- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Özbekistan’ın Bağımlılığı ve “Bağımsızlığı”
Haber:
13 Şubat’ta “Radio Liberty” haber ajansı web sitesinde bir makale yayınladı ve makalede şunlar geçti: “Gazın kontrol edilmesi Kremlin için önemli bir jeopolitik silah olup araştırmacı, Kremlin’in Özbek gaz sektörüyle olan bağlarının nasıl ortaya çıktığını anlatıyor.”
Radio Ozodlik, Gazprom’la bağlantılı olanlar da dahil olmak üzere Özbek ve Rusların, mevcut Devlet Başkanı Şevket Mirziyoyev döneminde Özbekistan’daki yüzlerce gaz ve petrol sahasının kontrolünü ele geçirdiğini ortaya koyan bir soruşturma yayınladı. Bu projelerin ana yararlanıcıları, sahipleri arasında Vladimir Putin’in yakın bir arkadaşı olan milyarder Gennady Timchenko’nun da bulunduğu şeffaf olmayan şirketlerdir.
Yorum:
Özbekistan ve komşu ülkelerdeki halk şiddetli bir soğuğun acısını çekerken yetkililer halka gaz, ışık ve ısınma tedarikini sınırladı. Zira Başkent Taşkent’te birkaç gündür evlerde aydınlatma ve ısıtma yok. Bunun üzerine insanlar öfkelendi ve geçim koşullarının iyileştirilmesini talep etmek için sokaklara döküldü. Şehirlerde ısı ve elektrik sıkıntısı yaşanırken internet, insanların ısınmak ve yemek pişirmek için ihtiyaç duyduğu Özbek gazının Kremlin’in elinde olduğuna dair haberlerle dolup taştı.
Bu bir haber değil; zira siyaseti ve dünya siyasetini inceleyenler, ortada lider ülkeler, bağımsız ülkeler ve bağımlı ülkelerin olduğunu bilirler. Nitekim bağımsız liderler ve ülkeler, doğal kaynaklara sahip olma hakkı için kendi aralarında savaşıyorlar. Ama Özbekistan ve doğal kaynakları gibi bağımlı ülkeler, sömürgeci güçlerin avı ve kurbanıdırlar.
Çarlık Rusya’sı Orta Asya'yı ve ardından Sovyetler Birliği’ni işgal ettikten sonra Özbekistan ve komşu ülkeler Kremlin’e boyun eğdiler.Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ve Özbekistan’ın sözde ”bağımsız” bir devlet olarak ilanının üzerinden 30 yıldan fazla zaman geçti ancak ülke hala Kremlin’in çıkarlarına boyun eğiyor ve paranoyak olmaya devam ediyor. Peki neden böyle oluyor?
İnsanın davranışı, onun mefhumlarından kaynaklanır. Şayet bir insan mefhumlarını, kainat, hayat ve insan, nereden geldiği ve nereye gideceği, aralarındaki ilişkinin ne olduğu hakkındaki temel bir fikir üzerine inşa ediyorsa, o zaman bu kişi kalkınma yolundadır demektir. Yani insanın kalkınmasına yol açan şey ideolojik bir temeldir. Bunun sonucunda da toplum ve devlet kalkınır ve güçlü ve bağımsız bir hale gelir.
Bu, İslami düşünceye dair bir örnektir. Nitekim Nebi Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem yaratıcı Subhanehu ve Teala katından ilahi bir risaletle dünyaya geldi ki o da İslam’dır. Dolayısıyla İslam gelip kabilevi ve kavmiyetçi bir temel üzerine yaşayıp savaşan Arap kabilelerini İslam akidesine dayalı tek bir İslam ümmeti altında birleştirinceye kadar Arap Yarımadası’ndaki Arap kabilelerini hiç kimse umursamamıştır. Sonra bu ümmet, İslam’ın nurunu dünyanın her yerine taşıdı. O zamanın dünya güçleri - Bizans, Roma ve İran - İslam'ı ve Müslümanları işittiklerinde topraklarını ve otoritelerini kaybetme korkusuyla tir tir titriyorlardı. Nitekim öyle de oldu; zira mağlup oldular, sonunda tarihin tozlu sayfalarına karıştılar ve Müslümanlar da İslam akidesi temelindeki yerlerini aldılar.Yani insanın, toplumun ve devletin kalkınması için ideolojik bir temel gereklidir. Bu yüzden bu kalkınmanın doğru ve sürekli olabilmesi için de doğru bir düşünceye ihtiyacımız vardır ki bu da İslam düşüncesidir!
Eski Cumhurbaşkanı Kerimov ve şu andaki Mirziyoyev tarafından temsil edilen Özbekistan hükümeti, insanın, toplumun ve devletin kalkınması için insanlara milliyetçilikten başka bir fikir sunamadılar. Milliyetçilik ise özünde, tüm insanları birleştirmeye ve kalkınmaya götürmeye uygun olmayan dar ve sığ bir fikirdir. Bu yüzden insanlar donup kalmış durumda olup sadece uzvi ihtiyaçlarını karşılamayı düşünmekle meşgul olmaktadırlar. Ayrıca komşu ülkeler arasında da sürekli çatışmalara, bozulmaya, yoksulluğa ve yıkıma tanık oluyoruz. Dolayısıyla doğal kaynaklar açısından zengin olan toprakların insanlara hiçbir faydası olmazken iktidar sahipleri ve onların sömürgeci efendileri insanların mallarını çalarak servetlerini artırıyorlar.
Bugün Özbekistan Müslümanları, milliyetçi fikirlere dayalı tiranların önderliğinde yaşamakta ve İslam’ı hayatla hiçbir alakası olmayan ruhban dini olarak görmektedirler. Ayrıca bu laiklik fikri, bu yanlış ve pratiği olmayan fikirle sadece Müslümanları değil, bilakis tüm insanlığı kendi çıkarları için köleleştirmek ve kontrol etmek amacıyla kullanan sömürgeci Batılı kafirlerin meyvesidir. Bu nedenle Özbekistan Müslümanlarının son 30 yıl boyunca hiçbir ilerleme kaydetmediklerini, aynı zamanda maddi ve manevi bozulmalara tanık olduklarını görüyoruz. Dahası insanlar, yetkililerin onlardan aldıkları mülklerinden bile yararlanamıyorlar.
Müslümanların sorunlarının çözümü ve kalkınma yolunda ilerlemesi, Özbekistan Müslümanlarının İslam’ı, insan, toplum ve devlet için bir hayat nizamı olarak kabul ettikleri zaman olacaktır. İşte o zaman Özbekistan Müslümanları, ahlaki, fikrî, ruhî ve maddî olarak sömürgeciliğin prangalarından kurtulacak, sömürgecilerin kölesi olan tiranları devirecek, İslami Hilafet Devleti’ni yeniden diriltecek ve İslam’ın nurunu tüm dünyaya ulaştıracaklardır. Nitekim Allahu Teala Kerim Kitabı’nda şöyle buyurmuştur: إِنَّ اللّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنْفُسِهِمْ “Şüphesiz ki bir kavim, kendi nefsini değiştirmedikçe; Allah da onları değiştirmez.” [Rad 11]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Eldar Hamzin