Cuma, 04 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/06
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Beyrut'taki Uluslararası Medya Konferansına Genel Davet

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu, uluslararası medya konferansını Allah Teala'nın yardımıyla Lübnan, Beyrut'ta şu isim altında düzenleyecektir:

"Hizb-ut Tahrir'in Devletlerarası ve Bölgesel Sıcak Meselelere İlişkin Duruşu"

Hizb-ut Tahrir'in dünyadaki sıcak konulara ilişkin duruşunun değerlendirileceği konferans konuları aşağıdaki gibi üç kısımdır:

- Birinci Kısım: İslami beldelerde saldırıya uğrayan İslami meseleler

1. Arap beldelerdeki Müslümanların meseleleri (Filistin, Irak, Sudan "Güney'in ayrılması")

2. Güney Asya'daki Müslümanların meseleleri (Afganistan ve Pakistan "Keşmir")

3. Güneydoğu Asya'daki Müslümanların meseleleri (Endonezya'daki ayrılıkçı hareketler)

4. Batı ve Orta Asya'daki Müslümanların meseleleri (Türkiye "Kıbrıs", Kafkaslar, Doğu Türkistan)

- İkinci Kısım: Batı'daki Müslümanlara yapılan saldırılar

- Üçüncü Kısım: Müslümanları ve gayrimüslimleri ilgilendiren devletlerarası genel meseleler

1. Amerika'da başlayıp dünyaya yayılan uluslararası ekonomik kriz

2. Küresel nükleer enerji krizi ve özellikle İran'daki barışçıl nükleer enerji.

 

  • Konferansın Düzenlenme Tarihi: H. 06 Şaban 1431 el-muvâfık M. 18 Temmuz 2010 Pazar günü
  • Konferansın Düzenleneceği Yer: Lübnan / Beyrut, el-Hamra, el-Pristol Salonu

 

Allah Subhanehu'nun يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ Ey îman edenler! Allah ve Rasulu sizi, size hayat verene çağırdığı zaman icâbet ediniz. [el-Enfâl 24] kavline icabeten konferansımıza katılmanızı bekleriz.

Allah Subhanehu'dan cümlemize yardım etmesini ve cümlemizi muvaffak kılmasını dileriz.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- AKP'nin Ekseni Sömürgeci Kafir ABD'nin Çizdiği Eksendir!!

Yahudi varlığının yanına kar kaldığı Mavi Marmara gemisine pervasız korsan saldırısı karşısındaki acziyeti tüm çıplaklığı ile açığa çıkan AKP yönetimindeki Türkiye'nin, BM Güvenlik Konseyinin İran hakkında vardığı yaptırım kararı oylamasında "hayır" oyu kullanmasının ardından "Türkiye'nin ekseni kayıyor mu?" tartışması gündeme oturdu. Bu tartışmayla ilgili olarak, Ortadoğu ve İslam uzmanı sıfatı ile takdim edilen Gilles Kepel "Newsweek Türkiye"ye verdiği mülakatta "Türkiye'nin dış politikada neo-Osmanlı değil, "neo-Hilafet" politikasını takip ettiği, bunun daha uygun olacağı, Osmanlı'nın Araplar açısından emperyal bir baskıyı ifade ettiği, Türkiye'nin, bölgede arabulucu politikasıyla daha da güçlendiği, Neo-Hilafet politikasının Türkiye'nin ekonomik çıkarlarına da katkı sağladığı" şeklindeki saptırıcı ve sulandırıcı yorumu getirdi. Bu bağlamda Türkiye'deki Müslümanların gözünden kaçmaması için aşağıdaki hususları ısrarla vurgulamak istiyoruz.

1-Kendine ait bir ideolojisi, dünyaya yönelik net ideolojik bir bakışı olmayan Türkiye gibi ülkelerin ister iç politikada ister dış politikada kendilerine ait bir misyonları olamaz. Ancak devletlerarası arenaya yön veren devlet ya da devletlerin eksenine göre hareket ederler, uydusu olurlar. Bu bağlamda Türkiye gibi ülkelerin kendi öncelikleri yoktur, uydusu olduğu ya da ekseninde yürüdüğü devletin önceliklerine tabi olurlar. Bugün Türkiye, AKP eliyle İslami beldelere kokuşmuş demokratik fikirleri yaymak üzere model gösterilen, sömürgeci kafir ABD ekseninde İslam beldeleriyle ilişkilerini tanzim eden bir ülke haline getirilmiştir.

2- Yine bu rol bağlamında "Ortadoğu Barış Süreci" olarak adlandırılan Yahudi varlığının güvenliği ve meşru bir devlet olarak bölgedeki Müslüman halklar tarafından kabul edilmesi için "Araplardan daha Arap" bir Erdoğan portresi oluşturularak, "İsrail" ile bir gerilim havasına girildiği izlenimi verilmiş, bölge halklarına güven aşılanmıştır.

3- BM'nin İran hakkındaki yaptırım oylamasında "hayır" oyu kullanması da izlediği eksenin gereğidir. Zira İran, Brezilya ve Türkiye arasında imzalanan anlaşmanın sömürgeci kafir ABD Başkanı Obama'nın Brezilya ve Türkiye'ye gönderdiği mektubun gereği imzalandığı açığa çıkmış, Türkiye'nin kullandığı "hayır" oyu sonrası, Tahran anlaşmasının hala geçerli olduğu ABD'li yetkililerce açıklanmıştır.

4-Tüm bunların ışığı altında, "eksen" tartışmaları gerçekte, üstlendiği rol gereği, AKP'nin de işine yaradığı için katıldığı, kendini "Anayasa Referandumu" süreci dolayısıyla İslami kamuoyuna "suret-i hakk" göstermek üzere, istismar ettiği, lakırdılardır. İngiliz yanlısı ulusalcıların bu tartışmaların üzerine atlayarak İslami kamuoyunun tepkisini çeken yorumları da AKP'nin düzenbazlık değirmenine su taşımaktadır. Özellikle AKP'nin neo-Hilafet politikası izlediğinin gündeme getirilmesi, Hilafet kavramını sulandırmaktan öte bir şey değildir. Zira Allah'ın izniyle yakında kurulacak ikinci Raşidi Hilafet Devleti sömürgeci kafir ABD'nin dolayısıyla ekseninde yürüyen AKP'nin kabusudur. Öyle ki AKP yönetimi Nübüvvet Metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için dünyanın 50'yi aşkın ülkesinde çalışan Hizb-ut Tahrir'in Türkiye'deki şebabına yönelik operasyonlar tertipleyip, tutuklatarak sürekli bir baskı politikası yürütmekte ve Hilafet'in zikredilmesine dahi tahammülleri bulunmamaktadır. Partinin Türkiye'deki şebabından onlarcasının halen cezaevlerinde olması, AKP'nin eksenini net olarak ortaya koymaktadır.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ Zulmedenler yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir. [Şuarâ 227]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Yeni Seçim Kanunu

Ürdün rejimi, Parlamento için 2010 yılına ait bir seçim kanunu yayınladı. Bu da ikinci kral Abdullah'ın erken bir vakitte bir önceki parlamentoyu dağıtıp Nadir ez-Zehebî hükümetini azletmesinden ve bu seçim kanununu kendi adına yayınlayan Semîr er-Rıfâi hükümetini atamasının ardından olmuştur.

Yeni seçim kanunu yayınlanır yayınlanmaz yazarlar, gazeteciler, siyasiler ve devlet adamları sanki sorun seçim kanunuymuş gibi hızla onu övmeye başladılar.

Ey insanlar, sorun seçim kanununda değildir. Bilakis sorun, sizin başınıza çöreklenen küfür nizamındadır. Bu nizam ise insanın rabbinin değil de bizzat insanın koyduğu beşeri demokratik bir nizamdır. Dolayısıyla bu seçimler, Allah'tan başka yasa yapacak olan yasama meclisine dönük olacaktır. Zira bu nizamda ümmet, Allah'tan başka yasa yapan yasama organı ve yasama organı tarafından yürürlüğe konulan şeyleri, yani cahiliye hükmünü uygulayacak olan yürütme organının kaynağı olmaktadır. Çünkü yürütme organı ister seçilmiş isterse seçilmemiş olsun Allah katından olmayan her hüküm cahiliye hükmüdür.

İslam'a gelince; seçimler, kesinlikle Allah'tan başka yasa yapacak birisi için yapılmaz. Bilakis hükümleri alîm ve habîr olan Allahu Subhânehu katından inzal olan bir nizamı tatbik edecek birisi için yapılır. Zira İslam'da Allah'tan başka yasa yapacak olan bir yasama organı yoktur. Bilakis Kur'an-il Kerîm'den, tertemiz nebevî sünnetten ve bu ikisinin irşat ettiği İcma-us Sahabe ile kıyastan şeri hükümler istinbat eden müçtehitler vardır. Bu şeri hükümleri benimseyen ve bunu kanun haline getiren ise bizzat halifedir. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُصِيبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ وَإِنَّ كَثِيرًا مِنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma ve Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın! Eğer (hükümlerden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına bela etmek ister. Zaten insanların birçoğu da yoldan çıkmışlardır. Yoksa onlar cahiliye hükmünün mü peşindeler? Akleden bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?" [el-Mâide 49 50]

Tüm bunlardan dolayı Hizb-ut Tahrir olarak bizler, bu kanunu tamamen reddediyoruz. Çünkü bizler; Ürdün'de tatbik edilen beşeri demokratik nizamı ve tüm kanunlarını reddedip Müslümanları da bu nizamı ve kanunlarını reddetmeye, halifelerinin olduğu günlerde Müslümanların yaptığı gibi Allah'ın kitabı ve Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sünneti ile amel edecek, İslam Devleti içerisindeki insanlara İslam'ı tatbik edecek ve İslam Devleti dışındaki insanlara ise cihat yoluyla daveti taşıyacak olan bir halifeyi çıkararak İslami hayatı yeniden başlatmak için bizimle birlikte çalışmaya davet ediyoruz.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Açgözlü Akbaba Amerika Bangladeş'in Kendisi İçin Bir Av Olduğunu İlan Ederken Hizb-ut Tahrir, Müslümanları Amerika Bütün Ülkeleri İşgal Etmeden Önce Yöneticileri Alaşağı Ederek Hilafet Devletini Kurmaya Davet Etmektedir

Amerikan Kongresi Araştırma Merkezi (CRS), Amerika'nın Bangladeş'e dönük vizyonu hakkında ayrıntılı bir rapor yayınladı. 1 Nisan 2010 tarihinde yayınlanan ve Asya İşleri Uzmanı "Bruce Von" tarafından hazırlanan bu raporda, Amerika'nın ticari düzeyde ve petrol sektöründe bölgedeki ekonomik çıkarları ile "demokrasinin güçlenmesi", "gelişimin desteklenmesi" ve benzerleri gibi boş sloganların yükseltilmesi zikredilmektedir. Rapor, Amerika'nın Bangladeş'teki hedefleri üzerine odaklanmıştır ki onlar şunlardır:

1- Bangladeş'i "terörizm" ve "İslami aşırılarla" mücadele etmek için bir üs olarak kullanmak.

2- Askeri ilişkileri, özellikle de Amerika'nın Pasifik bölgesindeki komutası ile Bangladeş ordusu arasındaki ilişkileri güçlendirmek.

3- "Bölge güçleri, Çin ve Hindistan arasında denge kurma" adı altında Amerika'nın çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyla Bangladeş'in stratejik coğrafi konumunu kullanmak.

Bu ve benzeri raporlar, Hizb-ut Tahrir'in Amerika'nın ülkeye karşı olan planları karşısında insanlara yaptığı uyarıların komplo teorileri olarak adlandırılan şeyler dahilinde olmadığına dair kesin bir kanıttır. Açıkça Bangladeş ile içerisindeki Müslümanların kendisi için bir av olduğunu ilan eden açgözlü akbaba Amerika işte budur. Amerika'nın Çin'e karşı olan komploları Müslümanlara karşı olan planlarının çoğundan daha az kötü olduğu için belki o kadar önemli olmayabilir. Zira onun Çin'e karşı olan planları, onu işgal etmek veya Çin halkına karşı soykırım işlemek için değildir. Emperyalistlerin Müslümanlara karşı olan planlarına gelince; Hilafet'in geri gelmesi yoluyla İslam'ın siyasi bir akide olarak geri dönmesini önlemek için hem işgali hem de soykırımı kapsamaktadır. Nitekim İngiltere Başbakanı'nın yeni danışmanı ve Afganistan'daki eski İngiltere Ordusu Komutanı General Richard Dannatt, BBC radyosuna verdiği bir röportajda şöyle demiştir: "Güney Afganistan'da veya Afganistan'da veya Güney Asya'da, Bir İslami takvim var ve biz buna karşı muhalefet etmez ve karşı durmaz isek bu etki artarak büyüyecektir. Şüphesiz bu İslami takvimin güçlü bir şekilde büyümesi -ki bu önemli bir noktadır- mümkündür. Böylece onun Güney Asya'dan başlayarak, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'ya ve 14. asır ile 15. asırdaki büyük İslami Hilafet Devleti'nin sınırlarını aşarak genişlediğini görebiliriz."

Haçlı Amerikalılar ve emperyalistler, Hilafet Devleti'nin odak noktası haline gelmekten korktuklarından dolayı Pakistan, Bangladeş, Endonezya ve Orta Asya'nın birliğini önlemek için bu bölgede var güçleriyle çalışmaktadırlar. Zira sözde "terörizm" ile mücadele etmeye ve "aşırıcıları" takip etmeye ilişkin sözleri bu anlama geldiği gibi askeri işbirliğini güçlendirmelerinin ve bölgedeki askeri varlıklarının sebebi de budur. Ayrıca onlar, bu planları uygulamak için Zerdari, Gilani, Karzai, Hasina ve Halide gibi ajan kölelerini kullanmaktadırlar. Zira bu hainler bir taraftan bölgenin işgal edilmesinde Amerika'ya yardım ederlerken diğer taraftan da Amerikalı efendilerini ifşa ettikleri için Hizb-ut Tahrir şebabını takip edip hapse atmaktadırlar.

Hizb-ut Tahrir, Amerikan planları karşısındaki çabaları birleştirmek amacıyla Müslümanları kendi saflarına katılmaya davet etmektedir. Ayrıca hizb, Müslümanları mevcut ajan yöneticileri Şeyha Hasina ve Halide Ziya'nın etrafından dağıtmaya davet etmektedir. Aynı şekilde hizb, Müslüman Bangladeş ordusunu, düşman Amerika ile birlikte işbirliğine çağrıda bulunan hükümetin emirlerine karşı çıkmaya davet ettiği gibi bu hükümeti alaşağı etmeye ve Amerika ülkeye yönelik işgalini tamamlamadan önce Hilafet Devleti'ni kurmaya davet etmektedir.

Devamını oku...

Parlamento Seçimlerine Katılmak Zulme Rıza Göstermek Demektir

  • Kategori Hollanda
  •   |  

Haziran ayının dokuzunda yapılması kararlaştırılan parlamento seçimleri, bu ülkedeki politikacıların genelini, -tüm seçimlerde adetleri olduğu üzere- seçimler ile görüşlerimizi ifade etme hususundaki haklarımızı bizlere hatırlatmaya dönük çabaları yoluyla Müslümanların sesine kulak vermeye sevk etmektedir. Halbuki haklarımızı gasbeden, bizlere düşmanlık eden ve söylemlerimizin kamuoyuna ulaşmasını engelleyen bizzat bu politikacılardır.

Müslümanlar her defasında bu seçimlere katılmanın hükmü hususunda ihtilaf etmektedirler. Bazıları malum delillerden dolayı bunun haram olduğunu söylerlerken bazıları da bunun mubah olduğunu söylemekteler dahası açık tahrim delillerini inkar etmeksizin bunu zorunlu saymaktadırlar. Ancak bu da "ehven-i şer" ve "iki mefsedetten büyük olanın küçük olanıyla defedilmesi" söylemleriyle amel edilmesine itmektedir.

Bizler Allah Azze ve Celle'nin, وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ "Birbirinize hakkı tavsiye ediniz ve birbirinize sabrı tavsiye ediniz" [el-Asr 3] kavli ve Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in, الدّينُ النّصِيحَةُ. قُلْنَا: لِمَنْ؟ قَالَ: لله وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلأَئِمّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامّتِهِمْ "Din nasihattir. Dedik ki: Kim için? Dedi ki: Allah için, kitabı için, resulü için, Müslümanların imamları için ve bütün Müslümanlar için" kavli ile amel ederek Müslümanlara, özellikle de bu seçimlere katılmayı mubah sayanlara ve maslahat mefsedete galip gelir gerekçesiyle insanları bu seçimlere katılmaya teşvik edenlere şu sözlerimizle nasihat ediyoruz:

Sizlerin bu seçimlere katılması, ne şerri defeder ne mefsedeti ne hayrı celbeder ne de maslahatı. Bilakis Müslümanların hakkını yok eder, onların zulümlerini ve baskılarını sürdürmelerini haklı çıkarır. Zira burada Müslüman olarak bildiklerimiz de dahil Müslümanlardan zulmü kaldırmak için çalışmak, onlara karşı ırkçılıkla mücadele etmek, dinlerini deforme etme ve mukaddesatlarına karşı çıkma kampanyasını durdurmak, okul inşa etmelerine izin vermek, onlara yönelik casusluğu durdurmak, peçe ve başörtüsü takma hususunda Müslüman kadının hakkını savunmak, onların ülkelerinden evlenmelerini kolaylaştırmak ve benzerleri gibi Müslümanların meseleleriyle ilgili şeyleri söyleyen tek bir aday dahi yoktur. Yine Müslümanların hakları hususunda açıkça konuşan ve onların meseleleriyle ciddi olarak uğraşan tek bir politikacı dahi yoktur. Zira onlar, bizimle birlikte durmaktan utanmaktalar ve Müslümanların sorunlarını ele alma hususunda yumuşak olmakla etiketlenmekten korkmaktalar. Çünkü onlar, bizim azınlıkta, bizim dışımızdakilerin ise çoğunlukta olmalarından dolayı bizim dışımızdakilerin sesine bizden daha çok kulak vermektedirler. O halde bizlere utanç ve zayıflık mı musallat oldu ki bu son durum bizleri, bizlere hiçbir şey hazırlamayan, bizlerden hiçbir zararı uzaklaştırmayan ve bizlere hiçbir faydası da dokunmayan kimseleri seçmemize götürmektedir ey Müslümanlar?!

Bu sözün sahibi diyor ki; evet, bu politikacılar bizlere kesinlikle önem vermemektedirler. Ancak bizler, bizlere elem ve keder vaat eden aşırı sağcıların şerrini uzaklaştırmak için onları seçiyoruz.

Bu hususta deriz ki; Müslümanların seçimlere katılmaları yoluyla aşırı sağcıların şerrini uzaklaştırma ihtimalinin garantisi olmadığı gibi tercih de edilmemelidir. Zira Batının diğer bölgelerdeki Müslümanlara yaptıkları şeyler bizler için bir ibret olmalıdır. Nitekim Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Müslümanlar, rakibi Al Gore'un başarısını engellemek amacıyla ilk döneminde oğul Bush'u seçmişlerdi. Ancak Bush, Müslümanların ülkelerinden ikisini işgal etti, terörizm adı altında İslam'a ve Müslümanlara karşı yapılan iğrenç bir savaşa liderlik etti. Aynı şey İngiltere'deki Müslümanlarda da gerçekleşmiş ve onlar da Blair'in yanında yer almışlardı. Ancak o da, Afganistan ve Irak işgallerine etkin bir katılımla ortak olmuş ve ülkesindeki Müslümanlara sınırlamalar getirmişti. Yine Fransa'da da Müslümanlar Chirac'ı seçmişlerdi ancak o da Müslümanları Sanmar cezası ile cezalandırmış ve kız çocuklarının okullarda başörtü takmalarını yasaklamıştı. Bunun bir benzeri de Almanya'da gerçekleşti. Zira Müslümanlar Schroeder'in yanında yer aldılar ancak o da birçok İslami örgütleri yasaklamak, onların takip edilmeleri ve sınırlandırılmalarına ilişkin kanunlar çıkartmak ve Afganistan savaşını desteklemek yoluyla Müslümanları cezalandırmıştı. İddia edilen maslahat ve defedilmesi istenen mefsedet hani nerede? Diğer partiler Müslümanlara iyilikte bulunup onlara hürmetkar mı davrandılar ki bu aşırıcılara karşı onları tercih ediyoruz?

Sonra şu soruyu sormamız gerekiyor: Nasıl oldu da bu aşırı sağcılar yönetime ulaştı. O vakit Müslümanların seçimlere katılmayı reddetme ve benzerlerini izole eden sistemi eleştirme hakları var mıdır? Yoksa kabul etmek ve sessiz kalmak zorunda mı kalacaklardır? Zira Müslümanların katılımları, seçime ve sonuçlarına meşruiyet vermektedir.

Ey Müslümanlar:

Bizler sizlerin zillet ve aşağılanma içerisinde olmanızdan hoşlanmıyoruz. Aksine izzet ve şerefli olmanızdan hoşlanıyoruz. O halde fırkacılığı kaldırıp atınız, vahdeti arzulayınız, seçimleri boykot etmek ve ona katılmamak yoluyla bu seçimleri, görüşlerinizi ifade etmek ve sesinizi duyurmak için bir fırsata dönüştürünüz, bu duruma karşı olan öfkenizi gösterdiğiniz gibi İslami hükümlere tutunmayı bir cürüm sayan, Kur'an'a zarar veren ve Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e dil uzatan kimselere de tam bir özgürlük veren bu haksız politikaya karşı olduğunuzu da gösteriniz.

-Net meşru bir vizyonun ve açık siyasi bir bilgeliğin de ötesinde- bir bariyer gibi tek saf halinde durarak, İslami hükümler ve Müslümanların haklarından dolayı ifrata kaçılmasını reddedeceğiz, fikri ve medyasal eylemler, ekonomik baskı ve benzerleri gibi şeran caiz olup etkin olan baskı araçlarını onaylama çabasında olacağız ve sesimizi kısmak isteyen aç gözlü politikacılar ile partilere de şu son sözümüzü söylüyoruz: Sesimizi asla kısamayacaksınız ve sizin deliğinizden de iki defa sokulmayacağız.

يا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz. Biliniz ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız." [Enfal 24]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Riyalın Dolar Karşısındaki Düşüşünü Kim Durduracak

2010'un geçen Nisan ayında Yemen'in yerel para birimi "Riyal", iki hafta içerisinde dolar ve döviz karşısında %12 değer kaybetti. Bu, son bir düşüş olmayıp Riyal, 1964 yılındaki çözülmeden bu yana muadili Avustralyalı Maria Teresa gümüş parası karşısında sürekli bir düşüşe tanık olmuş ve o zamandan son ana kadar bu düşüş devam etmiş ve rejim onun düşüşünü durduramamıştır.

Başarısız politikaları dahilinde Merkez Bankası, geçmişte sadece ekonomik durgunluğa ve verimli projelere katılımın azalmasına yol açan durgunluğu dindirmek üzere mali açığı kapatmak için gerekli likiditeyi sağlamak amacıyla yüzlerce hazine tahvilleri bastığı zamanda yaptığı gibi faiz oranını %19'a yükseltmiştir.

Bundan önce de Merkez Bankası, "kredi limitini aşmasını" destekleyen bir temeli olmadığı halde "1000, 500, 250 Riyal kategorisinde" yeni kağıt paralar basmıştır. Gerçi Merkez Bankası bunu kısa bir süreliğine hazine girdisi yapmış olsa da bu uygulama enflasyona, "yani fiyatların yükselmesine" yol açmıştır. Satış vergilendirmeleri gibi yeni vergilerin dayatılmasıyla da hükümet buğday ve petrol türevlerinden desteğini kaldırma politikası uygulamıştır. Bu ise rejimin hazinesindeki sabit döviz rezervlerinin tükenmesine yol açan değişim özgürlüğünü sınırlamak için çalışmaktır ki buna da Merkez Bankasının zaman zaman yüz milyonlarca dolar pompaladığı sıradaki gözlemciler ve analistler tanıktırlar.

Tüm bu uygulamalar, kapitalizmin ekonomik nizamını benimseyen, ödemeler dengesi sorununun bir avı haline gelen ve "önemli bir açık" olan kronik açıktan dolayı acze düşen mevcut rejimin hatalı siyasi politikaları neticesinde olmuştur.

Yemen'deki mevcut rejimin gerçekleştirdiği bütün uygulamalar, ödemeler dengesini değiştirmek için olup kesinlikle ve kesinlikle sorunu çözmeyecektir! Ayrıca bu, ödemelerdeki dengesizliği, yani "ticari dengeyi" değiştirmek amacıyla IMF'nin tavsiyelerinden ibarettir.

Altının karşılığının dünya ülkelerinden İsviçre'ye aktarma fikri hatalı bir fikirdir. Dolayısıyla asıl olan altının, tedavülde "altın dinarları" veya arzulayanların Beyt-il Mâl tarafından değiştirebileceği ona denk kağıtlar şeklinde insanların elinde kalmasıdır. O vakit insanlar, ellerinde altının mı yoksa mali evrakların mı kalacağı arasında tercih yaparlar. Dolayısıyla altının karşılığı ülke dışında değil ülke içerisinde kalır. Dolayısıyla da İslam Nizamı dahilindeki işlerin düzelmesi için İsviçre'de bulunan altının geri dönmesi kaçınılmazdır.

Para politikası sistemine dayanan kapitalizmin ekonomi sistemini ve ekonominin çöküşünü durdurmaya dönük çözümleri arzulayan uzun kuyruklu çözümleri "2006 Kasım" konferansına, ardından "2010 Ocak" Londra konferansına, 2010 Şubat Riyad konferansına ve 2010 Mart Abu-Dabi konferansına taşımıştık.

Sahih para politikası, başkasından değil sadece İslam'daki ekonomik nizamdan fışkıran bir politikadır. Zira ondaki para birimi, ya altın yada bir kısmı değil tamamen altına konvertibl olan kağıt para olup günler geçmesine rağmen değer kaybetmez, ekonomik sarsıntılardan etkilenmez ve tüm dünya paraları karşısında değeri sabit olarak kalır. Dolayısıyla ne IMF'den bir çözüm ne de sadece kendi işlerini gözeten devletlerden bir ödenek bekler.

Sahih çözüm, bir taraftan "borç karlarına" ve "faize" dayalı borç hizmeti ödemelerini durdurmak diğer taraftan da düşüş görüntüsü sergileyen ekonomimizi İslam esası üzerine bina edinceye kadar asıl borcun ödemelerini durdurmak yoluyla acilen İslam'daki Ekonomik Nizamı benimsemekle olur.

Yerel para birimi "Riyal" sorununun çözümü için onunla muamelenin durdurulması ve muamelede onun yerine altın dinarın benimsenmesi gerekir. Zira parasal muamelede altının benimsenmesiyle, döviz kuru açısından farklı paralar olmadığından dolayı ödemeler dengesi spontane olarak-kendiliğinden düzelecektir.

İslam, (siyasi, ekonomik ve toplumsal olarak...) Hakîm ve Habîr olan Allah tarafından geldiği için mütekamil bir hayat nizamıdır. Nitekim yokluğunda kapitalizm ile "Amerikan ekonomik ve dolarının krizi ve Avrupa ekonomik ve avrosunun krizi" gibi peş peşe gelen krizlerden dolayı oluşan mutsuzluğun ardından tatbik edildiğinde insanlığı mutlu edecektir. Bu ise Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bizlere müjdelediği İkinci Raşidi Hilafet Devleti yoluyla olacaktır. İmam Ahmed'in Müsnedi'nde sabit olduğu üzere o şöyle buyurmuştur:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ثُمَّ سَكَت "Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır. Sonra sükut etti."

 

Devamını oku...

 

  • Kategori Türkiye
  •   |  

06 Haziran 2010 Pazar 16:26

Medya73.com

Köklü Değişim Dergisi "İsrail'le Sadece Cihat Edilir"

Köklü Değişim Dergisi

Köklü Değişim Dergisi İstanbul Beyazıt Meydanı'nda düzenlediği basın açıklamasında Filistin'in Müslümanların kanayan bir yarası olduğu belirtilerek, İsrail'e karşı kınama değil sadece onlarla cihat edilebileceği belirtildi.

İSTANBUL - Köklü Değişim Dergisi'nin Beyazıt Meydanı'nda düzenlediği basın açıklamasına yüzlerce kişi katıldı. Tekbirler getirilen protesto gösterisinde tevhit bayrakları açıldı. Kur'an'ı Kerim'in okunmasıyla başlayan basın açıklamasını Köklü Değim Dergisi yazarlarından Musa Bayoğlu okudu.

Filistin meselesinin Müslümanlar için kanayan bir yara ve çözüm bulunması gereken bir kavga olduğunu belirten Bayoğlu, tarihi sürece bakıldığında Filistin konusunda Hz Ömer'den Abdulhamit'e kadar hiçbir tavizin verilmediğini hatırlattı.

Sonraki dönemlerde İngilizlerin yardımı ve Amerika'nın desteğiyle İsrail'in zulüm üstüne zulüm yaptığını ifade eden Bayoğlu, "1948 yılından beri Filistin, işgal edilmiş bir İslami belde ve esaretten kurtarılması gereken bir emanettir. Dolayısıyla onu gasıp Yahudi varlığından temizleyebilmek için Halife Ömer'lerin ve komutan Salâhuddîn'lerin torunlarına ihtiyaç vardır. Sultan Abdulhamid gibi cesur siyasetçilere ihtiyaç vardır"  dedi.

Bayoğlu yaptıkları basın açıklamasıyla İsrail'i kınamadıklarını bilakis İsrail'e karşı cihat edilmesi gerektiğini söyleyen Bayoğlu, şunları söyledi: "Bizler bu basın açıklamamızda gasıp Yahudi varlığı olan İsrail'i kınamıyoruz. Zira ona karşı sadece cihad edilir diyoruz.  Çünkü biliyoruz ki ancak zayıf ve aciz olanlar kınar! Gücü yetmeyen ve düşmanından korkanlar kınar! Haddini bildiremeyen ve vatandaşlarına yapılanların hesabını soramayanlar kınar! Kuru bir özür ile tatmin olacağını açıklayanlar kınar! Dik bir duruş gösteremeyen ve zillete mahkûm olanlar kınar!"  (İbrahim Toprak - İLKHA)

Kaynak:

http://www.medya73.com/koklu-degisim-dergisi-israille-sadece-cihat-edilir-haberi-243051.html

-------------------------------------

06 Haziran 2010 Pazar - 16:49

Beyazıt'da yağmur altında İsrail protestosu

İsrail'in, Filistin'e insani yardım götüren gemilere yaptığı kanlı saldırıya tepkiler devam ediyor. Köklü Değişim Dergisi tarafından Beyazıt Meydanı'n İsrail'in, Filistin'e insani yardım götüren gemilere yaptığı kanlı saldırıya tepkiler devam ediyor. Köklü Değişim Dergisi tarafından Beyazıt Meydanı'nda düzenlenen gösteride İsrail'e tepki gösterilirken, yeterince etkin davranmayan Müslüman ülkelerin yöneticileri ise eleştirildi.

Protesto gösterisi nedeniyle yağışlı  havaya  rağmen Beyazıt Meydanı'nda toplanan göstericiler tekbir getirerek İsrail'in Mavi Marmara gemisine saldırmasını kınadı. Alanda toplanan göstericiler bayraklar sallayarak İsrail'in Müslümanlara ve Filistin'e karşı uyguladığı politikalara tepki gösterdi

Okunan basın açıklamasında İsrail'e gösterilen tepkilerin yetersiz olduğu savunularak, " 'Bizler bu açıklamamızda gasıp Yahudi varlığı olan İsrail'i kınamıyoruz, zira ona karşı sadece cihad ilan edilir' diyoruz'' denildi. Açıklamada İsrail'e karşı gösterilen tepkilerin yetersiz kalmasına işaret edilerek İsrail'e yardım edenlerin de aynı sorumluluk altında olacakları belirtildi.

Açıklamada ayrıca Müslüman ülke yöneticilerine de tepki gösterilerek halkı koruması gerekenlerin bu görevlerini yapamadıkları belirtildi. Basın açıklaması sırasında sık sık tekbir getirildi.

Kaynak:

http://www.beyazgazete.com/haber/2010/06/06/beyazit-da-yagmur-altinda-israil-protestosu.html

-------------------------------------

06 Haziran 2010

Haberx.com

BEYAZIT'TA İSRAİL PROTESTOSU

- BEYAZIT'TA İSRAİL PROTESTOSU

- YÜZLERCE KİŞİ ÖĞLE NAMAZI SONRASI BEYAZIT'TA TOPLANARAK İSRAİL'İ PROTESTO ETTİ

ÖMER FARUK AYDEMİR

İSTANBUL (İHA) - Beyazıt'ta toplanan yüzlerce kişi, Gazze'ye insani yardım taşıyan gemilere yönelik saldırı nedeniyle İsrail'i protesto etti.

Köklü Değişim Dergisi tarafından Beyazıt Meydanı'nda düzenlenen İsrail protestosuna 500 kişi katıldı. Grup, öğle namazı sonrasında Beyazıt Meydanı'nda toplandı. Şiddetli yağışın gölgesinde başlayan protesto gösterisine kadın ve çocuklarında katıldıkları gözlendi. Yağmurun şiddetini azaltmasıyla meydana çıkan grup tekbir getirdi. Kur'an-ı Kerim okunmasının ardından Köklü Değişim Dergisi Yazarı Mustafa Bayoğlu basın açıklaması yaptı. Bayoğlu, İsrail'in yaptığının kabul edilemez olduğunu belirterek, "Biz İsrail'i kınamıyoruz. Çünkü onlar kınanmaz, onlarla sadece cihad edilir" diyerek cihad çağrısı yaptı. Bayoğlu, İsrail konusunda hükümet yetkililerinin sert tepki göstermediğini iddia etti. Yapılan açıklamanın ardından yüzlerce kişi hep bir birlikte dua etti. Dua edilirken bazı eylemcilerin duygulandıkları gözlendi. Grup, eylemin ardından olaysız dağıldı.

(ÖFA-ÇK-HO-Y)

06.06.2010 15:17:03 TSI

Kaynak:

http://www.haberx.com/beyazitta_israil_protestosu(17,n,10360399,058).aspx

http://www.birincikuvvet.com/guncel_/194005-Beyazitta_yuzlerce_kisi_Israil_protesto_etti___.html

http://www.ihlassondakika.com/detail.asp?id=277191

http://yenisafak.com.tr/Gundem/?i=261412

-------------------------------------

06 Haziran 2010

Haberx.com

KIZILAY'DA BİR GRUP İSRAİL'E CİHAT İLAN ETTİ

IHA0064DC2-GEN/06-HAZ-0073-087C

- KIZILAY'DA BİR GRUP İSRAİL'E CİHAT İLAN ETTİ

TAHİR SARIKAYA

ANKARA (İHA) - Ankara'da, Köklü Değişim adı verilen 50 civarında bir grup İsrail'in Türk gemilerine saldırısını protesto etti. Grup İsrail'i kınamak yerine İsrail'e cihat edilmesi gerektiğini bildirdi.

Kızılay Güvenpark'ta toplanan bir grup İsrail'in yardım gemilerine saldırmasını sloganlar eşliğinde protesto etti. Köklü Değişim grubu sözcüleri açıklamalarında İsrail'i kınamanın doğru olmayacağına işaret ederek, "Bir yahudi varlığı olan İsrail'i kınamıyoruz, çünkü zayıf ve aciz olanlar kınar. İşte o yüzden siyonist yahudi varlığını kınamıyoruz. İsrail'e sadece ve sadece cihat ilan ediyoruz" dedi.

(TS-HO-Y)

06.06.2010 15:36:50 TSI

Kaynak:

http://www.haberx.com/kizilayda_bir_grup_israile_cihat_ilan_etti(17,n,10360414,579).aspx

http://www.birincikuvvet.com/Son_dakika/193907-Kizilayda_Bir_grup_Israile_Cihat_Ilan_Etti_-_Son_Dakika_Haberleri.html

http://www.habervitrini.com/kizilayda_bir_grup_israile_cihat_ilan_etti-466234.html

http://www.medya73.com/haber/kizilayda-bir-grup-israile-cihat-ilan-etti.html

http://www.medya365.com/haber-105469-kizilay-da-bir-grup-israil-e-cihat-ilan-etti--son-dakika-haberleri.html

-------------------------------------

Pazar 06.06.2010 - 19:47

Timeturk.com

Beyazıt'ta İsrail protesto edildi

Köklü Değişim Dergisi'nin organizesiyle Beyazıt Meydanı'nda toplanan kalabalık bir grup İsrail'in Gazze'ye yardım götüren gemilere saldırısını protesto etti.

İsrail'in Gazze'ye yardım götüren gemilere saldırısı, Beyazıt'ta bir grup tarafından protesto edildi.

Köklü Değişim Dergisi'nin organizesiyle Beyazıt Meydanı'nda toplanan kalabalık bir grup adına, dergi yazarlarından Mustafa Bayoğlu yaptığı açıklamada, 1948 yılından itibaren Filistin'in işgal edilmiş bir İslami belde ve esaretten kurtarılması gereken bir emanet olduğunu kaydetti.

Açıklama sırasında tekbir getiren grup üyeleri, daha sonra dağıldı.

Emniyet mensuplarının, protesto gösterisi sırasında çevrede geniş güvenlik önlemi aldığı görüldü.

AA

Kaynak:

http://www.timeturk.com/beyazitta-israil-protesto-edildi_128391-haberi.html

http://www.internethaber.com/dunya-israile-lanet-yagdirdi-258597h.htm

http://www.ihlassondakika.com/detail.asp?id=277414

http://www.hurhaber.com/news_detail.php?id=269262

http://www.haberciniz.biz/haber/dunya-israile-lanet-yagdirdi--841164.html

http://www.stargazete.com/politika/israil-e-lanet-yagdi-haber-267788.htm

http://www.birincikuvvet.com/Son_dakika/193891-Beyazitta_Israil_Protestosu_-_Son_Dakika_Haberleri.html

http://www.haberler.com/israil-in-gazze-ye-yardim-goturen-gemilere-2089777-haberi/

-------------------------------------

06 Haziran 2010 15:37

Haberfx.net

Kızılay'da Bir Grup İsrail'e Cihat İlan Etti

Ankara'da, Köklü Değişim adı verilen 50 civarında bir grup İsrail'in Türk gemilerine saldırısını protesto etti. Grup İsrail'i kınamak yerine İsrail'e cihat edilmesi gerektiğini bildirdi.

Ankara'da, Köklü Değişim adı verilen 50 civarında bir grup İsrail'in Türk gemilerine saldırısını protesto etti. Grup İsrail'i kınamak yerine İsrail'e cihat edilmesi gerektiğini bildirdi.

Kızılay Güvenpark'ta toplanan bir grup İsrail'in yardım gemilerine saldırmasını sloganlar eşliğinde protesto etti. Köklü Değişim grubu sözcüleri açıklamalarında İsrail'i kınamanın doğru olmayacağına işaret ederek, "Bir yahudi varlığı olan İsrail'i kınamıyoruz, çünkü zayıf ve aciz olanlar kınar. İşte o yüzden siyonist yahudi varlığını kınamıyoruz. İsrail'e sadece ve sadece cihat ilan ediyoruz" dedi.

Haber Fx

Kaynak:

http://www.haberfx.net/kizilayda-bir-grup-israile-cihat-ilan-etti-haberi-215037/

-------------------------------------

07 Haziran 2010 Pazartesi, 08:04:45

İşte TSK'nın İsrail planı

Kaynak: Sabah / Tarih/Saat: 07 Haziran 2010 Pazartesi, 08:04:45 / Link : www.sabah.com.tr

TSK'nın İsrail stratejisinde, kısa vadede tatbikatların iptali, orta vadede savunma sanayisi projelerinin ertelenmesi, uzun vadede ise askeri anlaşmalar ele alınacak.

Gazze'ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine düzenlediği saldırıda 9 Türk vatandaşının ölümüne neden olan İsrail'e yönelik 3 aşamalı askeri plan üzerinde çalışıldığı ortaya çıktı. Genelkurmay Başkanlığı, İsrail'e olan tepkisini ilk olarak Anadolu Kartalı Tatbikatı'nda gösterdi. İsrail'in Ekim 2010 tarihinde yapılacak Anadolu Kartalı Tatbikatı'na yaptığı başvuruyu 1 aydır beklemede tutan TSK, Gazze'de yaşananlardan sonra Tel-Aviv'in talebini reddetti. Kısa vadede TSK'nın bundan sonra düzenleyeceği uluslararası katılımlı tatbikatlara İsrail davet edilmeyecek. Orta vadede krizin sürmesi, İsrail tarafının "özür dilememesi" halinde savunma sanayi projeleri masaya yatırılacak. Bu amaçla ilk olarak iki ülke arasındaki en büyük projelerinden biri olan üçüncü dünya ülkelerindeki M-60 tanklarının ortak modernizasyonu da askıya alındı. Türkiye, İsrail'le ortak olarak M-60 tanklarını modernize etmek için Kolombiya, Şile ve Tayland'la görüşmeler yapmıştı. Tankların İsrail teknolojisiyle Kayseri'deki tesislerde modernize edilmesi öngörülüyordu. Ağırlıklı olarak terörle mücadelede kullanılan Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesindeki 170 adetin modernizasyonu 687 milyon dolara İsrail yapmıştı. Uzun vadede ise İsrail ile askeri işbirliği kapsamında imzalanan toplam 9 anlaşmanın ciddi şekilde masaya getirilmesi gündeme gelecek. İsrail gemilerinin Türkiye'deki deniz üslerine girişleri kısıtlanacak. Misafir askeri öğrenci ve subayların Türkiye'de eğitim almalarını öngören anlaşmalar revize edilecek.

İSRAİL'E LANET YAĞDIRDILAR

İsrail'in yardım götüren gemilere saldırısını mınamak için İstanbul'un ardından dün de Ankara'da Memur-Sen, Hak-İş, AGD, Alperen Ocakları ve Mazlum- Der Sıhhiye Meydanı'nda miting düzenlendi. Yoğun yağmur altındaki mitinge binlerce kişi katıldı. Halkın Kurtuluşu Partisi dün İstanbul Taksim'de, Köklü Değişim Dergisi ise Beyazıt Meydanı'nda gösteri düzenleyerek İsrail'i protesto etti.

Kaynaklar:

http://ihlassondakika.com/detail.asp?id=277313

http://www.sabah.com.tr/Gundem/2010/06/07/genelkurmaydan_israille_iliskilere_3_asamali_plan

http://www.aksam.com.tr/2010/06/07/haber/guncel/13234/iste_tsk_nin_israil_plani.html

http://www.samanyoluhaber.com/(X(1)A(09ZRzow8ywEkAAAAMmU1NGFmNmMtNGMxNi00OGM1LWE5MjAtZGQ3ZWI4ODQ4Yzg4a13jhFJ4vdX6oJyC-iSUp9-yN3c1))/h_422502_iste-tsknin-israil-plani.html

http://www.haberaktuel.com/turkiye,-israili-3-asamali-planla-vuracak-haberi-281693.html

http://haber50.com/272586_Genelkurmay-Israil-Iliskilerine-.html

http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=293399

http://www.memlekethaber.com/haber.asp?id=353491

http://www.hurhaber.com/news_detail.php?id=269314

http://www.memleket.com.tr/news_detail.php?id=67543

http://www.timeturk.com/iste-tsknin-israil-plani_128438-haberi.html

http://www.takvim.com.tr/Guncel/2010/06/07/iste_tsknin_israil_plani

http://www.internetajans.com/default.asp?nid=96820

http://www.ensonhaber.com/tskdan-israile-yonelik-3-hamle.html

http://www.objektifhaber.com/guncel/38123-Iste-TSKversquo;nin-Israil-plani.html

http://www.beyazgazete.com/haber/2010/06/07/tsk-nin-3-asamali-israil-plani.html

http://www.8sutun.com/%C4%B0%C5%9Fte-TSKn%C4%B1n-%C4%B0srail-plan%C4%B1_83372.html

http://www.belturk.be/go.php?go=30222f9&do=details&return=last_news&pg=1

http://www.medyafaresi.com/haber/41642/guncel-iste-genelkurmay-dan-israil-le-iliskilere-3-asamali-plan.html

-------------------------------------

07 Haziran 2010 / 09:48

Memleket.com.tr

Bu bayrak her çıktığında darbe oldu!

"İsrail'e tepkiler çok güzel, katılımcımlar fevkalade iyi niyetli ama aklım gösterilerde ortaya çıkan o bayraklarda" diyen Haber7 yazarı Özsoy, ne zaman ortaya çıksa hükümet düşüren bayraklara dikkat çekiyor.

Ne zaman ki sokaklarda özellikle İsrail karşıtı yoğun gösteriler olsa, ardından çok da hayra alamet olmayan gelişmeler oluyor. Hele bir bayrak var ki, bu bayrağın ortaya çıkması, hiçbir zaman hayra alamet olmadı. Yine öyle olmaması, tamamen dünden ders çıkarmaya bağlı olacaktır.

Bu nedenle bugünkü yazımda, Gazze eksenli kitlesel gösterilerin maksadının aksi bir istikamette seyretmemesi ve görünüşte ülke dışı odaklı bir konu gibi görünmesine rağmen, şimdiye kadar ülke içini, özellikle iktidardaki partiyi etkileyen sonuçlar ortaya koyan etkisi nedeniyle düne ait olaylardan bazılarını hatırlatmakta yarar görüyorum. Şuradan başlayalım...

O bayrağı en son yoğun olarak 28 Şubat sürecinde gördük...

"Hayrola bu da neyin nesi, şimdi bu da nerden çıktı" diye araştırırken, anladık ki, bu bayrağın en büyüğünün açıldığı yer, 12 Eylül 1980 darbesinden 6 gün önce Konya'da yapılan MSP'nin mitingi olmuş. Mitingin konusu da doğrusunu isterseniz ilginçmiş: "İsrail'i lanetleme ve Kudüs'ü Anma..."

Konu hakkında Wikipedia'da şunlar aktarılıyor: "Konya Belediye Başkanı MSP'li Mehmet Keçeciler'in önderliğindeki Tertip Komitesi'nin hazırladığı ve MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ında katıldığı mitinge, Konya ve çevre illerden gelen yaklaşık 100 bin kişi katıldı. Büyük çoğunluğu sarık, cübbe ve şalvar giyen bu kalabalık içinde yer alan bazı kimseler çevredeki binalara yeşil renkli boyalarla slogan yazmaya başladılar."

Mitingten 2 gün öncesi... Yani 4 Eylül 1980.

Konya'da, Ordu Komutanlığı Karargahı'nın karşısına dev bir afiş asılır: "Şeriat İslam'dır."

Olay üzerine, Ordu Komutanı Org. Bedrettin Demirel, Belediye Başkanı Keçeciler'i arar: "Bu afişi asacak başka yer kalmadı mı?"

- Paşam, ben astırmadım. Derhal indiriyorum.

Afiş indirilir. Ama kimin astırdığı asla bulunamaz.

Mitingin en gösterişli bayrağının üzerinde, yeşil zemin üzerinde beyaz harflerle "Lailahe İllallah Muhammedün Rasülullah" yani, Kelime-i Tevhid yazılıdır. Mitingi cuntacılar nezdinde sembolleştiren ve darbeyi gerekçelendiren en önemli karelerden biri o olur.

28 Şubat sürecinin fitilini ateşleyen ve 28 Şubat tarihli MGK'nın ana konularından birini oluşturan olay neydi? 31 Ocak 1997 tarihinde Ankara'da Sincan Belediyesi tarafından düzenlenen Kudüs Gecesi...

Sincan'daki "Kudüs Günü" programından dolayı, 17 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılıp 8 yıl kadar cezavinde kalarak tahliye olan Nurettin Şirin o geceyle ilgili şunları anlatır:

"Aslında bu programın asıl konuşmacısı Sayın Abdurrahman Dilipak idi, Abdurrahman ağabey ses kısıklığı dolayısıyla programa gidememiş, bir bakıma ben onun yerine programda konuşmacı olmuştum. O sırada günlük olarak yayınına başlayan Selam gazetesinde haber müdürlüğü ve köşe yazarlığı yapıyordum. Gazetenin sahibi olan Hasan Kılıç'a haber vermeden Ankara'daki programa gittim ve programdan sonra sabahın erken vakitlerinde uçakla İstanbul'a dönüp gazetedeki çalışmalarıma başladım.

Tel Aviv'in siyonist şefleri Refah-Yol Hükümetinin ne pahasına olursa olsun yıkılmasını istiyordu. Programdan 4 gün sonra, Sincan caddelerine tankların çıkmasıyla, ülke tam anlamıyla bir darbe sendromuna sürüklendi. Nitekim 24 gün sonra MGK toplantısında 28 Şubat kararları alındı ve Refah-Yol hükümetine dayatıldı.

5 Şubat günü Belediye Başkanı Bekir Yıldız aradı: "Nureddin kardeş, bu afiş ve posterler başımıza iş aştı. Bizi sıkıntıya sokacağa benziyor, bunları sen üzerine alır mısın?" Ben de hiç tereddüt etmeden "Elbette, kim ne diyorsa afiş ve pankartların benim tarafımdan getirildiğini söylersiniz" dedim...

Gelelim yine yazıya başlık olan bayrak konusuna...

28 Şubat'tan yaklaşık 2 ay sonra, 11 Mayıs 1997 Pazar günü, Sultanahmet Meydanı tarihinin en büyük mitinglerinden birine şahit oldu. Amaç, İmam Hatiplerin orta kısımlarının ve Kur'an kurslarının kapatılmasını protesto etmekti. Mitingde: "Yaşasın Şeriat, Kahrolsun Laik Diktatörlük", "Şeriat İslam'dır, Anayasa Kur'an'dır" , "Kahrolsun İsrail" gibi sloganlar atıldı. Fakat mitinge birden Kudüs ve İsrail eksenli sloganlar egemen oldu.

Göstericilerden bir kısmı, tıpkı 12 Eylül'den 6 gün önce Konya'da açılan ve üzerinde, yeşil zemin üzerinde beyaz harflerle "Lailahe İllallah Muhammedün Rasülullah" yani, Kelime-i Tevhid yazılı olan bayrağın benzerini adeta basına şov yaparcasına, Sultanahmet Camii önündeki Sultanahmet türbesinin üzerine çıkarak açtılar... Alınlara da yeşil zemin üzerine beyaz yazı ile kelime-i tevhid yazılı bandlar takıldı. Ertesi günü tüm gazetelerde bu görüntüler yer aldı. Erbakan Hükümeti bir ay sonra iktidardan düştü.

O dönemde ben, hafta içi her akşam yayınlanan Haber Kritik adıyla televizyon programı yapıyordum. O meşhur Sultanahmet Mitingi'nin yapıldığı akşam konuyla ilgili haberleri aktarırken, yeşil zemin üzerinde beyaz harflerle "Lailahe İllallah Muhammedün Rasülullah" yazılı olan bayrak için provakatör bayrağı ifadesini kullanmış ve geleneğimizde böyle bir bayrağın olmadığının altını çizerek, bunu mitinglerde kim açıyorsa, belli amaca matuf olarak bir yerlere mesaj vermek için yaptıklarının altını çizmiştim. Bence işin bu boyutu tam bir gizli servis organizasyonuydu.

O günlere dair almanaklarda diğer olaylar şöyle sıralanır:

- 6 Mayıs 1997: Sırtına arapça ‘Allah' dövmesi yaptıran barmen Oğuz Atak öldürüldü.

- 9 Mayıs 1997: Almanya'da ‘Anadolu Hilafet Devleti' adında kurulan örgütün Berlin temsilcisi Yusuf Sofu, evinde silahla öldürüldü.

- 12 Mayıs 1997: Sultanahmet Meydanı'nda yapılan ‘İmam Hatiplere Dokunmayın' mitinginde şeriat sloganları atılması tepkiyle karşılandı.

- 22 Mayıs 1997: Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, makamında düzenlediği bir basın toplantısında, ‘Kan emici yarasalar' olarak tanımladığı Refah Partisi hakkında, ‘Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini' belirterek Anayasa Mahkemesi'nde açtığı kapatma davasının iddianamesini okudu.

- 17 Haziran 1997: Erbakan Hükümeti istifa etti.

Sözün kısası şunu anlatmak istiyorum.

Gazze'ye insanı yardım götüren Mavi Marmara gemisine İsrail'in gerçekleştirdiği saldırıların ardından başlayan gösterilerde kısa sürede binlerce insan İstanbul'da sokağa döküldü. En çok merak ettiğim nokta şu: Birçok göstericinin elinde anında benim provakatör bayrağı olarak nitelendirdiğim bayrak ortaya çıktı. Çok sayıda göstericinin alnında da, yeşil zemin üzerine beyaz yazı ile kelime-i tevhid yazılı bandlar vardı.

Gazetelerin internet sayfalarındaki konuyla ilgili tüm fotoğraf galerilerini tek tek inceledim. Sanki gösteriler İstanbul'da değil de, Ortadoğu'da bir şehirde yapılıyor gibi yansıyan bir tablo var. Bu olay vesilesi ile meydanlara, 12 Eylül ve 28 Şubat öncesi görüntülere benzer bir hava hakim olmaya başladı.

Sakın yanlış anlaşılmasın. Katılımcılar ve niyetleri açısından bir sorgulama yapmıyorum. Fakat birilerinin bu gösterilerin dışa yansıyan yüzüne egemen olan operasyonel bir çalışma yürüttükleri izlenimini çok güçlü bir şekilde alıyorum. Kimlerin o alınlıkları ve yeşil bayrakları milletin eline tutuşturduğunu ve çok kısa sürede nasıl temin edildiğini merak ediyorum.

Gazze yolunda şehit olsalar da, şehitlerin tabutlarının üzerine Filistin bayraklarının örtülmesinin ne kadar yerinde olduğunu ve Türk bayrağından çok daha fazla Filistin bayrağı olmasını ve kısa sürede nereden temin ettiklerini kendi içimde sorguluyorum. Asıl niyet, sivil girişimli insani yardım olmasına rağmen, aktivistlerin bu kadar güçlü siyasi mesaj ve meydan okuma tarzında hareket etmelerinin NGO anlamındaki sivil ruhla ne kadar örtüştüğünü zihnimde konumlandırmaya çalışıyorum.

Genel bir saptama yapayım. Bir kuruluşun ne kadar marjinal yönü varsa, o ölçüde onun üzerinden operasyonel hamle yapmak kolaylaşır. Bu nedenle, sivil inisiyatiflerde görev alanların birbirini çok iyi tanımaları olası amaç bütünlüğü açısından önem taşır diye düşünüyorum.

Sayın Fethullah Gülen'in altını çizdiği hassasiyetleri gözardı etmek ve anlık tepki ile karşılamak çok aceleci yorum olur. Bugüne kadar söylediklerinin bir anlamı vardıysa, bu konuda da dikkatimize sunmak ve gözardı etmememiz gerektiğini istediği bir nokta olmalı diye düşünmek yararlı olur. Bunlar kişisel düşüncelerim.

Zaman gazetesi yazarı Hamdullah Öztürk dünkü yazısında; "Rüzgâra karşı durmak gibi rüzgârın arkasına takılmak da akıldan uzak olabilir. Bazılarının uygun rüzgârı bulunca yelkenlerini şişirip yol almayı düşünmesinin anlaşıldığı gibi, bazılarının da her rüzgara yelken açmaması anlaşılabilmelidir" yazdı. Bu düşünceye katılmayanınız var mı? Sayın Bülent Arınç da Sayın Gülen'in açıklamalarına destek vererek, ‘herkes açısından müsbet hareket her zaman yararlı olmuştur' dedi.

Tepkiler çok güzel, katılımcılar fevkalade iyi niyetli ve samimi, bunda zerre kadar tereddüt etmiyor ve elbette sonuna kadar destekliyoruz ama... benim aklım yine de o bayraklarda... O bayrakları kim neden ortaya çıkardı ve gösterilerin dışa yansıyan yüzünü neden bulandırdı?

Bu yazının sorguladığı sadece bu konu. Sakın yanlış anlaşılmasın.

Prof. Dr. Osman ÖZSOY - Haber 7

Kaynak:

http://www.memleket.com.tr/news_detail.php?id=67540

http://www.cafesiyaset.com/haber/20100607/Bu-bayrak-her-ciktiginda-darbe-oldu.php

-------------------------------------

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Yahudidir Bu, Ondan Her Şey Beklenir!!! "İsrail", Gazze Halkına Yardım Etmek İçin Gelen İnsanları Katlederek Dünyaya Yeryüzünden Silinmesi Gerektiğini Bir Kez Daha Göstermiştir

Mücrim Yahudi varlığı, Gazze'ye gitmekte olan Türk yardım gemisine saldırıp geminin üzerinde bulunan insanların ondan fazlasını katlederek ve onlarcasını da yaralayarak "İsrail'in" yeryüzünde kalmayı hak etmediğini dünyaya bir kez daha göstermiştir. Zira Yahudiler Allah'ın kendilerine gazaplandığı ve Müslümanlara günde beş defa onların şerrinden kendisine sığınmasını emrettiği kimselerdir. Bu ve benzeri menfur eylemler, haçlı dünyasının Müslümanlara kurduğu komplonun ürününden başka bir şey değildir. Nitekim Allah, bu tür menfur eylemlerden dolayı onların atalarını maymunlara ve domuzlara çevirmiştir. Onlar ki nebilerin bir kısmını katleden ve bir kısmını da reddeden millettin tâ kendisidir. Bugün işledikleri bu cürüm ise Allah'ın kendilerine gazaplandığı bu milletin "işlediği" tek cürüm değildir. Zira onların tarihleri cürümlerle doludur ki bunların en hafifi Sabra ve Şatilla katliamı da değildir.

Dünya bu cürüm karşısında şoka uğradı. Çünkü bu defa akıtılan kanlar Batı dünyasının "ucuz" görmeyi alışkanlık haline getirdiği ve yüzlerce Filistinlinin katledilmesi karşısında kılını dahi kıpırdatmaksızın görmezden gelmeyi adet edindiği Filistin halkının kanı değildi. Bu hususta adeta ölülerin sessizliğine gömülmeyi huy edinen Müslümanların yöneticileri de onlara dahil oldular. Hizb-ut Tahrir, bu cürümü ve ödlekçe yapılan toplu katliamı en ağır bir şekilde kınar ve göz altına alınanların derhal serbest bırakılmasını talep eder. Bundan dolayı Hizb-ut Tahrir, bugün Lahor şehrinde bir gösteri düzenledi ve önümüzdeki günlerde de Pakistan'ın muhtelif ana şehirlerinde bir dizi yürüyüşler düzenleyecektir.

Amerika'nın gayrimeşru çocuğu Yahudi devleti, Filistinli Müslümanlara karşı cürümler işleme cüretinde bulunmaktadır. Çünkü o, Müslümanların elli küsur parçaya bölündüğünü ve her bir parçanın başında gardiyan vazifesi gören hain yöneticilerin olduğunu bilmektedir. Bunun içindir ki Müslümanlar sahip oldukları güce ve bir buçuk milyarı aşan nüfusuna rağmen pislik Yahudi devletini ortadan kaldırmamaktalar ve iki kıblenin ilkini onların ellerinden kurtaramamaktalar.

Yahudilerin saldırılarına son vermenin ve Gazze'deki Müslümanları kurtarmanın yegane yolu, Birleşmiş Milletlerin veya Arap Topluluğunun veya İslam Konferansı Örgütünün salonlarındaki koridorlardan geçmemektedir. Bilakis bunun yolu ancak İslami orduların ellerindedir. Zira bu görev, silahların namlularını ve füzeleri Yahudi devletine karşı doğrultmak, Filistin'i kurtarmak ve Yahudi devletini yeryüzünden silmek üzere bu yönde harekete geçmeleri amacıyla orduları seferber etmek üzere İslami orduların içindeki generallere düşen bir görevdir. Şayet bu hain yöneticiler bu orduların karşısında dururlarsa bu generaller onları alaşağı etmelidirler. Bu münasebetle Pakistan ordusunu, nükleer ve diğer silahları sadece sergilemek yerine onları kullanma hazır hale getirerek cihat ilan etmek üzere görevlerini yerine getirmeye çağırıyoruz. Şayet Zerdari ve Gilani ordunun karşısında durursa bu ikisini alaşağı etmeli ve Yahudi devletini yok edecek olan halifenin livası altında savaşmak amacıyla Hilafet'i ikame etmek için çalışan muhlislere biat vermelidir.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER