Pazar, 05 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Güney Sudan'ı Bölme Cürümünü Engellemeye Dönük Milyonlarca İmza Toplama Kampanyası

Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak, ülkenin İslam esası üzerine birlik olmasının, kamuoyunun önce 2011 yılı Ocak ayında yapılması planlanan referandumla Güney Sudan'ı bölerek sonra da Darfur, Kurdufan, en-Nil Ezrak ve Doğu Sudan'ı hedef alarak Sudan'ı parçalamaya çalışan sömürgeci kafir Amerika'nın planlarına karşı birleşmesinin gerekliliği inancında olup Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in devleti kurmadan önce İslam davetini taşıma metodu olan fikri ve siyasi çalışmaya bağlanmaktayız.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti'nin geçen Haziran ayında Sudan Haber ajansıyla yaptığı basın toplantısında duyurduğu imza kampanyasını sürdürmek ve gelecek Ocak ayında kararlaştırılan referandumu reddederek Güney Sudan'ı bölme cürümün engellemek için milyonlarca imza toplama kampanyasını güçlendirmek üzere hizb, aşağıdaki genel alanlarda imza çadırları kurmaya başladı:

 

1- Hartum: Büyük Camii civarındaki Arap Çarşısı, Merkez Çarşı, el-Mîna el-Berî, Hartum Stadyumu Durağı, Yeni Durak, Büyük Özgürlüğün Batısı, el-Kilâkile-til Life Çarşısı, Cebel-i Evliya Çarşısı

2- Hartum Deniz Yakası: el-Vusta Durağı, Hılla Kuku Çarşısı, el-Hâc Yusuf el-Vahde Çarşısı (6), Kurum Kavşağı.

3- Ummu Dermân: Şehitler Durağı, Ummu Dermân Çarşısı, Halk Pazarı ve Libya Çarşısı.

 

İmza kampanyası, her gün sabah saat sekizde başlayıp akşam saat dokuza kadar devam edecektir.

 

Allahuteala'nın izniyle Güney Sudan'ı bölme cürümünü engellemeye dönük milyonlara ulaşacak bu imza kampanyası, H. 15 Zilkade 1431 el-Muvafık M. 23 Ekim 2010 cumartesi gününe kadar sürecektir.

Kerim Kardeşim:

Hakka yardım etmek ve Allahau Subhânehu'ya mazerette bulunmak için milyonlara ulaşacak olan bu imza kampanyasına iştirak et de umulur ki bu topluluk, Allah'tan ittika ederek cürümlerinden vazgeçerler. Allah [Azze ve Celle], şöyle buyurmuştur:

وَإِذْ قَالَتْ أُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللَّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا قَالُوا مَعْذِرَةً إِلَى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ "İçlerinden bir topluluk: ‘Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir azap ile azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?' dedi. (Öğüt verenler)Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz)' dediler." [el-A'râf 164]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- "Wilders'in" Yargılanması, Kendisinin Yaptığı Bir Saçmalık Dahası Hollanda'nın Dünyaya Yaptığı Bir Şakadır

Bilindiği üzere Hollanda, antik çağlardan beri kendisini "ifade özgürlüğünü" sınırlandırmaya adamıştır. Zira kraliyet ailesine veya guruplara hakaret eden veya nefrete ve ırkçılığa çağıran herkese yaptırımlar getirmiştir. O halde başsavcının görevinin bu kanuna aykırı davranan herkese karşı harekete geçmesi, kovuşturması ve mahkemeye çıkarması açık bir durumdur. Binaenaleyh başsavcı, birkaç ay önce Müslüman bir gurubun "soykırım" hakkında karikatürler çizerek "Wilders'e" cevap verdiğinde kanuna aykırı davrandığı iddiasında bulup haklarında sıkı bir kovuşturma yürüterek onlara bu kanunu uygulamak ve cezalandırmak için mahkemeye çıkarttı. Zaten de cezalandırıldılar.

"Wilders'e" gelince başsavcı, onu uzunca bir süre göz ardı etti ve guruplar hakkında hakaretvari hatta birçok analistlere göre nefret ve ırkçı ifadeler kullanmasına rağmen haçlı kampanyasına karşı hiçbir girişimde bulunmadı. Ancak bir gurup insan, "Wilders'e" karşı dava açınca başsavcı, dava hakkında kovuşturmada bulunmak zorunda kaldı. Böylece "Wildders", guruplara hakaret etme, nefrete ve ırkçılığa çağrıda bulunma suçlamasıyla mahkemeye çıkarıldı.

Bu durumda başsavcı, "Wilders'e" karşı zoraki dava açmıştır. Bu nedenle de başsavcı, ta başından beri mahkemeye dava açacağını ve muhtemelen "Wilders'e" yöneltilen suçlamadan dolayı beraat talebinde bulunacağını vurgulamıştır. Nitekim öyle de olmuştur. Zira şu anda başsavcı, resmen "Wilders'e" yöneltilen en ciddi suçlamadan dolayı onun beraatını talep etmiştir.

Açıktır ki yargılamanın daha ilk günlerinden beri başsavcı, iddia makamının yanında değil "Wilders'i" savunma makamının yanında yer almıştır. Örneğin "Wilders'in" savunma makamı, aslında "Wilders'i" destekleyen İslam'da uzman denilen kimselerin tanıklık yapmaları talebinde bulununca savcı bunu kabul etmiş ve "Wilders'in" görüşüne karşı çıkan alimleri çağırtmamıştır. Bundan daha garip olanı ise başsavcı, sanki onların İslam hakkındaki görüşleri doğruymuşçasına tanıkları çapraz sorgulamaya alama zahmetinde bile bulunmamıştır. İşte tiyatro böyle başladı, "Wilders'i" destekleyen genel bir atmosfer oluştu ve o, bir mağdur haline geldi. Bu yargılama, gerçekten bir saçmalık olup "Wilders" bundan ifade özgürlüğünü savunan bir kahraman olarak çıkmıştır. Otoritelerin rolüne gelince; otoritelerin "Wilders'i" desteklediği kesin kanıtla ortaya çıkmıştır. Zira İslam'a ve Müslümanlara karşı haçlı kampanyasını sürdürsün diye onun beraatı için her türlü çabayı harcamışlardır.

Vallahi bu, gerçekten komik bir durumdur. Zira "Wilders", Hollanda otoritelerinin desteği ile Müslümanları Hollanda değerlerine benimseme anlamında entegrasyona çağırmaktadır. Yani Müslümanları, alemlerin Rabbinin şeriatını terk etmeye ve tamamen beşer şeriatını benimsemeye çağırmaktadır. Ancak aynı zamanda bu beşeri şeriata aykırı davranan ve değerlerini çiğneyen ilk kişi de bizzat "Wilders" ve Hollanda otoriteleridir.

Bu nedenle deriz ki: "Wilders'in" Yargılanması, Kendisinin Yaptığı Bir Saçmalık Dahası Hollanda'nın Dünyaya Yaptığı Bir Şakadır.

Okay Pala [Ebu Zeyn]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Hollanda

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sudan'ın Kuzeyi İle Güneyi Arasına Uluslararası Güçlerin Konuşlandırılması, Sudan Halkını Daha Fazla Aşağılamak Olup Bunun Günahı Hükümete Aittir

Amerikan Hükümeti, bu günlerde Sudan Devlet Başkanı Yardımcısı ve Güney Sudan Hükümeti Başkanı Salva Kiir Mayardit'in Kuzey ile Güney arasındaki sınıra uluslar arası güçlerin yerleştirilmesi talebini incelemektedir. Bunun üzerine Amerikan Başkanı Barack Obama, Sudan'ın en öncelikli bir husus olduğunu ve çok önem verdikleri büyük bir mesele haline geldiğini söyledi.

Buna mukabil hükümet, Kuzey ve Güney arasına uluslararası güçlerin konuşlandırılması düşüncesini reddetti reddetmesine de bizleri her zaman önce Batılı dayatmaların hepsini güçlü bir şekilde reddetmeyi ardında da geri dönerek kabul etmeyi alıştırdı. Şayet hükümet, sözlerinde samimi ise hakka geri dönüp özellikle de isyancı hareket (Sudan Kurtuluş Hareketi), Nifaşa cürüm anlaşmasının birçok maddesini reddetmişken bu anlaşmayı ilga ederek hemen işlediği tarihi hatayı düzeltmelidir.

Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak Kuzey ile Güney arasına uluslararası güçlerin konuşlanmasının şu anlamlara geldiğini ifade ederiz:

-Amerikan yönetimi ve uluslararası güçler, Güneye korunmaya muhtaç müstakil bir devlet olarak muamele eder hale gelmiştir.

-Kendi özel çıkarları için Güneyi ayırmak ve Nasrani karakterine sahip bir devlet kurmak için çalışan bizzat Amerikan yönetimidir. Nitekim Obama, Güney Sudan hakkında konuşurken şöyle demiştir: "Bu savaşları, sırf insani gerekçelerle değil aynı şekilde kişisel çıkarlar için de önlememiz kaçınılmazdır." [eş-Şark-ul Avsat/16.10.2010]

-Uluslararası güçler tarafından içişlerimize yapılan bu bariz müdahale, aşağıladıkça aşağılamadır. Bu zillet ve aşağılanmanın büyük payı bizzat hükümet aittir. Çünkü ülkeyi dilediği şekilde ve istediği zaman askerlerini konuşlandırsın diye kafir Batıya mubah kılan meşum Nifaşa anlaşmasını imzalayan bizzat odur.

Bu beldenin tüm muhlis evlatlarını özellikle de güç ve nüfuz sahiplerini, sömürgecilik gerçeğini ifşa eden Nifaşa'yı ilga ederek bu saçmalığı durdurmaya ve tamahkar sömürgecilerin önünü kesecek ve hain mücrimleri cezalandıracak olan Raşidi Hilafet Devletini kurmak için ciddiyetle çalışmaya çağırıyoruz.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

Hükümetin Katma Değer ve Satış Vergisi Gibi Koyduğu Haksız Vergiler, Şeran Haramdır Bu Vergileri Reddedip Ajan Yöneticilerin Suratlarına Çarpınız

-Basın Açıklaması-

Hükümetin Katma Değer ve Satış Vergisi Gibi Koyduğu Haksız Vergiler, Şeran Haramdır

Bu Vergileri Reddedip Ajan Yöneticilerin Suratlarına Çarpınız

 

Hükümet, son olarak Amerikan önerilerini uygulamak üzere yeni satış vergisi altında katma değer vergisi uygulama niyetinde olduğunu açıkladı. Hayasız ve güvensiz yöneticiler, 122 emtia türüne ve hizmete vergi koymayı ve bunun sonucunda insanlardan 150 milyar küsur rupi yağmalamayı planlamaktalar. Bu türlerin arasında et, balık, yumurta, sebze, meyve, ilaç, gübre, hayvancılık, dokuma, spor, ameliyat ve cilt aletleri ve benzeri emtialar vardır. Bu vergi, maksadı sanayiyi ve ticareti yok etmek ve insanların geneline ağır bir zarar vermek olan bir komplodur.

Evet, işte insanların genelini bir avuç elit için kurban eden gerçek demokrasi budur. Batıdaki durumu da doğudaki durumundan pekiyi değildir. Yoksa hükümet, ne diye milyonlarca hektar araziden harac ve öşür alınmazken fakir insanların geneline vergi koymak için hırs göstersin? Ne diye toplumdaki zenginlerden zekat alınmamaktadır? Ne diye Belucistan'daki altın, bakır, kömür, petrol ve doğalgaz sahaları yok pahasına yabancı şirketlere peşkeş çekilmektedir? Ne diye bu sahaların gelirleri insanların ihtiyaçlarına harcanmamaktadır? Ne diye hükümet, bozuk beş şirkete ait olan dört yüz milyon rupiye el koymamaktadır?

İslam, zengin fakir demeden doğrudan ve dolaylı şekilde insanlara koyulan satış ve katma değer vergisi gibi tüm vergileri haram kılmıştır. Zira İslam'da vergi, fakirler dışında sürekli ve tüm hallerde değil de şeriatın belirlediği sınırlı hallerde geçici olarak sadece insanların zenginlerine koyulur. Harac ve öşür, sadece araziye koyulurken zekat, nisap miktarına sahip olanlara koyulur. İslam Nizamı'nda, sekiz sınıfa harcanan zekat gelirleri ve petrol, doğalgaz, kömür ve madenler gibi ümmete ve bir kısmı da devletin harcamalarını karşılamaya harcanan kamu mülkiyeti gelirler Müslümanların Beyt-ul Mâli'ne dahil edilir. Mevcut kapitalizm nizamında ise bu gelirlerin hepsi kamu mülkiyetinden olmasına rağmen yabancı şirketlerin bunları mülk edinmeleri yoluyla onların kasalarına gitmektedir. Bu muazzam gelirlerin varlığına rağmen devletin insanların geneline vergi koyması caiz değildir. Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], bu vergileri alan kimseyi uyarmış ve ona ateşi vaat etmiştir. Aleyhi's Salatu ve's Selam şöyle buyurmuştur: لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ "Gümrük vergisi alan cennete giremez." [Ebu Davud tahric etti] Ve şöyle buyurmuştur: إِنَّ صَاحِبَ الْمَكْسِ فِي النَّارِ "Gümrük vergisi alan ateştedir." [Ahmed, tahric etti]

Hükümet bir taraftan yöneticilere ve yandaşlarına yaptığı yüksek harcamalarını kısmaya karşı çıkarken diğer taraftan geçimlerini sağlamak için zorluklara göğüs geren fakir insanların ağzındaki lokmayı çekip almaktadır.

Hizb-ut Tahrir, tüccarları ve fabrika sahiplerini bu haksız vergilerin koyulmasına karşı durmaya ve hükümetin fakirlerin sırtından saraylar inşa etmesini engellemeye davet etmektedir.

İslam'ın iktisat nizamını uygulamak, Pakistan'daki insanların ihtiyaçlarını karşılamak, üzerilerindeki ekonomik sıkıntı ve sefaleti kaldırarak ümmeti bu vergilerden kurtarmaya muktedir olan sadece Hilafettir.

İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilâyeti Resmi Sözcülüğü Türkiye'deki Müslüman Halkın Mübârek ‘Iyd-ul Adhâsını Tebrik Eder

Mübârek ‘Iyd-ul Adhâ [Kurban Bayramı] münâsebetiyle Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilâyeti Resmi Sözcülüğü, Türkiye'deki Müslüman halka tebriklerini sunar, Allah [Azze ve Celle]'den udhiyelerini [kurbanlarını] ve itaatlerini kabul buyurmasını, mübârek Iyd-ul Adhâ'nın tüm Müslümanlara hayır, bereket, selâmet vesilesi olmasını dileyerek tüm Müslümanları en kısa zamanda Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet Devleti gölgesinde tek bir Ümmet halinde bütünleştirmesini niyâz eder.

Ey Türkiye'deki Müslüman Halk! İnanıyoruz ki; udhiye kesmekte Allah [Subhanehu ve Teala]'ya gösterdiğiniz sadakati diğer hükümlerini uygulamada da göstermek istiyorsunuz. Fakat başınızdaki hain liderlerin, yer altı ve yerüstü servetlerinizi sömürgeci kafir efendilerinin hizmetine sunup sizleri varlık içinde yokluk yaşamaya mahkum bir halde bırakarak çevrenizdeki İslami beldelerde Müslüman kardeşleriniz her gün kan ve gözyaşı dökerken orduları harekete geçirmek yerine "devletler arası hukuk", "diplomatik çabalar", "barış için arabuluculuk" palavralarına sığınarak İslam'ın ve Müslümanların düşmanlarını dost edinmeleri ve bunun gibi birçok vakıa, umutlarınızı törpüleyip durmakta bir çıkış yolu olmadığı istifhamını uyandırmaktadır. Öte yandan "fikir özgürlüğü" adı altında her gün İslam'a hakaretler yağdırılarak, İslam'ın hükümleriyle alay edilmesi, yanı başımızda bulunan gayri meşru Yahudi varlığı "İsrail"de Kuran nüshalarını yakma cüreti ve ABD'de de buna yönelik girişimler, evet bunların hepsiyle İslam akidesine, İslami hükümlere güveninizi sarsmak ve İslami ümmetin İslam'la bağının koparılması ve nihayet fikirden, duygudan yoksun bir halde İslami ümmetin tamamen yok edilmesi hedeflenmektedir.

Bu karanlık tabloya rağmen Allah [Subhanehu ve Teala] وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِيـنَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا "Allah, sizlerden îmân edip sâlih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde halîfe kıldığı gibi onları da yeryüzünde halîfe kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini yeryüzünde hâkim kılacağını, bu korkularını güvene çevireceğini vaat etti." [en-Nûr 55] şeklindeki sözünü yerine getirmek üzere nimetini de eksik etmeyerek, şer'i istinbat yoluyla benimsediği İslami fikirleri, burada birkaç cümleyle özetlemeye çalıştığımız vakıalara ilişkin sahih İslami çözümleri, gece gündüz size ulaştıran, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in metodundan kıl kadar ayrılmayıp hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan, yalnızca Allah korkusuyla kalpleri ürperen muhlis şebabdan müteşekkil ideolojisi İslam olan siyasi bir partiyi, Hizb-ut Tahrir'i bu ümmete bahşetti.

لاَ تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ لاَ يَضُرُّهُمْ مَنْ خَذَلَهُمْ حَتَّى يَأْتِي أَمْرُ اللهِ وَهُمْ كَذَلِكَ "Ümmetimden hak üzere zâhir olan bir tâife dâima var olacaktır. Kendilerini yardımsız bırakanlar onlara hiçbir zarar veremeyecektir. Tâ ki onlar bu haldeyken Allah'ın emri gelinceye kadar." [İbni Mace: K. Mukaddime]

Ey Türkiye'deki Müslümanlar! Bu vesileyle sizleri, rayesi altında gerçek bayram sevincini tadacağımız, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet'i kurmak üzere Hizb-ut Tahrir'le güçlerinizi birleştirmeye davet ediyoruz. وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُون بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İki Devletli Çözüm, Müslümanların Arzı Filistin'in Gaspını Pekiştirmektir

Ürdün Kralı İkinci Abdullah ve dışişleri bakanı, hala her fırsatta "güvenlik ve barış içerisinde yana yana yaşacak Filistinliler için bir devletin ve Yahudiler için bir devletin", iki devletli çözümün Ortadoğu bölgesinde güvenliği ve istikrarı sağlayacak tek yol olduğunu tekrarlamaktalar. Ayrıca Filistinliler ile "İsrailliler" arasındaki doğrudan müzakerelerin devam etmesinin önemine de vurgu yaptı. Kaldı ki o, bu hususta Amerikan ve Avrupa rolünün önemine sürekli vurgu yapmaktadır.

Bu söylemler, New York'taki Birleşmiş Milletlerde, Mitchell ve Abbas'ın Ürdün ziyaretleri ile İsviçre Konfederasyonu Başkanının ziyareti münasebetiyle... birçok kez dile getirilmiştir. Aynı şekilde Kral, Filistin'i gaspçısı Yahudi varlığının Başbakanı Netanyahu'nun mesajına verdiği cevapta bu söylemleri dile getirdiği gibi Finlandiya Cumhurbaşkanının Ürdün ziyareti münasebetiyle bu söylemleri vurgulamış ve dışişleri bakanı da Sirte'de toplanan bedevilere bunu yinelemiştir.

Bu münasebetle Hizb-ut Tahrir, Krala ve diğerlerine aşağıdaki hususları vurgular:

Birincisi: İki devletli çözüm, İslami bakış açısından reddedilmiş olup İslam şeriatında kesinlikle haramdır. Bedeli her ne olursa olsun bizler İslami bakış açısını benimsiyoruz. Çünkü iki devletli çözüm, kısacası Yahudi varlığını pekiştirmek ve onu meşru bir varlık yapmak anlamına gelmektedir. Oysa o, İngiltere'nin Arap-Acem olmak üzere İslami beldelerin hain ve ajan yöneticileriyle işbirliği yaparak Müslüman veya gayrimüslim olsun yeryüzündeki hiçbir insanın onun bir karışına bile olsa Yahudilere veya başkalarına bunun gibi bir varlığı ikame etme hakkına sahip olmadığı İslami bir arz üzerinde ortaya çıkardığı meşru olmayan bir varlıktır.

İkincisi: Yahudiler ile yapılan doğrudan ve dolaylı müzakerlerin hiçbir kimseye faydası dokunmayacaktır. Çünkü Yahudiler, tüm insanlardan farklı anormal bir zihniyete sahiptirler. Zira onlar, iftiracı bir kavimdirler, insanları katletmekte, mallarını yemekte, ahitlerini ve misaklarını bozmada bir beis görmezler. Allah'a iftira ederek bu hususta kendilerini haklı görürler:

ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لَيْسَ عَلَيْنَا فِي الأُمِّيِّينَ سَبِيلٌ وَيَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ "Bu da onların, "ümmîlere karşı yaptıklarımızdan dolayı bize vebal yoktur" demelerindendir. Allah adına bile bile yalan söylüyorlar." [Âl-i İmrân 75]

Dolayısıyla Kur'an'a inanan, manalarını anlayan ve alemlerin Rabbinin kelamını tasdik eden bir kimse, Yahudilerle müzakerenin abesle iştigal ettiğini anlar. Nitekim kerim kitabında Yahudiler hakkında şöyle buyuran Azim olan Allah, ne kadarda doğru söylemiştir:

أَمْ لَهُمْ نَصِيبٌ مِنْ الْمُلْكِ فَإِذًا لاَ يُؤْتُونَ النَّاسَ نَقِيرًا "Yoksa onların mülkten bir payı mı vardır. Eğer öyle olsaydı, insanlara bir çekirdeğin zerresini bile vermezlerdi." [en-Nisâ 53]

O halde böyle bir karaktere sahip olan Yahudiler ne diye müzakere yapıyorsunuz ey insanlar!

Üçüncüsü: Amerika ve Avrupa, adil bir hakem değildir. Bilakis onlar, hakem değil hasımdır. Zira Yahudiler, haçlı Amerikalıların ve Avrupalıların Müslümanları ısırması için saldığı yırtıcı bir canavardır. Dolayısıyla çatışma, Müslümanlar ile haçlı Batılılar arasında olup Yahudiler, Avrupa ve Amerika'nın taşıdığı korkunç haçlı kinini arkasına sakladığı mızrak başından öte bir şey değildir. Zira Yahudiler tarafından Müslümanların kanları oluk oluk akıtıldığında haçlıların kalpleri sevinçten dört köşe olmakta ve Amerika ile Avrupa tarafından kendilerinin yerine Müslümanları katleden Filistin gaspçısı bu vahşi varlığa ödüller yağdırılmaktadır. O halde Kral Abdullah, nasıl olur da Müslümanlar ile Yahudiler arasındaki anlaşmazlığın çözümünde Avrupa-Amerika rolünün önemine vurgu yapabilir! Kral, Obama, Cameron, Sarkozy, Medvedev, Merkel ve diğerlerinin, Kudüs'te bir Yahudi vatandaşının arabasıyla Müslüman çocuklara vurup kaçarak alay ettiğini gördükleri zamandaki tepkisini nasıl bulmaktadır?! Bu olay, Amerika'nın Yahudilere verdiği son model savaş uçaklarından daha öte bir şey değil midir?! O halde nasıl olur da onların bizimle Yahudiler arasında hakem olmasını düşünebilir?!

Yukarıda geçen hususlara binaen ey Kral, sana ve dışişleri bakanına deriz ki: Bu hatalı söylemlere son vermelisiniz, insanlarla alay etmeyi terk etmelisiniz ve sonunda gerçek çözümden başka bir şeyin olmayacağını bilmelisiniz. Sahih çözüm şudur ki Müslümanlar, Yahudilerin kökünü kazıyacak, onları ve arkasındakileri korkutup kaçıracak ve tüm ajanlar ile gizli ittifak kuranlar, dünyada tarihin çöplüğüne, ahirette ise cehenneme gideceklerdir ki orası ne kötü bir yerdir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Manchester'de Hizb-ut Tahrir Üyelerinin Müşerref'e Meydan Okuduğu Video Görüntüsü

Hizb-ut Tahrir üyelerinden oluşan ateşli bir gurup, Manchester'da bu hafta sonu Müşerref'i muhasebe etmek için meydan okudu. Bu kişiler, Müşerrefçe kabul edilen insansız uçakların saldırılarıyla katledilen kimselerin ve Dr. Afiyet ile Batı tarafından desteklenen bu ajan yöneticilerden nefret eden Pakistan'ın genelinin sesini temsil etmektedirler.

Bu kişiler ardı ardına ayağa kalkarak Müşerref'in Pakistan'ı Batının kölesi yaptığını ve Pakistan'ı ne demokrasinin ne de diktatörlüğün değil sadece Hilafetin kurtaracağını söyleyerek onu muhasebe ettiler.

İngiltere'deki Hizb-ut Tahrir Medya Temsilcisi Taci Mustafa şöyle dedi: "Bu eylem, Hizb-ut Tahrir / İngiltere'nin "Pakistan'ı Kurtarınız-Hilafeti İkame Ediniz" başlıklı kampanyasının bir parçasıdır. Müşerref'i muhasebe eden bu kişiler, meslek sahibi ve Pakistanlı iş adamlarından oluşan saygın bir guruptur. Buna rağmen hak sözü söylemelerinden dolayı salından uzaklaştırıldıkları anda Müşerref'in kuyrukları onların bazılarına saldırdı. Şimdi Müşerref'in geçmişte bahsettiği 'Aydın Ilımlılık' bu mudur?"

"Onların uzaklaştırılmalarının ardından Müşerref, Hizb-ut Tahrir ile tartışmak istediğini ifade etti. Hatırlamaz ki Müşerref, 2004 Aralık ayında Hilafeti Hizb-ut Tahrir'den daha iyi bildiğini ve hizb ile tartışmak istediğini iddiasında bulunarak meydan okumuştu biz de o gün kendisine meydan okumuştuk ama o, kesinlikle tartışmadan kaçınmıştı. Biz, her zaman, her yerde ve herhangi bir Pakistan uydu kanalında kendisi ile tartışmaya hazırız. Ancak o, yalanlarının ve hıyanetlerinin ifşa olacağını bildiğinden kesinlikle tartışmaktan kaçınacaktır."

"Hizb-ut Tahrir, Müşerref, Nevaz Şerif ve Zerdari gibilere karşı yürüttüğü siyasi mücadelesinde asla gevşeklik göstermeyecektir. Zira Hizb-ut Tahrir, bu gibi yöneticilere karşı elli küsur yıldır mücadele etmektedir. Pakistan halkı, biten geçmişteki şahsiyetlere değil gerçek bir liderliğe göz dikmiştir. Bu gerçek liderliği ortaya çıkaracak olan ise sadece Hilafettir."

 

* Editörlere Not: Protesto lideri ile yapılan röportajın video görüntüsünü izleyiniz.

http://www.youtube.com/user/UmmahVideo#p/u/0/jMo4gFlFcVY

http://www.youtube.com/user/Oneummahgeneration#p/a/u/2/UVqSG9vdrBU

http://www.youtube.com/watch?v=SEzRW4GDW9U&feature=related

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İslami Liderliği, Pakistanlı Kadınların ve Çocukların Aciz Ardışık Hükümetler Tarafından İhmal Edilmesi Döngüsünü Kırmaya Davete Dönük Kadın Semineri

İngiltere'nin farklı kesimlerinden yüzlerce kadın, Zerdari'nin ve ardışık Pakistan hükümetlerinin kadınların ve çocukların ihtiyaçlarını temin etmedeki başarısızlıklarına karşı öfkelerini dile getirmek için 02 Ekim 2010 cumartesi günü bir seminerde bir araya gelecekler. Seminerde, bu ihmal ve acziyet döngüsünü kırmak için tamamen İslami ilkelere ve kanunlara dayanan alternatif bir liderliğe çağrıda bulunulacak.

Zihinlerde çok kötü iz bırakan Pakistan'daki sel felaketinden sonra milyonlarca Pakistanlı barınaktan, temiz içme suyundan, yiyecekten, etkin sağlık yardımından veya tıbbi tedaviden yoksun kalarak ölümcül hastalıkların yayılmasına yol açan tehlikeli koşullar altında yaşamaktalar. Nitekim Birleşmiş Milletler, 3,5 milyon çocuğun sıtma, kolera ve su yoluyla yayılan başka hastalık tehlikesi ile karşı karşıya olduğu, önümüzdeki altı ay içerisinde 100.000 çocuğun yetersiz beslenme yüzünden ölebileceği tahmininde bulundu. Yine Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Örgütü [UNFPA], evsiz barksız kalan milyonlarca kişiden 500.000'inin hamile olduğunu, bu kadınlardan yaklaşık 2000'inin günlük yeterli tıbbi yardım almaksızın büyük tehlikeler altında doğum yaptığını, bunun da kötü sağlık, yetersiz beslenme ve normal aşırı yoksulluk nedeniyle kan yetersizliği koşullarına bağlı ölüm olduğunu ifade etti. Hatta bazı kadınlar, herhangi bir barınak olmaması halinde yol kenarında doğum yapmaktadır.

Hizb-ut Tahrir / İngiltere Kadın Medya Temsilcisi Nesrin Nevaz, bu hususta şöyle bir değerlendirmede bulundu: "Ardışık Pakistanlı liderlerin siyasi ve ekonomik acziyeti, doğal bir felaketi bir insanlık felaketine dönüştürdü. Sel felaketleri ile boğuşan bir geçmişe sahip olup tarımın birçok vatandaşı için can damarı ve önemli bir gelir kaynağı sayıldığı bir ülkede ardışık hükümetlerin, ölüm oranlarını düşürmek, insanların arazilerindeki zararın boyutunu minimize etmek ve bir insanlık krizinin oluşmasını önlemek için selleri engellemeye ve kontrol altına almaya dönük uygun planlara sahip olmadaki becerisizlikleri düpedüz bir utançtır."

"Ülkedeki liderlerin insanların sıkıntılarına kayıtsız kalması utanç verici bir durumdur. Zira Pakistanlı Müslümanlar, sel sularında insan cesetleri çıkarırlarken Zerdari, Avrupa üzerinden seyahat etmenin ve Batılı liderlerle yemek ziyafetlerine katılmanın zevki sefasını sürmektedir. Çocuklar, kırıntılarla beslenip pis suları içerlerken o, en güzel yemekleri yeme zevkini yaşamaktadır. Pakistanlı anneler, yakıcı sıcakların altında yol kenarlarında doğum yaparlarken o, Pakistan'daki vergi mükelleflerinin ödedikleri paralarla 5 yıldızlı lüks otellerde müreffeh bir hayat yaşamaktadır. Pakistanlı Müslümanlar, seller içerisinde hayatlarını korumanın derdiyle boğuşurlarken Zerdari hükümeti, Amerika Birleşik Devletleri'nin isteği doğrultusunda kendi vatandaşlarına karşı savaşa girmesi için Pakistan ordusunu konuşlandırmayı sürdürmektedir. Zira Pakistan ordusu, kurtarma ve imar çalışmalarına katılmak yerine ölüm ve yıkım operasyonlarında kullanılmaktadır."

"Fesadın, yetersizliğin ve acziyetin bir Pakistanlı liderden öteki lidere miras bırakılması uzun bir süredir cereyan etmektedir. Pakistanlı Müslümanlar, uzun bir süredir vatandaşların geneline hizmet etmek yerine zengin ve siyasi elitlere hizmet etmeye amade edilmiş feodal despot siyasi bir rejimin rehini olagelmektedirler. Siyasi tabakayı korumaya ve onun kişisel çıkarlarını garantilemeye dayalı bu gerici rejim, ülkenin servetini halkını doyurmak için kullanmak yerine siyasilerin onun üzerinde aynen birer parazit gibi yaşamasına izin vermektedir. Ayrıca Pakistan liderleri, ümmetin paralarını İMF'nin ve Batılı güçlerin tasarrufuna vermek dışında herhangi ekonomik bir vizyondan mahrum kalmışlardır. Bu Batılı güçler, bunaltıcı kapitalist politikalardan insanların boyunlarına geçirdiği bir ekonomik kement oluşturmuş ve ülkenin servetlerini kurutasıya kadar sömürmüştür. Dış yardımlara olan bağımlılıkları ve ödemlerin ödemeleri ülkeyi tamamen ipotek altına almıştır."

"Hem askeri diktatörler hem de laik, sosyal ve kapitalist demokratlar, Pakistanlı kadınları ve çocukları ihmal etmişlerdir. Dolayısıyla ülke, birçok Pakistanlı nesil için yaygın bir örnek olan sefalet, yoksulluk ve muanat döngüsünü kıracak yeni köklü bir değişime muhtaçtır. Zira Pakistanlı Müslümanlar, bu bencil siyasilerden ve yaşlanmış siyasi rejimden daha güzel olana müstahaktırlar. İnsanların ihtiyaçlarına içtenlikle önem vermeyi, vatandaşlarının hayatını korumayı ve topraklarının egemenliğini savunmayı öncelikleri arasına koyacak bir nizama müstahaktırlar. Bu nizam ise mustazafların ve mazlumların saffında savaşacak aç karınları doyuracak, ümmetin ve tüm Müslümanların acılarını dindirecek bir liderliği ortaya çıkaracak olan Hilafet Devleti'dir. Hilafet Devleti, dış yardımlara olan bağımlılığa son verecek, ülkenin zengin kaynaklarını kendi kendine yeterliliği güçlendirmek için kullanacak, fakirliği bitirecek, olası doğal afetleri etkin bir şekilde idare etmek için devlet, teknik ve araştırma hizmetlerine cömertçe yatırım yapacak izzetli bir vizyona sahip bir nizamdır. İslam ümmeti, bunun daha azına asla razı olmayacaktır."

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER