Perşembe, 27 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/18
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hak Yolunu, Ancak Allah’ın Seçkin Kulları Takip Eder!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Hak Yolunu, Ancak Allah’ın Seçkin Kulları Takip Eder!

Allah Subhanehu ve Teala, ancak sevdiği ve dünya ve ahirette yüceltmek istediği kimseleri kendi yolunda çalışması için seçer.Hak yolunu seçmek bir tesadüf ve güllerle döşeli bir yol değildir; aksine bu, peygamberlerin ve sıddıkların yolu olduğu gibi zorlukların ve fedakarlıkların bir yolu olup ancak kendi nefislerini Allah için satmış ve bu dünyanın süslerine takılıp kalmamış adamların takip ettiği bir yoldur.

Her kim, İslam davetini taşımanın ve dini ikame etmenin zorluk ve imtihan olmadan rahat ve kolay olacağını sanıyorsa, Allah'ın kendisini yaratma konusundaki sünnetini anlamamış demektir. Zira bu yol zorluklarla doludur ama aynı zamanda ilahi rahmet ve şefkatle ve büyüklüğünü ancak Allah'ın bildiği büyük bir ecirle de doludur.

Nitekim Habibimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bu yolda yürüyenlerin en hayırlısı olup Allah’ın Rasulü’ne eziyet edildiği gibi hiçbir peygambere eziyet edilmemiştir; zira Allah’ın Rasulü dövülmüş, hakarete uğramış, yalanlanmış, kuşatılmış ve kovulmuş ama o, davetinden sapmamış ve cahiliye karşısında sesi yumuşamamıştır.

Sallallahu Aleyhi ve Sellem, nusret talep etmek için Taif’e gitti ama onu, mübarek ayakları kanayıncaya kadar taşladılar fakat O kendisi için öfkelenmedi, aksine itiraz etmek için değil, bilakis alçakgönüllülük ve teslimiyetle gücünün zayıflığını Rabbine şikayet etti: اللَّهُمَّ إِلَيْكَ أَشْكُو ضَعْفَ قُوَّتِي وَقِلَّةَ حِيلَتِي وَهَوَانِي عَلَى النَّاسِ، أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ، أَنْتَ رَبُّ الْمُسْتَضْعَفِينَ وَأَنْتَ رَبِّي، إِلَى مَنْ تَكِلُنِي، إِلَى بِعِيدٍ يَتَجَهَّمُنِي، أَوْ إِلَى عَدُوٍّ مَلَّكْتَهُ أَمْرِي، إِنْ لَمْ يَكُنْ بِكَ عَلَيَّ غَضَبٌ فَلَا أُبَالِي، وَلَكِنَّ عَافِيَتَكَ هِيَ أَوْسَعُ لِي، أَعُوذُ بِنُورِ وَجْهِكَ الْكَرِيمِ الَّذِي أَشْرَقَتْ لَهُ الظُّلُمَاتُ، وَصَلَحَ عَلَيْهِ أَمْرُ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ مِنْ أَنْ يَنْزِلَ بِي غَضَبُكَ أَوْ يَحِلَّ عَلَيَّ سَخَطُكَ، لَكَ الْعُتْبَى حَتَّى تَرْضَى وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِكَAllah’ım! Allah’ım güçsüzlüğümü ve çaresizliğimi sana şikayet ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sen zulme uğramış tüm mazlumların Rabbisin. Sen benim de Rabbimsin. Beni kimlerin eline bırakıyorsun? Bana kaba ve sert davranan bir yabancıya mı, yoksa bana üstün kılacağın bir düşmana mı? Eğer Sen bana dargın değilsen, başıma gelen eziyet ve işkencelere aldırmam. Ancak Senden gelecek bir himaye ve koruma çok daha hoştur. Öfke ve gazabına uğramaktan; karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahiret işlerini düzene koyan Zâtının nuruna sığınırım! Sadece Sana sığınır ve Senin rızanı dilerim. Senden başka kuvvet ve kudret yoktur!

O anda Sallallahu Aleyhi ve Sellem yenilmiş değildi, aksine Allah'ın seçiminden dolayı mutmain olan, O'nun kazasına razı olan, O'na tevekkül eden, Rabbinin kendisinden razı olup öfkeli olmadığı sürece güçlük ya da eziyet içinde olmayı umursamayan bir kuldu.

Evet, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem Taif’te eziyete uğrayıp şikayetini Rabbine arz ettiğinde bu, bir zayıflık değil, aksine gücün zirvesiydi ki bu da insanlara değil de Allah’a güvenme gücüdür.

Habeşli bir köle olan efendimiz Bilal bin Rebah Radıyallahu Anh’a bir bakın; kendisi Mekke'nin kavurucu güneşinin altında kızgın kumlara atılıp göğsüne taş konulduğunda, sadece “Ehad, Ehad” demişti; oysa onun ne kendisini koruyacak bir kabilesi ne de onu savunacak bir soyu vardı; ancak Allah onun kalbini sabit kılmış ve onun zikredilmesini ölümsüzleştirmiş, böylece yüce bir dağ gibi olmuş ve Allah ondan razı olmuş, o da Allah’tan razı olmuştur.

Yasir ailesine bir bakın; nasıl da işkenceye maruz kalmışlar ve ateşle yakılmışlardı; ta ki Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, onlar için şöyle buyurana kadar: صَبْراً آلَ يَاسِر، فَإِنَّ مَوْعِدَكُمُ الْجَنَّةُSabredin, ey Yasir ailesi!Muhakkak ki size vaat edilmiş olan Cennettir.

Kureyş’in en şımarık bir genci olan ve gençleri arasında en güzel elbiseleri giyen ve en güzel kokuları süren Musab bin Umeyr’e bir bakın; kendisi iman ettiğinde ailesi onu her şeyden mahrum etmiş, sonra İslam'ın ilk elçisi olarak Medine'ye gönderilmiş, sonra Uhud günü şehit edilmiş ve arkasında kefenle tam olarak örtülemeyen bir beden bırakmıştır.

Bu fedakarlıklar geçici anlar değildir, aksine karanlık ne kadar yoğun olursa olsun ve yol ne kadar uzun olursa olsun bize sebat etmeyi öğreten ölümsüz derslerdi ki bundan daha da büyük olan ise: bu fedakarlıkların boşa gitmemiş olması, dahası ilk İslam Devleti için zemin hazırlamasıdır; dolayısıyla Mekke bir eğitim merkezi ve Medine de iktidar merkezi olmuştur… Ki bugün biz de böyle olmalıyız. 

Peygamberlerin yolu üzere giden bir kimse, onların imtihana tabi tutuldukları gibi imtihana tabi tutulacaktır; ancak güzel akıbet müttakilerin olacaktır. Allah'ım, onların ayaklarını sabit kıldığın gibi bizim de ayaklarımızı sabit kıl, onlara yardım ettiğin gibi bizlere de yardım et.

Allah yolunda sabır ve fedakarlıkla somutlaştıran ve kalplere coşku ve metanet aşılayan birçok etkili kıssalar vardır:

Kureyşli kafirlerin eline esir düşen Hubeyb bin Adiyy Radıyallahu Anh’a bir bakın; onu çarmıha gererek öldürmeye karar vermişlerdi. Çarmıha gerilmeden önce iki rekat namaz kılmak istedi ve ona izin verdiler; bunun üzerine hafif iki rekat namaz kıldı ve şöyle dedi: “Vallahi, eğer sadece öldürülmekten korkarak uzattığımı zannetmeniz olmasaydı elbette namazı uzatırdım.” Sonra ona şöyle dediler: “Senin yerinde Muhammed’in olmasını ister misin?” Bunun üzerine Hubeyb şöyle dedi: “Vallahi ailem ve çocuklarımla beraberken bile Muhammed Sallalahu Aleyhi ve Sellem’in ayağına bir diken batmasını istemem.” Sonra Ebu Süfyan şöyle dedi: “Bir kişinin, Muhammed'in ashabının Muhammed'i sevdiği gibi bir başkasını sevdiğini görmedim.”

Suheyb er-Rûmi Radıyallahu Anh’a bir bakın; Medine'ye hicret etmek istediğinde Kureyş kâfirleri onu engellemek için onu takip ettiler. Bunun üzerine onlara şöyle dedi: “Benim, içinizdeki en iyi okçu olduğumu biliyorsunuz. Eğer bana saldırırsanız sizinle savaşırım, eğer beni bırakırsanız size paramın yerini haber veririm.” Onun parasını aldılar, onu bıraktılar ve o da hicret etti. Nitekim Medine’ye ulaştığında, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona şöyle dedi: رَبِحَ الْبَيْعُ أَبَا يَحْيَى، رَبِحَ الْبَيْعُEy Ebû Yahyâ! Satış kârlı oldu! Satış kârlı oldu!

Enes bin Nadr’a bir bakın; kendisi Bedir’de şehit olamayınca şöyle demişti: “Eğer Allah bana Allah’ın Rasulü ile birlikte olduğum bir sahne gösterirse, Allah bana ne yapacağımı mutlaka gösterecektir.” Nitekim Uhud günü, vücudunun seksen küsur yerinde kılıç ve mızrak darbesi oluşuncaya ve tanınmayacak hale gelinceye kadar savaştı; nitekim kız kardeşi onu parmak uçlarından tanımıştı. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِMüminlerden, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren nice adamlar vardır.” [Ahzab 23]

Esma binti Ebu Bekir Radıyallahu Anha’ya bir bakın; kendisi Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hicret ettiği sırada, mağarada ona azık taşımış ve kuşağını ikiye bölerek azığı onunla bağlamıştı; bu yüzden Esma binti Ebu Bekir, “Zâtünnitâkayn (iki kuşaklı)” olarak adlandırılmıştır; sonra Ebu Cehil, babasını aramak için onun evine gelmiş, sebat edip babasının yerini haber vermeyince ona bir tokat atmıştır; hamile olmasına rağmen zayıflık göstermemiştir. 

İmam Ahmed ibn Hanbel’e bir bakın; “Kur’an’ın mahluk olduğu” fitnesi sırasında, bayılıncaya kadar kırbaç vurulmuş, hapsedilmiş ve eziyet edilmişti. Kendisine; “rahatlık ne zaman?” denildiğinde şöyle demiştir: “Cennete ilk adımımı attığımda.”

Bu örnekler, sadece anlatılacak olan birer hikayeler değildir; aksine nefsini Allah’ın dinine adayan herkesin yolunu aydınlatan meşalelerdir. Hak yolu gözyaşı ve kanla doludur ama genişliği gökler ve yer kadar olan cennete götürür.

Ey kardeşler ve ey hak sancağının taşıyıcıları, sebat edip sabredelim; zira sizler, Allah'ın kendilerine zorluktan sonra yardım ettiği ve imtihandan sonra da iktidar verdiği bir topluluğun izinden gidiyorsunuz.

İslam, adamlarını işte böyle yetiştirir; dolayısıyla onlar, rahatlık değil, aksine Allah’ın rızasını ararlar; makam mevki peşinde koşmazlar, aksine zafer peşinde koşarlar; dahası onlar, dünya ile meşgul olmazlar, bilakis Allah'ın dinini ikame etme yolunda dünyaya değer vermezler.

Davet yolunda yürüyen herkes bilmelidir ki, karşılaştığı zorluklar, sıkıntılar, çarpıtmalar, hapisler ve işkenceler arınmadan ve seçilmişlikten başka bir şey değildir ve ecri de hayal edilemeyecek kadar büyüktür: فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍOnlar için ne mutluluklar (göz aydınlığı) saklandığını hiç kimse bilemez.” [Secde 17]

Ey davet taşıyıcıları, sebat edin; çünkü sizler peygamberlerin yolu üzeresiniz. Vallahi, belli bir zaman sonra bile olsa Allah size yardım edecektir. Şunu biliniz ki; hak yolu fedakarlıklarla dolu olup bu yolda ancak ulul azm peygamberlerinin sabrettiği gibi sabır ve rıza üzere eğitilmiş kimseler sebat edebilir. Nitekim Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ilk cahiliye döneminde karşı karşıya kaldığı şeylere karşı göstermiş olduğu sebatı, karanlıkları parçalayan bir nur olmuştur. Bugün ise, din adına gelen ama içeriği boşaltılmış, gerçeği çarpıtan ve batılı cilalayan daha tehlikeli ve daha şiddetli ikinci cahiliye dönemini yaşıyoruz.

Bugün sabır sadece eziyet görmek veya hapse atılmak için değildir, aksine yabancılaşmaya, şüphenin, yalanın, kovulmanın, alay edilmenin ve casusluğun çokluğunun yanı sıra (davet için) çalışanların çarpıtılmasına ve (vakıacılık, ılımlılık, ulusal güvenlik ve vatancılık) adına batıla çağıranların çokluğuna karşı da sabretmek vardır.

Buna rağmen Allah bizimle beraberdir; yani O, bizim için olan vaadiyle, yardımıyla ve ayaklarımızı sabit kılmasıyla bizimle beraberdir.O halde bu merhale, Mekke'deki ilk Müslümanlar için olduğu gibi bizim için de bir eğitim merhalesi olsun; biz de Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zor zamanlarda dua ettiği gibi dua edelim ve “peşinden gidildiğinde hiçbir hakkın zayi olmayacağı” yakin için çalışalım.

Allah, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin gölgesinde dininin hakim olmasına ve şeriatının geri dönmesine izin verinceye kadar sebat edelim, sebat edelim.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdul Mahmud El-Amiri – Yemen

Devamını oku...

ABD Ulusal Güvenlik Belgesi ve İslam Korkusu

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

ABD Ulusal Güvenlik Belgesi ve İslam Korkusu

Haber:

Geçtiğimiz hafta Beyaz Saray, göçmenlik ve bunun Avrupa üzerindeki etkileri konusunu ele alan "ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi" başlıklı bir belge yayınladı ve haberde şunlar geçti: “Belge, Avrupa Birliği'nin, Avrupa ülkelerinin ulusal egemenliğini baltalaması, ardından kimliği yok etme noktasına kadar etkileyen uygunsuz bir göç politikası benimsemesiyle kendini gösteren Avrupa'nın acısını çektiği zorlukları sıralıyor. Göçmenliğe o kadar çok odaklanılıyor ki, kelimenin tam anlamıyla söylediği gibi belge, göçmenliği yaşlı kıta için bir tehdit düzeyinde gösteriyor: Mevcut eğilimler (başta göç olmak üzere) devam ederse, kıta yirmi yıl veya daha kısa sürede tanınmaz hale gelecektir.” (El Kuds Arabi)

Yorum:

Birincisi:Yönetimin göçmenlik alanındaki hedeflerini destekleme çabalarını yöneten Dışişleri Bakan Yardımcısı Christopher Landau, belgenin yayınlanmasından kısa bir süre sonra şunları yazdı: “Avrupa'nın büyük ülkeleri ya onlardan miras aldığımız Batı medeniyetini koruma konusunda ortaklarımızdır ya da değillerdir.Ancak bu ülkeler, Brüksel'in seçilmemiş, demokratik olmayan ve temsil yeteneğinden yoksun bürokrasisinin medeniyetin intiharına yol açacak politikalar izlemesine izin verirken, bizim ortaklarmış gibi görünmemiz imkansızdır.” (El Cezire)

Guardian gazetesi, geçen hafta açıklanan ABD ulusal güvenlik stratejisinin, Avrupa'ya göçün kültürel yok oluşa yol açacağını iddia ettiğini söylemiştir. Yazar, büyük ölçüde akımın en önde gelen teorisyenlerinden biri olan Michael Anton tarafından kaleme alınan bu belge hakkında şöyle düşünüyor: “Amerika'yı Yeniden Büyük Yap” (MAGA) hareketi, Avrupa'ya göçü medeniyetin yok oluşuna yol açan varoluşsal bir tehdit olarak tasvir ediyor ve Amerikan dış politikasının önceliklerini, Avrupa Birliği ve NATO ile geleneksel ortaklıktan uzaklaştırarak yeniden tanımlıyor.”

İkincisi: Özellikle II. Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana Avrupa kıtasının iltica ve göçmenler için başlıca hedef ülke olma yükünü taşıması nedeniyle göç ve iltica dosyasının, geçen yıllar boyunca Avrupa karar alma çevrelerinde en büyük endişe kaynağı olduğu şüphesizdir. Ancak 2023 yılı, Avrupa Birliği yetkilileri için bir uyarı zili niteliğinde olmuştur; zira bu yıl, AB'nin 2015'ten bu yana en fazla sayıda yasadışı göçmen girişiyle karşı karşıya kaldığı en kötü bir yıl olarak açıklandı.

2015 ve 2016 yıllarında, çoğunluğu Orta Doğu'dan olmak üzere yaklaşık bir milyon kişinin Avrupa'ya girmesiyle bir kriz yaşandı; bu da iç tartışmaların daha da şiddetlenmesine ve göç ve iltica dosyası hakkında kampanyaları sonucunda oyların büyük bir kısmını kazanan Avrupa'daki sağ partilerin işlerinin daha da kötüleşmesine yol açmıştır. Ayrıca belgede, özellikle sağcı partiler olmak üzere Avrupa yetkililerinin hareketleri kısıtladığı yönünde bir suçlama da geçmektedir.

Avrupa düzeyindeki bu bölünme, AB kurumlarının tepkilerinde de açıkça görülmektedir; zira AB İçişleri Komiseri Ylva Johansson, Brüksel Paktı'nı tarihi bir an olarak nitelendirirken, Avrupa Mülteciler Konseyi ise onun tweetine şu yorumu yapmıştır: “Üzerinde anlaşılan şey, basitçe korunma arayan insanların haklarının baltalanmasından başka bir şey değildir.”

Göçmenlik konusu, Avrupa için çok karmaşık ve son derece hassas bir konu olduğu gibi aynı şekilde ölüm kalım meselesidir; zira Avrupa çok yaşlanmış bir kıta olup iki tehlike arasında kalmıştır; nüfus azalması ve üreme eksikliği sonucu ölümler ile işgücü piyasasının, şirketlerin ve üretim sektörünün ihtiyaçları; ayrıca askeri güce ve özellikle Ukrayna savaşından sonra ordulara ve vatandaşlığa duyulan ihtiyaç da söz konusudur.

Paris merkezli Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nde göç işlerinde uzman olan Jean-Christophe Dumont, "Eğer (göçmenlerin yüzüne) kapıyı kapatırsanız, ekonomik bir bedel ödeyeceksiniz" demiştir.

Belgede belirtilen bir diğer tehlike ise, özellikle Avrupa'da İslam ve Müslüman ülkelerden gelen göçmenlere yönelik entegrasyon politikasının başarısızlığından sonra, "Avrupa'nın medeni yüzü" olarak adlandırılan şeydir; çünkü İslam, bir ideoloji olup akide, sistem ve yaşam tarzı açısından Batı yaşamıyla çelişen hayata yönelik kapsamlı bir bakış açısına sahiptir. Nitekim Federal Meclis'te Hristiyan Demokrat Parti üyesi ve Federal İçişleri Bakanlığı Müsteşarı olan Christoph de Vries, siyasal İslam'ı ciddi ve büyük bir tehdit olarak nitelendirmiştir. Bu ise örneğin Berlin veya onun doğduğu yer olan Hamburg'daki gösterilerde açıkça görülmektedir; zira bu gösterilerde, Almanya'da açıkça Hilafet çağrısı yapılmıştır. Ayrıca İslamcı fikirlerin "demokratik kültürleri ile bağdaşmadığını, toplumsal alanların ihlal edildiğini ve özellikle kadın ve kız çocuklarının özgürlüklerinin bastırıldığını", meselenin, "temel değerleri ile çelişen" toplumsal bir sistemle ilgili olduğunu ve devletin her düzeyde sürekli olarak bununla mücadele etmesi gerektiğini söylemiştir. Ayrıca meselenin, ideolojik ilerleme stratejileriyle ve "dini özgürlük kisvesi altında hedefli etki" ile ilgili olduğu da söylenmiştir.(Avrupa Çalışmaları Merkezi)

Sonuç olarak: Bu belge, Avrupa kıtasını acı bir gerçekle karşı karşıya bırakmayı amaçlamaktadır: Ya Batı'nın üreme politikaları ve erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkiler nedeniyle yok oluşunu ilan edecek ya da Müslümanların Avrupa'yı istila etmesiyle hadari ve ideolojik tehlikenin arasında kalacak; ayrıca mesele sadece göçmenlerin sayısı değildir, aksine Batılıların oranına kıyaslanamayacak kadar yüksek olan Müslümanların doğum oranı ve İslam'a giren çok sayıda Avrupalının olmasıdır.İşte bunlar, göç, doğum ve İslam'a girme ile ilgili üç nokta olup buna karşılık da Avrupa'nın yaşlanmasıdır.Yani mesele, iş, ekonomi ve savunma ile sınırlı olmadığı gibi herkesle, özellikle müttefikleriyle savaş halinde olan, Avrupa Birliği'ni yok etmek ve Avrupa'nın ekonomik gücünü ya da ondan geriye kalanları ortadan kaldırmak isteyen ABD yönetimi ile de ilgili değildir.Ancak bizler belgenin, Avrupa'nın Batılı medeniyet yönüyle ilgili şeylere değindiğini ve burada önemli bir konu olduğunu belirtmek isteriz: Savaş ve İslam’dan korkmak. Burada Trump yönetimi, İslam'la mücadele ve ondan korkma konusunda gerçek yüzünü göstermiştir. Bu nedenle ABD büyükelçiliklerine göçmenler tarafından işlenen suçlarla ilgili tüm verileri toplamaları talimatını vermek, Avrupa Birliği'ne karşı resmi söylemi sertleştirmek ve insan hakları raporlarını yönetimin vizyonuna uygun olarak yeniden formüle etmek yoluyla belgedeki fikir ve önerilerin pratik uygulamasına dayalı göstergeleri ortaya koymaya çalışmaktadır.Bu nedenle önceki dönemden bu yana Trump yönetimi, Batı'nın medeniyetini inkar edip halkına yönelik acziyeti ve hataları ortaya çıkmasının ardından hadari bir alternatif taşımış olmasından dolayı özellikle İslam ülkelerinden gelen göçün tehlikelerine odaklanmıştır.

Burada Trump ve onun arkasındaki kişiler, Batı medeniyetinin tek liderleri ve teorisyenleri olarak öne çıkmaktadır.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللَّهِ مَكْرُهُمْ وَإِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُHilelerinin cezası Allah katında (malum) iken, onlar tuzaklarını kurmuşlardı. Halbuki onların hileleriyle dağlar yerinden gidecek değildi!” [İbrahim 46]Amerika Birleşik Devletleri planlar ve hileler kurmakta olup onun hileleri ise şiddetlidir; nitekim Allah Subhânehû ve Teâlâ bunu dakik bir ifadeyle şöyle vasfetmiştir: لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُDağlar yerinden gidecek değildi!” Buradaki dağ, istikrar, güç ve kararlılığı simgelemektedir. Ancak Batı'nın hilesi, kendi aleyhine dönecektir. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: قَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَأَتَى اللَّهُ بُنْيَانَهُمْ مِنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَOnlardan öncekiler de (peygamberlere) hile yapmışlardı. Sonunda Allah da onların binalarını temellerinden söktü üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü. Bu azap onlara, fark edemedikleri bir yerden gelmişti.” [Nahl 26]

Ancak bu aynı zamanda, kafirlerin hilesine karşı koymak, bunları ifşa etmek ve kınamak için stratejiler geliştirmeyi de gerektirmekte olup bu, özellikle siyasi hareketleri, alimleri ve düşünürleri olmak üzere ümmetin üzerine vaciptir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hasan Hamdan

Devamını oku...

İhtiyaç Duyulan Şey, Kadının Fatımatüz Zehra Gibi Bir Hayat Yaşaması İçin Çalışan Bir Devlettir

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

İhtiyaç Duyulan Şey, Kadının Fatımatüz Zehra Gibi Bir Hayat Yaşaması İçin Çalışan Bir Devlettir

Haber:

Dünya Müslüman Kadınlar Gününde, Fatımatüz Zehra Aleyhesselam’ın doğum yıldönümü münasebetiyle başkentte ve illerde kültürel ve hitabet etkinlikleri düzenlendi. (Saba Haber Ajansı, 13/12/2025)

Yorum:

Son yıllarda bazıları Dünya Kadınlar Günü ve Dünya Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü gibi kadınlarla ilgili, bazıları Dünya Çocuk Günü ve Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü gibi çocuklarla ilgili ve bazıları da sağlık, eğitim, iş, spor ve benzeri gibi diğer günlerle ilgili olmak üzere Birleşmiş Milletler tarafından uluslararası günleri kutlamak için belirlenen uluslararası adlandırmaları taklit ederek Dünya Müslüman Kadınlar Günü adı altında bir kutlama ortaya çıkmış ve hala da zaman zaman yeni bir uluslararası günler karşımıza çıkmaktadırlar!

Tıpkı Anneler Günü ve Sevgililer Günü gibi kadınları kutlayan ve onları onurlandırma günü olarak tasvir edilen birçok uluslararası adlandırmalara rağmen tüm bunlar, kâfir Batı'nın kadınlara yönelik zulmünü, onları ihmal etmesini ve onurlarını hiçe saymasını gizlediği sahte adlandırmalar ve aldatıcı günlerden başka bir şey değildir; çünkü kafir Batı’nın nazarında kadın, menfaat ve sömürüden başka bir şey değildir. Peki kadın kendisi için, nefsi, anneliği ve rahatı pahasına ekonomik güçlenme, prestijli sosyal statü, bağımsızlık ve özgürlük yalanlarının peşinden nefes nefese koşmaktan başka ne elde etti ki?!Dolayısıyla eşitlik yanılsamasıyla kadını aldattılar ve böylece kadın, gözleri bağlı olduğu halde görebildiğini sanan su çarkındaki boğa gibi döner bir hale geldi!!

Dünya Kadınlar Günü'nün durumu, Dünya Müslüman Kadınlar Günü'nün durumundan farklı değildir; zira Sana'da veya Husilerin kontrolündeki herhangi bir vilayette kadınların durumunu gözlemleyen biri, kadınların alışveriş merkezlerinde, mağazalarda ve daha önce erkeklere özgü olan birçok meslekte çalışmak için dışarı çıktığını, hatta sokak tezgahlarında bile çalışır bir hale geldiğini görecektir. Ayrıca çöp kutularından yemek artıkları toplayan veya alışveriş merkezlerinde ya da camilerin kapılarında yardım isteyen kadınların görüntüsünü, Müslüman kadınların maruz kaldığı birçok durumu ve onların onurlarının ayaklar altına alındığını görmezden gelmek de imkansızdır.Peki isimleri değiştirmekle ne elde edildi Allah aşkına?!

Bizim ihtiyacımız olan şey, kadınlardan sadece Fatımatüz Zehra gibi olmalarını isteyen değil, aksine kadınların Fatımatüz Zehra Aleyhesselem'ın hayatı gibi bir hayat sürmesi için çalışan bir devlettir; zira Müslüman kadınların onurlu bir hayat yaşaması için ihtiyaçları olan şey, sadece kutlamaların ve konuşmaların yapıldığı uluslararası bir gün değildir, aksine kadınların üzerindeki zulmü ve haklarından mahrum bırakılmalarını ortadan kaldıracak, kadınların ve yetim çocuklarının gözyaşlarını silip ihtiyaçlarını karşılama yükünü omuzlarından kaldıracak birine ihtiyaçları vardır. Çünkü birçok kadın, kendilerini ve çocuklarını geçindirmek için zorlu koşullarda ve düşük ücretlerle çalışmaya zorlanmaktadır. Dolayısıyla kadının, kendisine bakım ve koruma sağlayacak birine ihtiyacı vardır ve kadına ve çocuklarına bunu sağlamayı garanti eden de İslam ve onun hükümleridir;bu yüzdenkadının statüsünü yükseltecek, onurunu koruyacak ve onun haklarını garanti edecek olan ise sadece Hilafettir.İşte sizleri Hilafeti kurmaya davet ediyoruz ey Müslümanlar; böylece dünyanın ve ahiretin izzetini kazananlardan olursunuz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَEy iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Sadık Es-Sarari – Yemen

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 16/12/2025

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti:
Gündem Değerlendirme Toplantısı 16/12/2025
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Üyesi Sayın Muhammed Emin Yıldırım, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

⬛️Suriye'de ABD Askerlerinin Hedef Alınması
⬛️Türk Gemilerine Saldırı ve Çankırı'da Düşürülen İHA
⬛️Gençliği Nasıl Koruyacağız?

H. 25 Cumade’s Sânî 1447 - M. 16 Aralık 2025

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

 

BM Güvenlik Konseyi'nin Gazze Kararı ◾️ Güney Afrika'daki G20 Zirvesi ◾️ Terörsüz Türkiye Komisyonu ve Bahçeli'nin İmralı Çıkışı ◾️ Türkiye'nin Bahis ve Kumar Sorunu

⬛️A

Devamını oku...

SAYI 578 Çıktı - Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi El-Raye Gazetesi

 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi

El-Raye Gazetesi Yeniden Yayında

 

Biz, Hizb-ut Tahrir Medya Ofisi olarak takipçilerimiz ve Merkezi Medya Bürosu Web Sayfası misafirlerimize, Hizb-ut Tahrir tarafından 1954 yılında başlatılan El-Raye Gazetesinin tekrar yayına başlatılmasını duyurmaktan gurur duyarız. Karanlık ve zorba rejimlerin baskısı sonucu haftalık yayınlanan gazete durdurulmuştu. Şimdi Hizb-ut Tahrir El-Raye Gazetesini Allah’ın izniyle tekrar başlatacaktır.

Devamını oku...

“Yaptıklarına karşılık onlar için ne mutluluklar (göz aydınlığı) saklandığını hiç kimse bilemez.” [Secde 17] Ayeti Üzerinde Düşünmek

  • Kategori Makaleler
  •   |  

فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

“Yaptıklarına karşılık onlar için ne mutluluklar (göz aydınlığı) saklandığını hiç kimse bilemez.” [Secde 17] Ayeti Üzerinde Düşünmek

Bu ayet, insanın hayal gücünü ve zihinlerini aşan büyük bir Rabbani vaadi tasvir etmektedir. Allah Subhanehu ve Teala bize, muhlis bir şekilde amel eden kulları için hazırladığı şeyin, gizli, tarif ve tasavvur edilemez, nefislerin bildiği veya arzuladığı her şeyin ötesinde bir şey olduğunu haber vermektedir.

Allah'ın, Allah için veren, hak yolda sebat eden, eziyetlere sabreden ve daveti gerektiği gibi taşıyan için sakladığı şeyi, hiçbir nefis bilmez ve hiçbir akıl ve hayal gücü kavrayamaz.

İslam için çalışmak bağlamında bu vaat bize, üzerinde yürüdüğümüz yolun, daveti taşıma, batıla karşı çıkma ve hak üzere sebat etme yolunun, kayıp bir yol veya sonu bilinmeyen bir yol olmadığını, aksine bu yolun sonunun, nimetlerini sadece Allah'ın bildiği cennet olduğunu hatırlatmaktadır

Ayet, sabreden ve sebat eden tüm kullar için şöyle demektedir: Davet tekliflerine sabret, zalim rejimlere karşı koymada sabret, insanlar arasında İslam projesini taşımada sabret ve Hilafeti kurma yolunda sabret; zira Allah katında sizi bekleyen şey, azametinden dolayı gizli olan bir şeydir ve eğer Allah bu şeyi şu anda açığa çıkarmış olsaydı, ona duyulan arzudan dolayı kalpler erirdi.    

Bu anlam, özellikle şeriatla savaşıldığı, insan yapımı sistemlerin Allah'ın hükmünün yerini aldığı ve hak kelimesinin yüceltilmesine davet eden herkesin şeytanlaştırıldığı bir zamanda, davetçilerin ayaklarının sabit olmasını sağlayan en büyük anlamlardan biridir.

Ayetin mesajı şudur: Sebat et; zira Allah asla yaptıklarını unutmayacaktır. Allah'ın senin için sakladığı şeyin, senin sandığından çok daha büyük olduğunu bil.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müeyyid El-Râcihi – Yemen

Devamını oku...

Ey Ordular, Biz Boğuluyoruz!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Ey Ordular, Biz Boğuluyoruz!

Haber:

Gazze İçişleri Bakanlığı, Gazze Şeridi'ni etkileyen şiddetli fırtına nedeniyle sonuncusu Gazze Şehri'nin El Kerama ve Şeyh Rıdvan mahallelerinde 3'ü çocuk olmak üzere 13 Filistinlinin şehit olduğunu ve 13 evin yıkıldığını teyit etti.Sivil savunma, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'ya bağlı Bir el-Naja'yada bir evin çökmesi sonucu 6 şehidin cesedinin çıkarıldığını bildirdi.El-Şifa Hastanesi'nden bir kaynak, Gazze şehrinin batısındaki El-Şati kampında 9 yaşındaki Hedil Hamdan ve küçük bebek Tim el-Havaja'nın soğuktan hayatını kaybettiğini duyurdu. (El Cezire Net)

Yorum:

Ey ordular, biz boğuluyoruz, bizi duyuyor musunuz?!Açlıktan, bombalardan, yakma ve yıkımdan dolayı ölümler yaşadık, dahası ölümün her türlüsünü yaşadık, siz ise sessizce izliyorsunuz!!

Bugün sadece Gazze Şeridi'nde kaç yardım çağrısı kaydedildiğini biliyor musunuz?! Haberde şunlar geçmiştir: “İçişleri Bakanlığı, fırtınanın başlamasından bu yana Gazze Şeridi'nin çeşitli vilayetlerden 4.300'den fazla acil yardım çağrısı almıştır.”Sadece bir gün içinde çok küçük bir bölgeden boğularak ölüm hakkında 4.300 yardım çağrısı gelmiştir; Hilafetin yıkılmasından bu yana dünyanın dört bir yanından size gelen ve Mu'tasım'ın gururunu uyandıran yardım çağrılarının sayısına bir bakın Allah aşkına; ama sizler seyircilerin saflarında oturuyor ve bir köle gibi utanç verici liderlerin emirlerini yerine getiriyorsunuz; peki sizler, ezilmiş aciz kişiler misiniz?!

Sizler kimsiniz?  Sizler güç ve kuvvet ehlisiniz; peki ne zaman kim olduğunuzu idrak edip ümmetinizin çağrılarına icabet etmek için harekete geçmenizin önemini anlayacaksınız? İçinizde uyuyan gururunuzun uyanması için daha kaç tanesine rıza göstereceksiniz? Boğulma çığlıkları sizi harekete geçirmeyecek mi? Boğulan bir kişiyi kurtarmak için, büyük bir emir olmasına rağmen namazı terk etmek gerektiğini biliyor musunuz? Namazı bırakma vacibinin ne anlama geldiğini biliyor musunuz?! 

Fakihler şöyle demiştir: Tüm Müslümanların, bir başkasından zararı def etmeye çalışması gerekir; bu yüzden mağduru, boğulmakta ve yanmakta olan birine yardım etmek için namazı terk etmek ve onu maruz kaldığı tüm helakten kurtarmak gerekir; eğer bir kişi, bir başkası olmadan bunu yapmaya muktedir ise, bu yardım onun üzerine farz-ı ayn olur; yok eğer bunu yapabilecek olan başkaları da varsa, o zaman farz-ı kifaye olur; (bilindiği üzere farz-ı kifaye, bazılarının yerine getirmesiyle, başkalarından düşen farzdır) Bu konuda, fakihler arasından bir ihtilaf yoktur.

Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, insanların ihtiyaçlarını karşılamaya muktedir olup da ihmalkarlık gösterenlere uyarıda bulunmuştur; zira Amr ibn Mürre, Muaviye’ye şöyle demiştir: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: مَا مِنْ إِمَامٍ يُغْلِقُ بَابَهُ دُونَ ذَوِي الْحَاجَةِ وَالْخَلَّةِ وَالْمَسْكَنَةِ إِلا أَغْلَقَ اللَّه أَبْوَابَ السَّمَاءِ دُونَ خَلَّتِهِ وَحَاجَتِهِ وَمَسْكَنَتِهِHerhangi bir idareci kapısını muhtaç, yoksul ve düşkünlerin yüzüne kaparsa Allah’ta semanın kapısını onun her türlü ihtiyaçlarına karşı kapatır.” Peki ihtiyaçlarınıza karşı semanın kapılarının kapanmasını mı bekliyorsunuz? Hatta bir münadi şöyle nida edecektir: Onları durdurun, çünkü onlar sorguya çekileceklerdir; peki ya sonra ne olacak?

وَكَانَ رسول الله ﷺ أَجْوَدَ النَّاسِ، وَكَانَ أَشْجَعَ النَّاسِ، وَلَقَدْ فَزِعَ أَهْلُ الْمَدِينَةِ ذَاتَ لَيْلَةٍ فَانْطَلَقَ نَاسٌ قِبَلَ الصَّوْتِ، فَتَلَقَّاهُمْ رَسُولُ اللهِ ﷺ رَاجِعاً وَقَدْ سَبَقَهُمْ إِلَى الصَّوْتِ وَهُوَ عَلَى فَرَسٍ لأَبِي طَلْحَةَ عُرْيِ فِي عُنُقِهِ السَّيْفُ، وَهُوَ يَقُولُ: لَمْ تُرَاعُوا لَمْ تُرَاعُواAllah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem insanların en güzeli, en cömerdi ve en cesuru idi. Bir gece Medine halkı gerçekten korktu da birtakım insanlar sesin geldiği tarafa gittiler. Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise dönerken onlara rastladı. Sesin geldiği tarafa doğru onlardan önce gitmişti. Ebu Talha'nın çıplak bir atına binmiş; kılıç boynunda şöyle diyordu: "Korkmayın! Korkmayın!" Bu, Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in insanlara yardım ettiğini, onlardan dolayı endişelendiğini ve onları koruduğunu göstermektedir; sonra Sallallahu Aleyhi ve Sellem Müslümanlara, böyle olmalarını öğretmiştir. Peki sizlerden, bizleri teskin edecek “korkmayın, korkmayın” sözünü ne zaman işiteceğiz?

Ey Müslüman orduları: Ümmetinizi kurtarmak için ayağa kalkın ve bizlere kaybolan hakkı geri kazandıracak, her açgözlü hainin elini kesecek, onurumuzu koruyacak, bizim zayıflıktan güce ve iktidara geçmemizi sağlayacak ve bizim dünyayı insanlığın dalaletlerinden kurtaracak daveti yeniden taşımamızı sağlayacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti bize geri getirin.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ أَرَضِيتُم بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ Ey iman edenler! Size ne oldu ki, «Allah yolunda savaşa çıkın!» denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır.” [Tevbe 38]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müne Semih (Ümmü Meryem)

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER