Cumartesi, 04 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/07
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Obama, Aldatıcı Çekilmenin Ardından Irak'taki Amerikan Nüfuzunu Derinleştiriyor! "Elli" Bin Askerin ve On Binlerce Paralı Askerin Kalması: Eğitim mi Yoksa Yıkım Amaçlı mıdır?

  • Kategori Hizb
  •   |  

Amerikan Başkanı Obama, bugün sabah, yani 01.09.2010'da bir konuşma yaptı. Konuşmasında geçen en dikkat çekici şey ise Irak hakkında: "Amerikan ordusunun Irak'taki muharip görevinin sona erdiğini, geriye kalan kuvvetlerin görevinin Irak'a yardım etmek, terörle mücadele operasyonlarında destek vermek, askerlerinin Iraklılara güzel bir gelecek sağlamak için Amerikan değerlerinin dürtüsü sayesinde Irak'ta büyük bir bedel ödediğini ilan etmesi ve şu sözüdür: "Ancak Irak'a karşı sorumluluğumuz devam etmektedir... Şirketlerimiz uzun vadede Irak'la birliktedir!"

Bunun öncesinde ise 28.08.2010'da yaptığı haftalık konuşmasında, "Seçim kampanyası sırasında söz verdiği şeyi yerine getirdiğini" ilan etmiş ardından da "Geriye kalan -50 bin- Amerikan kuvvetinin Irak kuvvetlerine, eğitimine destek vermeyi sürdüreceğini, terörle mücadele operasyonlarında ona ortak olacağını ayrıca Amerikan sivil ve askeri çabalarına koruma sağlayacağını" ifade etmişti.

Sözlerinin Çoğunun Doğru Olmadığını Herkesten Önce Obama'nın Kendisi Bilmektedir:

Muharip Görevin Sona Ermesine Gelince; Peki Bu Nasıl Olacak? Irak'ta geriye kalan asker sayısı sadece elli bin değildir. Bilakis bu askerleri destekleyecek "106" bin paralı askerin yanı sıra Amerikan Dışişleri Bakanlığının sayılarının ikiye katlanarak "7.000'e" çıkarılacağını açıkladığı mücrim güvenlik şirketleri de vardır. Ayrıca kötü hatıratlı Blackwater şirketi de Irak'a geri dönecek ama "Xe Service" adında başka bir isimle! Peki şimdi bu binlerce kuvvet; destek, tavsiye ve eğitim amaçlı mıdır yoksa Amerikan nüfuzunu derinleştirme ve yıkım amaçlı mıdır?! Bilhassa 19.08.2010 perşembe sabahı başlayan askeri birliklerin sonuncusunun çekildiğinin açıklanmasından yaklaşık elli bin askerin kaldığı bugüne kadarki süreçte askeri ve diplomatik yetkililerin yaptığı açıklamalar bu aldatmacayı ifşa etmektedir. Mesela Pentagon Sözcüsü Geoff Morrell şöyle demiştir: "Bildiğim kadarıyla henüz kimse savaşın sona erdiğini deklare etmedi... Terörizmle mücadele geride kalan kuvvetlerin görevinin bir parçası olarak devem edecektir... Bu nedenle bu ay çıktıktan sonra bile savaş pozisyonları ile karşılaşılması mümkündür." Amerikan Ordu Sözcüsü Yarbay Eric Bloom ise şu açıklamada bulunmuştur: "Son muharip birliklerinin Irak'tan Kuveyt'e geçmesi artık Irak'ta muharip kuvvetlerinin kalmadığı anlamına gelmemektedir." Hatta Irak'taki Amerikan Kuvvetleri Komutanı General Reymond Odierno, Birleşik Devletleri'nin önümüzdeki sene sonunda kararlaştırılan çekilme takviminden sonra bile Irak'taki askeri varlığını sürdüreceğini muhtemel görmektedir. Aynı şekilde ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowley çekilmeyi, "Tarihi bir an olarak" niteleyerek "Amerika'nın Irak'taki yükümlülüğünün kararlı ve uzun süreli" olduğunu ifade etmiştir. Yine Amerikan'ın Bağdat'taki yeni büyükelçisi James Ceffrey, "Amerika'nın çekilmesinin güvenlik anlaşmasının uygulanması olup bu çekilmeden sonraki arzumuz iki ülke arasındaki uzun vadeli ilişkiler" olduğunu teyit etmiştir.

İşte tüm bu açıklamalar, bu çekilmenin bir aldatmaca olduğunu göstermektedir. Zira Obama'nın yaptığı tek şey şudur ki daha çekici ve daha öldürücü olmak için derisini değiştiren yılan gibi sağ cebindeki kuvvetleri çıkarmış sol cebindeki diğer kuvvetleri koymuştur! Amerika'yı derisini değiştirmeye iten faktör ise Irak'taki rejimi hezimete uğratmakla Irak'ı hezimete uğratacağı beklentisi içerisine girerek hesabında hata etmiş olmasıdır. Zira Amerika'nın tanklarla getirdiği ve işgali sırasında türettiği dünyalarını hatta başkalarının dünyalarını ahiretleri karşılığında satan kimseler dışında Sünnisi ve Şiisiyle Müslümanların güçlü bir şekilde karşısına dikilmesi sürpriziyle karşılaşmış... Böylece öldürülen askerlerinin sayısı artarak kendi itiraflarına göre 5 bine yaklaşmıştır. Kendilerinin itiraf etmediği veya trafik kazasına yada dost ateşine bağladıkları ölüm vakıaları ise cabasıdır... Böylece isimlerle oynayıp muharip görevi ismini destek, tavsiye ve eğitim görevi şeklinde değiştirerek Irak halkını aldatacağını, onların da Amerika'ya kendi çıkarlarını ve kendilerine yardım etmeyi önemseyen bir devlet nazarıyla bakacağını böylelikle Amerika'nın Irak'taki nüfuzunun güvenliğe kavuşacağı ve askerlerinin öldürülmesinin azalacağı böylelikle de Obama, özellikle bu senenin sonundaki yarıyıl seçimleri yaklaşmışken Amerika'da bir kamuoyu elde edeceği zehabına kapılmıştır!

Obama'nın Askerlerinin Amerikan Değerlerinin Dürtüsü Sayesinde Irak'a Güzel Bir Gelecek Sağlamak İçin Büyük Bir Bedel Ödemesine Gelince; Irak'ın işgal sonrasındaki vakıası, Obama'nın bu sözünün ne kadar komik olduğunu göstermektedir! Çünkü Amerika, 20.03.2003'te Irak'ı işgal etmesinden bu yana geçen yedi buçuk yıl boyunca işlemedik tek bir vahşi cürüm eylemi bırakmamıştır. Zira Irak'ı fesat ve ifsada boğmuş, fırkacılık ve mezhepçilik fitilini tutuşturmuştur. Amerika'nın kuyrukları ise bir gün Sünnilerin mescidini diğer gün Şiilerin mescidini ertesi gün şunların halk pazarını başka bir gün bunların pazarını bombalayarak bu patlamanın sorumluluğunu şu tarafa şu patlamanın sorumluluğunu bu tarafa yüklemiştir. Böylece durumlar patlama noktasına gelmiş, bir vücudun uzuvları parçalanmış, çoğu kişi evini terk etmiş, komşu komşuya hasım kesilmiş, tek bir mahalle birçok mahallelere bölünmüş ve tecrit duvarları çekilmiştir... Bunun yanı sıra vahşi hayvanların bile işlemekten haya ettiği vahşi eylemlerle dolu hapishaneler inşa etmiştir. Zira insanların tutuklanması ve bu hapishanelerde onlara işkence edilmesi hatta kanlı yöntemlerle öldürülmesi birer Amerikan değerlerinin ifrazatıdır!! Aynı şekilde Irak, dikkate değer askeri bir güce sahipti. Bunun üzerine Amerika, Irak ordusunu dağıtarak onun yerine kırılgan bir güvenliğin oluşmasına yardımcı olacak çok yönlü ve bağlılığı olan milisleri koymuştur. Böylece Irak, ister doğrudan olsun isterse bölgedeki Amerikan nüfuzuna tabi devletlerin vasıtasıyla dolaylı şekilde olsun Amerika'nın finanse ettiği pek çok casus güçlerinin yuvası haline gelmiştir...

Amerika, Irak'ı işgali sırasında Irak'ta devletler inşa ederek açık bölünme değil de "yumuşak bölünme" denilen bölünmeyi gerçekleştirmeye çalışmıştır. Bu bölünmeye göre Irak, Irak'ta her birinin ağırlığı ve gücü olacağı ve merkezi hükümetin en zayıf halka olacağı bölgelerden oluşacak bir hale gelecektir. Dolayısıyla etrafını bir araya toplayamayacaktır. Dolayısıyla da ülke, görüntüde tek bir yapı gerçekte ise birçok yapı haline gelecektir...

O halde Amerikan işgalinin, kendi kanlı boyasıyla boyadığı bu cürümleri Obama, Amerikan değerleri dürtüsü sayesinde Iraklılar için güzel bir geleceğin sağlanması mı addetmektedir?!

Fakat Obama, "Ancak Irak'a karşı sorumluluğumuz devam etmektedir... Şirketlerimiz uzun vadede Irak'la birliktedir" derken daha yumuşak kelimelerle ifade etmiş olsa da hakikate yaklaşmıştır! Zira Obama'nın bu aldatıcı çekilmeden maksadı, Irak'taki Amerikan nüfuzunu ve hegemonyasını muharip görevi adı altında devam ettirmek yerine bunu yardım etmek, tavsiye, eğitim ve ortaklık adı altında devam ettirmektir... Bunun içindir ki Amerikalı siyasi liderler, daha önce Irak'taki operasyonlarını öldürme ve savaş çarpışması gibi anlamlar içeren "Irak'ın kurtarılması" olarak isimlendirirlerken bugün itibarıyla refah, emniyet ve güvenlik iması veren "yeni şafak" olarak isimlendirmektedirler!

 

Ey Müslümanlar! Ey Irak Halkı!

İsimlerle oynamak hakikatten hiçbir şeyi değiştirmez. Amerika ister yumuşak isterse sert bir deriye bürünsün Irak'ta işlediği cürümlerin unutulması doğru değildir: هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ "Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onları katletsin (kahretsin)! Nasıl da döndürülüyorlar." [el-Munâfikûn 4] Amerika, dahili ve harici olarak peş peşe krizlerin içerisine girmişken "muharip görevin sona erdiğini bu kuvvetlerin şu andaki görevlerinin tavsiye, takviye ve Iraklıların maslahatlarını destek amaçlı olduğunu" söyleyerek sahte kozmatik operasyonlarla Irak'ta işlediği cürümlerin vakıasını hafifletmeye çalışmaktadır!

Şu andaki tehlike, Obama'nın muharip kuvvetlerini çektiğini ve geriye kalan kuvvetlerin yeni şafak olarak isimlendirdiği yeni dönemde tavsiye ve eğitim amaçlı olduğunu gösterip Irak halkını aldatarak nüfuzunu derinleştirmeyi başarmasıdır! Sizlere düşen Amerika'nın kökünü kazıyarak ve Amerika'nın tanklarla pazarladığı ve işgali sırasında türettiği bu siyasi sınıfı ifşa ederek bu şafağı gerçek yeni bir şafağa çevirmektir. Zira bu siyasi sınıf, Irak'ın kendi işlerini yürütemediğini dolayısıyla Amerikan vesayetine ihtiyaç duyduğunu gösterebilmesi amacıyla hükümetin oluşturulması konusunda aldatmada bulunabilmesi için Amerika'nın imajını düzeltemeye katkıda bulunmaktadır! Aslında bu siyasi sınıf, Amerika'nın hizmetinde olup ona bir saat içinde hükümeti kurmasını emretmiş olsa boyun bükerek bunu hemen yapar. Ancak bu sınıf, Allah'tan, resulünden ve müminlerden haya etmeyen siyasi bir sınıftır.

 

Ey Müslümanlar! Ey Irak Halkı!

Hizb-ut Tahrir sizleri, Amerikan politikasının tuzağına düşmeye karşı uyarmaktadır. Sakın Amerika'nın muharip görevin sona erdiğine dair sözleri sizleri aldatmasın. Yaptıklarına bir bakınız. Zira Amerika, hala Irak üzerindeki hakimiyetini sürdürmekte, nüfuzunu yaymakta ve korkunçluğu bakımından işlediği vahşetler bizzat Amerikan kuvvetlerinin işlediği vahşetleri aşan paralı kanlı kuvvetlerini konuşlandırmaktadır. İşte tüm bunlar, iğrenç fotoğrafı tebessüm eden bir fotoğraf şeklinde gösterebilmek için ona rötuş yapmak amacıyla gözlere kum zerrecikleri serpmektir!

Amerika, bugün zor bir durumda olup bu, ganimete çevrilmesi ve Amerikan nüfuzunun kökünden kazınması için ele geçmiş bir fırsattır. İslam beldesi Irak'ın, İslam'a ve Müslümanlara tuzak kuran ve kuragelen kimselerin eğitimine ve tavsiyesine ihtiyacı yoktur. Zira bu tür kimseler ve taraftarları, nasıl oldur da yardımda veya tavsiyede veya zerre kadar hayırda bulunabilir?!

وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآَيَاتِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ "Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten buğzları (kin ve düşmanlıkları) ağızlarından (dökülen sözlerinden) taşmaktadır. Kalplerinde gizledikleri (buğzları) ise daha büyüktür. Eğer aklederseniz size ayetleri açıkladık." [Âl-i İmrân 118]"

 

Ey Müslümanlar! Ey Irak Halkı!

Sizler; aylar, seneler, bir asır hatta bir asırdan daha fazla süren savaşlarda istilacılarla savaşmış hiçbir zaman düşmanına boyun bükmemiş insanlar için çıkartılmış en hayırlı izzetli ve şerefli bir ümmetin parçasısınız. O ümmet ki haçlıları ve tatarlıları kahrettikten sonra Konstantiniyye'yi fethedinceye, gözlerini Roma'yı fethetmeye dikerek Adriyatik Körfezi kıyılarına ininceye ve Viyana surlarını dövünceye kadar dört bir tarafa yayılmıştır. O ümmet ki onun ordusuna arkasında savaşılan ve onunla korunulan Halife liderlik etmiştir... O ümmet ki Allah'a nusret etmiş Allah da ona nusret etmiştir, Allah'ın emrine icabet ederek adaletle hükmetmiş Allah da onu izzetlendirmiştir. O halde bugün Yahudi, Amerikan, İngiliz ve benzeri isimler adı altında Haçlı ve Tatarlı dalgalarla kuşatılmış bir durumda olan bu ümmete yaraşan, Allah'a yardım etmek için ceht ve gayret etmesidir ki Allah da ona yardım etsin, Allah'ın emrine icabet etmesidir ki Allah da onu izzetlendirsin, Raşidi Hilafeti ikame etmesidir ki Haçlılar ve Tatarlılardan sonra ikinci kez dört bir tarafa yayılsın da Amerika'ya, İngiltere'ye, Yahudilere ve müttefiklerine sakınmakta oldukları şeyi göstersin de nusrete ve zafere kavuşsun:

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Aziz'dir, Rahim'dir." [er-Rûm 4-5]

 

Ey Müslümanlar! Ey Irak Halkı!

Sizleri Rabbinizin rızasına kavuşturacak olan yol işte budur ki o, izzetinizin kaynağı ve kurtuluşunuzun gerçekleştiricisidir.

İşte Hizb-ut Tahrir, sizleri buna çağırmaktadır. O halde icabet edecek misiniz?

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin." [el-Enfâl 24]

Devamını oku...

Sel Taşkınları Felaketi, Ümmet İçerisindeki Hayrı ve Yöneticilerinin İçerisindeki Şerri Ortaya Çıkardı

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Temmuz ayının sona erip Pakistan'da yağmur sezonunun başlangıcı olan Ağustos ayı girer girmez ülke genelini şiddetli yağmurlar sarmıştır. Böylece nehirler ile denizler taşmış ve içerisindeki yükselen suların şiddetinden dolayı barajlar patlamıştır. Dolayısıyla sel taşkını sularının oluşturduğu uçurumlar sonucu evlerin yıkılmasının yanı sıra yollar yarılmış, Pakistan'ın birçok mıntıka ve bölgelerinde elektrik şebekeleri kesilmiştir. Bunun yanı sıra sel taşkınları sonucunda binlerce insan boğulmuş, açlık, susuzluk, epidemi, kolera ve tifo hastalıklarıyla karşı karşıya kalan yüz binlerce insan açıkta kalmıştır.

Boğulan ve şuan ishalden ölen Müslümanlar açısından olana gelince; bunlar ecir olarak şehitler makamındadırlar. Zira Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

ما تعدون الشهيد فيكم؟ قالوا: يا رسول الله من قتل في سبيل الله فهو شهيد، قال: إنّ شهداء أمتي إذاً لقليل، قالوا: فمن هم يا رسول الله؟ قال: من قتل في سبيل الله فهو شهيد، ومن مات في سبيل الله فهو شهيد، ومن مات في الطاعون فهو شهيد، ومن مات في البطن فهو شهيد, والغريق شهيد "Siz kimleri şehit sayıyorsunuz?" Dediler ki: "Ya Resulullah! Kim Allah yolunda öldürülürse o şehittir." Dedi ki: "Öyleyse ümmetimin şehitleri oldukça azdır." Dediler ki: "O halde kimler (şehittir) ya Resulullah?" Dedi ki: "Allah yolunda öldürülen şehittir. Allah yolunda ölen şehittir. Bulaşıcı hastalıktan (taundan) ölen şehittir. İshalden ölen şehittir. Boğularak ölen şehittir." Dolayısıyla Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'in ölenleri şehit olarak kabul etmesi O'nun Müslümanlara bir lütfü ve fazlıdır.

Kardeşlerine su, yiyecek, ilaç ve giyecek ulaştırmak için çeşitli yolları takip ederek büyük çaba sarf eden Pakistan ve onun dışındaki kimselere gelince; işte bu ameller, ümmet-i Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in içerisindeki gizli hayrı ortaya çıkarmaktadır. Nitekim nebilerinin şu kavliyle vasfettiği ümmet işte bu ümmettir:

مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى "Birbirlerine karşı sevgide, birbirlerine karşı merhamette ve birbirlerini korumakta müminlerin misali tek bir vücudun misali gibidir. (O vücudun) organlarından biri şikayetlendiği zaman, vücudun diğer (organları) birbirlerini uykusuzluk ve ateş ile (o acıya ortak olmaya) çağırırlar."

Milyonlarca ordulara liderlik eden ve ümmetin devasa servetlerine tahakküm eden Pakistan'daki Müslümanların yöneticileri ile Pakistan dışındaki ümmetin yöneticileriyle ilgili olana gelince; onların Pakistan'daki Müslümanların sıkıntısına tepkileri aşağıdaki şekilde olmuştur:

Bizzat Pakistan yöneticileri hakkında olanlara gelince: Sel taşkını felaketi ve kayıplarının akabinde Devlet Başkanı Ali Asıf Zerdari, ülkeyi terk ederek gülücükler dağıtmak, bağlılığını ve itaatini sunmak için Avrupa'ya gitti. Ülkede yaşanan olağanüstü halden birkaç gün sonra Başbakan Yusuf Rıza Gilani, hükümetinin acil bir toplantı yapması gerektiğini düşündü. Halbuki yöneticilerin görevi; sanki felaketler başka bir ülkede yaşanıyormuş gibi televizyon raporlarını izlemek yerine hızla felaket bölgelerine gitmeleri ve bizzat kurtarma ekiplerinin başında durmaları değil midir? Onların görevleri; felaketin olmadığı bölgelerde 2 rupiyi bile bulmayan ekmeğin fiyatının 25 rupiye yükselmesinde olduğu üzere az bulunmasından dolayı malların fiyatlarının yükselmesini önlemek amacıyla insanların su ve yiyecek gibi ihtiyacı olan şeyleri temin etmek değil midir? Onların görevleri; felaketin boyutunu örtmeye gücü yetmeyecek küçük bir gurup göndermek ve 150.000'den fazlasını da Kabileler Bölgesi'ndeki Amerikan fitne savaşı için harekete geçirmek yerine insanlara yardım etmeleri için on binlerce asker göndermek değil midir? Bu sırada ise zalim yöneticiler, Afganistan'daki haçlılara silah ve içki sağlayan ikmal hatlarının güvenliğini garantilemek için ülkeyi baştan sona değiştirirlerken Müslümanların uğradığı felaketi hafifletmek için parmaklarını dahi oynatmamaktadırlar!

Pakistan dışındaki Müslümanların yöneticilerine gelince: Onların hali, Pakistan'daki yöneticilerin halinden pekte farklı değildir. Zira bu ümmetin başına musallat olanlar bizzat onlardır ve ümmetin birliği hakkındaki sözleri gırtlaklarından öte geçmemektedir. İşte onlar, bir taraftan bu ümmetin devasa servetlerinin üzerine oturup ümmetin kendilerini takip etmesinden kaçma zamanları geldiğinde ondan faydalanmak amacıyla hesaplarındaki servetlerini Batılı bankalara yatırırlarken öteki taraftan Müslümanları sanki hayvanlarmış gibi ölüme terk etmektedirler. Çok küçük bir yardım göndermek zorunda kaldıklarında ise bunu da insanlara kendi halklarının karşısında gözleri boyamak için vermektedirler. Genel olarak onların felaket zamanlarındaki Müslümanlara olan muameleleri en temel ihtiyaçlarından yoksun bıraktıkları normal zamandaki muameleleri gibidir.

Hem Pakistan yöneticileri hem de tüm Müslümanların yöneticileri Müslümanların işini önemsememektedirler. Zira sadece iktidar zümresi ve zebanilerini önemseyen kapitalizm nizamı ile yönetenler bizzat onlardır. Dolayısıyla İslam dünyası ve toprakları üzerindeki bir avuç ayaktakımı, milyarlarca insanı beşeriyetin devasa servetlerinden faydalanmaktan mahrum etmekteler ve arkalarında evi barkı olmayan aç susuz bir insanlık bırakmaktalar. Bunun içindir ki kriz zamanlarında insanların durumunun daha da kötüye gitmesi hiç de garip değildir. Örneğin bu durum, Amerika Birleşik Devletleri'nin güneyindeki Amerikalılar Katrina kasırgası yüzünden açlık, susuzluk ve şiddete maruz kaldıkları bir sıradaki kapitalist dünyasının lideri oğul Bush dönemi olan 2005 yılında açıkça görülmüştür. Bu nedeni ise insanların genelini en temel ihtiyaçlardan mahrum bıraktığı bir sırada lüks ve şaşalı bir yaşam sürmelerini sağlamak için bir avuç insanın ihtiyaçlarını garanti eden kafir kapitalizmdir. Artık kapitalizmin zamanının gelip geçtiği gibi yöneticilerinin miatlarının dolduğunda da hiçbir şüphe yoktur.

Ey Pakistan'daki Güç Sahipleri!

Ey Pakistan Ordusu İçerisindeki Subaylar!

Şu ana kadar gördükleriniz bu şerir yöneticilere karşı harekete geçmeniz için yeterli değil midir? Kendilerini korumaya ant içtiğiniz Pakistan'daki halkınızı yüzüstü mü bırakacaksınız? Bir zamanlar temel ihtiyaçlarını karşılayamayan Kraliçe Victoria zamanında İrlanda'ya insanî yardım gemilerini gönderen bu ümmet değil midir? Hilafet ile yönetildiği sürece emniyeti ve güvenliği hissetmeyen mazlumları ve ezilmişleri koruyan bu azim ümmet değil midir? O halde bu ümmet; derdiyle dertlenecek, sevincini paylaşacak, kendisi uykudan mahrum kalsa bile insanların ihtiyaçlarını karşılamak için yoğun bir şekilde çalışacak ve insanların acılarını dindirmek için hiçbir çabadan geri durmayacak olan kendisi gibi kerim bir yöneticiyi hak etmiyor mu? Zira bunun bir benzeri, Şam valisi olan Ebu Ubeyde el-Cerrah, başı Medine'de sonu ise Şam'da olacak şekilde bir kafile gönderdiği vakit Ömer İbn-u el-Hattab [RadıyAllahu Anh] zamanında olmuştur. Nitekim Ebu Ubeyde el-Cerrah bizzat kendisi Medine'ye vardıktan sonra orada Ömer İbn-u el-Hattab [RadıyAllahu Anh] liderliğinde bir kriz yönetimi oluşturdu. Zira Medine'de bolca bulunan yardımlardan almak için çöl ve belde sakinlerinde on bin kişi toplanmıştı. Bunun üzerine Ömer [RadıyAllahu Anh], Irak, Filistin, Şam ve Mısır'daki valilerine ve yardımcılarına, kesin ölümden kurtarılan sakinlerin olduğu çölün en iç bölgelerine yardımlar göndermelerini emretti. Ayrıca Ömer [RadıyAllahu Anh], Medine'de her gece yemek ziyafeti veriyordu. Zira bazı siret kitaplarında bu ziyafetlere katılanların yüz binden daha fazla olduğu geçmektedir... Müslümanların yöneticileri bunu, deve ve at asrında yapmayı başardıklarına göre eski Hilafet döneminde yapılması mümkün olan şey uçak ve internet çağında mı mümkün olmayacak?

Ey Pakistan'daki Güç Sahipleri!

Ey Pakistan Ordusu İçerisindeki Subaylar!

İnsanlara, gücünüzün küçük bir kısmıyla yardım etmeniz yeterli değildir. Zira Allahu [Subhânehu ve Te'alâ] sizlere, bundan daha büyük bir güç vermiştir ve Subhânehu ve Te'alâ, Allah'a selim bir kalp ile gelen kimse dışında ne pişmanlığın ne malın ne de çocukların hiçbir fayda sağlamayacağı o günde sizleri bu güçten dolayı hesaba çekecektir. Sizin göreviniz, İslam ile hükmedecek Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla krizlerde ve onun dışında muhtaçların göğüslerine şifa veren adımlar atmanızdır. İşte Rabbiniz Subhânehu ve Te'alâ'nın razı olduğu şey budur. O halde Hilafeti kurmak için nusreti ne zaman vereceksiniz ey kerim kardeşler?

 

وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ Allah, Kendisine [Dînine] yardım edenlere, mutlak surette yardım eder, zafer verir. Muhakkak ki Allah, Kaviyy'dir, Azîz'dir. [el-Hacc 40]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Pakistan Eski Başbakanı Benazir Butto'nun Partisi PPP'nin Resmi Sözcüsünün Açıklamalarını Reddeder Muhalefet Liderlerinin Dünyanın En Büyük İslami Siyasi Hizbi Karşısında Hiçbir Ağırlığı Yoktur

Hizb-ut Tahrir, Pakistan Eski Başbakanı Benazir Butto'nun partisi Pakistan Halk Partisi'nin Resmi Sözcüsü "İcaz Durrani'in" Hizb-ut Tahrir'in terörist bir hizb olduğu ve geçenlerde Londra'da düzenlediği gösterinin Nevaz Şerif'in partisinin liderlerinin direktifiyle yapıldığı iddiasına ilişkin açıklamalarını reddeder. Bu açıklama, Pakistan Halk Partisi'nin ve bu partinin mensubu olan resmi sözcüsünün cehaletini yansıtmaktadır. Zira onlar, Hizb-ut Tahrir'in dünyanın en büyük İslami siyasi hizbi olduğunu, kırkın üzerinde ülkede çalıştığını, herhangi silahlı bir cemaatle hiçbir şekilde bağlantısı olmadığını hatta silahlı mücadelenin Hilafetin ikamesi için bir metot olarak kullanılmasını şeran caiz görmediğini bilmemektedirler.

Hizb-ut Tahrir, dünyada büyük bir siyasi ağırlığa sahiptir. Hizbin bu gücünü binlerce Müslümanı Endonezya sokaklarına dökmesiyle Başkan Obama'nın bu seneki Endonezya ziyaretini iptal etmesinden görmek mümkün olduğu gibi Yahudi devletinin Gazze'ye giden özgürlük konvoyuna saldırmasının akabinde binlerce Müslümanı Londra'daki Mısır konsolosluğu önünde gösteri yapmaları için organize etmesinden de görmek mümkündür. Daha önce de hizb, Müşerref'in Londra ziyaretleri sırasında pek çok yürüyüş yapmış ve Müşerref dengesini kaybetmişti. Şimdi bu faaliyetlerde mi Pakistan Halk Partisi'nin direktifiyle olmuştur?! Laik bir parti olup Hizb-ut Tahrir'in takip ettiği çizgiyle çelişen Amerikan çizgisi çerçevesinde hareket eden Pakistan Halk Partisi'nin liderleri nasıl bir zihniyete sahiptirler? Zerdari ve kardeşi Şerif, otoritede kalmak için Amerika'yı hoşnut etmek için yanıp tutuşmaktadırlar. Bu durum ise İslam'a ve Müslümanlara karşı olan Zerdari hükümetinin karşısındaki sessizliklerini açıklamaktadır.

Hizb-ut Tahrir'in gayesi, ümmeti emperyalistlerden kurtarmakken yöneticilerin gayesi onları güçlendirmektir. Bundan dolayı hizb, ajan yöneticileri ifşa etmek için çalışmakta ve Allah'ın kendilerine farz kıldığı şeyle kaim olmaları için İslami ümmet içerisindeki muhlis kuvvet sahiplerini Hilafet Devleti'ni kurması için kendisine nusret vermeye davet etmektedir. Bizler ajan emperyalistleri uyarır ve onlara kurtuluş saatinin yakın olduğunu ve Hilafetin kurulmasının çok ama çok yakın bir hale geldiğini söylemek isteriz.

Şeyh Şehzad
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Doğu Hindistan Şirketi, Yirmi Birinci Asırda Kuvvetlerini Pakistan'a İndiriyor Amerika! Ya Cehenneme Git Yada Askerlerin Tabutlar İçerisinde Dönecektir

Hizb-ut Tahrir, selzedelere yarım etme gerekçesi altında bin kişilik deniz piyade gücünün Pakistan'a inmesini kınar. Pakistan yöneticileri, daha önce Amerikan konsolosluğunu koruması amacıyla binlerce Amerikan deniz piyade askerini Pakistan'a yerleştirmeyi halkın Pakistan hükümetine yaptığı baskı nedeniyle başaramamıştı. Fakata şu anda selzedelere yardım etme kılıfı altında bu askerleri indirmeyi başardılar. Pakistan ordusu resmi sözcüsü, 140 bin Pakistan askerini selzedelere yardım etmesi için kabileler bölgesinden çekmeye gerek olmadığını iddia etti! Şayet bu iddia doğruysa nasıl oluyor da şimdi elleri kana bulanmış ve insanlığını yitirmiş binlerce Amerikan deniz piyadesine ihtiyaç duyuyoruz?

Geçen yedi sene boyunca Irak'ta sürekli olarak Müslümanları katleden bizzat bu deniz piyadeleriydi. O halde Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı canı katletmek için eğitilen bir kimse nasıl olurda onu ihya edebilir? Bilakis onların Pakistan'a gelmesi, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi'nin ticaret yapmak gerekçesi altında Hindistan'ı işgal etmek için gelmesi gibidir. Böylece Amerika, askerlerini aynı gaye için Pakistan'a indirmek amacıyla selzedelere yardım etme gerekçesini kullanmaktadır. Aslında Pakistan yöneticileri insanları, 170 milyonluk nüfusa ve dünyanın yedinci büyük ordusuna sahip olmasına rağmen Pakistan'ın dünyanın en zayıf ülkelerinden biri olduğuna ve Amerikan yardımları olmadan kendi sorunlarını çözmeye muktedir olamadığına ikna etmek için fırsat kollamaktadırlar!

Pakistan halkı, Pakistan'ın depreme maruz kaldığı 2005 yılında zorluklara adapte olabildiğini ve zorlukların üstesinden gelebildiğini göstermiştir. Buna rağmen Pakistan yöneticileri, Pakistan halkının gücüne güvenmemektedirler. Bilakis her fırsata Amerikalılara imkan hazırlamaktadırlar. Sorarız: Pakistan, yarım milyondan fazla askere sahipken daha fazla askere ihtiyacı var mıdır?

Hizb-ut Tahrir, Pakistan'daki selzede Müslüman kardeşlerine yardım elini uzatması için ümmete çağrıda bulunduğu gibi ülkedeki tüm siyasi güçlerden de Amerikan askerlerinin Pakistan'a gelmesinin karşısında durmalarını talep ediyoruz. Ayrıca Hizb-ut Tahrir, Pakistan'daki muhlis kuvvet sahiplerine şu soruyu yöneltir: Bu yöneticilerin birer zavallı ve ümmetin hainleri olduğuna dair hala şüpheniz mi var? Hilafetin ikame edilmesi farzdır ve Hilafeti ikamesi için acele etmek en önemli işlerdendir. Zira Hilafet, bu ümmettin kaynaklarını ve servetlerini doğal afetlerden zarar görenlere yardım etmek için kullanacak ve bu ülkeyi kafir güçlerin pisliğinden temizleyecektir.

Şeyh Şehzad
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Türkiye Yöneticileri Söylemlerinde Sadık İseler; Azgın Yahudi Varlığını Dış Tehdit Olarak Kabul Etmelidirler!

20-24 Ağustos 2010 tarihleri arasında çeşitli medya organlarında "kırmızı kitap" olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin, AKP hükümeti tarafından yenilendiği, ilgili tarafların görüşü alınarak Başbakanlık tarafından düzenlenen taslağın 19 Ağustos 2010'daki MGK toplantısında üyelere dağıtıldığı, bu taslağa göre Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan beri alenen "İslam" denilemediği için "irtica" kelimesiyle ifade edilen iç tehdit algılamasının değiştirilerek, "dini istismar eden örgütler" tanımı getirileceği, belgenin ekler kısmında da söz konusu örgütlerin isminin belirtileceği gündeme gelmiştir. Öte yandan söz konusu haberlerde Yunanistan, Rusya, İran ve Irak'ın da dış tehdit olmaktan çıkarılacağı da ifade edildi.

MGSB'de yapılmak istenen değişikliğin kamuoyuna duyurulması, gerçekte Müslüman Türkiye halkını dinsiz demokratik laik rejimle barıştırma amacıyla topluma verilen bir mesajdır. Demokratik kimliğini her vesileyle vurgulamaktan geri durmadığı halde, yürüttüğü ikiyüzlü siyasette İslami kavramları sürekli malzeme olarak kullanan AKP'nin MGSB'deki değişiklik girişimi, akıllara RAND Corporation adlı Amerikan think-tank kuruluşunun 2003 yılında yayınladığı "Sivil Demokratik İslam" raporundaki şu ifadeleri getirmektedir: "Amerika Birleşik Devletleri'nin siyasal İslam'a ilişkin üç hedefi vardır. Birincisi, ABD, aşırılığın ve vahşetin yayılmasını önlemek istemektedir. İkincisi, bunu yaparken, Amerika Birleşik Devletleri'nin "İslamiyet'e karşı" olduğuna dair bir izlenim vermekten de kaçınmak istemektedir. Ve üçüncüsü, uzun vadede, İslami radikalliği besleyen daha derindeki ekonomik, sosyal ve siyasi nedenleri ele almaya yardımcı olacak, kalkınma ve demokratikleşmeye yönelik hareketleri teşvik edecek yolları bulması gerekmektedir."

Dış tehdit algılamalarındaki değişikliklere gelince; ABD'nin yukarıda bahsettiğimiz hedeflerine ulaşabilmesi için, Türkiye'nin komşularıyla sıfır sorun politikası yürütmesi gerekmektedir. Zira Türkiye, İkinci Raşidi Hilafet'in kuruluşunu geciktirmek üzere ABD tarafından çıkarılan "Genişletilmiş Ortadoğu Projesi"nin ılımlı İslam ülkesidir. Türkiye üzerinden İslami beldelere demokratik ve kapitalist fikirler pompalanmaktadır ki İslami beldelerdeki ABD nüfuzu pekişsin. Ayrıca İran'la yapılan uranyum takası anlaşmasının ABD tarafından talep edildiği daha önce kamuoyuna yansımıştı dolayısıyla İran'ın dış tehdit olmaktan çıkarılması ABD'ye rağmen değil, bizatihi kontrolünde gerçekleşmiştir. Yunanistan'ın dış tehdit olmaktan çıkarılması, Türkiye-AB müzakereleri nedeniyle Türkiye'den sürekli koparılan tavizlerle ilgilidir. Yine ABD'nin, Rusya'nın arka bahçesi olarak gördüğü Kafkaslar ve Orta Asya'daki hedefleri için Türkiye'yi bir truva atı olarak kullanmasından dolayı Rusya dış tehdit olmaktan çıkarılmıştır.

Ey Türkiye'deki Müslümanlar!

Başınızdaki yöneticiler söylemlerinde sadık olsalardı sürekli İslam ümmetine karşı sinsi planlar kuran, ellerinden Müslüman kanı damlayan başta ABD olmak üzere sömürgeci kafir Batı devletlerini dış tehdit olarak ilan ederlerdi. Kıbrıs'ı kendi toprağı ve Kıbrıs'ın kuzeyindeki Türk askeri varlığını işgalci sayan AB'yi, dış tehdit sayarlardı. Uluslararası karasularda Mavi Marmara gemisine saldıran azgın Yahudi varlığını devlet olarak tanımaktan vazgeçip dış tehdit sayarlardı.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ey Zalim Yöneticiler Artık Bir Tarafa Çekilin! Ey Güç Sahipleri Oturduğunuz Yeter Artık Hilafet Devleti'ni Kurmak İçin Kıyama Kalkınız!

Sel baskınları, Pakistan için yabancı doğal bir fenomen değil. Ancak geçen altmış yıl boyunca Pakistan yönetiminde birbirini takip eden diktatör ve demokratik farklı nizamlara rağmen hepsi de bu fenomene karşı koymak için bir sistem getirmeyi başaramadı. Zira yöneticiler, her defasında binlerce insan ölmesine rağmen görevlerinin sadece sel baskınlarından önce insanları uyarmakla sınırlı olduğuna inanmaktalar.

Bu defaki trajedi ise yöneticilerin, sel baskınları meydana gelmeden önce insanları uyarmamalarıdır. Bu da resmi istatistik verilerin göre 1200'den fazla kişinin ölümünün yanı sıra evlerin çatılarına, ağaçlara ve tepelere çıkan yüz binlerce kişinin de evsiz kalmasına yol açtı. Bazı medya raporlarına göre ise sadece Nuşira bölgesinde 10.000'in üzerinde kişi ilk sel baskınlarına karşı açıkta bırakılmıştır. İnsanların şu andaki mevcut durumu ise açlıktan ve susuzluktan ölürlerken bir şişe su 10 rupiye ve ekmek 25 rupiye satılmaktadır. Selzedeleri kurtarmak için Paşaver bölgesinde sadece iki botun bulunması Pakistan yöneticilerinin gerçekten duygusuz ve utanmaz olduğunu göstermektedir. Diğer bölgeler de daha iyi değildir.

Başbakana ve eyalet valisine bağlı helikopterler, binlerce kişiyi kurtarabilecek olmasına rağmen selzedelerin ellerini tutmaktan nefret edercesine Paşaver havalimanında yatmaktadır.

Yöneticiler, en hayırlı ümmeti yüz üstü bıraktılar, onu büsbütün terk ettiler, insanların temsilcisi denilen kimseler hiçbir yerde görünmemekteler, kazara onlardan birini görseniz bile kendi yakınlarına ve akrabalarına küçük yardım yaparken görürsünüz. Genellikle yardım yapanlar ise evlerini selzedelere açan bazı muhlis zenginlerdir.

Bu sel baskınları diktatörlüğün ve demokrasinin iktidar zümresinin kişisel çıkarlarını korumak için var olduğunu, mevcut rejimin, ümmeti rezil ettiğini, onu sefalet ve yıkım içinde yaşamaya terk ettiğini bir kez daha göstermiştir. Zira yöneticiler, siyasetin kendi çıkarlarına hizmet etmek olduğuna inanmaktalar ve bunu bu krizde uygulamak istediklerinde insanların trajedisini kendi çıkarları doğrultusunda istismar etmekteler.

Yağmur, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'dandır. Ancak Halife, yeryüzünü imar etmek için halef kılınmıştır. Zira Hilafet, meydana gelmeden önce bu tür doğal fenomenleri hesaplar ve insanların işlerini güderken sorumluluğunu yüklenir.

Mevcut yöneticiler ve nizam, ümmetin hainleridir ve Müslümanlara yapılan eziyetin kaynağıdırlar. O halde ey zalim yöneticiler artık bir tarafa çekilin ve yerinizi ümmetin haklarını kendisine iade ederek insanların işlerini güdecek olan Hilafet'e terk edin. Ve siz ey kuvvet sahipleri kıyama kalkınız ki bu ajan yöneticileri alaşağı ediniz ve Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahir'e nusret veriniz.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Avustralya'daki Yahudi Cemaatlerinin İki Yüzlülüğü

Avustralya'daki birçok Yahudi kuruluşu, Hizb-ut Tahrir'in son zamanlarda Sidney ve Melbourne'da düzenlediği faaliyetlere karşı bir tepki olarak şiddetli rahatsızlıklarını dile getirdiler. Zira hizbi kin ve şiddeti tahrik etmek ve Siyonist "İsrail" düşmanlığı yapmakla suçladılar. Bu cemaatlerin geçmişini dikkate aldığımızda bu tür bir tepkinin verilmesi beklenmekteydi. Bizler Hizb-ut Tahrir olarak bu cemaatlerin nasıl ikiyüzlü olduğunu ve gerçekleri görmezlikten geldiğini açıklamak için bazı hakikatleri vurgulamak isteriz:

Birincisi: Hizb-ut Tahrir olarak parçası olduğumuz bir milyar Müslümanın durumunda olduğu gibi "İsrail" devletine düşman bir hizb olduğumuzu kabul ediyoruz. Zira "İsrail" devleti; zulüm, katliam ve Filistin'deki halkımızı topraklarından kovma temeli üzerine kurulmuş meşru olmayan bir varlıktır. O halde "İsrail'e" yönelik bu düşmanca tutumda bir gariplik olmadığı gibi zamanla pek çok gayrimüslim hatta bazı Yahudiler tarafından bile bu tutum benimsenmiştir.

İkincisi: "İsrail'e" düşman olmak, Yahudilere düşman olmak demek değildir. Dolayısıyla bu kampanya, meseleleri karıştırmaya ve mağdur kurban görüntüsü vermeye dönük kampanyadan öte bir şey değildir. İslam, insanlığa tek bir nazarla ve şeriatın mizanında eşit olmaları nazarıyla bakar. Aynı şekilde İslam, adaleti ve eşitliği tahakkuk ettirmek için çalışanların çabalarını onaylar ve zalimler ile küstahlara karşı çıkanların tutumlarına değer verir. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir, yapanların ırkına veya rengine bakmaksızın her zaman her türlü zulmün, bir kesim tarafından insanlığa zulmedilmesinin, işgalin ve zorbalığın karşısındadır.

Üçüncüsü: "İsrail'i" destekleyen bu gurupların bize yönelttiği suçlamaların hiçbir inandırıcılığı yoktur. Çünkü sürekli şiddet yöntemini benimseyen bizzat "İsrail'dir". Zira geçen yarım asırdır Filistin'deki halkımıza zulmeden bizzat "İsrail" olduğu gibi tüm etik standartları hiç sayarak yerleşim birimlerini genişletme kampanyalarını meşrulaştırmak için sürekli masum Filistinlileri kovan, evlerini yıkan ve topraklarını gasp eden de bizzat "İsrail'dir". Bu da "İsrail'in" Yahudi olmayan kimselere karşı ne denli nefret beslediğini ortaya koymaktadır.

Dördüncüsü: Devletlerarası sahnedeki gelişmeler dikkate alındığında bu suçlamalar inandırıcılığını kaybetmektedir. Zira bu guruplar, hem Katar'daki el-Mebhuh suikastı olayında sahte pasaportlar kullandığında hem küstahça yardım konvoyuna saldırarak Gazze'deki savunmasız halkımıza yardım ulaştırmak için deniz üzerinden yola çıkan yardım çalışanlarını katlettiğinde hem de Güney Lübnan'a saldırarak yerle bir ettiğinde "İsrail'i" destekleyici bir tavır takınmışlardı. Şimdi ise Filistin'deki işgal eylemlerini ifşa etmeye çağrıda bulunan herkesin konumunu zayıflatmaya çalışarak mağdur ve kurban rolüne bürünmeye cüret ettiklerini görmekteyiz.

Beşincisi: Avustralya'daki Yahudi kuşağı bilmelidir ki "İsrail'in" maddi ve askeri gücü, zati bir güç olmayıp ancak ekonomik ve siyasi gücü zayıflayamaya, sallanmaya başlayan Amerika Birleşik Devletleri gibi onun varlığından faydalanan Batı dünyasından beslenen bir güçtür. Zira tek kutuplu Amerikan düzeni, şu anda son nefeslerini aldığı gibi "İsrail" denilen varlık da şu anda yok oluş anını yaşamaktadır ve "İsrail'in" desteklenmesi siyasi olarak bir işe yaramadığında da Batılı müttefikleri onu bir çırpıda terk edecektir.

Altıncısı: İslam dünyasındaki yöneticilere gelince; istisnasız şekilde Batı dünyasının elinde birer kukladan başka bir şey değildirler. Dolayısıyla onlar, meşruiyetlerini yitirmişler ve hiçbir inandırıcılıkları kalmamıştır. "İsrail" devletini itiraf etmeleri ve onunla barış anlaşmaları yapmaya çalışmaları asla fayda vermeyecektir. Zira İslam dünyası, "İsrail" devletini asla ve kata tanımayacağı gibi Filistin'in bir bütün olarak Müslümanlara ve kovulan esas sahiplerine döndürülmesinden başka bir şeyi asla kabul etmeyecektir.

Yedincisi: Avustralya'daki Yahudiler istikbalin asla Amerika'nın ve İngiltere'nin olmayacağını ancak İslami Hilafetle temsil edilecek İslam'ın olacağını bilmelidirler. İstikbali ve asırlar boyunca İslami Hilafet'in gölgesinde kendilerine nasıl muamele edildiğini düşündüklerinde tarihe dönmeliler, İslami yönetim altında İspanya'daki durumlarına, Müslümanlar Endülüs'ü kaybettiklerinde kendilerine yapılan iğrenç muamele yöntemine, Engizisyon mahkemelerine, Osmanlı Hilafeti gölgesindeki durumlarına bir bakmalılar ve yirminci yüzyılda Avrupalıların kendilerine yaptıkları muamele ile karşılaştırmalıdırlar. Zira Müslümanlar, Nebileri [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadis-i şerifteki vasiyetini itibara almışlardır: من آذى ذمياً فأنا خصيمه يوم القيامة "Her kim bir zimmiye eziyet ederse kıyamet günü ben onun hasmıyım." Tüm bunlar ise Avrupa'nın Yahudilere yapılan muamele keyfiyetine egemen olan siyasi atmosferlere göre hareket ettiği bir zamanda olmuştur. Dolayısıyla arada engin bir fark vardır ve hakikati araştırmak isteyen her araştırmacı için nice olaylar vardır.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Wikileaks: Birleşik Devletleri, Kuvvetleri ve Müttefik Kuvvetleri İçin Utanç Verici Vahşi Başka Bir Hikayedir

Geçenlerde Wikileaks internet sitesi, masum sivillerin vahşice katledilmesinin yanı sıra Afgan askerlerinin katledilmesini de ortaya koyan basına 91 bin belge sızdırdı. Ayrıca sızdırılan bu belgeler, Taliban ile Pakistan istihbarat birimlerinin arasında ilişki olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır. Aslında bu raporlarda yeni bir şey yoktur. Zira işgalcilerin işlediği vahşetler tüm dünya nezdinde bilinmektedir.

Bu tür belgelerin sızdırılması birtakım ciddi soruları ön plana çıkarmaktadır. Neden bu belgeler, Birleşik Devletleri'nin 2011 Temmuz ayından itibaren aşamalı olarak çekileceğini ilan ettiği bir sırada yayınlandı? Bu belgeler, Birleşik Devletleri'nin izni olmadan mı yayınlandı? Amerikan Başkanı Barack Obama, gizli belgelerin yayınlanmasından duyduğu kaygıyı ve olanlardan memnun olmadığını dile getirmesine rağmen basına sızdırılan belgelerde yeni bir şeyin olmadığını ifade etti.

Basına sızdırılan bu belgelerde "terörizme" yönelik meşru olmayan savaşta daha fazlasını yapması ve İslami duygulara sahip bu subayların hepsini tasfiye etmesi için Pakistan'a baskı yapılmasını sağlayacak şekilde Pakistan istihbarat teşkilatı ile Taliban arasında ilişki kuruldu. Benzer bir durumda Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, iki hafta önce yaptığı Pakistan ziyaretinde, Amerikan işgali karşısındaki direnişi zayıflatması ve Afganistan ile Pakistan arasındaki operasyonlarına hız kazandırması için Pakistan'a daha fazla baskı yapılması amacıyla Pakistan hükümetine 500 milyon dolar verildiğini ilan etti.

Birleşik Devletleri'nin, kendi vatandaşlarına ve Amerikan işgaline direnenlere karşı daha çok şey yapması için Pakistan'a yönelik baskısı, Birleşik Devletleri'nin Pakistan'ı zayıflatmak istediğini gösteren açık bir işarettir. Çünkü onlar, Pakistan'ın gelmekte olan Hilafet'in irtikaz noktası olmaya muktedir kılacak tüm dinamiklere sahip olduğunu bilmektedirler.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER