Pazartesi, 06 Zilhicce 1446 | 2025/06/02
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Lübnan Vilayeti: Hicri 1446 Tekbir, Tahlil ve Tahmid Yürüyüşü

  • Kategori Lübnan
  •   |  
Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti:
Hicri 1446 Tekbir, Tahlil ve Tahmid Yürüyüşü
 
Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, Hicri 1446 (Miladi 2025) yılının Zilhicce ayının ilk on günü ve mübarek Kurban Bayramı münasebetiyle "Seninleyiz Ey Gazze, Tekbir ve Tehlilde Seninleyiz" sloganıyla Lübnan'ın Trablus şehrinde Tekbir, Tahlil ve Tahmid yürüyüşü düzenledi. Yürüyüş, Şeyh Ahmed El-Şemali tarafından yapılan duygulu bir dua ile sona erdi.

Cuma, 3 Zilhicce 1446, 30 Mayıs 2025

Şeyh Ahmed El-Şemali'nin Duası

Daha Fazla Bilgi İçin:

Hizb-ut Tahrir Lübnan Vilayeti X Sayfası
Hizb-ut Tahrir Lübnan Vilayeti Instagram Sayfası

 

Devamını oku...

Bedava Peynir Sadece Fare Kapanında Olur!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Bedava Peynir Sadece Fare Kapanında Olur!

Haber:

Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan enerji bakanları 26-27 Mayıs tarihlerinde Dubai'de bir araya gelerek “Kambar-Ata-1” hidroelektrik santrali inşaatı projesini görüştü.Kırgızistan Enerji Bakanlığı'nın açıklamasına göre bu toplantı, Dünya Bankası'nın desteğiyle düzenlendi.

Edinilen bilgilere göre üç ülke, teknik ekonomik çalışmanın güncellenmesi ve projenin çevresel ve insani etkilerinin değerlendirilmesi de dahil olmak üzere Dünya Bankası'ndan projeye teknik destek sağlamasını talep etti.Ayrıca toplantıya, Dünya Bankası'ndan üst düzey temsilciler de katıldılar ve diğer uluslararası kuruluşlarla birlikte üç ülkenin Kambar-Ata-1 hidroelektrik santralinin inşası için ortak çabalarını destekleyeceklerini açıkladılar.

Bu yılın başında Enerji Bakanı Talaybek İbraev, Kambar-Ata-1'in inşası için gerekli finansmanın neredeyse tamamlandığını açıklamıştı.Taşkent'te düzenlenen enerji bakanları toplantısında taraflar, Dünya Bankası'na her bir ülkeye 500 milyon Dolar tahsis edilmesi talebini içeren bir mektup sunduklarını belirttiler.Ayrıca Dünya Bankası'nın bu projeye 18 milyon Dolardan fazla bir bütçe ayırdığı belirtildi; bu bütçe, teknik ekonomik çalışmanın revizyonu ve güncellenmesi ve aynı şekilde projeyle ilgili yasal maliyetler için harcanacak.

Kambar-Ata-1 hidroelektrik santralinin inşasına, 2023 yılının başında Orta Asya'daki üç ülke arasında ortaklaşa karar verilmiştir. Anlaşmaya göre, üç ülke arasında Kambar-Ata-1 projesini yönetecek ortak bir şirket kurulacak ve Kırgızistan'ın payı %34, Kazakistan ve Özbekistan'ın payı ise %33 olacaktır. İnşaat çalışmalarının 2024 yılında başlaması ve ilk ünitenin 2028 yılında faaliyete geçmesi planlanıyor.İnşaat tamamlandığında, santralin kapasitesi 1860 megavat olacak (Bir megavat (MW), bir milyon watta veya 1.000 kilovata eşit bir güç birimidir) ve yıllık 5,6 milyar kilovat/saat elektrik üretecek.İlk tahminlere göre, barajın yüksekliği 256 metre olacak ve 5,4 milyar metreküpten fazla su tutacak. Projenin maliyetinin 4 milyar Doları aşması bekleniyor.

Daha önce de Uluslararası Para Fonu temsilcisi, Akılbek Caparov ile yaptığı görüşme sırasında Kırgızistan ile iş birliğinin güçlendirilmesine dikkat çekmiş ve Kambar-Ata-1 santralinin inşası ile ilgili bilgiler edinmişti.

Yorum:

Uluslararası finans kuruluşlarının, kredileri ve hibeleri belirli şartlara bağlı olarak verdikleri bilinmekte olup bu şartların en önemlileri arasında, ülkedeki hizmet ücretlerinin artırılması yer almaktadır.Örneğin geçen yıl Dünya Bankası, Kırgızistan'a 20 milyon Dolar yardım etme-hibe kararı aldığında, bankanın eski başkan yardımcısı Anna Bjerde şöyle demişti: “Düşük tarife, gereğinden fazla tüketime yol açıyor. Biz bunun değiştirilmesini destekliyoruz.”

Bunun sonucunda ülkedeki elektrik tarifesinin yıllık olarak artırılmasına karar verilmiştir. Nitekim yeni rejimin iktidara gelmesinden bu yana elektrik fiyatları %53 oranında artmıştır.

Şüphesiz Dünya Bankası ve diğer uluslararası finans kuruluşları, sömürgeci güçlerin elindeki araçlardır.Zira sömürgeciler “yardımlarını”, ülkeleri borç batağına sürüklemek ve siyasi ve ekonomik çıkarlarını gerçekleştirmek için kullanıyorlar.Fiyatların artırılmasını dayatmak yoluyla, yerli üretim maliyetlerini artırmayı hedefliyorlar; bu da yerli sanayinin yabancı kapitalistlerin ürettiği ucuz mallarla rekabet edememesine yol açmaktadır.Bu şekilde bu uluslararası finans kurumları, bize dayatılan küresel kapitalist sistemin mezalimlerini uygulamaktadır.

Elektrik kamu mülkiyetinden olup İslam'da devletin veya özel şirketlerin bunları mülk edinmesi ve bunu kendi çıkarları için kullanılması caiz değildir; bilakis elektrikten elde edilen menfaat veya kârın, doğrudan tebaanın tüm fertlerine geri dönmesi gerekir. Nitekim İbn Abbas Radıyallahu Anh Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: الْمُسْلِمُونَ شُرَكَاءُ فِي ثَلَاثَةٍ: فِي الْمَاءِ وَالْكَلَإِ وَالنَّارِMüslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Suda, merada ve ateşte.” Aynı şekilde Enes bunu İbn Abbas’tan rivayet etmiş ve şu eklemede bulunmuştur: وَثَمَنُهُ حَرَامٌOndan para kazanmak da haramdır.”Bu hadise binaen devletin görevi, kamu mülkiyetinin menfaatini veya kazançlarını, istisnasız tüm tebaaya ulaşmasını sağlamaktır.

Sonuç olarak, Kırgızistan halkı da dahil olmak üzere Orta Asya halkları, öncelikle kapitalist sistemi terk edip sömürgecileri kovmadıkça kamu mülkiyetleri üzerinde özgürce tasarrufta bulunamayacaklardır.Sömürgecileri kovup ümmetin çıkarlarını hakkıyla koruyacak olan sisteme gelince; bu sadece İslam'da mevcuttur; bu nedenle ümmetin ve liderlerinin bu yolda ciddiyetle çalışmaları gerekmektedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mümtaz Maveraünnehrî

Devamını oku...

Ürdün ile Yahudiler Arasındaki Askeri ve İstihbarat İşbirliği En Üst Seviyede!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Ürdün ile Yahudiler Arasındaki Askeri ve İstihbarat İşbirliği En Üst Seviyede!

Haber:

Amerikan Atlantik Araştırma Konseyi, Ürdün ile Yahudi varlığı arasındaki güvenlik ve istihbarat iş birliğinin, Amman'ın Gazze savaşını protesto etmek için son zamanlarda attığı siyasi adımlara rağmen devam ettiğini ve hatta yükselen bir eğilim gösterdiğini vurguladı.(Savtu'l Ürdün Sitesi, 28/05/2025)

Yorum:

Bu haberde yeni bir şey yoktur, sadece kesin olanın bir teyididir. Zira Arap ve Acemiyle Müslümanların başındaki yöneticilerin, İslam ümmetiyle hiçbir ilgileri yoktur. Dolayısıyla onlar bizden değildir, biz de onlardan değiliz. Onların bizden olmasından, bizim de onlardan olmamızdan Allah'a sığınırız; zira onlar, İslam'a ve Müslümanlara kin besleyen Batı'nın sofralarında yetişmiş pis bir güruhtan başka bir şey değillerdir.Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür.Ayrıca Batı ülkeleri Yahudi varlığını kurup desteklediği gibi özellikle Filistin çevresindekiler olmak üzere Müslümanların başındaki yöneticiler de, Yahudi varlığının sınırlarını koruyorlar ve onun yaşam nedenlerini temin ediyorlar; hatta Yahudi varlığını savunmak için savaşlara bile girebilirler. Ürdün'deki sefil rejim işte böyledir; zira Yahudiler Gazze'yi ve halkını yakıp yıkarken, onlardan yiyecek, içecek ve ilacı engellerken, bu rejim Yahudilere en lezzetli yiyecekleri göndermekle yetinmemiş, aksine istihbarat ve güvenlik alanlarında Yahudilerle yakın iş birliğini sürdürmüştür. Hatta Yahudilerle iş birliği yaptığına dair haberler medyada manşetlere taşınmıştır. Yani Ürdün, Ürdün halkını ve onların Gazze'de olup bitenlere karşı duydukları öfke dolu duygularını hiç umursamıyor.

Bu Ürdün'de olandı. Fas'a gelince; geçtiğimiz Mayıs ayında “Afrika Aslanı” adı verilen tatbikatlara ev sahipliği yapmış ve İbrani medyası, suçlu olarak bilinen Golani Tugayı'nın bu tatbikata katıldığını bildirmiştir.Fas rejimi bunu yaparak, Gazze'deki kardeşlerinin başına gelenler nedeniyle acı içinde yanıp tutuşan Fas halkının duygularını hiçe saymıştır.

Hiç kimse diğer yöneticilerin bu iki rejimden daha iyi olduğunu zannetmesin;zira onların hepsi ajanlık içinde boğulmuşlardır. Dolayısıyla ümmet, onların hakikatini bildiği halde sessiz kalıp onlara karşı bir şey yapmadığı sürece, durum daha da kötüleşecek ve onlar daha da küstahlaşacaklardır. Hatta nefislerini şeytana satan ordularını gönderip Yahudilerle birlikte kardeşlerine karşı suç işlemeleri bile olasılık dışı değildir.Bu nedenle ümmetin evlatlarının, mübarek Filistin topraklarının her santimetrekaresini kurtarmak için onları devirmeleri ve orduları harekete geçirmeleri gerekir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Ebu Hişam

Devamını oku...

Aile, Forum Düzenlemekle Değil Allah’ın Hükümleri ile Korunur!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Aile, Forum Düzenlemekle Değil Allah’ın Hükümleri ile Korunur!

Haber:

İstanbul'da 26 ülkenin katılımıyla 22-23 Mayıs tarihlerinde Uluslararası Aile Forumu düzenlendi.

Yorum:

Türkiye’de son yıllarda evlilik sayısındaki düşüş, boşanma sayısındaki artış, doğum oranlarındaki azalma ve nüfustaki yaşlanma üzerine, bu durumun önemli bir tehdit unsuruna dönüşmeye başladığı bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dile getirilmiş ve 2025 yılı aile yılı olarak ilan edilmişti.

Bu çerçevede "Küreselleşen Dünyada Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi" temasıyla Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının ev sahipliğinde düzenlenen Uluslararası Aile Forumunda Cumhurbaşkanı Erdoğan, katılımcı ülkelerin yetkilileri ve akademisyenler konu hakkında değerlendirmelerde bulundular.

Yapılan değerlendirmelerde özetle şu hususlara dikkat çekildi.

“1970’lerden itibaren aile kurumunda önemli değişmeler olmuş, doğurganlık hızı azalmış, evlenme yaşı ve yalnız yaşayan birey sayısı artmış, aile kurumunu olumsuz etkileyecek değişmeler uzun vadede toplumları tehdit edecek bir duruma gelmiş ve birçok ülke aile kurumunu güçlendirecek politika arayışları içine girmiştir.

Bugün küresel ölçekte doğurganlık hızında ve demografik yapıda yaşanan değişimler, alarm verici düzeye gelmiştir.

Günümüzde ülkede genç nüfus azalırken, yaşlı nüfus artmaktadır. Kentleşme, istihdam, cinsiyetsizleştirme, gibi birçok faktörler, bu değişimi hızlandırmaktadır. Ayrıca sağlık hizmetleri ve gelir gider dengesizliği aileler üzerine baskı oluşturmaktadır. 

Aile ve evlilik kurumu önemini hedef alan olumsuz söylemlerin çoğalması, aileyi tehdit eden dijital zararlı akımların artış göstermesi, internet mecralarında yer alan materyalist değerlerin hâkim olduğu yaşam tarzının teşvik edilmesi gibi faktörler, aile ve evlilik kurumu için ciddi risk oluşturmaktadır.

Bu problemlerin üstesinden gelinmesi, ailenin korunması, sağlıklı nesiller yetiştirilmesi, güçlü nüfus yapısının süregelmesi için politikalar uygulamaya ihtiyaç vardır.

Uluslararası Aile Forumu, aile ve evlilik kurumunun korunup ve güçlendirilmesi için platform oluşturmayı amaçlamaktadır.”

Sorunu üreten kaynağı ve sebepleri doğru bir şekilde tespit etmeden sadece sonuçlar üzerinden yapılan çözüm yaklaşımları ile sorunlar sağlıklı bir biçimde çözüme kavuşturulamaz.

Forumda dile getirilen aile kurumunun önemini kaybetmesi, boşanma oranlarının artması, doğum oranlarının azalması ve nüfusun yaşlanmasına neden olarak gösterilen kentleşme, istihdam, cinsiyetsizleştirme, ekonomik sebepler ile aile ve evlilik kurumu önemini hedef alan olumsuz söylemlerin çoğalması, aileyi tehdit eden yayınlar ile dijital zararlı akımların artış göstermesi, internet mecralarında yer alan materyalist değerlerin hâkim olduğu yaşam tarzının teşvik edilmesi gibi faktörlerin gerçek nedeni Türkiye’de uygulanan laik, demokratik kapitalist sistem ve bu sistemi oluşturan anayasa ile kanunlardır.

Bütün dünyada insanları etkisi altına alan liberal ideoloji ile insanlığın üzerine çöreklenmiş küresel çetenin kendi dünya ve insan tasarımı kapsamında dünya nüfusunu azaltmaya yönelik iğrenç projelerinden halkını korumayan aksine buna hizmet eden devlet ve yöneticilerdir.

Laik, demokratik kapitalist sistemle halklarını yönetip bu sistemin ürettiği ağır toplumsal çöküntüden şikayetçi olmak ve sistemin yol açtığı bu sorunlara yine aynı sistem içinde çözüm aramak, yöneticilerin içinde bulundukları şaşkınlık, çelişki ve paradoksal durumu göstermek açısından hayret vericidir.

İnsanların arasında cereyan eden ve süreklilik arz eden, toplumsal ilişkileri düzenleyen anayasa ve kanunlar bozuk ise bu anayasa ve kanunlar toplumu ifsad ederek çok yönlü ağır bir toplumsal çöküntüye yol açar.

Bugün bütün dünyada ve Türkiye’de de gözlemlenen şey budur.

Dolayısı ile toplumu bozan esasi unsur olarak bu anayasa ve kanunlar doğru anayasa ve kanunlarla değiştirilmediği sürece düzgün bir toplum ortaya çıkamaz, toplum yaşanan yozlaşmadan kurtulamaz.

Kısaca kanunların bozup yozlaştırdığını yine kanunlar düzeltip ıslah edebilir.

Bu nedenle laik, demokratik, kapitalist sistemi esas alan anayasa ve kanunların yol açtığı toplumsal çöküntü ve bozuk toplum yapısı sadece ve sadece İslam’ı esas alan anayasa ve kanunların yeniden yürürlüğe konulması halinde düzeltilip ıslah edilebilir, temiz ve seçkin bir İslami toplum inşa edilebilir.

اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۜ

‘‘Bir toplum kendi özünde olanı değiştirmedikçe Allah onların halini değiştirmez.’’ [Rad 11]

Sözün özü, aile ve toplum ancak Alemlerin Rabbinin yasaları ile korunabilir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Remzi Özer

Devamını oku...

Ümmeti Yeniden Diriltmenin Doğru Yolu, İslam Temelinde Kalkınmadır!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Ümmeti Yeniden Diriltmenin Doğru Yolu, İslam Temelinde Kalkınmadır!

İslam ümmetinin bugün acısını çektiği çöküntü ve parçalanmanın ortasında, vahyin çizdiği yola, yani kapsamlı bir yaşam tarzı olarak İslam'a sımsıkı sarılmaktan başka gerçekleşmesi mümkün olmayan gerçek kalkınma yoluna geri dönme ihtiyacı yeniden canlanmıştır. Zira bugün Müslümanlar, ülkelerini bölüp kendilerini demir yumrukla yöneten, onlara azabın en kötüsünü reva gören, şerefli kişileri takip eden, sadık ve dine yardım etmek için çalışanları tutuklayan, ülkeyi küfür ülkeleri için bir oyun alanı haline getiren, kamu mülkiyetinin paralarını yağmalayıp İslam'ın ve Müslümanların düşmanlarının yararına kullanan Ruveybida yöneticiler tarafından kontrol edilip hakir görülüyorlar! Böylece Müslümanlar, ölü ve yerinden edilenler arasında sayılan rakamlara dönüştüler, üçüncü dünya olarak sınıflandırıldılar, onlara Küfrün başı Amerika'nın liderliği altında Uluslararası Para Fonu ve birleşik tiranların yasası tahakküm etmekte olup milletler ve devletler arasında bir yerleri kalmamıştır. Oysa yüzyıllar boyunca Müslümanların devleti dünyanın süper devletiydi. Dolayısıyla kanun, devletlerinin söylediği şey olup karar da onun istediği şeydir; böylece parçalanıp vücut parçalarına dönüştüler ve toplu katliamlara maruz kaldılar ki şu anda Gazze'de yaşananlar bunun en iyi kanıtıdır. Aynı şekilde sınırlar, savaşlar, çatışmalar, kin gütmeler ve komplo yuvalarının yanı sıra nefret dolu milliyetçilikler ve aşağılık vatancılık fikri yüzünden birbirleriyle çatışmaktadırlar...

Bunun nedenleri, ülke üzerindeki etkileri ve bizim yapmamız gerekenler hakkında kısaca konuşacak olursak:

Birincisi: Çöküşün kökleri

İslam ümmeti Osmanlı Hilafetinin son dönemlerinde, Kur'an dilinin ihmal edilmesi ve ictihad kapılarını kapatılması sonucu çeşitli alanlarda büyük bir gerileme yaşamış, bu da değişimlere ayak uydurmaktan ve yeni ortaya çıkan şeyler için çözümler istinbat etmekten aciz kalmasına yol açmıştır. Bu yüzden parçalanma ve kaybolma yaşanmış, parçalanma, zayıflık ve benzeri durumların en kötüsü meydana gelmiştir...

Ümmetin Hilafetin gölgesinde olduğu zamana gelince; dünyaya egemen olduğu gibi adalet ve izzet timsali olmuş, kendi bünyesindeki zimmet ehline zulmetmemiş ve Halife, topraklarda adaletsizliğe uğrayan bir mazlum varken uyumamıştır. Böylece İslam, doğuda Çin'den, batıda Atlantik Okyanusu'na kadar yayılmış ve yeryüzünün zorba kralları ona boyun eğmiştir.

İkincisi: Başarısız kalkınma girişimleri

Ümmetin kalkınması için çalışan birçok hareket ortaya çıktı ancak onların çoğu, sömürgecinin ümmeti parçalamak için bedenine aşıladığı Arap ve Türk milliyetçiliği, vatancılık ve benzerleri gibi Batı'dan ithal edilen fikirleri benimsemeleri nedeniyle başarısız olmuşlardır. Ayrıca bu hareketler, ümmetin akidesine ve onun İslami kültürüne göre hareket etmemişler, bu da onların arzu edilen kalkınmanın gerçekleşmesinde başarısız olmalarına yol açmıştır. Bu yüzden uzun yıllar bu kapitalist, demokratik, askeri ve monarşik rejimler altında yaşamış ancak bunlardan elde ettiği tek şey zayıflık, bağımlılık, yolsuzluk, kayıp, dağınıklık ve bölünme olmuştur. Böylece Müslüman ülkeler yabancı müdahalelerin otlağı haline gelmiş, servetleri sömürgeci çevreler tarafından yağmalanmış ve bir caydırıcı bir gücü olmaksızın dünyanın gözü ve kulağı önünde kanları akıtılmıştır.

Üçüncüsü: Kalkınmanın doğru yolu

Gerçek bir kalkınma, bir yaşam tarzı olarak geri İslam'a dönmekle ve hayatın her alanında İslam şeriatını uygulayacak Hilafet Devleti’ni kurmakla olacaktır. Bu devlet, erişmesi zor olan bir hayal değildir, aksine o, şerî bir farz ve yüzyıllardır süren tarihi bir hakikat olup adalet ve refahın bir numunesi olmuştur. Hilafet sadece tarihsel bir yönetim sistemi değildir, aksine o, azim bir farz ve onsuz ümmetin hayatının istikamet bulamayacağı ve İslam'ın hükümlerinin kamil bir şekilde uygulanamayacağı farzların tacıdır. Bu, Allah'ın kulları için razı olduğu bir sistem olup bu da aralarında O'nun şeriatıyla hükmetmeleri ve onları, içeride İslam'ı siyasi, ekonomik, içtimai, kültürel, eğitim ve diğer bütün alanlarda uygulayacak, dışarıda da davet ve cihat yoluyla İslam'ı yayacak birleştirici Raşid bir liderliğin yönlendirmesi içindir.

Dördüncüsü: Kalkınmanın gerçekleşmesinde ümmetin rolü

İslam ümmetinin, Hilafeti kurmak için çalışmanın önemini idrak etmesi ve kendisini bu devleti kurmak için samimi olarak çalışanlarla birlikte hareket etmeye sevk edecek kamu bilincinden kaynaklı kamuoyu oluşturmak için çalışması gerekir. Zira Hilafet, Allah Subhanehu'nun vaadi ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesi ve ümmetin, gerçekleştirmesi için çalışması gereken farzların tacıdır. Nitekim bugün Hilafet hakkında, gerçek bir kalkınma projesi olarak konuşulmakta olup ümmetin gençlerinin kalplerinde yeniden canlanan geniş bir talep haline gelmiştir. Bu nedenle kâfir Batı'nın ona yönelik düşmanlığı şiddetlenmiştir; çünkü onlar, Hilafetin geri dönüşünün kendi hegemonyalarının sonu, nüfuzlarının çöküşü ve sömürgecilik ve yağma dönemlerinin sona ermesi anlamına geldiğini çok iyi biliyorlar. Bu yüzden dün onu devirmek için komplo kurmuşlardı, bugün de onun geri dönmesini engellemek için komplo kuruyorlar.

Beşincisi: Tek kurtuluş Hilafetin geri dönmesidir

Ümmet ancak, hayat vakıasında Allah'ın dinini tatbik edecek ve kendisinin ekonomik, siyasi, eğitim ve içtimai sorunlarını çözecek Hilafetin geri dönmesiyle gerçek kurtuluşa kavuşabilir; zira Hilafet olmadığı sürece ümmet, bağımlılığın, geri kalmışlığın ve bölünmüşlüğün acısını çekmeye devam edecektir…

Evet, kalkınmanın yolu, onu takip etmek isteyenler için açıktır ki bu da; İslam'a geri dönmek ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla hayatın her alanında İslam'ı uygulamaktır. Zira Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِSonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı Üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” Hilafet, Allah'ın izniyle gelecektir; ümmetin üzerine düşen bu ilahi vaadi gerçekleştirmek için gayret ve ciddiyetle çalışmasıdır. Bu ümmetin kalkınmasının gerçek yolu, İslam tarafından açıkça ortaya konmuştur; dolayısıyla bu çöküşten kurtulmanın tek yolu, ümmeti, İslam'ı hayatın her alanında uygulayacak devletine ve liderliğine geri döndürmektir. Bu devlet, ütopik bir hayal ya da hayali bir vehim değildir, aksine o, on üç yüzyıl boyunca onur sayfalarını dolduran tarihi bir hakikattir. Dolayısıyla Hilafet Devleti, adalet ve merhamette bir örnek, öncülük ve liderlikte de bir güç olmuştur.

Hilafeti kurmak için çalışmak, lüks bir fikir ya da alternatifler arasındaki siyasi bir seçenek değil, aksine şerî bir farz, dahası farzların tacıdır. Bu yüzden konumu ne olursa olsun her bir Müslümanın, bu ümmete kaybolmuş devletine yönelik duygusunu yeniden kazandırmak ve hadari projesine yönelik bağlılık ve aidiyet duygularını yeniden canlandırmak için üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerekir. Bu bireysel duygu, saf ideolojik fikirden kaynaklanan genel bir bilince dönüştüğünde, işte o zaman ümmet ayağa kalkacak ve bu Rabbani varlığı kurmak için çalışan muhlislerin arkasında tüm gücüyle hareket edecektir.

Hilafetin geri gelmesi için çalışmadan bir kurtuluş beklemeyin; zira Allah'ın dini yönetimden kaldırılıp hayatın liderliğinden uzaklaştırılmışken nasıl kurtuluş gelebilir ki?! Bizler küfür sistemleri ve kanunlarıyla yönetilirken, ekonomik, siyasi, eğitim ve içtimai sorunlarımıza nasıl bir çözüm bekleyebiliriz ki?! Kurtuluş, temenniyle gelmez, bilakis İslam'ın, devleti, yani Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti aracılığıyla hayat vakıasına geri dönmesi için ciddi bir şekilde çalışarak gelir. Allah Subhanehu'nun vaadi ve Nebisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesi hala geçerlidir. Zira Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِSonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı Üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” Bu, asla geri dönülmeyecek olan bir vaat, bilakis kaçınılmaz bir kader olup Allah'ın izniyle, kendilerini bu azim farza adayan sadık ve samimi insanların eliyle gerçekleştirilecektir.

Ey Müslümanlar, ey bu onurlu ümmetin evlatları; Hilafetin kurulması bir hayal değil, aksine şerî bir vacip ve kurtuluşu arzulayan ümmetin kaderidir. Bu yüzden her birimiz, bilinçlendirme, davet etme ve bu büyük varlığı kurmak için çalışanlarla birlikte samimi bir şekilde çalışma konusunda üzerimize düşeni yerine getirelim ki böylece Allah'ın dinine yardım edip Allah'ın da kendilerine yardım ettiği ve Dinini ikame edenleri izzetli kıldığı kimselerden olalım.

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَAllah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55] Ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِSonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı Üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” Haydi bu nübüvvet müjdesi, tüm muhlisler için bir motivasyon kaynağı, tüm gayretli kişiler için bir ilham kaynağı ve ümmetinin kalkınması için çalışan herkes için bir kandil olsun.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mayas El-Mukardi – Yemen

Devamını oku...

Kur'anî Yürüyüşün Sahibi, Batılı Örgütlerden Yardım Almaz!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Kur'anî Yürüyüşün Sahibi, Batılı Örgütlerden Yardım Almaz!

Yorum:

116 insani yardım kuruluşu, bu yılın Yemenliler için, on yılı aşkın süren şiddetli kriz ve çatışmanın ardından en zor yıl olabileceğini söyledi ve çatışmanın devam etmesi, ekonomik çöküş ve iklim şokları nedeniyle insani ihtiyaçların arttığına dikkat çekti.Bir dizi BM ajanslarının da dahil olduğu yardım örgütleri, fonların keskin bir şekilde azaltılması nedeniyle yardımların tükenmekte olduğunu söylediler ve hava saldırılarının yüzlerce sivilin ölümü ve hayati altyapının zarar görmesiyle sonuçlandığını ifade ettiler. (BM web sitesi)

Yorum:

Kendi topraklarında en düşük bir egemenliğe sahip olan bir ülke, onların halkının en azılı düşmanı olduğunu bilmesine ve bunu da buna delalet eden eylemleriyle göstermelerine rağmen bu çok sayıda BM ajansı ve örgütlerini nasıl kabul edebiliyor, anlamıyorum! Dolayısıyla bu örgütlerin göstermiş olduğu çabaların övülmesi etse etse, İslam akidesi, sistemleri ve hükümleri konusunda fikri bir boşluğun olduğuna ve İslam’ın doğru yolundan sapıldığına delalet etmektedir; bu da onların (örgütler) safları ile Allah'ın sancağını dalgalandıran ve Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in liderliğine tabi olan saf arasında tam bir ayrımın olmamasından dolayıdır. Oysa İslam ümmeti ve halkları, kâfirlere bağlı olan, boyun eğen  ve teslimiyet gösteren rejimlere karşı olan devrimlere liderlik edebilecek bir bilince ulaşmalıdır ki böylece gerçek düşmanlarıyla aralarında tam bir ayrılık için sınırlar çizebilsin; bu ise kaçınılmaz olarak gerçekleşecek olup sadece zaman meselesidir.

Eğer Yemen'in fiilen işgal altında olduğunu söylersek, gerçeği çarpıtmış olmayız; zira Yemen’in sorunları, kamuoyunu etkilemek amacıyla sanki bir iç meseleymiş gibi Batı parlamentolarında ve Birleşmiş Milletler örgütlerinin koridorlarında tartışılır bir hale gelmiştir. Bu ise uluslararası kuruluşların, BM temsilcilerinin ve uluslararası kararları kontrol eden ülkelerin temsilcilerinin aktarmış olduğu şeylerin, dahası diğer Müslüman ülkelerde olduğu gibi Yemen'in de bir başkası gibi şunu veya bunu benimseyen seçim konularından biri haline gelmesinin bir sonucudur.

Burada aklıma birçok soru geliyor; bir Müslüman, Batı'nın, Amerika'nın ve Avrupa'nın yanı sıra Yahudilerin, Müslüman ülkelere müdahale etmesini kabul edebilir mi?Peki ya bizim sorunlarımıza ve ülkelerimize müdahale etmek için inisiyatif alan Müslümanlara ne demeli?Daha da şiddetli ve kötüsü, Rablerinin, Peygamberleri Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e indirdiği Kur'an'da Allahu Teala'nın kavli hakkında hiçbir şüphenin olmadığını bilip idrak etmelerine rağmen Müslümanlardan, bu sömürgeci kafirlerin yardımını ve tavsiyelerini isteyenlere ne demeli? Zira Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَكُمْ هُزُواً وَلَعِباً مِّنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ وَالْكُفَّارَ أَوْلِيَاءَ وَاتَّقُوا اللهَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِين Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Allah'tan korkun; eğer müminler iseniz.” [Maide 57]

Örneğin Husilerin, bu örgütlerin gerçek hedeflerinin ateizm ve yolsuzluğu yaymak, yüksek değerleri ve yüce ahlakı yıkmak, yozlaşmış değerleri ve kötü ahlakı aşılamak ve rezilliği yaymak olduğunu bilmelerine rağmen mali ve gıda desteği için finansal kaynaklardan bir kaynak olarak  Amerika da dahil Batılı örgütlere güvenmesi, aksine onların kirli işlerine sessiz kalmaları, Amerika'nın istediği çözümleri kabul etmeleri, Amerika'nın emirlerini uygulamak için BM temsilcisiyle müzakere masasına oturmaları, tehlike anında kendilerini kurtarması için Amerika'ya sığınmaları, Amerika'nın da onların cinayet, kan dökme, zulüm ve tutuklamalar gibi tüm eylemlerine sessiz kalması, Amerika'nın Husilere ulaştırmak, onları finanse etmek ve onlara bazı silahlar getirmek için insan hakları adına timsah gözyaşları döktüğü gıda yardımlarını yağmalaması, onların Amerika’ya bağlı olduklarının ve onların iktidarını pekiştirmek ve kasten ya da yanlışlıkla veya sadık kişiler satın almak yoluyla tüm rakiplerine darbe indirmek ve Husilerin barış ve güvenli bir şekilde girdiği bölgeleri teslim almak için onları yönlendirenin Suudi Arabistan olduğunun açık bir kanıtıdır. 

Yemen halkının ve tüm Müslümanların kurtuluşu, bu ajan rejimleri ortadan kaldırmak, zahiri rahmet olan (gıda maddeleri), bunun da öncesinde batını azap olan (ateizm ve fesadı yaymak, değerleri ve ahlakı yıkmak) kirli örgütleri kovmak ve İslam'ın nurunun ve adil hükmünün bir an önce yeniden yeryüzünde yayılması için onların enkazı üzerine Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir içindeki samimi davet taşıyıcılarıyla birlikte ciddi bir şekilde çalışmaktır. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِذَا قَضَى أَمْراً فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُO, bir şeyi dilediğinde ona sadece «Ol!» der, o da hemen oluverir.” [Bakara 117]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah el-Kadi – Yemen

Devamını oku...

Amerika, Bölgeye Müdahale Edilmesini ve Bölünmesini Kınıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Amerika, Bölgeye Müdahale Edilmesini ve Bölünmesini Kınıyor!

Haber:

ABD'nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack, 24 Mayıs 2025 tarihinde Suriye'yi ziyaret ederek Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile görüştü, ardından yaptığı açıklamada, Batı'nın Suriye ve bölgeye müdahale etmesine ve sömürgeci çıkarlar elde etmek için ülkeyi bölen Sykes-Picot Anlaşması'na saldırdı.

Yorum:

ABD Büyükelçisi Barrack, ziyaretinin ertesi günü X platformunda şunları yazdı: “Batı, bir asır önce haritalar, manda yönetimleri, çizilmiş sınırlar ve yabancı yönetimler dayattı. Sykes-Picot Suriye'yi ve daha geniş bir bölgeyi barış için değil emperyal kazanç için böldü. Bu hata nesillere mal oldu. Bunu bir daha yapmayacağız.” Ve şöyle dedi: “Batı müdahalesi dönemleri sona erdi; gelecek bölgesel çözümlerin yanı sıra ortaklıklara ve saygıya dayalı bir diplomasiye aittir.” ABD Başkanı Donald Trump'ın 13 Mayıs'ta Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da yaptığı konuşmaya işaret eden Barrack, Trump’ın, "Batılı müdahalecilerin Orta Doğu’ya uçarak nasıl yaşanacağı ve yönetileceği konusunda ders verdiği günler geride kaldı" sözlerini hatırlattı.” Ve şöyle dedi: “Suriye'deki trajedi bölünmüşlükten kaynaklanmaktadır; ülkenin yeniden doğuşu ancak saygınlık, birlik ve Suriye halkına yatırım yoluyla mümkün olabilecektir. Bu sürecin ise hakikat, hesap verebilirlik ve bölge ülkeleriyle iş birliğiyle başlaması gerekir.”

Bu Amerikan Büyükelçisi, Suriye ve bölge halklarını kandırmaya devam etmek için yalan söylüyor ve gerçekleri çarpıtıyor. Amerika'yı kirli yüzünü gizlemek için temizmiş gibi yeni bir giysi içinde sunmaya çalışıyor ve bölgedeki müdahalelerini, saldırganlığını ve saldırganlığa desteğini sürdürürken bölge halklarına yardım etmek istediğini söylüyor. Ona sormak ve Amerika'nın kurnazlığını hatırlatmak istiyoruz ve o da bunu biliyor:

Amerika, 1923-1924 yıllarında Lozan Antlaşması'nda kabul edilen Sykes-Picot planını onaylamamış mıydı; dahası bölgede ayrı ayrı bir Kürt ve Ermeni devleti kurulmasını talep etmemiş miydi?

Amerika, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra etkin bir devlet, hatta küresel olarak birinci devlet haline geldiğinde, eski sömürgeci İngiltere ile Filistin'in bölünmesi konusunda anlaşarak, 1948'de Güvenlik Konseyi'nde haksız bir kararla Yahudi varlığını kurup bu varlığı her türlü ölümcül silahla destekleyerek tüm saldırgan savaşlarında da onu destekleyip hala desteklemeye devam etmiyor mu? Hatta bölgeye müdahale etmekten ve başkan Eisenhower'ın 1959'da ortaya attığı iki devletli çözüm de dahil olmak üzere sömürgeci girişimler önermekten de vazgeçmedi!Peki Gazze'yi ele geçireceğim, halkını sürgün edeceğim, orada turistik tatil köyleri kuracağım deyip Mısır, Ürdün ve diğer ülkelere, yerinden edilen Gazze halkını kabul etmeleri için baskı yapmaya başlayan kim? Amerika’nın Başkanı ve patronu Trump, hâlâ yerinden etme planını sürdürüp Gazze halkına yönelik soykırımında Yahudi varlığını desteklemiyor mu?

1971 yılında Pakistan'ın bölünüp Bangladeş devletinin kurulması konusunda İngiltere ile anlaşan Amerika değil miydi?

Doğu Timor meselesini gündeme getiren, Müslümanların oradan göç ettirilmesini destekleyen ve 1999 yılında kendi kaderini tayin hakkı referandumunun yapılmasını kabul etmesi için Endonezya'ya baskı yapan ve ardından 2002 yılında Amerika'nın desteğiyle bu bölgenin resmi olarak ayrılması için zemin hazırlayan Amerika değil miydi?

1992'de Somali'ye müdahale eden, ardından 2006'da Etiyopya ve Uganda'yı oraya sokan, sonra da şu ana kadar aralıksız saldırılarla doğrudan müdahale eden ve buraya müdahale etmek için Cibuti'de askeri üsler kuran kimdi, Amerika değil miydi?!

Sudan'ı bölüp 2011'de Güney Sudan devletini kuran kimdi? Amerika değil miydi?Başından sonuna kadar müdahale etti, her türlü baskıyı uyguladı ve her türlü cezaları dayattı; ta ki ajanı Ömer el-Beşir boyun eğip, sömürgeci Amerika'nın bölünme planını kabul ederek büyük ihaneti işleyene kadar!Ve hala doğrudan müdahale etmeye devam etmekte olup Cidde platformunu kurdu ve oradaki ajanları Burhan ve Hamideti aracılığıyla Darfur'u Sudan'dan ayırmaya çalışıyor!

2003 yılında Irak'ı işgal edip orayı yıkan, milyonlarca insanı öldüren, yaralayan, yerinden eden ve işkence eden, oraya yönelik mezhepçi bir anayasa koyan ve 2008 yılında Irak'a müdahale etmek için bir güvenlik anlaşması imzalayan, şu ana kadar başkanı Trump tarafından bugüne kadar anlaşmayı feshetmeyen, ardından Irak'ı bölmek için üç federal bölgeye ayırma projesini benimseyen ve İngiltere ile anlaşarak Kürdistan bölgesini kuran kimdi, Amerika değil miydi?

2001 yılında Afganistan'a müdahale edip işgal eden, 20 yıl boyunca ülkeyi yıkıp, halkından milyonlarcasını öldürüp, yaralayıp, yerinden eden ve işkence eden kimdi? Eski sömürgeci Avrupa ülkelerinin de dahil olduğu Haçlı NATO'ya liderlik eden Amerika değil miydi?

Mısır'a müdahale eden ve 1979'da Mısır'ı savaştan çekmek için Camp David Anlaşması'nı imzalayan ve Filistin halkını yalnızlaştırıp Yahudi varlığının onlara en kötü azabı tattırmasını sağlayan Amerika değil miydi?Eski Dışişleri Bakanı John Kerry'nin itirafına göre 2013 yılında General Sisi'nin darbesine müdahale edip destekleyen ve bunu darbe olarak değil, demokrasiyi korumak için ordunun yaptığı bir hareket olarak değerlendiren Amerika değil miydi?!Amerikan Başkanı Trump, Sisi'nin en sevdiği diktatör olduğunu söylemedi mi?!

2011 yılında eski sömürgeci ülkeler İngiltere ve Fransa ile birlikte Libya'ya müdahale eden ve hala müdahale etmeye devam eden kim, Amerika değil mi?

Amerika 2015 yılında Suriye'ye doğrudan müdahale etmedi mi, oraya asker göndermedi mi, askerleri hala orada değil mi, teröristlerle mücadele adı altında Müslümanları öldürmek için sayısız saldırı düzenlemedi mi, Rakka'yı, Ramadi'yi, Musul'u yerle bir etmedi mi, İran ve uşakları ile Rusya'nın müdahalesine izin vermedi mi, sonra Türkiye Erdoğan'ı Suriye'nin özgürleşmesini engellemek gibi kirli bir görevle görevlendirip Türk istihbaratı tarafından eğitilen Ahmed el Şaraa ve yandaşlarını Suriye'ye getirmedi mi, Amerika bu konuyla ilgilenmedi mi?

Neden Amerika bölgenin birçok ülkesinde üsler kurarak orayı burayı vurmak için buradan hareket ediyor? Neden bölgede gezip dolaşmak için oraya donanmasını gönderiyor?

Bunlar bizim bölgemizde olanlar! Diğer bölgelerde ise Amerikan başkanı Trump, Grönland'ı her ne şekilde olursa olsun Amerika'ya katacağını söylüyor! Kanada'nın Amerika'ya katılması talebinde bulunuyor, Panama Kanalı'nı ele geçireceğini ilan ediyor ve Meksika Körfezi'ni Amerikan Körfezi olarak ilan ediyor.

Eski sömürgeci İngiltere ve Fransa'ya ya da yeni sömürgeci Amerika'ya inanmak bir aptallıktır, çünkü aralarında hiçbir fark yoktur.Amerika, İngiltere ve Fransa, sömürgeciliği, halkların kanını emmek, servetlerini yağmalamak, onlar arasında nüfuzlarını yaymak ve onların kurtuluşunu engellemek için bir yol olarak benimseyen kapitalizmi benimsemiştir.Geçmişte İngiltere ve Fransa halkları aldatıyorlardı ve hala da öyledir, tıpkı Amerika'nın 1946'da eski dünyaya girmesinden beri yaptığı gibi; zira diğer ülkelerde büyük küçük her şeye müdahale ediyor.

Beldelerimiz, sadık ve bilinçli liderleri ile birlikte halkları, sömürgeci Batı'nın bir asır önce koyduğu kapitalist anayasa ve kanunlarıyla birlikte mevcut tüm rejimleri yıkarak Batı'nın ajanlarını devirip onunla olan tüm bağları kopararak onun aralarında çizdiği tüm sınırları kaldırmadıkça ve Kuran ve sünnetten istinbat edilen İslami bir anayasasının somutlaştığı İslami ideolojiyi tatbik edeceğini ilan edip bu anayasaya göre hükmedecek bir Halife nasbetmedikçe kurtulamayacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Esad Mansur

Devamını oku...

Tunus İmamlar Derneği, El-Aksa'yı Savunmak İçin Dünya Çapında Seferberlik Çağrısı Yaptı!

Haber-Yorum

Tunus İmamlar Derneği, El-Aksa'yı Savunmak İçin Dünya Çapında Seferberlik Çağrısı Yaptı!

Haber:

Tunus İmamlar Derneği, El-Aksa Camii'ni savunmak için genel seferberlik ilan edilmesi ve sınırların açılması çağrısında bulundu.İmamlar Derneği, Ben Gvir'in önderlik ettiği baskının ardından “Siyonistlerin arbedesini ve Müslümanların kutsal değerlerine saldırılarını kesin bir şekilde reddettiğini ve kınadığını” ifade etti.Müslüman halklara yaptığı açıklamada, “harekete geçerek karar sahiplerine baskı yapıp, çok geç olmadan El-Aksa Camii'ndeki bu katliamı durdurmak için acilen müdahale etmeleri” çağrısında bulundu.Ayrıca “El-Aksa Camii'ni saldırgan Siyonistlerden kurtarmak için genel seferberlik ilan edilmesi” ve “sınırların açılması, Müslümanların ilk kıblesi, Harameyn'nin üçüncüsü ve Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in İsra'sı olan El-Aksa'ya yardım etmek için cihat ilan edilmesinin” zarureti çağrısında bulundu.Ve “Camiler aracılığıyla genel seferberlik çağrısı yaparak, Siyonist yerleşimcilerin durdurulması ve Kudüs'ün Yahudileştirilmesinin engellenmesi için her düzeyde harekete geçilmesi ve yılın en iyi günleri olan Zilhicce ayının ilk on gününün El-Aksa'ya destek vermek için bir fırsat olması” talebinde bulundu.

Yorum:

İslam beldelerindeki bütün imamlar, vaizler ve etkili kişiler harekete geçseler, kurtuluş yolunu göstermek, durumlarını değiştirmek ve sıkıntılarını ortaya çıkarmak için ümmetlerinin elinden tutsalar ne olurdu sanki?!

Bizler Filistin ve Kudüs'te yaşananlara meydan okuyan her türlü tepkiden dolayı seviniyor ve tüm imamların insanlara liderlik etme ve onlarla birlikte sınırları açma, seferberlik çağrısı yapma ve El-Aksa Camii'ni Yahudilerden kurtarma görevlerini yerine getirecekleri günün gelmesini umut ediyoruz.

Halkların önünde duran ve onları cihad ve Mescid-i Aksa'nın kurtarılmasından alıkoyan gerçek engel, başımıza bela olan bu karton devletlerdir. İslam'ı uygulamayan, dinimize yardım etmeyen ve kutsallarımızı korumayan yöneticileri ortadan kaldırmadıkça Filistin'i tamamen kurtaramayız.

Dolayısıyla imamların, insanlar için yolu açıklamaları ve herkesin bu yolda yürümeleri gerekir; seferberlik ilan etmek ancak Allah için muhlis olan, dinimize yardım etmek, şeriatı uygulamak ve kutsalları korumak için harekete geçen bir yöneticiyle mümkün olacaktır.Eğer saflarımızı birleştirip şer'an emredildiğimiz gibi teçhizatımızı hazırlamazsak asla zafer kazanamayacağız; dolayısıyla olup bitenleri gördükçe ümmetin pusulasını doğru yöne çevirmemiz bir zorunluluk haline gelmiştir.

Herhangi bir imamın veya alimin, azimleri bileme, harekete geçmek için çağrıda bulunma ve dini destekleme konusunda rolünü yerine getirmesi değerli bir husus olup ümmet içinde herkes, kendi konumundaki çabalarını birleştirirse o zaman meyvesini verecektir.

İslam ümmeti hayırdan mahrum değildir ve mahrum da olmayacaktır; umulur ki yakında bir ferahlık ve durumun değiştiğini görürüz.

Allah'ım bize, acil bir çıkış yolu ve yakın bir zafer bahşet.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Minnetullah Tahir – Tunus

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER