- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
El-Raye Gazetesi
Erdoğan’ın Yeniden Seçilmesi
Türkiye Laikliğinin Devam Etmesi ve Onun Amerikan Yörüngesinde Yürümesi
Muhammed Ceylani’nin Kaleminden
Erdoğan, Türkiye’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunu oyların yüzde 52,47’sini alarak kazandı. Erdoğan’ın, tüm Türkiye halkının yüz yıldan fazla bir süredir yabancılaşma ve çarpıtmanın ardından hala İslami duygulara sahip olan küçük şehirler ve kırsal bölgelerin aksine Kemalist laiklerin yoğun olduğu büyük şehirlerde büyük bir destek görmemesi dikkat çekicidir. Bu da laikliğin, dinsizliğin, milliyetçiliğin, vatancılığın ve Batılılaşmanın büyük bir yığının altında olduğunun ve bu yığının altına gömüldüğünün ancak kor ateşi sönmemiş sağlam bir inancının olduğunun göstergesidir. Dolayısıyla bir yönetici, bir lider veya bir komutan gelir gelmez gömülü olan arzularını ve inançlarını ifade etmek için ortaya çıkıp bu kor ateşi alevlendirecektir. Nitekim bu, 1992 yılındaki Cezayir seçimlerinde, Kurtuluş Cephesi’nin on yıllardır Fransa’ya maruz kalan halkın duygularını yönlendirmesi ve kışkırtmasıyla ortaya çıkmıştı; zira halk, Fransa ve kuyruklarını bile endişelendiren çok yüksek bir oranla Kurtuluş Cephesi’ni seçmeye yönelmişti. Yine Tunus halkı, Tunus devriminden sonraki ilk seçime gittiğinde, İslam kisvesine bürünen ve gömülü olan duygulara hitap eden kişiyi seçmişti. Dolayısıyla Mısır’da, daha öncesinde Ürdün’de ve şimdi de Türkiye’de olan da işte budur. Tüm bu seçimler, İslam ümmetinin İslam’a olan derin arzusunu ve İslam'a olan sevgisini ifade ettiği gibi aynı zamanda bunun yeterli olmadığını ve İslam’a geri döndürmeyeceğini anlamadan bu arzunun sevgi duygusundan öteye geçmediğini de göstermektedir.
Erdoğan’a gelince; adam için adil olan söylemediği bir sözü onun ağzıyla formüle etmememiz, onun için zulüm olan ise onu suçlamamız ve onu istemediği bir kisveye büründürmemizdir. Zira Erdoğan’dan, İstanbul belediye başkanı olup idare ve yönetim basamaklarına ilk adımlarını atmaya başladığı günden son seçimlerden önceki son güne kadar, Türkiye’ye İslami yönetimi geri getirmek için çalıştığına dair hiçbir şekilde bir ima, bir açıklama veya bir tevriye sadır olmamıştır. Hatta daha önce Numeyri’nin Sudan’da yaptığı gibi Türkiye’deki hükümlerin ve kanunların İslamileştirilmesine dair bir iddia veya imada bile bulunmamıştır. Yani adam, devlet işlerini yönetip idare ederken yönetim mekanizması noktasında açık ve nettir. Bu yüzden bazılarının dediği gibi gerek tedrici-aşamalı olarak, gerek devrim yoluyla, gerekse başka bir şekilde onun yeniden İslam ile yönetme konusundaki isteksizliğini çürütmeme, kanıtlamama ve deliller getirmeme gerek yoktur. Bu ise adamın Müslüman olmadığı anlamına gelmez. Zira iman ve küfür meselesi, Müslümanlar nazarında malum olduğu üzere iman meselesidir; dolayısıyla İbn Abbas’ın “kufrun dûne kufur-bu küfür, asıl küfürden başka bir şeydir” sözünü, şu ayetlerin tefsiri bağlamında anlayan biri isabet etmiş olur: وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerdir.” [Maide 44] وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerdir.” [Maide 45] وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler fâsıklardır.” [Maide 47] Her halükârda mesele Erdoğan'ın şahsıyla ilgili olmayıp Türkiye ve ona ve geri kalan Müslüman ülkelerine İslami yönetimin geri dönmesiyle ilgilidir. Türkiye'de yapılan seçimler, kesinlikle Türkiye’deki Müslümanların İslam’a olan derin sevgilerinin artmaya başladığını, İslam korunun hala kalplerinde alevlendiğini, onu, zalim, fâsık, laik, demokrat ve milliyetçilerin ateşine karşı İslam’ın ve Müslümanların izzeti yolunda yürüyen müminlerin yolunu aydınlatan bir nur olan bir ışığa ve nura çevirecek birini beklediklerini göstermektedir.
Siyasi yönden olana gelince; Türkiye yerel olarak, nakit para, Türk Lirasının çökmesi, kapitalistlerin hakimiyeti ve durgunluk, hareketlenme, genişleme veya daralma gibi ekonomiyi manipüle etme gücüne sahip kısa vadeli kredilerle ilgili kronik sorunların acısını çekmektedir. Bu yükten kurtulmak için, Türk Lirasının değer kaybetmesi nedeniyle Türk ihracatının artması dışında net bir plan yoktur. Şayet bu yol da tamamen kapitalist ekonomik sistemin içinde olursa sonuçları güvenli değildir; çünkü ihracatçılar, Kemalist laiklerden uzaklaşmak için duygusal bile olsa her türlü eğilimdeki çevreleri gözetleyip duran büyük kapitalistlerdir. Para sistemine gelince; Erdoğan ve onun rejimindeki yetkililer, krizden çıkmanın tek yolunun, para biriminin altın ve gümüş dışındaki her türlü kısıtlamadan kurtarılmasında olduğunu ve devletin de büyük altın madenlerine sahip olduğunu çok iyi biliyorlar. Batı'dan veya Körfez ülkelerinden borç alınan Dolar mevduatlarına güvenmeye gelince; bunlar, Türk parası üzerindeki kısıtlamaları artırmakta ve onu serbest bırakmamaktadır.
Türkiye’nin Erdoğan liderliğindeki dış politikasına gelince; uzun zamandan beri büyük bir hata yapıldı. Zira dış politika, Amerikan politikasının yörüngesinde dönmektedir; belki de Erdoğan’ın zaferinin ilk gününden bu yana yaşananlar, yapılan açıklamalar ve dünya liderleriyle yapılan görüşmeler bunu açıkça göstermektedir. Zira Mısır ile diplomatik temsilciliğin büyükelçilik mertebesine yükseltilmesinin ilan edilmesi, Erdoğan’dan ilk talep olarak İsveç’in NATO’ya girmesini onaylamasını talep eden Biden ile görüşmesi ve Suriye’ye karşı tutumu, Beşar ile ilişkilerin yeniden kurulması, (başlangıçta gönüllü olarak adlandırdığı) mültecilerin geri dönmesi ve Suudi Arabistan’dan Türkiye Merkez Bankası’na mali mevduat şeklinde destek alma olasılığı hakkındaki açıklaması, evet tüm bunlar, Amerika’nın terkisinde yürüdüğüne, onun ajanlarıyla ittifak kurduğuna ve hala da kurmaya devam ettiğine delalet etmekte, dahası bunu açık bir şekilde teyit etmektedir.
Sonuç olarak 2023-2028 Türkiye’si, Erdoğan ister Başbakan ister Cumhurbaşkanı olarak iktidarın dizginlerini teslim aldığından beri önceki yaklaşımını sürdürüyor. Dolayısıyla onun, tasavvufi bir yapıya sahip İslami meyil ve duyguları, konuşmalara besmeleyle başlaması, Ayasofya ve Cumhurbaşkanlığı Camii’nde açıkça namaz kılması ve Kur’an okumasında ortaya çıkmakta olup bu miktar, İslam’ı, Yahudilerin ve Hristiyanların dinlerini ruhbanlık olarak gördükleri gibi görenler için yeterlidir. Türkiye'deki ekonomik duruma gelince; tefeciliğe dayalı kapitalist ekonomik sistemin bağlarına sımsıkı sarıldığı sürece onun durumu, sistemi baştan yapanların durumundan daha iyi olmayacaktır. Amerika’nın terkisinde yürümeye gelince; Erdoğan çok iyi bilsin ki Amerika, ajanları ve yardakçıları hakkında bir ahit ve zimmet gözetmeyecektir. İşte Amerika, Avrupalı müttefiklerinin çıldırmasına sırtını dönmekte, onları ayaklarının altına kapanmazlarsa Rusya’nın nükleer silahıyla tehdit etmekte ve Suriye’yi ve ajanı Beşar’ı korumak için elinden gelen her şeyi yapan o olduğu halde Rusya için bir ahit ve zimmet gözetmemektedir! Dolayısıyla Amerika ile birlikte yürüyen bir kimse, tıpkı sırtlanın ininde yaşayan ve sırtlanın kemiklerini kırıp onu bir kerede yemesi için sırasının gelmesini bekleyen kimse gibidir!
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ الَّذِيَ آتَيْنَاهُ آيَاتِنَا فَانسَلَخَ مِنْهَا فَأَتْبَعَهُ الشَّيْطَانُ فَكَانَ مِنَ الْغَاوِينَ * وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلَكِنَّهُ أَخْلَدَ إِلَى الأَرْضِ وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِ إِن تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ أَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَث ذَّلِكَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ * سَاء مَثَلاً الْقَوْمُ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَأَنفُسَهُمْ كَانُواْ يَظْلِمُونَ “Onlara, kendisine ayetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan sıyrılıp çıkan, o yüzden de şeytanın takibine uğrayan ve sonunda azgınlardan olan kimsenin haberini oku. Dileseydik onu bununla yükseltirdik. Fakat o yeryüzüne çakılıp kaldı, hevasına uydu. Onun durumu, üzerine varsan da dilini sarkıtıp soluyan, varmasan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan halkın durumu böyledir. Sen bu kıssayı anlat, belki öğüt alırlar. Ayetlerimizi yalanlayan ve bizzat kendilerine zulmedip duran bir toplumun hali gerçekten ne kötüdür!” [Araf 175-177]