- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Yahudi varlığı, Lübnan İle Deniz Sınırının Belirlendiği Anlaşmayı Kutluyor!
Haber:
Yahudi varlığının başbakanı Yair Lapid 12/10/2022 Çarşamba günü,hükümetinin Lübnan ile deniz sınırı belirleme anlaşmasını onaylamasından kısa bir süre sonra, anlaşmanın kendi varlığı için önemli kazanımlar içerdiğini ve Lübnanlı bir bakanın gaz keşfinin uzun bir zaman alacağını beklediği bir zamanda İran’ın Lübnan’daki partisiyle askeri çatışma hayaletini uzaklaştırdığını açıkladı. Kana sahasından elde edilecek gelirin %17’sini Yahudilerin devletinin alacağını ve İran tarafının ise gaz gelirlerinden hiçbir şey elde edemeyeceğini sözlerine ekleyerek Lübnan ile yapılan deniz sınırı anlaşmasının İran partisiyle askeri bir çatışma olasılığını ortadan kaldırdığını ifade etti.
Yorum:
Aslında Karish sahasında keşfedilen gaz rezervlerinin, ticaret dengesinde basit bir miktar olan 1,75 trilyon fit küp olduğu tahmin ediliyor. Leviathan gaz sahası ise 35 trilyon fit küp içeriyor. Dolayısıyla sınır belirleme anlaşmasının önemi, Avrupa’ya ihraç edilebilecek gaz miktarında yatmıyor. Zira şu ana kadarki mevcut miktar, onun ihtiyaçlarının çok az bir oranı olup ihtiyacının %40’ını yani yıllık 155 milyar metreküpünü Rusya’dan ithal ediyordu. Kana gaz sahasındaki enerji rezervlerinin hakikati henüz bilinmemekle birlikte ama o “denizde bir balıktır.”
Ancak anlaşmanın önemi, Temmuz 2006 savaşına son veren 1701 sayılı Güvenlik Konseyi Kararına benzer bir durumda askeri bir çatışmanın fitilinin alevlenmesini etkisiz hale getiren normalleşmenin dayatılmasında ve Birleşmiş Milletler kuvvetlerine, Yahudi varlığının kuzey cephesinde askeri bir çatışmanın çıkmayacağına dair güvence verilmesinde yatıyor. Bildiğimiz üzere Yahudi varlığının güvenliği 2006’dan beri garanti altına alınmış ve güvenliği kuzey cephesinden gelecek herhangi bir tehlikeden etkilenmemiştir. Tıpkı Golan cephesindeki çatışma cephesini donduran 1974 geri çekilme kararında olduğu gibi. Zira Hafız Esad’ın günlerinden beri Suriye rejimi, Birleşmiş Milletler sponsorluğunda Yahudi varlığının güvenliğini garanti etmektedir. Dolayısıyla bu anlaşma, İran partisini, gaspçı varlığın deniz ve kara sınırlarının muhafızı yapmaktadır. Bu da Amerika’nın neden onu dayatmaya ağırlık verdiğini ortaya koyuyor.
Bu normalleşme, normalleşen komşu ülkelerle ekonomik, ticari ve kalkınma ilişkiler ağını geliştirmek için Yahudi varlığının önüne geniş yollar açıyor; zira Camp David anlaşması güney sınırını güvence altına aldı ve Mısır’ı Yahudilerle askeri çatışma denkleminden çıkardı, 1994 yılındaki Vadi Araba Antlaşması Ürdün ile Yahudi varlığının sınırlarını güvence altına aldı ve Oslo Anlaşması da Yahudi varlığını korumak ve ona karşı herhangi bir askeri eylemi ortadan kaldırmak amacıyla onunla güvenliği koordine etmek için Filistin otoritesini kurdu.
Bütün bunlarla birlikte Hamas liderleri, Suriye’deki kurbanlarının vücut parçaları ve kanları pahasına kimyasal Beşar ile normalleşmeyi hızlandırmaya çalışırlarken Tahran liderleri de gaspçı varlıkla normalleşmenin kabul edilemez olduğu şeklinde boş tantanalar yapmaktan utanmıyorlar.
Belki de bu sıkıntıda, acılara rağmen sahte kahramanların sahte maskelerinin ve direnme ve meydan okuma iddialarının düşmesiyle birlikte yalanlarının ve sapkınlıklarının propagandasını yapanlar için artık geriye hiçbir mazeret kalmayacaktır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Osman Bahaş