Salı, 18 Safer 1447 | 2025/08/12
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

El-Vakiye TV: Anayasa Müzakereleri Programı -Halaka 5- [Halife’nin Benimsemesi ve Kanunlar Haline Getirmesi]

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye Televizyonu
Anayasa Müzakereleri Programı
 
-Halaka 5-
[Halife’nin Benimsemesi ve Kanunlar Haline Getirmesi]
İslami Anayasa İle İnsan Yapımı Anayasalar Arasındaki Anayasal Ayrılıklar
 
Müh. Usame Es-Suveynî ile Üstad Ahmed El-Kasas Arasında “Anayasa Mukaddimesi veya Esbab-ı Mucibesi” Kitabı Hakkındaki Diyalog Programı
 

Bu Bölümde Anayasa Mukaddimesi’nin 3. Maddesi Ele Alınmıştır:

“Halife, belirli şer’i hükümleri benimseyip anayasa ve kanunlar haline getirir. O, herhangi bir şer’i hükmü benimsediğinde bu hüküm gereğince amel edilmesi vacip olan yegane bağlayıcı şer’i bir hüküm olur. Bu takdirde o şer’i hüküm, yürürlüğe giren bir kanun haline gelir ki bu kanuna açıktan ve gizliden itaat etmek, devletin yönetimi altındaki her bireye vacip olur.”

H. 12 Saferu’l Hayr 1441 El-Muvafık M. 11 Ekim 2019

El Vakiye sitesindeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ
Websitemizdeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ

Devamını oku...

Yahudi Varlığı ile Yapılan Gaz Anlaşması, Bizden Çalınmış Olan Kendi Servetimizi Parayla Geri Satın Almak ve Topraklarımızı Gasp Eden Düşmanımıza Destek Sağlamak Anlamına Gelir

Mısır rejiminin düştüğü seviyeyi ve bağımlılığı gözler önüne seren yeni bir ihanet tablosu daha! Rejim, gasp edilmiş Filistin topraklarındaki Leviathan sahasından gaz ithal etmek için Yahudi varlığıyla 35 milyar dolarlık dev bir ihanet anlaşmasına imza attığını duyurdu. Bu utanç vesikasına göre, 2040 yılına kadar Yahudi varlığı, Mısır’a 130 milyar metreküp gaz satacak ve bu gaz, Mısır’ın kendi tesisleri üzerinden dünyaya pazarlanacak. Kısacası, çalınan gazı pazarlamak için düşmana milyarlarca dolar ödenecek! Her ne kadar bu anlaşma “enerji güvenliğini pekiştirme” diye lanse edilse de aslında ümmete ihanettir, servetini heba etmektir, düşmanına dostluk beslemek ve dar boğazdaki ekonomisine can suyu vermektir.

Yahudi varlığının yaşadığı mevcut ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar göz önüne alındığında, bu anlaşma onun için mali ve stratejik bir can simidi niteliği taşımaktadır. Zira anlaşma, Yahudi varlığına yıllık milyarlarca dolarlık bir gelir akışı sağlayacak, ihracat operasyonları için güvenilir bir ortak temin edecek ve ülkenin bölgesel enerji pazarındaki konumunu merkezi bir oyuncu olarak pekiştirmesine imkân verecektir. Buna mukabil Mısır halkı, daha da derinleşen bir esaretin, zilletin ve sefaletin girdabına sürüklenecektir; zira bu anlaşmanın onlara, zaten elektrik ve gaz sıkıntısı ile hayat pahalılığından muzdarip oldukları bir dönemde, borçtan, vergilerden ve zamlardan başka bir getirisi olmayacaktır.

Bu anlaşmadaki korkunç tezatlığı görmek için uzman olmaya gerek yok. Bir İslam ülkesi olan Mısır, nasıl olur da Mübarek Toprağı işgal eden gaspçı bir varlıktan gaz satın alabilir? Ve işin en kahredici yanı ne, biliyor musunuz? Leviathan sahası ve diğerleri üzerinde Yahudi varlığının zerre kadar hakkı yoktur! Mısır rejimi 2018’de imzaladığı o batıl deniz sınırı anlaşmalarıyla bütün bu hakları onlara peşkeş çekmiştir! Mısır rejimi, bu anlaşmayla ümmetin denizlerdeki zenginliklerinden vazgeçmiş ve bu büyük suçtaki ortaklığını tescillemiştir!

Mısır rejimi bu anlaşmayı halka ‘ekonomik zafer’ olarak yutturmaya çalışsa da aslında anlaşma gasıp düşmana boyun eğiştir, teslimiyettir ve ekonomik bağ ile kendini ona zincirlemektir. Bu anlaşma Mısır rejiminin daha önce Yahudi varlığı, Kıbrıs ve Yunanistan ile imzaladığı o ihanet dolu deniz sınırı anlaşmalarının zehirli bir meyvesidir! Bu anlaşmalarla Mısır, ekonomik sularındaki geniş bölgeleri Yahudilere bırakmıştır. Bu anlaşmalar, Yahudilere toprak, deniz ve servet devri anlamına geldiği ve onların varlığını açıkça tanıdığı için şeran batıldır.

Mezkûr gaz anlaşması, rejimin Mübarek Toprak ve ehline karşı işlediği ihanetler silsilesine, gaspçı varlıkla olan iş birliği dosyasına eklenmiş yeni bir cürümdür.

Ey Kinane askerleri! Tarihin mahkemesi, ümmetin yakın tarihinde gördüğü bu en büyük ihanet karşısında sustuğunuzu ve dilsiz şeytan kesildiğinizi hükme bağlamadan önce aklınızı başınıza alın. Uyanın! Çünkü Allah, kaldırılmamış silahın, duyurulmamış feryadın ve gözleriniz önünde boğazlanan ümmete verilmeyen yardımın hesabını sizden tek tek soracaktır. Ve bilin ki, hesap günü yakındır. Allah’ı boş sloganlarla kandırabileceğinizi, sahte isimlerin arkasına saklanabileceğinizi sanmayın! Sakın, selin sürüklediği çer çöp gibi olmayın! Dininize arkadan kılıç sallayan, sonra da tepenizde aldatmacanın bayrağını dalgalandıran bir batılın kalkanı olmayın! Allah’tan sizi hakka yöneltmesini ve ona uymanızı niyaz ediyoruz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ“Ey inananlar! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.” [Maide 51]

Devamını oku...

Husiler, Bekil ve Haşid Kabilelerinin Seferberlik Çağrısı Yapmalarından ve Savaş Tamtamları Çalmalarından Sevinç Duyuyorlar

26 Temmuz 2025 Cumartesi günü, Amran vilayetine bağlı Ayal Serih ilçesinin el-Hayt bölgesinde, Şeyh Hamid Mansur Redman, damadı ve el-Hayt Polis Karakolu Müdürü olan Hamir Salih Rutas Fleyte “Ebu Uzr” tarafından öldürüldü. Cinayetin, aile içinde yaşanan bir anlaşmazlık üzerine Şeyh Radman’ın evinden ayrıldıktan kısa bir süre sonra işlendiği anlaşıldı. Katil, aynı zamanda bir polis şube müdürüdür. Görevi gereği can, mal ve namus güvenliğini sağlamak, toplumun huzurunu korumak, güven ortamını tesis etmek ve kanunlara aykırı hareket edenleri engellemekle yükümlüdür. Toplumun huzurunu sağlaması gereken kişi, caddede amcasının üzerine kurşun yağdırdı!

Şimdiye kadar Husi yetkililer, katile Allah’ın emrettiği şekilde davranmamıştır. Oysa kendilerine düşünce veya inançta muhalif olanları ya da zalim siyasetlerine itiraz edenleri, hiçbir tereddüt göstermeksizin zorla zindana atmaktan ve derdest etmekten çekinmemektedirler. Caniler, suçlular, katiller, insanların canına haksız yere kıyanlar ise, bu yöneticilerin umurunda bile değil! Çünkü bunlar yönetici değil, sadece kendi taraftarlarını gözeten bir zümredir! Hâlâ dar bir grup kafasından kurtulup devlet gibi düşünemiyorlar ve bu yüzden de halka asla eşit davranmıyorlar! Aksine, yönetimleri ayrımcılık, asabiyet (kabilecilik) ve ırkçılık üzerine kuruludur. Kendi adamları suç işlediğinde ise adaleti oyalamaktan, ertelemekten, ayak diremekten başka bir şey yapmazlar! Fleyte’nin katilini kanatları altına almaları, bundan önce Şeyh Ahmed Salim es-Sükkeni’nin katilini, masum çocuk Cennet’in ırzına geçenleri ve daha nicelerini korumaları bunun en açık delilidir... Rada’da işlenen cinayetleri, evlerin havaya uçurulmasını, köylerin kuşatılmasını ve insanların ağır silahlarla vurulmasını saymıyorum bile... Katilin, suçlu olduğu halde yakalanmasında sergilenen bu gevşeklik, karanlık bir planları olduğunun açık bir kanıtıdır. Şunu iyi bilmeliler ki, katilin rütbesi ne olursa olsun, Allah’ın kanunu önünde herkes eşittir. Ve yaptıkları kötülükler eninde sonunda dönüp kendilerini bulacaktır. Kendi hazırladıkları zehri kendileri içecekler ve Allah’tan başka güvendikleri her ne varsa, o şey onlar için bir azap kaynağı olacaktır.

Yoksa Husiler, Şeyh Redman’ın kanı üzerinden uzun yıllar geçmesini, ardından Muhammed Ali Husi’nin bu cinayeti kabileler arası barış gösterisine dönüştürerek cemaatin reklamını yapmasını mı bekliyorlar?

Biz Husilerin, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in vefatının ardından Halife olan Ebu Bekir’in hutbede söylediği şu meşhur sözü “Aranızda en güçlü olan bile, hakkı ondan alana dek yanımda zayıftır” kendilerine rehber edinmeyeceklerini gayet iyi biliyoruz. Peki Husiler, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözüne ne diyecekler:

لَوْأَنَّفَاطِمَةَبِنْتَمُحَمَّدٍسَرَقَتْلَقَطَعْتُيَدَهَا“Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, elbette onun da elini keserdim.” [Buhârî ve Müslim]

Husilerin, katil ve maktulün kabilelerinin, olası bir çatışma için adam toplamalarına göz yumması, büyük bir suçtur ve bunun vebali onlara aittir. Halbuki onlar, Allah’ın şu buyruğuna göre hüküm vermeliler:

وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ“Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.” [Bakara 179] Ölen kişinin yakınları da Allah’ın şu emrine uymalılar:

وَلا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلاّ بِالْحَقِّ وَمَنْ قُتِلَ مَظْلُوماً فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَاناً فَلا يُسْرِفْ فِي الْقَتْلِ إِنَّهُ كَانَ مَنْصُوراًHaklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın dokunulmaz kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine (mirasçısına) bir yetki vermişizdir. O da öldürme hususunda aşırıya gitmesin. Çünkü ona (dinin bu emriyle) yardım edilmiştir.” [İsra 33] Tabii eğer Husilerin başka siyasi hedefleri varsa ve Allah’ın indirdiğiyle hükmetme prensibini öncelik listelerinin en sonuna koyuyorlarsa, o zaman durum değişir!

Bu laik düzenlerin başımıza bela ettiği en büyük felaketlerden biri de, zalim yöneticilerin keyfine göre alevlendirip keyfine göre bastırdığı kan davaları fitnesidir! Onların gözünde masumların kanının hiçbir değeri yoktur; Masumların kanını çarpık iktidar koltuklarına yapışıp kalmak için bir koz olarak kullanırlar! Önceki devrik rejim, masumların kanını bir koz olarak defalarca kullanmıştır, Husiler de şimdi onun izinden gitmektedir.

Yemen’de kabile nüfuzunun ne kadar güçlü olduğunun elbette kâfir Batı da farkındadır! Bu nedenle, suçlu yöneticiler eliyle kabile yapısını yok etmeye ve liderlerini parayla yozlaştırmaya çalışmıştır. İngiltere, kurnazlık ve hile ile Körfez emirleri üzerinden birçok kabile liderine para akıtmıştır. Amerika ise kabileleri ezmek, parçalamak ve liderlerini ortadan kaldırmak için büyük çaba harcamaktadır. Bunu da kabileleri birbirine düşürerek, İngiltere ve onun işbirlikçilerine bağlı şeyhlere rakip liderler üreterek, onları ülkeden sürerek, yerine başkalarını getirerek, fakirleştirip aşağılayarak ve ortadan kaldırarak, ayrıca aralarındaki kan davalarını körükleyerek yapmaktadır. İşte çoğunun başına gelen acı gerçek bu! Bu yüzden ey kabileler! Başınıza örülen bu çorabın ne zaman farkına varacaksınız?!

Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti olarak biz, Bekil ve Haşid kabilelerinin önde gelenlerini ve tüm Yemen kabilelerini, kendilerine karşı uygulanmakta olan parçalama, zayıflatma ve oyalama stratejisinin bilincine varmaya ve Yüce Allah’ın şu buyruğuna uymaya davet ediyoruz:

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَاناً وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” [Ali İmran 103] Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu çağrısına uyun:

مَا بَالُ دَعْوَى الْجَاهِلِيَّةِ؟» ثم قال: «دَعُوهَا فَإِنَّهَا مُنْتِنَةٌ“Bu cahiliye davası da nedir? Sonra Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “Milliyetçiliği bırak! O kokuşmuş bir leştir” [Buhari ve Müslim]

Ey Kardeşler! Savaş çağrılarını durdurun! Şeytanın yolunu kesin; birbirinizin kanını helal saymayı bırakın! Katilin derhal teslim edilmesi ve Allah’ın hükmünün uygulanması gerekir! Yemen’in kuzeyindeki ve güneyindeki eski ve mevcut yöneticilerin, Kâfir Batı’nın birer memuru olduğunu bilmelisiniz. Batının seküler sistemlerini uygulamakta ve haçlı ruhuna sahip Birleşmiş Milletler’e başvurmaktadırlar. Allah’ın Kitabı’nın hükümleri ise terk edilmiş durumdadır ve sadece manası üzerinde düşünülmeden yapılan bir okumadan ibaret hale gelmiştir. Sizler, bu işbirlikçi rejimleri devirip yerine İslam’ı hâkim kılmaya muktedirsiniz! Allah’ın şeriatını aranızda hakem kılın, küfrün hükümlerini reddedin. Küfür kanunlarını ve düşman tuzaklarını elinizin tersiyle itin. Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet’i kurmak için çalışanlara, Evs ve Hazrec’in Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e Yesrib’de nusret vermesi gibi nusret verin. Vefatı nedeniyle Rahman’ın Arş’ının sarsıldığı ve yetmiş bin meleğin cenazesine katıldığı Sad bin Muaz gibi olun.

Bekil ve Haşid kabilelerine mensup evlatlarınız, devletin her zerresine, her cephesine sızmış durumda! Dahası, ordunun ve polisin en tepesindeki koltuklara onlar oturuyorlar! Bu demektir ki, bu zalim yöneticileri tarihten silip atmak ve yerine İslam’ın adaletini getirmek sizin elinizdedir!

Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti, iman ve hikmet ehli kimseleri, İslamî hayatı yeniden başlatmak ve Allah’ın indirdiği hükümlerle yönetmek üzere, Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafeti kurmak için kendisiyle birlikte çalışmaya davet ediyor. Hilafet, İslam’ı uygulayacak ve tüm Müslüman ülkeleri Ukab bayrağı altında toplayacaktır. Birçoğunuzun tanıdığı Hizb-ut Tahrir; sağlam bir metoda, dosdoğru bir yola, gerekli güce ve liyakate sahiptir. Devletin ilan edildiği ilk günden itibaren uygulamaya hazır, Allah’ın Kitabı ve Rasûlü’nün Sünnetinden istinbat edilmiş alternatif bir anayasa taslağına sahiptir. O, bu yüce gaye için aranızda ve sizinle birlikte çalışmaktadır. Sadece Yemen’de değil, dünya üzerinde kırktan fazla ülkede bu mücadeleyi imanla, karşılığını sadece Allah’tan umarak ve yılmadan sürdürmektedir! Parti ayrıca, Allah’ın yardımı ve zaferi gelinceye kadar Allah’a verdiği söze sadık kalan üyelere sahiptir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Ey Müslümanlar! Hâlâ Bu Ruveybida Yöneticilerinizin Size Bir Faydası Olacağını mı Düşünüyorsunuz?

Yahudi varlığı, Gazze halkına yönelik vahşetini sürdürüyor! Her gün onlarca şehit veriyoruz. Bölgeye uygulanan abluka nedeniyle Gazze halkı açlıkla karşı karşıya. Gazze, açlığa ve ölüme mahkûm edilmiş durumda. Ne yiyecek, ne içecek ne ilaç ne de barınacak yerleri var! Yapılan yardımlar ise sadece utangaçça ve sembolik boyutlarda; yaraları sarmaktan çok uzak. Fakat yüz binlerce insan, açlıktan ölmemek için ağzına atacak bir lokma veya çocuklarının karnının gurultusunu bastıracak bir yiyecek dahi bulamıyor. Dolayısıyla dünyanın gözleri önünde, kimsenin yardım eli uzanmadan, açlıktan kıvranarak can veriyorlar!

Dünyanın dört bir yanında halklar, Gazze’ye yönelik savaşın bitmesi, ablukanın son bulması ve aç kalan insanlara yardım ulaştırılması için sokaklara döküldü. Ancak tüm bu çabalar, hükümetlerini ancak küçük bir mahcubiyete sürükleyebildi. Nitekim bu hükümetlerden bazıları, tıpkı eli kolu bağlı sıradan bir insan gibi, utana sıkıla Gazze’deki ablukanın kaldırılması yönünde talepte bulundular. Adeta siyasi bir güce sahip olmayan sıradan bireyler gibi davrandılar!

Müslüman ülkelerin durumuna gelince özellikle Filistin’e komşu olanların ahvali içler acısı! O ülkelerin halkları Allah yolunda cihat etmeye ve Gazze’deki din kardeşlerine yardım eli uzatmaya can atarken, o alçak ve ihanet içindeki yöneticiler, Gazze’ye bir damla suyun bile geçişine müsaade etmiyorlar!

Söz konusu ülkelerin orduları ise, Yahudi varlığına karşı savaşmak ve Gazze’nin mazlum halkına yardım eli uzatmak gibi şeri vazifelerini yerine getirmek yerine sınırlarda bekleyip Müslüman kardeşlerinin Gazze’ye ulaşmasını engelliyorlar! Sanki bu ordular, Yahudi varlığını korumayı kendilerine görev edinen o Ruveybida yöneticilerden emir bekliyor gibiler!

Gazze’nin mazlum insanlarının yaşadığı bu büyük ıstırap karşısında, yürekleri burkan soru hep aynı: Acaba Müslümanların veya onların ordularının yüreğinde, bu Ruveybida yöneticilere dair bir nebze olsun ümit kalmış mıdır? Yoksa onlar, tarihin o şanlı sayfasındaki Halife Mutasım’ın asil kahramanlığının, bir gün kendi damarlarında da dolaşacağı anı mı bekliyorlar? Bu sorunun yanıtı, Rabbimizin kelamında gizlidir:

إِنَّ اللهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنفُسِهِمْ“Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez” [Rad 11] İnsanların nefislerindekini değiştiren temel etken, onlara uygulanan sistemlerdir. Bu düzenler ise ihanet üzerine kuruludur. Çünkü insanları Allah’ın dininden uzaklaştırmakta, aralarındaki kardeşlik bağlarını parçalamakta ve Allah’ın yasakladığı milliyetçilik hislerini körüklemektedir. Gazze’de yaşanan onca katliamı, yıkımı, kuşatmayı ve açlığı, sanki Müslüman bir ülkede olmuyormuş ve sanki kendi kardeşlerinin başına gelmiyormuş gibi normal görmektedirler!

Ey Müslümanlar! Ey Müslüman ülkelerin orduları!

Artık, sömürgeci kâfirlerin başınıza diktiği bu Ruveybida yöneticilerden bağımsız olarak, kendi işlerinizi derleyip toparlamanızın ve kendi kararınızı vermenizin vakti gelmiştir. Zira onlar, sizin hakkınızda hiçbir yemin ve söze sadakat göstermezler. İşlerinizin güdülmesini, çıkarlarınızın korunmasını, Gazze ve diğer yerlerde kardeşlerinize yardım edilmesini umursamazlar. Bu nedenle bu yöneticilerin kökünü kazıyıp Allah’ın kitabı ve Peygamber’in sünnetiyle hükmedecek, orduları Müslümanların yardımına gönderecek, izzetinizi ve onurunuzu geri verecek bir halifeye biat etmeniz farzdır! Ve bilin ki karşınızda halkına hiç yalan söylemeyen, İslam temelli kalkınma projesinin sahibi Hizb-ut Tahrir’den başka seçenek yok. Öyleyse Allah’ın dinine yardım edin ki O da size yardım etsin ve ayaklarınızı sabit kılsın!

Devamını oku...

5 Ağustos 2024, Zalim ve Onun Zulüm Düzenine Karşı Hâlâ Devam Eden Halk Ayaklanmasının Günüdür, ‘Temmuz Bildirgesi’ ise, ABD Yanlısı Siyasi Partilerin, Halk Ayaklanmasını Bastırmak Amacıyla İmzaladığı Bir İhanet Belgesidir

5 Ağustos 2025’te zalim Hasina ve baskıcı rejimine deviren kitlesel ayaklanmasının üzerinden bir yıl geçmesine rağmen halk derin bir umutsuzluk içinde. Çünkü o zalim devrildikten sonra, Amerika’nın uşakları ve iktidar hırsıyla gözü dönmüş siyasi partiler, halkın geleceğine el koymak, umutlarını baltalamak ve bu kutlu kıyamı çalmak için o alçakça şeytani plan ve girişimlerini sürdürdüler. ‘Temmuz Deklarasyonu’ dedikleri paçavra, bu alçakça girişimin en arsız adımıdır!

Halk, ABD’nin köleliğini ve siyasi maskaralığı tiksintiyle reddetmiştir. Söz konusu deklarasyon, halkın temel beklentilerini karşılamaktan uzak olduğu gibi Pilkhana’daki Hint komplosu iddiası ve Şapla Meydanı’ndaki soykırım gibi ulusal hafızada yer etmiş travmatik olaylara referans vermekten dahi kaçınmaktadır. Yetmiş bir (71), yetmiş beş (75) ve doksan (90) referanslarıyla iktidar sınıfının yüzü değişmiş olsa da halkın kara bahtı hiç değişmemiştir. Çünkü o köhne yönetim sistemleri aynı kalmıştır! Aslında bu sistem, mevcut seküler-kapitalist yapıyı korumak ve ABD hegemonyası ile onun bölgesel aparatı Hindistan’ın egemenliğini sağlamlaştırmak için tasarlanmıştır.

Halk ayrıca, öğrenci hareketinin lideri olduğunu iddia eden Ayrımcılık Karşıtı Hareket’in hain liderliğinin, Temmuz Deklarasyonu’nun yapıldığı gün Cox’s Bazar’da Peter Haas ile bir kutlama partisi düzenlediğine de tanıklık etmek zorunda kalmıştır. قَاتَلَهُمُاللهُأَنَّىيُؤْفَكُونَ“Allah onları kahretsin! Nasıl da döndürülüyorlar!” [Münafikun 4] Demokrasi hummasına tutulmuş sözde aydınlara ve siyasetçilere bu sistemin kendi içinde bir diktatörlük paradoksu barındırdığını hatırlatmak isteriz. Demokrasi aslında bir diktatörlüktür; çünkü egemenliği halka vermektedir. Dünyanın en büyük demokratik başkanı olarak kabul edilen Abraham Lincoln’ün, 1861 yılında bazı bölgelerde sivil yasaları askıya alarak ve Anayasayı ihlal ederek diktatör konumuna geldiğini bilmelisiniz. 1862’de Lincoln, habeas corpus’u askıya alarak savaşa karşı çıkan on üç bin ‘Copperhead Demokratı’nı sıkıyönetimle zindanlara atmıştır. Yüksek Mahkeme Başkanı bu fiilleri Anayasaya aykırı bulunca, Lincoln 84 yaşındaki başkan için tutuklama fermanı çıkarmıştır!

Bu olay açıkça gösteriyor ki mevcut sistemde ne kadar reform yapılırsa yapılsın, iktidar seçkinleri güç merkezinde kalmaya devam edeceklerdir. Onların sömürgeci ağababaları olan Amerikalılar da, halkın sırtına binmeye devam ettikleri sürece onlara destek olacaktır! Bu kısır döngü, bir halk ayaklanmasıyla kırılmaya çalışılsa bile, Amerikalılar bu defa da sahte demokrasi vaatleriyle devreye girerek halk hareketinin kontrolünü ele geçirecektir. Bu filmi bu ülke halkı onlarca yıldır izlemektedir! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

يُرِيدُونَ أَنْ يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَنْ يَكْفُرُوا بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالاً بَعِيداً“Tağut’un hükmüne başvurmaya kalkışıyorlar! Oysa onu inkar etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan da onları uzak bir sapıklığa çekmek istemektedir.” [Nisa 60]

Bu halk, demokrasi aldatmacasını da görmüştür! Bu yüzden o şanlı kıyamdan sonraki ilk haykırışı, o laik anayasa paçavrasını yırtıp atmak ve yerine İslami bir anayasa getirmek olmuştur! Ne var ki ABD’ye sadık siyasi partilerin yer aldığı geçici hükümet ise, şanlı Hilafet’in kurulması talebini ‘aşırılık’ olarak etiketleyerek ve ABD’ye ‘aşırılıkla mücadele’ sözü vererek, İslam’a ve Müslümanlara karşı açıkça tavır almıştır. Düşman ülke Hindistan’a karşı orduyu güçlendireceklerine, Pilkhana katliamını doğurmuşlardır! Gerçek şu ki, Hindistan Amerika’nın Hint-Pasifik’teki piyonlarından biridir, bu yüzden Amerika’nın uşağı olan partiler de Hindistan’a karşı bu uşaklık politikasını gütmektedirler!

Artık bu ümmet, demokrasiye ve bu hain partilere lanet okumaktadır! Artık İslami sistem olan Hilafeti kurma mücadelesinde kenetlenmiştir. Yakında kurulacak Hilafet, İslami anayasayı tesis edecek, halkın haklarını koruyacak, kafir sömürgeci ABD’nin egemenliğine son verecek ve Hindistan’ı düşman devlet ilan ederek bu ülkedeki tüm Hint nüfuzunu kökünden söküp atacaktır.

فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى“Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz.” [Taha 123]

Devamını oku...

Trump’a Şirin Gözükmek Uğruna Keşmir’in Kurtuluş Fırsatını Elinin Tersiyle İten Bu Liderlik Değişmedikçe Keşmir Asla Özgür Olamaz

Bugün, o meşum 5 Ağustos’un üzerinden altı koca yıl geçti. Günümüzün zalim hükümdarı Raja Dahir’i olan Modi’nin, İşgal Altındaki Keşmir’in onurunu çiğnediği o kara günün yıl dönümü... O gün Keşmir’in kaderi, okyanus ötesinde yapılan bir pazarlıkla, dönemin Pakistan’daki siyasi ve askeri iradesi olan Bajwa-İmran hükümetinin eliyle ihanete kurban edildi.

Bu acı yetmezmiş gibi, General Bajwa birkaç ay sonra Hindu Devleti ile imzaladığı ateşkesle o ihanetin altına bir imza daha attı. Ne var ki, Keşmir’in çaresiz ve mazlum Müslümanlarının uğradığı bu ihanetin yankıları o günle sınırlı kalmadı ve artarak devam etti.

Takvimler 6 Mayıs 2025’i gösterdiğinde, Hindu Devleti’nin Pakistan’a açtığı savaşın karanlığına, Pakistan Hava Kuvvetleri’nin yiğit şahinleri bir ışık gibi doğdu ve Hindistan’ın kibrini kırdı. O gün sadece yarım düzineye yakın modern savaş uçağını semadan silmekle kalmadılar, korkak düşmanın üzerinde mutlak bir hakimiyetin de mührünü vurdular.

Ve böylece, uzun yılların hasretinden sonra, Modi’nin tek taraflı ilhak fermanının Srinagar’ın kutsal toprağına ebediyen gömülmesi için, şanlı ordumuzun kanatları altında Keşmir’e yeniden kavuşmanın altın fırsatı beliriverdi.

Ne var ki, Pakistan’ın askeri ve siyasi iradesi, imanlarının gereği olarak bu tarihi fırsata sarılmak yerine, Trump’ın gönlünü kazanmayı daha önemli gördü ve onun telkinleriyle bir ateşkese razı oldu. Böylelikle, Gazze’deki Müslümanları yüzüstü bıraktıkları gibi, Keşmir’in mazlum Müslümanlarını da Hindu işgali ve zulmüyle baş başa bıraktılar.

Oysa Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يُسْلِمُهُ“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu (düşmana) teslim etmez.” [Buhârî ve Müslim] Bırakın başka şeyi, Hinduların elindeki altı nehir bile geri alınamadı, Indus Anlaşması bile canlandırılmadı. Bunun yerine, o ihanet dolu ateşkes anlaşması aynen devam ettirildi ve şimdi bu anlaşma, bu yöneticilerin yüzünde bir utanç vesikası hâline geldi.

Ey Pakistan silahlı kuvvetleri içindeki samimi subaylar! Askerî ve siyasî önderliğiniz, ümmete yardım etme iradesini bir kenara bırakıp, Trump’ın rızasını kazanmayı yaşamlarının merkezi hâline getirmiştir. Gazzeli Müslümanlar katledilirken, onlar Trump’ı Nobel Ödülü’ne aday gösterme telaşına düşmüş, CENTCOM komutanı ve Gazze’ye karşı savaşın askerî planlayıcısı General Kurilla’ya Nishan-e-Imtiaz nişanı vermekle meşgul olmuşlardır. Hava Kuvvetleri’nin kahramanlıklarını kendilerine mâl edip, üstüne bir de kendilerine Mareşal rütbesi takmışlardır.

Ne var ki bu payeler, ne Gazze’nin ne de Keşmir’in mazlumlarına en ufak bir fayda getirmemiştir. Aslında bütün yaptıkları, Trump’ın has adamı gibi ülke ülke dolaşıp Siyonistlerin o meşhur iki devletli çözüm masalına zemin hazırlamaktan ibaret!

Mevcut liderlik Keşmir’i kurtaramaz! Zira bu liderlik, uluslararası vesayet düzeninin ve Trump’ın belirlediği sınırları aşma iradesinden yoksundur. Keşmir’in kurtuluşu ancak Pakistan Ordusu’nun cihadıyla mümkündür!

Keşmir’i ancak bir elinde Tevhid sancağını tutarken diğer eliyle göğsünde aslan yüreği taşıyan erlerini meydana salan, fani Trump’a bel bağlamak yerine Baki olan Allah’a dayanan ve bu köhne dünya düzeninin esaret zincirlerini paramparça eden bir liderlik kurtarabilir.

Hizb-ut Tahrir, sizi Gazze ve Keşmir üzerindeki gayrimeşru Yahudi ve Hindu işgallerini ortadan kaldıracak olan Nübüvvet metodu üzere Hilafet’i yeniden kurmaya çağırıyor. Haydi bu çağrıya icabet edin ve Hizb-ut Tahrir Emiri Ata Bin Halil Ebu Raşta’ya nusret vererek Hilafetin kurulmasına destek olun. Allah’ın üzerinize farz kıldığı bu büyük şer’î sorumluluğu yerine getirin.

Devamını oku...

Endonezya, Gazze'den Gelen 2000 Yaralıyı Tedavi Edecek

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Endonezya, Gazze'den Gelen 2000 Yaralıyı Tedavi Edecek

Haber:

Endonezya, Gazze'den 2000 yaralının tedavi edilmesi için hava yoluyla Galang adasına nakledeceğini açıkladı.Cumhurbaşkanlığı sözcüsü, bu adımın tıbbi yardım amaçlı olduğunu ve yeniden yerleştirme amaçlı olmadığını belirterek, hastaların tedavileri tamamlandıktan sonra evlerine döneceklerini vurguladı.

Yorum:

Endonezya, Gazze'ye etkili destek sağlamadaki yetersizliği konusundaki iç eleştirileri yatıştırmak umuduyla bu adımı atmıştır.Galand adası hakkında hızlı bir araştırma yaptım ve adanın nispeten uzak ve yoğun nüfuslu olmadığını gördüm. Ayrıca adanın tarihsel olarak 1970'ler ve 1980'lerde kurulan Vietnamlı mülteciler için bir kamp olarak bilindiğini de öğrendim.Aynı şekilde Endonezya'nın büyük şehirlerine kıyasla gelişmiş bir altyapıya sahip olmadığını ve şu anda, sahra hastaneleri veya karantina merkezleri, COVID-19 salgını sırasında olduğu gibi, enfekte vakaları izole etmek için Galang Acil Hastanesinin inşa edilmesi gibi hükümet projeleri için kullanıldığını da öğrendim.Yaralı, yaslı ve dehşete kapılmış Müslüman bir kardeşini, sanki en iyi sağlık hizmetlerini almaya layık olmayan aşağılık birisiymiş gibi ya da yayılmasını istemediğin bir salgın hastalıkmış gibi böyle bir yere nakletmek ne kadar utanç verici bir şeydir!

Gazze halkına gerçekten yardım etmek isteyen kimse, askeri, gıda ve benzeri tüm tür ve şekilleriyle ölümü durdurması gerekir; bunun dışında kalan hiçbir şey yardım sayılmaz.Onu besleyip tedavi edip sonra eski haline geri döndürmek nasıl bir yardım Allah aşkına?!Gazze halkına gerçekten yardım etmek isteyen birinin, derhal orduları harekete geçirmesi gerekir; zira demir ancak demirle dövülür ve ordular, bugün İslam ülkelerinde mevcut hain ve ajan rejimlerin gölgesinde harekete geçmeyeceklerdir. Bu yüzden “Vacibin Ancak Kendisi ile Tamamlandığı Husus da Vacibtir” kaidesinden hareketle,bu rejimleri devirmek ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak vacip bir hale gelmiştir.Hizb-ut Tahrir'in, Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ilk İslam Devletini kurarken izlediği metodu örnek alarak kendisi için çalıştığı şey tam da budur.Eğer gerçekten Gazze halkına yardım etmek istiyorsanız, sizi buna davet ediyoruz ey Müslümanlar!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Cabir Ebu Hatır

Devamını oku...

Ümmetin Vahdeti Ancak İslam Temelinde Olacağı Gibi Onun Güvenliği İse Lafla Değil Orduları Harekete Geçirmekle Olur

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Ümmetin Vahdeti Ancak İslam Temelinde Olacağı Gibi Onun Güvenliği İse Lafla Değil Orduları Harekete Geçirmekle Olur

Haber:

Kuveyt el-Seyassah Gazetesi 6/8/2025 Çarşamba günü, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'nin yeni idari başkentteki askeri akademiyi ziyareti sırasında medya aracılığıyla Arap halkları arasında bölünme yaratma girişimlerine karşı uyarıda bulunarak, anlaşmazlıkları aşıp Arap birliğini güçlendirme çağrısında bulunduğunu ve Mısır'ın güvenliğinin Arap güvenliğiyle bağlantılı olduğunu vurguladığını ve bölgenin istikrarını bozacak herhangi bir dış müdahaleyi reddettiğini söyledi.Bölgedeki olağanüstü koşulların 2011'den beri başlayıp sadece 7 Ekim 2023'ten sonra başlamadığına işaret ederek Mısır'ın denge ve müdahalesizlik esasına dayalı politikalarının doğruluğunu teyit ettiğini ifade etti.Gazze savaşının Süveyş Kanalı üzerindeki etkisini de kabul etti ancak ekonomik reform sürecinin devam edeceğini vurgulayarak Gazze'de yaşananları “eşi benzeri görülmemiş bir yıkım” olarak nitelendirdi ve Mısır'ın rolüne karşı yürütülen çarpıtma ve yanıltma kampanyalara rağmen, Mısır'ın savaşı durdurma ve insani yardım ulaştırma çabalarını sürdürdüğüne dikkat çekti.

Yorum:

Sisi, kendisini sözde Arap birliğinin koruyucusu gibi göstermeye çalışıyor, “medya organları aracılığıyla Arap halkları arasında bölünme yaratmak” olarak adlandırdığı şey hususunda uyarıda bulunduğu gibi Arap ülkeleri arasındaki “anlaşmazlıkların aşılması” çağrısında bulunuyor.Ancak konuşmanın özünü, konuşmacının konumunu ve siyasi rolünü dikkate alanlar, ortaya atılan şeylerin ümmetin çıkarlarına aykırı ve İslam'ın hükümleri ve maksatlarıyla temelden çelişen kötü niyetli politikalar için sözlü bir kılıf olduğunu idrak eder.

Çağdaş siyasi bağlamda “anlaşmazlıkları aşma” çağrısında bulunmak, özellikle Mısır rejimi de dahil olmak üzere Arap rejimlerinin Gazze halkını yüzüstü bırakmaya, onları kuşatmaya, Yahudi varlığıyla iş birliği yapmaya, hatta güvenlik koordinasyonu ve normalleşme yoluyla onun varlığını pekiştirmeye ortak oldukları acı gerçekliğin gölgesinde ümmetin düşmanlarıyla olan çatışmanın gerçeğini gizleme ve yöneticilerin ihanetini örtbas etme çağrısıdır.

Arapçılık, milliyetçilik ve vatancılık, halkları birleştirebilecek veya aralarında bir bağ oluşturabilecek şeyler değildir; aksine halkları birleştirecek olan tek bağ, İslam akidesidir. Peki Refah sınır kapısı aç çocukların yüzüne kapatılırken, kuşatma altındaki insanlara yardım ulaştırılması engellenirken, geçişler işgalciyle koordine edilirken ve gasp edilmiş toprakları kurtarmak için orduların harekete geçmesini isteyen herkes suçlu sayılırken hangi Arap birliği Allah aşkına?!Arap rejimleri, aleni ve dolaylı olarak Gazze halkına karşı yürüttüğü vahşi savaşta gasıp varlığın yanında dururken, pekiştirilmek istenen hangi birlik acaba?!Politikalarını Washington'dan alan ve ordularını Allah yolunda değil de, ona hizmet etmek için harekete geçiren sistemlerden nasıl vahdet beklenebilir ki?!

Arap ülkelerindeki gerçek anlaşmazlık halklar arasında değil, aksine halklar ile bu rejimler arasında olduğu gibi ümmetin sorunlarını omuzlarında taşıyan, Filistin'in kurtuluşu için çalışan ve İslam'ın egemenliğini isteyenler ile kendilerinin sömürgecinin ajanları, Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen sınırların bekçileri ve Amerikan, İngiliz ve Siyonist çıkarların hizmetkarları olmasına razı olan yöneticiler arasındadır.

Sonra Sisi, sanki kendi rejimi darbeleri desteklememiş, karşıt devrimlerin yanında durmamış, Libya ve Sudan'da istihbaratlara müdahalede bulunmamış, ümmeti parçalayan ve onu siyasi, ekonomik ve askeri bağımlılık altında tutma projelerine hizmet eden gündemlere dahil olmamış gibi “diğer ülkelerin işlerine karışmamaktan” bahsediyor. Zahiri egemenliğe saygı duyan, batını ise baskıcı rejimleri pekiştirmeyi ve sömürgecinin haritalarını korumayı amaçlayan bu çağrı, İslam'ın bölünmesini kabul etmediği, aksine tek bir bayrak, tek bir Halife ve tek bir varlık altında birliğini vacip kıldığı İslam ümmetinin bölünmesini pekiştiren bir çağrıdır.

Gazze'deki savaş hakkında yaptığı konuşmaya gelince; “mevcut yıkımı eşi benzeri görülmemiş” olarak ifade edip katliamların korkunçluğunu kabul etmesine rağmen, sözlü kınamadan öteye geçmemiş, aksine Mısır'ın savaşı durdurma ve yardım ulaştırma rolünü vurgulamaya devam etmiştir ki bu söylem, artık ifşa olmuş ve bıkkınlık uyandıran bir söylem haline gelmiştir; çünkü buna, geçitlerin fiilen kapatılması, boğucu güvenlik şartları, işgalle sürekli koordinasyon, hatta Gazze'ye destek için askeri harekat talep eden herkesi şeytanlaştıran medya manipülasyonu eşlik etmektedir.

Mısır'ın merkezi rolünü hedef alan çarpıtma ve yanıltma" kampanyalarından bahsetmesi şaşırtıcı değildir;zira tiranlar, ülkeleri yoksulluk, aşağılanma ve sömürgecilere kölelik içinde yanıp tutuşurken bile her zaman eleştiriden bıkkınlık duyarlar, bunu çarpıtma olarak değerlendirirler ve istikrardan bahsederler.Aslında gerçek çarpıtma, rejimin medya ve siyasi organlarının halkları yanıltması, cihat ve mücahitlerin imajını çarpıtması, düşmanla barışa teşvik etmesi ve Filistin'in kurtuluşu için yapılan tüm çağrıları bastırmasıdır.

2011 yılından bu yana bölgenin yaşadıklarının “Mısır'ın dengeye dayalı politikalarının doğruluğunu kanıtladığına” işaret etmesine gelince;bu, gerçekliği tersine okumaktır. Zira o yıldan bu yana yaşananlar, ümmetin baskıcı rejimlerin pençesinden kurtulmaya çalıştığı devrimlerdir; ancak örülen komplolar, rejimlere sağlanan dış destek ve iç ihanetler bu hareketleri öldürmüştür.Mısır rejimi, karşıt devrime liderlik edenlerin başında gelmekte olup denge için bir örnek değil, aksine uluslararası güçlerin önünde tam bir boyun eğme örneğidir.

“Anlaşmazlıkları” aşmanın gerçek yolu, hainlerle uzlaşmak ya da gerçekleri örtbas etmek değildir, aksine ümmetin birliği, Filistin'in kurtuluşu ve Allah'ın şeriatının uygulanması önündeki tek engel olan bu rejimleri ortadan kaldırmaktır.Bu ise ancak Müslümanların dağınıklığını bir araya getirecek, onların saflarını birleştirecek, mübarek toprakları ve tüm Müslüman ülkeleri kurtarmak için hazırlık yapacak, sömürgecilerin ve ajanların ellerini koparacak ve Kudüs, Şam ve Bağdat surları ile Sykes-Picot rejimleri tarafından rehin alınan tüm başkentlerde "لا إله إلا الله " sancağını dalgalandıracak Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin olduğu İslam Devleti'nin kurulmasıyla olacaktır.

Ey Kinane askerleri ve ey en hayırlı askerler: Ümmeti gerçekten birleştirecek olan şey, bu rejimleri kökünden söküp atmak, Batı'nın elçiliklerini kapatmak, ülkemize zarar veren ellerini koparmak ve onun iğrenç bağımlılığından tamamen kurtulmak ve tüm bunları da kurtların kemirdiği bu tahtların enkazı üzerine Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmakla taçlandırmaktır;ey ümmetin askerleri ve onun büyük adamları olan Kinane'nin askerleri, bu emanete layık olan sizlersiniz ve sizleri, İslam'a, şeriatına ve ümmetine zafer kazandıracağınız büyük bir destan beklemektedir.Peki Allah için bu söyleyip O'nun yolunda öfkesini ilan ederek ihanet rejimlerini ortadan kaldıracak, ümmeti birleştirecek ve gasp edilen otoriteyi geri kazandıracak aklı başında bir adam yok mu?

Bizler, Allah'ın size farz kıldığı, kıyamet günü Allah'ın huzurunda hesap vereceğiniz ve Mısır halkı, mübarek topraklar, aksine kendisine yardım etmekten vazgeçer, onun yanında yer almaz ve devletini kurmak ve otoritesini geri kazanmak için çalışanlara yardım etmezseniz tüm ümmetin vebalinin boynunuzda asılı olarak kalacağı şerî vacibi sizin önünüze koyuyoruz. Öyleyse acele edin, zira fırsat elinizde ve hayır size çağrıda bulunuyor; haydi o zaman ellerinizi, İslam'ı uygulamak ve onun otoritesini yeniden tesis etmek için çalışan muhlislerin elleri üzerine koyun.Böylece umulur ki Allah, geçmişte yaptıklarınızı bağışlar, sizin ellerinize hayır yazar ve böylece de ümmetin beklediği, Allah Subhanehu'nun vaat ettiği ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdelediği Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti sizin sayenizde kurulur.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ

Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Said Fazıl - Mısır

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER