Salı, 03 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Canı, Malı ve Zamanı Feda Etmek, Davet Taşıyıcısının En Önemli Özelliklerinden Biridir

بسم الله الرحمن الرحيم

Canı, Malı ve Zamanı Feda Etmek, Davet Taşıyıcısının En Önemli Özelliklerinden Biridir

Daveti taşımak, kerim Resulümüz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve onu sevgili sahabesi (Rıdvânullahi Aleyhim)’in takip etmiş olduğu azim bir çalışma, zor ve meşakkatli bir yoldur. Dolayısıyla onlar bu daveti, insanları kula kulluktan Alemlerin Rabbine kulluk etmeye kavuşmaları için kendilerinden sonra iman edenlere miras olarak bırakmışlardır.  Dolayısıyla bir kişi nefsini, davet taşıyıcısının sahip olması gereken en önemli özelliklerinden birisi olan fedakarlığın olduğu hayırlı özelliklerle süsleyip bezemedikçe bu yolun zorluğunu ve meşakkatini taşıyamaz.

Fedakarlıktan maksat; bir şeyi karşılıksız olarak vermek demektir. Mesela canın, malın, çalışmanın, vaktin, prestijin, ilmin, makamın veya benzerlerinin feda edilmesi gibi. Ta ki insan, gerekli ihtiyaçlarından daha fazlasına hakkı olmadığını düşünsün ki böylece yapmış olduklarına dair bir ödül olarak maddi bir karşılık beklemeksizin bunu gerçekleştirmek için her türlü çabayı sarf etsin ve tüm yapmış olduklarında sadece Allah’ın rızasını ve O’nun dinine nusret vermeyi gözetsin.

Dolayısıyla büyük özlemlere ulaşmak ve davetleri gerçekleştirmek, çeşitli çabaları ve her türlü fedakarlığı göstermeyi gerektirir. Şayet davetçilerin imtihana tabi tutulmasının geçmiş bir sünnet olduğu bilinirse, hak bir davetin fedakarlık olmaksızın gerçekleşmeyeceği ortaya çıkar. 

Canı feda etmek; davet taşıyıcısında bulunması gereken bir özellik olup işkence, yalanlanma, takip edilme, geçim sıkıntısı, hapis, her yerde sıkıntıya uğrama, hatta ölüme varan işkence gibi bu yolda başına gelebilecek her şeye kendini hazırlaması gereklidir. Dolayısıyla onun sahip olduğu her şey, bizim Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve sahabesi de dahil Nebiler, Peygamberler ve sevgili dostlarında bulunan güzel bir örnekliktir.

Kerim Resulümüz Salavatullahi ve Selamuhu, davetini tebliğ etme yolunda müşriklerin eziyetlerine teslim olmadı. Nitekim Safa tepesine çıkması ve yakın akrabalarını uyarmasıyla birlikte birçok eziyetlerle karşı karşıya kaldı. Zira doğru ve güvenilir olmasının ardından onu sihirbaz ve deli olarak nitelediler, sahabesi en şiddetli eziyetlere maruz kaldılar ve en büyük belalara uğradılar. Bunun üzerine hac mevsiminde Arap kabilelerine kendisini arz ederek Allah’ın dinini tebliğ etmek için kendisini korumalarını istiyordu. Nitekim istediğini Taif’te bulabileceğini düşünmüştü ama taşlanarak ayakları kanlar içerisinde geri döndü, kendisi ve ashabı Şi’be’de üç yıl muhasara altına alındılar, hatta açlıktan ağaç yaprakları yediler. Dolayısıyla Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in birçok sahabesinin, sayfalar dolusu çaba ve fedakarlıkları olmuştur. Zira Bilal, Sümeyye, Yasir ve Ammar işkencelere maruz kaldılar. Nitekim Sümeyye ve Yasir, Allah katında ecri, sevabı ve genişliği yer ve gök kadar olan cenneti istedikleri için taşımış oldukları akide ve ideoloji yolunda canları feda ettiler. Ayrıca Kureyş, Abdullah B. Mesud’u yüzlerinden kanlar akıncaya kadar şiddetli bir şekilde dövdüler. Çünkü Abdullah B. Mesud onlara, Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in üzerine inen vahyi duyurmuş ve karşılaşmış olduklarından dolayı da mutlu ve mesut olmuştu. Çünkü karşılaşmış olduklarının Allah katında baki kalacağının farkındaydı ki şöyle demişti: “Vallahi benim gözümde, şimdi Allah’ın düşmanları arasında bunlardan daha basit olanı yoktur. İsterseniz yarın da gidip aynı şeyi yapayım. Dediler ki: Hayır, yeter. Zira onlara, istemedikleri şeyi duyurdun.” Nitekim Musab B. Umeyr, mutlu ve huzurlu bir şekilde bir İslam davetçisi olarak Medine’ye hicret ediyor, Ali Radıyallahu Anh hicret gecesi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yatağında uyuyarak onun için kendisini feda ediyor, El-Bera ölüm bahçesinde kendisini düşmanların arasına atıyor ve bu nedenle Allah Müslümanlara bir çıkış yolu veriyordu. Ayrıca Ebu Derdâ Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in meclisinde kalmak için ticaretten vazgeçmiş, Halid B. Velid müminlerin emirine itaat etmek için görevinden feragat etmeyi kabul etmiş ve Ebu Ubeyde Müslümanların sözünü toplamak amacıyla Amr B. Âs için ordu komutanlığından feragat etmişti.

Tüm davetler, tabilerinin çabaları olmadan yayılmayacağı gibi İslam dini de bedenlerin rahatı ve nefislerin güvenliğiyle yayılmaz. Şayet yurtlarını terk eden, ailesini, evlatlarını ve ticaretini bırakan ve bu yolda canlarını ve mallarını feda eden Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sahabesi ve onlardan sonra gelen tüm Müslümanların büyük hırsları olmamış olmasaydı İslam dini bize ulaşmazdı. Dolayısıyla onlar, ağır bir sorumluluk ve büyük bir görev taşıdıklarını, Allah’ın davetini tebliğ etmek ve insanlara İslam’ın adaletini ve merhametini göstermek için -ki böylece fevc fevc Allah’ın dinine girsinler- Allah’ın şeriatının Hilafet Devleti’nde tatbik edilmesinde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in varisleri olduklarını biliyorlardı. Zira bu azim vacibin ve bu davetin dışındaki hiçbir şeyin onların gözünde bir değeri yoktu.

Mal ile fedakarlığa gelince; davet taşıyıcısı, sahip olduğu malı harcamada, vermede ve cömertlik etmede sahabe-i kiramı örnek almalıdır. Zira davet amellerinin yerine gelebilmesi için para ve infaklara ihtiyaç vardır. Dolayısıyla davet taşıyıcısının daha çok davetine ve amellerine harcama yapması gerekir. Dolayısıyla da çocuklarına ve bakmakla yükümlü oldukları kişilere harcadığı gibi daveti için de infak etmeli ve Allah Subhanehu ve Teala’nın kavline icabet ederek bu hayırlı amellerde acele etmelidir: إِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَّن تَبُور لِيُوَفِّيَهُمْ أُجُورَهُمْ وَيَزِيدَهُم مِّن فَضْلِهِ إِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ َ “Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler. Çünkü Allah, onların mükâfatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Şüphesiz O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir.”  [Fatır-29-30]  Ve Allahu Teala’nın şu kavline icabet ederek: الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلاَنِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ “Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarfedenler var ya, onların mükâfatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler.” [Bakara-274] ve Allahu Teala’nın şu kavline icabet ederek: مَّثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّئَةُ حَبَّةٍ وَاللّهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ “Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir.” [Bakara-261] Allah yolunda infak etme adı altında buna benzer birçok ayet vardır. Ayrıca Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in infaka teşvik eden birçok hadisleri de vardır. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ما من يوم يصبح العباد فيه إلا ملكان ينزلان، يقول أحدهما: اللهم أعطِ منفقًا خلفًا، ويقول الآخر: اللهم أعط ممسكًا تلفًا“Her Allahın günü yeryüzüne iki melek iner. Bunlardan biri: Allahım malını Allah rızası için infak edene yerini dolduracak karşılığını ver. Diğeri de Allahım cimrilik edenin malını yok et diye beddua eder.” Ebi Hureyra Radıyallahu Anh’dan Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: قال الله: أَنْفِق يا ابن آدم أُنْفِق عليك“Allah şöyle buyurdu: Ey kulum sen ver ki, ben de sana vereyim.” [Buhari ve Müslim rivayet etti.]

Sahabe Rıdvanullahi Aleyhim bu manaları doğru bir şekilde anladılar ve bunlarla amel ettiler. Dolayısıyla onların tutumları, onların izinden yürüyen herkese ışık tutan bir kandil oldu. İşte Ebu Bekir Sıdd’ik Radıyallahu Anh, bütün malını getirip onları Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in önüne koyuyor ve Resul Sallallahu Aleyhi ve Sellem aile ne bıraktın diye sorunca onlar için Allah ve Resulü’nün bıraktım diyordu. İşte Osman B. Affân Radıyallahu Anh, Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhj ve Sellem, “Osman’a (bu fedâkârâne infâkı sebebiyle) bundan sonra yapacağı hiçbir şey zarar vermez.” buyuruncaya kadar zorluk ordusunu donatmış ve Medine’deki kuyuyu Yahudi’den satın alarak Müslümanlara vakfetmişti. İşte Ebu Talha, Allahu Teala’nın: لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ “Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça "iyi" ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.” [Âl-i İmran-92] ayetini işitince istediği gibi tasarrufta bulunması için en çok sevdiği hurma bahçesini Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e bırakmıştı. İşte Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sahabesi, az bile olsa verme ve infak etmede yarışıyorlar ve infak etmiş oldukları şeylerin onlar için Allah katında baki kalacağını bildikleri ve buna inandıkları için bu hayrı yapmaya aşırı hırs gösteriyorlardı. Hatta bu hayır kapısına olan aşırı hırslarından dolayı fakir sahabeler (Rıdvanullahi Aleyhim), onların infak ettiklerini kendilerinin bulamadıklarını ve zenginlerin sevapta kendilerini geçtiklerini Resul Sllallahu Aleyhi ve Sellem’e şikayet ediyorlardı. Nitekim Müslim, Ebu Hureyra (Radıyallahu Anh)’dan şöyle bir rivayette bulunmuştur:  أن فقراء المهاجرين أتوا رسول الله صلى الله عليه وسلم فقالوا: ذهب أهل الدثور بالدرجات العلى والنعيم المقيم، فقال: وما ذاك؟ قالوا يصلون كما نصلي، ويصومون كما نصوم، ويتصدقون ولا نتصدق، ويعتقون ولا نعتق، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم أفلا أعلمكم شيئًا تدركون به من سبقكم وتسبقون به من بعدكم؟ ولا يكون أحد أفضل منكم إلا من صنع مثل ما صنعتم، قالوا: بلى يا رسول الله، قال: تسبحون وتكبرون وتحمدون دبر كل صلاة ثلاثًا وثلاثين مرة “Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanların fakirleri Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e gelerek: Varlıklı Müslümanlar cennetin yüksek derecelerini ve ebedî nimetleri alıp götürdüler, dediler. (Allah’ın Resulü) buyurdu ki: “Hayrola! Onlar ne yaptılar ki?” Dediler ki: Bizim kıldığımız namazı onlar da kılıyorlar. Tuttuğumuz oruçları onlar da tutuyorlar. Üstelik onlar sadaka veriyorlar, biz veremiyoruz. Köle âzâd ediyorlar, biz edemiyoruz. Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara dedi ki: “Sizden önde gidenlere yetişebileceğiniz, sizden sonra gelenleri geçebileceğiniz, sizin yaptığınızı yapanlar dışında herkesten üstün olacağınız bir şeyi haber vereyim mi?” Evet, söyle ey Allah’ın Resulü dediler. (Allah’ın Resulü) şöyle buyurdu: “Her farz namazın peşinden otuz üçer defa sübhânallah, Allâhü ekber, elhamdülillah dersiniz.”

Şayet davet taşıyıcısı, fakirlik ve ihtiyaç halinde, özellikle de davetin ihtiyaçlarının çoğaldığı sıkıntı ve kriz zamanlarında az bile olsa mal vermeyi alışkanlık haline getirir ve daha fazla fedakarlık çağrısında bulunursa, nefsini temizler ve onu dünyaya bağımlılıktan arındırır. Zira davete yapılan infak kapısı, yeniden Müslümanlara ihtişamını kazandıracak ve yeniden onları dünyanın efendisi yapacaktır. Allah’ın izniyle hayır kapılarının en faziletlesi ve tüm hayırları toplayan işte budur.        

Zamanı feda etmeye gelince; ayrıca davet taşıyıcısı, gece ve gündüz zamanının bir kısmını ayırdığı gibi omuzuna yüklenmiş olduğu emaneti eda etmek için en iyi zamanını ayırmalı, sıkıntılı ve Allah’tan uzak bir yaşam içerisinde olan ve üzerine Allah’ın düşmanlarının musallat olduğu bu ümmetin kurtuluş yolunun da bu olduğuna inanmalıdır.  Dolayısıyla davet taşıyıcısının daveti için en iyi zamanını feda etmesi hayatının önceliği ve yörüngesi olmalı ve bunun ardında sadece Allah Subhanehu ve Teala’nın rızası olmalıdır. Dolayısıyla davet taşıyıcısı rahatını ve uykusunu feda etmeli, Rabbinin davetini taşımak için işinin bir kısmını feda etmeli, malın ve evladın hiçbir fayda vermediği o günde Allah’ın bu fedakarlıktan dolayı kendisini kurtaracağına, tüm zaman ve çalışmalarını bereketli kılacağına ve rızkını da bereketlendireceğine inanmalıdır. Ayrıca ister yirmi saat, ister sekiz saat ister daha fazla isterse daha az çalışsın rızkının zerre kadar eksilmeden kendisine ulaşacağına inanmalıdır. Zira rızık taksim edilmiş olup onu elde etmeden önce kesinlikle ölmeyecektir. İşte bu iman, davet taşıyıcısını gün boyu davetini taşımaya sevk eder, nerede olursa ve nereye giderse gitsin, ister iş yerinde, ister evinde ailesiyle ve çocuklarıyla, ister komşularıyla, ister mahallesinde, isterse de bölgesinde olsun hakkı söyler, iyiliği emredip kötülükten nehyeder, zamanını işi ile yoğun ve genel kültür çalışması arasında taksim eder, kasıtlı ziyaretlerde bulunur ve daveti yüklenmek kendisinden neyi talep ediyorsa hepsini yerine getirir.   Dolayısıyla o, hiç tereddüt etmeden ve ertelemeksizin daima her şeyi yapmaya hazır bir haldedir. Dolayısıyla da büyük bir şevk ve coşkuyla insanlara karşı merhametli bir kalp taşır, onlar için hayır diler, onların fayda ve maslahatlarını gözetir, onların Allah Subhanehu ve Teala’nın razı olmadığı halini Subhanehu ve Teala’nın razı olduğu bir hale dönüştürür. Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu net bir anlayış ve vizyon sayesinde kendi nefsi için sevdiğini onlar için de sever.”    

Bu dünyada yaşadığımız şu saat ve dakikalar, ömrümüzden gidiyor. Dolayısıyla onu Allah’a itaatle ve Allah’ın razı olduğu şeylerle dolduralım, mubah bile olsa oyun ve eğlenceyle ve Allah’ın üzerimize vacip kıldığı şeylerden gafil bir şekilde geçirmeye çalışmayalım. Bu yüzden her insan, (özellikle de davet taşıyıcısı), hesaba çekilmeden önce kısa bile olsa kendi nefsini muhasebe etmek için günlük bir çalışma programı hazırlamalıdır. Hatta dünya hayatının geçici olduğunu, ahirette ise amelin olmadığını, dahası nedamet ve pişmanlığın olduğunu ve pişmanlık saatinin geleceğini idrak etmelidir. Nitekim Ebû Berze Nadle İbni Ubeyd el-Eslemî Radıyallahu Anh, Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: لا تزول قدما عبد يوم القيامة حتى يسأل عن أربع: عمره فيمَ أفناه؟ وعن علمه فيمَ فعل؟ وعن ماله من أين اكتسبه؟ وفيمَ أنفقه؟ وعن جسمه فيمَ أبلاه“Hiçbir kul, kıyamet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, bedenini ne için kullandığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.” [Tirmizi rivayet etti] İbn-i Abbas Radıyallahu Anh, Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bir adama şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:  اغتنم خمسًا قبل خمس: شبابك قبل هرمك، وصحتك قبل سقمك، وغناءك قبل فقرك، وفراغك قبل شغلك، وحياتك قبل موتك“Beş şeyden önce beş şeyi ganimet bil, ölümünden önce hayatını, meşguliyet anından önce boş vaktini, ihtiyarlığından önce gençliğini ve hastalığından önce sıhhatini.” [Hakim, Müstedrek’te rivayet etti]

Allah’ın, sadık alimlerin vakitlerini bereketlendirdiği anlaşılıp hissedilebilir bir durumdur. Zira onlar, maddi hesaplamalarla tasavvur edilmesi zor olan şeyleri yapmışlar ve sözleri, fiilleri ve kitapları da bereketli olmuştur. Böylece zamanlarından yaptıkları büyük fedakarlıklardan dolayı başkalarının düşünüp hayal bile edemeyeceği fayda ve etkiye ulaşmışlardır.  

Dolayısıyla sahibini riske sokmayan ve Allah’tan başka kimsenin bilmediği meyve, faydalar ve rehberlik gibi cehd ve çabaların tüm şekilleri fedakarlığa uygun düşer. Nitekim Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisi bunu doğrulamaktadır: من دعا إلى هدى كان له من الأجر مثل أجور مــــن تـبـعـــــه، لا ينقص ذلك من أجورهم شيئًا “Kim, hidâyete çağırırsa (sâlih amel işlemek için başkasına yol gösterirse), kendisine uyanların (kazandıkları) sevaplardan hiçbir şey eksiltilmeksizin o sevapların bir benzeri de ona verilir.”   

Ebi Hureyra Radıyallahu Anh’dan Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: مَنْ دَلَّ عَلَى خَيْرٍ فَلَهُ مِثْلُ أَجْرِ فَاعِلِهِ “Kim bir hayra ve iyiliğe kılavuzluk ederse ona hayrı işleyenin sevabı kadar sevap vardır.” Yine Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Hayber’in fethi günü uzun bir hadiste Ali Radıyallahu Anh için şöyle buyurmuştur:  فوالله، لأن يهدي الله بك رجلًا واحدًا خير لك من أن يكون لك حمر النعم“Allah'a yemin ederim ki, Cenâb-ı Hakk'ın senin aracılığınla bir tek kişiyi hidayete kavuşturması, senin, en kıymetli dünya nimeti olan kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır.” Bu sadece Ali Radıyallahu Anh’ya has bir şey değildir. Bilakis Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in tüm ümmeti için geneldir.

Son olarak davet olduğu sürece fedakarlıklar da olacaktır. Dolayısıyla tüm davet taşıyıcılarının üzerine düşene yapması gerekir.

Allah’ım senden, rüşdü, doğruluğu, söz ve amelin güzelini, bizleri söz dinleyip en güzel şekilde tabi olanlardan kılmanı, bizlere hayrın kapılarını açmanı ve şerrin kapılarını kapatmanı ve ey Celal ve İkram sahibi fazlın ve keremin sayesinde bizleri Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet ile nimetlendirmeni temenni ediyoruz. Duamızın sonu alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmek olup salat ve selam da efendimiz Muhammed’in, Âlinin ve tüm ashabının üzerine olsun.       

Kaynak: H. Rabiu’l Âhar 1440 - M. Aralık 2018 tarihinde yayınlanan El-Vai Dergisinin 387. sayısı.

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER