Salı, 07 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Siyasî Anlaşmazlıklar, "Hain Hükümetin" Hindistan'la Olan Ticari İlişkilerini Etkilemez Hindistan'dan Petrol ve Elektrik İthal Etmeye Hırs Gösterenler, Hindistan'la Yapılan Sind Nehri Suları Anlaşmasının Hakikatini Açıklamalıdırlar

Hain yöneticiler, Keşmirli Müslümanları sırtından vurmayı alışkanlık edindiler. Zira "siyasî anlaşmazlıkların Hindistan'la olan ticari ilişkilere hiçbir etkisinin olmayacağını" açıkladılar. Hükümet, bu açıklamasıyla Keşmir anlaşmazlığı çözülmeden Hindistan'la siyasî veya ticari ilişkilerin olmasına izin vermeyen açık tutumunu terk etmiş oldu. Bu da Keşmir'deki Müslümanları yavaş yavaş öldürme politikasının hayata geçirilmesi sayılır. Hükümet, tüm emtia çeşitlerinin ticaretine izin verecek derecede ticari emtia listesini genişleterek ve Wagah sınır kapısını açarak bu asil ümmeti Hindistan'a bağımlı hale getirmek için Pakistan'ın ötesinde Afganistan ve Orta Asya ile olan ticaretinde Hindistan'a bedavadan hizmet sunmuş oldu. Durum bu şekildedir. Zira ajan yöneticiler, Pakistan'ı stratejik olarak Hindistan'a bağımlı kılmak için petrol ve elektrik anlaşmaları yapma yönünde gayret göstermekteler. Bu da Amerika ve Batı karşısındaki mevcut durumlarına benzer şekilde yöneticilerin, Hindistan karşısındaki sessizlikleri ve zafiyetleri için bir gerekçe olacaktır.

Sınır üzerindeki çatışmalar yoluyla Afganistan'daki Müslümanlara birer düşman muamelesi yaparlarken kafir Hindularla dostluk köprüleri kurduklarını iddia etmeleri gerçekten bir paradokstur. Bu ajan yöneticiler, sınır gerilimleri yoluyla Müslümanlar arasında nefreti körüklemedikleri takdirde bu sunî sınırların birkaç gün için buharlaşarak yok olup gideceğini çok iyi biliyorlar.

Müslümanların bölgede net olarak takip etmeleri gereken doğru strateji, Afganistan, Pakistan, Bangladeş ve Keşmir'i Hilafet Devleti için irtikaz noktası olacak tek bir devlet altında birleştirmektir. Hilafet ki Amerika'yı kısa bir zamanda bölgeden kovacak ve aynı şekilde asırlardır olduğu gibi Hindistan'ı bir kez daha İslamî yönetimin havzasına geri döndürecek güce sahip olacak bir devlettir. İşte İslam dünyasında Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışan Hizb-ut Tahrir'dir ve Allah'ın izniyle Müslümanlar çok yakında bu güzel rüyaya şahit olacaklardır.


İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

Soru-Cevap

Soru: Gerek Amerika gerekse Pakistan tarafından yapılan açıklamalar olsun Bin Ladin'e yönelik menfur suikast operasyonu hakkındaki haberler birbiriyle çelişmektedir... Zira bu açıklamalardan bir kısmı bu operasyonun Pakistan rejiminin bilgisi dahilinde ve işbirliği içerisinde yapıldığını ifade ederken diğer bir kısmı ise bunu tamaman veya kısmen yalanlamaktadır...

Bu meseleye ilişkin görüşün beyan edilmesini rica ediyoruz. Şayet işbirliği içerisinde yapıldıysa bu, operasyonun sıfır saatinin, Pakistan rejimi ile istişare edilerek belirlendiği anlamına mı gelmektedir? Allah, sizleri hayırla mükafatlandırsın.

Cevap: Operasyonun Pakistan rejiminin bilgisi dahilinde ve Amerikan birimlerine operasyon için gerekli istihbarat bilgileri temin etmesi bakımından Pakistan'la işbirliği içerisinde yapıldığını gösteren güçlü işaretler vardır...

Bu işaretlerden bazıları şunlardır:

1- İSAF Komutanı General Petraus ile General Keyani arasında 25 Nisan 2011'de Chaklala Hava Üssünde olağanüstü bir görüşme yapılması. Nitekim General Petraus, aynı gece telefon kanalıyla Barack Obama'nın başkanlığında Beyaz Saray ile kapalı bir oturum gerçekleştirdi.

2- Ertesi gün Pakistan ordusu koordinatörlüğüne bağlı büyük bir heyet, Genelkurmay Başkanlığı Personeli üyesi olmayan Pakistan İstihbarat Başkanı Şüca Paşanın da katıldığı ve önceden kararlaştırılmayan bir toplantı yaptı.

Nitekim Barack Obama, Usame Bin Ladin'in öldürüldüğünü açıklarken, "Gerekli tedbirleri almak için yeterli bilgiler elde ettikten sonra nihayet geçen hafta bir karara vardım ve Usame Bin Ladin'in yakalanmasına ve adaletin karşısına çıkarılmasına izin verdim" diyerek söz konusu telefon görüşmesini ima etmiştir. [Kaynak: http://www.dawn.com/2011/05/03/pak-military-caught-in-the-crossfire.html]

2- Yine Obama'nın, Usame Bin Ladin'in ordunun bölgesine düşen Balal şehrindeki askerî bariyerlerle kuşatılmış olan Pakistan Askeri Akedemisinin yanında oturduğunu açıklması.

3- Zerdari'nin yalanlama bağlamında Pakistan'ın operasyona katılmadığını ifade etmesine rağmen ortak işbirliğinin suikast operasyonunu kolaylaştırdığını itiraf etmesi. Zira Zerdari, Washington Post gazetesine şöyle demiştir: "Pazar günkü olaylar ortak bir operasyon olmamasına rağmen Amerika ile Pakistan arasındaki on yıllık ortak işbirliği, dünya için sürekli tehdit olan Usame Bin Ladin'in yok edilmesine götürmüştür."

4- Obama'nın Pakistan'ı suikasta bulaştırmaktan uzak tutmaya çalışmasına rağmen Pakistan ile olan işbirkliğinin Bin Ladin'in yerinin öğrenilmesine yardımcı olduğunu itiraf etmesi. Zira Obama, şöyle demiştir: "Pakistan'la terörle mücadeleye dönük işbirliğimizin Bin Ladin'in gizlendiği yerin öğrenilmesine yardımcı olduğunu gözlemlememiz önemlidir."

5- Ebu Ferec el-Lîbî, Halid Şeyh Muhammed ve Ahmed Halfân Gilani gibi el-Kaide'nin birçok adamının tutuklanması sırasında yaşanan geçmişteki olaylar. Zira bu kişiler, lüks askerî tesislere yakın bölgelerdeki benzeri bölgelerde veya güvenli muhitlerde tutuklanmış ve Amerika'ya teslim edilmişlerdir...

Binanenaleyh Pakistan rejimi, gırtlağına kadar suikast cürümlerinin içine boğulmuştur. Ancak Amerika'nın suikast için belirlediği sıfır saatinin Pakistan rejiminin bilgisi dahilinde olması zorunlu değildir. Bilakis Pakistan rejimi, kurbanın öldürülmesi için gerekli bilgileri toplayan ve bunları, sıfır saatini belirlemesi için efendisine veren casusluk rolü oynamaktadır. Casusus, sıfır saatini bilsin yada bilmesin farketmez. Zira, bu onun için hiç önemli değildir!

Son olarak bizler, genelde Pakistan halkının ve özelde Pakistan ordusunun dikkatini, bir hususa çekmek isteriz ki Pakistan'daki hastalığın anası ve belanın kökü bu rejimin bekasıdır. Bu rejim, Allah ona rahmet eylesin ve engin cennetine koysun Bin Ladin'in suikastindeki gizli işbirliğiyle kalmayacak bilakis Müslümanların kanlarını içmeye devam edecektir... Şeran vacip olan bu rejimin alaşağı edilmesi ve onun yerine Hilafetin kurulmasıdır ki İslam ile Müslümanlar izzet bulsun ve küfür ile kafirler zelil olsun.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yusuf 21]

 

Devamını oku...

Ey Müslümanlar! Azgın Suriye Tâğutu Müslümanların Nezih Kanlarını Vahşice Akıtırken, Bu Sessizlik Neden?

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Katil babasının izinden giden Suriye Tâğutu, sınırları kapatıyor, kentlere tanklarını sokuyor, kuşatılan kentlerin elektriğini, suyunu, telefonunu kesiyor, dünyayla tüm bağlarını kopardıktan sonra yüzü maskeli askerleriyle operasyonlar düzenliyor, sokak ortasında insanlara rastgele her taraftan mermiler yağdırıyor, keskin nişancıları bilgisayar oyunu oynar gibi insanları birer birer katlediyor, bu vahşet işlenirken tüm insani kıymetler ayaklar altına alınıyor, kadın-erkek, yaşlı-çocuk demeden menzile giren herkes hedef alınıyor, insanlar korkudan evlerinden çıkamıyor, ev ev arama yapılıyor, sokaklar cesetlerle dolu ve cenazeler ateş altından alınamıyor, yollar kan gölü!

Kim o katledilen, kanları sokaklara dökülen, evleri işgal edilen, gözaltına alınan insanlar? Onlar bizim Müslüman kardeşlerimiz ve bacılarımız! Hiçbir şey değilse masum insanlar! Birazcık imanı olan, birazcık insanlıktan nasibi olan hiç kimse, dünyanın başka bir köşesindeki kafir bir insana bile böyle bir zulme rıza gösteremezken, yanı başımızda olan, din kardeşimizden öte, çoğu özbeöz akrabalarımız olan o masum insanların böylesine pervasızca, acımasızca, kudurmuşçasına saldırıya uğramasına nasıl rıza gösterebilir, nasıl susabilir, nasıl görmezden gelebilir?

Fakat İslâm Âlemi ile sıcak ilişkiler kurma çabasındaki yöneticiler, başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olmak üzere, bu katliamı seyretmekten başka bir şey yapmıyorlar! Biri ölü toprağı atılmışçasına susuyor, biri Obama'yla görüştükten sonra dostu olan Suriye tâğutunu arayıp rahatsızlığını iletmekle yetiniyor, öteki sözde sıfır sorun politikasının örnek ülkesi Suriye ile diplomatik ilişkilerini incitmemek için geveliyor! CIA Başkanı Türkiye'ye gizlice gelip 5 gün boyunca Suriye konulu gizli görüşmeler yürütüyor, akabinde MİT Başkanı koşa koşa Suriye'ye gidip katillerle görüşmeler yapıyor! Diğer siyasi partiler ve liderler, seçim sarhoşluğunda yanı başımızdaki bu katliama kör gözlerle bakıyor! Tek kelime olsun, Suriye'deki vahşetten bahseden yok! Medya Batılı kaynaklarına göbekten bağlanmış, onların gözlüğünden olayları ekranlarımıza yansıtıyor! Sivil toplum kuruluşları, masalarına gömülmüş teorik çalışmalarıyla meşgul! Sözde İslâmî kesimler, cılız tepkilerle yetinip gözlerini diktikleri İran tâğutunun desteğini, Lübnan mücahidinin (!) tâğuta verdiği desteği nasıl yorumlayacaklarının ezikliği içinde, Filistin'deki dostlarının taklitçiliği içinde ölüm sessizliğine bürünüyorlar! Düne kadar Hama katliamını ağızlarına pelesenk edenler, bugün Hama'dan daha vahşice süregelen katliamı timsah gözyaşlarıyla izliyorlar! Siyasi yorumcular olayları analiz etmekten, değişik toplum kesimlerinin çelişkili tepkilerini kavramaktan, muhtemel akıbeti kestirmekten âciz! Tam bir travma, tam bir trajedi! İçler acısı, zavallı bir fasit vakıa!

 

Ey Müslümanlar!

Müslümanların başındaki yöneticiler, onların güdümündeki siyasi çevreler, kitle iletişim araçları ve sivil toplum kuruluşları, İslâmî, insanî, ahlâkî ve manevi değerlerini kaybetmişlerdir! Öylesine kaybetmişlerdir ki sanki hiç sahip değil gibidirler! Bağlı ve yâren oldukları, Batılı sömürgeci kâfir odakların dış politikaları, onların hem dünyalarını hem Âhiretlerini heder etmiştir! Hizmetçilik köleliğe dönüşmüş âdeta! SubhânAllah, olacak şey değil!

Olan şey şu; Suriye devleti Amerika'nın ajanı olan kukla bir yönetimdir. Amerika'ya ve bölgedeki Amerikan ajanlarına ağzı açık bön bön gözlerini dikenler, Allah'tan korkularına, akıllarına, merhametlerine, insaflarına, insanlıklarına göre değil, Amerika'nın dış politikasının gereklerine göre hareket edip ona göre ölçülü ve ince ayarlı tepkiler vermektedirler. İngiliz ajanı Kaddafi'ye, Bin Ali'ye, Ali Abdullah Salih'e, Amerika'nın gözden çıkardığı Mübarek'e ise çatabilmenin rahatlığını yaşamaktadırlar, bugün sessizliğe gömülenler, yarın Amerika Esed tâğutunu çizdiği zaman göreceksiniz ki ona karşı salvolarını sallamaya başlayacaklar.

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ * مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لاَ يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ*...* وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللَّهِ مَكْرُهُمْ وَإِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ  "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah, onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. (O gün) zihinleri bomboş olarak, kendilerine bile dönüp bakamaz durumda ve gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette koşarlar... Hakikatte, onlar (peygamberlere karşı) bir takım tuzaklar kurmuşlardı. Halbuki onların tuzaklarından dağlar yerinden oynayıp gitmiş olsa bile Allah katında onlara ait (nice nice) cezalar vardır." [İbrâhîm 42-43-46]

Ey Müslümanlar!

Suriye tâğutunun ömrü kısalmıştır artık, halkına düşman kesilip kuduz psikolojisiyle Müslümanların kanını böylesine pervasızca akıtan hiçbir tâğut, uğruna masum canlara kıydığı o koltukta çok fazla kalmamıştır. Bütün bunlar yaşanırken her şeyi gören ve her şeyden haberdar olan Allah Subhânehu insanları ve insan gruplarını bir imtihandan geçirmekte, kimin hakkı ve adâleti savunduğunu, kimin zulme rıza gösterip susan dilsiz şeytanlar olduğunu açığa çıkarmakta ve siz Müslümanlara onları tanımanız için göstermektedir. İşte Allah'ın hakikatlerini ifşa ettiği bu kişi ve toplulukları tanıyın, Ey Müslümanlar! Bilin ki sizi dîniyle şereflendiren, hidâyetiyle yol gösteren, vaadiyle sevindiren, Râsulü  [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesiyle müjdeleyen Allah Subhânehu, Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet liderliğinde İslâmî hayatın yakın gelecekte yeniden kurulmasını sağlayıp size mutlaka üstünlük verecek, sizi muzaffer kılacak, dînini hâkim kılacak ve yeniden sizi insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet konumuna yükseltecektir.

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ

"Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi, size hayat veren şeye davet ettiğinde ona icabet ediniz." [el-Enfâl 24]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerika, Pakistan'ın Egemenliğine Karşı Küstahça Bir Saldırı Düzenledi Hain Yöneticiler, Obama'nın Tekrar Seçilmesine Hizmet Etmek ve Pakistan'ı Terörün Üssü Gibi Göstermek İçin Ülkeyi Amerika'ya Teslim Ettiler

Pakistan'ın hain yöneticileri, Amerika'ya olan köleliklerini bir kez daha gösterdiler. Usame Bin Ladin'in suikasta uğradığı Abbotabad operasyonu, Amerika'nın hain yöneticilerle işbirliği yaparak Pakistan'ın egemenliğine karşı düzenlediği küstahça bir saldırı sayılır. Hain yöneticiler, ülkeye karşı düzenlenen önceki operasyonlarda olduğu gibi bu operasyonu da önce desteklediler operasyonu gerçekleştirmesinin ardından düşmana şükran ve saygılarını sundular! Amerika'nın gecenin bir yarısında İslamabad'a sadece 50 kilometre uzaklıktaki güvenli bir belde olan Abbotabad'da askerî bir operasyon düzenlemesine izin verenler bizzat bu yöneticilerdir. Zira saldırı, üç Amerikan helikopteri ve Amerikan piyadelerinden oluşan bir tim tarafından Pakistan Askerî Akademisine 1 km.den daha az uzaklıkta olan kritik bir bölgede gerçekleştirildi.

Olayın detayları kuşku uyandırmaktadır. Zira Pakistan güvenlik birimlerinin dört sene önce inşa edilen ve 5000 m2'nin üzerinde bir alanı olan bir evden haberdar olmaması mümkün değildir. Bu, nükleer silaha sahip olan tek İslamî belde olan Pakistan'ı, Pakistan'a karşı herhangi bir saldırıda bulunmak isteyeni haklı çıkaracak şekilde dünyanın güvenliğine yönelik en büyük tehdit teşkil ediyormuş gibi göstermek için Amerika tarafından yazılmış bir Hollywood senaryosudur.

Pakistan yöneticileri, operasyon karşısında insansız uçakların düzenlediği saldırlar karşısında sergiledikleri önceki aşağılık tutumları gibi bir tutum sergilediler. Zira zor durumda kalan yöneticiler, resmî olarak saldırıya karışmadıklarını ve bilgilerinin olmadığını açıkladılar. Oysa mevcut raporlar, Pakistan istihbarat kurumlarının gizli işbirliği olmadan bu operasyonların yapılmasının imkansız olduğunu göstermektedir.

Bu saldırı, sadece Amerika'nın özellikle de Obama'nın lehine olan bir saldırıdır. Birincisi: Şimdi Obama, başarısız haçlı saldırısını halkına bir zafermiş gibi gösterebilir ve böylece seçimleri tekrar kazanmayı garantileyebilir. İkincisi: Şu anda Amerika, Birleşmiş Milletleri'nin veya herhangi başka bir devletlerarası örgütün onayanı almadan egemen herhangi bir devlette, dilediği vakitte, tek taraflı olarak bir saldırıda bulunabileceği şeklinde dünyaya bir örf dayatmaktadır. Üçüncüsü: Hain yöneticilerin saldırı karşısında sessiz kalmaları, kabile bölgelerinin dışındaki askerî operasyonlarının alanını gerek helikopter gerekse askerî uçakları kullanarak Pakistan'ın herhangi bir şehrine kadar genişletmesi yönünde Amerika'ya açık çek vermiştir.

Bu saldırı, hain yöneticilerin Amerika'ya sunmuş oldukları bir hediyedir. Bu hain yöneticiler, Pakistan'a karşı savaşında Amerika'nın elini serbest bıraktılar. Şöyle buyuran Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], ne kadar da doğru söylemiştir: وَإِنَّ أَكْبَرَ الْغَدْرِ غَدْرُ أَمِيرِ عَامَّةٍ "En büyük hıyanet, kamu emîrinin hıyanetidir."

Siyasileri ve medya organlarını, Pakistan'ın egemenliğine karşı yapılmış olan bu saldırıya karşı seslerini yükseltmeye çağırıyoruz. Keza silahlı kuvvetlerdeki muhlisleri, ülkenin yok edilmesi karşısında sessiz kalmamaya, ülkeyi hain yöneticilerden kurtarmak için çalışmaya ve Hilafeti kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeye çağırıyoruz.


Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerika, Adeta Bir Amerika Eyaletiymiş Gibi Müslümanların Beldelerinde Elini Kolunu Sallayarak Geziyor, Katlediyor, Kıyım Yapıyor!

Obama, bugün, yani 02.05.2011 pazartesi sabahı övünçle Pakistan'da bir evin basıldığını ve içerisinde kadın, erkek çocuk kim varsa öldürüldüğünü... öldürülenlerin arasında Bin Ladin'in olduğunu ve baskını yapan Amerika güçlerinin Bin Ladin'in cesedini yanlarına aldığını açıkladı... Ardından bir Amerikan yetkilisi, Bin Ladin'in cesedini İslamî usullere göre denize defnettiklerini açıkladı! İslam'a böyle iftira ettiler. Allah, kafirlere lanet etsin emi!

Ya nusret ya şahadet arzusunda olan Bin Ladin şayet şehit edildiyse, kıyamet gününde tek bir rekat salah kıldığına dair Bin Ladin'e karşı burhanı olmayan apaçık bir kafirin eliyle iki güzellikten birine nail olmuştur!

 

Obama'ya gelince: Bu olayla iki kez hezimete uğramıştır:

Birincisi: Amerika, devasa ordusu, müttefiklerinin ordusu ve hain ajanlarının yardımıyla bu orduların tek bir birliğinin sahip olduğu gücün onda birine bile sahip olmayan bir adamı yakalamak için yaklaşık on yılını verdi... On yıl sonra onu ele geçirmiş ve durum bu şekilde olsa bile savaş şövalyelerinin örfünde bu, bir zafer değil hezimettir...

İkincisi: Obama, Bin Ladin'i savaş meydanında değil onu bir evin içerisinde suikast yoluyla öldürdü! Savaş kahramanlarından şövalye unvanına sahip olanların örfünde bu, Obama'nın övüneceği bir zafer değildir...

Bir Müslümanın İslam'a ve Müslümanlara kin güden haçlı biri tarafından bu şekilde şehit edilmesi, şaşılacak bir durum değildir. Bilakis şaşırtıcı ve üzücü olanı Amerika'nın Müslümanların beldelerinde elini kolunu sallayarak gezerek hava sahalarını ihlal etmesi, evleri bombalaması, içerisinde çocuk, kadın ve yaşlı kimin olup olmadığına aldırış etmeksizin sahiplerinin başına yıkmasıdır!! Bunlar gerçekleşirken de yöneticilerin en ufak bir karşılık veya tepki vermemesidir!! Yöneticilerimizin Amerika'nın gözünde aşağılanmaları, horlanmaları ve hıyanetler içerisinde boğulmalarından dolayı Amerika, Müslümanları katletmek için onları kendisine istihbarat bilgileri sağlayan birer casusu olarak kullanmaktadır. Hatta Amerika, bir katliam ve suikasta karar verdiğinde zilletlerinden ve aşağılılıklarından dolayı onlardan izin almadan ülkelerinin merkezinde bunu yapmaktadır!

Bin Ladin'in öldürüldüğünün açıklanmasıyla gündeme gelen bu menfur operasyonun durumu hakkındaki kuşku ve şüpheler, istihbarat raporlarının birbiriyle çelişmesi ve olayla ilgili birçok detayın gizlenmesi bir yana zaman, bu ümmetle ilgili üzücü bu ve benzeri birçok olayın hakikatini ortaya çıkaracaktır...

Hizb-ut Tahrir, bu bağlamda aşağıdaki hususları önemle vurgular:

1- Kafir Batı, İslam'a ve Müslümanlara karşı haçlı savaşını sürdürmektedir ve Obama, "Amerika, asla İslam'la savaş halinde değildir" diyerek yalanlasa bile bu, bir haçlı savaşıdır!

Peki, Amerikan ve müttefik kuvvetlerinin, Afganistan'da ne işi var? Peki, Amerikan ve müttefik kuvvetlerinin, Irak'ta ne işi var? Amerika'nın kanlarını akıttığı ve akıtmakta olduğu on binlerce Müslümana ne demeli? Müslümanların Çeçenistan, Keşmir ve dünyanın dört bir tarafında katledilmesi karşısında kafir Batının şüpheli sessizliğine ne demeli? Tüm bunlar, doğrudan veya dolaylı şekilde haçlı kafir Batı tarafından yapılmıyor mu?! Daha neler neler?!

Bu savaş, durmadan sürecek olan bir haçlı savaşıdır! Nitekim daha önce eski Amerikan Başkanı George Bush, 2001'de bunun bir haçlı savaşı olduğunu açıklamış ve Batının liderleri de bu hususta onu desteklemişlerdir.

2- Artık Pakistan halkının şunları yapmasının zamanı gelmiştir:

- İslam'a ve Müslümanlara karşı savaşında ülkeyi, Amerika'nın hizmetine amade kılan bu mücrim yönetime engel olmalıdırlar! Allah'ın ve ümmetin düşmanlarını dost edinen bu mücrim yönetimi devirinceye kadar bir an bile durmaları caiz değildir...

- Pakistan ordusundaki kuvvet sahibi subaylar ve kabilelerin evlatları, Allah'ın kendilerine farz kıldığı rollerine yerine getirmelidirler. Onlara sorarız: İslam'ı ve Müslümanları savunmak azim olan dininizin bir parçası değil midir? Amerika'nın ülkenizi mubah kılarak dilediğini katletmesi ve ülkenizin merkezinde dilediği şerri yapması şeklinde bir aşağılanmışlığı nasıl kabullenirsiniz?!

Aklınızı başınıza alın ey adamlar! Yöneticilerinizi alaşağı edin ve Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafeti ilan etmesi için Hizb-ut Tahrir'le el ele verin ki Hilafet, İslam'la hükmetsin, ülkeyi ve insanları kurtarsın ve İslam'ı âlemlere bir hidayet ve nur risaleti olarak taşısın.

Ey Dünyanın Dört Bir Tarafındaki Müslümanlar!

İslam'a ve Müslümanlara yönelik bu vahşi ve cürüm muamelesi, Allah bu ümmeti iktidar kılıp koruyucu kalkanı olan Hilafeti kuruncaya kadar sürecek ve artacaktır!

Ey Allah'ın erleri! Ey Allah'ın kulları! Allah'ın dinine nusret vermek için kıyama kalkın! İslam'ı geri getirmek için kıyama kalkın ki dünyaya yeniden öncülük ederek onu, Amerika ve Avrupa'nın zulmünden ve karanlığından insanlığın kesinlikle benzerini görmediği İslam'ın nuruna ve adaletine çıkarsın...

Kıyama kalkın ve dünyanın ve ahiretin hayrı için Hizb-ut Tahrir'le el ele verin.

 

يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ * هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ

"Onlar Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler kerih görse de Allah, nurunu mutlaka tamamlayacaktır. O (Allah), dinini bütün dinlere hakim kılmak için resulünü hidayet ve hak din ile gönderendir, velev müşrikler kerih görseler de!" [Saf 8-7]


Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Başkanı Mühendis Osman Bahâş'ın, Şam'ın Trablus'undan Şam Ayaklanmasına Destek Vermek İçin Büyük el-Mansurî Camisinde Düzenlenen Protesto Gösterisinde Yaptığı Konuşmasının Metni

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Suriye Rejimi, Ordu İle Halkın Arasına Girmek İçin Tuzak Kuruyor Bunu Yapmasına İmkan Vermeyin Kanlarınızın Akmasını Önlemenin ve Haklarınızı Korumanın Yolu Hilafettir


Suriye rejimi, eski hükümetin içişleri bakanlığının 09.04 tarihli açıklamasına göre ordu ile halk arasında çatlak oluşturma amacıyla rastgele ateş açan dış mihraklar tarafından desteklenen yabancı kirli ellerin varlığına ve yeni hükümetin içişleri bakanlığının 18.04 tarihli açıklamasına göre Selefi örgütlere bağlı silahlı gurupların bir İslam İmaratı kurma talebiyle cihat sloganı altında yapacakları silahlı bir isyanın varlığına ve bunların "teröristler" olarak nitelendirilmesine dayanan bir senaryo üretti... Suriye rejimi, bu ifşa olmuş fabrikasyon senaryoya binaen tek tek protesto bölgelerinde halkın karşı koyma iradesini kırmak için askerî ve güvenlik seçeneğinin ve orantısız güç kullanılacağı haberini veren gelişme altında 25.04'te Deraa'da yeni bir katliam işledi. Zira orada bir İslam İmaratı ilan etme niyetinde olan Selefi gurupların olduğu kılıfı altında ve Suriye rejiminin sinyal vermesi sonucunda şu ifadelerin geçtiği askerî bir beyanat yayınlandı: "Ordu birlikleri, Deraa'daki vatandaşların imdatlarına ve silahlı kuvvetlerinin müdahale etmesinin ve radikal terörist guruplarının yaptığı öldürme, tahrip ve korkutma eylemlerine son vermesinin kaçınılmaz olduğu yönündeki taleplerine cevap vermek, vatandaşların sükunetini, güvenliğini ve normal hayatı sağlamak için bugün sabah, yani 25.04 pazartesi günü Deraa şehrine girdi." Hayatın normale nasıl döndürüldüğüne gelince; şehrin izole edilmesi ve baskıcı güvenlik güçlerinin işlemeyi düşündükleri katliamların örtbas edilmesi için elektrikleri ve iletişim ağları kesildi. Nitekim bu güvenlik güçleri, bilfiil rastgele ateş açtılar, su depolarını vurdular, onlarca kişiyi katlettiler, onlarcasını yaraladılar, soruşturma yapmak ve protestoların ele başlarını bitirmek amacıyla bilgi almak için yüzlercesini tutukladılar.

 

- Bu senaryo, Suriye rejiminin ordu ile halkın arasına girmeyi planladığını ve orduyu terörü bitirme bahanesiyle halka karşı kullanma niyetinde olduğunu ifşa etmektedir. Nitekim rejimin, uluslararası kamuoyu karşısında insafsızca katletmeyi kendisine mubah kılmak için büyük gösteriler hakkında bunların kiralık bir azınlık olduğu şeklindeki açıklamaları da bu eğilimde olduğunu güçlendirmektedir.

- Suriye rejiminin iddiası, aynen Baba Esad'ın alışkanlık edindiği saptırma gibi sırf bir uydurmadır. Bu, ayıbı her taraftan ifşa olmuşken Suriye rejimi için hiç de garip değildir. Onunla ancak fırsatçı zayıf insanlar yürürler. Zira ortada ne kirli eller ne silahlı bir isyan ne de (terörist) odaklar vardır. Bilakis aralarında bu rejimin ceberutluğu karşısında karşı koymak dışında bir gücü olmayan kadın, erkek ve çocuklardan oluşan muztazafların olduğu göstericiler vardır. Onlar, sadece savunmasız insanlardır. Nitekim günlük yaşanan olaylar da bunu göstermektedir.

Bizler, rejimin ümmetin evlatları ile ordudaki kardeşleri ve evlatları arasına girme şeklindeki bu habis planı ve iğrenç planlaması karşısında Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'ya sadık subayları ve erleriyle orduya sesleniyoruz:

 

- Suriye rejimi, her şeyden önce Allah'ın, resulünün ve müminlerin düşmanı olup sizleri, Suriye'nin mümin halkından olan halkınızı ve kardeşlerinizi bastırmanın bir aracı edinmek istemektedir.

- Müslümanların öldürülmesi hususunda rejimin emirlerine itaat etmek şeran caiz değildir. Zira bu, büyük bir masiyettir. Nitekim Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: لا طاعة لمخلوق في معصية الخالق "Yaratıcıya masiyette yaratılana itaat yoktur." [ed-Darukutni]

- Ordudaki subayların ve erlerin öldürülmesi emrini veren insanlar değil bizzat Suriye rejimidir. Nitekim bazı cesetlerdeki işkence izleri, öldürülmelerinin nedeninin rejimin tasvir ettiklerinin aksine insanları öldürme emirlerine itaat etmemeleri olduğunun açık göstergesinden başka bir şey değildir.

- Suriye rejimi, emirlerini kolaylıkla uygulamaları için subaylar ve erleriyle orduyu halklarından uzaklaştırmayı alışkanlık edindi. Bundan dolayı bu kurnaz planla ancak kendi halklarını öldürdüklerini bilmelidirler.

- Suriye rejimi, Yahudilerle barış istemekte olup baba ve oğul Esad, "İsrail" ile barışın "stratejik bir seçenek" olduğunu ve "cesur barış" istediklerini birçok kez açıkladılar. Bu nedenle Suriye rejiminin kafa tutan ve mukavemet gösteren bir rejim olmakla övünmesi, aslı astarı olmayan bir aldatmadır.

- Suriye rejimi, şaz Yahudi yaratıkların içerisinde cümbüş ettiği ve üzerine kaplıcalar kurdukları Golan Tepeleri bir yana ordusunu Filistin arzını geri alma şerefine nail olacak tek bir savaşa bile sokmadı. Bunun aksine ordusunu, Amerika'daki efendilerinin çıkarı için Lübnan ve Irak'taki dış savaşlarda kullandı. Şu anda da "terörizmle mücadele" gerekçesi altında kendi halkını katletmek için içeride kullanmaktadır.

- Suriye rejiminin direnişin son kalesi ve Amerika'nın bölgeyi parçalama planlarını engelleyen bir emniyet supabı olduğu söylemine gelince deriz ki: Suriye rejimi, sadece "İsrail'e" karşı cihadı engellemiş ve tanklarını sadece Deraa, Banyas, Duma, Muzamiye, Kamışlı ve Humus'taki Suriye halkını bastırmak için harekete geçirmiştir.

- Suriye rejimi, orduyu ve silahlarını zayıflatarak ordudan özel kuvvetler ve Mahir Esed'in komuta ettiği dördüncü birlik de dahil cumhuriyet muhafızları oluşturdu. Bu ikisinden de rejimi, bizzat ordunun yapabileceği yönetimi ele geçirmeye dönük her türlü darbe girişimine karşı korumak için bir vurucu güç oluşturdu. Keza aynen insanların alıp verdiği nefesleri saydığı gibi ordunun alıp verdiği nefesleri sayması için de baskıcı güvenlik birimlerini konuşlandırdı.

- Subayları ve erleriyle ordudan talep edilen, firar etmeleri ve sırf isyan olsun diye emirlere isyan etmeleri ve dolayısıyla kendilerini ölüme atmaları değildir. Bilakis insanlara işkencenin her türünü tattıran bu rejimi alaşağı etmek için ümmetle birlikte çalışmalarıdır.

Buna mukabil Müslümanlar, subayları ve erleriyle Suriye ordusuna karşı silah kullanmanın caiz olmadığını bilmelidirler. Çünkü onlar, sizlerin babaları, evlatları, kardeşleri, amcaları ve dayılarıdır. Çünkü Müslümanlar, bunu yapmakla rejimin orduyu kendi yanına çekme planını hayata geçirmiş olacaklardır. Bilakis Müslümanlara düşen, orduyu kendi yanlarına çekmeye çalışmalılar ve onu kendileri için bir güç yapmalıdırlar. Zira rejime başkaldırması ve halkının yanında yer alması için ordunun binlerce gerekçesi vardır. Ayrıca orduya darbe vurmakla bu zavallı rejimi değiştirmede kendilerine yardım edecek kuvvete sahip olmaktan yoksun kalacaklarını da bilmelidirler. Aynı zamanda iki tarafın arasına girmek için rejimin kurduğu tuzağa düşeceklerdir. Aynı şekilde Müslümanlar, ordu unsurlar içindeki evlatlarına, kardeşlerine ve babalarına rejimin Müslümanları katletmeye ilişkin emirlerine boyun eğmemeleri için nasihatte bulunmalılar hatta emretmeliler. Çünkü bu, en büyük günahlardan olup bunu yapmakla dünyada ve ahirette Allahuteala'nın gazabına müstahak olacaklardır.


Ey Suriye'deki Müslümanlar ve Subaylar!

Suriye rejimi, size karşı tuzak kurmak ve cürüm işlemekten başka bir şey yapamaz. Suriye rejiminin tek işi, size boyun büktürmektir. Bunu yapmasına imkan vermeyin. Suriye'deki Müslümanların ve gayrimüslimlerin kanlarını koruyacak olan İslam'dan başkası değildir. Aynen İslam'ın, Halid İbn-u Velid döneminde Humus Nasranilerinin aynı dini paylaştıkları Rum ordularına karşı Müslümanların ordularının yanında yer alarak daha önce koruduğu gibi. Şam beldesi, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kitabıyla mübarek kılınmış ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in hadisleriyle vaat edilmiş bir beldedir. Dolayısıyla ordunun ve insanların birbirlerinin kanlarını İslam'la korumaları gerektiği gibi insanların rejime İslam'la karşı koyması, ordudaki güç ehlinin Raşidi Hilafeti kurarak Dâr-ul İslam'ı ikame etmek için çalışan muhlis guruba İslam'la nusret vermesi gerekir.


Ey Suriye'deki Müslümanlar ve Subaylar!

Suriye, bir İslam beldesidir ve ona İslam'dan başkası layık değildir. O halde dinine nusret vererek Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'yı razı etmek için azmediniz. Herkes bilmelidir ki Hizb-ut Tahrir'in kendisine davet ettiği şeyden başka köklü bir çözüm yoktur. İşte bu, İslam için samimi azimleri ve saf nefisleri gerektiren samimi bir davettir...

Tüm ümmet şunu bilmelidir ki bizler, Fas'tan Bahreyn, Yemen, Suriye'den tutun Endonezya ve Orta Asya'ya... varıncaya kadar Sykes-Picot üzerine kurulu olan sömürgecilik döneminin kapanacağı yeni bir fecrin doğuşunu müjdeleyen günleri yaşamaktayız...

Bundan dolayı ümmet, savaşının tek, barışının tek, batılın tek, hakkın tek olduğunu idrak etmelidir. Dolayısıyla Mısır ve Bahreyn'deki ayaklanmayı desteklerken Suriye'deki ayaklanmayı kınamak doğru değildir!!

Hizb, tüm ayaklanmalara destek vermek için birçok gösteri ve yürüyüşler düzenledi. Bu, hizbin ilk gösterisi değildir. Zira Suriye'deki ayaklanmaya destek vermek için bugün Tunus'ta ve geçen çarşamba günü de Ürdün'de bir gösteri vardı. Daha önce de Libya, Tunus ve Mısır'daki ayaklanmalara destek vermek için gösteriler ve yürüyüşler yapmıştık.

Hiçbir kimse bize, Bahreyn ayaklanması sırasında siz neredeydiniz diye soramaz. Zira bu hususta beyanlar yayınladık ve televizyonlara defalarca konuştuk. Ancak bizler, özellikle İran medyasından ırkçı söylemlerden uzak durmasını ve Sykes-Picot sınırlarını gözetmeksizin tüm ümmeti birleştirici İslamî söylemlere itimat etmesini talep ediyoruz.

İşte Hizb-ut Tahrir, Allah için dinine muhlis bir şekilde sizlere şu kavlini hatırlatarak sizleri buna çağırmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin." [el-Enfâl 24]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / İskandinavya'dan Bir Heyet, İsveç Suriye Konsolosluğuna Gitti

Hizb-ut Tahrir / İskandinavya'dan bir heyet, Suriye'de yaşanan olayların üzerine Allahuteala'nın emr-i bil-maruf ve'n nehyi an-il münker emrine itaat ederek İsveç Suriye konsolosluğuna giderek belirli noktaları ve talepleri içeren bir mektup teslim etti. Bu noktalar, aşağıdaki şekildedir:

- Bugün tüm dünyanın gözü ve kulağı önünde rejimin değiştirilmesini talep eden insanlara yönelik Suriye'de yaşanan zulüm, katliam ve tutuklamalar, Suriye'deki mevcut Baas rejiminin halkını temsil etmediğini aksine kendisini temsil ettiğini bir kez daha göstermektedir. Kendisine boyun eğdirmek için masum sivillere karşı zulme ve kuvvete başvurması, meşruiyetini kaybettiğinin göstergesidir. Bu rejim, gerek Hama katliamında gerek Tedmur hapishanesinde gerekse Sednaya hapishanesinde olsun halkına karşı baskı ve zulüm yöntemleri uygulamıştır... Yine bu rejimin cürümü, Kaddafi'nin Libya'daki Müslümanlara karşı işlediği toplu soykırım cürümüne ortak olduğu sırada da ortaya çıkmıştı. Daha önce de Amerikan işgalini ve hegemonyasını pekiştirmeye çalıştığı Irak'ta ümmetin düşmanlarının çıkarlarına hizmet etiği sırada da ajanlığı ortaya çıkmıştı.

- Geçmişte Golan'ı Yahudiler için güvenli bir sığınak yapmasının ardından Yahudilerle barış müzakerelerine girmesi, İsra ve Miraç arzını gaspetmeye "hakları" olduğunu itiraf etmeye hazır olması ile Suriye rejiminin, kendi halkına ve İslam dünyasının tüm halklarına hıyanet ettiği açığa çıkmıştı. İşte Yahudi varlığı, mevcut olaylar yüzünden Baas rejiminin devrilmesine karşı endişesini ve korkusunu dile getirmektedir!!

- Tüm bunların da ötesinde Suriye rejimi, Müslüman Suriye halkının değerleri, kanaatleri ve inançları ile çelişen laik sistemleri uygulayarak Allahuteala'nın şu kavlinden yüz çevirmektedir: وَأَن احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ "Onların aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet!" [el-Mâide 49] Keza bir zamanlar Emevi Hilafet Devleti'nin başkenti ve İslam ümmetini düşmanlarına karşı savunmanın baş kalesi olan bu beldenin tarihini ve hadaratını inkar etmektedir.

- Suriye yöneticisi, Tunus, Mısır, Libya ve Yemen olaylarından hiç ders almamaktadır. Bilakis akranı olan tagutların çizgisini adım adım takip etmektedir. Çünkü o, otoritenin ümmete ait olduğunu, zaman ne kadar uzarsa uzasın onu geri alacağını, rejimin baskıcı güvenlik birimlerine ve dış desteğe itimat etmesinin ümmetten beslenen meşruiyetten bir şey ifade etmeyeceğini anlamamaktadır.

Büyükelçiden talep edilenler ise şunlardır:

- Rejimin halkına karşı işlediklerine karşı çıkmak üzere görevinden istifa etmesi. Zira zerre kadar imanı veya şerefi olan bir kimseye böylesi bir rejimin temsilciliğini yapması yakışmaz. Büyükelçiye Aleyhi's Selatu ve's Selam'ın şu kavlini hatırlattık: من أذل عنده مؤمن فلم ينصره أذله الله على رؤوس الخلائق يوم القيامة "Her kim bir müminin yanında aşağılanır ve o da ona yardım etmezse Allah da onu kıyamet günü mahlukatların başları önünde aşağılar."

- Münkere karşı sessiz kalan bir kimsenin ona ortak olması bakımından işlediği şeylerden dolayı rejimi açıkça kınaması.

- Rejimin payandalarının aynı adımları atmasını, ordunun halkın yanında yer almasını, onu korumasını, adaletli bir yönetimi tesis etmek ve Suriye'yi tekrar İslamî Hilafet Devleti'nin başkenti yapmaya çalışanlara nusret vermesini talep eden açık bir mesaj göndermesi.


Şadi Farica
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
İskandinavya

E-mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Diktatör Yöneticilere Karşı Hak Sözü Haykırmak, Müslümanlara Farzdır ve İmanın Tezahürlerindendir

Hizb-ut Tahrir üyeleri, bugün cuma salahından sonra Dakka, Sylhet, Chittagong'daki mescitlerde genel hitaplarda bulundular. Zira konuşmacılar, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisini ele aldılar: أَنَّ رَجُلا سَأَلَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَقَدْ وَضَعَ رِجْلَهُ فِي الْغَرْزِ، أَيُّ الْجِهَادِ أَفْضَلُ قَالَ كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ "Bir adam, ayağını üzengiye koyan Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hangi cihadın daha üstün olduğunu sorunca buyurdu ki: "Zalim sultanın yanında hak sözü söylemektir." [en-Nesai] Bu hadisi ele alarak bugün İslam dünyasındaki yöneticilerin, İslam'ın koyduğu hükümleri ve kanunları açık bir şekilde ihlal ettiklerini ve böylece emaneti zayi ettiklerini vurguladılar. Ayıca İslam'ın yöneticinin görev ve sorumluluklarını Kur'an ve sünnete açıkladığını ve bunların şunlar olduğunu eklediler:

1- Dahilî ve haricî işlerde Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın indirdikleriyle hükmetmek.

2- İnsanların işlerini gütmek ve insanlara itina göstermek.

3- Ümmeti düşmanlarına karşı korumak ve maslahatlarını savunmak.

Konuşmacılar, Bangladeş'in mevcut yöneticilerinin İslam dünyasındaki diğer yöneticilerden farklı olmadığını ifade ettiler. Zira Avami Birlik yöneticiler, geçen kırk sene boyunca Allah'ın emir ve nehiylerine muhalefet ettiler. Ülkeyi, bir beşer icadı olan ve kafirler tarafından dayatılan demokratik sistem gibi iğrenç bir sistemle yönettiler. Bu sistem, insanların işlerini gütmede ve temel ihtiyaçlarını temin etmede başarısız oldu. Bunun da ötesine giderek on yıllarca halkın kanını emdi, ümmetin servetini yağmalayarak kafir ve müşrik efendilerine teslim etti. Sadece bununla da kalmadı hatta Avami Birlik Parti yöneticileri, Amerika, İngiltere ve Hindistan gibi kafir ve müşrik devletlerle ittifak kurdular. Yöneticiler, düşmana ve ülkeye karşı kurulan komplolara karşı koymada başarısız oldu. Hatta bu komploların bazısına ortak oldular. Bu yöneticiler, Allah'a, resulüne ve Müslümanlara işte bu şekilde hıyanet ettiler.

Şeyha Hasina'nın hükümeti, otoriteyi devraldığı ilk günden beri Kur'an, sünnet ve ümmete karşı çalıştı, ülkenin savunma gücünü yok etmek için ordudaki subayların katledilmesinde Hindistan'la işbirliği yaptı, yedi vilayetine giden bir geçit yolu verdi, Amerika ve Hindistan'ın ordularından olan Müslümanların ve toplu katliamların katillerinin tutunma noktasını güçlendirdi, Kur'an ve sünnetle çelişen politikalar benimsedi, İslamî eğilimlere karşı bir haçlı kampanyası başlattı... Aslında Hasina hükümetinin iğrenç cürümlerinin listesinin sonu yoktur!

Ayrıca konuşmacılar, gerek mevcut gaddar küfür sistemine gerekse tagut yöneticilere karşı hak sözü haykırmanın Müslümanlara farz olup imanın tezahürlerinden olduğunu vurguladılar ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisini: أَنَّ رَجُلا سَأَلَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَقَدْ وَضَعَ رِجْلَهُ فِي الْغَرْزِ، أَيُّ الْجِهَادِ أَفْضَلُ قَالَ كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ "Bir adam, ayağını üzengiye koyan Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hangi cihadın daha üstün olduğunu sorunca buyurdu ki: "Zalim sultanın yanında hak sözü söylemektir." [en-Nesai] Ve şu hadisini yinelediler: سيد الشهداء حمزة بن عبد المطلب، ورجل قام إلى إمام جائر فأمره ونهاه فقتله "Şehitlerin efendisi Hamza İbn-u Abdulmuttalib'tir ve zalim yöneticiye karşı çıkıp ona (marufu) emreden ve onu (münkerden) nehyeden ve (bunun için) katledilen kimsedir." [İsnadı sahihtir]

Bu hadisler, marufu emretmek, münkerden nehyetmek ve karşı çıkmak yoluyla zalim imama karşı hak söz söylemenin farziyeti hususunda açık ve kesindir. O kadar ki Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], bu ameli cihadın en üstünü olarak saymıştır.

Son olarak konuşmacılar, Müslümanları bu azim farza bağlı kalmaya çağırdılar. Aksi takdirde küfür sistemine ve tagut yöneticilere sessiz kalmalarından dolayı Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'ının gazabına ve ikabına maruz kalacaklarını ifade ettiler. Ebî Bekir es-Sıddîk'den Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: ما ترك قومٌ الجهاد في سبيل الله إلا ضربهم الله بذل، ولا أقر قوم المنكر بين أظهرهم إلا عمهم الله بعقاب وما بينكم وبين أن يعمكم الله بعقاب من عنده... "Allah yolunda cihadı terk eden hiçbir topluluk yoktur ki Allah, onlara zillet damgası vurmamış olsun. Aralarındaki münkeri ikrar eden hiçbir topluluk yoktur ki Allah, onları bir ikabla kuşatmamış olsun. Sizinle Allah'ın sizleri katından bir ikabla kuşatması arasında...(dışında bir şey) yoktur."

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER