- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Sudan’daki Yönetim Krizinin Çözümü, Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafettir!
Sömürgeci İngilizlerin ve ordularının ayrılmasından bu yana Sudan, yönetimde ve insanların işlerine yönelik politikasında kötüleşen bir kriz yaşıyor. Nitekim altmış yılı aşkın bir süre boyunca birbirini takip eden Demokratik, askeri ve geçiş hükümetlerinin çeşitli biçimleri ve bu sonuncusu, her zaman zulüm ve zalimleri reddeden bir halk hareketinin peşinden gelmiştir. Zira insanlar Ekim 1964 yılında isyan ettiler, ardından Nisan 1985’te ve son olarak da Nisan 2019’da isyan ettiler ve her seferinde durum daha da kötüye gitti. Dahası insanlar, çekmiş oldukları acılar nedeniyle hükümete karşı isyan etmiş olsalar da her seferinde bir önceki hükümete özlem duyar oldular! Peki neden hükümetler, sömürgeciliğin ortaya çıkışından bu günümüze kadar başarısız oldular?
Kâfir İngiliz Sudan’dan çıktığında, kendisinden sonra iktidarda olacakların bizzat kendi türetmiş olduğu kişiler olacağından ve kendi fikrinden zerre kadar çıkmayacaklarından emin olduktan sonra çıkmıştır. Zira onlara ilham kaynaklarının kendisi olduğunu öğrettiği gibi rol model ve örneğin de kendisi olduğunu öğretti ancak onlara nasıl düşüneceklerini öğretmedi. Dahası onları kendileri için düşünen birileri haline getirdi. Zira şu anda uygulanan sistem, ister yönetimde, ister politikada, isterse de ekonomide olsun bizzat onun sistemidir. Böylece sömürgeler olduk ama vekaleten. Dolayısıyla ister sivil ister askeri olsun yöneticiler sömürgeci kâfirlerin araçlarıdır. Kesinlikle sömürgeci, ülkeyi tefeci borçlar döngüsünde boğan başarısız kalkınma projeleri bahanesiyle bu servetleri yağmalayan biri olmaya devam etmek için görünen ve görünmeyen servetleriyle zengin olan bu ülkenin kalkınmaması için hırs göstermiştir. Böylece ülke, en tehlikelisi yabancı yatırımlar olmak üzere çeşitli isimler altında servetlerin yağmalandığı bu tefeci fonların reçetelerine ipotek edilmiştir.
Buradan da şu anki mevcut hareketin ve sivil bir hükümet talebinin konuyu çok fazla değiştirmeyeceği, aksine sömürgeci kâfirlerin yörüngesinde döneceği ve politikaların da Sudan’ı ardı ardına gelen krizlerden kurtaramayacak olan aynı başarısız politikalar olarak kalmaya devam edeceği sonucuna varıyoruz.
Kalkınmak isteyen herhangi bir devletin sisteminin, siyasi, ekonomik, sosyal ve benzerleri olarak akidesine dayanması kaçınılmazdır. Zira Sudan halkı Müslümandır ve İslam, devlet için şerî hükümler belirlemiştir. Şayet insanlar bunlara uyarlarsa, Allah onları bu dünyada mutlu edecektir. Nitekim Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى “Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.” [Taha 124] Ayrıca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Medine-i Münevvere’de Müslümanlar için ilk devletini kurmuş ve bizlere, akidede, ibadetlerde ve benzerlerinde olduğu gibi yönetim ve siyasette de kendi metoduna uymamızı emretmiştir. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: فَإِنَّهُ مَنْ يَعِشْ مِنْكُمْ يَرَى بَعْدِي اخْتِلَافاً كَثِيراً فَعَلَيْكُمْ بِسُنَّتِي وَسُنَّةِ الْخُلَفَاءِ الرَّاشِدِينَ الْمَهْدِيِّينَ وَعَضُّوا عَلَيْهَا بِالنَّوَاجِذِ وَإِيَّاكُمْ وَمُحْدَثَاتِ الْأُمُورِ فَإِنَّ كُلَّ مُحْدَثَةٍ بِدْعَةٌ وَإِنَّ كُلَّ بِدْعَةٍ ضَلَالَةٌ “Zira sizden hayatta kalanlar benden sonra nice ihtilaflar görecek. Öyle ise size sünnetimi ve hidayet üzere olan Hülefâ-i Râşidîn’in sünnetini hatırlatırım, bunlara azı dişlerinizle sımsıkı sarılın (dört elle sarılın). Sonradan çıkarılan şeylere karşı da son derece dikkatli ve uyanık olun. Zira her yeni çıkarılan şey bir bidattir, her bidat de dalâlettir, sapıklıktır.”
Müslümanlar Nebevi metoda bağlı kaldıklarında Hilafet Devletleri, dünyada birinci devlet olacak ve insanları, kullar için neyin iyi neyin kötü olduğunu bilen tüm insanların yaratıcısı ve alemlerin Rabbinin hükümleriyle yönetecektir. أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ “Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.” [Mülk 14] Nitekim Müslümanlar, İslam Devleti’nin ortadan kalkmasının ve yüz bir yıl önce Hilafetin yıkılmasının ardından bu zillet, aşağılanmışlık ve sıkıntılı yaşam derecesine ulaşmışlardır. Zira Hilafetin yıkılmasıyla Müslümanların beldeleri sömürgeci kafirin akidesi ve hayata bakışıyla yönetilen karton devletçiklere bölünmüş, sonra arkasında kendi yolunu takip eden ajanlar bırakmış ve onlar da bizleri siyaset, yönetim ve ekonomide kâfir Batı’nın sistemleriyle yönetmişlerdir. Dolayısıyla bu krizlerden, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için ciddi bir şekilde çalışmaktan başka bir çıkış yolu yoktur. Zira o zaman öncelikle kâfir Batı’ya bağımlılık olmayacak, dahası herkes Allah’ın kulu olduğu için hem yöneten hem de yönetilenler İslam’ın hükümlerine göre bir hayat sürdüreceklerdir.
Yönetim sistemi ne sivil ne de askeridir. Aksine İslam Rasulü’nün Hilafet olarak belirlediği bir sistemdir. Zira Aleyhissalatu ve’s Selam şöyle buyurmuştur: كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمْ الْأَنْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ لَا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَيَكُونُ خُلَفَاءُ فَيَكْثُرُونَ “İsrail oğullarını nebiler siyase ederlerdi (yönetirlerdi). Bir nebi öldüğünde onu başka bir nebi takip ederdi. Benden sonra nebi yoktur, fakat birçok halife olacaktır.” Oradakiler dediler ki: Bu halde bize ne yapmamızı emredersiniz? Dedi ki: فُوا بِبَيْعَةِ الْأَوَّلِ فَالْأَوَّلِ أَعْطُوهُمْ حَقَّهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ سَائِلُهُمْ عَمَّا اسْتَرْعَاهُمْ “İlk biat edilene vefakâr olun ve onlara haklarını veriniz. Çünkü Allah onlara da yönettikleri insanlara da haklarını soracaktır.”
Hilafet, Sudanlıların devleti değildir, bilakis hudut ve sınır tanımayan Müslümanların devletidir. Hilafetin sınırları siyasi olup coğrafi değildir. Hilafetin misyonu ise içeride insanların işlerini gözettikten sonra insanları küfrün karanlıklarından İslam’ın nuruna, Kapitalizmin ve beşeri sistemlerin zulmünden İslam’ın adaletine kavuşturmak için İslam’ı davet ve cihat yoluyla dünyaya taşımaktır. Ancak bu şekilde sözde yönetim krizi son bulacaktır. Zira Hilafet, şu dört temel esasa dayalı olan İslam Nizamıdır:
Egemenlik şeriata ait olup halka ait değildir. Bu yüzden Müslümanların Halifesi bile olsa hiç kimse yasa koyamaz.
İkinci esas, otorite ümmete aittir. Bu yüzden kendisini Allah’ın Kitabı, Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünneti ve bu ikisinin irşat ettiği sahabenin icması ve kıyasa göre yönetmesi için şerî biat ile yöneticisini ve Halifesini rızaya dayalı olarak seçen bizzat ümmettir.
Üçüncü esas, tek bir Halife nasbetmek Müslümanların üzerine farzdır. Dolayısıyla Müslümanların iki başkanının veya iki yöneticisinin olması caiz değildir. Aksine yönetici, tek bir Halifedir. Tıpkı Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu gibi: إِذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا الْآخَرَ مِنْهُمَا “İki Halife için biat edildiğinde ikincisini öldürün.” Bu, Hilafet ve Halifenin tek olmasından kinayedir.
Dördüncü ve son esas, şerî hükümler, anayasa ve kanunları benimseme hakkı sadece Halife’ye aittir. Ayrıca Hilafetin, devlet idaresine yönelik cihazları da vardır ve örneğin bunlardan sadece bir kısmını zikredeceğiz: Tefvîz (veziri) muavini, Tenfîz (veziri) muavini, valiler, işçiler, insanların maslahatları, ordu, iç güvenlik dairesi ve Halife’nin yönetimi idare ettiği ve kendisiyle insanları yönettiği diğer cihazlar.
Böylece Hilafet Nizamının, bugün veya geçmişte var olan hiçbir sisteme benzemeyen ayrıcalıklı bir vahdet nizamı olduğunu görmekteyiz. Zira Hilafet Nizamı, gerek temel, gerek fikirler, gerek mefhumlar, gerek ölçüler, gerekse tatbik edeceği anayasalar ve kanunlar bakımından olsun bu sistemlerden tamamen farklı bir nizamdır. Dolayısıyla Hilafet, gerek Müslümanlar gerekse gayrimüslimler olsun tebaası için onurlu bir hayat sağlayacak olup bizlere yönetim krizini sonsuza dek çözeceğini açıklamıştır. Ayrıca Hilafet, sadece en iyi ve en faziletli bir nizam değildir. Aynı zamanda onu kurmak Müslümanların üzerine bir farzdır ve onu kurmaktan geri durmak ise bir günahtır. Bu yüzden güvenilir alimlerin farzların tacı olarak kabul ettikleri bu büyük farzın yükümlülüğünü yerine getirmeyen herkesi Allah cezalandıracaktır. Hilafetin farziyeti ise, vakıa zemininde İslam’ı tatbik eden tek nizam olmasından kaynaklanmakta olup bizler de İslam’ı uygulamak ve onunla hükmetmekle emrolunduk. Zira Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: فَلا وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيماً “Hayır, Rabbine andolsun ki; aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra haklarında verdiği hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar.” [Nisa 65] Ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur: وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً “Kim boynunda biat halkası olmadan ölürse cahiliye ölümü ile ölür.”
Sonuç olarak Hilafetin yeniden kurulacağını söylüyoruz. Zira Hilafet, şöyle buyuran Allah Subhanehu’nun bir vaadidir: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55] Ve sevgili Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in de müjdesidir: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Râşidi] Hilafet olacaktır.”
Bu nedenle sizleri, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti yeniden kurmak için halkına asla yalan söylemeyen bir lider olan Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaya davet ediyoruz. Böylece boynumuzdaki günah kalkacak ve dünya hayatından huzurlu bir hayat yaşayacağız. En büyük olan ise, mal ve avladın fayda vermeyeceği, ancak selim (temiz) bir kalp ile gelenlerin fayda göreceği günde Allah’ın razısını kazanmaktır.
* Hizb-ut Tahrir Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü İbrahim Osman (Ebu Halil)’in, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nin Kadarif şehrinde düzenlemiş olduğu iftar programında yaptığı konuşması.