Pazar, 05 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- İslam Ümmeti Adına İfa Edilmesi Gereken En Acil İnsani ve İslami Görev, Gayri Meşru Yahudi Varlığının Yok Edilmesidir!

02 Aralık 2010 tarihinde Filistin kenti Hayfa'da gasıp Yahudi varlığının söndürmede aciz kaldığı büyük bir yangın çıkmış ve Başbakan Erdoğan'ın talimatıyla iki yangın söndürme uçağı gönderilmişti. Başbakanlık Basın Merkezi'nin internet sitesinde gayrimeşru Yahudi varlığının Başbakanı Netanyahu'nun Erdoğan'ı telefonla arayarak teşekkür ettiği bilgisine yer verilmiş, Erdoğan'ın da cevaben ''41 vatandaşınızın hayatını kaybetmesini üzüntüyle öğrendim. Bu afet karşısında "insani ve İslami" bir görev olarak yardım etmemiz gerekiyordu." dediği belirtilmişti. Bunun ardından 05 Aralık 2010 tarihinde Türkiye ve Yahudi varlığı temsilcisinin Cenevre'de bir araya gelerek, Mavi Marmara baskını sonucu sözde gerilen ilişkileri düzeltmek amacıyla pazarlığa giriştikleri haberlere yansıdı.

Bilindiği üzere AKP yönetimi, Gazze'ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemisini korunmasız bir şekilde göndererek tüm dünyanın gözleri önünde, geminin uluslararası karasularında seyir halindeyken gayri meşru Yahudi varlığının saldırısına uğramasına, 9 Müslüman kardeşimizin şehit edilmesine seyirci kalmış, gasıp Yahudi varlığına anladığı dilden cevap vermek yerine aciz bir şekilde özür ve tazminat beklemeyi bir üstünlük olarak Türkiye kamuoyuna ve İslami beldelerdeki Müslümanlara yutturmaya çalışmaktadır.

Ey Türkiye'deki Müslümanlar!

Eğer AKP yönetimi özür ve tazminat mizansenini, Yahudi varlığının İslami ümmet tarafından meşru bir devlet olarak  tanınıp güvence altına alınması amacıyla Yahudi varlığı ile barış konusunda uzlaşma sağlanıncaya kadar sürdürür, Peres'in "one minute" sonrası yalanlanan özrü gibi bir özür haberlerde geçer, tazminatın ise Yahudi varlığı yerine Başbakan'ın örtülü ödeneğinden karşılandığı ortaya çıkarsa hiç şaşırmayınız. Ayrıca AKP yönetiminin, ister özür ve tazminat konusu üzerinden ister yangın yardımı adı altında Yahudi varlığı ile resmi yada gayri resmi görüşme yapması, pazarlık etmesi, ilişki kurması Yahudi varlığının kendisi gibi gayri meşrudur, Allah'a, Resulü'ne ve müminlere ihanet etmektir. İslam ümmeti adına yapılması gereken en acil insani ve İslami görev, gayri meşru Yahudi varlığının yok edilmesi, Filistin topraklarından sökülüp atılmasıdır. Bu da ancak Allah'ın izniyle pek yakında, Allah'tan gereği gibi korkan muhlis bir halifenin emriyle top yekûn harekete geçecek olan İslam orduları eliyle olur.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ Zulmedenler yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir.[Şuarâ 227]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Şebabı Derhal Serbest Bırakılsın!

01 Aralık 2010 tarihinde Gaziantep'te Hizb-ut Tahrir şebabından 6 yiğit Müslüman, sabahın erken saatlerinde demokratik-laik küfür sisteminin şerir zebanileri tarafından evlerine yapılan meşum bir baskın sonucu hiçbir sebep yokken cani terörist muamelesi yapılarak gözaltına alınmış, şebabın dördü tutuklanarak hapishaneye gönderilmiş, ikisi ise serbest bırakılmıştır. Ardından geçen hafta içerisinde meşum baskınlara devam edilmiş ve birçok Hizb-ut Tahrir şebabı yeniden gözaltına alınmıştır.

Bu olay elbette ki Gaziantep Emniyeti'nin işgüzarlığı ile gerçekleşmiş basit bir olay değildir. Bilakis Emniyet güçlerinin bağlı bulunduğu İçişleri Bakanlığı ve dolayısıyla AKP hükümetinin iktidara geldiğinden beri Hizb-ut Tahrir şebabına karşı sürdürdüğü bastırma, sindirme, korkutma, yıldırma ve susturmaya yönelik çirkin bir kampanyanın devamıdır. Bu kampanya kapsamında silah veya şiddetle hiçbir ilişkisi bulunmadığı halde Hizb-ut Tahrir şebabı hakkında "silahlı örgüt" dosyaları icat edilmektedir.  Halen yargılaması süren, hakkında hükmü kesinleşen ve zindanlarda tutulan onlarca şebab bulunmaktadır.

AKP Hükümeti'nin, toplumu kokuşmuş demokratik fikirlerle zehirleme çabasına karşı Hizb-ut Tahrir, Müslüman Türkiye halkı nezdinde Peygamberimiz Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in metodu gereği sahih İslami fikirler doğrultusunda sadece siyasi ve fikri çalışmayla iktifa eden bir siyasi parti olarak direnç hattını oluşturmakta, İslami ümmeti layık olduğu izzete kavuşturacak Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet'i kurmak için kitleleştirmekte, İslam'a dayalı siyasi bir duyarlılık ve uyanıklılık oluşturmak için çalışmaktadır. İşte Hizb-ut Tahrir şebabı hayatın, Allah Subhanehu ve Teala'nın emir ve nehiylerine göre tanzim edilmesi talebini yükselttikleri, "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için yani sırf fikirleri nedeniyle terörist muamelesine layık görülmektedir. Çevrelerinde İslami şahsiyetleriyle barizleşmiş, Hizb-ut Tahrir şebabına yönelik bu zalimce tutum, Türkiye'deki Müslümanları İslami bir görüntüyle aldatmaya çalışan AKP hükümetinin ikiyüzlülüğünü bir kez daha ifşa etmiştir.

Bu vesileyle tüm duyarlı kesimlere bilhassa Türkiye'deki Müslümanlara sesleniyoruz;

Vicdan sahibi hiç kimsenin kabul etmeyeceği bu haksız uygulamalar karşısında suskun kalmayınız; yakın veya uzak çevrenizden olup AKP hükümeti veya parti yönetim kadrolarında görevli kişilere ulaşarak yapılan bu uygulamalara tepkilerinizi keskin bir şekilde dile getiriniz; bu haksızlığı mazur ve meşru göstermeye çalışırlarsa kabul etmeyiniz;  işleyegeldikleri bu cürümlerden dolayı onları hesaba çekiniz ve ayıplayınız, çevrenizi bu yapılan haksızlıktan haberdar ediniz. Öyle ki bu kamuoyu baskısıyla bir daha böyle çirkin girişimlere cüret edecek mecal bulamasınlar. Zira bir yandan her konuşmada demokratik açılım ve özgürlük palavralarını savururken diğer yandan Müslümanlara zulmeden, koltuk uğruna her türlü kılığa girebilen ve Allah'tan korkmayı çoktan unutmuş bir zümrenin, genel seçim sürecinde en çok korkacakları husus aleyhlerinde oluşabilecek kamuoyudur.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

Devamını oku...

Wikileaks Sızıntıları Başımızdaki Yöneticilerin Sömürgeci Kâfir Efendilerine Hizmetlerini İfşa Ediyor

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Wikileaks internet sitesinin kısmen yayınladığı Amerikan diplomatlarının yazışmalarını içeren binlerce belgede Türkiye, Türk Hükümeti ve Türkiye siyaseti hakkındaki bilgiler önemli yer tuttu. Henüz belgelerin tamamı yayınlanmadığı için başka ne tür ifşaatların görüleceği belli olmasa da mevcut durumdan da anlaşıldığı gibi, bu belgeler malumun ilanından başkası değildir.

Amerika'nın Ankara Büyükelçiği'nden çıkan belgeler Eric Edelman, James Jeffrey ve Wilson dönemlerini içermektedir. Bu büyükelçiler yazdıkları raporlarda, kendi dönemlerinde Türkiye siyasetine ilişkin değerlendirmelerde bulunmakta, Türkiye'deki bakan düzeyine varan bağlantılarından öğrendikleri bilgileri paylaşmakta, medyada yer alan haberleri alıntılamaktadır. Şer'an fâsığın verdiği haberle hüküm verilemese de yapılan bu ifşaatlar, gören gözler için hakikatlerin teyidi niteliğindedir. Zîra Müslümanların başındaki yöneticilerin nasıl iktidara geldikleri, kimin eliyle güçlendikleri, hangi politikalarla hareket ettikleri, kimin hizmetinde oldukları aydın akıllar için malumdur. Malumdur ki bunlar, başta Amerika olmak üzere, Sömürgeci Kâfirlerin güdümünde olan hâin yöneticilerdir ve izledikleri dahili ve harici politikalarda efendilerinin bölgemize yönelik emellerine hizmet etmektedirler. Bu gerçeğin görülmesi için Wikileaks'in sızıntılarına ihtiyaç yoktur. Sömürgeci Kâfirler arasındaki küresel çatışmanın sonucu olarak ortaya çıkan bu sızıntılar ancak bu gerçeği pekiştirmektedir. Burada bizim için yeni veya şaşırtıcı bir şey yoktur. Asıl kızanlar ve şaşıranlar, kendilerine dost görünen efendilerinin kendilerinden aslında ne kadar nefret ettiklerini, aleyhlerinde nasıl kötü konuştuklarını, çalışma arkadaşlarının ve dost saydıkları kimselerin yabancı büyükelçilere kendilerini nasıl şikayet ettiklerini, ispiyonladıklarını, farkında olmadan hangi politikalara hizmet ettiklerini bu sızıntılar sayesinde bir nebze olsun görebilenlerdir.

Sızıntıların Arap yöneticilere ilişkin kısmında ise az önceki hakikatlere ilaveten, İran'ı nasıl düşmanca kötülediklerinin ve Müslüman halklarına rağmen Yahudi varlığı "İsrail"e olan pervasız desteklerinin izleri görülmektedir. Sızıntıların Irak ve Afganistan'a ilişkin kısımlarında ise işgâlin, katliamın, tecavüzün ve akla hayale sığmayan iğrençliklerin belgeleri ve görüntüler vardır. Wikileaks belgelerinin gerçek olup olmadığının -ki ABD Dışişleri Bakanlığı belgelerin doğruluğunu onayladı- kimin sızdırdığının, Yahudi varlığının işine gelip gelmediğinin, yöneticileri birbirlerine düşürüp düşürmediğinin bir önemi yoktur. Önemi olan ve net olarak görülmesi gereken husus şudur: Sömürgeci Kâfir devletler Müslümanların apaçık düşmanıdır ve bu uğurda başımızdaki yöneticileri kullanmaktadır. Başımızdaki yöneticiler bunu görüp ibret alacaklarına, Allah'a tevbe edip hıyanetten vazgeçeceklerine, bütünüyle İslâm'a ve Müslüman kardeşlerine yöneleceklerine, hiç değilse istifa edip bu büyük cürümden geri duracaklarına... tam aksine ya susmakta, ya lafta kalan eleştirilerle yetinmekte, daha da kötüsü bu ifşaatların ilişkilerine ve hizmetlerine etki etmeyeceğini söylemekten utanç duymamaktadırlar.

Ey Müslümanlar!

Küfrün üzerimizdeki egemenliğini, ajanlarıyla ve uşaklarıyla ülkelerimizi örümcek ağı gibi sardıklarını, devlet aygıtı ve kitle iletişim araçlarıyla üzerimize karabasan gibi çöktüklerini, başımızdaki yöneticilerin Kâfirlere bağımlılıktan vazgeçmediklerini anlayıp onlardan yüz çevirmemiz için daha kaç bin belgenin sızdırılmasını bekleyeceğiz? İslâm'ın yegâne hak dîn olduğunu, hayatın her alanını kapsayan kuşatıcı bir hayat nizâmı olduğunu, kurtuluşumuzun ancak Râşidî Hilâfet Devleti'nin kurulmasıyla İslâmî hayatı yeniden başlatmaktan geçtiğini, Sömürgeci Kâfirlerin topraklarımızdaki işgallerini, kardeşlerimize yönelik katliamlarını, evlatlarımıza yönelik ifsatlarını yok etmenin tek yolunun bu olduğunu görmek için daha ne kadar bekleyeceğiz?

قُلْ كُلٌّ مُتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُوا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ اَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِىِّ وَمَنِ اهْتَدٰى  "De ki: Herkes beklemektedir: Öyleyse siz de bekleyin. Yakında anlayacaksınız; doğru düzgün yolun yolcuları kimmiş ve hidayette olan kimmiş!" [Tâ-Hâ 135]

Devamını oku...

09 Aralık 2010 Perşembe 09:39 Medya73 "Hukukun Hakimi de Savcısı da Polis"

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Gaziantep'te düzenlenen son Hizbut-Tahrir operasyonunda tutuklanan zanlıların İslam devleti benimsiyoruz dedikleri için tutuklandığını belirten zanlı avukatları, Türkiye'de hukukun hakiminin de savcısının da polis olduğunu söyledi.

 

GAZİANTEP - Gecen hafta içerisinde Hizbut-Tahrir üyesi oldukları iddiası İle Gaziantep'te 6 kişi çalıştıkları işyerlerinde ve bindikleri toplu taşıma araçlarında çok sayıda TEM polisinin katıldığı eş zamanlı bir operasyonla gözaltına alındı.

Zanlılardan dördü çıkarıldıkları Mahkemece tutuklanırken ikisi serbest bırakıldı. Gözaltına alınan ve tutuklanan zanlıların üzerlerinde ve evlerinde yapılan aramalarda hiçbir suç delili bulunmazken, tutuklanmalarının nedeninin zanlıların; polisin, ‘İslam Devletini benimsiyor musun?' şeklindeki sorusuna, inanç ve düşüncelerini saklamayarak, ‘Evet' demeleri, olduğu belirtildi.

Gözaltı ve tutuklama alenen hukuksuzluktur

Hizbut-Tahrir'in, Emniyet veritabanında bile ‘terör örgütü' olarak geçmediğini ifade eden sanıkların Avukatı, tutuklanan kişilerin yalnızca evlerinde yasak olmayan İslami içerikli dergi, kitap ve yayınların bulunmasının yanı sıra İslam devleti fikrini benimsedikleri için tutuklandığını söyledi.

Mazlum-Der Gaziantep şube başkan yardımcısı Av. Hüseyin Kurşun ise şahısların gözaltına alınmasının yanı sıra tutuklanmalarının da yasal olmadığının altını çizdi.

Anayasada bile Hiç kimsenin inanç ve düşüncesinden dolayı yadırganamayacağı gibi suçlu olarak görülemeyeceğine dair yasaların var olduğunu belirten Kurşun; "sanıkların tek suçu hilafete dayalı bir İslam devletini fikrini benimsemeleri. Şimdi siz buna terör suçu derseniz o zaman hilafeti öven her kes suçlu olur, bunun yanında Osmanlı tarihçileri, İslam tarihini okuyan ve benimseyen her kes suçludur. Oysa anayasa hiç kimsenin inancından ve fikrinden dolayı kınanamayacağı fikir ve düşüncenin rahatça ifade etmenin temel hak ve hürriyetlerden olduğunu beyan ediyor. Yani kişilerin görüşü ne olursa olsun; sisteme karşı olabilir. Görüşünden dolayı suçlanamaz. Sisteme karşıt görüşleri cezalandırmak hukuk devleti ile bağdaşmaz" dedi.

Sistemin İslam'ın siyasal düşüncesine bile tahammül etmediğini belirten Kurşun; "sanıkların hiçbiri Hizbut-Tahrir veya başka legal veya illegal bir örgüt üyeliğini kabul etmediği halde sadece ‘İslam hilafetine dayalı bir devlet istiyor musunuz?' sorusuna samimiyetle ‘evet biz İslami bir devlet istiyoruz' demeleri nedeni ile tutuklandı. Bundan şunu anlıyoruz; Türkiye Cumhuriyetinin İslam devleti fikrine dahi tahammülü yoktur" şeklinde konuştu.

Bu tür davaların hakimi de savcısı da Polis

Av. Kurşun, bu tür operasyonlar sırasında, savcılık ve mahkeme sürecinde yaşananların Türkiye'deki hukukun, hakiminin ve savcısının da polis olduğunu gösterdiğini belirterek; "Türkiye'de bu tür davaların hâkimi de savcısı da polis. Bu davaların savcıları polisin hazırladığı Fezlekeyi olduğu gibi alıp iddianame ye geçiyor. Buna karşı sanık ve sanığın vekilinin lehi olan delileri reddediyor. Normalde Basit bir hırsızlık suçunda bile mahkeme bütün delilleri toplar ona göre karar verir. Ama maalesef bu tür dosyalarda öyle değil inceleme araştırma yok direk terörle mücadele polisinin hazırladığı fezlekeyi suç olarak mahkemeye sunuyor. Bu yetmiyor gibi polisler savcıya dosya hakkında yol gösteriyor. mahkemelerde bile zanlıların adeta tepesinde duruyor" diye konuştu.  (Şefik Mert - İLKHA)

 

Kaynak:

http://www.medya73.com/hukukun-hakimi-de-savcisi-da-polis-haberi-432784.html

http://www.medya73.com/kpds-sorulari-ve-cevaplari-ayrinti-haber-kpds-2010-sorulari-osym-bilgi-sayfasi_MRYN-haberi-427589.html

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- BBC Panorama: Müslümanların Çocuklarını Laik Liberal Değerleri Benimsemeye Zorlama Yönünde Atılan Başka Bir Adım

BBC'nin (İngiliz okulları ve İslami kurallar) hakkında ortaya çıkardığı medya tahriki, Müslümanları liberal değerleri benimsemeye zorlamaya dönük bir girişim sayılır.

İngiltere'deki Hizb-ut Tahrir Medya Temsilcisi Taci Mustafa şöyle dedi: "Şu andaki taktikler, artık Müslümanların geneli tarafından iyice anlaşılır oldu. Zira radyo programı organizatörleri sizler var ya; Müslümanların İslam'ın laik liberal değerleriyle çelişen her yönünü kınamaları ümidiyle bazı İslami inançları ve değerleri çarpıtarak bir takım cımbızlama alıntılarla veya tahrifatlarla ilişkilendiriyor yada İslam'la ilgili bazı gerçekleri çarpıtıyorsunuz."

"'Hırsızların cezasıyla ilgili açıklayıcı resimlere', Kur'an ayetlerine ve yaratıcının kanununa karşı bir günah olması itibarıyla İslam'ın eşcinsellik hakkındaki malum bakış açısına değinen program bu hususları, İslam'ın bu görüş açılarının kabul edilemeyeceğine ve Müslümanların bunları reddetmesi gerektiğine dair birer delil olarak sundu."

"Müslümanlar, laik değerleri kabullenmeleri için Müslümanlara baskı yapan bazı politikacıların ve medya organları kesimlerinin tekerrür eden benzeri saldırılarına tanık olmalarının ardından giderek artan bir şekilde liberal hoşgörü efsanesinin yerini liberal üstünlük gerçeğinin aldığını görmeye alıştı. "

Ve şöyle ekledi: "Milli Eğitim Bakanı Sayın Goff'un cesaretli olduğu hususunda şüphe ediyoruz. Yoksa -muhafazakar eğitimcilerin gözdesi olan- H. E. Marshall'ın yazdığı 'Bizim Adanın Hikayesi' kitabını okullarda yasaklardı. Çünkü bu kitap, 'Türklerden' ve 'Müslüman fetihçilerden' şovanist ve iğrenç ifadelerle bahsetmektedir."

"İngiliz kurumu, Müslümanların, Batının dış politikası hakkında sahip oldukları şeylerin "yalan söylenmiş bir haksızlık" olduğunu, savunma yapmaksızın Müslümanların beldelerinin işgalinin devam etmesi gerektiğini, şeriat saldırı yapılmasının hukuki olduğunu ve Kerim Nebimiz Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yapılan saldırılara gülüp geçmeleri gerektiğini itiraf etmelerini beklemekteydi. Şimdi ise Müslüman düşmanı liberal laikler, eşcinsel ilişkileri doğal bir hayat tarzı tercihi olarak kabullenmelerini ve Batılı şehirlerde oldukça yaygın olan suç oranlarında caydırıcı etkisi olacak şeri ukubatlara mesafeli durmalarını talep etmekteler."

"Michael Goff ve Panorama dikkatlerini, öğretmenlere saldırı oranlarının yükselmesi ve dinleri sebebiyle çocukların korkutulması gibi İngiliz eğitimindeki gerçek sorunlara odaklasalar daha iyi olacak. Aslında toplum, yüksek oranlarda genç gebelik, cinsel yolla bulaşan hastalık ve sosyal davranış bozukluklarına tanık olmaktadır."

"Bizzat bu sebeplerden dolayı Müslümanlar, sağlıklı, iffetli, üretken, -özellikle kadınlar ve yaşlılar olmak üzere- başkalarına ve dünyanın neresinde olduklarına bakmaksızın kendilerine saygılı şahsiyetler olmaları için evlatlarını İslami değerleri seçmeye teşvik etmeye çalışmalıdırlar. "

"Bu zorlayıcı entegrasyon kampanyaları karşısında sessiz kalmalarını sağlamak için Batıdaki Müslümanlara yönelik büyük baskılara rağmen bu tür otoriterlik ve liberalliği ifşa etmeye devam edecek ve Müslümanları bazı liberal değerlerin toplumun bütünü üzerindeki zararlı etkileri hakkında geniş çaplı bir diyaloga katılmaya teşvik edeceğiz."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Asıl Terörist Batılı Hükümetlerdir

Avustralya senatosu, Avustralya'nın Afganistan'a bulaşması hakkındaki tartışmaları bu haftada da sürdürdüğü gibi parlamentoda aynı durum vardı. Konuşmacıların büyük çoğunluğu, hükümetin, muhalefetin ve destekleyenlerin savaş karşısındaki ortak partisel tutumunu desteklerlerken milletvekillerinden az bir kısmı buna karşı çıktı. Her şeye rağmen Afganistan işgalinin gerekçeleri bağlamındaki tartışmanın ekseni değişmedi: Bu eksen ise Afganistan'da kendisine bir hareket noktası bulan "İslami terörizmle" yüzleşmenin gerekliliği olduğu gibi özellikle iffetli kadınlar "aşırı İslamcılık" baskısının sıkıntılarını çekerken Afganistan halkına yardım edilmesinin gerekliliğidir.

 

Tartışmayı sahteliğin ve aldatmanın kuşatması bağlamında Hizb-ut Tahrir, aşağıdaki noktaları zikreder:

Birincisi: -Başta Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere olmak üzere- Batılı hükümetler, baskı ve sömürü uygulama ve savaş açmada en karanlık sicile sahiptirler. Dünyanın dört bir tarafında sivillerin öldürülmesinin sorumlusu, herhangi bir devletten veya devletler topluğundan daha ziyade bu hükümetlerdir. Ayrıca bu hükümetler, haksız savaşları tahrik etmede, işkence uygulamada, zayıf ümmetlerin kaynaklarını sömürmede nam yaptıkları gibi işlerine geldiğinde despotik sistemleri desteklemede, kendi siyasi ve ekonomik çıkarları uğuruna insan hayatını hiçe saymada da nam yapmışlardır. Terörizme karşı koyan sistemlerin bu gibi iddialarına ancak bu iddialardaki açık ikiyüzlülüğü fark etmeyen veya bunları görmezden ve görmezlikten gelen kişiler aldanır.

İkincisi: Bundan daha kötüsü ise Batılı hükümetlerin "terörizme karşı savaşlarında", Guantanamo'da, Ebu Garip'te, Bagram'da en iğrenç işkence türlerini yapmada ve Irak ile Afganistan'da orantısız barbarca bir yıkıma başvurmada kötü bir sicile sahip olan Amerikan yönetiminin peşine takılmalarıdır. Wikileaks internet sitesinin yayınladığı gizli belgelerden bir kez daha açığı çıkmıştır ki Amerika, böylesi bir sicille Blackwater çetesinin ihlallerine sığınak olmuştur. Dolayısıyla "sistemini değiştirmeye" en çok muhtaç olan Afganistan değil bizzat Amerika'dır.

Üçüncüsü: "Fiilen yıkım ve fesadın içine boğulan" İslam dünyasının durumunun düşüşüne rağmen durumunun ıslah edilmesi, kendisinden daha düşük durumda olan kesimlerin şerir müdahaleleri ile asla mümkün değildir. İslam dünyasının durumunun düzeltilmesinin en iyi yolu, Batının müdahalelerini ve piyonlarını ortadan kaldırmaktır. Böylece Müslümanlar, hayat tarzları, tarihleri ve değerleri ile tutarlı olan siyasi geleceklerini belirlemiş olsunlar.

Dördüncüsü: Dünyanın çekinmesi gereken "aşırı İslamcılık" değil aşırı Batılılıktır. Çünkü asırlar boyunca İslam'ın kültürel ve hadaratsal ilerlemelerine olan katkısında sabit olduğu üzere İslam'ın hayat tarzında insanları korkutacak bir şey yoktur. Oysa insanlığın, ruhi, ahlaki ve insani değerler pahasına insana dayanılmaz acılar çektirmek dışında hiçbir maddi ilerleme gerçekleştiremeyen liberal laiklikten daha çok korktuğunu görürüz.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Basın Toplantısı: Hizb-ut Tahrir'in Devletlerarası ve Bölgesel Sıcak Meselelere İlişkin Tutumu

Merkezi Medya Bürosu, bugün Beyrut'taki Bristol Otelinde bir basın toplantısı düzenledi. Hizbin medya temsilcileri, Lübnan, Filistin, Irak, Sudan, Afganistan ve Pakistan olmak üzere birçok önemli siyasi meseleye değindi. Bu basın toplantısı hizbin, geçen yaz "Hizb-ut Tahrir'in Devletlerarası ve Bölgesel Sıcak Meselelere İlişkin Tutumu" başlığı altında düzenlediği Medya Konferansı'nın akabinde yapıldı.

Toplantıya gelenler, toplantının düzenlendiği Bristol Oteline çıkan yolların çevresindeki yoğun askeri banda sürprizi ile karşılaştılar. Zira bu yollar araç trafiğine kapatıldı ve askerler geçen insanların üzerini aradı. Bu da bizim gibi şaşkınlığa uğrayan bölge sakinleri üzerinde bir korku atmosferi oluşturdu. Zira: Daha önce onlarca konferans ve seminer düzenlediği halde geçmişinde hiçbir güvenlik olayı ile karşılaşmayan siyasi bir hizbin düzenlediği bir basın toplantısı... bu denli korkutucu önlemlerin alınmasını hak ediyor mu?!

Aslında bu tedbirler, güvenlik durumu ile hiçbir ilgisi olmayan birer suni tedbirdir. Dahası siyasi, medya ve halk ortamlarının... bunların hepsinden önce güvenlik birimlerinin farkındalığında olduğu Hizb-ut Tahrir'in barışçıl siyasi görüntüsünü engellemek üzere onu korku çemberine almak için bazı resmi organların ve siyasi akımlardan birinin siyasi kararıdır. Alınan tüm bu tedbirlerden sonra siyasi otoritenin tayfası, sıkı güvenlik döneminin artık geride kaldığı sözünde hala ısrar mı etmektedir?!

Toplantı, konferans başkanı Üstaz Fadi Abdullatif'in açılış konuşmasıyla başladı. Konuşmasında bu toplantının, daha önce yaz konferansında çözüm getirilen devletlerarası ve bölgesel siyasi meselelerdeki -ki bu hususta özel bir kitap yayınlanarak ilan edilmiştir- yeni gelişmeleri takip etmek amacıyla yapıldığını belirtti ardından konuşmacıları takdim etti. Zira Merkezi Medya Bürosu Müdürü Üstaz Osman Bahâş, önce Hizb-ut Tahrir'in Filistin meselesine ardından Afganistan meselesine ilişkin tutumunu içeren bir konuşma yaptı. Ardından Türkiye'den Merkezi Medya Bürosundan Üstaz Muhammed Hanifi, Irak meselesi hakkında bir konuşma yaptı. Ardından katılımcılar, Sudan'daki Medya Bürosundan Üstaz Osman İbrahim Ebu Halil'in, Güney Sudan'ın ayrılması meselesi hakkındaki konuşmasını dinledi. Bunu, Pakistan'ın Merkezi Medya Bürosundan Üstaz Nesim Gânî'nin, Pakistan'daki siyasi kriz hakkında "İngilizce" olarak yaptığı ve Arapçaya tercüme edilen konuşması takip etti. Ardından Lübnan'daki Medya Bürosu Başkanı Üstaz Ahmed el-Kasas, Lübnan meselesi ve gelişmeleri hakkında bir konuşma yaptı.

Ardından katılımcılar soruları alındı ve konuşmacılar bunları cevaplandırdı.

Aşağıda belirtilen adreslerden hizbin tutumlarının sorgulanmasından memnuniyet duyarız.


Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Basın Toplantısına Katılıma Davet

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu, 2010 yazında düzenlediği yıllık medya konferansının ardından sizleri, önümüzdeki basın toplantısına katılmaya davet etmekten mutluluk duyar. Zira bu basın toplantısında Müslümanların birçok meseleleriyle ilgili son gelişmeleri aşağıdaki başlıklar altında ele alacağız:

 

1- Bölgesel ve Devletlerarası Boyutuyla Lübnan Krizi: Lübnan, bir iç savaşa mı yoksa "İsrail'e" karşı bir savaşa mı gitmelidir?

2- Filistin Meselesi ve Müzakerelerin Akıbeti: Netanyahu, bir emrivakide mi bulunacak? Bu hususta Arap devletlerinin seçeneği nedir?

3- Irak Hükümeti ve Amerika'nın "Çekilmesi": Hükümetin oluşturulması, Amerika'nın Irak'taki işgalinin sona ermesinin bir başlangıcı mıdır?

4- Sudan'ın Güney Referandumu Yoluyla Parçalanması: Sudan'ın parçalanmasını engellemenin bir yolu var mıdır?

5- Amerika'nın Afganistan'ı İşgali ve Müzakere Çabaları: İran, Amerika'nın Afganistan işgalinin normalizasyonu için mi çalışmaktadır?

 

Medya Bürosu, medya sözcüleri yoluyla yukarıda belirtilen meselelerle ilgili yeni gelişmeler hakkındaki hizbin siyasi görüşünü açıklayacak. Ardından bu meselelere ilişkin tutumunu ve bunların çözüm keyfiyetini açıklayacaktır.

 

Tarih: 02 Aralık 2010 Perşembe günü sabah saat 11:30

Yer: Bristol Oteli / Beyrut

Not: Konferansı Lübnan dışından takip edenlere; Merkezi Medya Bürosu'nun konferansla ilgili gelişmeleri perşembe akşamı Medine-i Münevvera saatiyle tam olarak saat 10:00'da kendi internet siteleri üzerinden ve canlı yayın salonundan yayınlayacağını bildirmekten mutluluk duyarız.


Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER