Cumartesi, 10 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/01
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Sudan'daki Çatışmanın Kabilevi Bir Karaktere Dönüşmesi!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Sudan'daki Çatışmanın Kabilevi Bir Karaktere Dönüşmesi!

Sudan'daki çatışmanın kabilevi bir karaktere dönüşmesi gelişigüzel bir sonuç değildir; aksine birçok gözlemci tarafından, askeri ve siyasi figürlerin kabile bölünmelerini kışkırtmak ve yerel toplulukları savaşa sevk etmek için kullanılan sistematik bir strateji olarak görülmektedir. Bu bağlamda adı geçen en önemli figürler arasında şunlar vardır:

Sudan Ordusu'nun kabileleri militarize etmek için kullanmakla suçlandığı önemli figürler:

Abdurrahim Dagalo - Hızlı Destek Güçleri Komutan Yardımcısı

7 Eylül 2023 tarihinde Sky News Arabia'ya verdiği bir röportajda şunları söyledi: "Siyasi sözleşme, acıları sona erdirme yolunun başlangıcını temsil etmekte olup hesap verebilirlik, halkın haklarının ihlaline karışan herkesi kapsayacaktır... İslamcıların yürüttüğü savaş siyasi değil, silah ve medya manipülasyonu ile yürütülen bir savaştır.” (Sky News Arabia). Diğer raporlar, unsurlarının haklarını talep eden kabile liderleriyle, fiziksel tasfiyeyi de kapsayacak şekilde kararlı bir şekilde muamele edilmesi yönünde doğrudan talimatların olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Abdulfettah el-Burhan - Sudan Ordusu Komutanı

26 Nisan 2025 tarihinde Port Sudan'da yaptığı bir konuşmada şunları açıkladı: "Savaşçılardan silah taşımayı veya politikacılardan milislere destek vermeyi terk edenler memnuniyetle karşılanacaktır.. Ulusal Kongre'nin Sudanlıların vücut parçaları üzerinden iktidara dönmesine için ikinci bir şansı yoktur.” Ayrıca ordunun savaş doktrinindeki değişikliği açıklayarak şunları söyledi: "Tarihimiz boyunca edindiğimiz tüm silahlar savunma amaçlıydı, şimdi bu şeyi değiştireceğiz."

Musa Hilal – Aşiret lideri ve Uyanış Konseyi Lideri

22 Nisan 2024 tarihli bir açıklamasında, Sudan ordusunun Hızlı Destek Güçleri'ne karşı savaşını desteklediğini duyurarak şunları söyledi: "Sudan ordusuyla müttefik hareketlerde bulunmak için ortak bir askeri gücün oluşturulması, savaşın dengelerini değiştirecek stratejik bir adımdır." (Şarkul Avsat).

Korgeneral Yasir el-Ata, İbrahim Bakkal hakkında

9 Ekim 2025 tarihinde yerel medya aracılığıyla aktarılan resmi olmayan bir açıklamasında şunları söyledi: "Bakkal'ın vatan topraklarına dönüşü geçmişte kalan bir sayfa değil, bilakis bir öz muhasebenin başlangıcıdır. Tövbe eden ve vatanına sadık kalan herkesin aramızda yeri vardır." (Nabd El Vatan).

İbrahim Bakkal ise şu açıklamayı yapmıştır: "Korgeneral Yasir el-Ata'dan ve sözlerimle incittiğim herkesten özür diliyorum... Hızlı Destek Güçleri komutanlarının toplantılarına Saliha'daki evimde ev sahipliği yaptım, ancak onların kayıtsızlığıyla karşılaştım ve Nyala'ya ulaşmak için 18 gün boyunca yürüdüm." (Yukarıdaki aynı kaynak)

Yerel Kabile Liderleri ve İdari Amirler

"Ordu komutanları ile kabile liderleri arasındaki toplantıları gösteren ve kabileleri silah taşımaya ve savaşa karışmaya teşvik eden videolar ortaya çıkmıştır." (Independent).

Bu figürler nasıl kullanılıyor?

- Medya kışkırtması: Aşiret fanatizmini kışkırtan seferberlik konuşmaları yoluyla.

- Yerel askere alım: Ordunun denetimi altında silahlı aşiret milislerinin oluşturulması.

- Siyasi ittifaklar: Kabilelerin orduya veya Hızlı Destek Güçlerine yönelik açık biatleri; bu da çatışmayı siyasi olmaktan çıkarıp kabilevi bir çatışmaya dönüştürmektedir.

Ortaya çıkan sonuçlar:

- Toplumun Parçalanması: Kabile aidiyeti nedeniyle komşunun düşmana dönüşmesi.

- Savaşın uzatılması: Çünkü çatışma, kişisel ve bölgesel bir hale gelmektedir.

- Siyasi çözümün zorluğu: Çünkü taraflar çoğalıyor ve merkezsizleşiyor.

Sudan'da, özellikle Darfur bölgesinde yaşananlar, topraklarını ve onurlarını bir avuç kirli para karşılığında satan ve milyonlarca insanın yerinden edilmesi pahasına dünya hayatının gösterişini arzulayan yerel araçlarla gerçekleştirilen uluslararası komplonun bir parçasıdır.

Köklü siyasi bakış açısından kaynaklanan çözüm

- Kabilevi ve bölgesel çatışmaları sona erdirmeye muktedir olan tek sistem olması itibariyle Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulması.

- Bölünmeyi ve yozlaşmayı pekiştiren laik sistemleri kaldırılıp onun yerine kapsamlı İslami sistemin getirilmesi.

- İslam ümmetinin, Batı'ya bağımlılığı reddeden ve ümmetin izzetini ve gücünü yeniden tesis eden tek bir liderlik altında birleştirilmesi.

- İster barışı koruma güçleri yoluyla olsun, isterse Batı hegemonyasını pekiştiren uluslararası girişimler yoluyla olsun her türlü yabancı müdahalenin reddedilmesi.

Bu tez neden önemlidir?

Çünkü çatışmayı kabilevi bir hale dönüştürmek, yalnızca yerel bir taktik olmayıp Sudan'ı parçalamak ve her türlü İslami kalkınma projesini zayıflatmak için uluslararası planın bir parçasıdır.Bu bağlamda Burhan, Dagalo ve Hilal gibi figürlerin kullanılması, savaşın dış gündemlere hizmet eden yerel araçlarla nasıl yönetildiğini göstermektedir.

أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعاًOnların yanında izzet mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.” [Nisa-139]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hatem El-Attar – Mısır

Devamını oku...

Ey Ürdün Kralı: Allah Korkusunun Emareleri Vardır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Ey Ürdün Kralı: Allah Korkusunun Emareleri Vardır!

Haber:

Ürdün Kralı, 26/10/2025 Pazar günü Ulusal Meclis'te yaptığı konuşmada, ülkesinin karşı karşıya olduğu zorlukların boyutuna dair birçok gösterge içeren iç ve dış siyasi mesajlar vererek Ürdün halkına şu şekilde hitap etti: “Bazılarınız kralın nasıl hissettiğini soruyor? Kral endişeli mi?Evet, kral endişeleniyor ama o Allah'tan başka kimseden korkmaz. O hiçbir şeyden korkmaz; zira onun arkasında Ürdünlüler var.” Gazze halkı için de şöyle dedi: “Kardeşin kardeşinin yanında durması gibi tüm imkânlarımızla sizin yanınızda olacağız, yardım göndermeye ve sahada tıbbi hizmet vermeye devam edeceğiz.”(CNN Arapça)

Yorum:

Allah korkusu, özel günlerde insanın insanlar karşısında övündüğü bir söz değildir. Bilakis Allah korkusu, Allah'ın emirlerine bağlılığı gösteren fiiller olup bu bağlılık, kişinin Allah'tan korktuğunu göstermektedir. Eğer kişi bu fiillere bağlı kalmazsa, onun iddialarının hiçbir kıymeti yoktur; çünkü fiiller, Allah'tan korkunun samimiyetini gösteren bir ölçüdür.Ürdün Kralı'nın fiillerini muhakeme edip bu fiilleri şeriat mizanına koyduğumuzda, onun Allah'tan korkmadığını, O'nu hiçbir şekilde hesaba katmadığını, onun için önemli olanın yönetim koltuğunda kalmak olduğunu açıkça görürüz; bunun için o, ümmete karşı komplo kurmaya hazırdır.Onu gerçekten korkutan ve paniğe sevk eden şey ise, Allah'ın düşmanı Trump'tır; zira medya organları, kendisi 12/02/2025'te Beyaz Saray'da Trump ile görüştüğünde nasıl dehşete kapıldığını ve korkudan titrediğini aktarmıştır; nitekim o zaman Trump, kibirli bir şekilde konuşmuş ve çevresindekilere Gazze halkını Ürdün ve Mısır'a sınır dışı etme niyetini açıklamıştı. Bunun üzerine Ürdün Kralı, Trump'ın sözlerine cevap vermeye cesaret edememiş, aksine sadece Gazze'den gelen 2.000 çocuğa Ürdün hastanelerinde tedavi sağlamaya hazır olduğunu söylemekle yetinmiştir!

Sonra kral, bir kardeşin kardeşinin yanında durduğu gibi Gazze halkının yanında duracağını söylüyor!Ona bir kez daha, önemli olanın söylemler değil eylemler olduğunu ve eylemlerinin her zaman söylediklerinin tam tersi olduğunu söylüyoruz.Evet sen, bir kardeşin kardeşinin yanında durduğu gibi Yahudi varlığının yanında durdun; zira Ürdün'ün meyve ve sebze kamyonlarının Yahudilere arka arkaya gönderildiğini tüm dünya görmüştür.Gazze'ye gelince; ona karşı komplo kurdun ve Gazze tamamen yok edilirken seyirci kaldın, bir kez olsun ordunu Gazze'ye destek vermek için göndermeyi düşünmedin; aksine Gazze'ye destek vermek için düzenlenen gösterileri ve yürüyüşleri bile engelledin -ki bu imanın an zayıf noktasıdır- ve gösterilere katılanları tutuklayıp cezalandırdın; o halde sen hangi kardeşlikten bahsediyorsun Allah aşkına?!

Müslümanların başındaki diğer yöneticilerin hali de Ürdün Kralı'nın halinden daha iyi değildir; zira onların hepsi halklarının düşmanı olup Allah'tan korkmazlar, onların hepsi Allah'ın şeriatını devre dışı bırakıp O'nun muhlis kullarıyla savaşıyorlar ve onların hepsi de otoriteyi gasp etmişlerdir;bu yüzden ümmetin görevi, onların elinden tutmak, tahtlarını devirmek ve onların enkazı üzerine izzetli devlet olan Hilafet Devleti'nin kurmaktır.İşte yarışanlar bunun için yarışsınlar.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Ebu Hişam

Devamını oku...

Oyun Kurucu ABD'nin Stratejisinde BM'nin Önemli Rolü

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Oyun Kurucu ABD'nin Stratejisinde BM'nin Önemli Rolü

Haber:

Birleşmiş Milletler İnsani İşler Genel Sekreter Yardımcısı Tom Fletcher, Hızlı Destek Güçleri'nin şehrin tam kontrolünü ele geçirdiğini açıklamasının ardından, Sudan'ın El-Faşir kentinde kuşatma altındaki sivil halk için güvenli bir koridor sağlanmasını ve onlara insani yardımların ulaşmasının garanti altına alınmasını talep etti. (El Cezire Net).

Yorum:

Gazze savaşının medyadaki ateşi söner sönmez, Sudan'daki ateş daha güçlü bir şekilde alevlendi; oysa Sudan'daki olaylar üç yıldır hiç sönmemiş ve durmamıştır. Bu da medyanın Sudan'daki olaylardan uzak olduğunu ve bu olayların öne çıkarılmadığını gösteriyor.

Sahne iki farklı ülkeden olsa da, suç aynıdır ve medyada öne çıkarılan görüntüde bir benzerlik vardır ki o da şudur:Açlık, yerinden edilme ve Hemidti çetesinin ortaya çıkışı ve onun meydana gelenlerden sorumlu olması.Ayrıca bu isyancı çetenin silahlarının finansörü olan Körfez ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri'nin olduğu açığa çıkmıştır.Çatışmanın nedeni, Hızlı Destek Güçlerinin büyük şehirlerin ve bölgelerinin sonuncusu El Faşir'i kontrol etmedeki kibrine indirgenerek bu şehrin halkı, aslında uydurma bir çatışma bahanesiyle ülke dışından değil, ülke içinden geldiği düşünülen bir güç tarafından aç bırakılıyor, yerinden ediliyor ve en ağır bir şekilde cezalandırılıyor.

Bu çatışmanın başlamasından ve nedeninden sorumlu olan kişi, yani Amerika Birleşik Devletleri'nin rolü, sanki yeni bir olaymış gibi sahnenin dışında bırakılmıştır! Yani başından beri ülkenin iki unsuru olan Hızlı Destek Güçleri ile Sudan Ulusal Ordusu arasında çatışma ve rekabet oluşturma konusundaki Amerika’nın rolü ve sorumluluğu göz ardı edilmiştir.Amerika'nın hedefi, Sudan'ı bölerek ve maddi güç olan asker ve servetler gibi tüm güç dayanaklarını kontrol altına alarak Sudan üzerindeki kontrolünü sıkılaştırmak ve İslam ümmeti ve halkından olan Sudan'ın muhafazakar halkını güçlendirebilecek hiçbir şey bırakmamaktır; bu yüzden aralarında yıkım, açlık, ihtiyaç ve teslimiyet oluşturulmakta, hatta talepleri açlık ve susuzluklarını gidermek gibi gıda ve su yardımlarına indirgenmekte ve böylece onlar, asıl mesele ve sorundan uzaklaştırılmaktadır.

Şu anda medya, Sudan'ın kontrol altına alınıp sömürgeleştirilmesinden bu yana halkını etkileyen kıtlık sorunu ve krizine bir çözüm bulmak için aktif olarak çalışmakta ve bu çatışmanın felaketlerinden muzdarip olanların çağrıda bulunması gereken tek kurtarıcı olarak da yardımların girebileceği güvenli bir koridor talep etmek için bu rolü üstlenen Birleşmiş Milletleri göstermektedir. Ancak sorun, gıda veya su bulmak için şehri terk etmeye çalışan herkesi öldüren Hızlı Destek Güçleri'nin neden olduğu güvenlik eksikliğidir.

Tüm bu kan dökülmesinden sonra Sudan halkının sorununun, bu çatışmanın nedeni olan Amerika'nın kendilerini denetlediği örgütler aracılığıyla istediği gibi El Faşir'e yapılan bombalı saldırıların ardından yardımların veya yeniden inşanın sağlanması olduğunu düşünmek üzücüdür.Sudan ve diğer Müslüman ülkelerin halkları tarafından gerçek çözüm gözden kaçırılmaktadır; dikkat edin bu çözüm, silahlarıyla bu projeyi destekleyenleri ve Amerika'nın Müslüman ülkelere zarar verme, onların kanını dökme ve orada her türlü yolsuzluğu yapma konusundaki kurnazlığını ve kötülüğünü kolaylaştıranları tespit etmektir; zira bu ajanlar, en önemlileri Sudan toprakları, Nil Nehri ve petrolü olmak üzere ümmetin kaynaklarını ve zengin servetini kontrol eden yöneticilerdir ki böylece çatışmanın lideri olan Amerika'nın önderliğindeki Batı için kolay bir av haline gelebilsin. Çözüm, bu yöneticileri devirmek, tek bir ses ve tek bir bilinçle onlardan kurtulmak, Allah'ın Kitabı ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sünneti ile hükmetme emrini tabi olmaktır; Sudan halkının benimsediği ideolojinin aslı işte budur; bu yüzden bu çözüm terk edilmemeli veya bunun dışındakilere rıza gösterilmemelidir.

Gazze'deki savaş sona ermiş olsa da ancak savaşın gayesi sona ermemiştir ki iki ülke arasındaki benzerlik işte budur; her birinin işgalinin niteliğinde bazı farklılıklar olsa da, ancak her ikisi de aynı kontrol ve hedefin kapsamına girmektir ki o da Amerikan projesidir. Amerika’nın projelerinin hayata geçirilme düşüncesi, bu iki ülke ve diğer Müslüman ülkelerde silahsızlanma bahanesiyle yanıltıcı bir yaklaşıma göre, Birleşmiş Milletler ve onun yardımları aracılığıyla yeniden yapılanma ve yönetim yoluyla bu bölgeleri Amerika’ya bağımlı bir hale getirmektir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ

Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.” [Al-i İmran 118]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ümmü Osman Sebatin – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Ümmetin Sorunları Forumuna Katılmaya Davet

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak, değerli medya mensuplarını, siyasetçileri ve kamu meselelerine ilgi duyan herkesi, bu ay düzenlenecek “Ümmetin Sorunları Forumu”na katılmaya davet ediyoruz. Bu ayki forumun başlığı şöyledir:

“Sudan’daki uluslararası güç savaşının en şiddetli cephesi: El-Faşer.”

Konuşmacılar:

1- Üstat Muhammed Cami Ebu Eymen, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcü Yardımcısı.

2- İbrahim Müşerref, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Medya Bürosu üyesi.

3- Moderatör: Üstat Davud Abdullah, Hizb-ut Tahrir üyesi.

Tarih: H. 10 Cumâde’l Ûlâ 1447 M. 01 Kasım 2025

Saat: 13.00

Yer: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Port Sudan Bürosu, El Azama Mahallesi, Stadın Doğu Tarafı.

Sizleri aramızda görmekten onur duyarız; katılımınız ümmetin dertleriyle hemhâl olduğunuzun bir nişanesidir

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti’nden Bir Heyet, Milletvekili Dr. Usame Sad’ı Ziyaret Etti

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti’nin, Amerikan destekli normalleşme ve teslimiyet politikalarına karşı yürüttüğü mücadele kapsamında, Merkezi Temas Komitesi ve Güney Bölgesi etkinlikler komitesi üyelerinden oluşan bir heyet, 27 Ekim 2025 Pazartesi günü Sayın Vekil Dr. Usame Sad’ı Sayda’daki ofisinde ziyaret etti.

Görüşmede heyet, Amerika’nın Lübnan’a ve bölgeye dayatmaya çalıştığı Yahudi varlığı ile normalleşme konusunu ve buna karşı durma gerekliliğini gündeme getirdi. Heyet, Hizb-ut Tahrir’in de bu yönde faaliyet gösterdiğini, partinin kampanyasının başlamasının ardından güvenlik güçlerinin Beyrut’ta keyfi bir şekilde iki genci gözaltına aldığını, bu iki gencin, haklarında hiçbir iddia veya yasal tutuklama emri olmaksızın beş gün boyunca gözaltında tutulduklarını kaydetti!

Milletvekili Dr. Usame Sad ise, 27 Kasım 2024’teki Güney Lübnan ateşkes anlaşmasından sonra parlamentoda yaptığı konuşmada bu konuya (barışa) erkenden değindiğini, bu durumun son zamanlarda tam bir boyun eğme ve teslimiyet barışına dönüştüğünü ifade etti. Sayın Milletvekili Sad), partinin gençlerinin tutuklanmasını ve iktidarın, farklı bir görüş dile getirenlere karşı uyguladığı bu zorbaca (keyfi) yaklaşımı da kınadı.

Görüşmede, Lübnan’a ve bölgeye yönelik Amerikan-Siyonist normalleşme saldırısına karşı durulması gerektiği konusunda tam bir görüş birliğine varıldı. Ayrıca, seminerler, konferanslar ve kamuya açık etkinlikler aracılığıyla halkı bilinçlendirme gerekliliği konusunda da mutabık kalındı.

Görüşmenin sonunda heyet, Sayın Milletvekiline kabullerinden dolayı teşekkürlerini sundu. Ayrıca, Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti ile Sayın Milletvekili arasındaki temas kanallarının gelecekte de açık kalması gerektiği yönündeki temennisini dile getirdi.

Devamını oku...

Müslümanların Açlığının Sorumlusu Sizsiniz, Ey Mesud Pezeşkiyan!

İran, ülkenin en büyük özel bankalarından biri olan Ayende Bank’ın iflas ettiğini duyurdu. Borçları beş milyar doları aşan bu bankanın İran’da 270 şubesi bulunuyor. İlginç olan ise, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yönetimsel başarısızlığı eleştirerek, “Petrol ve doğalgazımız var ama açız!” demesidir.

Petrol, doğalgaz, kimya, maden ve tarım gibi muazzam zenginliklere sahip, coğrafyası, nüfusu ve servetleriyle dünyanın en büyük güçlerinden biri olma potansiyeli taşıyan ve halkı dünyanın en zenginleri arasında yer alabilecek bir ülkenin cumhurbaşkanının böyle bir açıklama yapması akıl karı mıdır? Eğer bizzat emir ve komuta sahibi bir cumhurbaşkanı böyle feryat figan ediyorsa, gariban halk ne yapsın?!

İran’daki yönetim de diğer Müslüman ülkelerdeki yönetimlerden farksızdır. Ümmeti aç bırakan da büyük devletlerin gelip ülkenin zenginliklerini sömürmesine izin veren de bu yönetimdir. İslam’ın sistemini yönetimden uzaklaştıran da küfür sistemleriyle yönetilmeyi kabul eden de İran’daki faizli ekonomik sistemi onaylayan da de yine bu yönetimin ta kendisidir.

İran’daki ve tüm Müslüman ülkelerdeki en büyük sorun, kötü yönetim (idari başarısızlık) değildir. Asıl sorun, ülkede uygulanan sistemin kendisidir. Baştaki Ruveybida yöneticiler, halka bütün pislikleriyle birlikte kapitalist sistemi zorla dayatıyorlar. Bu pisliklerin en beteri de, Allah ve Rasûlüne savaş ilan etmek anlamına gelen, servetleri mahveden ve Allah’ın gazabına yol açan o melun faiz sistemidir.

İran Cumhurbaşkanı’nın diline doladığı o idari fiyaskonun sorumlusu bizzat kendisidir! Ey Mesud Pezeşkiyan! Madem petrolünüz, gazınız ve nice servetleriniz var, o halde İran halkı neden aç? Bu, sizin o çarpık politikalarınızın bir neticesi değil mi? Bu, sizin İslam’la yönetmekten yüz çevirmenizin bir neticesi değil mi?

Aynı şey diğer Müslüman ülkeleri için de geçerli. O ülkelerdeki sefih ve ahmak yöneticiler, ümmetin devasa kaynaklarını çarçur etmekte, sömürgeci kâfirleri bu kaynaklara musallat etmekte ve ümmeti bu zenginliklerden mahrum bırakmaktadırlar. Sonra da birisi çıkıp açlık nedeninin yönetimsel başarısızlık olduğunu söylemesi, halkın aklıyla alay etmekten başka bir şey değildir.

Ey Müslümanlar! Artık gören gözler ve anlayan kalpler için, başınızdaki bu idarecilerin sefih oldukları apaçık ortadadır. Yöneticiliğe layık değillerdir! Artık onlara el çektirmenizin vakti gelmiştir! Zira İslam’da sefihin hükmü budur. Malı üzerinde tasarruftan men edilir ve tasarrufuna kısıtlama getirilir! Gelin, sizi Allah’ın şeriatiyle yönetecek; Rabbinizin ve Rasûlü’nün rızası için memleketlerinizden o melun faiz düzenini söküp atacak; gasp edilen zenginliklerinizi geri alacak; ayaklar altına alınan izzetinizi ve şerefinizi size iade edecek olan tek bir Halife’ye biat edin! İşte, halkına asla yalan söylemeyen öncünüz olan Hizb-ut Tahrir, sizi Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet’i’ kurmak için birlikte çalışmaya çağırıyor!

Devamını oku...

Müslümanların Yöneticileri, Müslümanların Haysiyet ve Onurunu Korumaya Layık Değillerdir!

26 Ekim 2025 Pazar günü Malezya’da ABD Başkanı Donald Trump’ı başbakanın karşıladığı sırada, kırmızı halı üzerinde dans ettiği haberi medyada yer aldı. Gazze’de Müslümanların kanına girmiş bu katili karşılamak için toplanan kadın erkek Malezyalılar, Amerikan bayrakları sallayıp yerel müzikle dans ederek onu karşıladılar. Daha önce Birleşik Arap Emirlikleri Lideri Muhammed bin Zayed de 15 Mayıs 2025’te Trump’ın ziyareti esnasında aynı şeyi yapmıştı. Küçük yaştaki bir grup kız çocuğu sıraya dizilmiş ve geleneksel müzik eşliğinde başlarını sağa sola sallayarak gösteri yapmışlardı

Bu yöneticilerin Müslümanların kızlarını bir savaş suçlusunun önünde bu şekilde sergilemesinin İslam’la zerre kadar alakası yoktur ve Müslümanları asla temsil etmez. Gerçek tavır, Kuala Lumpur’da sabah saat dokuzdan itibaren Merdeka Meydanı’nda (Bağımsızlık Meydanı) sıkı güvenlik gözetimi altında toplanan, Trump ve Yahudi varlığı karşıtı pankartlar taşıyan ve ‘Özgürlük...Filistin’e Özgürlük’ diye slogan atan Malezya halkının sergilediği tavırdır. İşte ümmetin bu suçlulara karşı gerçek duruşu budur; o aşağılık Ruveybida yöneticilerin yaptıkları değil!

Hayat hakkındaki mefhumlarımızın bütününü temsil eden İslam hadaratı/uygarlığı, kadını korunması gereken bir namus olarak görür! Müslüman çocuklarını öldüren katilleri karşılama törenlerinde kadınların bedenlerinin sergilenmesine asla izin vermez! O cani katilin, giyinik çıplak eşiyle birlikte dans etmesi, aslında kendi kokuşmuş Batı uygarlıklarını, o ahlaksız ve sefahat uygarlıklarını temsil etmektedir! Eğer Müslümanların yöneticileri içinde bir nebze adamlık veya şeref olsaydı, o caniyi ülkelerimizde ağırlamaz ve Müslümanların kanına bulanmış o kirli ellerini sıkmak için de ellerini uzatmazlardı!

Müslümanlara karşı suç işlemiş olan bu tür kişilere karşı sergilenecek doğru yaklaşım, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve ondan sonra Halifelerin sergilediği yaklaşımdır. Örneğin Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, diliyle Allah’a ve Rasûlü’ne eza veren Benu Nadir Yahudilerinden şair Ka’b bin Eşref’i öldürmesi için Muhammed b. Mesleme’yi yollamıştır. Yine Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Benu Kaynuka Yahudileri Müslüman bir kadının namusuna el uzatıp bir Müslümanı katlettiklerinde de onlara hadlerini bildirmek üzere ordunun başına geçmiştir! Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den sonra gelen Halifeler de onun izinden gitmişler, İslam ve Müslümanların izzetini temsil etmişlerdir. Halife Mutasım da Müslüman bir kadının yardım çağrısı üzerine Ammuriye’nin fethi için bir ordu göndermiştir. İşte herhangi bir Müslüman erkeğe veya kadına ya da İslami bir kavrama saygısızlık edenlere karşı sergilenecek doğru tavır budur. Böylesi kişilere ordularla karşılık verilir, şaşaalı karşılamalarla veya Müslüman kızlarının sergilenmesiyle değil.

Ey Müslümanlar! Size namus ve onurun ne demek olduğunu hatırlatacak değiliz! Zira sizin bu konudaki hassasiyetinize olan itimadımız tamdır. Namusumuzu korumak için canınızı ve kanınızı seve seve feda edebileceğinizi biliyoruz. Fakat bizim en büyük musibetimiz, ülkemizi ve imkânlarımızı sömürgeci kâfirlere peşkeş çeken Ruveybida yöneticilerdir. Onlar, sömürgeci kâfirlerin Müslüman evlatlarına karşı işledikleri suçlara sessiz kaldılar! Bu zillet ve uşaklık onlara yetmezmiş gibi şimdi de onurumuzu ve namusumuzu onlara sergiliyorlar! İşte sizin şerefinizi hiçe saymaları bu dereceye varmıştır! Artık daha ne zamana kadar suskun kalacaksınız?

Devamını oku...

Hollanda İmamlar Birliği’nin Açıklamasına Eleştirel Bir Bakış

Hollanda İmamlar Birliği (VIN) yayımladığı bir bildiriyle, Avrupa toplumları bünyesindeki siyasi katılımın ‘caiz ve meşru bir araç’ olduğunu, hatta duruma göre bu katılımın ‘tavsiye edilebilir veya zorunlu’ olabileceğini öne sürdü. Bu bakış açısı, seküler sistemin gerçekliğini yeterince yansıtmayan varsayımlara dayandığı için üzerinde dikkatle durulmasını gerektirmektedir. Sekülerizm, yalnızca din ile siyaseti ayırmakla kalmamakta, aynı zamanda dinin toplumda hangi yeri alabileceğine de karar vermektedir. Bu nedenle sekülerizm, Müslümanların haklarını kolayca koruyabilecekleri nötr bir çerçeve değil, kendi kuralları olan, başlı başına bir ideolojik sistemdir. Bu sistemde yasalar, Allah’ın vahyine göre değil, tamamen gelip geçici çoğunluklara (seçim sonuçlarına) bağlı olan insanların kararlarına göre yapılmaktadır.

Aslında laiklik bir nevi yeni bir din gibidir. Bu dinde yasaların kaynağı Allah değildir; aksine hâkimiyetin sahibi nisandır. Bu din artık bütün dünyaya egemen olmuş durumdadır; Hatta İslam’ın kurallarını kaldırıp bir kenara attığı Müslüman ülkelerde bile egemen durumdadır. Bu da, Müslümanları kökünden kopuşa, parçalanmışlığa ve İslami kimlikte zafiyete sürüklemiştir. Bu nedenle İslam, pek çokları için kişisel veya manevi bir meseleye indirgenmiş, İslam’ın kapsamlı bir hayat sistemi olduğu vizyonu ise maalesef geri planda kalmıştır.

Hal böyleyken, sekülerizmin bu gerçek yüzünü bilen imamlar, nasıl olur da Müslümanları kalkıp bu kokuşmuş sisteme katılmaya çağırabilirler? Sekülerizmin İslam dünyasına sömürgecilik, bölünmüşlük, baskı ve ihanet gibi ne kadar korkunç sonuçlar getirdiğinin farkında olmalarına rağmen cami minberlerini kullanarak ümmeti nasıl olur da tam da bu batıl yola sokmaya çalışabilirler?

Gayesi İslam’ı marjinalleştirmek ve İslam’a ‘savaş açmak’ olan bir küfür sistemine Müslümanları eklemleyerek veya entegre ederek, hangi sözde zararı engelleyeceklerini ve ne gibi bir menfaat elde edebileceklerini zannediyorlar? Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların parçalanmasının, zilletinin ve zulüm görmesinin baş müsebbibi olan bir batıl sistemden nasıl olur da hayır veya kurtuluş umulabilir? Ümmetin bu zilletinin sebebinin bizzat sekülerizm olduğunu görmüyorlar mı?

İnsanların köklerinden koptuğu tam da böyle bir zamanda, imamların asıl görevi Müslümanlara gerçek amaçlarını hatırlatmaktır: iflas eden sekülerizme karşı ideolojik bir alternatif olarak İslam’ı sunmalıdırlar. İslam’ın sadece manevi bir inanç olmadığını, aksine siyaseti, ekonomiyi, toplumu ve hukuku kapsayan bütüncül bir sistem olduğunu vurgulamalıdırlar.

İmamlar, halkı çekinmeden İslam’a çağırmalı, onların seküler sistem içinde kaybolup gitmelerine, erimelerine izin vermemelidirler. Onlara kendi inançlarına bağlı kalmaları ve İslam’ın hayatın tamamını kapsayan bir sistem olarak yeniden hayata dönmesi için çalışmaları gerektiğini telkin etmelidirler. Bu söylediklerimiz, pasif kalın, hiçbir şey yapmayın anlamına gelmez. Zira Müslümanlar, taviz vermeksizin ve değerlerini seküler çerçeveye indirgemeksizin seslerini duyurabilir ve baskı uygulayabilirler. Asıl yapılması gereken şey, İslam’ı dışarıda bırakan bir sisteme oy vererek oyumuzu boşa harcamak değildir. Aksine ümmet olarak sesimizi gürleştirmek ve kendi esaslarımıza sımsıkı sarılmaktır!

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER