Salı, 07 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti, Suriye Konsolosluğu Önünde Bir Protesto Gösterisi Düzenledi

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti'nin, mücrim Suriye rejiminin uyguladığı baskı, zulüm ve katliama karşı Şam halkına destek verme kampanyası çerçevesinde Amman'daki Suriye konsolosluğu önünde davet ettiği protesto gösterisi Allah'a hamdolsun 27.04.2011 çarşamba günü başarıyla tamamlandı.

Protesto faaliyetleri, tertip edildiği üzere Hizb-ut Tahrir'in medya bürosu başkanı, konuşmacılar ve bazı katılımcılarla birçok röportaj yapan medya organlarının katıldığı bir ortamda gerçekleşti. Konuşmacılar, yaptıkları konuşmalarında Müslümanların tek bir ümmet olduğunu, Şam, Libya ve Yemen halkların isabet edenlerin tüm Müslümanları ilgilendirdiğini, Müslümanların birbirlerine yardım etmeleri gerektiğini açıkladıkları gibi Şam ve Şam halkının faziletlerini, Hilafetin başkenti iken Şam halkının saygınlığını hatırlattılar. Ayrıca Şam halkına yönelik gerçekleşen katliam ve zulüm karşısında oradaki Müslümanlara yardım etmesi için orduların harekete geçirilmesi hususunda Müslümanların ve ordularının görevini açıkladılar. Keza doğru ve gerçek köklü çözümün, dini himaye edecek, toprakları, namusu ve insanları koruyacak olan Hilafet Devleti'ni geri getirmek olduğunu beyan ettiler.

Protesto alanında tekbir çığlıkları yükseldi ve göstericiler, birçok sloganlar attılar. Bunlardan bazıları şunlardır: "Ey Sebatkar Şam Askerleri! Şerefli Şam'ı Himaye Edin!", "Ümmet, İslamî Hilafeti İstiyor", "Ey Şam Ordusunun Subayları! İslam'ın Evlatlarını Himaye Edin, Ayaklanan Halkla Birlikte Olun, Emirlere Karşı Çıkın, Taguta Başkaldırın, Rabbinizi Razı Edin! Dininize Yardım Edin, Halkınızı Himaye Edin!", "Artık İslamî Hilafet'in Zamanı Gelmiştir", "Ey Şam Şafak Göründü Çözüm Hilafettir", "Kamışlı'dan Havran'a Kadar Sizlerin Ürdün'de Kardeşleriniz Vardır", "Ey Esad'ın Oğlu! Ey Nemrut! Sen Git Yahudilere Kurnazlık Yap!"

Protesto alanında alanı dört bir taraftan kuşatan pankartlar açıldı. Bunlardan bazıları şunlardır: "Hizb-ut Tahrir, Sizlerin Azimlerini Bilemektedir", "Şamlı Kadınların Müslümanların Gururu Nerede Kaldı Çığlıklarına Kim Cevap Verecek?", "Şam Halkına Yardım Etmek Sizlerin Görevidir Ey Müslümanların Orduları!", "İzzet Yurdu Şam, Tagutlara Mezar Olacak!", "Ey Şam Tagutu Hilafetin Askerleri Geliyor!", "Hilafete Başkentlik Yapmış Şam Halkı Nasıl Aşağılanır!" Ayrıca mücrim Baas rejimi tarafından işlenen Şam'daki Müslümanların kıyım fotoğrafları sergilendi.

Beşar'ın tagut rejiminin konsolosluğunun protesto gösterisinin resimlerini çektiği gözlemlendi ve medya organları da bunu raporlarında belirttiler. Ayrıca Suriye konsolosluğunun, protesto gösterisinden sonra Suriye'deki baskıcı mücrim rejimi destekleyen bir gösteri yapmaları için Ürdün'deki Suriyeli diasporalarla bağlantı kurduğu bilgisini edindik. Aliy-yul Kadir olan Allah'tan, tuzaklarını başlarına geçirmesini, Şam halkı ve tüm Müslümanlara tez vakitte bir çıkış yolu vermesini temenni ediyoruz.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir'in Eylemleri, Lübnan Gibi Küçük Bir Beldede Kutuplaştırma ve Ayrıştırma Çerçevesine Oturtturulamaz!

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti'nin Trablus'ta davette bulunduğu Şam'a Destek Gösterisine paralel olarak saptırma ve çarpıtma kampanyaları üst üste geldi. Bunların en barizi, Hizb-ut Tahrir'in eyleminin siyasilerinden yana bahtsız olan bu beldedeki kutuplaştırma ve ayrıştırma çerçevesine oturtturulması idi.

İşte bizler bu beyanda, bu saçma sapan sesleri sustursun diye onlarca haber ajansı kanalıyla Ürdün'den gelen aşağıdaki habere yer veriyoruz. Zira Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti, Şam halkına destek vermek için Suriye konsolosluğu önünde bir gösteri düzenledi.

Peki, Ürdün'de 14 ve 8 Martçı güçlere ait bir varlık var mı? Siyasî suni sınırların ötesine geçen küresel bir hizbin, Lübnan gibi küçük bir belde ölçeğindeki siyasî güçlerin çalışma takvimi kapsamında çalışması mümkün mü?!

 

İşte size, el-Cezira.net sitesinde geçtiği üzere bu gösteri hakkındaki haber:

(www.aljazeera.net)

Amman'daki Suriye Konsolosluğu Önünde Bir Protesto

Muhammed en-Neccar-Amman 27.04.2011

Yüzlerce İslamî Hizb-ut Tahrir üyesi, Ürdün'ün başkenti Amman'daki Suriye konsolosluğu önünde çarşamba öğleyin düzenledikleri protestoda "Suriye rejiminin halka karşı işlediği cürümleri" kınadılar.

Hizbin bu protesto eylemi, Ürdün'deki Suriye diasporasının düzenlediği dört gösterinin ardından Ürdün'deki siyasî bir gücün Suriye konsolosluğu önünde yaptığı ilk eylem sayılır.

Hizb, ümmeti "İslamî Hilafetin başkenti Şam'a destek vermek üzere" harekete geçmeye çağırdı ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı, "Şam'ın tagutu" olarak nitelendirdi ve taraftarları, Müslümanların ordularını Şam halkına destek vermeye çağıran pankartlar açtılar.

Katılımcılar, Suriye şehirlerinde yaşanan olaylarda yaşamlarını kaybedenlerin resimlerini taşıdılar. Bu resimlerin bazılarında, ordu ve güvenlik güçleri halka karşı silah doğrulturken "İsrail" cephesinin sakin olmasını eleştiren ifadeler yazıyordu.

Hizbin üyeleri, "Hilafet Hilafet... Ayaklan Ey Şam Korkma!", "Ümmet Şam Arzının Kurtarılmasını İstiyor" ve "Ey Esed'in Oğlu! Ey Ödlek! Sen Golan'ı Paylaşmaya Git!" sloganları attılar.

Hizbin liderlerinden biri olan Ebu Iyad el-Ömerî, şöyle dedi: "Suriye liderinin ve Müslümanların tüm liderlerinin içerisine düştükleri en büyük cürüm, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmemeleridir."

Ve şöyle ekledi: "Bu rejimin gölgesinde Yahudilerin Golan ve Filistin'de hiçbir "İsrail" hükümetinin garantilemediği güven ve güvenlik içerisinde olduklarını görüyoruz. Böylece Suriye lideri ve onun gibi olan Müslümanların liderleri, kafirlere karşı merhametli ve halklarına karşı şiddetli olmaktadırlar."

 

Sorgulama

Ancak gözlemciler, hizbin Mısır, Tunus ve Libya konsoloslukları önündeki gösterilerde gözükmezken Amman'daki Suriye konsolosluğu önünde gösteri düzenlemesinin sebebini, hizbin Amman'daki gösterisi ile Beyrut'taki gösterisinin ilişkilendirilmesini ve bazı Lübnanlı siyasî güçlerin, hizbi Suriye rejimi karşıtı bazı Lübnanlı çevrelerle koordine içerisinde olmakla itham etmesini sorguladılar.

Hizb-ut Tahrir'in Ürdün Resmi Sözcüsü Memduh Ebu Seva, bu ithamı reddetti ve el-Cezira kanalına şunları söyledi: "Hizb-ut Tahrir, Libya, Tunus ve Mısır meselelerinde bu ülkelerin topraklarında harekete geçmiş ve şu anda da Yemen'de Yemen topraklarında harekete geçmiştir."

Hizbin bugünkü eylemini, "Dünyaya Suriye rejiminin yaptığı şeylerin Müslümanları büyük çaplı bir harekete geçmesini ve Şam'daki halklarını yardım etmesini gerektiren bir cürüm olduğu mesajını vermek ve bunu da Ürdün halkına ve tüm dünyaya yönelttikleri bir çağrı" olarak değerlendirdi.

Ebu Seva, Ürdünlü güçlerin Suriye'de yaşananlara karşı sessiz kalmasını kınadı, Suriye rejimini savunan bazı güçleri, "Suriye halkının parasıyla dükkan açan kimseler olmakla" suçladı ve İslamî güçleri harekete geçmeye ve Suriye halkının yanında yer aldıklarını ilan etmeye çağırdı.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Lübnan Otoriteleri, Suriye'deki Baskıcı Rejimi Korumak İçin İnsanlara Baskı Uyguluyor ve Saldırıyor

Lübnan'daki güvenlikçi düzenin sona erdirilmesinin ve hukuk devletinin inşa edilmesiyle övünülmesinin üzerinden geçen altı seneden sonra Lübnan güvenlik birimleri, siyasî otoritelerin açık sessizliği ve işbirliği altında hala baskı uyguluyor, koruduğunu ve bağlı kaldığını iddia ettiği kanunları ihlal ediyor.

Bu veya şu gurup, 2005'ten beri peş peşe -yüz binlerce kişinin katıldığı, yatay ve dikey olarak ikiye ayrılanları güçlendiren ve zaman zaman kanlı çatışmalara yol açan- gösteriler yaptılar. Yine Suriye rejimini destekleyen onlarca kişi, Beyrut, Sayda ve diğer şehirlerde güvenlik birimlerinin koruması altında ve hiçbir kimse tutuklanmadan birçok kez gösteri yaptılar. Tüm bunlara rağmen Trablus halkı, Suriye rejiminin halkına karşı işlediği katliama karşı oluklarını ifade etmek için ortaya çıkınca gösteri yapmak, güvenliği ihlal etmek, fitne saçmak, başkalarının işlerine karışmak ve parçalanmışlığa teşvik etmek oldu..! Gösterinin yasaklanmasını talep eden çağrılar, tehditler ve açıklamalar birbirini takip etti. Medya organları ve basın, bir terör, uydurma, saptırma ve gözdağı kampanyası başlatmak için seferber oldu.

Gösteri, geçen cuma günü resmî açıklamaya binaen ve ilgili güvenlik birimlerin bilgisi dahiline start almasına rağmen Yerzah subayları, gösteriye hukuka aykırıymış gibi muamele ederek hiçbir cürüm, suç ve cinayet işlemeyen onlarca masum sivili kapsayan bir tutuklama kampanyası başlattılar. Bu da Suriye'deki baskıcı manzaranın Suriye rejiminin Lübnan'daki baskıcı kolu yoluyla Lübnan topraklarına uzanacağı sinyalini verdi.

İşte size "balatacılıktan ve hortlaklıktan" başka bir şey olmayan bazı baskıcı uygulamalar:

Güvenlik elemanları ve bu baltacı birimlerin bazı temsilcileri, Lübnan'ın Kuzeyinden Güneyine bu izinli gösteriye çağrıda bulundukları sırada Hizb-ut Tahrir şebabından 17 kişiyi tutukladı. Bu kişilerden birisi, ortaokul öğretmeni, hafız, şeri alim ve hatip olan Şeyh Üstaz Mahmud Seyf'di. Baltacılar, baştan aşağı kan içerisinde bırakıp vücudu çürüklerle doluncaya kadar onu dövdükten sonra diğerleri ile birlikte birkaç gün göz altında tutan askerî istihbaratçılara teslim ettiler. Bu şebabtan dördü, hala tutuklu bulunmakta olup işledikleri hiçbir suçları olmadan Sayda şehrinde bir birimden öteki birime sevk edilmekteler.

Nehr-ul Bârid mülteci kampında Hizb-ut Tahrir taraftarları askerî istihbarat merkezine çağrıldılar, kendilerine kampta birbirlerini ziyaret ettiklerini gözlemledikleri bildirildi, önümüzdeki günlerde görüşmeleri veya birbirlerini ziyaret etmeleri yada kampta herhangi bir faaliyette bulunmaları halinde tutuklanarak hapishaneye ve yargı otoritelerine sevk edilmekle tehdit edildiler!

Birkaç haftadır sivil kıyafetli güvenlik elemanları, Trablus ve diğer yerlerdeki tüm matbaaları dolaşarak Hizb-ut Tahrir'e ait herhangi bir neşriyatın basılması hususunda uyarıda bulunarak bu uyarıya uymayanları tehdit ettiler!

Lübnan'daki hukuk devleti, kurumlar ve demokrasi işte bu. Irkçı dürtülerin ve baskıcı diktatör bölgesel bir sisteme bağlılığın motive ettiği maceraperest askerler, işbirliği yapan veya bu kişilerin uygulamalarını görmezden gelen siyasî otoriteler.

Lübnan'da yaşananlar hususunda garip olan şu ki Lübnan yöneticileri, insanların onurlarını aşağılamaları, onları hakir görmeleri, güvenlik birimlerinin ve baltacılarının dizginlerini serbest bırakmaları sonucunda dayanakları olan büyük tahtların kendi halklarının ayaklarının altında çöktüğünü görmelerine rağmen hala insanların boyunlarını ve geleceklerini sadece kuvvet, baskı ve insanlara sürekli potansiyel düşman vasfıyla muamele etme mantığıyla hareket eden karanlık odalara havale etmekte ısrar etmekteler. Askerî yönetim veya bunlara sessiz kalanlara gizli işbirliği yapan Lübnan yöneticileri, yaptıkları bu şeyin tehlikesini kavramazlar mı?!

-Bu kişilerin hafızası zayıf veya algılamaları kıt olabilir diye- her şeye rağmen bininci kez de olsa tekrar hatırlatırız ki Hizb-ut Tahrir, Allah'ın ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in emirlerinden başkasına itaat etmez ve Allah'ın tehdidinden başka bir şey onu caydıramaz. Korkutma ve tehdit kampanyaları ona vız gelir tırıs gider. Ne zaman kendisine bir darbe yöneltilse sesini yükseltecektir. Eğer hatırlamıyorsanız arşivinizi bir dönüp bakınız.

Devamını oku...

Ey Suriye'deki Müslümanlar! Suriye Rejimi, Ordu İle Halkın Arasına Girmek İçin Tuzak Kuruyor Bunu Yapmasına İmkan Vermeyin Kanlarınızın Akmasını Önlemenin ve Haklarınızı Korumanın Yolu Hilafettir

  • Kategori Suriye
  •   |  

Suriye rejimi, eski hükümetin içişleri bakanlığının 09.04 tarihli açıklamasına göre ordu ile halk arasında çatlak oluşturma amacıyla rastgele ateş açan dış mihraklar tarafından desteklenen yabancı kirli ellerin varlığına ve yeni hükümetin içişleri bakanlığının 18.04 tarihli açıklamasına göre Selefi örgütlere bağlı silahlı gurupların bir İslam İmaratı kurma talebiyle cihat sloganı altında yapacakları silahlı bir isyanın varlığına ve bunların "teröristler" olarak nitelendirilmesine dayanan bir senaryo üretti... Suriye rejimi, bu ifşa olmuş fabrikasyon senaryoya binaen tek tek protesto bölgelerinde halkın karşı koyma iradesini kırmak için askerî ve güvenlik seçeneğinin ve orantısız güç kullanılacağı haberini veren gelişme altında 25.04'te Deraa'da yeni bir katliam işledi. Zira orada bir İslam İmaratı ilan etme niyetinde olan Selefi gurupların olduğu kılıfı altında ve Suriye rejiminin sinyal vermesi sonucunda şu ifadelerin geçtiği askerî bir beyanat yayınlandı: "Ordu birlikleri, Deraa'daki vatandaşların imdatlarına ve silahlı kuvvetlerinin müdahale etmesinin ve radikal terörist guruplarının yaptığı öldürme, tahrip ve korkutma eylemlerine son vermesinin kaçınılmaz olduğu yönündeki taleplerine cevap vermek, vatandaşların sükunetini, güvenliğini ve normal hayatı sağlamak için bugün sabah, yani 25.04 pazartesi günü Deraa şehrine girdi." Hayatın normale nasıl döndürüldüğüne gelince; şehrin izole edilmesi ve baskıcı güvenlik güçlerinin işlemeyi düşündükleri katliamların örtbas edilmesi için elektrikleri ve iletişim ağları kesildi. Nitekim bu güvenlik güçleri, bilfiil rastgele ateş açtılar, su depolarını vurdular, onlarca kişiyi katlettiler, onlarcasını yaraladılar, soruşturma yapmak ve protestoların ele başlarını bitirmek amacıyla bilgi almak için yüzlercesini tutukladılar.

Bu senaryo, Suriye rejiminin ordu ile halkın arasına girmeyi planladığını ve orduyu terörü bitirme bahanesiyle halka karşı kullanma niyetinde olduğunu ifşa etmektedir. Nitekim rejimin, uluslararası kamuoyu karşısında insafsızca katletmeyi kendisine mubah kılmak için büyük gösteriler hakkında bunların kiralık bir azınlık olduğu şeklindeki açıklamaları da bu eğilimde olduğunu güçlendirmektedir.

Suriye rejiminin iddiası, aynen Baba Esad'ın alışkanlık edindiği saptırma gibi sırf bir uydurmadır. Bu, ayıbı her taraftan ifşa olmuşken Suriye rejimi için hiç de garip değildir. Onunla ancak fırsatçı zayıf insanlar yürürler. Zira ortada ne kirli eller ne silahlı bir isyan ne de (terörist) odaklar vardır. Bilakis aralarında bu rejimin ceberutluğu karşısında karşı koymak dışında bir gücü olmayan kadın, erkek ve çocuklardan oluşan muztazafların olduğu göstericiler vardır. Onlar, sadece savunmasız insanlardır. Nitekim günlük yaşanan olaylar da bunu göstermektedir.

Bizler, rejimin ümmetin evlatları ile ordudaki kardeşleri ve evlatları arasına girme şeklindeki bu habis planı ve iğrenç planlaması karşısında Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'ya sadık subayları ve erleriyle orduya sesleniyoruz:

- Suriye rejimi, her şeyden önce Allah'ın, resulünün ve müminlerin düşmanı olup sizleri, Suriye'nin mümin halkından olan halkınızı ve kardeşlerinizi bastırmanın bir aracı edinmek istemektedir.

- Müslümanların öldürülmesi hususunda rejimin emirlerine itaat etmek şeran caiz değildir. Zira bu, büyük bir masiyettir. Nitekim Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: لا طاعة لمخلوق في معصية الخالق "Yaratıcıya masiyette yaratılana itaat yoktur."

- Ordudaki subayların ve erlerin öldürülmesi emrini veren insanlar değil bizzat Suriye rejimidir. Nitekim bazı cesetlerdeki işkence izleri, öldürülmelerinin nedeninin rejimin tasvir ettiklerinin aksine insanları öldürme emirlerine itaat etmemeleri olduğunun açık göstergesinden başka bir şey değildir.

- Suriye rejimi, emirlerini kolaylıkla uygulamaları için subaylar ve erleriyle orduyu halklarından uzaklaştırmayı alışkanlık edindi. Bundan dolayı bu kurnaz planla ancak kendi halklarını öldürdüklerini bilmelidirler.

- Suriye rejimi, Yahudilerle barış istemekte olup baba ve oğul Esad, "İsrail" ile barışın "stratejik bir seçenek" olduğunu ve "cesur barış" istediklerini birçok kez açıkladılar. Bu nedenle Suriye rejiminin kafa tutan ve mukavemet gösteren bir rejim olmakla övünmesi, aslı astarı olmayan bir aldatmadır.

- Suriye rejimi, şaz Yahudi yaratıkların içerisinde cümbüş ettiği ve üzerine kaplıcalar kurdukları Golan Tepeleri bir yana ordusunu Filistin arzını geri alma şerefine nail olacak tek bir savaşa bile sokmadı. Bunun aksine ordusunu, Amerika'daki efendilerinin çıkarı için Lübnan ve Irak'taki dış savaşlarda kullandı. Şu anda da "terörizmle mücadele" gerekçesi altında kendi halkını katletmek için içeride kullanmaktadır.

- Suriye rejimi, orduyu ve silahlarını zayıflatarak ordudan özel kuvvetler ve Mahir Esed'in komuta ettiği dördüncü birlik de dahil cumhuriyet muhafızları oluşturdu. Bu ikisinden de rejimi, bizzat ordunun yapabileceği yönetimi ele geçirmeye dönük her türlü darbe girişimine karşı korumak için bir vurucu güç oluşturdu. Keza aynen insanların alıp verdiği nefesleri saydığı gibi ordunun alıp verdiği nefesleri sayması için de baskıcı güvenlik birimlerini konuşlandırdı.

- Subayları ve erleriyle ordudan talep edilen, firar etmeleri ve sırf isyan olsun diye emirlere isyan etmeleri ve dolayısıyla kendilerini ölüme atmaları değildir. Bilakis Allah'a, resulüne ve müminlere sadık bir iş planlamaları, bunu muhlis subayların yapması, bununla otoriteyi ele geçirmeleri ve onu muhlis, mümin ve uyanık bir guruba teslim etmeleridir. Bu gurup da İslam'la hükmedecek olan Raşidi Hilafeti kursun, cihat ilan etsin ve Müslümanların beldelerini birbirine katsın.

Buna mukabil Müslümanlar, subayları ve erleriyle Suriye ordusuna karşı silah kullanmanın caiz olmadığını bilmelidirler. Çünkü onlar, sizlerin babaları, evlatları, kardeşleri, amcaları ve dayılarıdır. Çünkü Müslümanlar, bunu yapmakla rejimin orduyu kendi yanına çekme planını hayata geçirmiş olacaklardır. Bilakis Müslümanlara düşen, orduyu kendi yanlarına çekmeye çalışmalılar ve onu kendileri için bir güç yapmalıdırlar. Zira rejime başkaldırması ve halkının yanında yer alması için ordunun binlerce gerekçesi vardır. Ayrıca orduya darbe vurmakla bu zavallı rejimi değiştirmede kendilerine yardım edecek kuvvete sahip olmaktan yoksun kalacaklarını da bilmelidirler. Aynı zamanda iki tarafın arasına girmek için rejimin kurduğu tuzağa düşeceklerdir. Aynı şekilde Müslümanlar, ordu unsurlar içindeki evlatlarına, kardeşlerine ve babalarına rejimin Müslümanları katletmeye ilişkin emirlerine boyun eğmemeleri için nasihatte bulunmalılar hatta emretmeliler. Çünkü bu, en büyük günahlardan olup bunu yapmakla dünyada ve ahirette Allahuteala'nın gazabına müstahak olacaklardır.

Ey Suriye'deki Müslümanlar ve Subaylar!

Suriye rejimi, size karşı tuzak kurmak ve cürüm işlemekten başka bir şey yapamaz. Suriye rejiminin tek işi, size boyun büktürmektir. Bunu yapmasına imkan vermeyin. Suriye'deki Müslümanların ve gayrimüslimlerin kanlarını koruyacak olan İslam'dan başkası değildir. Aynen İslam'ın, Halid İbn-u Velid döneminde Humus Nasranilerinin aynı dini paylaştıkları Rum ordularına karşı Müslümanların ordularının yanında yer alarak daha önce koruduğu gibi. Şam beldesi, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kitabıyla mübarek kılınmış ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in hadisleriyle vaat edilmiş bir beldedir. Dolayısıyla ordunun ve insanların birbirlerinin kanlarını İslam'la korumaları gerektiği gibi insanların rejime İslam'la karşı koyması, ordudaki güç ehlinin Raşidi Hilafeti kurarak Dâr-ul İslam'ı ikame etmek için çalışan muhlis guruba İslam'la nusret vermesi gerekir.

Ey Suriye'deki Müslümanlar ve Subaylar!

Suriye, bir İslam beldesidir ve ona İslam'dan başkası layık değildir. O halde dinine nusret vererek Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'yı razı etmek için azmediniz. Herkes bilmelidir ki Hizb-ut Tahrir'in kendisine davet ettiği şeyden başka köklü bir çözüm yoktur. İşte bu, İslam için samimi azimleri ve saf nefisleri gerektiren samimi bir davettir...

İşte Hizb-ut Tahrir, Allah için dinine muhlis bir şekilde sizlere şu kavlini hatırlatarak sizleri buna çağırmaktadır: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin." [el-Enfâl 24]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İngiliz Hükümeti, Libya'da Kahraman Rolü Oynarken Ülkesinin Merkezinde Diktatör Yöneticileri Ağırlıyor!!

Bahreyn hükümetine bağlı güvenlik güçleri, 24 Nisan pazar günü Hamad şehrinde bir kız ortaokulunu bastı ve rejim karşıtlarına yönelik saldırıda birçok bayan öğretmeni tutukladı. Söz konusu okul, 18 Nisan günü benzer bir saldırıya uğramış ve 8 bayan öğretmen ile bazı kız öğrenciler Bahreyn güvenlik güçleri tarafından sürüklenmişti. Yine salı günü, el-Muharrak şehrinde 6 bayan öğretmen kaçırılmıştı.

Hükümet, gösterileri sert bir şekilde bastırırken bu kadınlara ateş açtı, tutukladı ve işkence yaptı. Kaçırılan ve saldırıya uğrayanlar arasında suçları hükümet güçlerinin vahşiliği sonucunda yaralanan göstericilere ilaç temin etmek olan tıp mesleğinde çalışan kadınlar da vardı!

Batılı hükümetlerden herhangi bir kınama veya eleştirinin gelmemesi dikkat çekiciydi. Hatta diktatörlükten kurtarma bahanesiyle Libya'ya saldıran İngiliz hükümeti ile aralarında insanları korkutmak ve öğrencileri tutuklamakla meşgul olduğundan daveti geri çeviren Bahreyn Veliaht Prensi Selman Bin Hammad Halife'nin de olduğu İslam dünyasındaki diktatör kralları gelecek cuma yapılacak olan kraliyet düğününde ağırlayacak olan aynı hükümettir.

İngiliz hükümeti, geçen sene Bahreynli diktatör müttefikine göz yaşartıcı gaz bombası ve mühimmat ihraç edilmesini onaylarken İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, geçen Şubat ayında Manama'da yaptığı konuşmada şöyle demişti: "Bahreyn ile İngiltere arasında ortak çıkarlar hatta ortak görüşler ve yaklaşımlar var." Hague'nin bahsettiği bu ortak endişeler, sözde ekonomik ve siyasî kazanımlar adı altında bölge halklarına boyun eğdirmek içindir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Üyesi Nesrin Nevaz bu hususta şu değerlendirmelerde bulundu: "Bu vahşi diktatörlük, otoriteye tutunmak için bayan öğrencileri ve öğretmenleri tutuklamaya başvuruyorsa bu, mutlak umutsuzluğunun açık bir göstergesidir. Bu aşağılık eylemlerin, bu başarısız rejimin sonunun başlangıcı olmasını ümit ediyoruz."

"Batılı hükümetlerin dış politikalarındaki iki yüzlülüğü, dikkat çekici bir husustur. Zira İngiliz hükümeti, Libya halkını diktatörlükten kurtarmaya çalıştığını iddia ettiği bir sırada kararlılıkla Arap ve İslam dünyasındaki tagut müttefiklerinin arkasında durmakta ve vatandaşlarının kanlarına bulaşmış olan ellerini görmezden gelmektedir. Tüm bunlar ise stratejik çıkarlarını ve bölgedeki petrolün akışını güvence altına almak içindir. Bu hükümetler, kapitalist sömürgeci dış politikalarının yabancı müdahalenin tek dürtüsü olarak maddî ve stratejik kazanımlardan başka bir şeyi tanımadığını bir kez daha gösterdiler. Önceliklerinin insanı ve onurunu korumak yerine daima dolar ve sterlini korumak olduğunu gösterdiler. Bu nedenle Libya'nın kurtuluşu için bu hükümetlere ümit bağlamak, siyasî bir intihardır. Zira on yıllarca diktatör Kaddafi'yi destekleyen ve İslam dünyasının işlerine müdahale etmek için dünyanın dört bir yanındaki diktatör rejimlere baskı araçları temin etmeyi sürdüren bu kişilere nasıl güvenilebilinir?!"

"İslam dünyası, işlerini kendi kendine idare etme gücünü tekrar kazanmaya muhtaçtır. Sadece Mısır ordusu, Kaddafi gibi bir diktatörü devirmek için yeterlidir. Mısır ordusu ve bölgedeki diğer ordular, bu ümmeti korumada gerçek rollerini geri almak için harekete geçmelidirler. Ancak bu rejimleri anayasal reformlar veya anayasal monarşilerle değiştirmek, birçok kişinin canını feda ettiği zulümlerin olmadığı istikrarlı, olumlu ve adaletli bir gelecek sağlamayacaktır. Elleri halklarının kanlarına bulanmış olan kimselerin birer devlet başkanı olarak tahtlarında kalması nasıl mümkün olabilir?!"

"Rejimlerin köklü bir şekilde değiştirilmesi, ancak İslam şeriatını kapsamlı şekilde tatbik edecek Hilafet Devleti'ni inşa etmekle mümkündür. Zira Hilafet, Sünnisiyle Şiisiyle, Müslümanıyla gayrimüslimiyle ve erkeğiyle kadınıyla tüm vatandaşlarına bilfiil önemseyecek ve onların adil gözetim haklarını gerçekleştirecek olan bir devlettir. Seçilmiş bir Halifenin liderlik edeceği Hilafet, ümmetin servetlerini evlatlarına döndürecek, bu ümmetin şanını yüceltecek, Şiiler ile Sünniler arasındaki her türlü anlaşmazlıkları bitirecek, ümmetin güvenliğini ve onurunu geri döndürecek olan bir devlettir."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir'den Bir Heyet, Tacikistan Büyükelçiliği Başkâtibine Şebabın Tutuklanması, İşkence Edilmesi ve Hüküm Verilmesine Dair Bir Protesto Mektubu Verdi

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti'nden bir heyet, Resmi Sözcü Yardımcısı İmrân Yusûfzây ve hizbin üyesi Osman Han liderliğinde Tacikistan büyükelçiliğini ziyaret etti. Heyet, büyükelçilik başkâtibi ile görüşerek Hizb-ut Tahrir'in Tacik hükümetinin hizbin şebabını keyfi şekilde tutuklamasını, insanlık dışı işkenceler yapmasını ve uzun süreli mahkûmiyet hükümleri vermesini şiddetle eleştirdiğini vurguladı. Ayrıca heyet, Tacik hükümetinin Hizb-ut Tahrir üyelerine yönelik sistematik işkenceleri hakkında belge ve ayrıntılar sundu, bu belgelerin hükümete iletilmesini talep etti ve başkâtibe, körü körüne zulüm ve baskıdan vazgeçmesi amacıyla hükümete baskı yapmak için hizbin bu meseleyi insan hakları örgütleri, barolar ve diğer derneklere taşıyacağını bildirdi.

Diğer taraftan başkâtip, bu belgeleri Tacik hükümetine ileteceğini vurguladı.

Bu belgeler, Hizb-ut Tahrir tarafından yayınlanmış olup içerisinde şebaba yönelik bazı baskı ve işkence örnekleri bulunmaktadır. Ayrıca Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, Pakistan'daki medya organlarından Tacik hükümetinin zulümlerini ve zalimliklerini ortaya çıkarmalarını, İslamî Hilafet Devleti'ni kurmaya dönük barışçıl davete yönelik vahşî işkencelere karşı seslerini yükseltmelerini de talep etmektedir.


İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Şam'ın Trablus'undan Şam Ayaklanmasına Destek Gösterisi, Açılan Terör Kampanyasına Rağmen Start Aldı

Trablus'ta yapılması kararlaştırılan gösteri, bugün şehrin merkezindeki Büyük el-Mansuri Camisi'nden büyük bir insan kalabalığının katılımıyla start aldı. İnsanları gösterinin iptal edildiği veya yasaklandığı, gerilime, sürtüşmeye ve şiddet eylemlerine yol açacağı vehmine düşüren medyanın terör kampanyasına rağmen herhangi bir gerginlik yaşanmadı veya şiddet eylemi olmadı. Suriye rejimi yanlısı güvenlik ve askeri birimlerinin ve siyasî akımlarının açtığı kampanyaya, Trablus şehrinin iki gün boyunca askerî bir kışlaya dönüşmesine, mescitlerden çıkan insanların çoğunun gösteriye katılmasının engellenmesine ve tüm bunların öncesinde yaşanan aktif bir şekilde gösteriye davet eden Hizb-ut Tahrir şebabından bazılarının keyfi şekilde tutuklanmasına rağmen hiçbir şey çıkmadı.

Konuşmacılar, Suriye'deki vahşi ve baskıcı uygulamalara karşı çıkmakla kalmayıp Lübnan'ın bazı güvenlik birimlerinin, özellikle de gösteriye çağrıların yapıldığı geçen hafta içerisinde yaptığı tutuklama, darp ve korkutma gibi baskıcı uygulamalara da saldırdılar.

Gösteride birçok kişi konuştu. Konuşma, Hizb-ut Tahrir / Lübnan Medya Bürosu Başkanı Üstaz Ahmed el-Kasas'ın konuşmasıyla son buldu. Suriye halkının kendilerine aşağılanmanın, zulmün ve öldürmenin her türlüsünü yapan tugyanın karşısındaki kahramanlıklarına övgüde bulunan Ahmed el-Kasas, şöyle dedi: "Vehme kapılanlar, Suriye halkının uykuda kalacağını zannettiler. Ey Şam kahramanları! Mücahitlerin ve murabıtların torunları olduğunuzu gösterdiniz. Şam, sizin Şam'ınızdır. Küfür laik partisinin ve firavun ailesinin Şam'ı değildir. O, nebilerin Şam'ıdır, Yahya, İsa ve Resul Muhammed'in Şam'ıdır. O, Ömer İbn-ul Hattab, Halid İbn-u Velid, Ebî Ubeyde İbn-ul Cerrah, Sallahaddin ve Nuriddin'in Şam'ıdır. İstihbaratçıların, hortlakların ve yaratıkların Şam'ı değildir."

Suriye'deki ordusundaki subaylara ve askerlere şöyle seslendi: Ey Suriye ordusundaki evlatlarımız ve kardeşlerimiz! Ey subaylar ve askerler! Sizler, bu ümmetin askerlerisiniz, firavunun askerleri değilsiniz. Sizler, Şam'ın kahramanlarısınız, Baas Partisinin unsurları değilsiniz. O halde Deraa için bir zırh, Hama için bir koruma, Halep için bir ahbap, Şam için bir kalkan ve Humus için bir kılıç olunuz.

Direnme ve direniş diye diye kulaklarımızı şişirenleri eleştirerek şunu sordu: Golan'dan vazgeçmek bir direniş midir?! Yahudilerin uçakları Golan'ı bombalarken kılı dahi kıpırdatmamak bir direniş midir?! Irak'taki mücahitlerin peşine düşmek bir direniş midir?! Direniş, "İsrail" ile tokalaşmanın ve barış yapmanın neresindedir? Direniş, "İsrail" ile barış yapmak stratejik bir seçenektir diyen kimsenin neresindedir?! Lisan-ı halleri, "Başarılı bir direniş istiyorsan onurunu ayaklar altına alan bir halk olmalısın" diyen Suriye ve Lübnan'daki direnişin yeni filozoflarına da karşı çıktı.

Ayrıca biz Lübnanlıyız bizim durumumuz ile Suriye'nin durumu bir midir(?) diyenleri de eleştirerek şöyle dedi: Bunlar, bizi ümmetimizden koparmak istiyorlar! Ancak onlara deriz ki: Tunus, bizim Kayravanımızdır, Mısır bizim Kenanenimizdir, Libya bizim Muhtarımızdır, Yemen bizim Yemenimizdir, Şam bizim Şamımızdır.

Gösteriyi organize edenler, Büyük el-Mansuri Camisinde her cuma salahından sonra Şam ve İslam dünyasındaki diğer halkların ayaklanmalarına eşlik etmek amacıyla haftalık toplanılacağını açıkladılar.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir'in Siyasî Mücadelesi Hükümeti Çıldırttı Lahor Yürüyüşünde Tutuklananları Serbest Bırakmayı Reddetti ve Hizb-ut Tahrir'in Üyesi Prof. "Kamer'in" Evini Bastı

Hükümet, Hizb-ut Tahrir'e karşı düzenlediği azgın kampanyasında çıldırdı. Zira hain yöneticiler, Lahor'daki 17 Nisan yürüyüşünde tutuklanan ve devlet memuru olan Hizb-ut Tahrir üyelerini, kefalet karşılığında serbest bırakılmalarını reddetmekle kalmayıp şiddetli işkenceye maruz bıraktı. Ayrıca baskıcı kuvvetler, hizbin tutuklu üyesi Prof. Kamer'in evini bastılar, eşini sıkıştırdılar ve küçük çocuklarıyla birlikte kaçırmakla tehdit ettiler. Olay yerinde bulunan medya organları, polisin zorlaması sonucunda bölgeden ayrıldılar.

Ülkenin başka bölgelerinden biri olan Paşaver'de, yürüyüşte tutuklanan hizbin üyeleri İslamî Cemaati'nin bir sorumlusunun evinin önüne patlayıcı madde yerleştirmekle itham edildi. Bu ithamı kınayan ve bunu, İslamî partilerin arasına fitne sokma girişimi olarak niteleyen İslamî Cemaatin Sözcüsü tarafından bu saçma itham reddedildi.

Bu ucuz taktik, hizb için bir sürpriz olmamıştır. Zira Arap ve Orta Asya ülkelerindeki hain yöneticiler, aynı yöntemleri denemişler ve bu oyunların boyunlarına bir vebal olarak dolanmasından başka bir şey elde edememişlerdir. Allah'ın izniyle bu defa da sonuç, öncekilerin sonucu gibi Pakistan'ın hain yöneticilerinin aleyhine olacaktır.

Hizb-ut Tahrir, siyasî mücadelesine bağlı kalacak ve bu tür zulümler, ancak onun azmini ve ısrarını arttıracaktır. Bu hain yöneticiler, dünyalarına karşılık ahiretlerini satmalarına rağmen gelmekte olan Hilafetin, kendilerini şeri mahkemede yargılayacağını bilmelidirler. Zira dokunulmazlıkları kalkacak, protokolleri onlara fayda etmeyecek ve ümmet ile davet taşıyıcıları, yaptıkları zulümlerinden dolayı onları çetin bir hesapla sorgulayacaklardır.

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ * مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لاَ يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ*...* وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللَّهِ مَكْرُهُمْ وَإِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ  "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah, onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. (O gün) zihinleri bomboş olarak, kendilerine bile dönüp bakamaz durumda ve gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette koşarlar... Hakikatte, onlar (peygamberlere karşı) bir takım tuzaklar kurmuşlardı. Halbuki onların tuzaklarından dağlar yerinden oynayıp gitmiş olsa bile Allah katında onlara ait (nice nice) cezalar vardır." [İbrâhîm 42-43-46]


İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER