Perşembe, 20 Ramazan 1446 | 2025/03/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Gazze Aç ve Susuz Bir Halde Orucunu Açtı ve Çocuklarının Kanları İçinde Gecesini İbadetle Geçirdi

Gazze, Ramazan’ın 18. gecesinde, yine bombalandı hem de ilk günkü saldırıdan daha beter ve daha ağır bir şekilde! Bugün Gazze, saldırıya uğradı hem de halkı aç ve susuzken, gece ve gündüz oruç tutuyorken.

Gazze’ye bugün yine bombalar yağdı. Gazze halkının kendisini güneşin kavurucu sıcaklığından bile koruyacak hiçbir şeyi kalmadığı halde peki ya bomba yağmuru ve top mermisinden nasıl korunacaklar? Bugün Gazze yeniden bombalandı ama yaralılarının yarasını saracak bir bez, şehitlerini kefenleyecek ya da parçalanmış etlerini ve kemiklerini toplayacak bir örtüleri bile yok. Gazze bugün ağır bombardıman altında. Zaten öncesinde abluka, halkın yaşam koşullarını zaten felç etmişti. Bugün Gazze yine bombalanıyor, ama şehit yakınlarının taziyeleri kabul edecek bir evleri bile yok!

Bir gecede neredeyse dört yüz şehit. Çoğu kadın ve çocuk! Tertemiz bedenleri kanlar içinde üst üste yığıldı. Yahudilerin başındaki cani, bu saldırının öncekilerden daha şiddetli ve daha acımasız olduğunu dile getirdi. Wall Street Journal, Trump’ın bu saldırıya yeşil ışık yaktığını yazdı. Yemen’de kadınları ve çocukları bombalayan da Trump’ın kendisidir! İşte bu yüzden bu savaş, mübarek Ramazan ayında, hak ile batılın ayrıldığı Bedir Savaşı’nın yıldönümünün ertesi günü İslam ümmetine karşı açılmış bir Haçlı-Yahudi savaşıdır!

Ne Arap ne de yabancı arabulucular, Gazze’ye bir fayda sağlayabildi. Onların yalnızca Yahudi esirleri kurtarmak için düşmanın arabuluculuğunu yaptıkları ve onlara göre Yahudilerin Gazze halkından daha değerli olduğu bugün düne kıyasla daha net bir şekilde görülmüştür.

Arap Birliği zirveleri veya “İslam” İşbirliği Teşkilatı konferansları da Gazze halkına hiçbir fayda sağlamadı. Gazze’nin yeniden inşası ve mücahitlerinin silahsızlandırılması önerilerini efendileri Trump’a sunan bu zirvelerde, Gazze’de akan kanı durduracak, Gazzelileri savunacak ya da düşmana yanıt verecek tek bir kelime bile edilmemiştir.

Gazze halkına, yardım vaatleri de, sınırda yığılıp kalan ve açları doyurmak veya susuzluktan boğazı kuruyanlara su ulaştırmak için Yahudilerin iznini bekleyen gıda malzemeleri de hiçbir fayda sağlamadı.

Ey İslam ümmeti ve askerleri! Gazze bugün açlık içinde orucunu açıyor. Çocuklarının kanları içinde gecesini ibadetle geçiriyor. Yahudiler bu konuda suçlanamaz, zira kinleri ağızlarından, uçaklarından ve top mermilerinden açıkça belli oluyor. Gazze halkını ya zorla göç ettirmek ya da tamamen yok etmek için çalışıyorlar. Öldürmek, zorla göç ettirmekten daha çok hoşlarına gidiyor. Yeşil ışık yakması nedeniyle Trump da suçlanamaz, çünkü Amerika, Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetine yapılan tüm kötülüklerin kaynağıdır. Liderlerinin bu dine ve mensuplarına olan nefreti ufuklara ulaşmış durumda. Aynı şekilde, vurdumduymazlıkları nedeniyle Müslümanların yöneticileri de suçlanamaz; tutumları bellidir. Ümmete ihanet etmekten öte ona düşmanlık etmeye başlamışlardır. Bütün bu kimseler suçlanamaz. Zira Allah’a, Rasûlüne ve müminlere düşmanlık edenlerden hiç hayır beklenir mi?

Ey İslam ümmeti ve askerleri! Asıl suçlanacak olan sizlersiniz. Bu günahın ağırlığını sizler taşıyacaksınız. Allah’ın huzurunda bunun hesabını vereceksiniz. Eğer Gazze’ye siz yardım etmezseniz, peki o zaman kim yardım edecek? Eğer cihat ilan edip yürüyüşe geçmezseniz, peki o zaman düşmanımızı kim dur diyecek? Eğer ordular, tahtları devirmek üzere harekete geçmezse, peki o zaman dökülen kanlarımızın intikamını kim alacak?

Ey İslam ümmeti ve askerleri! Gazze kanlar içindeyken ve oluk oluk çocuklarının kanları akarken, vallahi Allah, tuttuğunuz oruçları, gece yaptığınız ibadetleri ve kıldığınız teheccüd namazları asla kabul etmeyecektir. Kardeşlerinizi en azılı düşmanınızın ellerine terk etmenize, düşmanınız, çocuklarınızı, kadınlarınızı ve yaşlılarınızı katlederken, sizlerin Bedir, Hıttin ve Ayn Câlût’ta olduğu gibi harekete geçmeyip evlerinizde ve camilerinizde oturmanıza Allah asla razı olmaz. Hayır, vallahi, Allah ancak topyekûn seferberlik ilan etmenize, suçlu Yahudi varlığını kökünden söküp atmanıza, yeryüzünü kötülüklerinden arındırmanıza, Peygamberiniz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra topraklarına üzüntüden sonra yeniden sevinç yaşatmanıza, hatta Trump’ı ve onunla birlikte tüm büyük suçluları cezalandırmanıza razı gelir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ أَرَضِيتُمْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ * إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” [Tevbe 38-39]

Devamını oku...

Paralel Hükümetin Kurucu Tüzüğü, Sekülerizmi Pekiştirmekte ve Ülkenin Birliğini Baltalamaktadır Bu Yüzden Ey Dürüst ve Samimi İnsanlar! Bu Satılmışlara Engel Olun!

  • Kategori Sudan
  •   |  

Hızlı Destek Güçleri, Sudanlı siyasi güçler ve bazı silahlı gruplar, 22 Şubat 2025 Cumartesi akşamı Kenya’nın başkenti Nairobi’de, sözde Birlik ve Barış Hükümeti’nin kurucu tüzüğünü imzaladı. Bu sözde hükümet, Darfur bölgesinde Hızlı Destek Güçleri’nin kontrolündeki bölgelerde kurulacak paralel bir hükümettir.

Bu tüzük Sudan’ın birliğini derinden baltalamak için atılmış büyük bir adımdır. Ama gerçeği saklamak için buna “Birlik Hükümeti” diyorlar! Oysa ki, gerçekte bu hükümet, Darfur’u Sudan’dan koparma ve 2005 Nevaşa Anlaşması ile başlayan Sudan’ı bölme stratejisini perçinleme hükümetidir. Aynı şekilde, halkı yanıltmak amacıyla bu hükümete “Barış Hükümeti” de diyorlar. Peki Sudan halkının kutsallarına, kanlarına, namuslarına ve mallarına saldıran Hızlı Destek Kuvvetleri’nin ülkeye barış getirebileceğine aklı başında bir insan inanabilir mi?

Bu tüzükte en çok ön plana çıkan maddeler şunlar: “Özgürlük, eşitlik ve adalet ilkeleri üzerine kurulu laik ve demokratik bir devletin inşası ve kurulması.” ve “Bütün bölgelere kendi siyasi, ekonomik ve kültürel işlerini idare etme hakkı tanıyan gerçek bir adem-i merkeziyetçi yönetim sisteminin kurulması”

Tüzükte savunulan sekülerizm, 1899’da Sudan’ı işgal eden sömürgeci kafir Kitchener’in ordularının ülkeye getirdiği ve o zamandan beri ülkede uygulanagelen laikliğin ta kendisidir. Bu laiklik, zenginliklerimizi bir lanete, ülkemizi de bir tarafta Amerika ve desteklediği askeri ve siyasi güçler, diğer tarafta İngiltere ve desteklediği sivil ve silahlı gruplar arasında uluslararası bir çatışma arenasına dönüştürmüştür. Sudan, büyük bir kutuplaşmanın içine itilmiş, sonuçta bu kutuplaşma her şeyi yakıp yıkan şiddetli bir savaşa yol açmıştır. Bu da Sudan’ı parçalama planının yeniden uygulamaya konması için uygun bir ortam oluşturmuştur. Şimdi de Amerika, tıpkı Güney Sudan’ı ayırdığı gibi, Darfur’u da Sudan’dan koparmak için harekete geçmiştir. Sudan’ın birliğine komplo kurmakla suçlanan Kenya Cumhurbaşkanı William Ruto, X platformunda paylaştığı bir tweette şu ifadeleri kullandı: “ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile yaptığım telefon görüşmesinde, Sudan’daki mevcut durumu ve ülkemizin, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve diğer paydaşlar için diyalog platformları sunarak Sudan’ın kaosa sürüklenmesini engelleme çabalarına katkıda bulunma konusundaki temel rolünü ele aldık.” (Eş Şark)

Sekülerizm, yani din ile hayatın ayrılması düşüncesi, Batı’nın bozulmuş ve hayat sistemleri içermeyen dini nedeniyle benimsediği bir akidedir. Bu yüzden arzularını ilah edinmişler ve mekanik çoğunluk yöntemine göre hayat sistemleri belirlemişlerdir. Böylece demokrasiyi yönetim sistemi olarak benimsemiş, özgürlükleri kutsallaştırarak sapkınlığa düşmüşlerdir. Dünyaya hâkim olduklarında da insanları saptırmışlar ve büyük bir yozlaşmaya sebep olmuşlardır. Laiklik ve yönetim sistemi demokrasi, akidesi, Allah’tan başka ilah yoktur Muhammed Allah’ın Rasûlüdür ilkesine dayanan yüce İslam dinine aykırıdır. Zira Allah’ın elçisi olan Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Rabbinden getirdiği vahiy, yaşam sistemleri ve yasalar barındıran eksiksiz bir dindir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

الْيَوْمَ أكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلَامَ دِيناً“Bugün sizin dininizi kemale erdirdim. Ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslam’dan razı oldum.” [Maide 3]

قُلْ إنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ“De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” [Enam 162]

Genel özgürlükler ise, insanı arzularının ve tutkularının kölesi yapar! Özgürlükler, her yönüyle İslam’a aykırıdır. Zira İslam, insanın inancında, dış görünüşünde, eylemlerinde, sözlerinde ve kazancında yalnızca alemlerin Rabbi olan Allah’a kulluk etmesini öngörür! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

  وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْراً أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلالاً مُّبِيناً“Allah ve Rasûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mümin erkek ve hiçbir mümin kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” [Ahzab 36]

Gerçek bir adem-i merkeziyetçi sistem metnine gelince, sömürgeci kafirin Nevaşa, Doha ve Juba anlaşmaları ile Sudan’ın birliğine karşı elde ettiği kazanımları korumalarını sağlıyor. Juba Anlaşması, Mavi Nil ve Güney Kordofan bölgeleri ve sonra da Darfur bölgesi için özerklik, son olarak Sudan’ın tüm bölgeleri için federasyon öngörmektedir. Bunların hepsi, ülkenin birliğini zayıflatan ve bölgelerinin ayrılmasını kolaylaştıran yönetim modelleridir. Bu tüzük de bunlardan biridir ve kuracakları hükümet de Darfur bölgesini ayırmak içindir!

Sözleşme, hayatın Batı’nın seküler inancı üzerine kurulmasını, devletin birliğinin devamlılığı için bir kayıt olarak öngörmüştür. Yani ya laiklik kabul edilecek ya da devlet “kendi kaderini tayin hakkı” adı altında parçalanacaktır. Öyle ki sözleşmenin 7. maddesi şu ifadeleri içermektedir: “Geçici anayasada ve gelecekteki daimî anayasada dinin devletten ayrılmasını öngören laikliğin kabul edilmemesi veya belirtilmemesi ya da anayasa üstü ilkelerden herhangi birinin ihlal edilmesi durumunda, tüm Sudan halklarının kendi kaderini tayin etme hakkı doğacaktır.”

Tüzük, 14. maddede tek bir ordu kurulmasını öngörse de, 20. maddede ülkenin birliğini bozacak düzenlemelere ve güvencelere yer veriyor. Batı ile iş birliği yapan silahlı hareketlerin varlığını yasallaştırıyor ve onlara münhasıran devlete isyan etme hakkı tanıyor. Bunu da yanıltıcı bir şekilde silahlı mücadele olarak adlandırıyor. Nitekim 20. Madde şöyle demektedir: “Bu sözleşmeye imza atan silahlı hareketlerin, değişim ve yeni bir Sudan inşa etme mücadelesinin meşru bir aracı olarak silahlı mücadeleye devam etme hakkı kabul edilmektedir”

Tüm bu kanıtlar, bu tüzükle Darfur’un Sudan’dan koparılmasının ve Sudan’ın geri kalanının parçalanmasının temellerinin atılmasının amaçlandığını gözler önüne seriyor.

Ey Sudan halkı! Ey akidesine ve dinine bağlı samimi insanlar! Kalplerinizin Allah’ın zikrine ve indirilen hakka boyun eğmesinin zamanı gelmedi mi? Ülkenizin parçalanmasına, ülkenizde sekülerizmin ve küfür sistemlerinin uygulanmasına “Yeter!” demenizin zamanı hâlâ gelmedi mi? Bütün bunlar Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın size öfkelenmesine neden olur. Oysa siz, bu hayattaki tek gayesi Allah’ın rızasını kazanmak olan Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i sevdiği bir topluluksunuz.

Sudan’ın parçalanmasına karşı çıkmanızın, sekülerizmi reddetmenizin ve onun propagandasını yapanlara karşı durmanızın zamanı hâlâ gelmedi mi? Laikliktir sizi bu derin çukura sürükleyen. Birliğiniz ve tüm kutsallarınız bu sekülerler tarafından çiğnendi, kutsallarınız ve zenginlikleriniz bu laiklerin efendileri tarafından talan edildi.

أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ“İman edenlerin Allah’ı anma ve O’ndan inen Kur’an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” [Hadid 16]

O halde ey Allah’a itaat eden samimi Müslümanlar! Kalkın ve ülkenizin geri kalanını parçalamaya çalışan laiklik, demokrasi ve özgürlük savunucularına engel olun, onları durdurun. Ülkenizden bir karış toprağın bile koparılmasına razı olmadığınızı ve ancak yüce İslam’ı ve Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet sistemini kabul ettiğinizi haykırın. Hilafet, alemlerin Rabbi olan Allah’a tam bir kulluk anlayışıyla itaati esas alan bir hayat tesis edecektir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالأنسَ إلَّا لِيَعْبُدُونِ “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” [Zariyat 56]

Ey samimi güç ve kuvvet ehli! Bilin ki, Allah’tan hakkıyla yardım ister ve O’na tam anlamıyla tevekkül ederseniz, mevcut durumu değiştirebilecek ve tersine çevirebilecek gücü sahipsiniz! Çünkü Allah, mutlak güç ve izzet sahibidir. Ve bilin ki, arkanızda kalplerinde İslam inancı kök salmış ve cennetin kapılarını arayan Müslümanlar var. Onlar için Allah yolunda ölmek, yaratıcıya isyan içindeki bir hayattan daha değerlidir. Tarih, yeni bir şanlı sayfa açmaya hazırdır. Öyleyse hadi Allah’a itaat etmek için ayağa kalkın ve Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret verin! Ki hayatınız düzelsin, sömürgecilerin İslam topraklarındaki etkisi kökünden sökülüp atılsın, Müslüman beldeler gaspçı düşmanların pisliğinden temizlensin ve yeniden insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkarasınız.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Ben Hilekâr Değilim, Bir Hilekâr Da Beni Aldatamaz!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Ben Hilekâr Değilim, Bir Hilekâr Da Beni Aldatamaz!

Haber:

Askeri helikopterler meydanda toplananlara çiçekler attığı gibi alçaktan uçtular ve Suriye ordusunun Suriyelileri koruma görevini vurgulayan bildiriler attılar; bildirilerde Suriyeliler bu vesileyle kutlandı ve Suriye halkının uğruna ayaklandığı özgürlük ve onur değerleri ile devrik rejimin gitmesinin ardından devletin inşasına katılmalarının gerekliliği vurgulandı.

Ayrıca bir videoda bu helikopterden Suriye halkına atılan bu güllü bildirilerin resmine de tanık olduk. (El cezire.net)

Yorum:

Gökyüzünden üzerimize güller yağması harika bir şey ama güllerle birlikte ne var?! Nitekim onlar güzel, renkli kağıt parçaları ama üzerlerinde ne yazıyor?! Devrimin değerleri ama nedir onlar? Sivil (laik), demokratik, katılımcılık, gevşek ifadelerle barış, hesap verebilirlik ve adalet...

Bu ifadeler bala zehir katar gibi güllerle süslenmekte ve bunların devrimin değerleri olduğu iddia edilmektedir! Oysa tüm bunlar boşuna değildir, aksine büyük fedakârlıklar yapan ve kan, tutuklanma, yerinden edilme ve mülteci olma gibi büyük bedeller ödeyen bir halkın aldatılmasıdır.

O halde katılımcılığın anlamı nedir?!

Sosyalizm, katılımcı ekonomi ve katılımcı siyaset gibi bağımsız iki ekonomik ve siyasi sistemden oluşan özgürlükçü sosyalist bir siyasi felsefedir.Dolayısıyla katılımcılık, hem kapitalizme hem de merkezi planlı devlet sosyalizmine bir alternatif olmayı hedefliyor. Yani son derece katılımcı bir toplum için uluslararası katılımcı bir örgütü arzuluyor.

Yani kapitalizm ve sosyalizm gibi iki bileşenin ahmakça karıştırılmasıdır; oysa her ikisi de uygulanan halkları sefalete ve sıkıntıya sürüklemiş ve gerçeklik bunların tamamen başarısız olduğunu kanıtlamıştır; peki bu ikisi karıştırılırsa nasıl olur acaba?!

Tüm bunların öncesinde bunların devrimin değerleri olduğunu kim iddia etti?! Bundan dolayı mı devrim için sokaklara çıktık? Peki bu sloganların, gökyüzünde uçan bir helikopterden atılan güllerle sunulması dışında eski rejimin sloganlarından ne farkı var ki?!

Ey Müslümanlar: Doğru çözüm, Allah'ın şeriatını hâkim kılmak için samimi olanlarla birlikte çalışmak ve üzerinizden zulmü kaldırmak ve sizleri zalim ve yozlaşmış yöneticilerinizden kurtarmak için çalışacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti sayesinde İslam'ı güçlendirmektir.

Ey güzel halk: Biraz basirete ihtiyacımız vardır; böylece her gaklayanın ve kurnaz ve aldatıcı birinin sırtımıza binmesine, aklımızla oynayarak bize gül sallamasına izin vermeyiz; çünkü bu zamanda saflığa yer yoktur.

İbn Kayyim, "Er-Ruh" adlı kitabında şöyle demiştir: Ömer aldatılmayacak kadar akıllı ve aldatmayacak kadar da dindardı.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِّن بَعْدِ ضَرَّاء مَسَّتْهُمْ إِذَا لَهُم مَّكْرٌ فِي آيَاتِنَا قُلِ اللّهُ أَسْرَعُ مَكْرًا إِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَKendilerine dokunan (kıtlık ve hastalık gibi) bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet (esenlik) tattırdığımız zaman, bir de bakarsın ki ayetlerimiz hakkında onların bir tuzağı vardır. De ki: Allah’ın tuzağı daha süratlidir. Şüphesiz elçilerimiz kurduğunuz tuzakları yazıyorlar.” [Yunus 21]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müne Semih (Ümmü Meryem)

Devamını oku...

Hiç Kimse Uygur Müslümanlarını Savunmuyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Hiç Kimse Uygur Müslümanlarını Savunmuyor!

Haber:

ABD, 40 Uygur'u zulümle karşı karşıya kaldıkları Çin'e sınır dışı etmeleri nedeniyle Taylandlı yetkililere vize yaptırımı uyguladı.ABD Dışişleri Bakanlığı, Çin'in işkence ve zorla kaybedilme riski altında olan Uygurların ülkelerine geri gönderilmesi için hükümetlere yaptığı baskıya karşı koymayı hedefliyor.BM uzmanlarının uyarılarına rağmen Tayland onları Şubat ayında sınır dışı etmiştir.

Uygur Projesi yaptırımları memnuniyetle karşıladı ancak uluslararası sistemin tutukluları korumadaki başarısızlığını da eleştirdi.Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada 48 Uygur'u yeniden yerleştirmeyi teklif etmiş ancak Tayland Çin'i öfkelendirmekten korkmuştur.Yaptırımlar, gelecekteki sınır dışı etmeleri caydırmayı ve sorumlulardan hesap sormayı hedefliyor. (abc.net.au)

Haber:

Uygur Müslümanları hem Çin içinde hem de Çin dışında sürekli bir güvensizlik içinde yaşamaya devam etmektedir. Yerel olarak dini özgürlüklerine yönelik ciddi kısıtlamalarla karşı karşıya kalmaktadırlar.Nitekim Ramazan ayında oruç tutmalarını engellemek için yakından takip edildikleri gibi bir milyondan fazlası da İslam'ı ve hükümlerini terk etmeye ve bunların yerine Çin milliyetçiliği ve komünizmini koymaya zorlandıkları sözde yeniden ehlileştirme (rehabilitasyon) kamplarında tutulmaktadırlar.

Çin dışında ise Uygurlar, Müslüman ülkeler de dahil olmak üzere Çin ile güçlü bağları olan ülkelerde güvenli bir sığınak bulamıyorlar ve genel olarak korunmadan mahrum bırakılıyorlar.Uygurlardan birçoğu kendileri ve dinleri için güvenlik arayışıyla Çin'den kaçıyorlar ancak Çin'e geri gönderilmek üzere zorla sınır dışı edilmekle karşı karşıya kalıyorlar. Mısır, Suudi Arabistan ve BAE'de yaşanan zorla sınır dışı etme vakaları, Müslüman ülkelerinin bile onların yanında olmadığını ortaya koyuyor. Bu ise söz konusu ülkelerin Çin ile olan siyasi ve ekonomik ilişkileri bağlamında anlaşılabilir.

Uygurların davasını savunuyor gibi görünen ABD, bunu onların insan hakları için duyduğu samimi endişeden dolayı yapmıyor, aksine Uygurların davasını Çin ile arasındaki küresel rekabet çerçevesinde siyasi bir araç olarak kullanıyor.Yani Amerika, Çin'in imajını çarpıtmak ve uluslararası itibarına zarar vermek için Uygur meselesini istismar ediyor. Dolayısıyla eğer aralarında (Çin ile Amerika arasında) jeopolitik bir rekabet olmasaydı Amerika onların durumuna ilgi göstermezdi.Bu çelişki, Myanmar ve Hindistan'da Müslümanlara yönelik zulüm karşısında takındığı tutumda da gözlemlenebilir; zira Müslümanları savunmak için hiçbir ciddi adım atmamıştır.

Günümüzde İslam ve Müslümanlar, çeşitli küresel rejimler tarafından kullanılan birer siyasi araç haline gelmiştir.Müslümanların başındaki yöneticiler ulusal çıkarlarını diğer her şeyin önünde tutarak Çin ve Amerika gibi büyük güçlerle olan iyi ilişkilerini korumaya çalışırlarken, İslam düşmanları tarafından zulme uğrayan ve öldürülen Müslümanların acılarını görmezden geliyorlar ve onlara yardım etmek için ciddi adımlar atmıyorlar.

Bu durum nihayetinde 1924 yıkımından bu yana İslam ülkelerine egemen olan milliyetçilik fikrinin ayıplarını ortaya koymaktadır. Zira milliyetçilik, İslam ümmetinin parçalanmasına yol açarak bu da ümmeti maddi ve fikri zayıflığa maruz kalır bir hale getirmiş ve büyük küresel güçlerin onu manipüle etmesini ve zayıflatmasını kolaylaştırmıştır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Asvar

Devamını oku...

Büyük Amerikan'ın Çöküşü ve Thomas Friedman'ın Makalesi!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Büyük Amerikan'ın Çöküşü ve Thomas Friedman'ın Makalesi!

Haber:

ABD'nin önde gelen yazarlarından Thomas Friedman, New York Times'taki haftalık makalesinde, Başkan Donald Trump'ın ikinci döneminin önümüzdeki dört yıl içinde başarılı olamayacağı uyarısında bulunuyor. (El Cezire)

Yorum:

Thomas Friedman'ın makalesinde altı çizilmesi gereken birkaç önemli nokta vardır ki bunlardan en önemlilerini aşağıda zikredelim:

1- Trump'ın politikaları tutarlılıktan yoksundur, dahası bunlar, kişisel mezalimle, intikam arayışıyla ve yönetiminin fertleri arasındaki sadakat zihniyetiyle yönlendirilmektedir.

2- Trump'ın, günümüz dünyasındaki olayların gidişatına ve Amerika'nın bu yüzyılda arzu edilen refahı gerçekleştirmek için bu olaylara nasıl en iyi bir şekilde uyum sağlayabileceğine ilişkin tutarlı bir vizyonu yoktur.

3- Trump, bu konularla ilgili eski takıntılarını ve kaygılarını taşıyarak Beyaz Saray'a dönmüş olup yönetimini, temel bir ölçütü karşılayan alışılmadık marjinal ideologlarla güçlendirdi ki bunlar şunlardır; anayasadan önce kendisine ve kaprislerine yönelik kalıcı sadakat, Amerikan dış politikasının geleneksel değerleri veya ekonominin temel yasaları.

4- Uygulanan, sonra tekrar uygulanması için geri alınan gümrük vergileri, Ukrayna'ya yapılan yardımlar, sonra durdurulması ve yeniden başlatılması, hükümet daireleri, iç ve dış programların kısaltılması, sonra geri dönülmesi, sonra da çatışan protokoller yoluyla kısaltılması hakkındaki garip karışımın hepsinin, korkuyla birleşmiş bakanlar ve hükümet çalışanları tarafından uygulanması.

5- Düşman ve müttefiklere yönelik gümrük politikası, aslında Çinlilerin bu şekilde harekete geçeceklerini düşünerek, aynı şeyi yapması gereken Amerika'nın müttefikleriyle koordineli olarak Pekin'i hedef alan gümrük vergilerini artırmayı amaçlamaktadır.

İşte Thomas Friedman'ın Başkan Donald Trump'ın ikinci döneminin önümüzdeki dört yıl içinde başarılı olamayacağına dair yazısındaki öne çıkan noktalar bunlardır. Bunların çok derin ve dakik bakış açısına sahip olan noktalar olduğu bilinmelidir; örneğin Trump'ın tutarlı bir stratejiden yoksun olduğunu, aksine intikam arzusuyla hareket ettiğini vurguluyor; bu ise sağcı Amerikan Miras Vakfı (The Heritage Foundation) tarafından 100 sağcı Amerikan kuruluşundan çok sayıda düşünür ve kanaat önderinin katılımıyla hazırlanan "Proje 2025" adlı devasa ve ayrıntılı bir belgeye dayanmaktadır.Bu görüş, iç düşmanı şu anda Amerika'ya yönelik en büyük tehdit olarak görmekte olup bu ise The Heritage Foundation başkanı sağcı Kevin Roberts'ın dediği gibi Amerika'daki keskin bölünmeyi ortadan kaldırmayacak, aksine kan dökülmesini gerektirse bile beyaz ırkın her şeyi tamamen kontrol etmesini sağlayacaktır; zira The Heritage Foundation başkanı sağcı Kevin Roberts şöyle demiştir: “Sol şayet izin verir ve karşı taraf da kıpırdanmaya başlarsa kansız kalacak olan ikinci Amerikan Devrimi'ni denemenin eşiğinde olacağız.” Bu, mesele silah taşıma anlamına gelse bile nefret ve bir ırkın diğerine tahakkümü üzerine kurulu bir strateji olup birbirlerini işte böyle bakıyorlar; peki ya başkalarına nasıl bakıyorlar acaba? İşte tüm dünya bunu izliyor.

Ticaret vergileri meselesine gelince; Trump dünyanın çeşitli ülkelerine gümrük vergileri dayatıyor, sanayi ve ticaret ülkelerine saldırıyor ve bu ülkelerin kendi lehine ticari dengesizlik yoluyla ülkesini soyduklarını ileri sürüyor, bu ülkelerin Amerika ile ticaret dengelerini eşitlemelerini talep ediyor, düşman ile müttefik ya da akran ile takipçi arasında bir ayrım yapmıyor.Thomas, ABD ve müttefiklerinin Çin'e karşı herkesi düşmanlaştırma ve hepsini ona yönelik düşman ilan etme politikası yerine birleşik bir politika benimsemelerinin daha doğru bir görüş olacağını düşünüyor.Nitekim işler, müttefiklerin Trump'ın yönlendirmelerine ve politikalarına karşı durmasını sağladı ve bu durum da Amerika'nın düşmanlarının çoğalmasına neden oldu.o halde dünyaya, özellikle de sözde özgür dünyaya nasıl liderlik edecek; zira AB'nin dış politika sorumlusu Kaja Callas, X platformunda yaptığı bir paylaşımda şunları söylemiştir: “Bugün özgür dünyanın yeni bir lidere ihtiyacı olduğu açıktır ve bu meydan okumayı kabul etmek bize, yani biz Avrupalılara düşmektedir.”

Thomas Friedman bir makalesinde, “Trump ve Musk'ın eylemleri, ulusal güvenlik aygıtının kalbine bir bomba atmaya eşdeğer olduğunu, eninde sonunda bu bombanın patlayacağını ve ABD'nin saklanabileceği güvenli bir sığınak kalmayacağını” söylemiştir.

Trump'ın sağcı figürlere olan güvenine ek olarak, onlara yönelik ilk şartı, siyasi bir varlığa olan sadakat değil, kendisine yönelik tam bir sadakat ve görüş ve ifadeleriyle tam mutabakat olmasının yanı sıra Trump yönetiminin terk ettiği, sömürgeciliği kendi başına bir amaç haline getiren ve tüm geleneksel Amerikan politikalarını altüst eden ideolojiye yönelik bir sadakatin olmasıdır.

Sonuç olarak: Tarihçiler, imparatorlukların çöküş nedenlerinin ekonomik, iç çatışmalar ve bölünmeler, sağlam bir siyasi planın yokluğu, askeri zayıflık, büyük rakip güçlerin varlığı ve ayrıca yönetim ve idarede bir yönetim adamı zihniyetine sahip olmayan adamların varlığı gibi bir dizi faktörlerden kaynaklandığını belirtmişlerdir. Bugün bunların hepsi ABD'de bir araya gelmiş olup belki de bunlardan en tehlikeli olanı ideolojik bir faktörün yokluğu ve iktidardaki adamın karar verme zihniyetine sahip olmasıdır; peki ya tüm dünyaya saldıran ve bizzat Amerika'daki sağın, liberal ve sol akımlarla savaşını ardına kadar açan diğer faktörlere ne demeli?

Bu faktörlerin birikimi küresel olarak zayıflığa ve gerilemeye, ülkelerin kendisine karşı birleşmesine ve işlerin dizginlerini tutmaya güç yetirememesine yol açarak ya hızlı ve fırtınalı ya da sakin ve yavaş bir çöküşe neden olacaktır.İngiltere, Fransa, İspanya, Roma ve İran... sonra da çöküş rayına binen ABD'de meydana gelecek olan işte budur.

“Boğa güreşi ringinde zayıf bir matador, raundun başında iri ve öfkeli bir boğayı yenemez; eğer onun karşısında durursa kesinlikle öldürülür ancak küçük okların neden olduğu sürekli kanama, bu uzun boynuzlu boğanın sonunda diz çöküp ölmesini neden olur” denmiştir.

Belki de bazıları bu hususların hayalperest bir kişinin fantezileri ya da nefsinin arzuladığı hayaller olduğunu düşünebilir ama biz onlara diyoruz ki:

Birincisi: Bu, yok olup giden imparatorlukların çoğunda bulunan gerçekliğin ve çöküşün sebeplerinin, müsebbiplerinin ve faktörlerinin tarafsız bir okumasıdır.

İkincisi: Bu, sadece bir bilgi veya bir hasmın ya da düşmanın tanıklığı değil bir topluluğun arasında büyük düşünürlerden biri olarak kabul edilen halkından olan bir şahidin tanıklığıdır.

Üçüncüsü: Artık Amerika Birleşik Devletleri'nin yıkılma vakti gelmiştir, aksine hadari bir alternatifin veya gerçek siyasi iradeye sahip bir devletin olmaması nedeniyle yıkılması gecikmiştir;zira o, kurtlar tarafından kemirilmiş olup işleri, kendisi için bir utanç kaynağı olan ve rastgele bir ata binip kaybolup giden biri tarafından ele geçirilmiştir.

وَتِلْكَ الْأَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنكُمْ شُهَدَاءَ وَاللهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ
O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.” [Al-i İmran 140]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hasan Hamdan

Devamını oku...

Gerçek Başarı Kıyamete Kadar Sadece İslam Ümmetine Hastır

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Gerçek Başarı Kıyamete Kadar Sadece İslam Ümmetine Hastır

Allah Subhanehu ve Teâlâ bu İslam Ümmetini “İnsanlık için çıkartılmış en hayırlı Ümmet” [Âl-i İmran 110] ve ﴿وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَٰكُمْ أُمَّةً وَسَطًا“böylece sizi vasat [zirve, üstün, seçkin] bir ümmet yaptık…” [Bakara 143] diyerek övmüştür.

İbn’i Kesir, “Ummatan Vasatan” ayetini, “adil”, “en üstün (hayırda ve nitelik olarak), “en güzide”, “en seçkin” ve “en izzetli” ümmet (millet) olarak açıklamıştır. Bu sıfatlarıyla İslam Ümmeti insanlık için YEGÂNE rol modeldir. Çünkü bu ümmet, insanlığın Yaratıcısı olan Allah Subhânehû ve Teâlâ’nın bizzat belirlediği, insanlık için en iyi ve tek yaşam tarzını hayata geçirmede öncülük eden, bu yaşam tarzına rehberlik eden ve yol açan ümmettir. Allah’ın insanlık içinden seçip çıkarttığı bu zümre ne Allah’ın koyduğu sınırları aşarak ifrata düşer ne de Allah’ın takdir ettiği görevleri ihmal ederek tefrite gider. Bu yüzden insanlık için hakkı ve adaleti tesis edebilmeye muktedir olan ümmet, bu ümmettir. İnsanoğlunu iptidai bir yaratık seviyesinden ahsen-i takvim seviyesine yükselten idealleri ve değerleri ortaya koyan ümmettir, İslam ümmeti. Yani insanlığı içgüdü ve uzvi ihtiyaçlarının dürtüsüyle hareket eden ilkel bir yaratık olmaktan çıkartıp aklî (aydın) düşünen, hayatta itminan bulmuş, başka insanlarla, milletlerle, dinlerle vs. barış içinde etkileşim içinde olabilen üstün kaliteli bir ümmettir. İnsanların benimseyecekleri düşüncelerini, değer yargılarını bu ümmet belirler. Onun fikirleri her türlü kritere, standarda ve geleneğe kıstas olur. Neyin “hak/meşru” ve neyin “yanlış/şer” olduğu konusunda son ve kesin sözü ortaya koyar. İşte onu kelimenin tam anlamıyla öne çıkan, üstün, seçkin, saygın anlamına gelen, “vasat” ümmet yapan, tüm bunlardır.

Öyleyse, bir fert için olduğu kadar bir milletin tamamı için de “en üstün başarı şeklinin” bu olduğuna itiraz edebilen var mı?

Ne var ki yüz yılı aşkın bir süredir dünya hayatının herhangi bir sahasını idare etmekten, kalkınmaktan ve başarılı bir millet olmaktan aciz olduğumuza inandırılmışız. Hakikaten de Batılı kültür ile “gaslightinge” maruz kalmışız, zihnimizi manipüle etmişler, gerçeklik algımızı bozmuşlar. Böylece başarıyı sadece gayri İslami milletlerin fikirleri, normları, idealleri ve değerleri ile ölçer olmuşuz. Onların tanımladığı şekilde demokratik olmayı, özgürlükleri, cinsiyet eşitliğini, uluslararası normlara ve sözleşmelere itaat etmeyi başarı olarak görür olmuşuz. Gerçek şu ki, bu bakış açısı ancak kolumuzu kanadımızı budamış ve bizi Batılıların hâkimiyetine, heva ve hevesine mahkûm etmiştir. En vahimi ise gözlerimizi bağlayan, uzuvlarımızı parçalayan, bizi entelektüel ve siyasi olarak kesip doğrayan neşter ve beldelerimizi Batı adına sömürüp yoksullaştırarak iktisadi geri kalmışlığa mahkûm eden Batı kuklası ruhsuz ve vicdansız ajan yöneticilerdir. Her türlü musibette ve başarısızlıkta yüksek sesle İslam’ı ve Müslümanları suçlayan, kendi aşağılık kompleksleriyle bizi diri diri kefenleyen Batı şaklabanlarıdır onlar. Zulümlerine meydan okumaya kalkışan her türlü İslami girişimi ezip geçen Batı celladıdır onlar.

Artık zihinlerimizi onların yalan anlatılarından temizleme zamanıdır! Biz Müslümanlar onların dediği gibi ne zayıf ne de gayesiz, başıboş değiliz! Biz İslam Ümmetiyiz! Biz sadece bir avuç servet sahibini değil tüm insanlığı kalkındıran güçlü, tesirli ve muktedir bir ideolojiye sahibiz. İslam ideolojisi sadece maddi değil, ahlaki, insani, kültürel ve bilimsel kalkınmayı da beraberinde getiren sahih bir kalkınmayı temin eder. Ve bu kalkınmayı her insan için, inancı, ırkı, milleti veya cinsiyeti ne olursa olsun, her insan için temin eder. Beşerî sistemlerin aksine İslam, insan fıtratına uygun bir kalkınma sağlar. Kapitalist demokratik dünyanın hiçbir ülkesi bunu sağlayamamıştır. Bunu sağlamaktan aciz oldukları için halkları sürekli alternatif sistem arayışı içindedir.

Biz İslam Ümmeti sahih bir kalkınmışlığı 1300 yıl boyunca hakimiyetimizin altında olan her bir insana tattırdık. Üstelik bunu daha az insan sayısı, daha az kaynak ve daha az teknoloji ile başardık.

Bugün dahi, sayısız ve tarifi imkânsız musibetler karşısında İslam Ümmeti sabırla kimliğini korumuş ve yıkılmaz olduğunu ispat etmiştir. Bu ümmet Âlemlerin Rabbi, Allah Azze ve Celle’nin kendisine takdim etmiş olduğu unvanlara layık olduğunu ispat etmiştir! İşte Keşmir, Hindistan, Afganistan... İşte Suriye, Doğu Türkistan, Myanmar ve Afrika ülkelerindeki ve tüm dünyadaki Müslümanlar. Ve hepsinden öte işte Filistin’in ve bilhassa Gazze’nin Müslümanları! Siyonist teröristler Gazze’de gerçekleştirmek istedikleri tek bir hedeflerini bile gerçekleştiremediler. Bu Ümmet, düşmanları ne kadar cani olursa olsun, her gün yeniden varlığının söndürülemez olduğunu ispat etmiştir!

Âlemlerin Rabbi olan Allah, insanlık içinden çıkartmış olduğu en sevgili ümmetine böylesi asil bir unvan verip de yok edilmesine asla müsaade etmez! Bu inkâr edilemez bir hakikattir! Fakat elbette Rabbimiz; “en hayırlı” (hayra ummeten) ve zirve ümmet (ummeten vasatan) isimli bu fevkalade unvana sahip olabilmemizi bazı şartlara bağlamıştır...

Rabbimizin istediği tek şey, sadece ve sadece Kendisine itaattir:

﴿ٱتَّبِعُوا۟ مَآ أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُمْ وَلَا تَتَّبِعُوا۟ مِن دُونِهِۦٓ أَوْلِيَآءَ“Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın.” [A’raf 3]. Ve şöyle buyurmuştur: ﴿وَأَطِيعُوا۟ ٱلرَّسُولَ“Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin (tabi olun)!” [Nisa 59]. ﴿ءَأَنتُمْ أَعْلَمُ أَمِ ٱللَّهُ“Sizler mi daha iyi bileceksiniz? Yoksa Allah mı?” [Bakara 140]

Şayet böyle yapmazsanız, sonuçlarına da hazır olun: ﴿يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُط۪يعُوا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِر۪ينَ“Ey iman edenler! Eğer Kafirlere uyarsanız, sizi, topuklarınız üzerinde gerisin geriye döndürürler de hüsrana uğrayanlardan olursunuz.” [Âl-i İmran 149]. Ve Rabbimiz bizleri uyardı: ﴿وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى“Her kim de benim zikrimden (mesajımdan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.” [Taha 124]

Buradaki “dankâ” ifadesi, sadece mealdeki dar geçim olarak anlaşılmamalı, aksine beterin de beteri demektir. Üstelik bu mutlak başarısızlık, tam anlamıyla fiyasko, sadece bu dünya ile de sınırlı kalmayıp ahirete de uzanmaktadır! Şükürler olsun ki her şeye kâdir olan Rabbimiz aynı zamanda el-Ğafûr olandır! Onun için yeniden başarılı olmanın yolu Allah Subhanehu ve Teâlâ’ya ve Onun Rasulüne (sav) itaat ederek eşsiz mesajına tabi olmaktır.

﴿الٓمٓ ذَٰلِكَ ٱلْكِتَٰبُ لَا رَيْبَ ۛ فِيهِ ۛ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ“Elif Lâm Mîm. Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.” [Bakara 1-2] ﴿أُو۟لَـٰٓئِكَ عَلَىٰ هُدًۭى مِّن رَّبِّهِمْ ۖ وَأُو۟لَـٰٓئِكَ هُمُ ٱلْمُفْلِحُونَ“İşte onlar Rab’lerinden (gelen) bir doğru yol üzeredirler ve kurtuluşa (başarıya, felaha) erenler de işte onlardır.” [Bakara 5]

Hiç şüphe yok ki başarıya (kurtuluşa ve felaha) ulaşmanın en sağlam yolu, bizleri Allah’a itaatten alıkoyan her şeyden ve herkesten kurtulup Allah’ın hükmünü el birliği ile tek bir ideoloji ile, Nübüvvet Metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet çatısı altında, yani Allah’ın emrettiği tüm ilkeleri, değerleri, hükümleri ve nizamları tatbik eden bir devlet ile uygulamaya geçirmektir! Ve bu başarının garantisini veren bizzat Allah Subhanehu ve Teâlâ’dır!

﴿وَعَدَ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ مِنكُمْ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّـٰلِحَـٰتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِى ٱلْأَرْضِ كَمَا ٱسْتَخْلَفَ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ﴾

“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını vadetti...” [Nur 55]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları İçin Yazan
Zehra Malik

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 18/03/2025

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti:
Gündem Değerlendirme Toplantısı 18/03/2025
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Üyesi Sayın Muhammed Emin Yıldırım gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

- İşgalci "İsrail" Ateşkesi Bozdu
- Çanakkale Zaferinin 110. Yılı

H. 18 Ramazan 1446 El-Muvafık M. 18 Mart 2025

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...

Türkiye: Gece Etkinlikleri "Gazze İçin Ne Zaman Harekete Geçeceksiniz?!"

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti Gece Etkinlikleri
"Gazze İçin Ne Zaman Harekete Geçeceksiniz?!"
 

Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti, işgalci ‘İsrail’in dün sahur vaktinde Gazze’nin çeşitli bölgelerine başlattığı ve çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 400’den fazla Müslümanı şehit ettiği katliamlara karşı basın açıklaması düzenledi.

Başta Ankara ve İstanbul’un birçok ilçesinde olmak üzere, Kocaeli, Düzce, Gaziantep, Mersin ve Aydın’da basın açıklamaları gerçekleştirildi.

Teravih namazının ardından düzenlenen basın açıklamalarında, ABD Başkanı küstah Trump’ın açıklamaları ve destek verdiği soykırımcı Netanyahu telin edildi.

Saatler içinde yüzlerce Müslümanın vahşice katledildiği hatırlatılarak İslam beldelerindeki yöneticilere “Ne zaman harekete geçeceksiniz? Ne zaman bu vahşi katliamları Birleşmiş Milletler’e ve uluslararası topluma havale etmeyi bırakacaksınız?” diyerek seslenildi.

Gazze’de 15 ay boyunca süren katliamlar süresince somut adım atmak yerine kınama mesajları yayımlayan ve ordularını ABD’nin hizmetine veren İslam beldelerindeki yöneticler muhasebe edildikten sonra ümmetin tek kurtuluşunun Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın vaadi, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan İkinci Râşidî Hilâfet olduğunun altı çizildi.

Basın açıklamalarına meydanda toplanan camii cemaatleri de hep bir ağızdan tekbirler getirip, “Hilafet kurulsun, ‘İsrail’ yok olsun” sloganlarıyla destek verdi.

Basın açıklamalarının ardından başta Gazze olmak üzere Doğu Türkistan Keşmir, Myanmar ve sair beldelerdeki Müslümanların kurtuluşu için eller semaya kaldırıldı ve dualar edildi. Duygusal anların yaşandığı programlar “Ordular Aksa’ya” sloganları ile sona erdi.

Salı, 18 Ramazan 1446 - 18 Mart 2025

turkiye vilayeti

FAALİYETLERDEN KARELER

turkiye vilayeti

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER