Soru Cevap: Amerika'nın Modi Liderliğindeki Hindistan ve Keşmir Sorunu İle Olan İlişkileri, Çin'in Afganistan ve Taliban İle Olan İlişkisi
- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Soru:
Benim sorum üç bölümden oluşmaktadır. Bunun için sizden özür diliyorum.
Birincisi: Obama ile Modi arasındaki son görüşme medyanın yoğun ilgisi ile karşılaştı. Ama bu görüşmeden elle tutulur somut bir karar çıkmadı. Öyle görünüyor ki Amerika Birleşik Devletleri ile Hindistan BJP arasında hâlâ bir sorun var. Taraflar arasındaki tartışmalı sorunlara değinebilir misiniz?
İkincisi: Hindistan'daki Baharatiya Janata Partisi ile Pakistan'daki Navaz Şerif'in partisinin ABD yanlısı oldukları göz önüne alındığında ve Keşmir sorununun da Hindistan'ın enerjisini tükettiğine göre neden Hindistan, hâlâ Keşmir sorununun çözümünü sürüncemeye bırakıyor?
Üçüncüsü: Çin ile Taliban arabuluculuk görüşmeleri için bir araya geliyorlar. Amerika Birleşik Devletleri buna izin verdi mi? Yoksa bu Amerika'dan habersiz mi oluyor? Çin'in bu arabuluculuktan amacı nedir? Allah mükâfatınızı artırsın.
Cevap:
Birincisi: Amerika ile Modi önderliğindeki Hindistan arasındaki ilişkileri anlamak için aşağıdaki noktaları dikkate almak gerekiyor:
1- Modi, Kongre Partisi'nin on yıllık iktidarı döneminde Kongre Partisi ile Amerika arasındaki sorunlu ilişkiler gibi ağır bir miras devraldı. Bundan önce, Baharatiya Janata Partisi'nin yıllarca süren iktidarı döneminde Yeni Delhi ile Washington arasındaki ilişkiler benzeri görülmemiş şekilde gelişmişti. Ama BJP, 2004 yılındaki genel seçimleri kaybedip İngiltere yanlısı Kongre Partisi'nin iktidara gelmesiyle her şey değişti. 2010 yılında Hindistan parlamentosu, Amerika Birleşik Devletleri ve şirketlerinin Hindistan pazarına sızmalarını önlemek amacıyla nükleer santral tedarikçilerine aşırı kısıtlamalar getiren "Nükleer sorumluluk" yasasını onaylamıştı. Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte 2005 yılında Amerika ile imzalanan sivil nükleer anlaşmanın uygulanması da imkânsız hale gelmişti. Öte yandan Yeni Delhi, Amerika'nın Keşmir konusunda diyalog başlatma girişimlerini şiddetle reddetmiş ve Washington'dan 2008 yılında Bombay saldırılarının ardından Pakistan'a karşı daha sert önlemler almasını talep etmişti. Ayrıca Hindistan, Washington'un Briç ülkelerine [Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika] yaptığı baskılar ve birçok ticari anlaşmazlıklar yüzünden Amerika ile gerilim yaşamıştı. Bu nedenle iki ülkenin birçok ortak ticari ilişkileri olacağı ve Kongre Partisi iktidarı döneminde oluşan çatlaklıkların giderileceği tahmin ediliyordu. Ama Amerika Birleşik Devletleri, örneğin, güneş panellerine "Hindistan malı" etiketinin vurulmasına itiraz etti ve bunu Dünya Ticaret Örgütü'nün kurallarını ihlal etmek olarak niteledi. Hindistan ise 2013 yılında ABD tarafından Dünya Ticaret Örgütü'nün Anlaşmazlıkların Çözümü Organı'na gönderilen şikâyete karşı hâlâ kendisini savunmakla meşguldür.
2- Kongre Partisi iktidarı döneminde Hindistan halkı, Amerika hakkında negatif düşünüyordu. Washington'un Hintli diplomatları aşağılaması nedeniyle de ilişkiler iyice gerilmişti. Bunun sonucu olarak Modi'nin öncelikli misyonu, Hindistanlılar nezdinde özellikle de siyasi çevreler arasında Amerika'nın imajını düzeltmekti. Bu nedenle Modi, Obama'nın Hindistan ziyareti sırasında onu Hindistan Cumhuriyeti'nin şeref konuğu olarak nitelemesi, Hindistan halkı karşısında Amerika'nın imajını adeta allayıp pulladı. Yanı sıra Nükleer Anlaşma imzalandı.
3- Şimdi Başkan Obama, 2016'nın sonbaharında Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılacak seçimler öncesinde topal ördek gibidir. Demokrat Parti'nin seçim zaferine odaklanmaktadır. Oysa Obama zamanını, ne olursa olsun yerel seçim kampanyaları ile yurt dışındaki birçok krize odaklanmak arasında taksim etmeliydi. Bu yüzden Obama'nın pek bir şey yapması uzak ihtimaldir.
Bu faktörler ışığında Obama-Modi zirvesinde yapılan açıklamalarda somut bir ilerleme görmek bir hayli zordur. En iyi ihtimalle bölgede, Pakistan kaynaklı "Terörle" mücadele ve Çin'in etkisini azaltmak gibi Amerikan-Hindistan çıkarlarını birleştiren konularda yakın işbirliği olacaktır. Bununla beraber Kongre Partisi'nin iktidarı döneminde oluşan boşluğun verdiği pek çok engeller var. Bu zorlukların üstesinden gelmek ve bunları ortadan kaldırmak için Modi ve Obama'nın biraz zamana ihtiyacı olacaktır. ABD'nin eski Hindistan büyükelçisi Robert Blackwell, Ocak 2015 tarihinde Yeni Delhi'de yaptığı bir konuşmada Modi döneminde Amerika ile Hindistan arasındaki ilişkiler konusunda şu açıklamalarda bulundu: "... Önümüzdeki iki yıl içinde ABD'nin Hindistan stratejisi ile ilgili beklentilerimiz bence geçen on yılın başlarına nazaran daha iyi olmalıdır. Ne Başbakan ne de Başkan, Amerika Birleşik Devletleri ile Hindistan arasındaki ilişkilerde bir stratejik değişiklik yapamaz. Bu sebeple benim görüşüme göre önümüzdeki iki yıl içinde iki ülke arasında gerçek bir stratejik ortaklık olmayacaktır." ["Amerika Birleşik Devletleri ile Hindistan arasındaki ilişki ortamı ve ortak ticari eylemler" 24 Ocak 2015]
Başka bir deyişle Blackwell'in beklentilerine göre iki ülke arasındaki ilişkiler biraz rahatlayacak. Öncesinde değil Obama yönetimi sonrasında ilişkiler tamamen eski gücüne kavuşacaktır.
İkincisi: Keşmir sorununa gelince, Kongre Partisi iktidarı döneminde Keşmir sorununun etrafı pek çok çetrefilli komplikasyonlar ile örüldü. Dolayısıyla Modi'nin Keşmir sorununu masaya yatırabilmesi biraz zaman alacak.
1- 2004 yılında iktidara gelen Kongre Partisi özellikle de Keşmir sorununu rafa kaldırmıştı. Müşerref yönetimi altında Pakistan, iki ülke arasında durdurulan diyalog sürecini başlatmak için pek çok tavizler vermişti. Ancak buna rağmen Kongre Partisi, Müşerref'in teklif ettiği her girişimi reddetmiş ve Keşmir sorununun bir iç sorun olduğu konusu üzerinde ısrar etmişti.
2- Kasım 2008 yılındaki Bombay saldırılarına kadar durum bu şekilde devam etmişti. Bundan sonra Keşmir sorunu konusunda diyaloğun yeniden başlama umudu tamamen rafa kalkmıştı. Retoriğini değiştiren Hindistan hükümeti, saldırılardaki suçunu itiraf etmesi ve Pakistan içinde faaliyet gösteren tüm silahlı grupları, özellikle de "Laşkari Tayyibe'yi" dizginlemesi için Pakistan'a baskı yapmıştı. Ekim 2010 yılında Hindistan hükümeti, Pakistan İstihbarat Teşkilatını saldırıları planlamaktan sorumlu tutmuştu. Hükümet tarafından yayınlanan açıklamada "Pakistan İstihbarat Teşkilatı'nın 2008 yılındaki Bombay terör saldırılarının planlanmasına karıştığı" belirtilmişti. ["Hindistan hükümeti: Bombay saldırıların arkasında Pakistan ajanları var." Hindistan Times, 19 Ekim 2010]
3- Bombay saldırıları sonrasında İslamabad ile Yeni Delhi arasındaki ilişkiler gerilmişti. Keşmir konusunda diyaloğun yeniden başlaması için Pakistan ya da Amerika tarafından yapılan tüm baskı girişimleri Hindistan tarafından reddedilmişti.
4- O vakit Amerika, Hindistan ile Pakistan sınırında özellikle kontrol hattındaki gerginliği azaltmak için Hindistan'a baskı yapıyordu. Böylece Pakistan, Afganistan'daki direnişçilere karşı girişilen savaşta Amerika'ya yardımcı olması için birliklerini yeniden Afganistan sınırına konuşlandırabilsin. Tüm bunlara rağmen Hindistan, Keşmir konusundaki inadından geri adım atmadı. Hem Pakistan hem de Amerika'yı mevcut yeni durumu kabul etmeye zorladı.
5- Hindistan'daki Kongre Partisi'nin iktidarı sırasında kamuoyu, Keşmir konusunda Pakistan'a hiç bir taviz verilmemesi doğrultusunda kilitlenmişti. Dolayısıyla Modi, 26 Nisan 2014'de Başbakanlık koltuğuna oturduğunda Kongre Partisi'nin Keşmir konusunda müzakere kabul etmeyen ısrarcı inadından kaynaklanan 10 yıllık kronik bir sorun ile karşı karşıya idi.
6- Amerika, Keşmir sorununa çözüm bulmak için görüşmelerin ilk adımı olarak Hindistan ile Pakistan arasında yakınlaşmanın ön hazırlıklarını yaptı. Bundan dolayı Müslümanların duygularına meydan okuyan Navaz, Müslümanların bariz düşmanı olarak bilinen Modi'yi hem tebrik etmek hem de yemin törenine katılmak üzere Hindistan'ı ziyaret etti. Bu adım iki ülkeyi birbirine yakınlaştıracağı yerde iyice uzaklaştırdı.
7- Sonra burada başka bir sorun daha var ki o da tüm Hindistan partilerinin Keşmir sorununun bir parçasını ellerinde tutuyor olmalarıdır. Bu nedenle Janata Partisi ve Navaz Şerif, her ne kadar Amerikan yanlısı olsa da Keşmir sorununa müzakere yoluyla çözüm bulmaları hiç de öyle sanıldığı kadar kolay değil. Aksine adil ve tek doğru çözüm, Hintlilerin Keşmir işgalini kuvvet yoluyla ortadan def etmektir. Allah'ın izniyle bu çok kolaydır, o kadar da zor değildir. Yeter ki Pakistan devleti Allah'a ve Rasûlü'ne sadık olsun. Bunu çok yakın olduğunu umuyoruz.
Tüm bunlara rağmen Amerika'nın tarafları bir araya getirmesi uzak ihtimal değildir. Yalnız bu biraz zaman alabilir.
Üçüncüsü: Çin ile Afganistan ve Taliban arasındaki ilişkiye gelince:
1- Çin, Afganistan ile ilişkileri geliştirmeye çok özen gösterdi. Devlete ait maden şirketi grubu, Kabil'in güneyine yaklaşık 50 km uzaklıktaki Aynak Bakır Ocağına 3 milyar dolarlık yatırım yaptı. "Ülkenin en büyük petrol şirketi" olan Çin Ulusal Petrol Şirketi, 2011 yılında Afganistan'ın "Amu Derya" petrol havzasının geliştirilmesi için anlaşma imzaladı. Bu, 7 milyar dolar getirisi olan bir projedir. Çin Ulusal Petrol Şirketi, Afganistan'ın ilk ve tek petrol rafinerisinin inşasına da yardımcı oldu. Burada yıllık 1,5 milyon varil üretim yapılacak. ["Çin ve Afganistan'daki varlığı" Milli gazete 1 Kasım 2014] Buna ek olarak Çin son zamanlarda milyarlarca dolar maliyeti olan "Yeni İpek Yolu" projesini kamuoyuna duyurdu. Proje, üç parçadan oluşuyor. Birinci ayağı, Çin'in Xi'an kentinden başlıyor, Pakistan'dan geçerek Türkiye'ye uzanıyor. İkinci ayağı, Bangladeş'ten Myanmar'a uzanıyor. Üçüncü ayağı ise Çin'in Fujian kıyılarını dünyanın geri kalanı ile bağlıyor. Ekonomik ipek yolunu canlandırma projesi, Devlet Başkanı Jean Ping'in fikriydi. Projenin çalışmalarına, geliştirilmesine ve 2013 yılının son çeyreğinden itibaren de uygulanmasına hız verildi. Dolayısıyla Afganistan, bu büyük projenin önemli bir parçasıdır. Ayrıca Çin'in Afganistan kaynaklarına yönelik iştahı daha da artacaktır. Çünkü Afganistan'ın 1 trilyon dolardan fazla maden potansiyeli vardır.
Buna göre tüm bunlardan sonra Eşref Gani'nin Afganistan Cumhurbaşkanı olur olmaz, ilk yurtdışı gezisini Çin'e yapmış olması şaşırtıcı değildir. Bu ziyaret sırasında Gani, Pekin tarafından yeni taahhütler ile ödüllendirildi. Çin, 2017 yılına kadar Afganistan'a 2 milyar yuan [327 milyon dolar] yardım sözü verdi. 2001 yılından beri Afganistan'a yaptığı 250 milyon dolarlık katkıları da buna ekleyebiliriz. Ayrıca Çin, Afganistan tarımı, Hidroelektrik ve altyapı geliştirme yardımları yanı sıra 3000 Afganlı uzmana eğitim sözü de verdi. Yukarıda geçenlerden açığa çıkıyor ki yakın gelecekte Çin'in Afganistan ile olan ilişkileri güçlendirmek konusunda büyük ticari çıkarı vardır.
2- Çin, ülke istikrara kavuşmadığı sürece Afganistan ile olan ticari ilişkilerden istediği gibi faydalanamaz. İstikrar ise Afganistan'da güçlü bir hükümetin kurulmasını gerektirir. Bu sebeple Çin, mümkün olduğunca Gani hükümetinin desteklenmesinden yana. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, 22 Şubat 2014 tarihinde Kabil'e yaptığı ziyaret sırasında "Bu ülkedeki barış ve istikrarın Batı Çin'in güvenliğine etkisi vardır. Daha da önemlisi tüm bölgenin huzur ve gelişimini etkiler. Geniş tabanlı ve kapsamlı siyasi uzlaşmayı Afganistan'da en kısa zamanda görmeyi umuyoruz. Çin, bunu kolaylaştırmak için yapıcı bir rol oynayacaktır. Bölünmüş bir ülkenin geleceği yoktur." [Reuters 22 Şubat 2014]
İşte Çin'in Afganistan'ın istikrarına olan ilgisi buradan geliyor. Burada başka bir şey daha var ki Çin, Afganistan-Çin sınırından kaynaklanan tehditten korkuyor. "Vahan koridoru" olarak bilinen dar şerit, kuzeydoğu Afganistan topraklarından Çin ve Tacikistan'a kadar uzanır. Pakistan'ın Pakistan Keşmir bölgesini Tacikistan'dan ayırır. Kuzeyden güneye kadar Pamir ve Hindukuş Dağları arasına sıkışmış bir koridor olup, uzunluğu yaklaşık 350 km ve genişliği 13-65 kilometredir. Vahan koridoru, Çin'e iç güvenlik sorunu teşkil eden İslami Uygur savaşçılarının hareketini kolaylaştıran bir kanaldır. Zira Taliban, Uygur "Doğu Türkistan İslami Hareketi" mensubu savaşçılarına Afganistan ve Pakistan'ın aşiret bölgelerinde hem barınak hem de eğitim sağlıyor. Uygur savaşçıları, Çin hâkimiyetinden bağımsız bir vatan kurmak için savaşıyorlar. Çin Dışişleri Bakanı geçen yıl Kabil'e yaptığı ziyaret sırasında bunu açıkça dile getirdi. Ziyaretin amacıyla ilgili olarak Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada "... Güvenlik alanında işbirliğini güçlendirmek, terörle mücadele gibi diğer alanlarda işbirliği yapmak ve Doğu Türkistan İslami Hareketi ile mücadele etmek." olduğu belirtildi. ["Wang Yi Afganistan Dışişleri Bakanı ile görüşmeler yapıyor" Çin Halk Cumhuriyetinin Çek Cumhuriyeti Büyükelçiliği 22 Şubat 2014]
Yukarıda belirtilen noktalar ışığında Çin, istikrarı korumak için Amerika'nın Afganistan'daki, 2014 Aralık'tan sonra da Kabil'deki varlığını sürdürmesini destekliyor. Çin tarafından Hamid Karzai'nin ikili güvenlik anlaşması imzalanmasına teşvik edilmesinde bu açıkça belirtilmişti. Eylül 2013 yılında Cumhurbaşkanı Hamid Karzai'nin sözcüsü İmal Feyzi, "Çin Devlet Başkanı, bölgeye barış ve istikrar getirmek için Afganistan'ın bölgesel ve yabancı devletler ile özellikle de Amerika Birleşik Devletleri ile olan dış ilişkilerine desteklerini sunuyorlar. Çin, ABD ile Afganistan arasında güvenlik anlaşması imzalanmasını destekliyor." diye konuştu. ["Çin, ABD ile Afganistan arasında güvenlik anlaşmasını destekliyor" Kama gazetesi 28 Eylül 2013] Aynı gazete, Çin'in Afganistan önderliğindeki barış sürecini desteklediğini ve Afganistan barış müzakerelerinde, yani Taliban ile barış görüşmelerinde etkin rol oynamaya hazır olduğunu açıkladığını da ekledi. Bu açıklamalardan ve bu bağlamdaki benzer beyanatlardan açığa çıkıyor ki Çin, Afganistan'da istikrarı korumak için Amerika'yı destekliyor. Ayrıca Amerikalıların tamamen bilgisi dâhilinde gerçekleşen Taliban ile barış görüşmelerini de destekliyor.
Yine Çin, Reuters ajansının da bildirdiği gibi Kasım 2014 yılında "barış ve uzlaşma forumu" düzenledi. Çin'in barış görüşmeleri için Afganistan'da daha büyük rol oynama çabası içinde olduğu belirtildi. [Reuters 11 Kasım 2014] Gani hükümeti ile Taliban arasındaki barış anlaşmasında arabuluculuk yapmak amacıyla yeni kanallar açmak için Taliban Hareketi son zamanlarda Pekin'i ziyaret etti. Çin de Taliban Hareketi ile Gani hükümeti arasında uzlaşma sağlamak amacıyla Pakistan'ın Taliban'a uyguladığı baskıyı destekledi. Bu, Çin, Afganistan'da Amerika'nın yerine geçmek istiyor diye yorumlanamaz. Aksine Pekin ile Washington'un Afganistan'da istikrarın sağlanması konusunda ortak çıkarları var diye yorumlanabilir. Bu bağlamda üst düzey bir ABD yetkilisi şöyle dedi: "ABD ile Çin, Afganistan'ın teröristler için bir kez daha güvenli bir sığınak olarak kullanılmasını önlemek amacıyla Afganistan hükümetini desteklemek, Ulusal Birlik, güvenlik güçleri ve ekonomik kalkınma konusunda birlikte çalışmak üzere anlaştılar." ["Çin, Taliban Hareketi ile durdurulan barış görüşmelerine arabuluculuk yapıyor" Economic Times, 13 Şubat 2015]
Bütün bunlar, geniş ekonomik çıkarlarını geliştirmek amacıyla Çin'in Afganistan'da istikrara önem verdiğini gösteriyor. Çin, Afganistan'ın istikrarı konusunda Amerika ile hem fikirdir. Ve aynı zamanda Afganistan ile Taliban arasında uzlaşma sağlanmasını da arzuluyor. Ki böylece Çin, Doğu Türkistan direnişçilerinin yardım hattını uygulanacak baskıdan istifade etsin. İşte bu nedenle Çin, Afganistan ve Taliban taraflarıyla iletişim ve temasa geçmiştir.
Umarız, Taliban bunun farkına varır da Çin'in tuzağını başına geçirir ve Doğu Türkistan direnişçileri ile Taliban arasındaki İslam kardeşliği devam eder.