El-Vakiye TV: Yayında Halaka Programı; İslam Nizamı Kitabı (46.) Bölüm - Genel Özgürlükler Mi Yoksa Şeriata Göre Disipline Olmak Mı?
- Kategori El Vakiye TV
- |
Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi
H. 24 Zilkâde 1439 El-Muvafık M. 06 Ağustos 2018
Haber-Yorum
Mirziyoyev, Müslümanlara Yönelik “Kara Listeleri” Yeniden Canlandırıyor!
Haber:
Popüler Özbek blog yazarı Mirahmet Muminov, ülkedeki camilerde namaz kılanların tam gözetim altına alınması ve izlenmesi hakkında bilgi sahibi olduğunu duyurdu. Bunu Facebook sayfasında şöyle ifade etti:
“Din İşleri Komitesi ve Özbekistan Müslüman Kurulu, İçişleri Bakanlığı ile işbirliği içinde, camilerde düzenli olarak namaz kılanların listelerini derlemekle görevlendirilmiştir.Karar, gençler arasında artan dini aşırıcılık ve dini fikirlerin popüler olmasıyla bağlantılı olup amaç, gençlerin radikalleşmelerini önlemektir. Ayrıca imamlar, gençleri radikalleşmekten alıkoymak, onlara rehberlik etmek ve saldırgan namaz kılanların listesini tutmakla görevlendirildi.Yine camilerin kolluk kuvvetlerine güvenlik kamerası verilerini temin etmesi gerekmektedir.
Ayrıca cami imamları sakallı gençlere rehberlik etmek, mezheplerini karakterize eden dini hoşgörü fikirlerini teşvik etmek ve küresel dini çatışma vakalarına karşı uyarıda bulunmakla görevlendirildi.İmamların, cami görevlilerini eleştiren veya eleştirel bir şekilde konuşan saldırgan gençler için ayrı listeler hazırlamaları gerekiyor.
Buna ek olarak tüm camilerin güvenlik kameralarını kaydetmeleri ve kayıtları kolluk kuvvetlerine teslim etmeleri talimatı verilmiştir. Ayrıca imamlara, görevlerini sevmelerine rağmen yetkililere itaat etmemelerinin ceza, kınama ve diğer vahim sonuçlara yol açacağı hatırlatıldı.”
Yorum:
Dini aktivistlerin "kara listesinin" eski Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov tarafından ülkede İslami ve siyasi uyanışı önlemek için verdiği eşi benzeri görülmemiş bir mücadelenin parçası olarak oluşturulmuş olduğu hatırlanmalıdır.Mirziyoyev 2017’de iktidara geldikten sonra İslamcı faaliyetlerden şüphelenilen veya bundan dolayı hüküm giyen kişilerin yer aldığı “kara listeleri” resmen iptal etmiş ve ardından 16.000 kişinin listelerden çıkarıldığını da resmen duyurmuştu.2019 yılında, İnsan Hakları Komiserliği Sekreterliği temsilcisi Saidbek Azimov, Özbekistan’ın artık bu tür dini aktivistlerin kayıtları tutmadığını ve artık “kara listenin” olmadığını belirtmişti.”
Camiye gidenlerin bu listelerinin derlenip takip edilmesi uygulaması, sadece geçmişe dönüş anlamına gelmeyecek, aksine Kerimov dönemiyle karşılaştırıldığında bile insanlar üzerindeki baskının önemli ölçüde artması anlamına gelecektir.Bu önlemlerin hedefinin, genel olarak camilere gelmeyi en aza indirmek, dolayısıyla İslami bilince geri dönüş hızını yavaşlatmak için insanlar arasında bir korku atmosferi oluşturmak olduğu açıktır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazar
Muhammed Mansur
Haber-Yorum
Trump’ın Yeniden Seçilmesi: Sonu Gelmeyen Bir Demokratik Düşüştür!
Haber:
6 Kasım 2024’te, hüküm giymiş bir suçlu olan Donald Trump’ın, bir kez daha Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimlerinin galibi olduğu teyit edildi. Bu olay sadece önemsiz bir kişisel mesele değil, aksine Batı’daki demokratik sistemin derin bir şekilde kötüye gittiğinin bir belirtisidir.Bu arada dünya izlerken, Trump'ın yeniden seçilmesi Batı demokrasisinin yıllardır dünyaya sattığı birçok yanılsamayı da ortaya çıkarıyor.
Yorum:
Demokrasinin çözülmesi:Trump her zaman kibir, elitizm ve bencilliğin timsali olmuştur. ABD’de iktidara dönüşü, sadece Amerika'yı tehdit etmekle kalmayıp aynı zamanda tüm Batı demokrasisi kavramının altını oyan daha geniş ölçekli bir liderlik krizini teyit etmektedir. Hüküm giymiş bir suçlu ve açıkça ahlaksız bir kişinin dünyanın en güçlü ülkesini yönetmek üzere atanması, demokrasinin ne kadar yetersiz, yozlaşmış ve manipüle edilebilir olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Sözde halkın yönetimi, halkın gerçek ihtiyaçlarına bile saygı duymayan bencil, kapitalist ve elit çıkarlar için bir platform olarak her zamankinden daha net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Seçkinler anlatıyı ve para akışını kontrol ederken, insanlar gerçek bir güce sahip olduklarına inandırılarak yanıltılmaktadır. Sözde demokratik değerler, halkları ve ulusları manipüle etmek, onlara kontrol etmek ve sömürgeleştirmek için kullanılan vehimlerden başka bir şey değildir.Bu sadece Amerika’ya özgü bir olgu değil, Batı’da demokrasinin genel çözülüşünü ve ciddi bir liderlik krizini de yansıtıyor.
Nitekim özgürlük, adalet ve insan onuru uzun zamandır Batı'nın sloganlarıydı ancak gerçeğin çok daha karanlık bir şeyle karakterize olduğu kanıtlanmıştır.Batı hiçbir zaman adaletin ya da haysiyetin garantörü olmamış, bunun aksine tarihsel olarak gücünün araçlarını diğer ülkeleri ezmek, onlara tahakküm etmek, onları sömürgeleştirmek ve yok etmek için kullanmış olup bugün de hâlâ kullanmaya devam etmektedir. Bu sistem zayıfları koruyan ya da insanlığın ortak iyiliğini önemseyen bir sistem değil, aksine hem ayrıcalıklı elitleri korumak, hem de Batı'nın dünyanın diğer kısımlarına egemen olmasını sağlayan statükoyu korumak için tasarlanmış bir sistemdir.
Bizim yeni bir siyasi sisteme ihtiyacımız vardır: İslam ümmeti açısından bu olay bize, maalesef bazılarımızın inandığı gibi, umutlarımızı ve geleceğimizi Batılı güçlerin ya da onların liderlerinin ellerine bırakamayacağımızı hatırlatmaktadır. Zira Gazze’deki Müslümanlar soykırımla karşı karşıya kalırken Batı her seferinde görmezden gelmektedir.
Eğer Filistin’deki Müslümanlara yardım edeceksek, bu Beyaz Saray aracılığıyla olmayacaktır!Artık kendimize güvenmemizin ve adalete, merhamete ve vahdete dayalı kendi sistemimizi yeniden inşa etmemizin zamanı gelmiştir.Hilafet bir hayal değildir, aksine şayet bu dünyada adalet ve insan onurunun öncelikli olduğunu görmek istiyorsak Hilafet ilahi bir vacip ve pratik bir gerekliliktir.Kaderimiz Washington ya da Paris’teki seçimlerin sonuçlarına bağlı olmamalıdır; aksine kendi gücümüz ve inancımız üzerine inşa edilmelidir.
Batı kendi çelişkilerinin ve krizlerinin ağırlığı altında ezilirken Müslümanlar olarak bizim, Hilafetin tüm dünya için bir adalet, haysiyet ve kalkınma feneri olduğu altın çağı yeniden canlandırmak için eşsiz bir fırsatımız vardır.Filistin'in kurtuluşu ve Gazze ile diğer yerlerdeki mazlumların korunması ancak Hilafet liderliği altında birleşmiş İslam ümmeti yoluyla gerçekleşebilir.Bu ise sadece Müslümanlar için değil, Batı sisteminin hegemonyası ve adaletsizliği altında giderek daha fazla acı çeken tüm insanlık için bir çözümdür. Nitekim İslam ümmeti, liderliğin dizginini üstlenmek için tüm temel gereksinimlere sahiptir. Bu yüzden artık ümmetin ayağa kalkıp mevcut siyasi sistemi reddetmesinin ve Allah Subhanu'nun hükümlerine ve ahlaki nezahete dayalı adil bir toplum yolunda insanlığa rehberlik eden bir ışık olmasının zamanı gelmiştir.
وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْناً يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئاً“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar.” [Nur 55]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İbrahim Atraş
Haber-Yorum
Yer ile Gök Birbirinden Ne Kadar Da Uzak!
Haber:
- Müslümanların başındaki yöneticiler Trump’ı tebrik etmek için yarışıyorlar.
- Bir grup Müslüman genç ve onlarla dayanışma içinde olanlar, Amsterdam’da Yahudi taraftarlarına karşı koyuyorlar.
Yorum:
Aşağılık ajan rejimler, kendilerinin ümmetin cinsinden olmadıklarını ve ümmete ait olmadıklarını teyit etmekte ısrar ettiler; zira Müslümanların duygularına açıkça meydan okuyarak seçimlerde zaferini ilan etmesinin ardından ABD Başkanı Trump’ı tebrik etmek ve ona itaat ve sadakat teklifleri sunmak için yarıştılar.Dolayısıyla bu ajan rejimler, Gazze, Lübnan ve başka yerlerde Amerika’nın doğrudan liderlik ettiği ve araçlarını kullandığı bir savaşta Müslümanların evlatlarının katledilmesini unuttukları gibi bu kâfirin Yahudilere doğrudan ve sınırsız destek açıklamalarını da unuttular. Peki hiç dikenden üzüm hasat edilir mi?!
Öte yandan bir grup Müslüman genç ve onlarla dayanışma içerisinde olanların, Amsterdam'da oynayan bir kulübü desteklemeye gelip Filistin'deki kardeşlerine karşı provokasyon ve tezahüratlar yapmalarının ardından bir grup Yahudi pisliğine karşı koymaları, Müslümanların duygularının birliğini, Ruveybida rejimlerden kurtulma arzularını ve kardeşlerini desteklemelerini engelleyen şeyin, İslam'ı ve halkını inkar eden nefret dolu Batı’nın doğrudan desteğiyle başlarına musallat olan aşağılık yöneticiler olduğunu teyit eden bir olaydır.
Ortada iki fotoğraf vardır; birincisi, Müslümanların başındaki Ruveybidaların küstahlık ve kibirlerini ve onların hem Müslümanların duygularına hem de Amerika ve Yahudilerin Filistin ve diğerlerine yönelik vahşi savaşlarında işledikleri suçları gördüklerinden dolayı duydukları öfkelerine ve acılarına meydan okumalarını, Amerika ve Yahudilere verdikleri desteklerini ve İslam ümmetinden uzaklaştıklarını yansıtmaktadır. İkincisine gelince; Müslümanların duygularının ve inançlarının birliğini ve onların aralarını ayıran hayali sınırlara inanmadıklarını yansıtmaktadır; zira Müslümanlar, yeryüzünün doğusunda ve batısında tek bir ümmet olup bu ümmet, “Allah’tan başka ilah yoktur” ve Allah’tan başka ibadet ve itaat edilecek kimse olmadığı üzerinde birleşmiştir. Dolayısıyla Müslümanların acıları da birdir, sevinçleri de birdir ve onlar kardeşlerine destek olmak için nefislerini ve paralarını feda etmeye hazırdırlar.
Ey İslam ümmeti ve ey insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet: Allahu Teala’nın sevinci ve zaferiyle sevinin, Allah’ın izniyle ecrinizi daha da artıracak bir adım atarak O’na tabi olun, hitabınızda ve davetinizde aşağılık ve ajan rejimle bağlarını koparmaları ve bağları Allah Celle Celaluhu’ya bağlamaları için ordu içerisindeki evlatlarınıza odaklanın ki böylece Allahu Teala’nın bereketiyle Filistin’i ve işgal altındaki diğer tüm Müslüman toprakları kurtarmak için harekete geçsinler.
Ey İslam ümmeti; şunu bilin ki yöneticileriniz düşmanlarınızla ittifak kurdukları gibi ordularınızı, halkımızı katliam ve kıyımdan kurtarmak için Filistin’e yönlendirmek yerine onları düşmanınızın emrinin altına veriyorlar.Yahudiler Amerika ve Avrupa'nın silahlarıyla kardeşlerimizi, çocuklarımızı ve kadınlarımızı katlederken Ruveybidalar, askerlerimizi ve subaylarımızı Yahudilerin ve Batı’nın çıkarlarını korumak için kullanıyorlar. Müslümanların orduları bu alçakların emri altındayken Yahudiler neden korkacaklar ki?!
Ey Müslüman orduları: Kardeşleriniz katledilirken onların katilleriyle işbirliği mi yapıyorsunuz?! Sizleri dininizin ve milletinizin düşmanlarına hizmet etmek için kullananlara karşı sessiz mi kalacaksınız?!Bugün sizler iki seçenekle karşı karşıyasınız; ya sessiz kalıp rıza göstererek bunun sonucunda bu dünyada yıkım ve aşağılanmaya, kıyamet gününde ise rüsvaylık ve pişmanlığa maruz kalacaksınız, ya da harekete geçip bu yozlaşmış vandalların ellerini tutup onları engelleyerek, Yahudileri ve varlıklarını Filistin’den söküp atacak, kafir Batı’yı ve kuyruklarını mağlup edecek ve yeryüzünün her bir yerine adalet ve huzuru yayacak olan Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti ilan etmesi için Hizb-ut Tahrir’e nusret vereceksiniz. Bu ise aziz olan Allah’a hiç de zor değildir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ “Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” [Hac 40]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Abdulilah Muhammed – Ürdün
Hizb-ut Tahrir Üyesi Faziletli Şeyh Yusuf Maharize’ye (Ebu Humam) Ait Bir Kesit - Mübarek Toprak (Filistin)
Yapım: El Vakiye TV Medya Prodüksiyonu
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
الجيوش_إلى_الأقصى#
H. 07 Cumâde’l Ûla 1446 - M. 09 Kasım 2024
Birçok medya kuruluşu, patlayıcılar ve silahlar taşıyan “MV Kathrin” adlı geminin Yahudi varlığına gitmek üzere Mısır’ın İskenderiye Limanı’nda demirlemesine ve yükünü boşaltmasına izin verdiğini ortaya çıkardı. Bu durum üzerine Uluslararası Af Örgütü, “Mısır, “İsrail”e giden yasadışı patlayıcı madde sevkiyatını kolaylaştırmamalı veya buna yardım etmemelidir” şeklinde bir açıklama yaptı. Daha önce Uluslararası Af Örgütü Slovenya Şubesi Başkanı Nataša Posel, “MV Kathrin gemisinde olduğuna inanılan ölümcül kargo “İsrail”e ulaşmamalı, zira bu kargonun Filistinli sivillere karşı savaş suçlarının işlenmesine katkıda bulunma riski açık” uyarısında bulunmuştu.
Mısır hükümeti, askeri yardım sağladığına dair iddiaları çürütmek amacıyla, Yahudi varlığına hiçbir askeri yardım yapmadığını belirten resmi bir açıklama yayımladı. Ancak açıklamanın yalan olduğu ve inanılır olmadığı açık; çünkü geminin demirlemesi başlı başına iş birliği ve desteğin bir kanıtıdır.
Kargo gemisi, 21 Temmuz’da Vietnam’ın Hai Phong Limanı’ndan yola çıktı. 24 Ağustos’ta ise Namibya yetkilileri, gemi işletmecisinin patlayıcıların Yahudi varlığına gönderildiği bilgisini vermesi üzerine daha önce gemiye verdikleri ana limana giriş iznini iptal ettiler. 31 Ağustos’ta BM İşgal Altındaki Filistin Toprakları’ndaki İnsan Hakları Durumu Özel Raportörü Francesca Albanese, MV Kathrin gemisinde yer alan sekiz konteyner patlayıcının (hava bombaları ve füze yapımında ana bileşenler olduğu belirtilen) Yahudi varlığı tarafından Filistinlilere karşı kullanıldığını belirtti. Albanese diğer ülkelerden de geminin limanlarına demirlemesini engellemelerini istedi.
Avrupa Hukuki Destek Merkezi daha önce, geminin Afrika ve Akdeniz’deki birçok limanda, özellikle Angola, Slovenya, Karadağ ve Malta’da demirlemesine izin verilmediğini duyurmuştu.
Portekiz yetkilileri, gemiden yolculuğuna devam etmeden önce bayrağını Portekiz bayrağından Almanya bayrağına değiştirmesini talep ettiler. Merkezin sunduğu başvuruda yer alan ek ayrıntılara göre, bu patlayıcıların Gazze’deki savaşta mühimmat üretiminde kullanılabileceği ve bunun savaş suçları ile insanlığa karşı suçlara yol açabileceği ifade edilmiştir. Rapora göre, bu kargo, Yahudi varlığının en büyük askeri ekipman tedarikçilerinden biri olan “Elbit Systems” şirketine gitmektedir.
Bu kanıtlar, kargonun Mısır Savunma Sanayii Bakanlığına ait olduğunu iddia eden Mısır yetkililerinin yalan söylediklerini gözler önüne sermektedir.
Dolayısıyla, geminin hangi sebeple olursa olsun demirlemesine izin verilmesi, hiç şüphesiz Mısır’ın Yahudi varlığıyla iş birliği yaptığını ve Gazze halkına yönelik soykırımına destek verdiğini göstermektedir. Bu durum, Mısır’ın doğrudan çocukların ve kadınların öldürülmesine, evlerin yıkılmasına katkıda bulunarak modern tarihte eşi benzeri görülmemiş suçlara ortak olduğunu kanıtlamaktadır.
Mısır rejimi, birçok ülkenin söz konusu kargo yüklü geminin limanlarına demirlemesine izni vermemeleri gerektiği yönündeki uyarı ve ikazlarını dikkat almamış, Müslümanların duygularını, ümmetin öfkesini ve dünyada onurlu insanların Filistin’de tanık olduğu soykırım ve acımasız savaş suçlarına karşı duyduğu tepkiyi hiçe sayarak utanmadan gemiye izin vermiştir. Bu tutumuyla Mısır rejimi defalarca Yahudi varlığını desteklediğini ve ümmetten ne kadar kopuk olduğunu kanıtlamış, bu tür ihanetleri kabul etmeyen ve böylesine bir zillete rıza göstermeyen ümmetten ne kadar uzak olduğunu göstermiştir.
Diğer yandan Süveyş Kanalı İdaresi, resmî açıklamasında “Konstantinopolis Antlaşması’na göre, savaş gemilerinin milliyet ayrımı gözetmeksizin kanaldan geçişine izin verme taahhüdünde bulunduklarını ve seyir özgürlüğünü koruduklarını” vurguladı. Bu yaklaşımıyla, Yahudi varlığını doğrudan veya dolaylı olarak destekleyen savaş gemilerinin geçişine izin vermesini aklamaya çalışmaktadır. Eğer bu durumu uluslararası bir anlaşmaya dayandırarak gerekçelendiriyorsa, aynı zamanda başka bir uluslararası anlaşma olan ve sivillere karşı işlenen suçlarda kullanılan askeri ekipmanların naklini yasaklayan Cenevre Anlaşmaları’na aykırı davrandığını da unutmamalıdır.
Filistin’in savunmasız kadın ve çocuklarına karşı yürütülen savaşta Yahudi varlığına destek sağlayan yalnızca Mısır rejimi değildir, çevre ülkeler ve daha uzak ülkeler de gizli ve açık şekilde ticari destek sağlamaya devam etmektedir. Örneğin, Arap Körfezi’nden işgal altındaki Filistin’e kadar uzanan kara yolu, Yahudi varlığına gıda ve sanayi ürünleri ulaştırmak için kullanılmaktadır. Aynı şekilde, Türkiye ile Yahudi varlığı arasındaki ticaret de hızla artmaktadır.
Ey iyilikle dolup taşan, değerli İslam ümmetinin evlatları! Sadece Yahudi varlığının veya onu destekleyen şirketlerin ürünlerini boykot etmeye çağrıyla yetinmeyin; aksine bu suç varlığına yardım edenlerin ve suçlarına katkıda bulunanların ellerini budamak için elinizden gelen tüm çabayı göstermelisiniz. Bunun yanı sıra, bu işbirlikçi yöneticileri devirmek ve Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için Hizb-ut Tahrir ile çalışmalısınız. Hilafet, Yahudileri ve varlıklarını Mübarek Topraktan söküp atacak ve orayı onlardan temizleyecektir.
يَاأَيُّهَاالَّذِينَآمَنُواإِنتَنصُرُوااللَّهَيَنصُرْكُمْوَيُثَبِّتْأَقْدَامَكُمْ“Ey iman edenler! Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı savaşta sabit kılar.” [Muhammed 7]
Müslümanların diğer liderleri gibi, Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif de Amerikan başkanlık seçimlerini kazandığını duyuran yeni efendisi Trump’ı kutladı. Şahbaz Şerif attığı tweetinde “İkinci dönem için tarihi bir zafer kazanan seçilmiş Başkan Donald Trump’ı kutluyorum! Pakistan-ABD ortaklığını daha da güçlendirmek ve genişletmek için yeni yönetimle yakın çalışmayı dört gözle bekliyorum.” ifadelerini kullandı. Ana muhalefet lideri İmran Han da Trump’ı kutlayarak, “Seçilmiş Başkan Trump, demokrasiye ve insan haklarına karşılıklı saygı temelinde Pakistan-ABD ilişkileri için iyi bir dönemin habercisi olacaktır.” ifadelerine yer verdi. Pakistan’ın yönetici eliti aslında kimi kutluyor? 28 Haziran 2024’te Başkan Biden’a Yahudi varlığının “işi bitirmesine” izin vermesi gerektiğini ifade eden Trump değil mi? Fakat Pakistan’ın yönetici eliti, sömürgecilerle iş birliği yapmak için adeta birbirleriyle yarış halindeler.
Pakistan’ın yönetici grupları tam olarak kiminle iş birliği yapmaya istekli? Ağustos 2019’da Pakistan’ın siyasi ve askeri liderlerine işgal altındaki Keşmir’i Modi’ye teslim etme talimatını veren Trump’tır. Afganistan’a “Bombaların Anası”nı atan Trump’tır. Katar’da imzalanan Afganistan anlaşmasına kolaylık sağlaması için Pakistan’ın siyasi ve askeri liderliğine talimat veren kişidir Trump. Bu sayede korkak Amerikan ordusu mücahitler tarafından aşağılayıcı bir yenilgiye düşürülmekten kurtarılmıştır. Yemen, Suriye ve Irak’ta Müslümanların üzerine bomba yağdıran Trump’tır. Peki şimdi Pakistan’ın iktidar eliti Trump’ın hangi başka sömürgeci çıkarlarını kolaylaştırmaya gönüllü?
Amerika’da Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, temel politikalarda ittifak halindeler. Demokratlar, siyasi ikiyüzlülük kisvesini bürünürler. İnsan hakları ve demokrasiden dem vururlarken Amerikan hakimiyetini dünyaya dayatmaktan da geri durmazlar. Cumhuriyetçiler ise, kaba kuvvetle Amerikan üstünlüğünü tesis etmek için çalışırlar. Tabii ki, Müslümanlar Gazze ve Filistin’de soykırım gerçekleştirmesi için Yahudi varlığına fon ve silah sağlayan Demokratların yenilgisinden dolayı sevinç içindeler. Ancak Trump da açıkça Netanyahu’yu desteklediğini açıklamıştır. Hal böyleyken Müslümanlar için nasıl bir mutluluk ve sevinç söz konusu olabilir ki? Bundan sonra, Amerika’nın Müslümanların katliamına göz yumması daha aleni olacak. Tek fark bu.
Ümmetin gücü, sömürgeci baskıcı güçlerin iç politikasındaki değişimden değil, kendi iç dinamiklerinden doğacaktır. Bu güç, Müslümanların başkentlerindeki işbirlikçi yöneticilerin devrilmesiyle ortaya çıkacaktır. Artık bu ajan rejimlerin kalıntıları üzerinde Raşidi Hilafeti inkılabı bir şekilde kurmanın zamanı gelmiştir. O halde neden bu değişiklik henüz İslamabad’da gerçekleşmedi, ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri subay ve askerleri? Keşmir, Filistin, Burma, Doğu Türkistan, Suriye, Irak ya da Sudan gibi meselelerimizi ne zamana kadar Batılı güçlere ve sömürgeci dünya kurumlarına ve aldatıcı politikalarına havale etmeye devam edeceğiz? Milyonlarca şehitlik özlemiyle yanan askerimiz, göklerde uçan, denizlerde yüzen, karada gürleyen silahlarımız varken, bu aşağılanma ve zillet daha ne kadar sürecek? İnisiyatifi elinize alın, ey Muhammed b. Kasım’ın torunları? Ey Pakistan silahlı kuvvetleri subayları! Hadi Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafetin kurulması için Hizb-ut Tahrir’e nusret verin. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
إِنَّمَا الإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ “İmam ancak bir kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” [Müslim]
Haber-Yorum
Onurlu Bir Savaş Mı? Yoksa Hayal Kırıklığı ve Aşağılanma Mı?!
Haber:
Naim Kasım, 30/10/2024 tarihinde Hizbullah Genel Sekreteri olarak göreve başlamasının ardından yaptığı ilk video konuşmasında şunları söyledi: “İsrail” ile aramızdaki farkı görün; bizler onurumuzla savaşıyoruz, kışlaları, ordugahı, tankları ve askerleri hedef alırken onlar ise sivilleri ve masum insanları öldürüyorlar ve insanları ve taşları yok ediyorlar.” (El-Ahd Haber Sitesi)
Yorum:
Ey Şeyh, senin onur diye adlandırdığın şey, hiçbir şekilde onur değildir; aksine hayal kırıklığı, zayıflık ve bir aşağılanmadır. Düşman katliamlar işleyip Filistin ve Lübnan'da yaşlılar, kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere on binlerce masum, savunmasız ve zayıf insanı evlerinde, köylerinde ve şehirlerinde öldürürken, evlerini, hastanelerini, camilerini ve çadırlarını başlarına yıkarken ve on binlerce ağır ve dev füzelerle tüm kasaba ve köyleri moloz ve tozlara dönüştürürken sizin tüm bunları sayı ve etki bakımından sınırlı füzelerle karşılamanız, hedeflerinizi askerler ve askeri tesislerle sınırlandırmanız ve bir yıldan fazla bir süre içindeki onlarca savaşçıların ve sadece bazı askeri tesislere küçük zararların verilmesinin onlara hasar vermek olarak sayılması hiçbir şekilde onurdan, ahlaktan, mertlikten, şeriattan ya da fıkıhtan değildir; aksine bunlar tam anlamıyla hayal kırıklığı, alçaklık, aşağılanma ve bir ihanettir.
Ey Şeyh senin sözlerin, Allahu Teala’nın şeriatından uzak tehlikeli mefhumlar içermektedir. Bu da savaşta hedef alınmasına izin veren düşmanların, sadece savaşçıların, askerlik hizmetinde bulunanların, askeri tesislerinin, tanklarının ve sadece sıcak savaş cephelerinde olanlar olduğunu ifade etmektedir. Evlerinde, dükkanlarında, işlerinde ve pazarlarında olan diğerlerine gelince; onlar savunmasız ve kanları masum olanlardır!
Ey Genel Sekreter görünen o ki siz, -sizin fakihleriniz de dahil olmak üzere- tüm fakihlerin, Filistin'in tamamının harbi kâfir tarafından işgal edilmiş İslam toprağı olduğu, Filistin’in tamamının savaş alanı olduğu ve bu devletin tebaası olup da toprağın asıl sakinleri olmayan herkesin, kadın, erkek, genç, yaşlı demeden işgalci, saldırgan ve muharip oldukları ve onlardan ister silah altında asker olsunlar, ister hizmet dışı olsunlar, isterse kendi deyimleriyle sivil olsunlar, işgal ettikleri İslam topraklarını kurtarmak için savaşırken hepsinin bizim için meşru bir hedef oldukları üzerinde ittifak ettiklerini unutmuşsunuz. Görünen o ki siz, Allahu Teala’nın şu kavlini de unutmuşsunuz: وَقَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللهِ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلَا تَعْتَدُوا إِنَّ اللهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ * وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ “Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez.Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.” [Bakara 190-191] Ve Allahu Teala’nın şu kavlini: فَمَنِ اعْتَدَى عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدَى عَلَيْكُمْ“Kim size saldırırsa siz de onun size saldırısının misli ile ona saldırın.” [Bakara 194] Ve Subhanehu’nun şu kavlini: فَإِمَّا تَثْقَفَنَّهُمْ فِي الْحَرْبِ فَشَرِّدْ بِهِم مَّنْ خَلْفَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ “Eğer savaşta onları yakalarsan, ibret almaları için onlar ile (onlara vereceğin ceza ile) arkalarında bulunan kimseleri de dağıt.” [Enfal 57]
Savaş ve kıtal mefhumlarının gerekliliklerinden biri de, düşmanın saldırganlığına verilecek cevabın, onun saldırganlığından daha az olmaması gerektiğidir. Dahası kendisini, toprağını ve namusunu savunmak ve toprağını işgalciden kurtarmak için savaşan biri, sahip olduğu güç ve kuvveti en azami düzeyde kullanma hakkına sahiptir; ayrıca o, bu hakka sahip olduğu gibi ne kadar sert karşılık verirse versin, düşmanına yaptığı zulümden dolayı da suçlanamaz. Ancak sizler, liderlerinize, savaşçılarınıza ve ailelerinize karşı düşman tarafından gerçekleştirilen katliama ve şehirlerinizin ve köylerinizin büyük ölçüde tahrip edilmesine rağmen, bugüne kadar hâlâ mutedil olma ve aşmadığınız sınırlı angajman kurallarını uyguluyorsunuz!
Yıllardır varlığı dakikalar içinde yok etmeye hazır olduğunuza dair tekrarlayıp durduğunuz vaatleriniz ve tehditleriniz hani nerede?! Kariş sahasını ve Dimona reaktörünü yok etmekle tehdit ettiğiniz füzeler hani nerede?! En yakındaki gerçek bir savaşta işgal altındaki Celile'ye girme sözünüz hani nerede?! Aksa'yı özgürleştirme ve orada namaz kılma vaatleriniz hani nerede?! Tüm bu vaatleri yerine getirmek için hâlâ suçları hayal gücünü bile aşan savaştan daha büyük bir fırsat mı bekliyorsunuz?!
Suriye’de suçlu tiranlara karşı ayaklanan İslam ümmetinin evlatlarına karşı din ve ahlaktan yoksun cani savaşınıza girerken bu askeri onurunuz neredeydi ey Şeyh?! Veliyy-i Fakih'inizin emri ve Amerika’nın işaretiyle, tarihin en kirli rejimlerinden birini savunmak için savaşa girdiniz ve İslam ümmeti için gerçek bir devletin kurulması tehdidini engellemek için yeryüzündeki tüm kafir milletlerle anlaşma yaptınız. Bugüne kadar geri çekilmediğiniz kirli savaşınızda, Allahu Teala’nın koyduğu tüm savaş ahlakını ve kurallarını unuttunuz. Allah yolunda cihada çıkan mücahitlerle savaşmanızın ötesinde kadın-erkek, savaşçı-sakin, yaşlı-genç ayrımı yapmadan masum canları öldürdünüz ve ne insanları ne de dikili taşları esirgediniz. Aksine bugünkü elem verici savaşınızda sizi aşağılık duruma düşüren, tıpkı Yahudi varlığının bugün Gazze halkına ve Lübnan’daki halkınıza yaptığı gibi binaları sakinlerinin başları üzerine yıkan ölüm varillerini atarken ve mahalleleri, köyleri ve şehirleri yok etmek için en ölümcül füzeleri ateşlerken bu alçaklarla ortak olmanızdır.
Bugün sizin en büyük sorununuz ey Şeyh, ne kendi savaşınıza, ne Filistin savaşına, ne de yıllar önce gücünü zar zor ele geçirip sevindiğiniz Lübnan savaşına girmenizdir; aksine sizin sorununuz, sizi, Lübnan’ı ve halkını, topraklarını ve devletini savunmak için ön savunma hattı haline getiren İranlı velinimetiniz için bir vekalet savaşına girmenizdir. Dolayısıyla sizin sorununuz, binanızı kum ve kamış sütunlar üzerine inşa etmeniz ve onun da göz açıp kapayıncaya kadar çökmesidir.
أَفَمَنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَى تَقْوَى مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٍ خَيْرٌ أَم مَّنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَىٰ شَفَا جُرُفٍ هَارٍ فَانْهَارَ بِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ “Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” [Tevbe 109]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmed El-Kasas