- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber ve Yorum
Türkiye’nin İç ve Dış Politikadaki Suriye Sınavı
Haber:
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu İstanbul'daki kayıtsız Suriyelilerin sınır dışı edileceği kararından sonra başlayan tartışmalarla ilgili olarak, geçici koruma statüsündeki hiçbir Suriyelinin sınır dışı edilmesinin söz konusu olmadığını söyledi. Bu durumun tamamen kaçak göçle mücadeleyle ilgili olduğunu belirten Soylu, "Geçici koruma statüsündeki hiçbir Suriyelinin, uluslararası koruma statüsüyle ülkemizde bulunan bir yabancının veya ikamet izniyle ülkemizde bulunan bir kişinin sınır dışı edilmesi gibi bir durum asla söz konusu değildir." diye konuştu. https://tr.euronews.com (28.07.2019)
Rusya Genelkurmay Başkanlığı, Suriye’nin İdlib vilayetindeki silahlı militanlara karşı Türkiye ile ortak adımlar attıklarını açıkladı. Rusya Genelkurmay Başkanlığı yetkilisi Sergey Rudskoy, “Türk meslektaşlarımızla birlikte, ‘teröristlerin’ silahlarını, ekipmanlarını ve cephaneliklerini tespit etmek ve nokta atışıyla yok etmek yönünde adımlar atıyoruz” dedi. www.gazeteduvar.com.tr (30.07.2019)
Yorum:
Türkiye ve Ak Parti hükumeti bir taraftan hem milliyetçi laik Kemalist baskının etkisiyle, hem de yerel seçimlerde özellikle de İstanbul Belediye seçimlerinde aldığı mağlubiyetin faturasının Ak Parti’nin mülteci politikasına kesilmesi sebebiyle Türkiye’ye sığınan Suriyeli muhacirleri geri göndermenin planlarını kuruyor. Diğer taraftan da Amerika’nın Suriye siyasi çözüm planının uygulanması için Astana Mutabakatı çerçevesinde İdlib’de Rusya ile birlikte ortak kurguladıkları operasyon planlarını icra ediyor. Yukarıdaki iki haber Türkiye’nin Suriye Devrimi’nin başladığı Mart 2011’den bugüne iç ve dış politikada izlediği yolu ve geldiğimiz noktayı gösteriyor. Türkiye kendisine ait bağımsız bir Suriye politikası belirlemediği için hem kendisine sığınan Suriyeli muhacir Müslümanlara hem de Türkiye’yi dost gören Suriye ve özellikle de İdlib’deki Müslümanlara sırtını dönmüş durumdadır. Yani özetle Türkiye ve Ak Parti Hükumeti ne iç politika da ne de dış politikada Suriye sınavından geçememiştir.
Birincisi Suriyeli Mültecilerin gönderilmesi meselesi
Bu konuda Türkiye’de Suriyeliler aleyhinde yürütülen antipropagandalardan ilki ve en tesirli olanı; “Suriyelileri vatanlarına ihanet etmekle suçlamaktır.” Suriyeli mültecilerin gönderilmesi için çalışanlar şunu söylüyorlar: Türk askeri Cerablus’ta, Afrin’de, İdlib’de Suriyeliler için savaşıyor, askerlerimiz onlar için şehit oluyor, ama Suriyeliler Türkiye’nin sahil kentlerinde keyif içinde yaşıyorlar.
Öncelikle şunu söylemeliyim; Suriye’de bir ordu ile başka bir ordu savaşmıyor, aksine Esed ordusu, İran güçleri, Rusya hava kuvvetleri ve Uluslararası Koalisyon güçleri -ki bunun içinde Türkiye’de var- bir tarafta savaşıyor, İslami silahlı gruplar diğer bir tarafta savaşıyor. Yani Türkiye’deki mültecilerin Suriye’ye gittiklerinde katılacakları, Esed’e karşı savaşacakları düzenli bir orduları yok. Kaldı ki “Suriyeliler gidip vatanları için savaşsın” diyenler Suriye’de can, mal ve namusu için direnen ve savaşanlara “terörist” diyorlar. Yani böyle de bir tezat içindeler. Türk askerinin Suriye’de Suriyeli Müslümanlar için savaşıp şehit olduğu tezine gelince bu kesinlikle doğru değildir. Türk Askeri maalesef ki Suriye’de Amerika ve Rusya için savaşıyor. Fırat Kalkanı Harekâtı’nı başlatıp Cerablus’a girdiğinde Halep düştü ve Esed rejimine teslim edildi. Afrin Operasyonunu başlatıp İdlib çevresinde gözlem merkezi kurduğunda İdlib’deki direnişi kıskaç altına aldı ve Rusya ile Esed’in katliamlarına imkân sağladı. Soçi mutabakatının İdlib halkı ve direnişçiler için hayırlı hiçbir tarafı yok. Yani Türk askeri Suriye’de Suriyeli mazlum halk için değil Batılı emperyalistler için duruyor.
Suriyelilerin geri gönderilmesini söyleyenler yine şu tezi ortaya atıyorlar; “Ekonomik krizin ve işsizliğin sebebi Suriyelilerdir.” Ak Parti Hükumeti ve Erdoğan bu tezi savunanlara karşı çıkıp Suriyelilerin savaş sürecinde 30 ile 40 milyar dolar arasındaki sıcak parayı Türk ekonomisine aktardıklarını söyleyemiyor, söylemiyor. Piyasada sıcak para sıkıntısının olduğu dönemlerde Suriyelilerin getirdiği bu sıcak paranın Türk ekonomisine can suyu olduğunu itiraf edemiyor. Dolayısıyla bu tez toplumda Suriyeli mültecilere karşı nefret tohumu ekmek isteyenlerin başvurduğu yalan ile pişirilen ve aslı olmayan bir tezdir. Suriyeli mültecilere Türkiye devleti ne maaş dağıtıyor ne de onların evlerinin kiralarını ödüyor. Hepsi kendi rızkı ile gelmiş, çalışıyor kazanıyor kazandırıyor ve geçimini sağlıyor. Suriyeli muhacirler kimsenin sırtına yük değil.
Suriyeliler aleyhinde yürütülen bu kampanya hem Türk halkının Suriyeliler ile beraber yaşama isteğinde tahribat oluşturuyor ve nefret tohumlarının ekilmesine sebep oluyor hem de bunu bahane eden hükumet Suriyelilerden bir şekilde kurtulmanın yolunu arıyor. Gerçekten Ak Parti hükumeti ensarın muhacire reva görmeyeceği zalimliği yaparak Suriyeli muhacirleri baskı altına alıyor.
Şöyle ki; geçici koruma kanunu kapsamında bir savaş beldesinden başka bir beldeye eğer göç olmuşsa bu göç eden insanların ibraz ettikleri kimlik bilgileri ile sığındıkları ülke onlara geçici koruma belgesi verir ve parmak izi uygulaması ile herkesi kayıt altına alır. Eğer geldikleri ülkeye ait bir kimlik belgeleri yoksa onların kendi beyanlarını esas alarak geçici koruma kimliği düzenler. Ama burada esas olan herkesin parmak izini alarak kayıt dışı kimsenin kalmamasını sağlamaktır. Şimdi Türkiye İçişleri Bakanlığı geçici koruma belgesi olmayan kaçakları geri göndereceğiz diyor. Bunun yerine kayıt dışı olanların hepsine geçici koruma belgesi verebilir ve kayıt altına alabilir mi? Evet alabilir ama bunu yapmıyor. Çünkü Suriyelileri göndermek istiyor.
İkinci olarak bir savaş beldesinden başka bir ülkeye sığınan herhangi bir kişi, terör suçuna karışmadığı ve bulaşıcı bir virüs taşımadığı müddetçe suç işlemiş olsa dahi geldiği ülkeye gönderilemez, kanun bunu söylüyor. Ancak kişi kendi isteği ile geri dönmeyi isterse döner. İşte tam da burada Türkiye emniyeti çok zalimane bir uygulamayı icra ediyor. Geri göndermek istediği Suriyeli mültecilere “kendi istekleri ile Suriye’ye geri döndüklerini kabul ettiklerine” dair belgeleri imzalatıyor. Bu zulüm değil de nedir?
Kısaca Türkiye hükumeti bir kısım laik Kemalist zümrenin baskısına yenilerek Suriyeli muhacir kardeşlerimize zulmediyor, Suriyeli mülteciler aleyhinde yürütülen kampanyayı destekleyerek Suriyeliler ile Türk halkı arasında nefret ve nifak tohumlarının ekilmesine sebebiyet veriyor. Komşuluk, kardeşlik, ensarlık görevi maalesef unutuluyor.
Türkiye dış politikada da esasen en başından beri Suriye halkına ve Suriye Devrimi’ne sırtını döndü. Amerika ile birlikte hareket ederek onun siyasi çözüm planının peşinden koştu. Rusya ile birlikte Amerikan politikalarının uygulayıcısı oldu. Bugün geldiğimiz noktada Rusya açıkça İdlib’de Türkiye ile ortak operasyonlar yaptığını söylüyor ve Türkiye bunu yalanlamıyor. Rusya’nın İdlib’de yaptığı katliamlara ortaklık ediyor. Müslümanların kanı eline bulaşıyor. Türkiye içeride mültecilerin Suriye’ye geri gönderilmesi konusunu kamuoyunun gündeminde tartıştırırken dışarıda, yani Suriye içinde, İdlib’de Rusya ile birlikte yaptığı operasyonları ve katliamları kamuoyunun gözünden kaçırıyor ve gizliyor. İdlib’de her gün yapılan bombardımanlar ile katledilen sivillerin, çocukların Türkiye medyası ve Ak Parti hükumeti nezdinde bir değeri yok, bu da görülmüş oluyor.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mahmut Kar