- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Batı Kültürü Kadına Şaşkınlık Ve Kaybolmaktan Başka Bir Şey Sunmamıştır!
İslam’ın hakim olduğu süre boyunca kadınlar bugün eşitlik olarak bilinen şeyi bilmiyorlardı, bu konuda tartışmamışlar ve bunun kendileri ya da toplumları için ortaya atılıncaya kadar önemli olduğunu asla düşünmemişlerdi ki bu, bizzat bunun cahili olduklarından veya bunun bilincinde olmadıklarından dolayı olmamıştır. Bu nedenle aşağıdaki soruları gündeme taşıyoruz:
Birincisi: Müslüman kadının hayatında geçmiş ve bugün arasındaki giriftliğin sebebi nedir?
İkincisi: Kadının bunca yıldır kendi varlığının gerçekliğinin bilincinde olmaması, onun düşüncesinin sığlığından mı kaynaklanıyor?
İslam’da kadın, Allah onu hangi fıtrat üzere yaratmışsa o fıtrat üzere yaşıyordu; Allah’ın yasalarından biri de insanları bu fıtrat üzere yaratmasıdır; zira Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: فِطْرَةَ اللهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللهِ“(Yüzünü) Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında bir değişme yoktur.” [Rum 30] Dolayısıyla kadın, kendisinde kesinlikle bir kusur görmemiş, aksine kendisinin Allah’ın yarattığı en şerefli varlık olduğunun bilincinde olarak yaşamış, dolayısıyla hayattaki rolünü küçümsememiş ya da küçültmemiş, aksine aslının bir anne, evin mürebbisi ve korunması gereken bir namus olmasıyla gurur duymuştur. Bu yüzden girdiği her alanda başarılı olmuş ve sömürgeci kâfir Batı feminist örgütleriyle gelip onu sırtından hançerleyinceye kadar kadınlığıyla gurur duymuştur.
Nitekim feminist örgütler, kadının varlığı ve kadın olduğu için değersizleştirildiği ve onun haklarından mahrum bırakıldığı konusunda huzursuzluklar ve çatışmalar oluşturmak için çalışmışlardır. İslam’a ve Müslümanlara kindar olan bu kafir, bu ailenin yapı taşının kadın olduğunu bildiğinden dolayı savaş ve çatışma alanını aile yapmıştır; zira kâfir Batı, Müslüman kadın tabiatı üzere kalırsa İslami toplumun tarzını değiştiremeyeceğinin bilincindeydi. Bu nedenle habisliği ve kurnazlığıyla kadının üzerine yaratıldığı bu doğal tarzı değiştirmek için ciddi bir şekilde çalışmıştır. Dolayısıyla kafir Batı, Müslüman kadının gücünün nerede yattığını ve şayet kadının tabiatını değiştirebilirse ona karşı açtığı savaşında başarılı olacağını çok iyi anlamıştır. Bu yüzden kadının kendisine, ailesine ve toplumuna yönelik şiddetli bir savaş olduğunu fark edemediği bu savaşın önündeki tüm kapılar açılmıştır. Bunun da ötesinde kadını ataerkilliğin baskısından kurtarmaya geldiğini söyleyerek onun kafasını karıştırmış ve ne yazık ki Müslüman kadının kaybolmasında da başarılı olmuştur.
Nitekim kâfir Batı, feminist fikirleriyle atmosferi zehirlemiş, böylece tüm kadınlar bu fikirleri solumaya başlamış, aksine bu fikirler Rabbimizin merhamet ettikleri hariç tüm kadınlar arasında genel bir görüş haline gelmiştir. Böylece de İslami feminizm olarak adlandırılan şey, zahiri parlak ve göz alıcı olan, batını ise sefalet ve mutsuzluk olan habis terimler haline gelmiştir. Haddi zatında feminizm terimi, kadının kocasıyla, babasıyla ve erkek kardeşiyle arasını ayırmaya yönelik bir çağrıdır; hem de Allah Subhanehu’nun Kerim Kitabı’nda şöyle buyurmasına rağmen: يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيراً وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللهَ الَّذِي تَسَاءَلُونَ بِهِ وَالْأَرْحَامَ إِنَّ اللهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيباً“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” [Nisa 1] Dolayısıyla Adem ve Havva aslında tek bir nefistir; o halde bu ayrım neden?
Nitekim kadın öylesine kaybolmuşluk ve şaşkınlık içinde kalmıştır ki artık hayatının gerçekliğine dair hiçbir bilinci kalmamış olup kendi fıtratıyla taşımış olduğu zehirli fikirler arasında parçalanmıştır. Zira kadın, bir yandan anne ve çocuk sahibi olmak isterken diğer yandan ise özgürlüğünü kısıtladıkları için onları yetiştirmeyi reddetmekte ve onları kreşlere atmaktadır! Dolayısıyla kadın, kendisini kanıtlamak ve kocasının bakımı altında olmamak amacıyla ihtiyacı olmadığı halde çalışmak için dışarı çıktığı gibi, erkekten şiddetle, kadınlığından tamamen uzak olan bir kadın gibi davranmasını talep etmektedir! Evet, kâfir düşmanın, kadının huzurunu ve rahatını elinden almak için onun zihnine yönelik yaptığı şey işte budur.
Müslüman kadının bugün yaşamış olduğu şey kendi ürünü değildir; aksine Batı’nın ona yönelik bir tuzağıdır. Nitekim Napolyon’a şöyle denildi: İslami Doğu’nun, Fransa için en zapt edilemez kaleleri hangisidir? O da şöyle dedi: “İyi annelerdir.”
Dolayısıyla onların ilk savaşları Müslüman kadını ifsat etmek olmuştur; bu nedenle kadının, kendisine karşı kurulan komploların bilincinde olması, kendi fikriyle Allah’ın kendisini yaratmış olduğu fıtratı arasında ayrım yaparak yaşamayı reddetmesi ve gerçek savaşının bu dünyadaki varlığının hakikatinin bilincinde olma savaşı olduğunu ve Allah’ın rızasına nail olmak ve cenneti kazanmak için yaratıcısıyla olan bağını kurması gerektiğini kesin olarak bilmesi gerekir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Suad Haşram