- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
إِنَّهُ فَكَّرَ وَقَدَّرَ
“Zira o, düşündü taşındı, ölçtü biçti.” [Müddesir 18]
Haber:
Sky News, Nabd uygulaması aracılığıyla şunu bildirdi: İngiltere, nefret suçlarının tırmanmasının ortasında aşırılığın yeni bir tanımını ortaya koyuyor... ve eleştirmenler: Bu, ifade özgürlüğünü tehdit ediyor.
İngiltere Perşembe günü, Hamas’ın 7 Ekim’de “İsrail’e” saldırısı ve ardından “İsrail’in” Gazze Şeridi’ne düzenlediği askeri operasyondan bu yana Yahudilere ve Müslümanlara yönelik nefret suçlarının tırmanmasına tepki olarak aşırılığın yeni bir tanımını ortaya koydu ancak eleştirmenler, değişikliğin ifade özgürlüğünü ihlal etme tehdidi oluşturduğunu söylüyorlar.
Yerel Yönetim Bakanı Michael Gove şöyle ekledi: “Bu, aşırılıkla mücadele etmeye ve demokrasimizi korumaya yönelik bir dizi önlemin ilk adımıdır.”
Yeni aşırılık tanımının metni şöyledir: “Şiddet, nefret ya da hoşgörüsüzlüğe dayanan veya temel hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırma veya yok etme, İngiltere’nin liberal parlamenter demokrasiyi devirme veya değiştirme ya da bu sonuçları elde etmeleri için başkalarına kasıtlı olarak izin veren bir ortam yaratma amaçları taşıyan bir ideolojinin desteklenmesi ya da ilerletilmesidir.”
Yorum:
2011’den bu yana yürürlükte olan önceki tanımın üzerinden on yılı aşkın süre geçmesine rağmen hiçbir grup resmi olarak aşırılıkçı olarak tanımlanmamıştı; o halde bu yeni tanım neden yapıldı? Yeni tanımı ve unsurlarını inceleyen biri onun, “temel hak ve özgürlüklere karşı çıkan ve çelişen ve liberal parlamenter demokrasinin değiştirilmesi çağrısında bulunan bir ideolojiyi” hedef aldığını görür; dolayısıyla gerçek hedef, mevcut Batı siyasi düşüncesini, yani kapitalist demokrasiyi baltalayabilecek olan siyasi bir akidedir.
Sömürgeci kâfir Batı’ya karşı çıkan ve çökmekte olan Batı düşüncesiyle çelişen yeni bir medeniyet projesine davet ederek onunla (Batı düşüncesi) savaşan tek siyasi akide İslam akidesidir. Batı, zalim kapitalizmin kendi içinde bile tehdit altında olduğunun çok iyi farkındadır; zira Aksa Tufanından sonra hayata dair tüm mefhum, standart ve düşünceler, gerek kendi tebaaları gerekse toplumlarında yaşayan geniş bir kesim tarafından suç kafesine konuldu. İslam ideolojine karşı savaştaki bu ısrar, birçok siyasetçi ve düşünürün de açıkladığı gibi en kutsalları olan ifade özgürlüğü pahasına gerçekleşiyor.
Batı’nın gelmekte olan projeye (İslam) dair tüm bu korkusu karşısında gerçek soru, şüphesiz ümmetin liderlerinin ve aydınlarının nerede durduğudur?Karar vericiler, İslami hayatı yeniden başlatma ve daveti dünyadaki insanlara taşımaya geri dönme onurunu kazanma fırsatına sahip olduklarının ve kapitalist Batı’nın suçlarının dayanılmaz bir hale geldiğinin farkındalar mı acaba? Yoksa onlar, Subhanehu ve Teala’nın şöyle buyurduğu kimseler mi gibidirler: وَمَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُواْ كَمَثَلِ الَّذِي يَنْعِقُ بِمَا لَا يَسْمَعُ إِلَّا دُعَاءً وَنِدَاءً صُمٌّ بُكْمٌ عُمْىٌ فَهُمْ لَا يَعْقِلُونَ“(Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler.” [Bakara 171]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmed Tatar - Tunus