- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Fransız Dış İstihbarat Başkanının Lübnan Ziyareti
Haber:
Fransız Dış İstihbarat Başkanı Bernard Emier, Tel Aviv’den gelerek gizli olarak nitelendirilen bir ziyaretle Lübnan’ın başkenti Beyrut'u ziyaret etti ve beraberinde Lübnanlı yetkililere, “İsrail” ordusunun Gazze’ye yönelik savaşı ve güney cephesindeki gelişmelerle ilgili mesajlar taşıdı.
Fransız elçi, Lübnanlı yetkililerden 1701 sayılı kararı uygulamalarını ve güney Lübnan’da (Litani Nehri hattı ile sınırdaki Mavi Hat arasında) işgal altındaki Filistin’in kuzeyindeki yerleşim sakinlerine güvence vermek için bir tampon bölge oluşturmaları talebinde bulundu. Lübnan’daki yetkililere, kararın Güvenlik Konseyi’nde değiştirilerek zorla uygulanması veya dayatılması için yedinci bölüme başvurulması ve Lübnan topraklarının otuz kilometre derinliğinde bir tampon bölge oluşturma ve Litani Nehri hattının güneyindeki bölgeyi de silahlardan ve gruplardan arındırma tehdidini iletti.(Arabi Post, 6 Aralık 2023 Çarşamba).
Yorum:
Fransız istihbaratının başının Lübnan’a Güvenlik Konseyi kararı çıkarma tehdidini taşıdığında bu, bu tehdidin Fransız ölçeğinde olmadığı anlamına gelmektedir. Zira herkes, ABD’nin Güvenlik Konseyi’nde en yüksek söz hakkına sahip olduğunu biliyor.Aynı şekilde Tel Aviv’den Lübnan’a gelmiş olması da fazla önemsenmemelidir; zira Fransa, diğer Batılı ülkeler gibi güçlü desteğine rağmen işgalci varlık için çalışmıyor. Buna göre habere, hem uluslararası politikada üstün bir güce sahip olan ABD açısından hem de Doğu Akdeniz bölgesi de dahil olmak üzere Arap bölgesindeki bölgesel politikalar açısından bakılmalıdır.
Aksa Tufanı ve Yahudi varlığının gerçekleştirdiği vahşi katliamdan bu yana Gazze ve çevresindeki olaylara yönelik Amerikan politikasını yakından takip eden biri, Amerikan yönetiminin olup bitenleri yalnızca Yahudi varlığını desteklemek açısından ele almadığını, aksine birinci derecede olaylara, bölgenin durumlarını daha önce bölge için hazırladığı vizyona göre devam ettirmek için yatırım yapma açısından ele aldığını hissedecektir. Nitekim Amerika’nın Filistin sorununu çözmeye ve tasfiye etmeye yönelik vizyonu, tüm bölgeye şekil verme vizyonundan ayrı değildir.
Bölgeyi şekillendirmeye yönelik vizyonunun ayrıntıları ne olursa olsun, artık onu ileriye taşıma fırsatının olgunlaştığına inanıyor. Suriye’ye yaptığı kapsamlı müdahale ve buradaki askeri varlığı sayesinde bölgede güçlü bir varlık kazanan Rusya’ya tabii ki rejimin düşmesini önlemek için Amerika tarafından yeşil ışık yakılmış, yaklaşık iki yıldır Ukrayna’da içine düştüğü bataklıkla meşgul olmuş ve bölgedeki durumun çözümünde kilit oyuncu olma yeteneğini kaybetmiştir. Dolayısıyla ABD artık bölgede Yahudi varlığı ve İran dışında etkili bir uluslararası ve bölgesel oyuncu düşünmüyor.
Yahudi varlığına gelince; Netanyahu’nun temsil ettiği yönetim sistemi, bölgedeki politikası karşısında her zaman bir engel olmuştur. Zira bu sistem, Amerika’nın Filistin’deki anlaşmazlığı iki devletli çözüm temelinde çözme planını her zaman başarısız kılmıştır. Dahası demokrat Biden yönetimi ile Netanyahu yönetimi arasındaki çatışma eşi benzeri görülmemiş bir şekilde bariz ve aleni olarak ortaya çıkmıştır. Buna göre Amerika’nın şu anda Gazze olaylarına yaptığı yatırım, herkese “çözümü” dayatmayı sağlamak için her iki tarafı da yormaya çalışmaktır. Yani Amerika, bir yandan işgalci varlığın yıkım ve katliamlarına yeşil ışık yakarak Gazze halkını yorarken diğer yandan da Netanyahu’nun ve onun dayandığı derin devletin devrilmesini ve kendisine bağlı siyasi kanadın iki devletli çözüme devam etmesini gözetlemektedir.
İran’a gelince; Amerika’nın bölgedeki planlarına hiçbir zaman engel olmamıştır. Bilakis Afganistan’ın işgalinden Irak’ın işgaline, mübarek devrime düşük yaptırmak için Suriye’ye müdahale etmesine, Yahudi varlığının üstü kapalı bir şekilde tanınması anlamına gelen Lübnan’daki deniz sınırlarının çizilmesi talebinin karşılanmasına kadar büyük dönüm noktalarında her zaman Amerika’nın ortağı olmuştur. Zaten Gazze savaşına ilişkin Amerika’nın ve İran’ın tutumlarını takip eden herkes, özellikle savaşın yayılmasının önlenmesi ve Güney Lübnan'daki angajman kurallarına uyulması konusunda aralarındaki uyumun boyutunu fark edecektir.
Bu nedenle 1701 sayılı kararın yeniden konuşulmaya başlanması,Amerikan yönetimi açısından Gazze’ye yönelik saldırının son boyutuna kadar ulaşmasının ardından bir sonraki çözümün bir parçası olmaya yönelik hazırlıktan başka bir şey değildir; yani bu karar, son zamanlarda işaretleri açıkça ortaya çıkan Amerika-İran anlaşmaları sezonunun bir parçası olacaktır.
Sonuç olarak uluslararası ve bölgesel alçaklar, planlar ve iş birliği yapmaya ve ülkemizdeki çıkarları ve kazanımları paylaşmaya devam edecekler ve Müslümanlar da, yok ederek, öldürerek, yağmalayarak ve ihlal ederek yeryüzünde bozgunculuğu yayanların parmaklarını ve kollarını koparacak kendi devletlerini kurarak ülkeleri üzerindeki otoritelerini yeniden kazanıncaya kadar bu alçakların çıkarları için en ucuz yakıt olmaya devam edecektir. İşte o zaman ümmet, gerek kendisinin gerekse dininin düşmanının kökünü kazıyabilecek ve zulmedenler de nasıl bir inkılap ile devrileceklerini bileceklerdir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmed El-Kasas