Pazar, 22 Şevval 1446 | 2025/04/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Müzakereler Mi Yoksa Emir ve Diktalar Mı?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Müzakereler Mi Yoksa Emir ve Diktalar Mı?!

Haber:

Şafak News (uyarlanmıştır); ABD Başkanı Donald Trump 9/4/2025 Çarşamba günü, nükleer programını sona erdirmeyi kabul etmemesi halinde İran'a karşı askeri güç kullanma tehdidini yineledi.Beyaz Saray ofisinde gazetecilere şöyle bir açıklamada bulundu: “İran'ın nükleer silaha sahip olmasına izin vermeyeceğiz, anlaşma sağlanamaması halinde askeri seçenek de masada.”İran'ın anlaşma yapmayı reddetmesi halinde Yahudi devletinin İran'a karşı askeri eylemde bulunacağını belirterek şunları söyledi: “Tahran, nükleer programından vazgeçmezse "İsrail", İran'a yönelik askeri saldırının öncüsü olacaktır.”

Salı günü Başbakan Netanyahu ile Oval Ofis'te bir araya gelen Trump, Tahran'ı Umman'da yapılması beklenen müzakereler sırasında bir anlaşmaya varma çağrısında bulunarak şunları söyledi: “Eğer İran müzakere etmezse, bu onlar için çok çirkin olacak.”

Yorum:

Amerika, Lübnan, Irak, Yemen ve Suriye'de Amerika'nın büyük çıkarlarını gerçekleştirmesi için İran'ın çıkarlar gerçekleştirmesine ve nüfuz oluşturmasına izin vermiştir.

İran'ın, oradaki partisi aracılığıyla Fransa'nın nüfuzunu Lübnan'dan çıkarmasına yardım etmesi, 2003'teki işgalinden sonra Irak'ı İngiltere'nin kollarından kurtardıktan sonra ele geçirmesini sağlaması, Suudi Arabistan'daki ajanlarıyla oradaki kolu olan Husileri kullanarak İngiltere'nin nüfuzunu Yemen'den çıkarmaya çalışması ve düşmeden önce yıllarca Suriye'deki ajanını koruması gibi Amerika'ya yönelik yaptığı bunca büyük hizmetlerden sonra ...Evet tüm bu hizmetlerden sonra Amerika, İran'ın elde ettiği tüm çıkarları geri çekmeye karar verdi ve sanki ona, artık senin hizmetlerine ihtiyacımız yok ve sahip olmana izin verdiğimiz nüfuzu bırak ve hizmetlerin için sana teşekkür etmeden çek git demektedir.

Nitekim İran'ın Lübnan'daki pençesini gevşetti, onun partisinin çöküşünü ve liderlerinin birer birer öldürülmesini izlerken hiçbir şey yapmadı ve onu Suriye'den çıkmaya zorladı;bakın işte bugün de İngiliz The Telegraph gazetesi 3/4/2025 Perşembe günü, İran'dan “üst düzey bir yetkilinin” Tahran'ın askeri güçlerini Yemen'den çekmeye ve Husi grubuna verdiği desteği durdurmaya karar verdiğini söylediğini bildirdi.Bu ise ABD'nin Husilere yönelik hava saldırılarını yoğunlaştırdığı ve ABD Başkanı Donald Trump'ın, İran'ı bu örgüte verdiği desteği sona erdirmesi konusunda uyardığı zamana denk gelmektedir; Irak'taki milisleri ise akıbetlerinin belirsizliğinden dolayı ciddi ciddi bir korku içindedirler.

Bugünkü tehlike ise, İran'ı sopa tehdidi altında müzakerelere zorlamak için kapısına dayanmak olmuştur. Zira ABD, İran'ı müzakereye çağırdığı sırada yukarıdaki haberde ve Amerikan gazetesi The Cradle'nin Şafak News tarafından tercüme edilen bir haberinde olduğu gibi İran'a sağlı sollu tehdit mesajları göndermiştir: “Askeri teçhizat, subaylar ve askerler Fırat Nehri'nin doğusundaki üslerden Kuzey Irak'a taşınırken, ABD Savunma Bakanlığı'ndan bu hareketlere ilişkin resmi bir açıklama yapılmamıştır.”Dolayısıyla bu durumda, müzakereler değil, aksine tehdit altında emir ve diktalar söz konusudur.

Gerçekte bu durum, Şeytan'ın takipçileri gibi olan tüm hainler ve ajanlar için geçerlidir; tıpkı Allahu Teala’nın şöyle buyurduğu gibi: كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ إِذْ قَالَ لِلْإِنسَانِ اكْفُرْ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِّنكَ إِنِّي أَخَافُ اللهَ رَبَّ الْعَالَمِينَTıpkı şeytanın durumu gibi: Hani o insana “İnkâr et” der; o inkâr edince de, “Bilesin ki benim seninle ilgim yok, ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım” der.” [Haşr 16]Bu yüzden onların ümmetin düşmanlarına yaptıkları hizmetler, onlara sadece iki dünyada da lanet ve rezillik kazandıracaktır.

Son olarak diyoruz ki: Bu onurlu ümmetin, hain ajanlar tarafından yönetildiği sürece izzetli ve haysiyetli bir hayat yaşaması imkansızdır;bu yüzden Müslümanların davasının, hain ajanları devirmekten ve içinde bizim izzetimizin ve onurumuzun olacağı Allah'ın şeriatını ikame etmekten başka bir çözümü yoktur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmed Et-Tâi – Irak

Devamını oku...

“Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” [Talak 3]

  • Kategori Makaleler
  •   |  

إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا

Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” [Talak 3]

Müslümanların dünyanın dört bir tarafında yaşadıkları trajik gerçekler, zorluk ve sefalet dolu hayat ve bunlardan bazılarının da çok büyük, çok şiddetli, çok kanlı olduğu hiç kimse için bir sır değildir; tıpkı örneğin sömürgecilerin çıkarlarına hizmet etmek için halkı arasında bir savaşın sürdüğü Sudan'da olduğu gibi ve ABD'nin desteği ve Müslüman ülkelerin başındaki yöneticilerin yüzüstü bırakması ve komplosu sayesinde Yahudi varlığının Gazze'ye yönelik açtığı vahşi imha savaşının olduğu mübarek toprak Filistin'in durumunda olduğu gibi ki bu savaş, insanları, ağaçları ve taşları etkilemiş ve Batı Şeria'da, özellikle de Batı Şeria'nın kuzey kesiminde Yahudiler tarafından işlenen saldırganlık ve suçlar Gazze'deki suçlarını taklit etmiştir. Yine milletlerin (dünyanın dört bir tarafındaki) Müslümanların üzerine üşüştükleri ve servetlerini ve kaynaklarını yağmalamak, birlik olmalarını ve izzetlerini yeniden elde etmelerini engellemek için onlara tuzak ve komplo kurdukları da bir sır değildir; nitekim bu trajik durum ve koşulların ışığında bazı Müslümanlar, kendilerini umutsuzluk ve hayal kırıklığı içinde buldular ve durumların değişeceğine ve Allah'ın onlara yardım edeceğine dair umutlarını kaybettiler; öte yandan diğerleri de gaybi kaderciliğe bağlı kalıp iman ettiler ve bu nedenle de Allah'ın değişim konusundaki sünneti gerçekleşecek diye hiçbir işe karışmadan üzerlerine Allah'ın yardımının inmesini beklediler.

Özellikle Yahudilerin Gazze'ye yönelik vahşi savaşının ardından umutsuzluğa ve hayal kırıklığına kapılanlar, işleri maddi hesaplar açısından ölçtüler; bu yüzden meseleye, Yahudilere ölümcül silahlar sağlayan, Amerika'nın başını çektiği Batılı ülkelerin sahip olduğu askeri yetenekler ve teknolojik gelişmeler açısından baktılar ve onun Müslüman ülkelerde gezip dolaştığını ve elinin bu ülkelere uzandığını gördüler. Bu nedenle de Amerika ve onun üvey evladı Yahudi varlığının yenilmez olduğunu düşündüler ve onların lisanı halleri onlar (Amerika ve Yahudi varlığı) hakkında Tatarlar hakkında söylenenleri söylüyordu: “Eğer size Tatarların yenildiği söylenirse, onlara inanmayın.” Dolayısıyla onlar, Allah Subhanehu'nun gücünün ve kudretinin, tüm tiranların ve zorbaların gücünden daha üstün olduğunu, bizim zor ya da imkansız olarak gördüğümüz şeylerin Allah katında çok kolay olduğunu, Allah mümin kullarına yardımını indirdiğinde bunu, onların sayısına, donanımına veya maddi gücüne bakmaksızın indirdiğini, kafirlerin sayı ve teçhizatına mukabil Müslümanların belirleyici savaşlarda ne kadar sayı ve teçhizata sahip olduklarını ancak Allah'ın onlara yardım ettiğini görmek için Müslümanların tarihine bakmaları gerektiğini gözden kaçırdılar. Zira Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: كَم مِّن فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإذْنِ اللهِ واللهُ مَعَ الصَّابِرِينَNice az sayıda toluluk Allah'ın izniyle çok sayıdaki topluluğa galip gelmiştir.” [Bakara 249] Dolayısıyla onların düşmanları ne kadar güçlü olursa olsun, Allah'ın gücü karşısında bir hiçtirler demektir. Zira Allah, kulları üzerinde her şeye gücü yeten ve her şeye galip gelendir. Dolayısıyla eğer Allah Subhanehu ve Teala yardımına izin verirse onu geri çevirecek hiç kimse yoktur ve eğer izin vermezse, ondan sonra kim yardım edebilir ki?إِنْ يَنْصُرْكُمُ اللَّهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْ وَإِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذِي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِهِ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.” [Al-i İmran 160] Bu yüzden Müslüman'ın akidesinin, düşmanın çokluğu ve teçhizatından duyulan korkuyla karışması doğru olmadığı gibi sayı ve teçhizatın çokluğu nedeniyle de herhangi bir kibirle karışması da doğru değildir; çünkü Allah bize yardıma izin vermezse sayımız ve teçhizatımız bizim zaferimizin garantisi değildir ki Huneyn Savaşı bizim için bir öğüt ve ibrettir.وَيَوْمَ حُنَيْنٍ إِذْ أَعْجَبَتْكُمْ كَثْرَتُكُمْ فَلَمْ تُغْنِ عَنكُمْ شَيْئاً وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الْأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُم مُّدْبِرِينَHuneyn savaşında size yardım etmişti. Hani çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat sizi hezimete uğramaktan kurtaramamıştı. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonunda (bozularak) gerisin geri dönmüştünüz.” [Tevbe 25] Dolayısıyla düşmanımızın sayısı ve teçhizatı ne kadar güçlü ve ne kadar kibirli olurlarsa olsunlar, bizimle Allah'ın yardımı arasına giremeyecektir.

Her Müslümanın akidesinin özü, ona yeis ve ümitsizliğin haram olmasıdır. إِنَّهُ لاَ يَيْأَسُ مِن رَّوْحِ اللهِ إِلاَّ الْقَوْمُ الْكَافِرُونَAllah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez.” [Yusuf 87] Bu yüzden İslam ümmeti hakkında ümitsizliğe kapılmak ve onda hayır olduğuna karşı çıkmak doğru değildir. Bu ise Gazze halkını ve diğer savunmasız Müslümanları destekleme konusundaki sessizliklerini ve yüzüstü bırakmalarını haklı çıkardığımız anlamına gelmiyor; aksine onları, özellikle de kardeşlerini desteklemeye muktedir olan güç sahiplerini, bu sessizliğin ve yüzüstü bırakmanın her iki dünyadaki sonuçları konusunda uyarıyoruz. Ancak bu, ümmetin evlatlarından umudumuzu kesmediğimiz ve onlardaki hayrı yok saymadığımız anlamına gelmektedir; zira İslam ümmeti kurtarıcı kahramanlar ve fatihler üretmekten yoksun olmamıştır ve olmayacaktır da. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِذَا قَالَ الرَّجُلُ هَلَكَ النَّاسُ فَهُوَ أَهْلَكُهُمْ Bir adam, artık insanlar helak oldu derse, kendisi o insanların daha fazla helak olanıdır.” Yani daha şiddetli bir şekilde helak olan anlamına gelmektedir; zira “أَهْلَكُهُمْ” şeklinde “الكاف” harfinin fetha olarak rivayet edilmesi, gerçekte helak etmeleri değil, kendilerinin helak olmaları anlamına gelmektedir.

Allah'ın kullarına kaçınılmaz olarak yardım edeceğine, Allah Subhanehu'nun vaadinin ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bize olan müjdesine iman edenlere gelince; hiçbir şey yapmadan Allah'ın vaadini yerine getirmesini ve Peygamberi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesini gerçekleştirmesini bekliyorlar. Onlara diyoruz ki; Allah'ın müminlere yönelik yardımı, değişmeyen sabit bir hak kıldığı doğrudur; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَكَانَ حَقّاً عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَMüminlere yardım etmek ise üzerimizde bir haktır.” [Rum 47] Ancak Subhanehu bize, daveti taşımamızı ve bu vakıayı değiştirmek için çalışmamızı emretmiştir: وَقُلِ اعْمَلُواْ فَسَيَرَى اللهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَDe ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Rasulü de müminler de görecektir.” [Tevbe 105] Dolayısıyla bize, beklememizi ya da sadece dua etmemizi emretmemiştir. Yine onlara diyoruz ki; şüphesiz Allah'ın sünneti değişmeyecektir ama onun sünneti, bizler oturduğumuz halde bizim için Hilafet kurması ve düşmanımızla savaşması için gökten melekler indirmesini gerektirmemektedir; bilakis Allah Subhanehu meleklerini, Bedir Savaşı'nda indirdiği gibi müminlere yardım ve desteğinin müjdesi olarak indirecektir: إذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُمْ بِأَلْفٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُرْدِفِينَ Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peşpeşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu.” [Enfal 9] Kur'an-ı Kerim'in bize anlattığı peygamberlerin kıssalarına baktığımızda لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِّأُوْلِى الْأَلْبَابِAndolsun onların (geçmiş peygamberler ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır.” [Yusuf 111] Allah'ın sünnetinin, çağlar boyunca hem peygamberlerin hem de onlarında dışındaki davet taşıyıcılarının üzerinde gerçekleştiğini görürüz. Nitekim Kur'an bize, peygamberlerin ve elçilerin hakka davet ederken kavimleriyle birlikte neler çektiklerini, bu yolda ne kadar büyük çabalar sarf ettiklerini, insanları davet etmek ve fasit gerçekliği değiştirmek için kaç yıllar geçirdiklerini ve sonunda Allah'ın hem onlara hem de onlarla birlikte iman eden gruba yardım ettiğini anlatmaktadır. Bu yüzden bizim, Allah'ın müminlere yönelik yardımının, onların imanlarına ve güzel bir şekilde itaat edip amel etmelerine bağlı olduğunu anlamamız gerekmektedir ki böylece Allah'ın yardımını hak etsinler. Bunu da Allahu Teala’nın şu kavli tasdik etmektedir: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar.” [Muhammed 7] Dolayısıyla eğer biz Allah'a yardım edersek, O da bize yardım edecektir; bizim Allah'a olan yardımımız ise, O'nun şeriatına bağlı kalmak ve dinin üstün gelip ikame edilmesine yol açan şerî hükümlere uymak şeklinde olmalıdır. Allah Subhanehu'nun fazlı sayesinde ümmetin içinde, bu hükümlere uyan ve Allah Subhanehu'nun vaadi ve Nebi'si Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kurulması yönelik müjdesiyle sevinerek fasit gerçekliği değiştirmek ve Hilafet Devleti'ni kurmak için bir kitle içinde çalışarak gecesini gündüzüne katanlar vardır.

Sonuç olarak imtihan ve sınav, habis olanı temiz olandan ayırmak için Allah'ın yaratmak konusundaki sünnetlerinden biri olup musibetin şiddetlenmesi ve sebeplerin kesintiye uğraması da Allah'ın izniyle kurtuluşun yakın olduğunun habercisidir.حَتَّى إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّواْ أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُواْ جَاءهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَن نَّشَاء وَلاَ يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَNihayet peygamberler ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. (Fakat) suçlular topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez.” [Yusuf 110] Allah her şey için bir ölçü koymuştur ve O, bunun için ne ileriye alınan ne de geciken bir zaman ve tarih belirlemiştir ve Allah, belirlemiş olduğu zamanda da mümin kullarına yardımını indirecektir. وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْراًKim Allah’a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” [Talak 2-3] Dolayısıyla Allah'ın zalimleri yakalayıp onları helak ettiğine, mümin kullarına yardım ettiğine, İslam'ın ve Müslümanların yükselmesi ve iktidarı için Allah Subhanehu'nun vaadine ve Nebi'si Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesine dair kıssalar, kalplerimize huzur ve sükûnet vermelidir. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّ اللَّهَ زَوَى لِي الْأَرْضَ أَوْ قَالَ إِنَّ رَبِّي زَوَى لِي الْأَرْضَ فَرَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا وَإِنَّ مُلْكَ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مَا زُوِيَ لِي مِنْهَا Allah yeryüzünü benim için dürdü. Ben de böylece yeryüzünün doğu ve batı her tarafını gördüm. Ümmetimin hükümranlığı benim için dürülen yerlerine kadar ulaşacaktır.” Allah Subhanehu'dan, İslam'ın ve Müslümanların izzetine ve Allah'ın izniyle er ya da geç İslam Devleti'ne şahit olanlardan olmayı niyaz ediyoruz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beraa Mûnasıra

Devamını oku...

Afgan Göçmenlerin Pakistan'dan Toplu Olarak Sınır Dışı Edilmesi Milliyetçi Rejimlerin Vahşetini Teyit Etmektedir

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Afgan Göçmenlerin Pakistan'dan Toplu Olarak Sınır Dışı Edilmesi Milliyetçi Rejimlerin Vahşetini Teyit Etmektedir

Haber:

On yıllardır Pakistan'da yaşayan yüz binlerce Afganlı, ülkeden sınır dışı edilmekle karşı karşıyadırlar.Pakistan, tüm "yasadışı yabancıların" ve Afgan kimliği taşıyanların, gönüllü olarak ülkeyi terk etmeleri ya da sınır dışı edilmekle karşı karşıya kalmaları için 31 Mart tarihine kadar süre tanımıştır.Bayramdan bu yana rejim, bu sınır dışı etme operasyonlarını yoğunlaştırdı ve binlerce kişi sınır dışı kamplarına gönderildi.Eylül 2023 ve Şubat 2025 tarihleri arasında, hükümetin Afgan sakinlerine karşı yürüttüğü sistematik kampanya yaklaşık 850.000 Afgan’ın sınır dışı edilmesine yol açmıştır.Bu yılın Ocak ayında Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif'in ofisi, üç aşamalı bir yeniden yerleşim planının ana hatlarını çizdi:İlk aşama, belge taşımayan tüm Afganların yanı sıra 800.000 Afgan Vatandaşlık Kartı (Afgan göçmenler için Pakistan tarafından verilen bir kimlik belgesi) sahibinin derhal sınır dışı edilmesini içermektedir.İkinci aşama, 2006 yılında verilen ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından yayınlanan kayıt ispat kartına sahip olan ve sadece Haziran 2025'e kadar kalma muafiyeti tanınan 1,3 milyon Afgan’ın sınır dışı edilmesine odaklanacaktır.3. aşamaya gelince; üçüncü bir ülkeye taşınmayı bekleyen Afganların sınır dışı edilmesini ele alacaktır.Pakistan, bu vahşi ırkçı politikasını haklı çıkarmanın nedenleri olarak, "ulusal güvenlik" ve "kaynak yönetimini" gerekçe olarak göstermiştir.

Yorum:

Sınır dışı edilmekle karşı karşıya olan ya da fiili olarak sınır dışı edilmiş olan Afganların çoğu, Sovyetlerin Afganistan'ı işgalinden kaçtıktan sonra 1990'lardan bu yana Pakistan'da yaşamaktadırlar.Dolayısıyla onlarca yıldır, hayatlarını kurdukları, evlenip çocuklarını büyüttükleri, ticari işlerini kurdukları ve evlerini inşa ettikleri vatanları olan topraklarını, ebeveynlerinin uyruğu ya da doğdukları yer dışında hiçbir sebep olmaksızın terk etmek zorunda kaldılar. Sınır dışı edilmekle karşı karşıya olanlardan biri de ailesi 1990'lardan beri Pakistan'da yaşayan Muhammed Lal Han şöyle diyor: “Sanki Afgan olmak varlığımız için bir lanetmiş gibi görülmektedir.”

Pakistan, Afgan vatandaşlarını, suç faaliyetleriyle ilişkilendirerek ya da İslamabad'ın Afganistan'dan gelip faaliyet gösterdiğini iddia ettiği militan grupların ölümcül saldırılarından sorumlu tutarak, utanç verici bir şekilde şeytanlaştırmaktadır.Ancak bu suçlamalar, basitçe bu nakil planının ardında yatan bariz ve açık ırkçılığı gizlemektedir.Pakistan temel olarak, ülkede barışçıl bir yaşam sürmeye çalışan tüm toplumun imajını,ırkçı milliyetçi rejimlerin davranışları gibi bireylerin suç teşkil eden eylemlerini çarpıtmaktadır!Yetkililer, sanki farklı bir ülkede doğmak ya da farklı bir milliyete mensup ebeveynlere sahip olmak ciddi bir suçmuş gibi,çocuklarıyla birlikte yalnız kalan kadınlar da dahil olmak üzere masum Afgan Müslümanların evlerine baskın düzenleyip onları hapishane hücrelerine ya da sınır dışı kamplarına götürmek için polislerini kullanmaktan hiç utanmıyor!Hatta Pakistan vatandaşı olan kadınlarla evlenen bazı Afgan erkekler, sınır dışı edildiklerinde eşlerini geride bırakmak zorunda kalmaktadırlar.

Müslümanların, asli toprakları nedeniyle maruz kaldıkları bu insanlık dışı muamele, büyük zulüm ve utanç verici aşağılama, sömürgeci Batılı ülkeler tarafından, bölgeyi kontrol etmek ve bunu korumak amacıyla Müslümanları bölüp zayıflatmak için Müslüman ülkelere ihraç edilen yozlaşmış milliyetçilik mefhumundan kaynaklanmaktadır.Dolayısıyla bu, şu anda Müslüman ülkelerin başına bela olan rejimlerde pekiştirilmekte ve bu rejimler tarafından teşvik edilmektedir.Ayrıca bu milliyetçi rejimler, devletlerindeki diğer Müslümanlarla aynı imanı ve dini paylaşmalarına rağmen, sırf farklı bir topraktan geldikleri için Müslüman kardeşlerini yabancı veya yasadışı göçmen olarak tanımlamakta veya onları devlet düşmanı olarak tasvir etmektedirler!

Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, milliyetçilik hakkında şöyle buyurmuştur: دَعُوهَا فَإِنَّهَا مُنْتِنَةٌ Onu (milliyetçiliği) terk edin çünkü o kokuşmuştur.” Ve şöyle buyurmuştur: لَيْسَ مِنَّا مَنْ دَعَا إِلَى عَصَبِيَّةٍ وَلَيْسَ مِنَّا مَنْ قَاتَلَ عَلَى عَصَبِيَّةٍ وَلَيْسَ مِنَّا مَنْ مَاتَ عَلَى عَصَبِيَّةٍIrkçılığa (asabiyyeye) çağıran bizden değildir; ırkçılık için savaşan bizden değildir; ırkçılık üzere, asabiyye uğruna ölen bizden değildir.” Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَMüminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” [Hucurat 10] Ve yine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لِأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِSizden biriniz kendi nefsi için sevdiğini, kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olmaz.” Ve yine şöyle buyurmuştur: الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ، لَا يَظْلِمُهُ، وَلَا يَخْذُلُهُ، وَلَا يَحْقِرُهُ، التَّقْوَى هَا هُنَا، - وَيُشِيرُ إِلَى صَدْرِهِ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ - بِحَسْبِ امْرِئٍ مِنْ الشَّرِّ، أَنْ يَحْقِرَ أَخَاهُ الْمُسْلِمَ، كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ؛ دَمُهُ، وَمَالُهُ، وَعِرْضُهُ “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez; onu yardımsız bırakmaz; onu tahkir etmez. (Üç defa kalbine işaret ederek) Takva şuradadır. Müslüman kardeşini hakir görmesi kişiye kötülük olarak yeter. Her Müslümanın namusu, kanı, malı ve onuru Müslümana haramdır”

Dolayısıyla bu zehirli ve yozlaşmış milliyetçilik mefhumu ya da milliyetçi devlet siyaseti, şer'an haramdır ve dinimizden bir sapmadır.Şayet yabancı, yasadışı, istenmeyen ya da halk düşmanı gibi bir şey varsa o da bu yozlaşmış mefhum ve ülkemizde yeri olmayan ve kendisinden kurtulup ortadan kaldırılması gereken bu sapkın milliyetçi rejimlerdir.Bu rejimlerin İslam'ı tamamen tahkir ettikleri ve Allah Subhanehu ve Teala'ya ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bağlılıkları ve itaatleri olan Müslümanları yönetmeyi hak etmedikleri gayet açıktır.

Milliyetçilik, ulus-devlet sistemleri ve siyaset, İslami kardeşlik mefhumunu baltalamaktadır.Zira İslam ülkelerindeki milliyetçi rejimler bunları, Filistin'de olduğu gibi Müslümanlar zulme maruz kaldıklarında veya katledildiğinde, askeri müdahalede bulunmamak için bahane üretmek ve onları yabancı topraklardaki yabancılar ve İslam'da kardeş olarak görmemek için kullanmaktadırlar.Ya da Rohingya Müslümanları ile birlikte Bangladeş, Malezya ve Endonezya'da gördüğümüz gibi, kendi ülkelerinde güvenli bir sığınak arayan zulüm görmüş Müslümanların kitlesel olarak geri gönderilmesini meşrulaştırmak için kullanmaktadırlar.Bu nedenle Müslümanlar olarak bizlerin, her türlü milliyetçiliği kesin olarak reddetmemiz ve buna dayalı tüm politikalara, planlara, yasalara ve sistemlere karşı durmamızın yanı sıra toplumlarımızda bunu destekleyen ve uygulayan yöneticileri ve rejimleri kökünden söküp atmamız gerekmektedir.Ayrıca sömürgeciliğin dayattığı ve ülkelerimizin arasını ayıran ulusal sınırlardan kurtulmamız ve Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurarak İslam ümmetini birleştirmek için çalışmamız gerekir; zira Allah Subhanehu ve Teala'nın farz kıldığı şeylere göze İslam ümmetini birleştirmenin pratik yolu ve İslam şeriatının emrettiği ve geçmişte de olduğu gibi cinsiyetleri, ırkları, mezhepleri veya doğum yerleri ne olursa olsun tüm Müslümanlara koruma sağlayacak ve onları kanun önünde aynı haklara sahip eşit tebaalar olarak görecek olan Hilafettir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Esma Sıddık

Devamını oku...

Avrupa Birliği, Orta Asya'da “Pastadan” Pay Almak İstiyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Avrupa Birliği, Orta Asya'da “Pastadan” Pay Almak İstiyor!

Haber:

Orta Asya ülkeleri ve Avrupa Birliği yöneticileri, ilişkileri stratejik ortaklık düzeyine çıkaran ortak bir deklarasyonu kabul ettiler. (04/04/2025)

Yorum:

3-4 Nisan 2025 tarihlerinde Avrupa Birliği ve Orta Asya yöneticileri Özbekistan'ın Semerkant kentinde ilk zirvelerini gerçekleştirdiler ve aralarındaki ilişkilerini geliştirmek üzere yeni bir stratejik ortaklık ilan ettiler.Zirveye Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan liderleri katıldılar. Zirvenin Orta Asya-AB ilişkilerini yeni bir tarihi aşamaya taşıdığı kabul edildi ve zirvenin tüm ayrıntıları, yerli ve yabancı medya kuruluşları tarafından aktif bir şekilde ele alındı.Bu zirvenin Orta Asya'daki rejimler, özellikle de Özbek rejimi açısından çok önemli bir etkinlik olması bekleniyordu. Bu nedenle bu yüksek profilli etkinliğin organizasyonu için ciddi bir hazırlık yapıldı.Hatta zirvenin yapıldığı günlerde, Semerkant şehrine giden yollar geçici olarak kapatıldı. Çünkü zirvede, AB'nin bölgeye milyarlarca dolarlık yatırım ve yardım açıklaması bekleniyordu ve öyle de oldu.Zirvenin ana konuları aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

1- Ulaşım koridorlarının geliştirilmesi. Avrupa Birliği'nin, Avrupa ile Orta Asya arasındaki kara yolunu neredeyse yarıya indirecek (15 gün) Trans-Hazar Ulaşım Koridorunun geliştirilmesi için 10 milyar Avro tahsis etmeyi kabul etmesi.

2- Kritik öneme sahip madenler, yeşil enerji, dijital iletişim ve uydu üzerinden internet.Orta Asya, dünyadaki manganez rezervlerinin %40'ının yanı sıra büyük oranda lityum ve grafit rezervlerine sahiptir.AB, Tacikistan'da Rogun ve Kırgızistan'da Kambarata olmak üzere iki hidroelektrik santralinin inşasına katılmaktadır.Ayrıca uzak bölgeleri birbirine bağlayacak bir uydu programının başlatıldığı da duyuruldu.Ursula von der Leyen, 12 milyar Avroluk Global Gateway yatırım paketinin (Küresel Ağ Geçidi Girişim) başlatıldığını da açıkladı.Bu miktar, şu dört sektör arasında paylaştırılmıştır: Ulaştırma (3 milyar Avro), kritik öneme sahip mineraller (2,5 milyar Avro), hidroelektrik ve iklim (6,4 milyar Avro) ve uydu üzerinden internet (100 milyon Avro).

3- AB'nin hedefi, Rusya ve Çin'in bölgedeki etkisini en aza indirmek, bu ikisinin hayati çıkar alanlarını daraltmak ve Rusya'nın yaptırımlardan kaçmasını engellemektir.

4- AB, Orta Asya'daki güvenlik sorununa, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşı, Taliban'ın Afganistan'da iktidarı ele geçirmesi, Çin'in dış politikasını güçlendirmesi, siyasi İslam'ın insanlar arasında artan popülaritesi ve artan halk hoşnutsuzluğu merceğinden bakmaktadır.

5- Amerika ve Avrupa arasındaki ticaret savaşı koşullarında Avrupa Birliği, Orta Asya'da yeni bir pazar açmayı ümit ediyor. Zira nüfusu 80 milyonu aşan bölge, büyük bir tüketici pazarı olarak görülüyor.Zirve öncesinde Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Semerkant'taki zirveyi, Avrupa'nın ABD'nin uyguladığı gümrük vergilerine yanıt verme stratejisinin bir parçası olarak nitelendirdi.

Burada, şu yerinde olan bir soru öne çıkmaktadır:Bu zirvede ele alınan konular ve bunların sonuçları, Orta Asya'daki Müslümanların ve özellikle de Özbekistan halkının hayatını nasıl etkileyecek?

Bu sorunun kısa cevabı aşağıdaki şekildedir:

Ulaşım koridorları Orta Asya mallarının küresel pazarlara ulaşması için bir fırsat olarak görülmesine rağmen, ancak asıl olarak Avrupa Birliği'nin çıkarlarına hizmet etmektedir; çünkü bölge ülkeleri, ihraç ürünleri için bir üretim üssüne sahip değildir, aksine sadece ucuz işgücü sağlayan bir hammadde üssüne sahiptir.Bu yüzden bu koridorlar, bölge halklarına ait olan doğal kaynakların taşınması, sanayileştirilmesi ve daha sonra maliyetinin kat be kat fazlasına bize satılması için gereklidir.Buna ek olarak Avrupa pazarlarına tercihli erişim sağlayan Genelleştirilmiş Tercihler Sistemine (GSP+) katılmak için çok büyük bir baskı vardır.Bu da yozlaşmış demokratik özgürlüklerin ve bunlardan kaynaklanan yasaların uygulanmasını sağlama taahhüdü anlamına gelmektedir.Yatırıma gelince; hangi sektöre yönelirse yönelsin, o sektördeki fiyatlar yükselecektir; çünkü yabancı yatırımcıları çekmek için fiyatları yükseltmek gerekmektedir.Bunun en bariz örneği Özbekistan'da enerji ve kamu hizmetleri fiyatlarında yaşanan ve devam etmesi beklenen keskin yükseliştir.

AB'nin, Rusya ve Çin'e karşı izlediği politika, özellikle de Rusya'nın kendisine uygulanan yaptırımları delmesini önlemek için Orta Asya'yı yanına alma arzusu, bölge halkları için iyiye işaret değildir; çünkü bu, Rusya ve Çin'den uzaklaşmayı ve Batı'ya, özellikle de Avrupa Birliği'ne bağımlı olmayı tercih etmek anlamına gelmektedir. Bu ise parlak yeni bir yuları, paslı bir yular ile değiştirmeye benzemektedir.Güvenlik konularına gelince; AB, Afganistan'daki Taliban hükümetinin İslami yönetime yönelik artan arzularının büyümesinden ve aynı şekilde Orta Asya'daki Müslüman halklar arasında İslam'a yönelik artan eğilimlerin de büyümesinden sürekli olarak endişe duymaktadır.Bu nedenle Orta Asya rejimlerinin, terörizm ve aşırıcılıkla mücadele bahanesiyle İslam'a ve Müslümanlara yönelik yürüttüğü savaşı sürekli olarak izlemekte ve desteklemektedir.

ABD'nin AB'yi zor durumda bırakan icraatlarına bir tepki olarak Orta Asya'yı kullanma fikri, onun hırslarının boyutunu ortaya koymaktadır; çünkü mevcut durumda Orta Asya'nın kendisi için daha önemli bir hale geldiğini vurgulaması, kıstasının sadece kendi çıkarları olduğunu göstermektedir.Bu yüzden hedefin, Orta Asya'dan elde edilecek çıkarları azami düzeye çıkarmak olduğunu görmek çok kolaydır.Konuşmalar, el sıkışmalar, sinsi kahkahalar ve diğer formaliteler ise, insanları kandırmak için kullanılan kamuflajlardan başka bir şey değildir.

Özbekistan ve Orta Asya'nın Müslüman halklarının, Fransa liderliğindeki AB'nin dostluk ve iş birliği söylemlerine aldanmamaları gerekir.Ayrıca üzerlerindeki baskıcı ve zalim rejimlerin, sömürgeci kafir ülkelerle ilişkilerinin geliştiği yönündeki böbürlenmelerine de aldanmamaları gerekir.Çünkü bu şerir ülkeler, hiçbir zaman Müslümanların dostu olmamıştır ve kesinlikle olmayacaktır da.Dolayısıyla bu rejimlerin, sömürgeci kâfirleri memnun etmek ve tahtlarının ömrünü uzatmaktan başka bir endişeleri yoktur.Bu nedenle Özbekistan da dahil olmak üzere Orta Asya'daki Müslüman halkların tek bir beden gibi birleşmeleri, izzet ve güce yönelik tek gerçek yolun İslam olduğunun farkına varmaları ve tüm enerjilerini ve kaynaklarını İslam'ı iktidara ulaştırmak için harcamaları gerekir.

وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيماً فَاتَّبِعُوهُ

Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun.” [En’am 153]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İslam Ebu Halil - Özbekistan

Devamını oku...

Trablus, Lübnan: Gösteri; “Gazze'nin Kanı Bizim Kanımızdır, Ey Ümmetin Orduları!”

  • Kategori Lübnan
  •   |  
Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti:
Trablus, Gösteri: “Gazze'nin Kanı Bizim Kanımızdır, Ey Ümmetin Orduları!”
 

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, 18 aydan fazla bir süredir devam eden, kuşatma altındaki Gazze Şeridi'nde savunmasız Müslümanlara karşı cani Yahudi varlığı tarafından gerçekleştirilen ve şimdiye kadar 170.000'den fazla Müslüman erkek ve kadının şehit edilmesi, yaralanması ve kaybolmasıyla sonuçlanan acımasız katliamlar (soykırım) ışığında, Lübnan'ın Trablus kenti sokaklarında “Gazze'nin Kanı Kanımızdır, Ey Ümmetin Orduları!” başlığı altında bir gösteri düzenledi.

Katılımcılar, Müslüman orduları, Mübarek Toprak Filistin'deki Müslümanları desteklemek ve mübarek Mescid-i Aksa'yı ve nehirden denize kadar işgal altındaki tüm Filistin'i katil, cani Yahudilerin pisliğinden arındırmak için derhal harekete geçmeye çağırdı.

Cuma, Hicri 13 Şevval 1446, Miladi 11 Nisan 2025

Etiketler

#أقيموا_الخلافة
#YenidenHilafet
#ReturnTheKhilafah
#خلافت_کو_قائم_کرو
#TurudisheniKhilafah

Daha Fazla Bilgi İçin:

Hizb-ut Tahrir Lübnan Vilayeti Twitter Sayfası
Hizb-ut Tahrir Lübnan Vilayeti Facebook Sayfası

 

Devamını oku...

Pakistan: Ey Müslümanların Orduları! Cahiliyede Güçlü, İslam'da Zayıf Mısınız?

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Ey Müslümanların Orduları! Cahiliyede Güçlü, İslam'da Zayıf Mısınız?

Yahudi varlığı, Gazze'ye yönelik acımasız bombardımanının ardından 20 Mart 2025'te kara harekâtını genişletti. Bu arada Müslümanların siyasi ve askeri liderleri, ordularımızı fitne savaşlarında kullanırken Washington'un Firavunu Trump'ı memnun etmekle meşguller. Müslümanların ordularına soruyoruz: Amerika'ya Irak ve Afganistan'da yenilgiyi tattıranlar kendi Müslüman kardeşleriniz değil miydi? Öyleyse sizi bu ajan liderleri uzaklaştırmaktan ve Müslümanları korumak için seferber olmaktan alıkoyan nedir? Biz size Raşid Halife Ebu Bekir es-Sıddık'ın (ra) zor şartlar nedeniyle mürtedlere karşı savaşta müsamahayı reddederken kullandığı sözlerin aynısını söylüyoruz: جبار في الجاهلية خوار في الإسلام! “Cahillikte güçlü, İslam'da zayıf!” imanınızı onurlandırın ve Gazze'ye destek için harekete geçin!

#TimeforKhilafah

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu

23 Ramazan-ı Şerif 1446 - 23 Mart 2025

pakistan vilayeti

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

Devamını oku...

Hollanda: Amsterdam'da “Gazze için Harekete Geçin!” Yürüyüşü

  • Kategori Hollanda
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Hollanda:
Amsterdam'da “Gazze için Harekete Geçin!” Yürüyüşü

Hizb-ut Tahrir/Hollanda, suçlu Yahudi varlığının kuşatma altındaki Gazze Şeridi'nde silahsız Müslümanlara karşı 17 aydan fazla bir süredir devam eden ve bugüne kadar 170.000'den fazla Müslüman erkek ve kadının şehit olmasına ve yaralanmasına yol açan acımasız katliamlar (soykırım) karşısında, suçlu Yahudi varlığının 18/03/2025 Salı günü şafak vakti kırılgan ateşkes anlaşmasını ihlal etmesinin ve çoğu kadın, çocuk ve yaşlı olmak üzere silahsız Müslümanları sistematik olarak öldürmeye devam etmesinin ardından, Hollanda'nın başkenti Amsterdam'da bir yürüyüş ve kitlesel bir stand düzenledi.

Pazar, 08 Şevval 1446 Hicri 06 Nisan 2025 Miladi 

hollanda

- Yürüyüşün Gidişatı Hakkında Kısa Bir Rapor -

Hizb-ut Tahrir Hollanda, Gazze'deki halkımızı desteklemek ve Gazze'deki soykırım, ölüm ve açlığa karşı Müslümanlar arasında duyarlılığı artırmak amacıyla 06-04-2025 Pazar günü Amsterdam'da "Gazze için Hareket" başlıklı bir gösteri yürüyüşü düzenledi.

Yürüyüş, katılımcıların Gazze'ye destek, kışlalarında oturan ulusal orduların harekete geçirilmesi ve özellikle Mısır ve Ürdün'deki aşağılanma ve utanç yöneticilerinin devrilmesi çağrısında bulunan sloganlarının yanı sıra kafir Batı'nın yalanlarını, komplolarını, sahteliklerini, yolsuzluklarını gösterdikten sonra uluslararası kurumlarının çöküşünü gösteren sloganlarla Amsterdam sokaklarında dolaşmaya başladı.

Müslüman toplumunun birçok üyesinin, bölge sakinlerinin ve esnafın katıldığı görkemli bir gösteriydi. Yürüyüşün sonunda Kur'an-ı Kerim'den ayetlerin okunmasıyla başlayan bir ara verildi ve ardından Hizb-ut Tahrir'in Hollanda Medya Temsilcisi Okay Pala, Müslümanların seslerini duyurmalarının ve Gazze'deki insanlarımızın maruz kaldığı şeylere karşı duruşlarını göstermelerinin öneminin yanı sıra boykotların, bağışların ve artan duaların faydası üzerine bir konuşma yaptı. Sayın Okay Pala konuşmasını, İslam ümmetinin başına gelen zillet ve aşağılanmayı değiştirmesi gerektiğinin bilincinde olması ve yöneticileri devirmek, orduları mübarek topraklara (Filistin) doğru hareket etmeye zorlamak, mübarek Mescid-i Aksa'yı özgürleştirmek ve suçlu Yahudi varlığının on yedi aydan fazla bir süredir Gazze'de sürdürdüğü soykırım savaşını durdurmak için nasıl fedakârlık yapması ve onlara karşı ayaklanması gerektiğini açıklayarak bitirdi.

Hizb-ut Tahrir Avrupa Merkezi Medya Ofisi Temsilcisi

Pazar, 08 Şevval 1446 - 06 Nisan 2025

hollanda

- Faaliyetten Kareler -

hollanda

 2025 04 06 NL GAZA ACTV POSTER 1

 

2025 04 06 NL GAZA ACTV POSTER 2

hollanda

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

hollanda

İlgili Bağlantılar:

Hizb-ut Tahrir Hollanda Resmi Web Sayfası
Hizb-ut Tahrir Hollanda Facebok Sayfası
Hizb-ut Tahrir Hollanda Twitter Sayfası
Hizb-ut Tahrir Hollanda Instagram Sayfası
Hizb-ut Tahrir Hollanda YouTube Kanalı

 

 
Devamını oku...

ABD Başkanı Donald Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus’un Lübnan Ziyareti!

ABD Başkanı Donald Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus, ikinci kez Lübnan’a bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret, Yahudilerin insanlara ve taş üstünde taş bırakmayan arsız, utanmaz saldırılarının sürdüğü bir zamanda gerçekleşti.

Haaretz gazetesi Morgan Ortagus’un atanmasını dış politika merkezli önemli bir gelişme olarak değerlendirirken, bu tercihin İsrail yanlısı lobileri memnun edeceğini ve Ortagus’un bu çevreler nezdindeki yüksek itibarını yeniden teyit ettiğini belirtti.

Bu son ziyaretinde Ortagus, Lübnan’ın siyasi, ekonomik ve askeri meselelerinin en küçüğünden en büyüğüne kadar her detayına pervasızca burnunu soktuğunu ortaya koydu. Cumhurbaşkanından başbakana, meclis başkanından dışişleri bakanı, birçok bakan ve milletvekiline kadar yaptığı o tumturaklı yoğun diplomasi trafiği, onun yalnızca bir bölge temsilcisi değil, adeta ABD’nin Lübnan’daki üst düzey vesayet yetkilisi gibi hareket ettiğini göstermektedir.

Ortagus’un medyaya yaptığı provokatif açıklamaları, bu ziyaretin ne menem bir şey olduğunu ve güya egemenlik taslayan en zavallı devletin bile yutamayacağı türden mesajlar içerdiğini ortaya koydu! ABD’li diplomat, söz konusu skandal açıklamalarında, sözde “Lübnan’ın İsrail’e yönelik saldırılarından” söz etti ve güneyden atılan iki ilkel roketi gündeme getirdi. Ama suçlu Yahudi varlığının Lübnan’da, Gazze’de, Suriye’de yaptığı hava saldırılarını, katliamları, sürgünleri ve yıkımları unuttu, görmezden geldi! Dahası bütün arsızlığıyla Yahudi varlığını savundu ve ‘karşılık verme hakkı” olduğunu iddia etti. Çocukları, kadınları, sivilleri öldüren Yahudi varlığına Amerikan yönetiminin baskı yapmayacağını açıkça dile getirdi. Morgan Ortagus, Lübnan’daki silahlı güçlerin yalnızca düzenli orduyla sınırlı olması gerektiği yönündeki ABD yönetiminin yaklaşımını yeniden teyit etti. Ancak ABD’nin Yahudi varlığını en son model ve en acımasız silahlarla desteklemek için kesenin ağzını açtığı ve halen bu silahların Gazze, Lübnan ve Suriye’de kullanılmaya devam ettiği gerçeğini göz ardı etti. ABD’nin yolsuzlukla mücadele politikalarından bahseden Ortagus, uluslararası hukuka aykırı biçimde başka ülkelerin iç işlerine müdahale etmenin aslında küresel ölçekte bir yolsuzluk örneği olduğunu hakikatini görmezden geldi!

Lübnan’ın onurunu ve egemenliğini ayaklar altına alan provokatif bu küstahça tavrı şiddetle kınıyoruz! Aslında Lübnan’daki iktidar sahiplerinin onu bu denli sıcak ve büyük bir coşkuyla karşılamaları, ülkenin tüm dosyalarını önüne sermeleri, ülkenin kapılarını ardına kadar ona açmaları, ona sanki ülkenin gerçek yöneticisiymiş gibi davranmaları ve yaptığı bu utanç verici görüşmelere methiyeler dizmeleri kınanmaya daha çok layıktır! Dahası, Ortagus, Lübnanlı yetkililerin karşısına onların düşmanının sembolü olan Davut Yıldızı’nı takarak çıkmış ve işgalci varlığın cinayetlerini pervasızca savunmuştur!

Lübnan’daki iktidar, Ortagus gibi özel temsilcilerin yönlendirmelerine boyun eğerek, metamorfoz Yahudi varlığı ile normalleşme (yani teslimiyet) yoluna girmiştir. Eğer Müslümanların geniş çaplı muhalefeti olmasaydı, bu yönetim utanç verici bir şekilde normalleşme sürecini çoktan girmiş olacaktı. İktidar, Yahudilerin Lübnan topraklarının bir bölümünü hala işgal altında tutmasına rağmen, sadece kınama mesajları yayınlamakta ve işgal altındaki topraklarını özgürleştirmek için ordusunu harekete geçirmemektedir!

Gayet iyi biliyoruz ki bu iktidarın Amerika’nın karşısında hiçbir ağırlığı, hiçbir dayanağı yoktur. Hatta bölgedeki Amerika’nın kuyrukçuları karşısında bile dik duramaz! Çünkü bu iktidarın adamlarını alenen atayan onlardır, hatta en küçük bakanın tayinine bile müdahale ederler!

Hilafet Devleti yıkılıp topraklarımızın param parça edilmesinden bu yana, bizler yozlaşmış milliyetçiliklerin ve bizlere sayısız felaket getiren o içi boş, kartondan devletçiklerin maskelediği bir işgalin gölgesi altında yaşıyoruz. Gerçek kurtuluş, ancak devletimizi yeniden kurup tek bir çatı altında birleştiğimizde, Rabbimizin şeriatıyla hükmedip kendi siyasetimizi kendi çıkarlarımız ve Allah’ın rızası doğrultusunda yürüttüğümüzde mümkün olacaktır. O zaman düşmanlarımızın iç işlerimize müdahale edecek alanı kalmayacaktır.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER