Cuma, 04 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/06
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hakkın Sesini Bastırmaya Yönelik Yeni Stalinist Kampanyanın Akıbeti Stalin'in Akıbeti Gibi Olacaktır

Bazı medya organları, geçen salı günü 12 Hizb-ut Tahrir üyesinin terörist eylemlere karıştıkları ve Tataristan Cumhuriyeti'nde "yerel hükümeti değiştirmek için çalıştıkları" suçlaması ile Rus Yüksek Mahkemesi önünde yeniden yargılanacağı şeklinde bir haber geçtiler.

Bu dava 2007 yılına dayanmaktadır. Zira Rus iddia makamı, sanıklar aleyhinde "kesin kanıtlar" sundular. Bu kanıtlar hizb tarafından yayınlanan bir takım kitapları ve beyanları içeren İslami kültür içerikli unsurlardan ibarettir. İddia makamı, Stalinist Engizisyon Mahkemesi'nde savunma makamının kendilerini sorgulamalarının engellendiği gizli tanıklara dayandılar! Bu sırada iddia makamı ise sanıkları suçlayan herhangi askerî bir aletin varlığına dair hiçbir somut dayanak sunamamıştır.

Rus rejimi, genelde Müslümanlara ve özelde İslami davet taşıyıcılarına karşı baskı uygulamak, zulmetmek, hapse atmak, işkence yapmak, asılsız davalarda ve suçlamalarda bulunmak ve göstermelik yargılamalar yapmak gibi düşmanca bir politika uygulamayı sürdürmektedir. O kadar ki bu politikası sonucunda kamuoyu karşısında İslam'a ve Müslümanlara yönelik savaşındaki vahşetini "terörizme karşı savaşla" gizlediği maskesini yitirdi. Nitekim Rus İnsan Hakları Merkezi Başkanı Valentin Gifter, Moskova'da düzenlediği bir basın toplantısında özel olarak yargılama ve genel olarak Rusya'nın Müslümanlara karşı politikası hakkında bir değerlendirmede bulunarak şöyle dedi: "Yargılamanın dayanak noktası devletin terörizme karşı bir savaş olmaktan daha ziyade bağımsız fikirlere karşı bir savaştır." Ve şöyle ekledi: "Devletin, Kafkasların genelinde bizzat bu dava hususundaki çatışması, fikirlere veya radikal fikirlere sahip insanlara özellikle de şiddet uygulamayan kimselere karşı yürütülen bir çatışma değildir. Bilakis bu çatışma, yerel ve federal otoriteler karşıtı olan fikirlere sahip herkese karşı yürütülen bir çatışmadır." Ayrıca Moskova'daki Carnegie Vakfı Merkezinde İslam Uzmanı olan Alexei Malashenko, Rus yetkililerin Müslümanların ibadetlerinin ayrıntılarına yönelik akim müdahalelerini, mescitlere ne zaman gideceklerinin ve hangi vakitlerde gireceklerinin belirlenmesini eleştirdi.

Böylece İslam'ın Kafkaslarda ve Rusya Federasyonu'nun genelinde yayılımın engellemeye dönük beyhude girişimlerin, Müslümanların mescitlerini, ibadetlerini ve kanaatlerini kontrol etmeye yönelik umutsuz uygulamaların ardından Rus rejiminin iğrenç yüzü ortaya çıkmış ve kendi halkı karşısında inanırlığını yitirmeye başlamıştır. Dünya kötü hatıratlı Stalin döneminin artık geride kaldığı ve sona erdiğini sanmaktadır. Ne var ki işte bugün davalarının doğruluğuna ve kainatın Rabbinin kendilerine emanet ettiği risaletlerinin haklılığına olan pekişmiş imanlarıyla silahlanan davet taşıyıcılarını sindirmeye dönük akim ve beyhude çabalar altında Stalin döneminin yeniden canlandırıldığına şahit olmaktadır. Onlar ki haksız yere insanları köleleştiren sahte ilahlara köleliğe son verme hususunda Allah'a söz vermiş kimselerdir. وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yusuf 21]

Osman Bahâş
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Müdürü

Devamını oku...

-Basın Açıklaması-

Haber ajansları, işgalci devletin Büyükelçisi "Hill'in", Necef ve Basra şehirlerine yönelik bir gezide bulunduğu, burada Necef valisi, Kûfe Üniversitesi Dekanı ve öğrencileriyle bir araya geldiği, İngiltere ve İtalya büyükelçileri ile finansal işlemlerin gidişatının yanı sıra petrol tesisleri ile yetkililerinin toplantıları hakkında bilgi sahibi olan Hollandalı ve Japonyalı maslahatgüzarlarından her birinin de katıldığı diplomatik bir heyet eşliğinde Basra'yı ziyaret ettiği haberini aktardılar.

Amerikan Büyükelçisi, bir takım vaatler ve kararlar hususunda aşağıdaki ifadeleri kullandı:

1- Irak'taki Amerikan yatırım şirketlerine çağrıda bulunmak.

2- Miktarı 12 milyon dolar değerinde olan mali yardımda bulunarak gençlik projeleri ile ilgili gereksinimleri karşılama girişimi başlatmak.

3- Kûfe Üniversitesi'ni geliştirmek ve Irak üniversitelerini Amerikan üniversitelerine bağlamak için çalışmak.

4- Tüm vatandaşların bu devasa servetlerden faydalanmasını garantilemek amacıyla Iraklıların -iddia edildiği üzere- petrol mülkiyetini onaylamak.

5-  Yeni hükümetin oluşumunu hızlandırmak için siyasi guruplara çağrıda bulunarak onların arasındaki bakış açılarını yakınlaştırmak için çalışmak.

Şimdi bizzat sorulması gereken soru şu: Bir ülkedeki (bir devletin Büyükelçisi'nin) bu çalışmaları, sürekli [kırmızı çizgiler] olarak adlandırdıkları sözde egemenlikleriyle gurur duymak mıdır yoksa bu, bir yöneticinin emirlerini işçilerine ve memurlarına uygulatma çalışmaları mıdır?! Sadece şunu söylemekle yetineceğiz: "Güneş balçıkla sıvanmaz."

Bizler, Hizb-ut Tahrir / Irak Vilayeti olarak, Müslüman Irak halkını; işgalci tarafından dayatılan bu yöneticileri kaldırıp atmaya, onları tüm dünya karşısında ifşa etmek, zayıflıklarını, bağımlılıklarını ve omlardan çoğunun seçim öncesinde ve sonrasında hala aldatıp durdukları yalancı vaatlerinin erozyona uğradığını açıklamak için ciddi olarak çalışmaya ve çok geç olmadan onları desteklemekten vazgeçmeye davet ediyoruz... Zira Allahuteala'nın gücü ve kudreti onların işlerini boşa çıkaracak ve nusret müminlerin olacaktır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ * وَالَّذِينَ كَفَرُوا فَتَعْسًا لَهُمْ وَأَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ "Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a nusret verirseniz Allah da size nusret verir ve ayaklarınızı sabit kılar. İnkar edenlere gelince; onların hakkı yıkımdır ve Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır." [Muhammed 7-8]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Barış ve Güvenlik Asla Gerçekleşmeyecek Olan Bir Yahudi Denklemidir!

Arap rejimlerinin kılıfı altında direk ve dolaylı müzakerelerin ve İşgalci Yahudi varlığının yerleşim birimlerinin inşasına devam etmesi üzerindeki ısrarı karşısında Filistin otoritesinin boyun eğmesinin ardından barış süreci olarak isimlendirilen Yahudi kontrol denklemi güvenlik hakkında bir barış yolu olarak tekrar gündeme geldi. Bu gaspçı işgalcinin güvenliğinin sağlanması karşılığında Yahudilerin Filistin otoritesine söz verdikleri kıytırık bir devletçiğin sınırları üzerindeki güvenlik tertibatları ve şu anda Ürdün askerlerinin Yahudi varlığının korumasını güçlendirmek amacıyla Ürdün ile olan sınırları üzerine uluslararası güçlerin konuşlandırılması gündeme gelmektedir.

Her şeyden önce hakkında diyalogun yürütüldüğü meseleler listesine yönelik güvenliğin gündeme gelmesi dahası başka herhangi bir şeye değinmeden doğrudan güvenlik yönlerinin konuşulması güvenlik gereksinimleri karşılanmadıkça Yahudi varlığının kesinlikle siyasi bir çözümü kabul etmeyeceğini teyit etmektedir. İşte bu, Yahudilerin yaklaşık iki on yıldır süregelen müzakerelere bakışındaki sabit bir ilkedir. Hatta Yahudilerin, daha önce Sina'da aşağılık güvenlik tertibatları ile sonuçlanan Mısır rejimi ile olan müzakerelere bakışında da böyleydi.

Bizler Hizb-ut Tahrir olarak, Filistin'deki tüm siyasileri, tüm muhlis takipçileri ve Filistinli örgütlere katılan herkesi bu apaçık hakikat karşısında uyanık olmaya, Yahudilerin sahte vaatlerine aldanmamaya ve onların Filistin'in evlatlarını bu gaspçı Yahudinin birer bekçisi haline getirmeye yönelik amaçlarını anlamaya davet ediyoruz. Aynı şekilde şunu da anlamalıdırlar ki gündeme gelen her türlü uluslararası güç başka bir işgal olup bu da hem Müslümanların sultan mefhumu hem de Allahuteala'nın şu kavli ile çelişmektedir: وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, kafirler için müminler aleyhine asla bir yol kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141]

Ayrıca siyasileri ve örgütleri, işgalci Yahudi devletinin güvenlik çıkarlarının gerçekleşmesine hizmet eden ve Arap devletleri ile yapılacak olan ekonomik normalleşme yoluyla ekonomik çıkarları için bir giriş kapısı olmasını istedikleri bu siyasi süreci doğru ve uyanık bir şekilde gözden geçirmeye davet ediyoruz. -Doğrudan ve dolaylı- müzakereler yolu Yahudilerin çıkarlarına ulaştıran ve ümmetin maslahatlarıyla çelişen bir yoldur. Dolayısıyla Filistin ve Müslümanların beldelerindeki muhlislerin, Yahudiler karşısında daha fazla boyun eğmeye ve bükmeye götürecek olan bu yolun karşısında durmaları gerekmektedir. İslami ümmet, Kur'an'a angaje olup Allahuteala'nın şu kavlini okudukları sürece Yahudilerin güvenliği asla gerçekleşmeyecektir:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ قَاتِلُواْ الَّذِينَ يَلُونَكُم مِّنَ الْكُفَّارِ وَلِيَجِدُواْ فِيكُمْ غِلْظَةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ "Ey iman edenler! Kafirlerden yakınınızda olanlarla savaşın ve onlar sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki Allah muttakiler ile beraberdir." [et-Tevbe 123]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Mücrim Müslüman Yöneticilerin Çirkin Resimler Karşısındaki Sessizliği Kafirleri Daha Fazla Cesaretlendirmektedir "Ey Pakistan Ordusu: Kalkınız ve İstihza Edenlerin Boyunlarını Vuracak Hilafet Devleti'ni Kurunuz" Hizb-ut Tahrir P

Hizb-ut Tahrir, karikatür resimlerinin Facebook sayfalarında yayınlanmasını protesto etmek için Karaçi, Lahor ve İslamabad şehirlerinin her birinde yürüyüşler düzenledi. Zira bu yürüyüşler, bu üç şehirdeki basın kulüplerinin önünde düzenlendi. Göstericiler, üzerinde "Ey Pakistan Ordusu Kalkınız ve Hilafet Devleti'ni Kurarak Alay Edenlerin Dişlerini Paramparça Ediniz", "Ey Müslümanlar Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Şerefini Savunmak Sahte Kararlarla Değil Ancak Pakistan Ordusunun Cihat Açmasıyla Olur", "Kafirleri Buna Cesaretlendiren Şey Müslüman Yöneticilerin Hıyanetidir" gibi sloganların yazılı olduğu pankartlar taşıdılar.

Yürüyüşteki konuşmacılar, yöneticilerinin desteği ve korumasını alan küffar, İslam'a ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şahsına yönelik saldırısını defalarca tekrar ettiklerini ifade ettiler. Şayet Facebook şirketi gibi şirketleri dünyadaki bir buçuk milyar Müslümanın duygusuyla oynamaya cesaretlendiren Müslümanların yöneticilerinin sessizliği olmamış olsaydı elbette bunlar olmazdı. Mesela Müslümanların yöneticileri, ilk başta Danimarka'yı uslandırmak için ordularını harekete geçirmiş olsalardı Facebook şirketi bugün buna cesaret edemezdi.

Konuşmacılar, Müslümanların halifesinin olduğu 13 asır boyunca kafirlerin Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ile istihza etmeye veya onun şerefine dil uzatmaya cesaret edemediğini ifade ettiler. Zira daha bir asır önce Osmanlı Halifesi İkinci AbdulHamid'in Hilafeti zamanında, hem Fransa hem de İngiltere'nin bir komedi tiyatro gösterisini durdurmaları için onları sırf cihat ilan etmekle tehdit etmesi bile yeterli olmuştur. Yine konuşmacılar, Batının taptığı özgürlükler, Batının sadece İslam'ı arkadan hançerlemek için kullandığı bir bahaneden öte bir şey olmadığını ifade ettiler,. Zira Batıda özellikle de Fransa'da Müslüman kadınlar için bir "özgürlük" var mıdır? Niçin Müslüman kadınların okullarda başörtüsü takmaları yasaklanmaktadır? Yaklaşık 8 küsur yıldan beri Guantanamo hapishanesinde tutuklu bulunan yüzlerce Müslüman, en küçük bir "özgürlüğe" dahi sahip midir? Ki onlar, hala niçin kaçırıldıklarını ve bu zaman boyunca neden tutuklu kaldıklarını bilmemektedirler? Batıdaki her hangi bir kişi soykırımı eleştirme "özgürlüğünden" faydalanma hakkına sahip midir? Cevabı kesinlikle hayır! O halde neden "özgürlük" bahanesi altında Resul Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şerefine defalarca saldırılmaktadır? Ayrıca konuşmacılar şunları da ifade ettiler; Batı tamamen şunun farkındadır ki Müslümanların kendilerini koruyacak bir kalkanı, yani bir halifesi yoktur, Müslümanların yöneticileri kendilerinin ajanlarıdır ve onların bu dünyadaki tek dertleri Müslümanların ellerine kelepçe vurmak ve kafirlerin çıkarlarını korumaktır. Aynı şekilde şunu da söylediler; Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti Medya Bürosu ile Resmi Sözcünün internet sitesini altı ay süreyle kapatan da bizzat Facebook şirketidir. Ancak o, İslam ile istihza eden internet sitesini kapatmak için hiçbir hazırlıkta bulunmamaktadır.

Konuşmacılar, Pakistan ordusundan sorumluluklarını idrak etmelerini ve istihza edenlerin boyunlarını vurmak için darbe indirmeye yönelmelerini talep ettiler. Ayrıca sorumluluklarını yerine getirmelerinin pratik yolunun, hain yöneticileri alaşağı etmek ve onların enkazlarının üzerine Hilafet'i kurmak olduğunu vurguladılar. Zira ordu, adil bir halifenin gölgesinde istihza edenlere şeytanın vesveselerini bile unutturacak ciddi bir mesaj vermeye muktedir olacaktır.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Resul Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e Dönük Çirkin Karikatürler Hususunda "Facebook'u" Savunmak Bir Kez Daha Batılı Değerlerin Çürüklüğünü Ortaya Koymaktadır

Hizb-ut Tahrir / İngiltere, (Facebook) internet sitesi üzerinden "Bugün Muhammed'i Çiz" adı altında Resul Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e karşı yürütülen aşağılık propagandaları şiddetle kınar. Bu eylem, insanları Resul Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i temsil eden çirkin karikatürleri taşımak üzere kışkırtmaya çağırmaktadır.

Şirket, California merkezli bir açıklamasında "ifade özgürlüğü" gerekçesiyle kışkırtmaların tamamını savunmuş ve şöyle demiştir: "Bizler kesinlikle Facebook kullanıcılarının görüşlerini ifade etme özgürlüğüne sahip olduklarına inanıyoruz. Devletleri, dinleri, siyasi organları ve fikirleri eleştiren gurupları veya sayfaları gizlemek adetimiz değildir."

Hizb-ut Tahrir / İngiltere Medya Temsilcisi Tâci Mustafa şöyle dedi: "Bizler, bu kışkırtıcı eylemi, Facebook idaresinin tiksindirici savunmasını ve bu eylem hususundaki ikiyüzlülüğü en güçlü ifadelerle kınıyoruz..."

"Resul Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e dönük aşağılık propagandalar hakkındaki savunma kararı bir kez daha ortaya koymaktadır ki Batıda; iş İslam ile ilgili olduğunda, özellikle de Batılı hükümetlerin İslam'a karşı küresel bir savaş açtıkları böylesi bir aşamada aşağılama, eziyet verme ve öfke patlaması hususunda asla bir sınırlama olmayacaktır."

"Resul Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e dönük çirkin karikatürlerin propagandasını yapmak sadece düşmanca bir eylem değildir. Bilakis bu, bizlerin sevgilisi azim resul hakkında iğrenç bir tasvir ve adamların en büyüğü olan birisinin resminin şeklini bozmaktır. Eğer Batı Avrupa ve Kuzey Amerika, aydınlık olarak adlandırdıkları değerleri, aşağılık ve çarpık özgürlükleri kutlamış olsalardı toplumlarının sistematik saygının ve keyfi davranışın çirkinliğini karakterize etmeleri şaşırtıcı olmazdı."

"Aileleri parçalanmış olan, çocukları istismar eden ve pornografiyi yaygınlaştıran müreffeh toplumların Batılı hükümetleri ile medya organları, Allah'ı, resulünü, -sadece Müslümanlar değil- birçoğu açısından kutsal sayılan hususlardaki dini akideleri dikkate alıp umursamayan bu değerleri dünyanın geri kalan kısmına dayatmaya çalışmaktadırlar."

"Bunun da ötesinde onlar, İslami değerleri çarpıttıkları bir zamanda bu değerleri bizim toplumlarımıza dayatmak için Birleşik Devletleri ile onun müttefiklerini destekleyen İslam dünyasındaki hükümetlerle birlikte komplolar kurmaktadırlar. Zira bu hükümetler, Batının İslam'a karşı olan savaşını desteklemekteler, bu şekliyle İslam'a yönelik aşağılamalar karşısında sessiz kalmaktalar ve ülkelerimizde Batının siyasi ve eğitim sistemlerinin yayılmasına katkıda bulunmaktalar."

"Müslümanlar, İslam'a ve Müslümanlara yönelik yapılan bu iğrençlikler karşısında duracak olan İslam'la, yani Hilafet ile yönetmekten aciz olan bu kukla yöneticileri değiştirmedikleri müddetçe şüphesiz Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yönelik bu aşağılamalar, şeriata dönük bu saldırılar ve Müslümanların ülkelerinin bu işgali devam edecektir. "

"Politikacılar, medya organları ve güvenlik birimleri tarafından Batıdaki Müslümanlara sessiz kalmaları için gözdağı verilmesine rağmen Hizb-ut Tahrir, sesini yükseltmekte, anlayışını yaymakta, bu aşağılamalara karşı koymak ve Müslümanlar adına doğru cevap vermek hususundaki hükümlerimizi sabit kelimeler ve metotlar yoluyla elverişli bir şekilde formüle etmektedir. Ayrıca cehalet ve kibir karşısında sesini yükseltmekte -ve bu yıkıcı propagandaya gerçek bir şekilde karşı koymaktadır.- Zira Resulümüz [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i savunmak tüm Müslümanların üzerine vaciptir. Buna ek olarak Hizb-ut Tahrir / İngiltere, İslam değerlerini savunma hususunda en küçük bir çaba dahi sarf etmeyip Batılı efendilerinin kölesi olan İslami ülkelerdeki rejimlerin pervasızlıklarını ifşa etmeye devam edecektir."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Karzai, Amerika Birleşik Devletlerinin Ulusal Arlington Mezarlığındaki Müslümanların Katillerine Saygı Duruşunda Bulunarak Haçlılara Olan Dostluğunu Ortaya Koymuştur

Hamit Karzai, perşembe sabahı Afganistan savaşındaki Amerikan gazilerinin mezarlığı olan Virjinya'daki ulusal Arlington mezarlığını ziyaret ettiği sırada geçen dokuz yıl içerisinde İslami ümmete karşı olan savaşlarında öldürülen -Müslümanların katilleri- Amerikan ordusunun askerlerine saygı duruşunda bulundu. Buna paralel bir zamanda Amerikan kuvvetleri, geçen cuma günü Celalabad bölgesindeki Sorh kasabasına yönelik yaptıkları gece saldırısında sivilleri katletmişti.

Karzai, soğuk havada -"Amerika'nın hüzün bölgesi" olarak adlandırılan kesimdeki- farklı işaretlerin olduğu yerden geçerek Savunma Bakanı Robert Gates, Genel Kurmay Başkanı Amiral Mike Mullen, Afganistan'daki Amerikan Kuvvetleri Komutanı Stanley McChrystal eşliğinde ağır ağır yürüdü. Bu gurup, 500'den fazla defnedilen gaziler de dahil Afganistan ve Irakta öldürülen askerlerin gömüldüğü 60 mezarlık bölgesini ziyaret etti. Karzai ise  haziran 2006'da öldürülen asker Jostein Davis'in, aralık 2006'ta öldürülen özel asker Rock Mikganz'ın ve Ağustos 2009'da öldürülen Kaptan John Tinsley'in mezarlarının başında durdu.

O halde bu tutum, o askerlerin Müslümanlardan birçoğunun katledilmesi sorumluluğunu taşıdıkları bir vakitte Müslüman bir liderin takınacağı bir tutum mudur? Dolayısıyla o, Batının halis muhlis bir ajanı olmuyor mu? İkiyüzlü konuşmalarından dolayı hiç mi utanmıyor? Amerikan ve NATO kuvvetlerinin, Herat'taki Azizabad'da, Oruzgan'da, Vardak'da, Kunar'da, Celalabad'da, Helmand'da ve Kunduz'da işlediği soykırımı unuttu mu? Yoksa o aklı başında bir insan değil midir?

Afganistan halkının, tüm ümmeti koruyacak ve tüm işgal edilmiş İslami beldeleri kurtaracak bir kalkana muhtaç olduklarını anlamaları gerektiği gibi bir Mutasım'a veya bir Salahiddin'e veya bir Muhammed-ul Fatih'e muhtaç olduklarını da anlamalıdırlar. O halde Hilafet'in yeniden dönmesi ve ümmetin kalkınması için tüm gücünüzle çalışınız.

إِنَّمَا الإمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ "İmam [Halife] ancak bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا "Onların yanında izzet mi arıyorlar? Oysa izzetin tamamı şüphesiz Allah'a aittir." [en-Nîsa 1398]

Karzai, 12 Mayıs 2010'da Beyaz Saray'daki basın toplantısında efendisi Obama'nın yanında durdu. Obama şöyle dedi: "Orada böylesi karmaşık ve zor bir durumda ortaya çıkacak olan bir takım gerilimlerin olduğu açıktır." "Orada bir takım aksilikler olacaktır. Orada kısmi taktik hususunda hükümetlerimizin ihtilaf ettiği zamanlar da olacaktır. Ancak ben, bu yıl sonunda yapılacak bir açıklama ile bir nota olarak sunmayı ümit ettiğimiz geniş bir stratejiyi paylaştığımızdan eminim." "Bizler terörizm karşıtı kampanyada birlikteyiz. Mutlu olacağımız günler de mutsuz olacağımız günler de olacaktır." Sayın Karzai ise şöyle dedi: "Son birkaç ay içerisindeki derin ve güçlü ilişkilerin yansımalarını gördüğünüzü sanıyorum."

Allah [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur:

أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا "Onların yanında izzet mi arıyorlar? Oysa izzetin tamamı şüphesiz Allah'a aittir." [en-Nîsa 139]

Karzai'nin Müslümanların nezdindeki iki yüzlülüğü açık olan bir husustur. Zira son birkaç ay içerisinde ajan ile efendisi arasında görünen çatışma kamuoyunu saptırmak ve Afganistan'da süregelen katliamı göz ardı etmekten öte bir şey değildir.

Aslında Karzai ile Obama arasındaki ilişkinin uzun vadeli bir ilişki olduğu bugün herkes tarafından bilinmektedir. Zira onlar, Afganistan'da Müslümanlara karşı bir haçlı savaşı yürütmekteler, Müslümanları katletmekteler ve ülkenin her köşesinde onların servetlerini sömürmekteler.

Amerikan Dışişleri Bakanı Clinton, ziyaretinin başarısının Müslümanların katledilmesine ortak olmakta olduğunu şu sözleriyle vurguladı: "Bizim açımızdan ilişkilerimizi en yüksek seviyeye ulaşmasına yol açan bu ziyaret gerçekten başarılı olmuştur." Ve şöyle ekledi: "Şüphesiz bizler, hükümetlerimizin tüm düzeylerini barındıran güçlü bir ortaklık inşa ediyoruz."

Bunun içindir ki daimi düşmanınızın tuzağına düşmeyiniz, Hilafet'in geri gelmesi ve tüm ümmetin kalkınması için gece gündüz çalışınız.

مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِ اتَّخَذَتْ بَيْتًا وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ "Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi!" [Ankebût 41]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Avustralya Hükümeti "Ulusal Çıkar" Uğrunda Şeyh Mansur'u Harcıyor

Avustralya hükümeti, Göç Bakanı -Senatör Chris Evans'ın- davasına karışmayı reddetmesinin üzerine Avustralya'yı terk etmesi için Şeyh "Mansur Ligaî'ya" altı hafta süre tanıdı. Avustralya İstihbaratı [ASIO], kendisini herhangi bir izahatta bulunma veya herhangi bir bilginin verilmesi yükümlülüğünden muaf tutan Yüksek Mahkeme tarafından verilen karara istinaden -dış müdahale eylemlerinde bulunduğuna- dair suçlaması hususunda şu ana kadar herhangi bir kanıt veya ayrıntı sunmayı reddetti.

Bu bağlamda Hizb-ut Tahrir / Avustralya Temsilcisi Osman Bedr şöyle bir değerlendirmede bulundu:

"Bu durum, Batılı hükümetlerin ikiyüzlülüğüne dair başka bir apaçık örnektir. Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve yasal temellerin gözetilmesi hakkındaki tüm konuşmalara rağmen uygulamaların vakıa zemininde tamamen aykırı olduğunu görüyoruz. Bırakın suçsuzluğunu kanıtlaması için kendisine bir fırsatın verilmesini kesin herhangi bir kanıt sunulmaksızın bir kişiye karşı birtakım önlemlerin alınması şüphesiz kötü bir zulümdür."

"[ASIO] gibi bir kurumun ‘dış müdahale eylemlerinde bulunma' suçlamasını kullanması doğrusu çok gülünç bir durumdur. Zira ‘John Howard' hükümetinin, yalan üzerine kurulu Irak savaşına katılmasını sağlayan bizzat bu örgüttür. Keza Avustralya hükümetinin istihbaratlarına dayanarak dünyanın çeşitli bölgelerindeki birçok devletlerin işlerine müdahale etmesine sağlayan da bizzat aynı kurumdur."

"'Ulusal güvenlik' önemli bir husus olmasına rağmen Avustralya hükümeti ve istihbarat kurumlarının bu husustaki sicili oldukça zayıftır. Mesela Dr. Hanîf, İzhar el-Hakk, David Hicks ve zulme uğrayan pek çok kimsenin yanı sıra Şeyh Mansur davası da ‘ulusal çıkar' ve ‘siyasi fırsatçılık' uğrunda tüm ahlak ve ilkelerini hiçe sayarak hükümet ile ona bağlı kurumların kullandığı yöntemi ortaya koymaktadır."

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER