Cumartesi, 21 Muharrem 1446 | 2024/07/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Va Ummatah! Özbekistan’daki Düşünce Mahkumlarından Bir Haykırış! “Onlardan, sırf, aziz ve hamid olan Allah’a iman ettikleri için intikam aldılar.” [Buruc 8]

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Va Ummatah! Özbekistan’daki Düşünce Mahkumlarından Bir Haykırış!

وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلا أَنْ يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ

Onlardan, sırf, aziz ve hamid olan Allah’a iman ettikleri için intikam aldılar.” [Buruc 8]

Bu yılın 4 Temmuz’unda Taşkent’teki 23 eski siyasi mahkûm hapis cezasına çarptırıldı. Onlardan on beşi 7 ila 14 yıl hapis cezasına ve cezalarını da özel nizami bir gözaltı merkezinde çekmeye mahkûm edildi. Geri kalanlara ise 5 yıla kadar ev hapsi cezası verildi. Bu on beş gence verilen cezalar aşağıdaki şekildedir: Mahmudov Dilmorod, Tulaganov Mirzahad ve Ahunganov Amed’e 7 yıl, Rahmetov Anver, Mirzahmedov Otabek, Ali Mahmudov Aziz, Nizamov Murad ve Mamurov Dilmurod’a 12 yıla kadar, Abdullah Zabihullah, Hikmatov Fahreddin, Yuldaşev Anorgon, Mirza Ahmadov Maşrab, Aşrabov Sadreddin ve Şamsiyev Alem'e 13 yıl ve Fazılbekova Davronbek'e 14 yıl. Ayrıca ülkenin farklı bölgelerinden 19 eski siyasi mahkûm tutuklanarak başkent Taşkent’e nakledilmiş olup halen sorgulamaları sürüyor.

Özbekistan, İslam’a karşı güç ve şiddetle savaşan ülkelerden biridir; zira zulmün boyutlarından, ölümlerden, tutuklamalardan, işkenceden, çok uzun süreli hapiste kalmaktan, dahası zulüm dönemi sona erdiği halde mahkumların yeniden hapishaneye gönderilmesinden bahseden çok sayıda uluslararası rapor yayınlanmıştır. Nitekim İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Avrupa ve Orta Asya Bölümü İcra direktör Rachel Dunbar şunları söyledi: “Özbekistan hükümeti, barışçıl Müslüman muhaliflere karşı acımasız ve merhametsiz bir kampanya yürütüyor; zira bağımsız Müslümanlara yönelik operasyonların boyutu ve vahşeti, bunların iyi koordine edilmiş ve organize edilmiş bir dini zulüm kampanyası çerçevesinde gerçekleştiğini açıkça göstermektedir.” Yine İnsan Hakları İzleme Örgütü 20 Eylül 2005’te yayınlanan bir raporda şunu söyledi: “Özbekistan hükümeti, geçtiğimiz Mayıs ayında Andican’da yüzlerce sivil göstericinin öldürüldüğü gerçeğini gizlemek için büyük bir baskı operasyonu uyguluyor.” Nitekim 73 sayfalık rapor, polisin insanları, aşırılık yanlısı dini örgütlere üye olduklarını “itiraf etmeye” ve Andican’daki protestoların şiddet içerdiğini ve protestocuların silahlı olduğunu kabul etmeye zorlamaya yönelik yürüttüğü vahşi kampanya hakkında bir dizi doğrudan tanıklıklar sunmaktadır.

İslam’ın kindar düşmanları, İslam’a ve ehline tuzak kurmak, Müslümanları eşi benzeri görülmemiş ve bitmek tükenmek bilmeyen bir şekilde öldürmek ve işkence etmek için yoğun çaba sarfettiler ve Müslüman ülkelerde kendi çıkarları için çalışan ve İslam’a ve ehline karşı kendi kindarlıklarını ve entrikalarını uygulayan rejimler kurdular. Nitekim bunda da başarılı oldular; zira bu azim İslam’a ve onun ehline karşı düşmanlıkları nedeniyle Müslümanların kanı döküldü, namusları kirletildi, çocukları yetim ve kadınları dul kaldı; zira kâfir Batı, Batı'nın sistemlerinin başarısızlığını, düşünce ve ideolojilerinin yozlaştığını anladıktan sonra İslam’ın insanlığı kurtaracak tek doğru ideoloji olduğunu fark etti. Bu yüzden bir şekilde değil, birçok şekilde İslam düşmanlığı ortaya çıktı ki biz bunlardan sadece en öne çıkanlarından bazılarını zikredeceğiz:

1- İslam ve geçerliliği hakkında şüpheye düşürmeye, İslam’ın hükümlerini çarpıtmaya, Batı’yı ve Müslüman ülkelerdeki rejimleri razı eden “ılımlı İslam” adlandırmaları yoluyla yeni bir fikir icat etme girişimine dayalı fikrî bir savaş.

2- İslam için, İslami hayatın yönetime yeniden geri dönmesi, İslam’ın kâmil bir şekilde uygulanması ve Müslümanların kelimesinin tek bir bayrak, tek bir Halife ve tekbir devlet altında birleşmesi için çalışanlarla savaşmak; bu savaş ise “terörizmle mücadele” adı altında yürütülmektedir. Nitekim küfrün başı ABD, tüm küfür ülkeleri ve Müslüman ülkelerdeki iktidar rejimleriyle birlikte bu savaşa öncülük etmektedir.

Suçlu Batı, İslam’a yönelik savaşını, küfrün lideri Amerika’nın bayrağı altında yürütmekle yetinmedi, aksine bazı ülkeler de İslam ve ehline karşı savaşmak için bölgesel ve yerel örgütler kurdular; örneğin şu Rusya, Çin ve Özbekistan da dahil doğudaki Müslüman ülkelerdeki Şangay İşbirliği Örgütü, suçlu Rusya’nın Andican katliamına katılması ve binlerce cana mal olan bu katliama tüm dünyanın sessiz kalması gibi.

Bu savaşların ve örgütlerin nedeni ise, Batı’nın çöküş aşamasında olması ve geriye sadece ölümünü ilan etmesinin kalmasıdır; zira onların, ideolojileri ve fikirleri çökmüş, sloganlarının sahteliği ve batıllığı ortaya çıkmış, Müslümanlar bunu büyük ölçüde fark etmiş ve İslam’ın, tarihin, gazvelerin, vahdetin, gururun, tek birleştirici devletin, İslam’ın uygulanmasının ve cihadın kokuları Müslümanlara geri dönmeye başlamıştır. Bakın işte Yahudi varlığı, tamamen Amerika’nın sponsorluğu ile Gazze halkını öldürüp yok etmektedir; nitekim Amerika bunu, daha önce de Irak ve Afganistan’da yaptığı gibi bu Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa da tüm Müslüman ülkelerde yapmışlardır; peki tüm bu katliam ve yıkım neden?

Çünkü kâfir Batı, İslam’ın ve Müslümanların gücünün geri dönmesinden korktuğu gibi Müslümanların vahdetinden de korkuyorlar; zira kâfir düşmanlarımız ve onların kuyrukları İslam’ı ve akidesini incelediler, İslam’ın erkeklerinin ve kadınlarının Allah yolunda tüm değerli ve kıymetli şeylerini vermek üzere, hatta canlarına mal olsa bile bunun İslam için ve Allah yolunda ucuz bir şey olduğu şeklinde yetiştirildiklerini anladılar, bu hakikati öğrendiler ve bunu cihad meydanlarında bir gerçeklik olarak gördüler; işte bu yüzden korkup dehşete kapıldılar ve onlara, İslam ve ehlinden dolayı şiddetli bir korku isabet etmiştir.

More Bigger, Çağdaş Arap Dünyası adlı kitabında şöyle diyor: “Araplardan duyulan korku ve Arap milletine olan ilgimiz, Arapların bol miktarda petrole sahip olmasından değil, aksine İslam nedeniyledir; bu yüzden Arapların güçlenmesine yol açacak birliği engellemek için İslam’la savaşılması gerekir; çünkü Arapların gücüne her zaman İslam’ın gücü, onun ihtişamı ve yayılması eşlik etmiştir.”

Şüphesiz bizler, İslam’ın zaferine, daha önce olduğu gibi İslam’ın tek devlet ve ümmet olarak geri döneceğine, küfrün savaşının bizi caydıramayacağına, İslam’ın ve ümmetinin baki kalacağına kesin olarak inanıyor ve iman ediyoruz. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يُرِيدُونَ لِيُطْفِئُواْ نُورَ اللهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَOnlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” [Saf 8] Ve Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يُنْفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللهِ فَسَيُنْفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَ وَالَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَ * لِيَمِيزَ اللهُ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَيَجْعَلَ الْخَبِيثَ بَعْضَهُ عَلَى بَعْضٍ فَيَرْكُمَهُ جَمِيعاً فَيَجْعَلَهُ فِي جَهَنَّمَ أُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَŞüphesiz ki inkâr edenler mallarını, (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar. Ama sonunda bu, onlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlûp olacaklardır. Kâfirlikte ısrar edenler ise cehenneme toplanacaklardır. Allah, pis olanı temizden ayırmak, pis olanların hepsini birbiri üstüne koyup yığarak cehenneme koymak için böyle yapar. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” [Enfal 36-37]

Sonuç olarak: Bizler Müslümanları, dünyanın her yerindeki tüm Müslümanlara yönelik zulmü kaldırmaya ve küfrün planlarına karşı durmaya davet ediyoruz; zira Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: مَا مِنْ امْرِئٍ يَخْذُلُ امْرَأً مُسْلِماً فِي مَوْضِعٍ تُنْتَهَكُ فِيهِ حُرْمَتُهُ وَيُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ إِلَّا خَذَلَهُ اللهُ فِي مَوْطِنٍ يُحِبُّ فِيهِ نُصْرَتَهُ، وَمَا مِنْ امْرِئٍ يَنْصُرُ مُسْلِماً فِي مَوْضِعٍ يُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ وَيُنْتَهَكُ فِيهِ مِنْ حُرْمَتِهِ إِلَّا نَصَرَهُ اللهُ فِي مَوْطِنٍ يُحِبُّ نُصْرَتَهُHer kim bir Müslümanı saygınlığının kaybolması, şerefinin elden gitmesi söz konusu olan bir yerde yardımsız bırakırsa, Allah da onu kendisine yardım edilmesini çok arzu ettiği bir yerde yalnız bırakır. Kim de bir Müslümana şerefinin elden gitmesi ve saygınlığının yitirilmesi söz konusu olan bir yerde yardım ederse, Allah da ona kendisine yardım edilmesini çok arzu ettiği bir yerde yardım eder.” Avnul Mabud’un sahibi şöyle demiştir: Bunun anlamı şudur; hiçbir kimse yoktur ki, kaybolduğu, hakarete uğradığı, dövüldüğü veya öldürüldüğünde söz veya fiille gücü yettiği halde bir Müslüman yardım etmeyi terk ederse, Allah o kimseyi yardımsız bırakmış olmasın. Şeyhu’l İslam İbn-i Teymiyye de şöyle demiştir: Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlinden dolayı Müslüman olan birine yardım etmek farzdır: انْصُرْ أَخَاكَ ظَالِماً أَوْ مَظْلُوماًZalim de olsa, mazlum da olsa (din) kardeşine yardım et.” Ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlinden dolayı: الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يُسْلِمُهُMüslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez.

#ÖzbekistandanÇağrı

#PleaFromUzbekistan

#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД

#صرخة_من_أوزبيكستان

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Hasan Hamdan – Ürdün

Devamını oku...

Özbekistan Kim midir; Gazze’nin Kardeşlerinden Biridir!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Özbekistan Kim midir; Gazze’nin Kardeşlerinden Biridir!

Özbekistan’daki suçlu Mirziyoyev rejiminin, Hizb-ut Tahrir’in 23 üyesini yeniden tutuklayarak onların, ölmüş tiran Kerimov döneminde yargılandıkları ve bu sebeple yaklaşık 20 yıllarını hapishanede ve işkence altında geçirdikleri aynı suçlamalarla yargılama süreçlerini başlatması, belki de daha önce dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiş bir durumdur. Zira ne kadar zalim olursa olsun, ülkesindeki kamuoyunu ne kadar küçümserse küçümsesin ve yönettiği insanların duygularını ne kadar hafife alırsa alsın, hiçbir rejimin böylesine çirkin bir eylemde bulunmaya cesaret ettiği görülmemiştir!! Nitekim küresel siyasi meseleleri ve bugün ülkeler arasında egemen olan ilişkileri takip eden bir kişi, bu iğrenç suçların kurbanları Müslümanlar olduğunda, hatta Hizb-ut Tahrir mensubu olduklarında, bu tür aşağılık eylemlerin, ister devletler ister sivil toplum kuruluşu olsun, hiçbir siyasi veya fikri odağın öfkesini uyandırmayacağını kesinlikle fark eder. Burada ahlaki kurallar ve temel yargı örfleri bir kenara bırakıldığı gibi bununla birlikte Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin (ICCPR) 24. maddesinde yer alan “sanığın aynı eylemden dolayı iki kez yargılanamayacağı (Non bis in idem) ilkesine” dair şu metinde bir kenara bırakılmıştır: “Hiç kimse, bir ülkenin yasalarına ve ceza usulüne göre daha önce kesin olarak mahkûm olmuş ya da beraat etmişse, aynı fiil için yeniden yargılanamaz ve cezalandırılamaz.”

Her ne kadar bu tür iğrenç suçların benzerlikleri ve muadilleri olsa da, örneğin bu, Kerimov ve Mirziyoyev gibi İslam’a ve İslami hayatın yeniden başlatılması için İslam davetini taşıyan Hizb-ut Tahrir gençlerine karşı suç işleyen ve kindar olan Libya gibi İslam ülkesinde yaşanmıştır; zira ölmüş olan Kaddafi 1998 yılında, onlardan (Hizb-ut Tahrir gençlerinden) hayatta kalanları, 15 yıl demir parmaklıklar ardında her türlü işkenceye maruz kalarak geçirmeye sürüklemiş ve tahliye komitesi, boyun eğmeyi, af dilemeyi ve kanaatlerinden vazgeçmeyi reddetmelerinden dolayı onların mahkumiyetlerine 15 yıl daha eklemiştir!

Ümmetin başına bela olan bu tür yöneticilerin paklık ve saflık iddiasında bulunup sonra da ayıplarının ortaya çıkması şaşırtıcı olmasa da onlar, Batılı efendilerinin kendilerinden memnun olduklarından emin oldukları sürece hiçbir şeyden utanmazlar. Bu yüzden Mirziyoyev’in de tutuklulara yönelik işkence ve şiddete karşı olduğunu, düşünce ve inanç özgürlüğünü pekiştirme ve keyfi tutuklamalara karşı çıkma yolunda ilerlediğini iddia etmesi şaşırtıcı değildir. Dolayısıyla İslam beldelerindeki bu mevcut rejimler, gençleri keyfi olarak, barbarca ve vahşi bir şekilde tutuklamaktan, onları uydurma suçlamaları itiraf etmeye zorlamaktan, başlarına çuval geçirmekten veya onlardan birinin karısının ofise getirilip tecavüz edileceği tehdidi altında önceden hazırlanmış bir itirafnameyi imzalamaya zorlamaktan hiç utanmıyorlar. Zaten onların ne zaman kutsallara bir saygısı oldu ki?! Dahası bir itirafı imzalamaya zorlamak ya da elektrikle işkence etmek onlar için basit bir oyundur. Bu yüzden bu tiranlar, tutuklu, Özbekistan halkının ve İslam ümmetinin akidesine davet ettiği ve davetlerinin başlığı da Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulması olduğu sürece, yabani vahşi hayvanlarının bile tiksindiği bu ve diğer korkunçları işlemekten hiç utanmazlar!!

Ancak en yürek parçalayıcı ve akıllara durgunluk veren şeylerden biri de, bu hainlerin vatanın savunucusu ve onun çıkarlarının koruyucusu olarak görünme konusundaki ısrarlarıdır. Ne yazık ki ülkenin evlatlarından bazıları bunlara inanıyor ve ümmetin muhlis ve bilinçli kişilerini şiddet ve terör uygulamakla suçluyorlar. Hem de Özbekistan rejimi, küfrün başı, terörün anası ve babası Amerika’nın kendi ülkesinde askeri üs kurmasına izin verdiği ve aynı zamanda Rusya’nın çıkarlarını da korumaktan hiç utanmayan Kerimov hükümetine ve rejimine verilen destek karşılığında Afganistan'daki halkımızın başını ne kadar çok felaketlere sürüklediği halde!

Ancak bedbaht Özbekistan rejimi de dahil bu rejimler, ümmetin öfkesinden ve teyakkuzundan emin bir şekilde Batı hegemonyasının sarhoşluğunu kapıldıklarından dolayı ne tarihten ne de hayatın kanunlarından ve sünnetlerinden bir ders almıyorlar. Kaddafi ve onun zorbalığı hani nerede; bu akleden bir kimse için bir ibret değil midir? Peki Hafız Esad, onun Allah ve Rasulü’ne karşı ihanetleri ve İslam topraklarını Allah ve Rasulü’nün düşmanlarına peşkeş çeken zamanın lanetlisi hani nerede? Dahası siyasi kölelik pazarında boynunu teslim etmiş olan onun varisi, mübarek ve sarsılmaz bir devrim karşısında nasıl da bir aşağılanmaya maruz kaldı? Çeyrek asırdan fazla bir süre ülkenin işlerini yöneten ve ülkeyi vahşi bir polis devletine dönüştüren Kerimov’un demir yumruğu ona şefaat etti mi? Tüm ülke Kerimov’un olurken referandumların ve seçimlerin ona bir faydası oldu mu? Dolayısıyla ümmetin başına musallat olan bu rejimlere, Allah Subhanehu ve Teala’nın emri gelinceye kadar hiçbir ibret ve nasihat fayda vermez; ancak Mirziyoyev rejimini, kendisine hiçbir şekilde bir faydası olmayacağını ve Allah’ın kendileri hakkında adil bir hüküm ve hakkın ortaya çıkmasına izin verinceye kadar tiranların yöntemlerinin davet taşıyıcılarının cesaretlerini kıramayacağını ve Allah’ın onları sapasağlam tuttuğunu kesin olarak bildiği halde Kerimov’un yöntemlerini benimsemeye sevk eden şey nedir? Nitekim Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: يُثَبِّتُ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيَاة الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَة وَيُضِلُّ اللهُ الظَّالِمِينَ وَيَفْعَلُ اللهُ مَا يَشَاءُAllahu Teala sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam tutar. Zalimleri ise Allah saptırır. Allah dilediğini yapar.” [İbrahim 27] Peki Allah’ın sağlam sözle hem dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam tuttuğu kimselere nail olanlar kimlerdir?!

#ÖzbekistandanÇağrı

#PleaFromUzbekistan

#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД

#صرخة_من_أوزبيكستان

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Abdurrauf Âmiri – Tunus

Devamını oku...

Özbekistan’da Daha Önceki Baskıcı Rejim Hâlâ Devam Ediyor!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Özbekistan’da Daha Önceki Baskıcı Rejim Hâlâ Devam Ediyor!

Dünyanın çeşitli yerlerinde devam eden savaşlar, uluslararası durumu istikrarsız bir hale getirmiştir. Ayrıca çözülemeyen ekonomik ve sosyal sorunlar, insanları bir çıkmazın içine sokmuştur. Kapitalizmin açgözlülüğünden kaynaklanan bu durumlar, dünyanın istikrarını engellemektedir. Sömürgeci kâfirler bu durumda nüfuzlarını ve hegemonyalarını koruyabilmek için dünyanın her yerinde İslam'a ve Müslümanlara karşı mücadelelerini yoğunlaştırdılar; çünkü günümüzde kapitalizm ve diğer çeşitli ideolojilerin karşısında duran gerçek alternatif ideoloji, İslam ideolojisidir. Hiç şüphe yok ki İslam’ın merhametini ve adaletini gören her bir kişi, derhal kapitalizmi kaldırıp atacak ve tamamen İslam’ı kucaklayacaktır. Bu nedenle sömürgeciler, İslam’a ve Müslümanlara karşı vahşi ve amansız bir savaş yürütmekte ve bu çatışmada, İslam ülkelerindeki nüfuzları altında olan rejimleri kullanmaktadırlar. İşte Özbekistan rejimi bunun canlı bir örneğidir.

Özbekistan halkı İslam dinine bağlı bir halk olup komünistlerin baskısı da dahil olmak üzere hiç kimse onların azimlerini kıramamıştır. Komünistlerden sonra Özbekistan’da iktidara gelen tiran Kerimov, İslam’la savaşmaya, Müslüman kadınların başörtüsüne ve Müslüman erkeklerin sakallarına karşı katı önlemler dayatmaya ve Müslümanlara karşı korkunç suçlar işlemeye başlamıştır. Kerimov rejimi, Hizb-ut Tahrir’in fikirlerinin insanlar arasında yayıldığını görünce Hizb-ut Tahrir üyelerine karşı düşmanlığını arttırmıştır. Diktatör Kerimov, 1999 yılında Taşkent’te gerçekleşen önceden planlanmış bombalı saldırılarda partiyi suçlamıştı. Aslında Hizb-ut Tahrir, kurulduğu 1953 yılından bu yana hiçbir zaman şiddet ve teröre başvurmamıştır ve başvurmayacaktır da; bu yüzden partiyi şiddete başvurmakla suçlamak, açık bir iftiradır. Zira ne Batı ne de onun Müslüman ülkelerdeki ajan rejimleri, bugüne kadar yalan iddialarını kanıtlayamamışlardır. Çünkü Hizb-ut Tahrir’in İslam’ı yeniden hayata geçirme metodu, maddi eylemlerin uygulanmasına izin vermemektedir. Buna rağmen binlerce parti üyesi tutuklanmış ve tiranların hapishanelerinde çeşitli korkunçluklara tanık olmuşlardır. Kerimov döneminde şehit edilen parti üyelerinin listesi çok uzun olup ancak bu zor ve acı sınavlar Hizb-ut Tahrir gençlerinin azim ve kararlılıklarını kıramamış; aksine davetteki kararlılıklarını güçlendirmiştir.

Kerimov’dan sonra iktidara gelen Mirziyoyev, otoritesini pekiştirmeden ve yetkilerini genişletmeden önce büyük vaatlerde bulunmuş ve kendisini halka karşı, katı Kerimov'dan daha “nazik” olarak göstermeye çalışmıştır. Ancak bugün onun vaatlerinin sadece yalanlardan ibaret olduğu giderek daha açık bir hale gelmeye başlamıştır. Çünkü uygulanan yöntemler bize Kerimov rejimini hatırlatmaktadır; zira sakal, başörtüsü ve peçeye karşı birtakım önlemler alınmıştır. Ayrıca partinin gençleri üzerindeki baskıyı da artırmıştır; zira kana susamış Kerimov’un baskıcı yaklaşımını sürdüren Özbekistan hükümeti, Hizb-ut Tahrir’in 23 üyesini yeniden tutuklamış olup bu yıl 9 Mayıs’ta, Kerimov döneminde hüküm giyen ve 1999-2000 yıllarından bu yana 20 yıl hapis yatan Müslümanların, aynı suçlamalar temelinde yargılanmalarına başlanmıştır. Yine Taşkent, Andican, Kogon, Karşi ve Semerkant bölgelerinde 16 genç şiddet ve terör suçlamasıyla yeniden tutuklanarak Taşkent'e gönderildiler ve haklarında soruşturma başlatıldı! Bunun yanı sıra gençleri, öldürmek, akrabalarını veya aile bireylerini hapsetmekle korkutma ve eşlerine cinsel saldırıda bulunmakla şantaj yapma yöntemleri de uygulanmaya başlanmıştır. İşte bu koşullar, Kerimov rejiminin hâlâ güçlü bir şekilde devam ettiğini teyit etmektedir!

Sömürgeci Batı’nın bu konuda Özbekistan rejimini desteklemeye devam ettiğini belirtmekte fayda var ki bu da Özbekistan rejiminin bu vahşilikleri sömürgecilerin tam desteğiyle yaptığı anlamına gelmektedir. Çünkü sürekli olarak insan haklarını mırıldanıp duran Amerika ve Batılı ülkeler, Özbekistan’daki ağır insan hakları ihlallerinden hiç bahsetmiyorlar. Gerçek şu ki binlerce insan, sırf Aziz ve Hamid olan Allah’a iman ettikleri için orada hapsediliyorlar, her türlü işkenceye maruz kalıyorlar, hatta ölümle karşı karşıya kalıyorlar. Şüphesiz gencinden yaşlısına herkes, bu hakikati biliyor. Öte yandan Batı ise kendi çıkarlarından başka hiçbir şeyi önemsemediği gibi insan haklarına ve demokrasiye de kesinlikle hiçbir önem vermiyorlar. Tam tersine Batı, Hilafet kurulduğunda ortaya çıkacak olan İslam’ı kendisine düşman olarak görüyor, onu yok etmek için her türlü çabayı gösteriyor ve bunu yapmak için de tüm ajanlarını kullanıyor.

Söylediğimiz gibi Özbekistan halkı İslam dinine bağlı bir halk olup komünistlerin baskısı da dahil olmak üzere hiç kimse onların azimlerini kıramamıştır. Bugün liberalizm postuna bürünenlerin zulümlerine karşı direnecekleri konusunda da hiçbir şüphe yoktur. Şüphesiz İslam’a davet, devam edecektir. O halde yöneticiler, daha önceki tiranlardan ibret alsınlar. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًاMümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.” [Ahzab 58] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَيَقْتُلُونَ الِّذِينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍAllah’ın ayetlerini inkâr edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adaleti emreden insanları öldürenler (yok mu), onları elim bir azapla müjdele!” [Al-i İmran 21]

Öte yandan partinin gençlerinin başına gelen her bir imtihan, sadece onların imanlarının ve kararlılıklarının güçlenmesine yol açacaktır; çünkü onlar, Allah Subhanehu’nun vaadinin gerçekleşeceğine kesin olarak iman ediyorlar! Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَأُخْرَى تُحِبُّونَهَا نَصْرٌ مِّنَ اللهِ وَفَتْحٌ قَرِيبٌ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَSeveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Müminleri (bunlarla) müjdele.” [Saff 13] 

#ÖzbekistandanÇağrı

#PleaFromUzbekistan

#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД

#صرخة_من_أوزبيكستان

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Harun Abdulhak - Kırgızistan

Devamını oku...

“Müşrikler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın.” [Tevbe 36]

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

وَقَاتِلُوا الْمُشْرِكِينَ كَافَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَافَّةً

Müşrikler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın.” [Tevbe 36]

Haber:

Gazze şehrinde bir evin bombalanması sonucunda şehitler ve yaralılar var...

Yorum:

Allah Gazze, Batı Şeria ve tüm Filistin'deki şehitlerimize rahmet eylesin, bütün Müslüman şehitlerine rahmet eylesin, onların amellerini kabul etsin, onları Cennette İlliyyuna yerleştirsin, ailelerine sabır ve irfan ilham etsin, Allah onların kalplerini birbirine bağlasın ve onları müminlerden eylesin; Allahumme Amin.

Gazze ve Filistin meselesinin çözümü ve onların sefaletinin sebebi, dahası tüm Müslümanların meselelerinin çözümü ve sefaletlerinin sebebi, yüz yılı aşkın bir süredir, yani 1924’te Osmanlı Hilafeti’nin yıkılmasından bu yana Allah Azze ve Celle’nin Kitabı’nda okuduğumuz ancak siyasi hayatımızda uygulayıp bir metot olarak almadığımız altı kelimede yatmaktadır.

Zira Allahu Teala Tevbe suresinde şöyle buyurmuştur: وَقَاتِلُوا الْمُشْرِكِينَ كَافَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَافَّةًMüşrikler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın.” [Tevbe 36]

Ayetin ilk üç kelimesi Müslümanlar olarak bizim siyasi sorunlarımızın çoğunun ilacını, ikinci üç kelimesi ise siyasi sorunlarımızın çoğunun nedenini içermektedir. İşte bu altı kelimeyle ayet, bizim acı, aşağılayıcı ve zelil gerçekliğimizi açıklamakta ve bize bir çözüm ve şifa sunmaktadır.

Sanki ayet bize şöyle diyor; ey Müslümanlar, Allah’ın düşmanları sizinle topyekûn savaştıkları gibi onlar sizinle savaşırlarken size karşı tek yumruk olmuşlar. Ey Müslümanlar; şayet siz onlarla toplu olarak değil de bireysel olarak savaşırsanız hiçbir bir hayır elde edemezsiniz. Işte bu yüzden sizler, paramparça olup dağılıp bölündüğünüz gibi elli altıdan fazla ülkeye ve varlığa, elli altı orduya ve elli altı bayrağa bölündünüz; bu ülke veya varlıkların ehlinin ve halkının çoğunluğu Müslüman olsalar da bunların hepsi küfür kanunlarıyla yönetiliyor ve küfrün hükümleriyle siyaset yapıyor. O halde düşmanlarınız sizinle topyekûn savaştığı halde siz onlarla bireysel olarak savaşırsanız nasıl düşmanlarınıza galip geleceksiniz; onlar size karşı bir araya gelirken sizler bireysel olarak nasıl muzaffer olacaksınız?

Ayrıca ayet hastalığı üç kelimeyle açıkladığı gibi üç kelimeyle de ilacını açıklamıştır. Sanki ayet bize şöyle diyor: Düşmanlarınıza karşı galip gelebilmeniz için, düşmanlarınıza karşı tek yumruk olarak bir araya gelmelisiniz. Yani ayet Müslümanlardan, düşmanlarına karşı tek el, tek ordu, tek bayrak, tek devlet ve tek liderlik olarak topyekûn, savaşmalarını talep etmektedir. Evet, ülkemizi, nefsimizi, namusumuzu, kutsallarımızı, zenginliklerimizi ve servetlerimizi kafirlerin otoritesinden kurtarmanın ilacı, şifası, rahmeti ve tedavisi işte budur.

Gazze, Yahudiler ve onların arkasında olan Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar, Almanlar, İtalyanlar, Hintliler ve diğerleri gibi tüm Allah’ın düşmanlarıyla savaşırken Müslümanlar olarak bizim Gazze’yi tek başına bırakmamız caiz değildir… zira bu ülkelerin tamamı, Gazze’deki Müslümanlara karşı Filistin’deki Yahudilerle birlikte savaşırlarken, Gazze’deki kardeşlerimize uygulanan vahşi katliam ve soykırımı ve şerefli insanların alınlarında bir utanç olan her türlü katliam, yıkım, sürükleme, hakaret ve saldırıları sabah akşam bizzat canlı olarak izleyen yaklaşık iki milyar Müslümanın yaşadığı elli altı varlık dururken Gazze ise onlara karşı tek başına savaşıyor.

Daha önce Amerika’nın Afganistan ve Irak’ı ihlal ettiğini izlediğimiz gibi bunun öncesinde de Sırpların Bosna’da Müslüman kardeşlerimizi katlettiğini, Amerika’nın Somali’ye saldırdığını, koalisyon güçlerinin Libya’yı ihlal ettiğini, Yemen’in parçalandığını, arkasında Amerika’nın olduğu Rusya’nın eliyle Suriye’nin yerle bir edildiğini de gördük; bütün bunlarda küfür güçlerinin bize karşı birleştiğini görüyoruz; ama biz onlara karşı topyekün savaşmıyoruz. Aksine bizler, tüm dünyadaki düşmanlar için kolay bir lokma haline geldiğimiz için onlar bizleri, tek tek ve tüm ülke ve varlığı ayrı ayrı avlamaktan zevk alıyorlar!

Bu da yetmezmiş gibi sömürgeciler tarafından kurulan bazı varlıklar, Gazze’deki halkımıza karşı Yahudi varlığını desteklemektedirler; işte Mısır rejimi Gazze’yi, Ürdün rejimi de Filistin’i boğuyor ve her ikisiyle birlikte BAE ve Suudi Arabistan’ın yöneticileri ile Erdoğan, Gazze’deki halkımızı katletmesi için ihtiyaç duyduğu tüm malzemelerle Yahudi varlığını destekliyorlar!

Bizim dağılmışlığımız, parçanlanmışlığımız ve Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’ndeki vahdetimizin olmayışı, bizim sefaletimizin sebebi ve bizim yenilgimizin kaynağıdır; zira belanın başı bu ulusal varlıklar olup çözüm ise, tüm düşmanlarımıza karşı tek devlet, tek ordu, tek din, tek anayasa, tek kelime ve tek yürek olarak vahdetimize geri dönmemizdir. Tıpkı ayet-i kerimenin bize şöyle emrettiği gibi: وَقَاتِلُوا الْمُشْرِكِينَ كَافَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَافَّةًMüşrikler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın.” [Tevbe 36]

Sonra ayet bütün bunları, Allahu Teala’nın şu kavliyle sonlandırıyor: وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ مَعَ الْمُتَّقِينَBilin ki Allah, kötülükten sakınanlarla (muttakilerle) beraberdir.” [Tevbe 36] Dolayısıyla her kim Allah’ın çağrısına kulak verir, ona icabet eder, birleşir ve ulusal varlıklar, cılız bölgeler ve küfürle yöneten rejimler altında tecridi, bölünmeyi ve parçalanmayı terk ederse, Allah onun yanında olur, her kim de yüz çevirirse Allah da ondan yüz çevirir.

Allah’ım bizleri icabet edenlerden kıl, yüz çevirenlerden eyleme. Allah’ım Gazze’ye yardım et, Yahudileri, onunla ittifak kuranları ve onu dost edinenleri hezimete uğrat; Allah’ım, bize bir an önce Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti nasip et; Allah’ım, Dinine, Ümmetine ve Gazze’ye yardım etmesi için Müslüman ordular içindeki askerlerin ve subayların kalplerine iman gönder ey alemlerin Rabbi.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dr. Memduh Ferec

Devamını oku...

Onlar Savaşı Gazze İle Sınırlandırıyorlar Ve Filistin Dışına Yayılmasından Korkuyorlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Onlar Savaşı Gazze İle Sınırlandırıyorlar Ve Filistin Dışına Yayılmasından Korkuyorlar!

Haber:

Aden El-Gad internet sitesinde 21 Temmuz Pazar günü şöyle bir haber yer aldı: “İran, “İsrail’in” Hudeyde'ye yönelik baskınlarını kınadı… ve savaşın genişlemesi konusunda uyarıda bulundu.” Haberde şöyle geçti: “Tasnim Haber Ajansı’nın aktardığına göre İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Nasser Kanaani Pazar günü, “İsrail’in” Yemen’in Hudeyde limanına yönelik saldırılarını kınadı.” Kanaani, Hudeyde limanının sivil altyapısının tahrip edildiğine dikkat çekerek şöyle dedi: “Bu, tehlikeli maceralar sonucunda gerilimi tırmandırıp savaşı bölgeye yayma tehdidinin yanı sıra çocuk cinayetleri işleyen “İsrail” rejiminin saldırgan doğasının bir tezahürüdür.”

Yorum:

Nasser Kanani’nin söylediklerine baktığımızda, İran’ın, iddia ettiği gibi Filistin'i kurtarmak değil, rotasında büyük bir köklü değişiklik olmaksızın savaşın Filistin’de yani Gazze’nin içinde olduğu gibi kalmasını istediğini görürüz! Aynı şekilde Mısır da, Yahudi varlığının Hudeyde limanına düzenlediği baskınların ardından “bölgenin güvenlik ve istikrarını korumak için uluslararası çabaları birleştirmenin önemine” vurgu yapmıştır. Dolayısıyla bu sözler, sonuncusu askeri bir yetkili olan Yahudi varlığının yetkililerinin, “bölgesel bir savaş istemiyoruz” şeklindeki söylediklerinden çok da uzak değildir. Bu yüzden bizler, Müslüman orduların omuz omuza verip saf saf birleşmeden -ki bu, bu gâsıp varlığın kaçınılmaz sonu anlamına gelmektedir- Yahudi varlığının neden savaşı Gazze ile sınırlamak istediğini ve onu tamamen ortadan kaldırmayı planladığını anlıyoruz. Ancak İran ve Mısır neden korkuyor? Nihayetinde Filistin’in kurtuluşuna ve İslam ümmetinin geri dönüşüne yol açacak bir savaştan mı korkuyorlar?

Tahran ve Kahire’deki her iki rejim de, Yahudi varlığıyla birlikte Gazze’deki savaşın Filistin’in dışına yayılmasından endişe duyuyorlar; zira haberleri ve açıklamaları araştırıp takip ettiğimizde, Müslüman ülkelerdeki iktidar rejimlerinin birçok yetkilisinin, gerek kendi durumlarının gerekse Filistin’in durumunun, hiçbir değişiklik olmadan olduğu gibi kalmasını sağlamaya çok istekli olduklarını görürüz!!

Dolayısıyla onların hepsi, sabahın ağarmasından ve onların cılız yönetimlerini tehdit eden ve bu yüzden onları, Ukab bayrağını başlarının üzerinde dalgalandıracak mümin adamların eliyle kendisinin yok oluşu ve sonu olacağını idrak eden Yahudi varlığını yeterince korumaya sevk eden Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulmasından korkuyorlar. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنْ أَحْسَنتُمْ أَحْسَنتُمْ لِأَنفُسِكُمْ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيراًEğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescide (Süleyman Mabedi’ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).” [İsra 7]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Müh. Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...

Tunus: Kurtuluş Yürüyüşü “Filistin'i Özgürleştirmenin Yolu... Ümmetin Kıyamı ve Bu Zamanın Firavunlarının Devrilmesi!”

  • Kategori Tunus
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti:
Kurtuluş Yürüyüşü “Filistin'i Özgürleştirmenin Yolu... Ümmetin Kıyamı ve Bu Zamanın Firavunlarının Devrilmesi!”

Zeytuna halkının Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayetinin çağrısı üzerine katılım sağladığı ve El-Aksa Tufanı'nın başlamasından bu yana üst üste 41. yürüyüş başkent Tunus'taki El-Fetih Camii önünde gerçekleşti ve başlığı “Filistin'i Özgürleştirmenin Yolu... Ümmetin Kıyamı ve Bu Zamanın Firavunlarının Devrilmesi!” oldu. Daha önce olduğu gibi büyük bir kalabalığın katıldığı mitingde başkent sokaklarında Sevra Caddesi'ne kadar yüründü. Yürüyüş sırasında ana pankartta şu ifadelerin yer aldığı pankartlar açıldı:

“Ey Müslüman ordular, cihat farzı ve Filistin'in kurtuluşu sizi bekliyor... peki ne yapacaksınız?” Bir başka pankartta şehitlerin ve yaralıların istatistikleri yer alırken, her zamanki gibi yürüyüş boyunca atılan “Ey ümmetin orduları, üzerimizdeki kara bulutu kaldırın”, “Ey ordular, yıkın bu tahtları”, “Ey utanç hükümdarları, Gazze ateş altında” ve sadık subayları Gazze'yi desteklemek ve Müslüman yöneticilerin zulüm tahtlarını devirmek için harekete geçmeye çağıran diğer sloganlar dinleyicilerin boğazlarını çınlattı. Yürüyüş, Hizb üyelerinden birinin, başta Tunus halkı olmak üzere tüm Müslümanları Filistin'deki mazlum kardeşlerini destekleme görevine ve Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışmanın gerekliliğine davet ettiği konuşmasıyla sona erdi.

Böylece Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti, El-Aksa tufanının başlangıcından bu yana ümmeti kardeşlerine destek olmaya çağırmak ve orduların seferber edilmesi yoluyla meşru çözümü göstermek için yorulmak bilmeyen ve sürekli çalışmalarına devam etmektedir, özellikle de yaşanan hadiselerin ve gerçeklerin Gazze ve Gazze'nin Arakan (Myanmar), Özbekistan, Doğu Türkistan, Suriye ve Yemen gibi kardeşleri için Allah Resul Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in “... Sonra Nübüvvet minhacı üzere (Raşidi) bir hilafet olacaktır.” sözüne uygun olarak İslam'ın büyük yapısını bir kez daha kurmaktan başka bir kurtuluş olmadığını kanıtladığı dokuz aydan sonra.

Hizb-ut Tahrir Tunus Vilayeti Merkezi Medya Ofisi Delegesi

Perşembe, 13 Muharrem 1446 Hicri, Miladi 19 Temmuz 2024

tunus

tunus

Etiketler

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

tunus

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER