- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Lübnan, Yahudi Varlığını Resmen Tanıyor ve Onunla Birlikte Deniz Sınırlarını Çiziyor!
Haber:
Geçen 31 Ekim tarihinde Sanaa’da günlük olarak yayınlanan hükümetin Es-Sevra Gazetesi’nin, ilk sayfasında yayınladığı şu başlıklı haberi bizi şaşkına uğrattı: “Lübnan, Akdeniz'deki petrol haklarını elde etti.” Haberde şöyle geçti: “Lübnan direnişinin şartlarını dayattığı ve Lübnan’ın Akdeniz’deki petrol sahaları üzerindeki hakkını elde ettiği Siyonist düşmanla yürütülen müzakerelerin ardından Lübnan, Akdeniz'deki petrol zenginliği üzerindeki haklarını elde etti. Nitekim Lübnan’ın imzaladığı anlaşmaya göre sınır hatlarını aşan Kana sahasının tamamı, Lübnan’ın bir hakkı haline geliyor.”
Yorum:
Akdeniz’deki Karish petrol sahasının Lübnan ile Filistin’i gasp eden Yahudi varlığı arasında paylaşıldığını da söyleyin. Oysa Lübnan ile Yahudi varlığı arasında sınırların belirlenmesi, Lübnan’daki mevcut rejimin, Yahudi varlığının Filistin’de hakkı olduğunu zımnen resmi olarak tanıması anlamına geliyor. Aynı şekilde bu, İsra ve Mirac topraklarını gasp eden Yahudi varlığı ile normalleşme ve müminleri emiri Ömer İbn Hattab Radıyallau Anh’ın verdiği Ömer emannemesi olarak bilinen ahitten feragat etme yolunda zımni bir adımdır. Oysa bu alçaltıcı davranışın ve Filistin’i gasp edenlere boyun eğmenin tarihi bir zafer olarak tasvir edilmesi biz Müslümanlar için şaşırtıcı ve utanç vericidir. Zira İslam beldelerini terk etmek, bir zafer değil benzeri görülmemiş bir siyasi başarısızlıktır. Şam toprakları bölünmez bir bütündür. Zira burası Yermuk Savaşı’nda fethedildi, Rumlar buradan kovuldu, Müslümanların hamisi Hilafet Devleti’nin yokluğu dışında parçalanmadı ve tamamı Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra parçalandı.
Söz verilen ekonomik refaha gelince; Lübnan, Batılı petrol şirketlerini petrol zenginliği sahalarında hisse sahibi yapan kendisinden önceki İslam beldelerindeki yönetim sistemlerinin izinden gidecektir. Örneğin 1984 yılında kuzey Yemen’de petrolün bulunması ve üretilmesi ile ekonomik bir refah ortaya çıkmadı. Aksine yerel para birimi olan “Riyalin” dolar ve sert para birimleri karşısında değerinin düşmesinde ve kamu hazinesine herhangi bir karlı finansal getirinin elde edilmemesinde kendisini gösteren büyük bir ekonomik gerileme yaşandı. Hatta Yemen’in iki parçasının birleşmesi ve ek petrol sahalarının keşfi ile bile bankaların ve Uluslararası Para Fonu’nun pençelerine düştü!
Yahudilerin İslam beldelerini gasp etmesine karşı sessiz kalmak, günah üzerine bir günahtır. O halde onların servetlerini elde etmeyi nasıl sağlayacaklar? Bunun da ötesinde kamu malı olan ve Müslüman bireylerin sahip olması yasak olan Lübnan’daki petrol ve gaz sahalarında Batılı şirketler hisse sahibi olmuşlardır! Peki bunu yapan kişi, ahiretten önce Allah’ın bu dünyadaki azabından korkmuyor mu?!
Lübnan ve Yahudi varlığı gibi yapay varlıkların yaptıklarına rağmen Akdeniz sularının büyük bir kısmı ve sahilleri İslam beldelerinin içinde kalacak ve geri kalan sahilleri de, Allah’ın izniyle kurulacak olan İkinci Raşidi Hilafet Devleti’nin gölgesinde onlara dahil edilecektir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mühendis Şefik Hamis – Yemen