- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Müslümanlara Karşı İşlenen Suçlar, Eleştiri ve Kınamayı Değil Sert Bir Karşılık Vermeyi Gerektirir!
Haber:
Türkiye, dünya tarihinde kara bir leke haline gelen Hocalı soykırımını kınadı. Anadolu Ajansı’nın haberine göre bu, Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın Hocalı soykırımının 31. yıl dönümü münasebetiyle yaptığı açıklamada geçti.
1992 25-26 Şubat gecesi Ermeni silahlı oluşumları, eski Sovyet ordusuna bağlı zırhlı araçlar ve 366. Motorlu Tüfek Alayı personelinin desteğiyle Hocalı şehrini işgal ederek sivil halka karşı vahşi bir katliam gerçekleştirdi.
Yorum:
Hocalı katliamı sadece Azerbaycan halkı için değil, bilakis Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, “vücudun herhangi bir uzvu rahatsızlandığı zaman diğer azalar da ateşlenerek ve uykusuzlukla ona icabet ederler” şeklinde tek bir vücuda benzettiği tüm İslam ümmeti için trajik sayfalardan biridir. Bu katliam, İslam düşmanlarının Sabra Şatila, Srebrenica, Samaşki, Gucerat, Arakan, Halep ve daha birçok yerde Müslümanlara karşı işledikleri katliamlar gibi diğer soykırım eylemlerine benzemektedir.
Maalesef bugün Müslümanlar, dünyanın dört bir tarafında cezasız bir şekilde dinlerine, namuslarına, mallarına ve canlarına yönelik sert saldırılara maruz kalmaktadırlar. Nitekim İslam ümmetinin tüm vücudu, sürekli ağlama ve inlemelere neden olan kanayan yaralarla kaplıdır. Dolayısıyla yıllar, şu veya bu Müslüman halka yönelik kanlı trajediler ve soykırımlarla doludur. Ayrıca maalesef bu suçlar, Batılı sömürgecilerin Müslümanlara dayattığı rejimlerin zımni onayı, hatta cani yardımlarıyla günlük olarak işlenmektedir.
Bu hain rejimlerin, efendileriyle birlikte otoritelerini kaybetme korkusu dışında İslam’ı ve kutsallarını savunmak için kararlı bir tavır almalarını engelleyen hiçbir şey yoktur. Ama masum bir Müslümanı öldürmek ve onun kanını dökmek, Allah katında Kâbe’yi yıkmaktan daha tehlikelidir. Buna rağmen onlar Allah yolunda savaşmak, zalimlerden ve Müslümanların katillerinden sert bir intikam almak yerine suçluları kınamaya yönelik kınama ve eleştiri sözleriyle ve sahte timsah gözyaşlarıyla yetiniyorlar.
Bu, Müslümanların Hilafetin yıkılmasına ve topraklarının Batılı sömürgeciler tarafından işgal edilmesine yol açan fikri gerilemesinin, sonra İslam Devleti’nin topraklarının sömürgeciler arasında onlarca zayıf bölgesel-ulusal oluşumlara bölünmesinin, onlardan her birinin başına da rolleri büyük kapitalist güçlerin çıkarlarına hizmet etmek ve onları korumakla sınırlı kendi ajanlarını dikmelerinin bir sonucudur.
İster ırsî monarşi, ister laiklik, isterse “İslam” cumhuriyeti olsun farklı şekilleriyle habis milliyetçi ve vatancı fikirler temelinde oluşturulan bu rejimlerin tamamı, Müslümanların düşmanı ve onların düşmanlarının dostudurlar. Zira onlar, ulusal çıkarları sağlamanın ve korumanın temel hedef olduğunu, demokrasiye ve uluslararası hukuka bağlılığın da politikalarının ana önceliği olduğunu ilan ettiler. Ayrıca şeriatın tatbik edilmesini reddettiler, İslam’ın yerine de temel ölçüsü adalet değil de azami derecede fayda sağlamak olan kapitalist ideolojiyi benimsediler.
Kahrolası hain Mustafa Kemal’in eliyle yıkılan Osmanlı Hilafetinin enkazı üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti de bu bölünmüş ülkelerden biridir. Bu nedenle bugün Türkiye rejiminin, ulusal çıkarları gerekçe göstererek milyonlarca Türkistanlı Müslümanı toplama kamplarına atan ve Müslüman kadınları kafirlerle bir arada yaşamaya zorlayan dinsiz Çin ile ortaklıklar kurmaya ve güçlendirmeye devam ettiğini görmemiz hiç şaşırtıcı değildir. Ayrıca Türkiye rejiminin Cumhurbaşkanı'nın, ekonomik kazanımlar elde etmek için ellerinde yüzbinlerce Çeçen ve Suriyeli Müslümanın kanı olan Rus diktatörünü nasıl sıcak karşıladığını ve ona dostum dediğini görmekteyiz. Yine Türkiye ordusunun, ABD liderliğindeki Haçlı askeri ittifakının bir üyesi olarak Suriye ve Afganistan'ın işgalinde ve katliamında nasıl suç ortağı olduğunu görmekteyiz.
Geçmişte büyük bir zayıflık döneminde bile İslam Devleti’nin gölgesinde tek bir Halife’nin altında birleşen Müslümanlar, yüzyıllarca süren işgale rağmen her zaman kendilerinde topraklarını savunma ve özgürleştirme gücünü bulmuşlardır. Zira Müslümanlar, dünyanın önde gelen süper gücüydüler ve kafirlerin İslam’a düşmanlık yapmak için uydurdukları uluslararası hukukun rehineleri değillerdi. Nitekim mazlum bir kadını korumak için Halife, bütün bir orduyu göndermeye hazırdı. Avrupa ülkelerinden herhangi birinin Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret etmeye veya Allah’ın Kelamı ile alay etmeye cesaret edememeleri için Halifenin tek bir sözü yeterliydi. Dahası en büyük teklifler ve en büyük menfaatler bile onu İslam topraklarının küçük bir parçasından vazgeçmeye ikna edememişti.
Ancak bugün iktidarı gasp eden ve kendilerini ümmeti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yöneticileri tayin eden bu hain yöneticiler, Allah’ın düşmanlarına karşı hoşgörülü davranıyorlar. Bu zalimlerle her türlü ilişkiyi reddetmek yerine, onlarla iş birliğine devam ediyorlar, kâfirlerin İslam’a ve Müslümanlara karşı işledikleri tüm suçlara göz yumuyorlar.
Herhangi birinin onların dış görünüşlerine aldanmaları doğru değildir. Çünkü onların gelişmesinden gurur duydukları demokrasi, dini yönetim ve devletten ayırma fikrine dayanmaktadır. Nitekim onlar, ibadetlerde İslam’a olan bağlılıklarını ilan ediyorlar, çok güzel Kur’an okuyorlar ve açık bir şekilde güzel ahlaklı davranışlar sergiliyorlar. Ama bu arada tüm toplumun hayatının bağlı olduğu konularda, devletin iç ve dış politikalarında, kendi çıkarları için Tevrat’ın bir bölümünü takip eden ve geri kalanlarını gizleyen İsrailoğulları gibi oldular. Oysa Allahu Teala şöyle buyurmuştur: أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُواْ نَصِيباً مِّنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ هَؤُلاء أَهْدَى مِنَ الَّذِينَ آمَنُواْ سَبِيلاً * أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللّهُ وَمَن يَلْعَنِ اللّهُ فَلَن تَجِدَ لَهُ نَصِيراً “Kendilerine Kitap’tan nasip verilenleri görmedin mi? Putlara ve batıla (tağutlara) iman ediyorlar, sonra da kâfirler için: "Bunlar, Allah’a iman edenlerden daha doğru yoldadır" diyorlar!Bunlar, Allah’ın lânetlediği kimselerdir; Allah’ın rahmetinden uzaklaştırdığı (lânetli) kimseye gerçek bir yardımcı bulamazsın.” [Nisa 51-52]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mustafa Emin - Ukrayna