Pazar, 22 Muharrem 1446 | 2024/07/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Müslümanların, Harameyn Eş-Şerifeyn ve Beyt-i Atik’teki (Kâbe) Amellerini Bazı Zikirlerle Sınırlandırmalarının Talep Edilmesi!

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber - Yorum

Müslümanların, Harameyn Eş-Şerifeyn ve Beyt-i Atik’teki (Kâbe) Amellerini Bazı Zikirlerle Sınırlandırmalarının Talep Edilmesi!

Haber:

Harameyn Diyanet İşleri Başkanı Şeyh Abdurrahman es-Sudeys, Harameyn’de tevhid ve telbiye “Allahumme Lebbeyk (Emrine amadeyim Allah’ım)” sloganı dışında bir sloganın atılmasına yer olmadığını söyledi.Sudeys, bugün kuruluş gününün yıldönümünde düzenlenen sempozyumun oturum aralarında yaptığı bir televizyon röportajında ​​şunları ekledi: “Harameyn eş-Şerifeyn’deki güvenlik boyutu büyük ve önemli olup güvenlik, var olduğundan beri Harem-i Şerif ile ilişkilendirilmiştir; bu nedenle Harameyn eş-Şerifeyn’i ziyaret eden birinin bu özelliği gözetmesi gerekir.” Ve şöyle devam etti: “Harameyn, dokunulması imkânsız olan kırmızı çizgi olup Allah burayı, sloganlar atılması ve tezahüratlar yapılması için değil, ibadet yeri kılmıştır; bu yüzden ziyaret edenlerin hamasete ve tutkuya kapılmamalarını teyit ediyoruz.” Şeyh es-Sudeys şöyle devam etti: “Dua edip Allah’a yönelmelisiniz; ey ziyaretçiler! Sizler, umre yapmak, ziyaret etmek ve haccetmek için Allah’a ibadet etmeye geldiniz; bu azim evin özelliklerini gözetin; bu yüzden ibadet dışında bir şeye yönelmeyin.” Ve şöyle tamamladı: “Harameyn’de, tevhid ve telbiye (Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk) sloganı dışında sloganlar atmayın.” (Harmony (Alweeam) Elektronik Gazete, 25/02/2024)

Yorum:

Suud Hanedanı hatibi Abdurrahman es-Sudeys, H. 15 şaban 1445 günü haberlerde geçtiği üzere el-Ahbariye Kanalı ile yaptığı bir röportajda ortaya çıkmış ve sanki Hulefa-i Raşidin’in tarihi onunla başlamış gibi “Suud Hanedanı devletinin kuruluşunun nimeti” olarak adlandırdığı şey de dahil birtakım konulara değindi! Ayrıca onun “şerî kökeninden” ve “dini ve milli olan” bugün için şerî delillerin getirilmesinin öneminden bahsetti! İbn Baz da dahil olmak üzere “Rabıta-i Vataniye’yi” haram kılmakla meşhur olan onun devletinin Şeyhlerinin tarihinin, es-Sudeys’in iddialarının tam aksine dayandığı bilinmelidir. Yine es-Sudeys, Âl-i Suud ailesinin 200 yıldan fazla bir süredir Müslümanların kamu mallarını yağmalamasına rağmen Suud Hanedanı devletinin Müslümanlar üzerindeki erdemine dair “cafcaflı sloganlar” attı. Bunun yanı sıra Suud Hanedanı’nın Müslümanların kıblesi, onların ibadet yerleri ve duyguları üzerindeki kontrolünün, Müslümanların topraklarını ve kutsal yerlerin idaresini gasp ettiği şeklinde Müslümanların aldatıldığını ve ona teslim olup boyun eğmeleri gerektiğinden bahsetti. Dolayısıyla seleflerinin getirmediği yeni bir şey getirdi; zira Suud Hanedanı devletinin kuruluş yıldönümünü anmanın “dinin temelinde” olduğunu, “ulu’l emr” olarak adlandırılan kişileri -yani onun iddiasına göre Suud Hanedanı’nı- dinleyip itaat etmek gerektiğini, Suud Hanedanı devletinin “Kitap ve sünnet” üzerine kurulduğunu, “orta yola ve ılımlılığa teşvik ettiğini” ve “şiddet, terörizm, aşırılık ve fundamentalizm ile mücadele ettiğini; çünkü bunların, kendi nitelendirmesine göre dini olarak kurulmadığını, dünyaya ve insanlarına hükmetmediğini, İslam’a yardım etmediklerini ve küfrün belini kırmadıklarını” ima etti! Sanki Abdurrahman es-Sudeys, “cihat ve Hilafetin” konumunu unutmuş, bu ikisini dinin kamusundan silmiş ve bunların yerine Amerikan Suud Hanedanı’nın dinine göre kınanan “şiddet ve terör” mefhumlarını koymuştur.

Ayrıca “Saray Şeyhi”, Suud Hanedanı, İngilizlerin desteğiyle silahlanarak Osmanlı Hilafeti’ne isyan eden sapkın bir parti olarak ortaya çıkmasına rağmen ülkenin sapkın partilerden ve şüpheli örgütlerden arındırıldığını söyledi! Ayrıca başka bir iftirayla gelerek, “Suud Hanedanı’nın vatancılığını”, tevhitle, sünnetle, Harameyn eş-Şerif ile, Rahman’ın misafirlerini ağırlamakla, “İslam’ın ve Müslümanların meselelerinin” tamamına ve küresel meselelere hizmet vermekle ilişkilendirdi. Gerçekten es-Sudeys, bu sözlerin Suud Hanedanı’nın tarih boyunca yaptıklarının gerçekliğine uygunluğunu muhakeme etmek için mi yeryüzünde yaşıyor; eğer öyleyse Suud Hanedanı, İslam dinine ve ister Çin, ister Hindistan, ister Irak, ister Afganistan’da olsun doğu ve batıdaki Müslümanların meselelerine ihanet eden, kasap Baas remiyle normalleşme yoluyla Şam’a kadar giden, Yahudi varlığıyla normalleşen ve onunla normalleşmenin propagandasını yapan, ayrıca Arap Yarımadası yani Harameyn beldesinde, ister içtimai nizam düzeyinde olsun, ister kadınların mahrem olma şartını reddetmek, alkol satışına izin vermek, ülkenin dört bir tarafını ahlaksız ve pornografik şarkıcılara açarak kötülüğü emretmeye ve iyilikten men etmeye yeşil ışık yakmak, kadınları erkekliğe ve futbol turnuvalarında, güreşte ve defilelerde ülkeyi içeride ve dışarıda temsil etmeye teşvik etmek ve son olarak da “Devlet Hanımı” madalyasını almak için kadınların vücutlarını açmak yoluyla diğer düzeylerde olsun İslam’ın geriye kalan hükümlerini ortadan kaldırmak yoluyla İslam’a ihanet eden, ihanet kapısından başka bir şey değildir?! Bu meselelerden gafil mi yoksa kalpleri mi kilitli?

Sonra röportajda, Suud Hanedanı’na yönelik cafcaflı sloganlarının ardından Harameyn’de sloganların atılması ve tezahüratların yapılması konusunda uyarıda bulundu ve Harameyn’e gelenlere, Harameyn’e yönelik ziyaretlerinin asil amacını hatırlamaları, güvenlik boyutunu gözetmeleri, tevhid ve telbiye “Lebbeyk, Allahumme Lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk“ sloganıyla yetinmeleri ve dünya işlerinden herhangi birine yönelmemeleri çağrısında bulundu! Peki Müslümanların, Yahudiler tarafından katledilen Gazze halkına yardım çağrıları yapmaları din işlerinden ve vaciplerinden midir yoksa dünya işlerinden midir? Muhammed Bin Selman‘ın danışmanı Türki el-Şeyh’in ülkeye getirdiği ahlaksızlar ve fahişeler din işlerinden midir yoksa dünya işlerinden midir? Peki İslam’da, herhangi bir ameli yaparken din ve dünya işlerinin arasını ayırmak diye bir esas var mıdır?!

Yalancı es-Sudeys’in getirmiş olduğu tüm sapkınlıklara rağmen şöyle diyerek başarılı olmuştur: “Allah’a hamd olsun Müslümanların bilinci çoğaldı ve Allah’a hamd olsun büyüdü.” Evet, Müslümanların bilinci, gerek onun şarlatanlığını gerekse Firavun ve Suud Hanedena’nın sihirbazları gibi diğerlerinin şarlatanlıklarını, İslam’ın ve Müslümanların meselelerine komplo kurduklarını, şerî hükümleri yıkmaya ve İslam’ın yönetim sistemine aykırı olan krallık rejimini desteklemeye yönelik çalışmalarını anlama konusunda yüksek bir dereceye ulaştı. Ayrıca konuşmalarında ümmette artması gereken şu bilince vurgu yaptı; “din ve vatan haini” olarak adlandırılan kişilere aldırış etmemek ve “Harameyn eş-Şerifeyn’de emniyet, güvenlik ve huzur nimetini buldukları halde ülkeye kötülük ve haset eden maksatlı söylentilere ve fitneci davetçilere” kulak asmamak. Ve şu sözü de vardı: “Bizler ve emir sahiplerimiz bu ülkede, güven, güvenlik, iyilik, sağlık, sıhhat ve mutlu bir yaşam içindeyiz.” Bu konuşma bağlamında bakıldığında ona, bu kaynama aşamasına geldikten sonra, çıplaklığın ve pornografinin gelmesinin ve ajan Harameyn beldesinin yöneticilerinden sünneti inkâr edenlerin şakşakçılığını yapmak için değil de Rablerinin şeriatına yardım etmeyi, dünyanın doğusunda ve batısındaki Gazze halkına ve Gazze halkından olmayanlara destek olmayı ve Yahudilerle savaşmayı arzulayan Müslüman kitleleri açık bir şekilde uyarması için Batı ajanı rejim yani Suud Hanedanı tarafından para ödendiği anlaşılıyor.

Bu ilim iddiasında bulunmaya örnek olarak hem ona hem de onun gibilere şunu hatırlatırız; Abdullah İbn Ömer Radıyallahu Anh, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem Kâbe’yi tavaf ederken şöyle dediğini gördüğünü rivayet etti: ما أطيبَكِ وأطيبَ ريحَكِ! ما أعظمَكِ وأعظمَ حرمَتكِ! والذي نفسُ محمدٍ بيدِهِ لحُرمةُ المؤمنِ أعظمُ حُرمةً عِندَ اللهِ مِنكِ؛ مالُهُ ودمُهُ وأنْ يُظنَّ بهِ إلا خيراًSen ne güzelsin, kokun da ne hoştur. Sen ne kadar büyüksün, hürmetin de çok büyüktür. Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemin olsun ki, müminin hürmet ve kıymeti senin hürmetinden daha büyüktür. Allah onun malını, kanını haram kılmış ve bize mümin hakkında ancak hayır düşünmemizi emretmiştir.

Dört aydır Yahudi varlığı tarafından her gün dökülen Gazze'deki Müslümanların kanının, bu es-Sudeys gibi ilim iddiasında bulunanlar için bir değeri var mı acaba?! Bunların hepsi, Suud rejiminin, Türkiye, Mısır ve Ürdün rejiminin ve diğer Müslüman ülkelerin yöneticilerinin komplosuyla yapılmaktadır!!Es-Sudeys ve onun gibilerin açıklamaları, İslam ümmeti ile din adamı sınıfı ve askeri bir sınıf tarafından desteklenen ajan yöneticiler arasındaki derin uçuruma işaret ediyor... Keşke sessiz kalsaydı da, daha önce George Bush’un neredeyse kafasına çarpan ayakkabı gibi herhangi bir günde kafasına ya da sakalına ayakkabı veya terlik çarpmasaydı.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur:وَمَا لَهُمْ أَلَّا يُعَذِّبَهُمُ اللهُ وَهُمْ يَصُدُّونَ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَمَا كَانُوا أَوْلِيَاءَهُ إِنْ أَوْلِيَاؤُهُ إِلَّا الْمُتَّقُونَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَOnlar Mescid-i Haram'ın mütevellîleri olmadıkları halde (müminleri) oradan geri çevirirlerken Allah onlara ne diye azap etmeyecek? Oranın mütevellîleri takvâ sahiplerinden başkaları değildir. Fakat onların çoğu bunu bilmez.” [Enfal 34]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nizar Cemal

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER