Salı, 07 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Bazı Şüpheli Odaklar, Hizb-ut Tahrir'in Mescid-i Aksa'da Yaptığı Suriye Halkına Destek Çağrısı Hakkında Yalan Söylüyor ve Bunun Filistin Uzlaşısına Karşı Çıkmak Olduğunu İddia Ediyor

Hizb-ut Tahrir Medya Bürosu Üyesi Mühendis Ahmed Hatib, bazı taraflı ve şüpheli odakların medya organlarında Hizb-ut Tahrir / Filistin'in Mescid-i Aksa meydanından yaptığı çağrının Filistin uzlaşısına karşı çıkmak olduğu şeklinde yalan ve çarpıtılmış bir haber yayınladıklarını söyledi. Oysa bu amel, kahraman halkına karşı en korkunç vahşetleri işleyen Suriye rejiminin cürümlerine karşı Şam halkına destek vermek içindi.

Ayrıca Hatib, Mescid-i Aksa meydanındaki kalabalık bir topluluğa yapılan konuşmanın içeriğini, Mescid-i Aksa meydanının dört bir tarafını dolduran sloganların yapısını, bunun Suriye rejimine karşı Şam halkını desteklemek için olup kesinlikle Filistin uzlaşısıyla hiçbir ilgisi olmadığını net bir şekilde açıkladıklarını ifade ederek olayın ayrıntılarını sesli, sözlü ve görüntülü şekilde medya bürolarının sitesinde yayınladıklarını belirtti.

Hatib, Suriye'deki baskıcı Baas rejimi tarafından desteklenen bazı şüpheli odakların, Filistin halkının özellikle Mescid-i Aksa meydanından Şam halkının Beşar Esad ve zümresinin uyguladığı katliam, zulüm ve baskıya karşı olan ayaklanmasını destekleyen bir görüntü sergilemesini istemediklerini açıkladı.

Hatib, özellikle Hizb-ut Tahrir, ayaklanmalarında Suriye halkına destek vermek üzere Mescid-i Aksa'da düzenlediği amelini cuma günü öncesinde resmi sitesinde duyurmuşken bazı medya organlarının çıkıp da aslı astarı olmayan bu çarptırılmış haberi yayınlamalarını ve inandırıcılıktan yoksun odaklara itimat etmelerini kınadı.

Hatib, bu yalan haberi aktaran medya organlarının haberi kaldırmalarını ve büronun sitesindeki doğru haberi yayınlamalarını şiddetle vurguladı. Hatta bir daha hizb hakkında herhangi bir haber yayınlamadan önce haberin doğruluğunu özellikle resmi büronun sitesinden veya haberi yayınlayan büronun Batı Şeria ve Gazze Şeri'dindeki üyelerinden teyit etmeleri gerektiğini de vurguladı.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Güvenlik Konseyi ve Birleşmiş Milletlerinin Yemen'e Olası Bir Müdahalesinin Doğuracağı Sonuçların Sorumluluğu Tamamen Salih'e Aittir

İnsan Hakları İzleme Örgütü, geçen 28 Nisan 2011 perşembe günü internet sitesinde yaptığı açıklamasında BM İnsan Hakları Konseyini Yemen hakkında acil toplantı yapmaya ve ardından Yemen'e bir soruşturma ekibi göndermeye çağırdı. Ardından geçen hafta bazı Kuzey ve Latin Amerika, Asya ve Avrupa ülkeleri, aynı maksatla 16 imza toplama girişiminde bulundu.

Bu çağrı, Güvenlik Konseyinin geçen Nisan ayının 19'u salı günü, Güvenlik Konseyinin iki geçici üyesi Almanya ve Lübnan'ın, geçen Şubat ayının ortasında gösterilerin başlamasından beri 200'den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan Yemen'in 17 ilinde göstericilere sık sık gerçek mermilerle saldırılması ve göz yaşartıcı bombaların kullanılması hakkında soruşturma talebinde bulunmasının üzerine ortak bir bildiri hazırlanmasında başarısız olmasının ardından geldi.

Birleşmiş Milletlerin ve özellikle Güvenlik Konseyinin müdahalede bulunması, sadece bu iki örgüte üye olan ülkelerin, Yemen için çizdikleri politikalarını gerçekleştirir. Daimi "veto" hakkına sahip olan Güvenlik Konseyi üyelerinin politikasının, çözmek için müdahale ettikleri sorunun sahiplerine bir hayrı olmaz.

Eskiden "Hıristiyan Ülkeler Kulübü" adını taşıyan Birleşmiş Milletler Örgütünün politikasının bize hakkımızı vereceğini, bize insaf edeceğini veya bize hayrı dokunacağını düşündüğümüz gün hüsrana uğradık demektir. Birleşmiş Milletlerinin Müslümanlara hangi gün hayrı dokunmuştur ki? Allahuteala, şöyle buyurmuştur: قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ  "Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür." Âl-i İmrân 118]

Ali Abdullah Salih, Yemen'in masum evlatlarını katletme pahasına yönetimde kalabileceğini veya yüzsuyuyla çıkabileceğini zannederek korkakça utanç verici bir şekilde iktidar koltuğuna yapışması, Yemen'i bir trajedinin ve felaketin içerisine sürükleyecektir. Bundan dolayı tüm bunların sonuçlarının tek ve doğrudan sorumlusu odur.

Ali Abdullah Salih, aklınca şu anda Yemen'i, iktidar koltuğunu bıraktıktan sonra takipsizlik maddesi yoluyla kendini kurtarabileceği birçok sorunların ve krizlerin içine sokacak her türlü siyasî eylemi yapabileceğini düşünmektedir. Öyleyse Ey Müslümanlar! Kendinizi kimlerin ellerine teslim ettiğinize bir bakın!! Salih, Kaddafi, Beşar Esad gibi yöneticilere ve Müslümanların beldelerindeki tüm kötü adamlara!!

Nasıl düşündüklerine bir bakın sonra aklınızı başınıza alın ve Hizb-ut Tahrir'in içindeki İslam ümmetinizin evlatlarından olan muhlislerle birlikte Hilafeti kurmak için çalışın. Sonra da sizleri arkasında korunacağı ve saklanacağı bir kalkan olarak kullanmak yerine sizleri savunacak ve koruyacak bir kalkan olacak Halifeye biat edin. Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: إنما الإمام جنة يتقى به ويقاتل من ورائه "İmam [Halife], ancak kendisiyle korunulan ve arkasında savaşılan bir kalkandır."

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir, Ramallah Otoritesiyle Yaptığı Siyasî Anlaşma Hususunda Hamas'a Bir Nasihatte Bulundu

  • Kategori Filistin
  •   |  

2011 geçen Mayıs ayının biri ve ikisi olan pazar ve pazartesi günü Hizb-ut Tahrir / Filistin heyetleri, Hamas Hareketi'nin Batı Şeri ve Gazze Şeridi'ndeki bazı ileri gelen şahsiyetlerine gittiler. Söz konusu heyetler, Ramallah Otoritesi ile imzalanması planlanan Siyasî Anlaşma hususundaki Hizb-ut Tahrir / Filistin'in nasihat mektubunu Hamas Hareketi'ne teslim ettiler.

Mektubu alan kişilerden bazıları mektubu, internet üzerinden yayınladılar. Bunun ışığında içeriği aşağıdaki şekilde olan mektubun tam metnini yayınlama kararı aldık:

 

بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمٰـــنِ الرَّحِيـــم

SallAllahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurdu: الدّينُ النّصِيحَةُ. قُلْنَا: لِمَنْ؟ قَالَ: لله وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلأَئِمّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامّتِهِمْ "Din nasihattir. Dedik ki: Kim için? Dedi ki: Allah için, kitabı için, resulü için, Müslümanların imamları için ve bütün Müslümanlar için"

Hamas Hareketindeki Kerim Kardeşlerimiz! Allah, Sizleri İtaatiyle Şereflendirsin;

Es-Selamu Aleykum ve Rehmatullahi ve Berakatuh;

Ve Ba'd;

Konu: "Uzlaşı" Adlı Siyasî Anlaşma

Sizlerin "Filistin Uzlaşısını" imzalamak üzere Kahire'ye gitmek için hazırlandığınızı görünce bu nasihati sizlere yazdık. Sizler, bunu sırf bir uzlaşı olmanın ötesinde Filistin meselesinin geleceğiyle doğrudan ilgili olan siyasî bir anlaşma olarak gördüğünüze göre Allah katında temize çıkmak maksadıyla Allah'tan kalplerinizi hayır olan şeylere açmasına ve bu mektubu hakkıyla tedebbür etmenize duacı olmak üzere sizlere bu nasihatle hitap etmeyi kendimiz için bir borç bildik. Zira mesele önemli ve ciddidir. Size olan nasihatimizi, aşağıdaki noktalarda özetledik:

1- Sizler, bunu sırf bir uzlaşı olmanın ötesinde Ramallah Otoritesiyle olan siyasî bir anlaşma ve FKÖ'nün mukaddes arz olan Filistin'i heba eden teslimiyetçi çözümlerdeki gidişatını takip etmeye dönük temel bir ön şart olarak görmektesiniz. Uzlaşma, aranızdaki nefretin, kinin ve kara kedilerin yok olması, birbirinizi öldürmeyi ve işkence etmeyi bırakmanız demektir. Uzlaşmanın manası işte budur. Ancak sizler, bunun ötesine geçerek uzlaşıyı, tehlikeli bir siyasî anlaşma için kılıf edindiniz ve bu tehlikeli siyasî anlaşmayı, "uzlaşı" olarak isimlendirdiniz. Dolayısıyla sizi, Allah'a karşı sakındırıyor ve Allah'a karşı masiyetin akıbeti hususunda uyarıyoruz.

2- Bizler Müslümanın kanının her damlası için hırs gösteriyoruz. Zira Resul-il Kerim [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: مَنْ أَشَارَ إِلَى أَخِيهِ بِحَدِيدَةٍ فَإِنَّ الْمَلَائِكَةَ تَلْعَنُهُ حَتَّى يَدَعَهُ وَإِنْ كَانَ أَخَاهُ لأَبِيهِ وَأُمِّهِ "Kim, bir demir (çubukla) kardeşini gösterirse onu bırakıncaya kadar melekler ona lanet eder. Gösterdiği kardeşi, babası ve annesi olsa bile." Nitekim sizler ile Fetih/Ramallah Otoritesi arasında vuku bulan iç çatışmalar sırasında heyetler göndererek hem sizler hem de onlarla bağlantıya geçmek yoluyla akan kanları durdurmaya çalıştık ama buna gücümüz yetmedi.

3- İki otoritenin, siyasî adımlarına zemin oluşturmak için siyasî söylemlerinde birbirine karıştırdıkları bazı meseleler vardır ki bunlar: yukarıda değindiğimiz (uzlaşı ve siyasî anlaşmadır.) Keza (iç çatışma ve bölünmüşlük) meseleleri de böyledir. İç çatışmaya gelince; bunun Müslümanlar arasında vuku bulmasını büyük bir cürüm olarak görmekteyiz ve iç çatışma vuku bulduğunda da durdurmak için büyük çaba harcadık.

Bölünmüşlük ise şu iki husustan ibarettir:

Birinci Husus: Batı Şeria ile Gazze arasındaki coğrafî bölünmüşlük olup bu vardır ve Filistin Otoritesinin ortaya çıkmasından bu yana da var olmuştur. Bunun çözümü, Batı Şeria ile Gazze'nin arasını ayıran varlığın, yani Yahudi varlığının ortadan kaldırılmasıdır. Bu ise orduların işidir. Ümmet ise bugün son zamanlarda ortaya çıkan ayaklanma ve şahadet ruhunun gölgesinde orduları seferber etmeye geçmişten daha yakındır.

İkinci Husus: İki otorite arasındaki siyasî bölünmüşlüktür. Bu ise her iki otoriteye hakim olan siyasî düşünceden kaynaklanmaktadır. İki otorite arasındaki siyasî düşüncenin yakınlaşmaya başladığını görmekteyiz. Ne üzücüdür ki bu yakınlaşma, İslam esasına değil de büyük devletlerin istediği siyasî vakıaya göre bir arada yaşama esasına dayalı bir yakınlaşmadır.

4- Filistin halkının içerisinde ise bir bölünmüşlük yoktur. Zira Filistin halkı, kardeşlik ve uyum içerisinde yaşamaktadır. İslam yönetiminin ortadan kalkması ve Yahudi işgalinden sonra hayatlarının safiyetlerini iki otoritenin ve örgütün tahrik ve kışkırtmalarından başka hiç bir şey bulandıramamıştır. Aralarındaki siyasî tartışmalar şeri hüccet ve delil çerçevesinde olduğu sürece Filistin halkının veya diğer İslam halklarının arasında siyasî anlayış ve görüş farklılığının olmasının bir zararı yoktur. Zira maddî eylemlere, cana ve mallara saldırmanın yanı sıra silahlı çatışmalara tahrik ve teşvik etmek şeran caiz değildir. Bilakis bir cürüm sayılır: كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ دَمُهُ وَمَالُهُ وَعِرْضُهُ "Bir Müslümanın kanı, malı ve namusu diğer Müslümana haramdır." İki otoritenin istemesi halinde bunun çözümü oldukça kolay ve basittir. Yapmaları gereken tek şey, maddî eylemlere, canlara ve mallara saldırmaya tahrik ve teşvik etmeyi bırakmalarıdır.

Yukarıda zikrettiğimiz üzere siyasî bölünmüşlüğe gelince; Bin defa siyasî bölünmüşlük, Filistin hususunda ifrat yolunda ittifak etmekten daha hayırlıdır.

5- Mukaddes Filistin arzı, Allah katında örgütlerden ve çıkarlarından daha değerlidir. Bu nedenle Filistin'i denizden nehre kadar kurtarma -ki görünen bunun aksidir-, Filistin meselesini aslına döndürme ve orduların onun kurtuluşu için yardım etmesi esasına dayanan bir uzlaşı olursa Allah'ın ve resulünün sevdiği bir amel olur. Fakat çözüm projelerine göre hareket etme -ki görünen budur- esasına dayanan bir uzlaşı olursa FKÖ'nün başlattığı, otoritenin takip ettiği ve maazAllah Hamas'ın da bunlara katılmasından korktuğumuz tavizler yolculuğunun yeniden başlamasına dönük bir hazırlık sayılır. Bu bağlamda sizlere, uzlaşının baş harflerle imzalanmasının ardından başmüzakereci Saib Erekat'ın şu açıklamasını hatırlatırız: "Filistin uzlaşısı, barış ve demokrasiye temel giriş sayılır. Uzlaşı olmadan başkanlık ve parlamento seçimlerinin veya Filistin vatani meclis seçimlerinin yapılması ve uzlaşının başarısına bağlı olan 1967 sınırları üzerinde iki devletli çözüme ulaşılması imkansızdır." Filistin Otoritesi Başkanı Mahmud Abbas da dahil otoritenin erkanından birçoğu, Dr. Zehar'ın bazı açıklamalarına şu şekilde cevap verdiler: "...Hamas ve Fetih hareketlerinin anlaşmasının akabinde ehil kişilerden (teknokratlardan) oluşturulması düşünülen yeni hükümetin görevi, önümüzdeki seçim hazırlıklarını yapmak ve Gazze Şeridi'ni yeniden imar etmektir. Siyasî durum ise FKÖ'nün ve başkanının ihtisaslarından olup hükümetin yetkilerinden değildir." Dolayısıyla bu ve benzeri açıklamalar, Hamas'ın FKÖ ve Ramallah Otoritesinin mübarek arz hususunda ifrata kaçmasını onaylayan İslamî bir mühür olacağını göstermektedir. O halde cihadınızın ve şehitlerinizin semeresinin bu olmasını ister misiniz?

6- Ey kardeşlerimiz şunu iyi biliniz ki ne FKÖ ne Filistin Otoritesi ne Hamas ne de tamamınız Filistin hakkında müzakere yapmaya ve Filistin meselesinin çözümünde hareket etmeye yetkilisiniz. Zira bu, tüm Müslümanların meselesidir. Hamas'ın, FKÖ ve Ramallah Otoritesinin -devletlerarası gizli işbirliği sayesinde- Filistin meselesini, Allah göstermesin gerçek sahiplerinin (Müslümanların) ellerinden kaçırmasına ortak olmasını bir yana bırakın bunu sürdürmelerine yardımcı olması bile caiz değildir.

وَاتَّقُوا يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللَّهِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لا يُظْلَمُونَ "Allah'a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının." [el-Bakara 281]

Allahım tebliğ ettik şahit ol.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Zulmü Durdurun ve Suriye'deki Tagut Otoriteyi Alaşağı Edin!

Baskıcı Suriye rejiminin değiştirilmesini talep eden gösterilerde yüzlerce masum öldü ve binlercesi yaralandı.

Hizb-ut Tahrir / Endonezya, bu bağlamda aşağıdaki hususları beyan eder:

 

1- Suriye konsolosluğundan, güvenlik güçlerinin insanlara karşı işlediği zulmün durdurulmasını talep eder. Çünkü marufu emreden ve münkerden nehyeden insanlara işkence etmek, darpetmek ve katletmek büyük bir zulümdür.

2- Suriye rejimini, zulmün arkasına sığınmaya ve zayıf olan Batıya dayanmaya karşı uyarır. Zulüm, sadece rejimin devrilmesini hızlandırır. Ayrıca zulmün sonu dünyada ve ahirette hüsrandan başka bir şey değildir. O halde bir an evvel zulümden dolayı tövbe edin ve değişimin gerçekleşmesine izin veriniz ki Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın rızasına nail olasınız.

3- Suriye, Yemen, Tunus, Libya ve diğer yerlerdeki ayaklanmalar, artık halkların rejimlerin zulmünü kabullenmeyi bıraktıkları anlamına gelmektedir. Onlar, İslam rayesi altında bir devletin kurulması gibi bir değişim talep etmektedirler.

 

Binaenaleyh Hizb-ut Tahrir, Suriye otoritesini Cakarta'daki büyükelçisi yoluyla İslamî Hilafet olan İslam Nizamı'nın kurulmasına icabet etmeye ve Suriye'de İslamî hükümleri tatbik etmeye çağırıyor.


Muhammed İsmâ’îl Yusanto
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...

Köklü Değişim Dergisi'nin, Suriye Zalimi Esad'ın Katliamlarını Protesto Etmek İçin  Beyazıt Meydanında 08 Mayıs 2011'de Düzenlediği Basın Açıklaması

  • Kategori Türkiye
  •   |  

 

Köklü Değişim Dergisi'nin 08 Mayıs 2011 Tarihinde Suriye zalimi Esad'ın katliamlarını protesto etmek için Beyazıt Meydanında düzenlediği basın açıklamasına, Müslümanlar yoğun ilgi gösterdi. Öğlen salahından sonra Beyazıt Cami avlusundan meydana yürüyen kortej, tekbirler eşliğinde alandaki yerini aldı. "Katliam, Zulüm, Fesad, Kahrolsun Beşar Esad" yazılı pankart ve Tevhid bayraklarının açıldığı basın açıklamasına yaklaşık 4.000 kişi katıldı.

İlk olarak Kur'an-ı Kerim'den Nisa suresinin 74-76. ayeti kerimelerinin okunduğu açıklama, daha sonra Köklü Değişim yazarı Muhammed Hanefi Yağmur'un basın açıklaması metnini okumasıyla devam etti. Son olarak yazar Mahmut Kar'ın yaptığı duada herkes gözyaşlarına boğuldu.

Müslümanların bu durumdan tekrar kurtulmalarının ancak Hilafet ile mümkün olduğunun altı çizilen açıklamanın sonunda, alandaki herkes tek bir ağızdan "Lailaheillallah, el Hilafet'u VaadAllah / Allah'tan başka ilah yoktur ve Hilafet Allah'ın vaadidir" nidalarıyla haykırdı.

Özgür Der ve Akdav genel başkanlarının ve İHH yöneticilerinin de iştirak ederek destek verdiği basın açıklaması olaysız bir şekilde sona erdi.

* Resimler İçin:

http://www.turkiyevilayeti.org/html/mltmdy/rsmlr/2011/rsmlr0002.html

http://www.turkiyevilayeti.com/html/mltmdy/rsmlr/2011/rsmlr0002.html

 

* Görüntüler İçin:

http://www.turkiyevilayeti.org/html/mltmdy/vdolr/2011/vdolr0004.html

http://www.turkiyevilayeti.com/html/mltmdy/vdolr/2011/vdolr0004.html

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Gerçek Teröristler, Asıl Maksatlarını Gizlemeyi Sürdürme Çerçevesinde Sözde Bir Zafer İlan Ettiler

Önceki ve şu anki Avustralyalı politikacılar, peş peşe Usame Bin Ladin'in öldürülmesini desteklediklerini ifade ettiler. Julia Gillard, Stephen Smith, Julie Bishop, Alexander Downer ve John Howard, Bin Ladin'inin geçmişte işlenen terörist saldırılarının en kötüsünün sorumlusu olduğunu, öldürülmesiyle adaletin tecelli ettiğini, dünyadaki terör kurbanlarının son bulacağını ve bunun Amerika için "terörle savaşta" açık bir başarı olduğunu iddia ederek Bin Ladin'in ölümünden duydukları memnuniyetlerini dile getirdiler.

Hizb-ut Tahrir, bu açıklamalar karşısında aşağıdaki hususları açıklar:

Birincisi: Aslında günümüzdeki terörist saldırıların en kötüsü, Amerika ve müttefiklerinin yüz binlerce masumu katlettiği Irak ve Afganistan'ı istila eden askerî işgalde ortaya çıkmaktadır. Hiçbir kimsenin karşı koymadığı terör devam etmektedir. Bu terörü, Pakistan'da masumları katleden kimliği belirsiz paralı askerler işlemektedir. Diğer taraftan Afganistan'daki annelerin, babaların ve çocukların üzerine bombalar yağmaktadır. Buna göre gerçek terörist odaklar, Amerikan idaresinin liderlik ettiği Batılı hükümetler olmakta ve milyonlarca kurbanı, insaf edilmesi ve saldırıların durdurulmasını talep etmek üzere yüksek seslerle feryat etmektedirler.

İkincisi: Batılı yetkililer ve medya, Bin Ladin konusunu kişisel bir mesele yaparak asıl maksatlarını gizlemekte haddi aşmışlardır. Gerçekte ise Bin Ladin, Batının saldırılarına ve İslam dünyasını boyun eğdirmeye dönük çabalarına direnmek için karşı koyan bir mücahit idi. Zira Batının İslam dünyasında askerî üsler kurmasına, Batının ülkeleri demir yumrukla yöneten diktatörleri desteklemesine, İslam dünyasındaki kaynakların sömürülmesine, Batının uzun bir zamandır baskıya maruz kalan Filistin halkına karşı "İsrail'in" işlediği onca cürümleri ve aynı şekilde sayısız benzer saldırılarını desteklemesine karşı koymuştur.

Üçüncüsü: Müslümanların tamamı, Batı emperyalizminin iddiaları karşısında durmaktadır. Bin Ladin de bu iddiaları reddettiğini ifade eden Müslümanlardan sadece biriydi. Aslında mesele, Bin Ladin'in şahsı değildir. Bilakis devam ettiği sürece Müslümanların dünyanın dört bir tarafında karşı koymayı sürdüreceği bu saldırının hakikatidir.

Dördüncüsü: İster New York ister Bali ister Bağdat isterse Kabil'de olsun masumların hedef alınması İslam'a göre caiz değildir. Ancak İslam, her insanın zalim bir saldırıya karşı koymasını caiz görmektedir. Hatta saldırgan kim olursa olsun bunu yapmasını ona farz kılmaktadır. Fakat Batılı hükümetler, siyasî ve ekonomik çıkarlarını gerçekleştirmek için açık bir şekilde çifte standartlara itimat etmektedirler.

Beşincisi: Avustralyalı politikacılar, içi boş zaferler gerçekleştirdiklerini iddia etmek yerine gerçekten Avustralya halkının maslahatı olduğu işlere soyundukları zaman halka karşı dürüst olmalıdırlar. Çünkü "teröre karşı savaşın" hakikati, trilyonlarca dolar harcanmasına, binlerce asker ölmesine, yüz binlerce masum insanın öldürülmesine ve bunların sonucunda dünyanın en az güvenli bir bölgeye dönüşmesine rağmen ağır bir başarısızlığa uğramıştır.

Devamını oku...

Dünya Bankasının Ülkeye Girmesi, Allah'a Karşı Savaş Açmaktır

  • Kategori Tunus
  •   |  

Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick, ayaklanma sonrası Dünya Bankası ile olan ilişkileri yeniden şekillendirmek üzere bu günlerde Tunus ve bazı bölge ülkelerini ziyaret edecek. Ta ki geçmişte olduğu gibi Tunus'un, halkın ekonomilerini Batılı ekonominin çarkından kurtarmasını engelleyecek, onları bağımlılıktan kurtaracak gerçek sanayiler kurmalarını önleyecek ve halkların kanlarını emmeye, kaynaklarını, servetlerini ve tüm imkanlarını sömürgeci devletler arasında dolaşan bir güce dönüştürmeye dayanan Batının faiz sistemi felsefesine uyarak hükümete haksız vergiler koymasını ve temel emtialar üzerindeki sübvansiyonları kaldırmasını dayatacak bir tüketim pazarı olarak kalmasını sağlayan şartlar oluşsun. Nitekim Zeynel Abidin, 1987 yılından devrilinceye kadar bunların hepsini uygulamıştı. Bu da onu, bu ve benzeri sömürgeci kurumlar nezdinde makbul bir kimse yapmıştı. Umulur ki Dünya Bankası, IMF ve Davos Formu'nun Zeynel Bin Abidin'in rejimini övmeleri, sömürgeci devletlerin temsilcisi olan Zoellick'in bu -ve dünyanın diğer ülkeleri- için fakirlik, işsizlik ve pahalılıktan hangisini istediğini açıkça göstermektedir. Böylece servetlerimiz, ümmetimizi ve beldelerimizi siyasî ve ekonomik nüfuzları için bir arenaya çevirmeden terk etmek istemeyen sömürgecilerin ellerine geçmiş olsun. Trajik olan şudur ki sömürgeciler, Zoellick'in ziyaretinin, ekonominin ve kamu yönetimi sisteminin yeniden ıslah edilmesi, işsizliğin çözülmesi, devlet kurumlarının denetiminin daha çok şeffaflaştırılması ve sıkılaştırılması, çıkmazından kurtulması için ülkeye yardım edilmesi bağlamında olduğunu iddia etmeleridir. Bu düzenbazların iddiasına göre tüm bunların hayata geçirilmesi amacıyla Zoellick, açıklanan ziyaret programı çerçevesinde "sivil toplum temsilcileri" denilen kimseler ve hükümet yetkilileri ile bir araya gelecek.

Dünya Bankası'nın Tunus'taki şubesinden bir yetkili, Zoellick'in ülkeye pazartesi günü geleceğini ve ziyaretinin, "siyasî geçiş sürecinde Tunus'a destek verilmesi" ve "Tunus ve Fas'ta iş ve ekonomi istihdamı sağlanması amacıyla ekonominin ve kamu yönetimi sisteminin ıslah edilmesi" üzerine odaklanacağını ifade etti. Hayret ki hayret insanlar arasında hala bu saçmalığa inananlar ve bu yalanlara kananlar var. Çünkü onlar, Tunus'un sıkıntısını çektiği fakirliğin, açlığın, felaketlerin, şaşırtıcı ekonomik başarısızlığın, tarımın, sanayinin ve ticaretin geleceğinin yok olmasının sebebinin, Tunus'un insanların kanlarını emen ve bunun da ülkenin ekonomisi için bir çözüm ve ülkeye yardım olduğunu söyleyen iğrenç faizci bu kurum gibi sömürgeci ekonomik kurumlarla olan ilişkisi olduğunu idrak etmeksizin Zoellick ile yardımcılarına kulak veriyorlar ve böyle olduğunu söylüyorlar!! Bunlar, bize İblisin ebeveynimiz Hava ve Adem'in helak olmasını istediğinde onlara yalan olarak ettiği yeminini hatırlatan birer şeytanî kurumlardır: وَقَاسَمَهُمَا إِنِّي لَكُمَا لَمِنَ النَّاصِحِينَ "Ve onlara: Ben gerçekten size nasihat edenlerdenim diye yemin etti." [el-A'râf 21] Tunus'taki Müslümanlar, bu adamın bize nasihat edenlerden olduğuna ve ekonomimizin durumunu düzeltmek için ülkemizi ziyaret etme zahmetinde bulunduğuna inanır mı?!

Bu gibi bir kurumla tekrar ilişkiye giren ve ekonomik siyasetle ilgili egemen kararı ona teslim eden her hükümet, kesinlikle Batının kurumlarına bağlı bir hükümettir. Bu hükümetin, faiz ve uşaklıkla savaşan ümmetin dinine dayanan, Tunus ayaklanmasının, ayaklanmada şehit olanların kanlarının ve halkının yaptığı büyük fedakarlıklarını temsil eden bir hükümet olması imkansızdır. Keza sömürgecilik ve araçlarından kurtulmak için canlarını vermeden önce kurtuluşları için değerli her şeylerini veren insanların taleplerine karşılaması da imkansızdır. O halde Tunus halkının, ekonomik bağımlılık politikasını sürdüren ve insanları bunun geçmişin bir parçası olduğu vehmine kaptıran bir hükümete karşı sessiz kalması caiz midir?! Bu hükümet, ülkenin yok oluşunun sebebinin Batının kervanını körü körüne takip etmek, fikrî, siyasî ve ekonomik açıdan onlara bağımlılıktan başka bir şey olmadığını görmüyor mu?

Ey Müslümanlar!

Şüphe götürmez bir gerçek var ki Tunus ve diğer İslam beldelerindeki insanlar, sıkıntı, sefalet ve yıkımdan ancak Hilafeti kurmak için ciddi ve samimi bir şekilde çalışmakla kurtulur. Zira Hilafet, insanlığın omuzlarını çökerten, dünyanın servetlerini faize ve köleliğe çevirmeleri için bir gurup mücrim insanın eline veren Batının faizci ve sömürgeci kurumlarına son verecek olan sadık bir varlıktır. O halde sizleri, bu devleti kurmak için çalışmaya çağırıyoruz. يا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz. Biliniz ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız." [Enfal 24]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Irak Hükümeti, Kafirlere Karşı Cömert Irak Halkına Karşı Cimridir

206 milletvekilinin yanı sıra maliye bakanı ve Bakanlar Kurulu Başkanlığı ile Mali Denetim Kurulunun "iki danışmanının" katılımıyla toplanan Irak parlamentosunun geneli, dün, yani 30.04.2011 cumartesi günü Irak ile Amerika arasındaki Taleplerin Uzlaştırılması Anlaşmasının onaylanması yönünde oy kullandı.

Bu anlaşmanın 4. maddesi uyarınca Irak, Irak ordusunun 1990 yılında istila ettiği Kuveyt'teki Amerikan vatandaşların uğradığı "psikolojik, fiziksel ve kişisel zararların" karşılığında tazminat olarak işgalci Amerika'ya 400 milyon dolar ödeyecek!!

Ey Irak Halkı!

Size dayatılan bunun gibi bir hükümet, ülkesinin servetlerinden faydalanması ve hak ettiği onurlu bir hayatı yaşaması noktasında halkına cimrilik yaparken mal ve servetleri düşmanlarınıza akıttığını görmekteyiz. Bunu yaparken de sözde demokrasi adı altında malların yağmalanmasına meşruiyet kazandırmak için parlamento gibi sahte kurumları kullanmaktadır. Nitekim sırf hizmetlerin iyileştirilmesini ve gençle için meşru iş istihdamı sağlanmasını talep ettiniz diye baskı, katliam ve korkutmak için askerî güçlerini size nasıl musallat ettiğini gördünüz. Böylesi bir hükümet, devrilmeyi ve halkının maslahatlarına karşı kurduğu komploları ifşa edilmeyi hak etmektedir.

İçinizdeki yönetimin adamlarında artık zerre kadar haya kalmamıştır! Psikolojik zararlara uğradılar diye ülkemizdeki casuslara ve kafirlere tazminat ödenirken zillet, aşağılama, göç, ırzların kirletilmesi, yetim, dul ve engellilerin sayısının artması, ayrıca hapishanelerin suçsuz masum insanlarla dolması gibi Amerika'nın her türlü zarara maruz bıraktığı gururlu Irak halkı ihmal edilir mi?! Acaba bu kişilerde efendilerinden halklarının haklarını talep edecek cesaret var mı?!

-Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki- Nebimiz Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu kavli, onlar hakkında tecelli etmiştir: إِذَا لَمْ تَسْتَحْيِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ "Haya etmiyorsan dilediğini yap!"

Ey Irak'taki Müslümanlar!

Bu yöneticilerin ümmetin düşmanlarına uşaklığı hususunda bir şüpheniz kaldı mı?! Onların ıslah olacağına dair bir ümidiniz kaldı mı?! Ey Kardeşlerimiz! Kurtuluşunuz, izzetiniz ve güvenliğiniz ancak şeri bir hükümetin ve Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'in gölgesinde gerçekleşir. Hilafet, aranızda Allah'ın şeriatıyla hükmedecek, size zulmedenlerden haklarınızı alacak, sizleri katledenlere kısas uygulayacak, servetlerinizi emrinize amade kılacak ve Müslümanların beldelerini kafirlerin pisliğinden temizleyecektir. O halde Allah Azze ve Celle'nin vaadini gerçekleştirmek için muhlislerle birlikte çalışın:

وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا في الأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ "Biz istiyorduk ki mustazaflara yeryüzünde lütufta bulunalım, onları liderler yapalım ve (ülkelere) varis kılalım." [el-Kasas 5]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER