Pazar, 20 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Yetkililerin Mehran Hüdeyrat’ı Tutuklaması, Suçtur, Filistin Halkına Duydukları Nefretin Bir Göstergesidir

Bugün, 19 Aralık 2024 Perşembe sabahı, Filistin yönetimine bağlı güvenlik güçlerinden bir ekip, Mehran Hüdeyrat’ın evine baskın düzenledi. Bu baskın sırasında güvenlik güçleri Mehran’ı göz altına aldılar, ailesini terörize edip gaz ve ses bombası kullandılar, kardeşlerini darp ettiler.

Mehran Hüdeyrat’ın gözaltına alınmasının sebebi, hakkı haykırması ve yaptığı videolarla suçluları ifşa etmesidir. Filistin yönetiminin ona duyduğu nefretin asıl sebebi ya da bu öfkenin artmasının nedeni, yönetimin Cenin’deki suçlarını açığa vurması ve Sultan Baybars’ın adıyla anılan Zahiriyye şehrinde Yahudilerin ev yıkımlarını gündeme getirmesi mi? Yahudilerin bu suçları karşısında yönetim ve güvenlik güçleri hiçbir şey yapmadığı gibi, başını kuma gömmekte, Yahudilerle iş birliği yapıp Cenin halkına, masum çocuklarına ve direnişçilerine karşı güç kullanmaktadır!

Filistin yönetimi, Amerikalılar ve Yahudilerin kararıyla, Filistin halkıyla savaşabileceğini ve kanlarını dökebileceğini kanıtlamak için Cenin’deki kardeşlerimizin kanını dökmeyi meşru görmüştür. Bu yönetim, ilk günden itibaren Allah ve Rasûlü’ne ihanet temeli üzerine kurulmuştur. Böylesi bir yönetim, Mehran gibi kişileri tutuklamaktan asla çekinmez. Mehran’ın tutuklanması, Mübarek Toprağa yaptıkları büyük ihanetten sonra Filistin halkına karşı işledikleri sayısız suçun bir yenisidir!

Bugün yönetim, Esed, Sisi, Bin Selman ve diğerleri gibi zalim, baskıcı ve suç rejimleriyle aynı çizgide olduğunu açıkça göstermiştir. İslam’a ve Müslümanlara karşı duyduğu kin ve nefretle İslam dünyasındaki zalimlerin safında yer alan bu yönetim, Müslümanların kanını, malını ve onurunu hiçe saymaktadır. Bu tutumuyla, Allah’ın izniyle, yakında kendisinden önceki zalimlerin sonuyla aynı akıbeti paylaşacağını haber vermektedir. Kalbinde zerre kadar iman olan biri, bu yönetimin yapılarında yer almayı asla kabul etmez. O yüzden böylesi biri, ümmetin yetkililerin yakasından tutup ayaklarının altına alacağı o gün gelmeden önce kendisine çeki düzen vermelidir.

وَلَوْ أَنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعاً وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِهِ مِن سُوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَبَدَا لَهُم مِّنَ اللهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ“Eğer yerde ne varsa hepsi ve onunla birlikte bir misli daha o zulmedenlerin olsaydı, kıyamet gününde azabın fenalığından (kurtulmak için) elbette bunları feda ederlerdi. Halbuki (o gün) onlar için, Allah tarafından, hiç hesaba katmadıkları şeyler ortaya çıkmıştır.” [Zümer 47]

Devamını oku...

Husiler, Suç ve Sapkınlıklarına Devam Ediyorlar... Hizb-ut Tahrir Gençlerini Tutuklayarak Zulümlerine Bir Yenisini Daha Ekliyorlar!

Husi milisleri, 10 Aralık 2024 Perşembe günü İslam Şeriatını ve kabile geleneklerini, ananelerini hiçe sayarak Hizb-ut Tahrir gençlerinin evlerine baskınlar düzenlediler. Husi milisleri, Taiz vilayetine bağlı Taziye, Maviye ve Hudeyr bölgelerinde davet taşıyıcılarının evlerine baskın düzenleyerek şu kişileri göz altına aldılar: Süleyman el-Muhaciri, Halid el-Hami (6 ay önce de aynı gerekçeyle tutuklanmıştı), Mühendis Takiyyuddin ez-Zeylaî, Emir es-Sabri ve Muhammed el-Fakih. Ayrıca Hizb-ut Tahrir sempatizanı Abdülmelik el-Cundi, Abdülkadir es-Sarari ve Adnan ez-Zeylaî de göz altına alındı. Bu kişiler, basın açıklamasının yazıldığı ana kadar hâlâ suçluların nezaretinde tutuluyorlardı.

Hizb-ut Tahrir gençlerine yöneltilen suçlama, İslamî hayatı yeniden başlatmak için Hilafet Devletini kurmak, Müslümanlara Allah’ın yöntemini öğretmek, bugün hüküm süren kapitalist sistemin çürümüşlüğünü anlatmak ve kâfir Batı ile onun iş birlikçisi yöneticilerin, Hilafeti yeniden kurma çabalarını engellemek için gece gündüz kurduğu planları deşifre etmektir.

Husiler, Yemen halkına çeteci bir zihniyetle yaklaşarak, samimi insanları herhangi bir suçlama ya da yargılama olmaksızın tutuklamaktadırlar. Beşşar’ın başına gelenlerden ders almış olmalılar ki hâlâ Allah’ın şeriatını hâkim kılmak için çalışanlara karşı suç işlemeye devam ediyorlar, İslam’a ve Müslümanlara düşmanlıklarını sürdürüyorlar, taşkınlıklarını devam ettiriyorlar. Tüm bunları, Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulmasından korkan ve Hizb-ut Tahrir’in adını duymaktan bile ürken efendileri Amerika’ya hizmet etmek için yapıyorlar. Öyle ki, Hizb-ut Tahrir’in adını duymak bile onları dehşete düşürüyor! Sömürgeci ajanı Husiler, gençlerin Hizb-ut Tahrir’in “Amerika, Ateşkes ile Saldırgan Yahudiler İçin İki Büyük Hedefi Gerçekleştirmektedir: İran Partisi Güçlerini Litani Nehri’nin Kuzeyine Çekmek ve İki Cepheyi Birbirinden Ayırmak.” başlıklı bildirisini dağıtmasından ötürü adeta deliye dönmüşlerdir. Söz konusu bildiride şu gerçeklere dikkat çekmiştik: “27 Kasım 2024’te, Yahudi varlığı ile İran Partisi arasında Lübnan cephesinde ateşkes ilan edildi... Böylelikle Lübnan ve Gazze cepheleri birbirinden ayrıldı... Gazze, Lübnan cephesinden gelen desteğin kesilmesiyle artık Yahudilerin saldırıları karşısında yalnız kaldı... Amerika, Yahudiler ve Filistin çevresindeki hain yöneticiler, Allah’tan, Peygamberinden ve müminlerden korkmayan, daha doğrusu utanmayan yöneticilerin gözleri önünde belirledikleri standartlara göre Yahudilerin Gazze’de zafer elde etmesini sağlayacak bir anlaşma üzerinde çalışıyorlar...

قَاتَلَهُمُ اللهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ“Allah onları kahretsin! Nasıl da döndürülüyorlar!” [Münafikun 4] Bu bildiri onları öyle korkutmuş olmalı ki bildiriyi insanlara dağıtanları tutuklamak için tüm güçlerini seferber etmişlerdir. Görünüşte Gazze’nin yanında olduklarını söylüyorlar ama aslında Gazze’nin düşmanlarına daha yakındırlar! Uzak yakından herkes bilir ki Hizb-ut Tahrir, Batı’nın etkisini sona erdirmek, iş birlikçilerini devirmek ve yozlaşmış kapitalist sistemi ortadan kaldırmak konusunda gerçekten kararlı olan tek partidir.

Yetmiş yılı aşkın bir süredir Hizb-ut Tahrir, net metodunu ve aydın yaklaşımını sürdürmektedir. Ne Batı, ne Doğu, ne de sizin gibi iş birlikçi kuklalar onu durduramazlar. Çocukça eylemleriniz, tehditleriniz ve gençlerini tutuklama çabalarınız, onu asla korkutamaz. Parti, fikri çatışma ve siyasi mücadelesini sürdüreceğini, sömürgeciliğin sistemlerini uygulayan ve İslam Devletini kurmak için çalışanları tutuklayan sömürgeci ajanlarını teşhir etmeye devam edeceğini açıkça ve net bir şekilde ilan etmektedir.

Biz, Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti olarak Husi yetkililerine şunu söylüyoruz: Sizden öncekilerin durumundan ibret alın ve doğru yola dönün! Tek silahları samimi ve doğru söz olan Hizb-ut Tahrir gençlerini ve hapishanelerinizdeki diğer masum insanları serbest bırakın. Ümmetin bilinçli ve samimi evlatlarına, Allah’ın şeriatıyla halkı yönetmeleri için fırsat tanıyın. Sizin yalanlarınız ve ikiyüzlülüğünüz artık gün gibi ortada. Sizin için İslam, sadece gece gündüz “Kahrolsun Amerika” diye bağırdığınız ama gerçekte Amerika’nın laik cumhuriyet sistemini uyguladığınız bir slogandan ibarettir! Yaptığınız şey ne kötü!

Husilerin emirlerini körü körüne yerine getiren güvenlik görevlilerine, casuslara ve muhbirlere de şunu hatırlatıyoruz ki göreviniz, ümmetin samimi evlatlarının yanında yer almak ve hain yöneticilerin talimatlarına uymamaktır. Yoksa hüsrana uğrayanlardan olursunuz. Onlara halka baskı uygulamanın bir aracı oldukları için cezadan kurtulamayacaklarını, Allah’ın ahiretteki azabı ve cezasının çok daha büyük olduğunu, hain yöneticilerle aynı akıbeti paylaşacaklarını hatırlatırız. Cezadan kurtulacaklarını sanmasınlar. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَا * وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَا * رَبَّنَا آتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْناً كَبِيراً“Yüzleri ateşe çevrildiği gün, “Keşke Allah’a itaat etseydik, resulü dinleseydik” diyecekler. Ve ekleyecekler: “Rabbimiz! Biz efendilerimizi ve büyüklerimizi dinledik, onlar da bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları ağır bir şekilde lânetle!” [Ahzab 66-68]

Nübüvvet metodu üzere Hilafet, Allah’ın izniyle yakında geri dönecektir. Hilafet, Rabbimizin bir vaadi ve Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bir müjdesidir. Hizb-ut Tahrir, Hilafeti kurmak için yorulmadan gece gündüz çalışmaktadır.

وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ“Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Devamını oku...

Müslüman Dünyasındaki Devrimler, Güç ve Kuvvet Ehli Tiranları Devirerek ve Ümmeti Destekleyerek Şeri Yükümlülüklerini Yerine Getirdiklerinde Gerçek Bir Değişime Dönüşecektir

Suriye, Bangladeş ve Afganistan’daki rejim değişikliklerinin ardından, yönetici gruplar, halkın yöneticilere karşı örgütlü mücadelesinin “kaos, yolsuzluk ve istikrarsızlığa” yol açacağına dair eski söylemleri yeniden dillendirmeye başladılar. Pakistan Genelkurmay Başkanı General Asim Münir ve diğer yöneticiler, ülkelerinin bir “Libya, Suriye, Irak veya Sudan” gibi bir felakete sürüklenmesine asla müsaade etmeyeceklerini iddia ediyorlar! Bu anlatıyı ele almak için aşağıdaki üç noktayı dile getiriyoruz:

Birincisi: Devlet, özü ve doğası gereği, halkın düşüncelerini, duygularını ve isteklerini temsil eden bir yapıdır. Doğal ve istikrarlı bir devlet, halkın işlerini, halkın inandığı hükümler, değerler ve ideolojiye göre düzenler. İşte bu yüzden ümmet ve devleti aynı temele dayanmalıdır. Devlet, yalnızca İslam şeriatına dayanmalı ve kâfir sömürgeci Batı’nın etkisinden, baskısından ve uygarlığından tamamen kurtulmalıdır! Bunun dışındaki her devlet, yapay, geçici, istikrarsız ve despot bir yönetim olarak değerlendirilecektir. Bugün elliden fazla İslam dünyasındaki devletin hiçbirinin ne doğal ne de istikrarlı bir yapıya sahip olduğu söylenemez! İşte bu yüzden, artan İslami farkındalıkla birlikte, devlet ve halk arasındaki uçurum artık kapatılamayacak bir noktaya gelmiştir. Bu sebeple, er ya da geç ne Mübarek ne Bin Ali ne Hasina ne Beşşar ne Bin Selman ne de herhangi bir generalin durduramayacağı devrimlerin gerçekleşmesi kaçınılmazdır.

İkincisi: Yöneticiyi hesaba çekmek (muhasebe), hem şer’î bir zorunluluk hem de ümmet için günümüzün en önemli ihtiyaçlarından biridir. Bu nedenle zalime, zulme ve sömürgeci politikaları uygulayan işbirlikçi yöneticilere karşı sesini yükseltmek asla “kaos ve yolsuzluk” olarak adlandırılamaz ve bunu “istikrarsızlık” olarak görmek de tamamen yersizdir! Ancak yalnızca Allah Subhânehu ve Teâlâ ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in emirleri ve yasaklarına göre muhasebe yapılmalıdır. Bu muhasebe, mevcut sistemin ve yöneticilerin devrilmesine ve onların yerine Raşidi Hilafetin yeniden kurulmasına yol açacaktır. Yönetici elit, kitlelerin mevcut sisteme duyduğu nefreti Müşerref, Zerdari, Navaz, Mübarek, Beşşar, Kaddafi veya Bin Ali gibi bireylere yönlendirerek uluslararası düzene boyun eğmeyi garanti altına almaktadır. Dolayısıyla yöneticiyi değiştirerek halkın öfkesini yatıştırmaya çalışan yönetici sınıflar, esas sorunu göz ardı etmektedirler! Yöneticilerin değiştirilmesi, Batılı efendilerin sıkı kontrolü altında gerçekleşen bir oyundan ibarettir! Böylece halk, bir süre sonra yeni yöneticilere karşı da ayaklanır ve bu kısır döngü sürüp gider.

Üçüncüsü: Libya’dan Sudan’a, Yemen’den Irak’a kadar, Müslüman dünyasında süregelen kaosun sorumlusu halk değil, güç sahiplerinin başarısızlığıdır! Güç sahipleri, ümmetin işlerini Kur’an ve Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Sünnetine göre yönetmek için sömürgeci ulus-devlet düzenini ve işbirlikçileri devirmek yerine ya zalimlerin yanında yer almaktalar ya da utanç verici bir sessizliğe bürünmektedirler! Güç sahiplerinin bu eylemsizliği, işbirlikçi yöneticilere halkı baskı altına almak için sınırsız bir fırsat sunmuştur. İşte asıl kaosa yol açan bu hareketsizliktir. Eğer silahlı kuvvetler zalimleri desteklemek yerine ümmetin yanında yer alsaydı, yöneticileri devirip İslam’ı yönetime geri getirseydi, hiçbir kaos yaşanmazdı. Güç, sorumluluk demektir. Nusret gücüne sahip olanlar, bu gücü yalnızca İslam ve Müslümanların yararı kullanmalıdır! Ümmet canını, malını ortaya koyarak her şeyini feda ederken, silahlı kuvvetler sadece olanları izlemekle yetinmiş, sorumluluklarını görmezden gelmiş ve yöneticilerin söylemini desteklemiştir. Ümmet, her zaman büyük fedakârlıklar yapmaya hazırdır! Milyonlarca Müslümanın şehit olmasının sebebi, güç sahiplerinin zayıflığıdır.

Bu nedenle, silahlı kuvvetlerden kim Müslüman ülkeleri kaostan kurtarmak ve gerçek bir değişim gerçekleştirmek istiyorsa, Hizb-ut Tahrir’e Nusret vermelidir. Medine’deki devletin kuruluşunda olduğu gibi, kaos, kan dökme ve fitneye yol açmadan kapsamlı bir değişim gerçekleştirmenin tek yolu budur. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ثُمَّ سَكَتَ  Sonra ceberut saltanat olacaktır. Allah’ın olmasını dilediği kadar olacaktır. Sonra kaldırmak istediğinde de kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır. Ve sonra sustu.” [Ahmed]

Devamını oku...

Temyiz Mahkemesi, Adaletsiz ve Zalim Kararı Onadı!

16 Aralık’ta, Özbekistan mahkemeleri, mevcut Özbekistan rejiminin tarihine kara bir leke olarak geçecek kararı açıkladı. Kerimov’un zindanlarında 20 yıl geçiren 15 genç için verilen hapis cezasında neredeyse hiçbir değişiklik olmadı. Bu hükümet, eski siyasi tutukluların yakınlarının, anne ve babalarının, iffetli eşlerinin yardım çığlıklarına, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya ve mazlumlara yapılan zulmü durdurmaya yönelik çağrılara tamamen kayıtsız kaldı. Ne kadar acımasız ve katı kalpliler!

Hükmün yeniden okunması, Özbekistan yargı sisteminin içler acısı halini, zalim Kerimov döneminden bu yana hiçbir somut değişikliğin olmadığını ve mahkemelerdeki reform iddialarının tamamen boş bir söylem olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu mahkeme kararı, Özbek rejiminin hak karşısındaki çaresizliğini ve İslam’ın güçlü fikri karşısındaki yenilgisini açıkça kabul ettiğini gösteriyor. Bu gençlerin Allah’a olan sarsılmaz imanları ve sağlam İslamî düşüncelerinden başka hiçbir silahları yoktu. Buna rağmen rejim, “aydınlanmayla cehaleti, fikirle fikri alt etmek” gibi iddialarını boşa çıkararak, tüm utanmazlığıyla güç, baskı ve şiddet kullanmayı yeğliyor! Bir rejim, nasıl fikirle fikre karşı mücadele ettiğini iddia eder ki, elinde bu mücadeleyi destekleyecek doğru bir ideoloji bile yokken? Boş ve sahte duygular üzerine kurulu milliyetçilik söylemleri ve milli değerler propagandası, Müslüman halkımızı asla doğru bir yola yönlendiremez ve sorunlarını çözemez! Bu yüzden insanlar, fıtrata uygun, akla kanaat ve kalbe huzur veren İslam akidesi ile tüm sorunlara çözümler sunan İslam şeriatına giderek daha fazla ilgi duymaktadır. Şüphesiz, bu yüce görev için toplumun dürüst ve takva sahibi davetçilerine her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır.

Haksız yere yargılanan bu gençler, bu daveti insanlara ulaştırmada en ön safta yer alan kimselerdir. Bu gençlerin tek suçu, ülkemizin ve halkımızın yaşadığı bu zayıflık ve geri kalmışlıktan kurtulmanın tek yolunun İslamî yönetimi yeniden hayata geçirmek olduğuna inanmalarıdır. Demokrasiyi yozlaşmış bir sistem olarak gördükleri ve Müslümanlara, bu sistemin yönetim için kesinlikle uygun olmadığını, insanlara sadece kötülük ve sefalet getireceğini söyledikleri için rejim, bu gençleri tehlikeli suçlular olarak ilan etmiştir.

Oysa Özbekistan Anayasası, halkın düşünce özgürlüğüne sahip olduğunu belirtmektedir. Yaklaşık on gün önce 8 Aralık Anayasa Günü’nde Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, halka anayasayı inceleyip saygı göstermeleri çağrısında bulundu. Ancak, anayasayı ihlal eden ilk kişi yine kendisi oldu ve bu, onun ilk ihlali değildi. Özbekistan rejimi kendi benimsediği anayasaya uymazken halktan o anayasaya saygı göstermelerini talep etmektedir! Özbekistan rejimine aykırı düşen fikirleri yüzünden, 15 genç uzun hapis cezalarına çarptırılarak suçlu ilan edildiler! Saf ve değişmez İslamî hakikatlere ve düşüncelere inandıkları için bu gençlerden intikam alınıyor! Dolayısıyla demokratik bir devlette sözde ifade özgürlüğüyle övünmek, baştan sona anlamsız bir iddiadır ve çifte standartlara dayanmaktadır! Rejim, beğendiği fikirleri kabul etmekte; beğenmediklerini ise reddedip sahibini cezalandırmaktadır! İslamî fikirleri savunanlara en ağır cezalar verilirken gerçek suçlulara bu denli acımasız ve sert bir yaklaşım sergilendiğine kesinlikle tanık olmadık ve muhtemelen de olmayacağız!

Hiç şüphe yok ki, Müslüman halkımızın İslamî daveti yaymasının engellenmesinin ve İslam’a yönelik çabalarının önüne çeşitli engeller konulmasının tek sebebi, Rusya gibi sömürgeci güçlerin memnun edilme çabasıdır. Özbekistan rejiminin Rusya’yı ve diğer “ağabeylerini” memnun etmeye çalışırken kendi halkını kızdırıp lanetlemesi onun için ölümcül bir felaket olmaya devam etmektedir. Böylesi çirkin işlerin sonucu, hiçbir zaman hayra vesile olmamıştır. Ancak rejim yetkilileri ne seleflerinin hazin sonlarından ne de bugün gözlerimizin önünde yaşanan güncel olaylardan ders almamaktadır. Hakka dönmeleri için Allah’ın onlara daha kaç ibret göstermesi gerekecek? Gözlerini açmaları için daha ne lazım ne kadar daha bekleyecekler?

Gerçek şu ki, durumları gerçekten içler acısıdır! Yaptıklarının cezası Allah katında daha ağır ve utanç verici olacaktır. Allah’ın dostlarına zulmettikleri için pişman olacaklar, ancak pişmanlık fayda etmeyecektir, çünkü vakit çoktan geçmiş olacaktır!

وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلاً * يَا وَيْلَتَى لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَاناً خَلِيلاً “O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım!” [Furkan 27]

Devamını oku...

Basın Konferansına Davet

Değerli medya mensupları, yazılı, işitsel ya da görsel tüm medya kuruluşlarının değerli temsilcileri, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak sizleri, “Altın ve Gümüş Sistemi ile Nixon Şoku Arasında Paralar” konulu basın toplantımıza davet etmekten büyük mutluluk duyarız.

Konferansta, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü Sayın İbrahim Osman (Ebu Halil) bir konuşma yapacak.

Tarih: 19 Cumâde’s Sânî 1446 / 21 Aralık 2024 Cumartesi Saat: 13.00

Yer: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Port Sudan Bürosu, El Azama Mahallesi, Stadın Doğu Tarafı.

Katılımınız bizleri mutlu edecektir

Devamını oku...

Hindistan Dışişleri Müsteşarı’nın Dakka Ziyareti Sırasında, Bangladeş Deniz Sınırları İçerisinde 78 Denizci Taşıyan İki Gemiye El Konulması Eylemiyle Hindistan, Ne Tür Bir Siyasi Mesaj Vermeye Çalıştı?

Bangladeş-Hindistan arasındaki gergin atmosferde, Hindistan Dışişleri Müsteşarı Vikram Mishri 9 Aralık 2024’te Dakka’ya geldi. Ziyaretin ilk saatlerinde, Padma devlet konukevinde Bangladeşli mevkidaşı Md. Jasim Uddin ile görüştüğü sırada, Hindistan Sahil Güvenliği Bangladeş deniz sınırını ihlal ederek ‘FB Meghna-5’ ve ‘FB Laila-2’ isimli gemilere el koydu ve 78 denizciyi alıkoydu. Hindistan, asgari diplomatik nezaketi hiçe sayarak hegemonik ve saldırgan tavrını bir kez daha ortaya koydu. Hindistan’ın bu diplomatik tutumu yeni değil; Hindistan, Bangladeş’in egemenliğine saygı duymak yerine sürekli ihlal etmekte ve dostluk yerine düşmanlık göstermektedir. Tıpkı Filistin’de yasa dışı Yahudi varlığının Müslümanlara düşmanlık beslemesi gibi, Hindistan’ın Hindutva devleti de bu bölgede Müslümanlara karşı açık bir düşmanlık yürütmektedir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

تَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِلَّذِينَ آمَنُوا الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا“İnananlara en şiddetli düşman olarak, insanlardan Yahudileri ve Allah’a eş koşanları bulursun.” [Maide 82]

Ülke genelindeki Müslümanlar, Hindistan’ı düşman devlet ilan ederek diplomatik ilişkilerin derhal kesilmesini ve 2009’da Hindistan ile Hasina’nın komplosu sonucu gerçekleşen Pilkhana katliamının hesabının sorulmasını isterken, geçici hükümet halkın birleşik gücüne güvenmek yerine Hindistan’a güven vermeye çalışmış ve bu süreçte Hindistan Dışişleri Müsteşarı’nı davet ederek halkın büyük tepkisini çekmiştir.

Birçok kişi, Hindistan’a karşı koymak adına Amerikan desteğini bir zorunluluk olarak görüp Bangladeş’in ABD ile askeri ilişkilerini desteklemektedir. Nitekim 11 Aralık 2024 tarihinde başlayan 11. Bangladeş-ABD ikili askeri diyaloğu, Amerika’nın Bangladeş’in topraklarını ve ordusunu kendi stratejik çıkarları için bir araç olarak kullanma çabasının bir yansımasıdır. Bu bağlamda Hindistan, Amerika’nın bölgedeki stratejik çıkarlarını korumak için bir bekçi rolü üstlenmiş ve Hint-Pasifik bölgesinde QUAD askeri ittifakının bir parçası olarak görevlendirilmiştir. Amerika, Hindistan’ı kullanarak Çin’i caydırmayı ve aynı zamanda bir Hilafet Devleti’nin yükselişini önlemeyi hedeflemektedir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللَّهِ فِي شَيْءٍ إِلَّا أَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقَاةً وَيُحَذِّرُكُمُ اللَّهُ نَفْسَهُ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ  “Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah’adır.” [Ali İmran 28]

Bu nedenle, Hindistan’a karşı koymak için Müslümanların birleşik gücüne güvenmek yerine Amerikan yardımını kabul etmek, siyasi intihardır ve imanımıza aykırıdır.

Ey Müslümanlar! Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ“İmam ancak bir kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” [Müslim] Hilafet Devleti kurulduğunda, Halife’nin rehberliğinde tüm Müslüman ümmet birleşecek. Keşmir’den Filistin’e, Arakan’dan diğer mazlum topraklara kadar Müslümanlar tek bir çatı altında toplanacak ve Bangladeş, ilk gününden itibaren ümmetin öncüsü bir devlet olacaktır. Şunu belirtmek gerekir ki, bu bölgedeki Müslümanların birleşik gücü, Hindistan’a karşı koymak için fazlasıyla yeterlidir. Üstelik Hindistan, çevresi Müslüman ülkeler ve düşmanlarıyla kuşatılmış durumdadır. Yaklaşan Hilafet Devleti, nükleer güce sahip Pakistan’ı, Endonezya’yı, Malezya’yı ve Afganistan’ı da içine alarak çevredeki tüm Müslüman ülkeleri tek bir çatı altında birleştirecektir. Dahası Hilafet Devleti, savaşmayan ülkelerle stratejik ilişkiler geliştirerek küresel bir izolasyondan kaçınacak ve güçlü bir uluslararası varlık inşa edecektir. Bu sayede, Hilafet yalnız bir devlet olmaktan çıkıp dünya sahnesinde yeni bir süper güç olarak yükselecektir. Bu durum, Batılı sömürgeci ülkelerin, özellikle Amerika ve Britanya’nın, onların bölgedeki taşeronu Hindistan ile Yahudi varlığının Müslümanlara yönelik saldırgan tutumlarını dizginleyecek ve bu yönde cesaret göstermelerini engelleyecektir. Bu yüzden İslam ümmetinin koruyucusu ve kalkanı olan Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir liderliğinde birleşin. Ayrıca ordudaki samimi evlatlarınızdan, Hizb-ut Tahrir’e nusret vermelerini talep edin.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ ۖ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ  “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Şam, Komplocuların ve Suçluların Uğrak Yeri Haline Geldi!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Şam, Komplocuların ve Suçluların Uğrak Yeri Haline Geldi!

Onları Kabul Ederken Onların Suçlu Olduklarını Aklınızdan Çıkarmayın

Haber:

Aralarında Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) başkanı İbrahim Kalın’ın da bulunduğu üst düzey bir Türk heyeti, Suriye'nin yeni yönetimiyle görüşmek üzere 12 Aralık Perşembe günü Şam'a gitti ve bu, Esad rejiminin devrilmesinden sonra Şam’ı ziyaret eden ilk uluslararası heyet oldu;bu da Türkiye’nin, Suriye konusunda ve bir sonraki aşamada oynadığı rolün etkin olacağını teyit etmektedir.Başka bir bağlamda, İngiltere Dışişleri Bakanlığı Orta Doğu ve Kuzey Afrika Departmanı Direktörü Stephen Hickey ve İngiltere’nin Suriye elçisi Anne Snow başkanlığında İngiltere Dışişleri Bakanlığı'ndan üst düzey bir heyet, Esad rejiminin devrilmesinden bu yana Batılı bir heyet tarafından gerçekleştirilen ilk resmi ziyaret kapsamında başkent Şam’ı ziyaret etti.

Yorum:

Biz bu iki haberi vermekle yetindik ama sahada çok daha fazlası var; zira Fransa da bir heyet gönderdi ve Almanya, Katar, Amerika’da aynı şekilde... zaman zaman istihbaratlarını da gönderiyorlar ve izlenimlerini aktarıyorlar; yani her saat başı bir heyetin ziyaretine dair haberler geliyor; dolayısıyla onların hepsi Suriye dosyasıyla meşgul olmakta, komplo kuranların hepsi dosyayla ilgilenmekte ve suçlunun suçlarına ortak olanların hepsi, meseleleri çözmek, ülkeyi sakinleştirmek ve insanları rahatlatmak istediklerini iddia etmektedirler. Böyle beyan ediyorlar ve böyle görünüyorlar ancak onların kirli geçmişlerine dönüp baktığımızda, bunun istediklerinden dolayı değil de ancak işlerin on yıldır çalıştıkları gibi gitmeyeceği korkusundan kaynaklandığını yakinen anlayabiliyoruz. Dolayısıyla ülkelerin yapmış oldukları ziyaretler, bir istek ya da bizimle ve devrimimizle dayanışma içerisinde olduklarından değil, ancak işlerin kontrolden çıkacağı korkusundan kaynaklanmaktadır; bu yüzden tüm imkanlarını ortaya koyuyorlar, gece gündüz çalışıyorlar ve beklenmedik bir durumun olmaması için nöbetleşe bu ziyarete dahil oluyorlar.

Evet, Beşar kaçtı ve onun bir zorba olduğu gibi ülkelerin, kendisine verilen rolü bittiğinde onu bir çöp gibi bir kenara attığı bir çalışan olduğu gerçeği ortaya çıktı.Dolayısıyla bu, ibret almak isteyenler için bir ibret ve gün gibi açık ve net olan yakın ve canlı olan bir deneyimdir; o halde ibret alın!Beşar, Şam halkının yaklaşık on buçuk yıl süren fedakârlıklarının ardından kınanmış ve kovulmuş olarak kaçtı, devrim halkının sebatından kaçtı, onların kararlılığından kaçtı, bir kıyamet gibi üzerine gelen kalabalıklardan kaçtı ve zelil ve hor görülmüş bir şekilde kaçtı.

Başa geri dönecek olursak Suriye’ye gelen heyetler, bizim için herhangi bir iyilik istemiyorlar; zira biz daha önce onların komplolarını ve suçlarını tecrübe ettik; o halde feraset sahibi olalım ve onların tuzaklarına düşmekten sakınalım. Zira onlar, Şam’ın kendi nüfuzları altında kalmaya devam etmesi için ciddiyetle çalışıyorlar. Bu yüzden onların izini takip etmekten aman ha sakının. Şu atasözü, tam da bize intibak etmektedir: Sanki sen hala akıllanmadın ey Ebu Zeyd! (Bir kimse büyük bir çaba harcayıp istenilen faydayı elde edemeyerek yaptığı iş boşa gittiğinde söylenir)

Bizim devrimimiz için belirlediğimiz sabitelerimiz vardır; bu sabiteler, kaprislere ve vesveselere dayalı olarak değil, gerçekliğin incelenmesinin ardından ortaya çıkmıştır; nitekim bu sabitelerimizde, Batı’nın ülkemizdeki elinin koparılması gerektiğini söyledik; zira onların bir bela ve suçlu olduklarından eminiz. Buna göre bu sabiteyi uygulamamız ve onların suçu işlemelerinin ardından kapıdan çıkıp pencereden geri dönmelerine izin vermememiz gerekir.

Şayet fedakarlıklarla, kanla ve diğer şeylerle devraldığımız ağır mirası korumak istiyorsak, Batı’nın ülkemizdeki elinin koparılması sabitesinin, asıl ve zaruri olan bir sabite olması gerekir…

Suçlu devletlerin kirli hedefleri ve kötü niyetleri vardır; o halde bizim onlara cevabımız, özgür bir kadının Sednaya hapishanesinde verdiği cevap gibi olmalıdır; “Şimdi mi geldiniz, (kaç senedir) neredeydiniz?!” Salladığı ayakkabının dili, onlara ve yıllarca süren komplolarına oldukça uygundu.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdu ed-Della - Suriye

Devamını oku...

Suriyeli Genç Bir Kadın, Sednaya Cezaevini Ziyaret Eden BM Temsilcisine Ayakkabısını Salladı!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Suriyeli Genç Bir Kadın, Sednaya Cezaevini Ziyaret Eden BM Temsilcisine Ayakkabısını Salladı!

Haber:

Suriyeli aktivistler sosyal medyada, başkent Şam yakınlarındaki kötü şöhretli Sednaya hapishanesini ziyaret eden BM Suriye temsilcisi Geir Pedersen'in yüzüne karşı ayakkabılarını sallayan tutuklu ailelerinden genç bir Suriyeli kadının görüntülerini paylaştı. (El Cezire Net)

Yorum:

Beşar Esad rejiminin devrilmesinin ardından dünyanın orada neler olduğunu öğrendiği kötü şöhretli Sednaya hapishanesinin gerçekliğine ve yeraltı katlarının olup olmadığına bakılmaksızın tüm bunlar, Birleşmiş Milletler, insan hakları ve diğerleri gibi uluslararası kuruluşların yalanları ve bu hapishaneye dahil oldukları gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bu yüzden onun bu tür yerleri izleme hakkı vardır; ayrıca Sednaya hapishanesinin uluslararası kuruluşlar tarafından bilindiği ve örneğin Palmira gibi bilinmeyen bir hapishane olmadığı bilinmektedir; peki özellikle 2007'deki olayla, yani orada meydana gelen birçok zorlukların ardından meşhur olup kamuoyunda konuşulduğunda bu hapishanenin gerçekliği konusunda sizler neredeydiniz?!

Uluslararası Af Örgütü'nün 7 Şubat 2017’de yayınladığı “İnsan Mezbahası” başlıklı raporuna göre bu yöntemler arasında şiddetli dayak, uyku ve yemekten mahrum bırakma ve elektrik şoku da yer alıyordu. Sizler ölümlerin boyutunu biliyordunuz; ama sizler bu dosyalara müdahil olmanız nedeniyle herhangi bir ceza çıkarmadınız ve denetlenmesi için uluslararası baskılar uygulamadınız; dolayısıyla büyük devletin planlarına hizmet ettiği ve Suriye halkının başına musallat olan ajanınızı koruduğu sürece bunlara göz yumdunuz.

Hükümet ve sivil toplum örgütlerinizin yalanı, bugün asıl olarak İslam Devleti’ne karşı kurulan uluslararası sistemin temel direklerinin yıkılmasıyla ifşa olduğu gibi, Suriye sokağı ve genel olarak İslam ümmeti bilinçlenmiş, kartlarınız ifşa olmuş ve oyunlarınız, hakikat gözüyle bakmak isteyenler için apaçık ortadadır.

Bugün Suriye’de yaşananlar, tüm hainlerin, komplocuların ve ajanların maskelerinin düşürülmesinin sadece bir başlangıcıdır;dolayısıyla Şam devriminin mücahitlerine verilen fırsat, sadık olanların niyetlerini yalaka olanlardan ayırmak için yeterlidir. Bu, onlar için Allah’ın bir imtihanıdır; bu yüzden şayet niyetlerinde samimiyseler Allah’tan onlara başarı vermesini niyaz ediyoruz. Ancak onlardan bir kısmının kendilerini tüm araçlarıyla Batı’nın kollarına atmaları hayra alamet olmadığı gibi Batı'nın tüm emirlerini yerine getirmeleri ve Yahudi varlığının Suriye topraklarına girmesine sessiz kalmaları onları şüphe ve ihanet pozisyonuna düşürmektedir.

Ancak Allah’ın izniyle, Suriye halkı artık bilinçli, sağlam ve olayların gidişatını anlayabilecek güçte olup kitleler, devrimin müfredatının HTŞ ajanlarının eliyle zayi olacağını fark edeceklerdir. Ama bizler bu zafer ve tiranın devrilmesinden dolayı Allah’a hakkıyla şükretmeyip bizim öldürülmemizi emredenlerin kollarına geri döner ve bu genç kadının, yaptıklarından utanmayan bu tür kuruluşlara ayakkabısını sallamasının yeterince bilincinde olmazsak, o zaman top daha büyük bir kurnazlıkla geri dönecektir.

Bu yüzden ümmetin, durumların hakikatini ortaya çıkarması ve Şam tiranını devirerek zafer kazandığımız konusunda insanları bilinçlendirmesi gerekir; ancak maalesef bizler başladığımız yere geri dönüyoruz. Oysa bizim gerçek kurtuluşumuz, eski rejimin geri dönmesiyle olmaz, aksine rejimin sütunlarını yerle bir edip Allah’ın hükmünü ikame etmekle olur. Tıpkı bize Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği gibi: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِSonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.

Ey şerefli Şam halkı: Bugün, Allah ve Rasulü’ne ihanet edenleri ortadan kaldırmak ve hakkı ikame etmek için çalışma ve bize zafer vermesinden dolayı Allah’a şükretme günüdür. Bu da ancak Allah’ın hükmünü ikame etmekle ve Müslümanların izzetini geri iade edecek, her bir insanın gasp edilen hakkını geri verecek, insanları insanlara ibadet etmekten insanların Rabbine ibadet etmeye ve kapitalizmin zulmünden İslam’ın adaletine ve merhametine geri döndürecek Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatmakla olur.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَى وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُم بَعْدَ الَّذِي جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” [Bakara 120]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nebil Abdulkerim

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER