Cumartesi, 04 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/07
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Yahudi Varlığı İle Konuşulması Gereken Dil İşte Budur

Bugün Yahudi askerlerinin yeşil hattı geçmesinin üzerine Lübnan ordusu ile Yahudi ordusu arasında yaşanan çatışmalar, kadim hakikatleri hatırlatmakla birlikte aynı zamanda birtakım yeni işaretleri de taşımaktadır.

Birincisi: Sürekli saldıran, güven vermeyen, işgal ettiği topraklara ve bu toprakları kuşatan topraklara sorgusuz sualsiz dilediği zaman çiğnemeye ve içerisinde arbede çıkarmaya hakkı olduğu mubah topraklar olarak bakan bir düşman ile karşı karşıya olduğumuzu hatırlatmaktadır. Üstüne üstlük bir de Lübnan ordusunun kendisine karşı koyduğu ve mavi hattı geçmesinden dolayı Güvenlik Konseyi'ne şikayette bulunmakla tehdit etmekte. Bunun içindir ki bu düşmana karşı mutlak düşmanlık tavrı takınılmalı, kafalardan barış ve işgal edilmiş arazilerden ne kadar çekilirse çekilsin Yahudi varlığını tanıma vesveselerini kaldırıp atmak gerekir. Zira gasbetmiş olduğu tüm topraklardan çekildiğinde artık orada kendisiyle barış yapacak bir devlet olmayacaktır.

İkincisi: Lübnan ordusu askerlerinin, Yahudi askerlerini püskürtmek için inisiyatif almaları, onlarla gerçek bir şekilde çatışmaları, onların saflarında yaralılar vermeleri, çıktıkları görevlerinde onları başarısızlığa uğratmaları çok dikkat çekicidir. Bizler bu olayı, genellikle "Lübnan ordusu ancak içeride askeri çatışmalara girebilir" söylentisinden dolayı Lübnan ordusu için iyi bir işaret olarak görüyoruz. Zira bu çatışmayla bu kaidenin dışına çıkmış oldu. Bu işaretin sırf kaideyi bozmayan istisnalardan olmamasını temenni ediyoruz.

Bu olayda ölen askerlerin ailelerine taziyelerimizi sunarken en şerefli savaş meydanının düşmanlığı 1948 yılı öncesinden bu günümüze kadar işgal ettiği İslami beldelerdeki tüm topraklar boyunca uzanan bu gasıb düşmanla karşı karşıya gelinecek olan meydanı olduğunu hatırlatırız.

Üçüncüsü: Düşmanın açtığı bu tür bir saldırı, Lübnan'daki iç çekişme tarafları arasındaki yıkıcı söylemlerin tırmanmasına neden olmak yerine dikkatleri civardaki apaçık tehlikeye çekerek iç çatışmaları ve çekişmeleri def etmelidir. Zaten düşmanın bu saldırıdaki hedefi de budur. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَلاَ تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ "Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider." [Enfal 46]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Sudan Parlamento Başkanı Yardımcısı İle Görüştü

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Liderlik Meclisi'nden bir heyet, Üstaz Abdullah Abdurrahman ile iki üye Üstaz Şarık Yusuf el-Berberî ve Muhammed Haşim liderliğinde Ulusal Konseyi Başkan Yardımcısı ve Sudan Halk Kurtuluş Hareketinden parlamento üyesi olan Üstaz Atem Garang ile görüştü.

Görüşmede Güney Sudan meselesi ile 2011 ocakta yapılması planlanan referandumun tehdit ettiği Sudan'ın birliği meselesi ele alındı. Taraflar Güney halkının maruz kaldığı zulüm üzerinde görüş birliğine vardılar. Geçmiş dönemlerden bu yana Sudan halkının tamamı zulme maruz kalmasına rağmen zulümden en büyük payı alan Güney oldu.

Ayrıca taraflar, bu zulmün adil siyasi bir fikirle kaldırılacağı üzerinde de görüş birliğine vardılar.

Üstaz / Atem Garang tek belde halkının sorunlarının çözümü için bu tür görüşmelerin önemli olduğunu vurgularken ülke meseleleri hakkında beyin fırtınası yapmak için bu tür görüşmelerde bulunma sözü verdi.

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Dünyadaki Yolsuzluğun Başı Bizzat Kapitalizmdir Mevcut Nizamlar Islahtan ve Islah Etmekten Oldukça Uzaktırlar

Sana'da, 26-27.07.2010 günleri arasında Dürüstlüğü Güçlendirmek ve Yolsuzlukla Mücadele Etmek amacıyla düzenlenen bölgesel konferansların ikincisi düzenlendi. Konferansa 17 devletten yaklaşık 100'e yakın katılımcı ve yolsuzlukla mücadele hususunda ilgili pek çok uluslararası örgütler iştirak etti. Yemen başbakanı şöyle dedi: "Şüphesiz yolsuzluk, hükümetler ve toplumlar için önemli bir sorun teşkil etmektedir. Zira yolsuzluk, halkların servetlerini yalayıp yutmakta, yatırımları engellemekte, hukukun üstünlüğünü zayıflatmakta, sosyal adaleti bozmakta, büyük oranda insan ve doğal kaynakların heder olmasına yol açmakta ve siyasi sürecin altını oymaktadır."

Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti, yolsuzluk, yolsuzluğun kökeni, zararları, etkileri ve onun sponsorluğunu yapanlar hakkında aşağıdaki hususları beyan eder:

Birincisi: Yolsuzluğa bakış, bir ideolojiden diğer ideolojiye göre farklılık gösterir. Mesela İslam, yolsuzluğun kökenini fikri kaide veya ondan fışkıran nizamlar olarak görürken kapitalizm, insanların sorunlarına çözüm bulmak için ne akidesini -ki o, dini hayattan ayırmaktır- ne de nizamlarını ıslah etmez. Bundan dolayı katılımcılar, yolsuzluğa kapitalist penceresinden bakmaktalar ve yolsuzluğu şöyle tanımlamaktalar: "Adam kayırma, rüşvet, akrabasını kollama ve benzeri yollarla şahsi maksatları gerçekleştirmek için kamu hizmetini kötüye kullanmaktır." Nizamın akidesine ve ondan çıkan kanunlara bakmadılar. Dolayısıyla şahsi maksatları gerçekleştirmek için kamu hizmetini kötüye kullanmanın dışında hükmettiklerinin doğru olduğuna karar verdiler. Oysa yolsuzluk, hükmettikleri fikrin aslından, yani yöneticilerin kanun adı altında halkların servetlerini yağmaladığı, kapitalist zenginleri daha zenginleştiren, fakirleri daha fakirleştiren kapitalist ve laik esasa dayanan anayasadan ve kanunlardan kaynaklanmaktadır. Nitekim Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi batıl dahası şaz bir esas üzerine bina edilmiştir.

İkincisi: Çözüm için İslam'ın sahih ideolojisinin var olmasından ve kendisiyle hükmettikleri siyasi, içtimai, iktisadi ve askeri nizamlarının bozuk olmasından dolayı her şeyden önce değişime muhtaç olan bizzat İslam dünyasındaki mevcut nizamlardır. Zira siyasi nizamları kapitalizm üzerine dayalıdır ve bunlarda esas olan bu köhneleşmiş nizamların başındaki yöneticiler tarafından halkların sömürülmesi, kanlarının emilmesi ve servetlerinin yağmalanmasıdır. Hedeflerini ve çıkarlarını gerçekleştirmek için bu nizamları hareket ettiren, onları koruyan ve destekleyen sömürgecidir. Dolayısıyla kendilerinin de iradeleri gasp edilen ve değiştirilmelerinin zamanı gelen bu nizamların bir parçası olmalarına rağmen konferans katılımcılarının, siyasi iradenin sağlanmasını talep etmeleri boşa kürek çekmekten ve boş yere nefes tüketmekten öte bir şey değildir.

Üçüncüsü: Hadaratı parçalanan Batı, yeryüzünü ifsat etmiş, tüm beşeriyeti şer ve musibetlerin içine sürüklemiştir. O halde nasıl olur da ondan ıslah ve ıslah etmesi beklenebilir? Nitekim içtima nizamın hali apaçık ortadır. Zira aileler parçalanmakta, turizm adı altında fuhuş ticareti yapılmakta, ölüm ve suç çeteleri pazarlanmakta, özelde ve genelde somut bir şekilde su yüzüne çıkan azınlıklara nefretle bakılmaktadır.

İktisadi nizama gelince; Amerika Birleşik Devletleri de dahil mevcut nizamların bütçe açığı seneden seneye korkunç şekilde artmakta, dolar çökmek üzere, ticaret açığı dünyadaki ekonomistlerin ve sermaye sahiplerinin uykusunu kaçıran bir kabus haline gelmiştir.

Askeri konuma gelince; tutuklulara işkence yapmak, esirlere vahşice muamele etmek, yaralıları öldürmek, Irak, Afganistan, Pakistan ve Yemen gibi Müslümanların beldelerine ve daha önce de Kore ile Vietnam'da vahşice saldırarak tüm insani değerleri yok saymak gibi Ebi Garîb'de yaşanan burunların direklerini sızlatan türden skandalların yaşandığı olaylarda olduğu gibi efendileri Amerikalılar ile İngilizlerin çizgisini takip eden bu nizamların işlediği katliam, işkence, hapis, aç bırakma, yoksullaştırma ve aşağılama gibi cürümlerin haddi hesabı kalmamıştır. İşte tüm bunlar, onların akidesi ile onları takip eden ajan yöneticilerin akidesinin bozuk olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla hangi yolsuzlukla mücadeleden bahsediyorlar!! Zira yolsuzluk Batı ile onun örgütlerinde sürekli olarak bulunmaktadır. O halde bu nizamlara nasıl örnek olabilir? Zira ıslah olmaya dahası değişime muhtaç olan bizzat Batıdır. Dolayısıyla durumu böyle olan birisinin ıslah projeleri sunması imkansızdır!!

Dördüncüsü: Müslümanların beldelerinin dahası tüm insanlığın ıslahı akidesi ve şeraitiyle birlikte ancak İslam ile mümkündür: Bu ise Amerika'yı, İngiltere'yi, Fransa'yı, diğer küfür ve kafirleri, onların nizamlarını ve fikirlerini değil sadece Allah'ı, resulünü ve müminleri dost edinmek ve alemlerin Rabbinin inzal ettiği, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in tatbik ettiği ve Raşid Halifelerin onun metodu üzerine yürüdüğü nizamı yönetim mevkiine getirmekle mümkündür. Bu ise ancak İslam beldelerinde Müslümanları tek bir düzeyde, tek bir raye altında, yani [لا إله إلا الله محمد رسول الله] rayesi altında bir araya getirecek olan Hilafet nizamını ilan etmekle mümkündür.

Islah etmeye, zulmü ve karanlığı kaldırmaya, adaleti ve nuru tesis etmeye, Müslümanların beldelerinde ve dünyanın dört bir tarafında şerri yok edip hayrı yaymaya muktedir olan İslam ama sadece İslam'dır.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Netanyahu Ürdün'de!

Ürdün televizyonu, Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Filistin gaspçısı Yahudi varlığının Başbakanı Netanyahu ile yaptığı görüşmede, "tüm tarafların haklarını garanti altına alacak kapsamlı barışın bölgede güvenliği ve istikrarı gerçekleştirmenin tek yol olduğunu" vurguladığını aktardı.

Deriz ki: Yahudilerin Filistin'de ne hakkı var?! Toprakları gaspeden ve namusları kirleten bir varlığın ne hakkı olabilir?! Ağaçlara ve taşlara varıncaya kadar her şeye kindarlık yapanların ne hakkı var?!

Bu rejime de deriz ki: Ey rejim! Sen hakikatleri değiştirmeyi, batılı pazarlamayı, ümmetin akidesini, duygularını ve şehitlerin kanlarını hiçe saymayı alışkanlık haline getirdin. Yahudiler ne zamandan beri Filistin'de hak sahibi olmaya başladı?! Sonra evlatlarımızı katleden, ekinlerimizi yakan, evlerimizi yıkan, mukaddesatlarımızı tahrip eden Allah'ın, resulünün ve müminlerin düşmanı nasıl karşılanabilir?!

Bölgede güvenliği ve istikrarı gerçekleştirmenin tek yolu Batının İslam dünyasının kalbine sapladığı mızrak başı Yahudi varlığını yok etmektir. Bunun yolu ise Yahudi varlığını himaye etmek, onu korumak, sözde barış gerekçesiyle varlık hakkı gibi onun haklarını aramak yerine bu varlığı kökünden söküp atmak için orduları harekete geçirmektir.

Ey Ürdün rejimi senin yapman gereken acilen Vadi Arabe anlaşmasını ve tüm eklerini iptal etmendir. Zira bu anlaşma şeran batıl olup hiçbir şekilde Müslümanları bağlamamaktadır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Parlamento, NATO Kuvvetlerinin İkmal Yollarını Kesmek Yerine "Guantanamo" Cezaevi Stili Cezaevlerinin İnşa Edilmesini Onayladı

Pakistan, parlamento yoluyla terörizmle mücadele kanununu uygulama gerekçesi altında ülkenin dört bir tarafında Guantanamo stili cezaevleri inşa etmektedir. Artık hükümet, bu kanun teklifi gerekçesi altında her şüpheliyi tutuklayabilecek, üç ay süreliğine cezaevine atabilecek, bu kişinin bu tutuklamaya karşı çıkmasına ve herhangi bir yargıcın bu kişiyi kefaletle dışarı çıkarmasına asla izin vermeyecektir. Böylece hükümet, adli makamları sınırlandırmaya ve muhlis Müslümanları sıkboğaz etmeye yönelik hazırlıklarını tamamlamış olmaktadır. Zira bu kanuna göre bir Müslüman suçsuzluğu sabit oluncaya kadar suçlu olacaktır. Bu ise Guantanamo tutuklularına karşı işletilen kuralların aynısıdır. Bu batıl kanunlar ile İslam'daki kanunlar arasında büyük bir fark vardır. Zira İslam, açık bir kanıt olmaksızın herhangi bir şahsın tutuklanmasını veya işkence edilmesini haram kılmaktadır. Dolayısıyla suçlu, şeri mahkemede suçu sabit oluncaya kadar suçsuzdur.

Amerika'nın insanları köleleştirmek için kullandığı ve parlamentoyu kullanmak yoluyla kendi çıkarları için kanunlar çıkardığı demokrasi işte budur. Parlamento, bundan önce de anayasanın on yedinci maddesi gerekçesi altında açık olan bir haram onaylamıştır. Zira haçlı Amerikan kuvvetlerine kamyon geçişine izin verilmesini, onunla istihbarat paylaşımında bulunulmasına ve Afganistan'da yüz binlerce Müslümanı katletmesi için Amerika'ya doğrudan destek verilmesini onaylamıştır. Diğer taraftan parlamento, herhangi bir hukuk mahkemesi önünde bu maddeye karşı çıkmanın doğru olmadığını da onaylamıştır.

Kendisine Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın haram kıldığını helal kılan ve O'nun helal kıldığını haram kılan kutsal bir hak veren işte bu "kutsal" parlamentodur. Kendisine kutsallık atfında bulunmasından dolayı bu parlamento bir küfür kurumudur ve Hilafet nizamı ile onun arasında büyük bir fark vardır. Zira Hilafet'te hakimiyet sadece Allah'ın şeriatına aittir ve ümmet meclisinin veya bizzat Halife'nin hiçbir kutsallığı yoktur. Bunun içindir ki demokrasiyi kökünden söküp atmadıkça ve Hilafet nizamını tatbik etmedikçe Pakistan'ın kurtulması imkansızdır. Zira demokrasi, Amerika'nın özel çıkarları için kullandığı mevcut diktatörlük zümresine kılıf olmaktan öte bir şey değildir.

Bu "terörle mücadele" kanunu başta Hizb-ut Tahrir'e karşı kullanılacaktır. Zira Hizb-ut Tahrir, metodunda maddi eylemi takip etmeyen siyasi bir hizb olmasına rağmen Pakistan yöneticileri, onu terör örgütü olarak nitelendirdiler. Pakistan yöneticileri, hizbin yasaklanması meselesini dondurucuda bırakmak için kafir yargı sistemini istismar ettiler. Hatta "bağımsız" yargı sistemi, Hizb-ut Tahrir karşısında adaleti tahakkuk ettirmekten aciz kaldığı görünmüştür. Yöneticiler, Hizb-ut Tahrir'i terörle veya maddi eylemlerle ilişkilendirmeye dönük pek çok girişimde bulunmasına rağmen bu hususta başarısız olunca hiçbir kanıt veya delil olmaksızın hizbin üyelerini cezaevlerine atmak için "terör kanunu" çıkarmaya başvurmuşlardır. Ancak ümmet, insan haklarını savunan kurumları gözetlemekte ve bu kara kanunun iptal edilmesi yönünde yapılacak olanları beklemektedir.

Hizb-ut Tahrir, siyasilerden ve hukukçulardan bu kanuna karşı çıkmak için çalışmalarını ve onun iptali için sokağa dökülmelerini talep etmektedir. Bunun da ötesinde hizb onlardan Hilafet Nizamını talep etmeleri için seslerini yükseltmelerini ve bozuk demokratik nizamı alaşağı etmelerini talep etmektedir.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bizden Geride Bir Kişi Kalsa Dahi Davetimizi Asla Engelleyemeyeceksiniz

Hizb-ut Tahrir / Filistin, Ramallah otoritesine, neye mal olursa olsun daveti taşımaktan asla vazgeçmeyeceğini, güvenlik birimleri ne kadar baskı ve keyfi uygulamalarda bulunursa bulunsun mesajını ümmete ulaştırmak için toplu amellerini gerçekleştireceğini, otoriteye haber vererek veya gerektiğinde haber vermeksizin faaliyetlerini düzenleyeceğini defalarca vurguladı. Nitekim hizb, daha önce gerektiğinde uygun şekilde ameller hakkında otoriteye haber vermeyi denedi ancak o, parmaklarını kulaklarına tıkadı, elbiselerine büründü ve kibirlendikçe kibirlendi.

Hizb-ut Tahrir, Filistin ve tüm İslam ülkelerinde Hilafet projesini taşımayı ve bu projeye dönük İslami ümmet nezdinde kamuoyu oluşturmayı sürdürmektedir. Gerçek otorite sahibi nizamlar ve güçler Hizb-ut Tahrir'i bastırmayı denemesine rağmen aciz kalmışlar ve köklerini yerin derinliklerine salan hizbin temelleri daha da güçlenmiştir. Dolayısıyla bu otorite için en hayırlı olanı çobanlık yapması ve Hizb-ut Tahrir ile insanların arasına girmemesidir. Zira bizler, elindeki enkazlardan herhangi bir şey için otoritenin (iki kanadı) ile rekabet etmemekteyiz. Bilakis bizler, işgal altındaki bir otoritenin teslim alınmasını veya ona ortak olunmasını şeri bir muhalefet ve günah olarak görmekteyiz. Ve bizler, amellerimizi Allah'ın emrine icabet ederek barışçıl ve disiplinli bir şekilde yapıyoruz. Dolayısıyla Ramallah otoritesine nasihatimiz odur ki kaybedilmiş savaşını bir daha gözden geçirmesidir. Zira o, Allah ve resulü ile savaşmaktadır. Oysa Allahuteala şöyle buyurmaktadır:

كَتَبَ اللَّهُ لأَغْلِبَنَّ أَنَا وَرُسُلِي "Allah:Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz diye yazmıştır." [el-Mücadele 21]

Gazze otoritesine de nasihatimiz odur ki amellerimizi engellemeyi tekrarlamamasıdır. Zira bu, Allah yolundan uzaklaştırmaktır.

"Bu hakkımızı vurgulamak amacıyla atacağımız gerekli adımları Allah'ın izniyle uygun bir vakitte açıklayacağız" şeklinde daha önceki beyanımızda geçen sözümüzü yerine getirdik. Zira yürüyüşler ve mitingler gibi hizbin toplu amelleri, bu mübarek günde cuma salâhından sonra Batı Şeria'nın bütün şehirlerine ve gasp edilen Mescid-i Aksa'nın alanlarına varıncaya kadar yayılmıştır. Bu ameller, ümmete Hilafeti ve onun için çalışmanın farziyetini içermesinin yanı sıra Ramallah ve Gazze'deki her bir otorite ile Hilafet projesine ve onun için çalışanlara karşı yürütülen küresel savaşın arkasında duran sömürgeci kafir devletlere yönelik siyasi bir mesaj da içermiştir. Ramallah otoritesinin bir tepki vereceği beklenmekteydi. Zira Batı Şeria'nın çeşitli bölgelerinde aralarında yaşları seksene yaklaşan kişilerin de bulunduğu hizbin şebabına karşı azgınca bir tutuklama kampanyası düzenledi ve bu beyanı hazırladığımız ana kadar tutuklananların sayısı yaklaşık altmış kişiyi buldu.

Hizb-ut Tahrir / Filistin, -Müslümanların diğer beldelerinde olduğu gibi- siyasi ve fikri metotla ümmet arasında ve ümmetle birlikte yürüttüğü siyasi çalışmaya ilişkin şeri vecibesinden ve hakkından asla vazgeçmeyecek ve bu hak davet, zalimlerin istememesine rağmen Allah'ın salih kullarını Halife kılacağına dair kesin vaadinin gerçekleşmesine izin verinceye kadar dünyanın dört bir tarafında yankılanmaya devam edecektir. وَعْدَ اللَّهِ لاَ يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "İşte Allah'ın vaadi! Allah vaadinde asla dönmez, velakin insanların çoğu bunu bilmez." [er-Rûm 6]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Müslüman Katili Amerikan Dışişleri Bakanı, Aylık Raporu Aldıktan ve Yeni Direktifler Verdikten Sonra Pakistan'ı Terk etti

Binlerce Müslümanın katili ve savaş suçlusu Amerikan Dışişleri Bakanı Hilary Clinton, geçen pazar günü Pakistan'a geldi. Pakistan yöneticileri, efendilerini en samimi övgüler ve en derin duygularla karşılarlarken Pakistan halkı onların bu davranışlarına öfke kustu. Dışişleri Bakanının kan emici bu ziyareti şu yıkıcı hususları içermiştir:

1- Pakistan topraklarından Amerika'ya herhangi bir saldırı düzenlenmesi halinde Pakistan'ın doğrudan tehdit etti. Diğer bir ifade ile Pakistan, Amerika'nın güvenliğini korumalı ve Amerika'da bir "havai fişek" patlatılsa Pakistan bunun sonuçlarına katlanmaya hazır olmalıdır!

2- Pakistan-Çin nükleer işbirliğine karşı olduğunu ifade etti ve bu işbirliği hakkındaki sorulara cevap verilmesini talep etti.

3- Hindistan Dışişleri Bakanına açıkça hakaret eden açıklamalarından dolayı Şah Mahmud Kırşî'yi azarladı. Zira Kurşî, bunun üzerine Hindistan Dışişleri Bakanını telefonla arayarak özür diledi.

4- Pakistan'a Amerika'nın savaşında kalmasını ve daha fazla Pakistanlı Müslüman feda etmesini emretti.

5- Stratejik müzakereler gerekçesi altında eğitim, sağlık, enerji, istihbarat, bilgilendirme ve terörizmin de dahil olduğu on üç forum yoluyla Pakistan üzerindeki sıkı hakimiyetini Amerika'ya mango ihraç edilmesine müdahale edecek derecede geliştirdi. Evet, "stratejik müzakereler", "stratejik teslimiyetten" öte bir şey değildir. Zira Amerika, bu sayede Pakistan'ı yönetmek için Pakistan hükümeti karşısında bir gölge hükümeti oluşturdu.

6- Yukarıdakilerden daha da önemlisi Pakistan ve Afganistan'daki ajanlarına, Pakistan toprakları üzerinden emtia geçişi anlaşmasını imzalamalarını dayatmasıdır. Ki bu anlaşma, Hindistan'a Pakistan toprakları üzerinden Afganistan'a yönelik ticari yol verilmesini şartını koşan belge de dahil Pakistan'ın, Hindistan'a ticari imtiyazlar verilmesi garantisini taahhüt etmesini dayatmaktadır.  Bilindiği üzere iki devlet arasındaki anlaşmaya bir üçüncü devletin dahil olması çok çirkin bir iştir. Ancak bu, Pakistan'a bu anlaşmayı dayatanın bizzat Amerika olduğunu göstermektedir.

7- Maalesef Pakistan basını, utanmaksızın Hillary'nin zehrini akıtmasına imkan verdiler. Bazı gazeteciler sorularında Amerika'nın ikircikli politikasını ve İslam'a yönelik düşmanlığını ifşa etmelerine rağmen Pakistan basını, tehlikeli propagandaları yoluyla insanların akıllarını ifsat etmek için eline bir fırsat geçirdi.

8- Hindistan'ın Pakistan sularını hırsızlamasını savunurken Pakistan'ı suları idare edememekle suçladı.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar! Ey Pakistan Ordusu!

Hizb-ut Tahrir'in, haçlıların şahdamarı olan NATO kuvvetlerinin ikmal hatlarını kesmeye ve istikrarsızlığın gerçek sebebi olan Amerika'yı bölgeden kaldırıp atmaya davet eden siyasi kampanyasına katılınız.

İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hiçbir Güç, Hizb-ut Tahrir'i Lekeleyemez Allah'ın İzniyle!

08 Ağustos 2010 tarihinde İslami kesimin yoğun olarak takip ettiği Yeni Şafak ve Zaman Gazetesi'nde  yayınlanan birbiriyle aynı format bir haberde, hangi emniyet müdürlüğü olduğu belirtilmeden bir tespit tutanağına dayanarak "balyoz darbe planında 843 şahsın iltisaklı şahıs olarak belirlendiği, bu şahıslardan onlarcasının halka yönelik eylemlerini gözlerini kırpmadan gerçekleştirecek kanlı terör örgütü üyeleri olduklarının tespit edildiği, 183'ü hakkında da önemli bilgilere ulaşıldığı, darbe planında ana ve baba adları ve doğum tarihleri verilen isimlerin bazı İslami kitlelerden olduğu" ortaya atılmış, bu uyduruk haberde söz konusu kitlelerden biri olarak Hizb-ut Tahrir de, insafsızca zikredilmiştir.

Türkiye'de ılımlı laiklik yanlısı, Amerikancı AKP hükümetinin, iktidara geldiğinden bugüne, ülke üzerine çöreklenmiş katı laiklik yanlısı, İngilizci statükoyu temsil eden kurumlarla çatışma halinde olduğu herkesçe malumdur. Her iki taraf da bağlı oldukları sömürgeci kafir devletler adına varlık mücadelesi sürdürmektedir. İngilizci statüko geçmişten bugüne "irtica ile mücadele" adı altında Müslümanlara kan kusturmuşken, Amerikan nüfuzunu Türkiye'de yerleştirip pekiştirmek isteyen Amerikan Kültürü Partisi(AKP) de sömürgeci kafir ABD menşeli "terörle mücadele stratejisi" gereği, Müslümanları "ılımlı" ve "terörist" şeklinde iki gruba ayırmıştır. Bu ayırım da "demokratik değerleri kabul etme ve reddetme" bakımından yapılmakta, Müslüman halk "terörist" yaftasıyla korkutularak, kokuşmuş demokratik fikirleri benimsemeye zorlanmaktadır. Öte yandan AKP, darbeleriyle ünlü TSK'yı hem ehlileştirmek hem de TSK'yı bir güvence kabul eden İngilizci taifeyi tasfiye etmek için anayasa referandumu sürecinde de gözlendiği gibi "demokrasi yanlısı" ve "darbe yanlısı" şeklinde yeni bir tasnif ortaya atmıştır. Buna yönelik olarak İngilizci taifenin planladığı birçok çirkin eylem planları ve darbe planları deşifre edilmiştir. İşte bu noktada AKP demokrasiyi benimsemeyen Müslümanları yandaşı olan medya grupları aracılığıyla direkt olarak "darbecilerle kol kola" ya da İngilizci taifenin çirkef "darbe planlarının birer aracı" şeklinde göstermeye çalışmaktadır. Bu iş için laik medya gruplarının yanı sıra, bu uyduruk haberde de olduğu gibi, İslami kesimin yoğun olarak okuduğu Yeni Şafak ve Zaman gazeteleri de kullanılmaktadır ki; Müslüman halk bu kampanyaya iyice inandırılsın.

Duyan duymayan, bilen bilmeyen bir kez daha anlasın ki; Hizb-ut Tahrir, tüm İslami beldelerden ister İngilizci isterse Amerikancı olsun tüm yerli işbirlikçileriyle birlikte sömürgeci kafir devletlerin nüfuzunu kökünden söküp atmak ve şer'i delillerden benimsediği İslami kültüre göre Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet'i ikame etmek için fikri, siyasi, küresel ve bağımsız bir çalışma yürütmektedir. Hizb-ut Tahrir Türkiye'de de nüfuz mücadelesi içindeki İngiliz ve Amerikan uzantısı hiçbir unsurun tarafı olmamıştır, olmayacaktır.

Daha önce olduğu gibi bu haberin de sonu gelmez iftiralardan biri olduğu muhakkak açığa çıkacak ve Allah'ın izniyle Hizb-ut Tahrir, her zaman olduğu gibi yüzünün akı ile çalışmasını sürdürecek, Müslüman Türkiye halkının kalbindeki yerini muhabbeti artmış bir şekilde koruyacaktır. Bu türlü insafsız ve meşum haberleri yapan ve defaten nasihatte bulunduğumuz bu çevreler hakkındaki şikâyetimizi ise Allah'a havale ediyor, Türkiye'deki Müslümanların şahitliğine sunuyoruz.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER