordunun ülkeyi ‘paralı askerler ve işbirlikçilerden kurtarmaya’ ve ‘Hızlı Destek Kuvvetleri’ni ortadan kaldırmaya’ kararlı olduğunu vurguladı.” (13.03.2025 Anadolu Ajansı) Bu açıklama, yeni gerçekliğe ayak uydurma çabasının bir tezahürüdür. Halkı da askeri safları da ciddi şekilde etkisi altına alan bu yeni gerçeklik nedeniyle ordu birlikleri, Darfur’un belirli bölgelerinde Hızlı Destek Güçleri ile çatışmaya girdi. Ordu güçleri, Darfur’un beş başkentinden son kalesi konumundaki el-Faşer şehrinin müdafaasında büyük bir kahramanlık örneği sergiledi. Sudan ordusu, Darfur’a doğru ilerlemeye başladı.

Sahadaki son gelişmeler, ülkenin kuzeyindeki ed Debba kentinden büyük bir ordu ve Ortak Darfur Gücü / Ortak Gücünün El Faşer kenti üzerindeki kuşatmayı kırmak için ilerlediğini gösteriyor. Bu arada Kordofan eyaletinde bulunan aynı güçlere bağlı başka birlikler de yeni cepheler açarak, şehre farklı bir güzergahtan ilerleyip kayda değer askeri başarılar elde etmişlerdir. (19.04.2025 El Kudüs El Arabi) Hartum’daki askeri zaferlerin ardından halkta oluşan ve ordu içinde de büyük bir destek gören bu eğilim, Amerika’nın yönelimiyle örtüşmemektedir. Bu durumdan dolayı El-Burhan’ın, bu yönelimi kontrol altına almaya çalıştığı anlaşılıyor. “El Burhan, savaşın belirli etnik grupları hedef aldığı yönündeki dezenformasyon kampanyalarına karşı uyarıda bulunarak, ‘Savaşımız devlete karşı silah kullanan herkesedir, herhangi bir kabileye karşı değildir’ ifadesini kullandı. El Burhan, bu tür söylentilerin ‘insanları galeyana getirip ölüm çemberine sürüklemek’ amacıyla üretildiği belirtti ve “Bir kabile liderinin isyanının tüm kabilenin isyanı anlamına gelmeyeceğini” kaydetti. (29.04.2025 Russia Today) Sanki El Burhan, Darfur’daki bazı kabilelerin ordunun kendilerine karşı olduğunu düşünmesinden dolayı ordunun Darfur’a yönelen hiddetini frenlemek istemiş ve adeta orduya “biraz yavaş olun” çağrısında bulunmuştur.

2- Hızlı Destek Kuvvetleri, orta bölgelerde aldığı ağır yenilgiler, Hartum, Bahri, Umdurman şehirlerindeki stratejik mevkilerini kaybetmesi, birçok savaşçısını ve saha komutanını yitirmesi sonrası yenilginin kara kefenine ve zafiyet pelerinine büründü. Bu yenilgilerin ardından Hızlı Destek Kuvvetleri, büyük bir bölümünü kontrol altında tuttuğu Darfur’daki kalesine yönelerek El Faşer şehrini kuşatma altına aldı. Amerika’nın Sudan’a ilişkin yönelimleri doğrultusunda Hızlı Destek Kuvvetleri, Darfur’da toplandılar. Bu koşullar altında, Hızlı Destek Kuvvetleri’nden bazı unsurların ayrılması, güçlü bir rakip olan Sudan ordusu karşısında kaybedilen savaşlara girmelerinden ötürü yanlısı kabilelerden asker devşirmede güçlük yaşaması doğaldır. Diğer bir deyişle HDK’nin moralinin son derece düşük olması ve moralman çöküntü yaşaması normaldir. Bu sebeple, el-Faşir’de konuşlu ordu birlikleri, HDK’nin tekrarlanan saldırılarını başarıyla püskürtebilmiştir. Başka bir deyişle HDK’nin El-Faşer operasyonu operasyonel momentum ve zindeliğini yitirmişti. Bu yüzden, Hamideti’nin güçlerine yeniden moral aşılamak, psikolojik üstünlüğü yeniden kazanmak, güç ve gövde gösterisi yapmak, Sudan ordusunun doğu Sudan örneğindeki gibi ulaşılması zor ve güvenli sayılan bölgelerini dahi tehdit edip vurabileceklerini kanıtlamak için büyük çaplı bir operasyonun yapılması kaçınılmazdı.

3- İngiliz ajanı ve piyonu Birleşik Arap Emirlikleri, hem Daglo hem de yandaşları üzerinde söz sahibi olma hayaliyle Hızlı Destek Kuvvetleri’nin lideri ABD maşası Muhammed Hamdan Daglo’yu bir an olsun bile desteklemekten geri durmamıştır. Birleşik Arap Emirlikleri’nin bu eylemi, Libya’da ABD ajanı General Hafter’e verdiği desteğe benziyor. Sudan yönetimi, Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Hızlı Destek Kuvvetleri’ne büyük çaplı askeri destek verdiği suçlamasıyla bu durumdan duyduğu rahatsızlığını defalarca iletti. Bu suçlamalar üzerine BAE, Nisan 2023’te Hartum’da savaşın patlak vermesinin ardından diğer ülkeler gibi büyükelçiliğini Port Sudan’a taşımak yerine Sudan’daki temsilciliğini kapattı. Buna karşın Sudan, Birleşik Arap Emirlikler’indeki büyükelçiliğini ve konsolosluğunu açık tutmaya devam etti. Fakat tansiyonun yükseldiği bu süreçte Sudan yönetimi, Hızlı Destek Güçleri’nin Sudan’da gerçekleştirdiği soykırıma destek verdiği gerekçesiyle BAE’ye karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda dava açtı. Fakat Divan, Sudan’ın bu başvurusunu yetki yetersizliği gerekçesiyle reddetti. “Mahkeme, pazartesi günü yaptığı açıklamada, Birleşik Arap Emirlikleri hakkındaki davaya bakamayacağını bildirdi. Ayrıca Sudan’ın acil önlemler alınması yönündeki talebini reddetti ve davanın gündemden düşürülmesine karar verdi.” (05.05.2025 Reuters) Bunun üzerine Sudan yönetimi, Birleşik Arap Emirlikleri’ne karşı diplomatik ilişkileri tamamen kesmek ve büyükelçilik ile konsolosluk personelini geri çekmek şeklinde oldukça sert bir adım daha attı... Bu hamlenin ardından, BAE merkezli olaylar adeta çorap söküğü gibi gelmeye başladı. “Sudan Ordusu, pazar günü yaptığı açıklamada, Hızlı Destek Kuvvetleri’ne askeri malzeme taşıyan bir Birleşik Arap Emirlikleri kargo uçağını imha ettiğini duyurdu... Ordu, uçakta askerî mühimmatın yanı sıra intihar ve stratejik insansız hava araçları (İHA’lar) bulunduğunu bildirdi.” (04.05.2025 Sudan Tribune)

İkincisi: Bu gelişmelerin arka planı ve sonuçlar:

1- 2023 Nisan ayında Hartum’daki çatışmaların şiddetlenmesi üzerine Egemenlik Konseyi, başkenti geçici olarak ülkenin en güvenli bölgesi olarak görülen Port Sudan’a taşımak zorunda kaldı. Egemenlik Konseyi üyeleriyle birlikte yabancı diplomatik misyonlar, uluslararası yardım kuruluşları ve merkez bölgelerden kaçan çok sayıda sivil de can güvenliklerini sağlamak amacıyla Port Sudan’a sığındı ve burada mülteci durumuna düştü. Port Sudan, savaş sırasında Sudan’ın adeta nefes aldığı bir akciğer konumundadır. Zira ülkenin dış tedarik hatlarını besleyen liman ve aktif tek uluslararası havalimanı bu şehirde yer almaktadır. Hartum Havalimanı ise, ordu kontrolünde olmasına rağmen hâlâ hizmet dışıdır. Port Sudan’ın, Sudan’ın ‘akciğeri’ ve geçici hükümetin idari merkezi olması sebebiyle, şehre günlerce süren insansız hava aracı saldırıları hem Sudanlılar hem de ordu üzerinde büyük bir şok etkisi yarattı. Bu saldırılar, Hızlı Destek Güçleri’nin sanılanın aksine zayıflamadığını, bilakis yeni ve etkileyici askeri kapasiteler geliştirdiğini gösterdiği gibi, orduya da asıl önceliğin Darfur çöllerinde macera araması değil, liman, havalimanı ve yakıt depoları gibi ülkenin can damarı olan tesisleri güçlendirip koruması gerektiğini gözler önüne serdi. Üstelik yakıt depolarında çıkan büyük yangınlar da ordunun Darfur savaşı için gerekli lojistik hattının darbe aldığının en net işaretidir. Bu koşullar altında, ordunun Darfur’daki cepheye yoğunlaşmadan önce, lojistik altyapıdaki hasarı onarması kaçınılmazdır.

2- BBC’nin 10 Mayıs 2025 tarihli haberine ve başka bazı kaynaklara göre, Port Sudan’daki tesisler, Kassala Havaalanı ve Flamingo Limanı Çin yapımı ağır İHA’larla vuruldu. Bu insansız hava araçlarından bazıları 40 kilo, bazıları ise 200 kilo patlayıcı ya da güdümlü füze taşıyabiliyor. Hızlı Destek Kuvvetleri’nin daha önce bu türde İHA’ları kullanmadığı belirtiliyor. Ayrıca, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) kontrolündeki Nyala şehri havalimanında da bu dronelara benzer insansız hava araçlarının tespit edildiği bildirildi. Ordunun daha önce Birleşik Arap Emirlikleri’ne ait bir kargo uçağını vurduğunu duyurduğu havalimanı da bu havalimanıdır.

3- BAE, Çin’den insansız hava platformları temin eden ilk Körfez ülkesi. Defence News 2 Mayıs 2019 tarihli haberinde, BAE’nin bu İHA’ları Libya’da Halife Hafter’i desteklemek amacıyla Trablus’a yönelik saldırılarda kullandığını bildirdi. Times Aerospace ise, BAE’nin Çin yapımı bu insansız hava araçlarını 2014 yılında Irak ve Afganistan’daki cihatçı grupların hedef alınmasında kullandığını aktardı. Bu tablo, Birleşik Arap Emirlikleri’nin uzun yıllardır çeşitli ve ağır tonajlı Çin yapımı insansız hava araçlarına sahip olduğu anlamına geliyor. Sudan’ın doğusundaki hedeflere yönelik bu saldırıların arka planında ya doğrudan deniz üssünden fırlatarak yahut Hızlı Destek Güçleri’ne bu sistemleri temin ederek BAE’nin bulunma ihtimali oldukça güçlüdür. Zira BAE, El Burhan hükümetinin kendisini uluslararası mahkemede teşhir etmesine, ilişkileri kesmesine ve bir kargo uçağını vurmasına çok kızgındır.

4- İHA saldırılarının, havalimanları, liman ve ‘Flamingo’ deniz üssü üzerinde yoğunlaştığı görüldü. Vurulan her noktanın ardından, alevlerin gökyüzüne yükseldiği ve söndürülmesinin günler aldığı devasa yangınların çıkması, saldırıların petrol depolarını hedef almış olabileceğini gösteriyor. Sudan Enerji ve Petrol Bakanı Muhyiddin Muhammed Naim, İHA saldırılarının ilk gününde beş stratejik petrol deposunun tamamen yandığını bildirdi. (06.05.2025 Sudan’ın Sesi) Enerji altyapısının ardı ardına hedef alınması, özellikle de Doğu Atbara’daki stratejik pompa istasyonunun insansız hava aracıyla vurulması, Bakan’ı Güney Sudan’dan gelen petrol akışını sağlayan boru hattını güvenlik gerekçesiyle durdurma kararı almaya itti. (11.05.2025 El Cezire)

5- Saldırıların özellikle yakıt depolarını hedef alması, Sudan ordusunu yakıttan mahrum bırakmayı ve böylece Darfur’da özellikle el-Faşer şehrinde geniş çaplı operasyonlar yürütmesini engellemeyi amaçlıyor. Ayrıca bu saldırılar hem kendi yönetim merkezlerini hem de ülkenin yakıt ve elektrik gibi temel ihtiyaçlarını güvence altına alamayan hükümeti, zayıf bir pozisyona sokmaktadır. “Sudan Elektrik Şirketi, elektrik santralinin insansız hava aracı saldırısıyla hedef alındığını ve bunun sonucunda ülke genelinde elektrik kesintisi yaşandığını duyurdu.” (08.05. 2025 Anadolu Ajansı)

6- Tüm bunlar, Sudan’ın doğusundaki özellikle Port Sudan şehrindeki stratejik tesisleri hedef alan büyük çaplı saldırıların, Darfur’daki savaşla bağlantılı olduğunu gösteriyor. Bu saldırılar, Sudan ordusunu El Faşer operasyonundan uzaklaştırıp doğuya, Port Sudan’ın savunmasına yöneltmek için kurgulanmış klasik bir dikkat dağıtma taktiğidir... BBC’nin 10 Mayıs 2025’teki haberinde, El Faşer’a giden askerlerin Sudan’ın doğusuna yapılan saldırılar yüzünden geri çağrıldığı ve bölgeyi korumaya odaklandığı belirtildi.

Üçüncüsü: Bu olaylardan çıkarılan sonuç:

1- Büyük olasılıkla bu ağır saldırıların ardından Sudan ordusu, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin yeni askeri kapasitesinden endişe duymaya başlamış ve El Faşer ile Darfur genelinde planladığı askeri operasyonlar için gerekli yakıt tedarikini sağlama yeteneğini önemli ölçüde kaybetmiştir. Bunun yanı sıra, olası yeni saldırı dalgalarına karşı Sudan’ın doğusunun savunmasını güçlendirme gerekliliği, ordunun Darfur’daki askeri baskısını azaltıp askeri varlığını doğu cephesine kaydırması sonucunu doğurmuştur.

2- Hızlı Destek Kuvvetleri açısından bakıldığında ise hem operasyonel ivme kazanacaklar hem de El Faşir’de daha başarılı sonuçlar elde edebilmek için moral üstünlük elde edeceklerdir. Tüm bu avantajın arkasında ise Birleşik Arap Emirlikleri’nin verdiği destek ve sağladığı ağır yüklü Çin yapımı insansız hava araçları yer almaktadır.

3- Peki bundan sonra ne olması bekleniyor? El Faşer şehrine yönelik saldırıların artması, şehre yardıma giden ordu birliklerinin geri çağrılması ve Egemenlik Konseyi’nin, Sudan’ın doğusundaki yaralarını sarmakla meşgul olması bekleniyor. Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK), Darfur için kilit öneme sahip olan El Faşer’de kontrolü ele geçirmeden yahut şehirde önemli bir ağırlığa sahip olmadan Cidde müzakerelerinin yeniden başlaması pek olası değildir. İşte o zaman ABD devreye girip, Sudan’ın iki güç odağı (Ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri) arasında bir güç dengesi ve kontrol mekanizması tesis edecektir. Böylece, Cidde müzakereleri yeniden başladığında, Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) yenilgi psikolojisinden kurtulmuş olup, gücü ve kontrolünden emin bir şekilde Darfur’da fiili bir ‘de facto hükümet’ kurmuş olarak masada yerini alacaktır. Diğer bir deyişle, ülkenin bölünmesi fikrini olgunlaştırmak ve bunu herkesin kabul etmek zorunda kalacağı bir oldubittiye dönüştürmek için uygun koşullar yaratılmış olacaktır.

Dördüncüsü: Sömürgeci kafir Amerika’nın, Sudan’da binlerce cana mal olan bir vekalet savaşını bu kadar pervasızca yönetebilmesi ve bunu gizli değil açık, örtülü değil aleni bir şekilde icra etmek için yerel işbirlikçilerini kullanması gerçekten acı verici... El Burhan ve Hamideti, sadece ve sadece Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmek için Sudan halkının kanı üzerinden bir çatışma yürütmektedir. Amerika, geçmişte Güney Sudan’ı Sudan’dan ayırdığı gibi, bugün de Sudan’ın bir kez daha bölünmesini istiyor. Darfur’u ülkenin geri kalanından koparmak için bütün kozlarını oynuyor. Bu yüzden ordu ülkenin diğer bölgelerine, Hızlı Destek Kuvvetleri ise Darfur’a odaklanmış durumda. Ordu bünyesindeki samimi unsurlar, Darfur’da kontrolü yeniden sağlamak için harekete geçerlerse, Hızlı Destek Kuvvetleri, orduyu oyalamak için savaşı Sudan’ın diğer bölgelerine kaydıracak ve böylece ordu birlikleri, Darfur’dan geri çekilip, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin insansız hava araçlarıyla yoğun saldırılar düzenlediği Sudan’ın doğusuna yöneleceklerdir. Bu hamle de doğal olarak Hızlı Destek Kuvvetleri’nin Darfur’un tamamını ele geçirmesine olanak sağlayacaktır!

Sonuç olarak, size 19 Aralık 2023 tarihli bir önceki soru cevabımızda yaptığımız çağrının bir benzeriyle sesleniyoruz:

Ey şanlı İslam yurdu Sudan halkı! O Sudan ki, Dongola Mescidi’nin Sudanı’dır; Dongola Mescidi, ilk Müslümanların Sudan topraklarında inşa ettiği ilk mescittir... O Sudan ki, Halife Osman RadıyAllahu Anh döneminde fethedilen büyük İslami fethin Sudanı’dır! Osman RadıyAllahu Anh, Mısır valisine İslam’ın nurunu Sudan’a sokmasını emretmiştir. Bunun üzerine Mısır valisi de Abdullah bin Ebi es-Serh’in komutasında İslam ordularını Sudan’a göndererek H. 31 yılında fetih gerçekleşmiştir... Böylece Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın lütfu sayesinde İslam, hızla yayılmış, kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına kadar Sudan’ın her bir köşesini aydınlatmıştır... Bu nurlu yayılış, Müslüman halifeler döneminde de kesintisiz devam etmiştir.

Ey, 1896 yılından Birinci Dünya Savaşı’nın ortalarına 1916 yılına dek İngiliz sömürgeciliğine karşı cihat eden Sudan halkı! O Sudan ki, Darfur valisi, takva ve güç timsali yiğit kahraman Ali Dinar’ın şehadete eriştiği topraklardır! O mücahit alim Ali Dinar ki, Medine ve Şam halkının mikat yeri olan “Zülhuleyfe”nin onarımında ve hacılara su dağıtmak için “Ebyarı Ali” kuyularının inşasında büyük pay sahibidir...

Ey Sudan halkı! Size sesleniyoruz. Çok geç olup pişmanlık fayda etmeden önce duruma el koyun! Savaşan bu iki tarafın da yakasına yapışın ve onları zorla hakka döndürün! Raşidi Hilafet’in yeniden kurulması için Hizb-ut Tahrir’e destek verin! Çünkü Hilafet, İslam ve Müslümanlar için izzet, küfür ve kâfirler için zillet demektir. Allah’ın rızası ise her şeyden daha büyüktür...

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ “Şüphesiz ki bunda kalbi olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.” [Kâf 37]

H.23 Zilkade 1446
M.21 Mayıs 2025

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER