Cuma, 17 Recep 1446 | 2025/01/17
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hoş Gelmedin Ey Sayın Obama!

Hain yöneticilerin aksine ümmetin, kardeşlerinin ve bacılarının katili Obama'yı hoş karşılamayacağına dair kendisine güçlü bir mesaj vermek amacıyla Hizb-ut Tahrir'in ziyaretine karşı öfkeli bir kampanya yürütmesi, Endonezya'da büyük yürüyüşler düzenlemesi ve 7 martta bin alimden Obama'nın Endonezya ziyaretinin reddedilmesini onaylayan imza toplaması üzerine Endonezya'dan açık ve net bir ret mesajı almasının ardından...

Devlet Başkanı Obama, görevini üstlenmesinden beri yaptığı ilk ziyaretinde Afganistan'a istenmeyen ve davetsiz bir misafir olarak geldi. Hatta güvenlik korkusuyla ziyaret saati, ajanı Karzai'ye bile ulaşmasından sadece bir saat önce bildirildi.

Müslümanların diğer yöneticileri gibi Afganistan'ın hain yöneticileri de Amerikalı efendilerini sürekli hoş karşılamaktalar ve raporlar hazırlayarak bu katillere sunmaktadırlar.

Bu ülkedeki güç sahibi muhlisler, artık ümmetin bilinçlendiğini ve Amerikalılara kölelik etmekten kurtulup Hilafet'i kurmak istediğini anlamalıdırlar. Bunun içindir ki onlar, Hilafet'i kurması ve bu bölgeyi haçlılara mezar yapması için Hizb-ut Tahrir'e maddi destek vermelidirler.

 

Devamını oku...

Soru-Cevap

Soru: Ukrayna'da 07.02.2010 tarihinde ikinci tur devlet başkanlığı seçimleri yapıldı. Seçimlerin ilk turunda sadece %5 oy alan ve turuncu devrimle iktidara gelen mevcut devlet başkanı Viktor Yuschenko ikinci turda dahi yarışamazken, ilk turda sırasıyla %35 ve %25 oy almış olan Yanukovic ve Timoschenko ikilisi, ikinci turda da yarışmayı sürdürmüşler. Nitekim eski başbakan ve 2004'ün devrik cumhurbaşkanı Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç, %48'e varan oy oranıyla yaklaşık %46 oy alan Timoschenko'yu geçmiş ve devlet başkanlığı koltuğuna oturmaya hak kazanmıştır. O halde seçimleri Rusya yanlısı Yanukoviç'in kazanması turuncu devrimin sona erdiği ve Ukrayna'nın tekrar Rusya'nın yörüngesine girdiği anlamına mı gelmektedir? Bundan sonraki dönemlerde Ukrayna üzerindeki Amerikan-Rus nüfuz çatışması nasıl seyredecektir?

 

Cevap:

1- Bilindiği üzere geçen 2004 yılında yapılan devlet başkanlığı seçimlerinin ardından turuncu devrim baş göstermiş ve devrim sonucu, seçimleri kazanmış olan Yanukoviç iktidardan düşürülerek yerine Viktor Yuschenko ve Yulia Timoschenko'nun oluşturduğu Batı yanlısı koalisyon oluşmuştur. Tabii bu da bir tarafta Rusya'nın ve diğer tarafta ABD ve AB'nin temsil ettiği Batı arasındaki gerginliğin en üst seviyeye çıkmasına neden olmuş ve taraflar birbirlerine karşı hamleler düzenlemiştir. Ancak Yuşçenko, iktidarı boyunca Ukrayna'nın NATO üyeliği ile Rus Karadeniz Filosu'nun Kırım Yarımadasından çıkartılmasını dillendirmesi, Gürcistan'da Saakaşvili yönetimi ile yakın işbirliği kurması, enerji ve güvenlik konusuna varıncaya kadar her konuda Rusya ile sürekli çatışma politikası izlemesi Rusya ile Ukrayna arasındaki gerginliği arttırmıştır. Hal böyle olunca Yuşçenko, "ulusal proje" olarak adlandırdığı ve çoğunluğu Rusya ile çatışma unsurunu içeren fikirlerine halk nezdinde geniş destek bulamadı.

Buna karşılık Rusya, Yuşçenko'yu bitirmek ve onu halk tarafından istenmeyen adam ilan edebilmek için doğalgaz kartını bir baskı aracı olarak kullanmıştır. Zira Rusya, son iki yıl içerinde özellikle de çetin kış aylarında bazen doğalgazı kesmek bazen de fiyatları arttırmakla tehdit etmiştir. Böylece umutsuzluğa kapılan Ukrayna halkına Batıya yönelmenin çare olmadığını göstermiştir...

Öte yandan Ukrayna, küresel ekonomik krizin etkisiyle sürekli olarak siyasal ve ekonomik istikrarsızlığın içerisine düşmüştür ki böylece ülkede iki kez parlamento seçimi yapılmış ve beş kez hükümet değişmiştir... İşte tüm bu unsurlar seçimlerde Yuşçenko'nun kaybetmesinin ve Rus yanlısı Yanukoviç'in kazanmasının zeminini hazırlamıştır.

2- Yüzölçümü 603.700 km²'ye, nüfusu ise 48 minyona ulaşan Ukrayna, Karadeniz'e kıyısı olması, özellikle doğalgaz olmak üzere enerji nakil hatları güzergahında bulunması ve Avrupa ve Asya'yı birleştiren stratejik bir konuma sahip olmasından dolayı uluslararası durumu ve bölgesel dengeleri önemli ölçüde etkileyecek durumdadır. Bundan dolayı hem Rusya hem Amerika hem de Avrupa Birliği, Ukrayna'ya büyük bir ilgi göstermektedirler.

3- Ukrayna'nın Rusya açısından stratejik önemine gelince: Rusya Ukrayna'ya büyük ilgi duymaktadır. Çünkü Doğu Ukrayna sakinlerinin geneli Ortodoks mezhebine bağlı olup Rusça konuşmaktadır. Bu bir yönden diğer yönden ise burada, anlaşmaya göre 2017 yılında kullanım süresi dolacak olan Rus Askeri Karadeniz Filosu üssünün varlığıdır.

2004 yılında Ukrayna'daki turuncu devrimin ardından, Ukrayna'nın Avrupa Birliği'ne girme çabaları, Sivastopal'a bağlı Rus Karadeniz Filosu hususundaki Ukrayna'nın tutumu ve doğalgaz anlaşmazlıkları sebebiyle Rusya ile ilişkiler gerginleşmiştir.

Bunun içindir ki Rusya, özellikle Doğu Ukrayna olmak üzere Ukrayna'daki kendi yanlısı diğer bazı bölgelerde atmosferin Yuşçenko yönetimine karşı ısınması için büyük bir çaba harcamış ve son seçimlerde Ukrayna'daki yönetime Rusya yanlısı bir hükümeti getirmeyi başarmış ve Rusya rahat bir nefes almıştır. Zira Yanukoviç, iktidara gelir gelmez enerji alanında, ekonomik alanda işbirliğinin artırılması, basın yayın, eğitim, dil ve kültür alanında ilişkilerin geliştirilmesi gibi Moskova ile bir dizi anlaşmalar imzalamıştır. Nitekim Yanukoviç, doğalgaz fiyatının düşürülmesi karşılığında Rus Karadeniz Filosu ile ilgili yeni bir anlaşma yapılabileceğinin sinyalini vermiştir. Zira şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Karadeniz filosu ile ilgili sorun da Rusya ve Ukrayna'nın çıkarına olacak şekilde çözüme kavuşturulacaktır." [06.03.2010 /www.haberrus.com] Diğer taraftan enerji nakil hatlarını oluşturması ve Avrupa'yı Asya'ya bağlaması bakımından Karadeniz kıyısı boyunca önemli stratejik bir konuma sahip olan Ukrayna, sürekli Rusya'nın ilgi odağı olmuştur.

4- Ukrayna'nın ABD açısından stratejik önemine gelince: Ukrayna, Rusya'nın nüfuz alanını kuşatmaya çalışan Amerika açısından hayati bir konuma sahiptir. Bu nedenle ABD'nin Rus nüfuzu karşısında Ukrayna'yı kaybetmesi hem Karadeniz'de hem de Doğu Avrupa'da Rusya'nın elinin serbest kalması anlamına gelmektedir. Binaenaleyh Amerika'nın Yuşçenko'yu yönetime getiren turuncu devrim için nasıl büyük bir çaba harcadığını ve Ukrayna'nın bu dönemde ABD'nin nasıl önemli bir stratejik ortağı haline geldiğini gördük. Hatta Ukrayna, ABD'nin yardım yaptığı ülkeler listesinde "İsrail" ve Mısır'dan sonra üçüncü sıradadır. Bunu ise Ukrayna'nın ekonomik olarak Rusya'ya olan güvenini kesmek için yapmıştır... Ancak Amerika, ekonomik krizi sırasında özellikle de Irak ve Afganistan bataklığından çıkamaması nedeniyle Ukrayna'ya yeterli ihtimamı verememiş ve gerekli imkanları sağlayamamıştır. Bu ise Rusya'ya yardımcı olmuş ve onun turuncu devrimin istikrarsızlığını etkileme sürecini kolaylaştırmıştır.

5- Ukrayna'nın AB açısından stratejik önemine gelince: Ukrayna, Rusya ile Doğu Avrupa arasını ayıran bir bariyer mesabesinde olup Avrupa'nın tüketiminin dörtte birini oluşturan Rus doğalgazının %80'i bu topraklardan geçmektedir. Bunun içindir ki o, Avrupa açısından büyük bir öneme sahiptir. Nitekim Polonya'nın AB üyesi olması ve Bulgaristan ile Romanya gibi Balkan ülkelerine AB perspektifi verilmesi Ukrayna'yı AB ile komşu yapmış ve böylece AB için büyük bir öneme sahip hale gelmiştir. Dolayısıyla Ukrayna, AB ile Rusya arasında hem köprü hem de tampon bölge olma niteliği taşımaktadır.

6- Hakeza Ukrayna'nın tüm bu devletler açısından önemi, bu devletlerin son seçimlerle ilgilenmesini sağlamıştır... Ancak seçimlerin seyrine dakik bir şekilde bakıldığında Yanukoviç seçimleri sadece %3 bir oy farkı ile kazandığı görülmektedir. Bu sonuç da açık bir şekilde siyasal atmosferin bir önceki döneme göre pek de değişmediğini göstermektedir. Dolayısıyla her ne kadar Batı yanlısı Victor Yuşçenko seçimleri kaybetmiş ve devlet başkanlığına Rus yanlısı Yanukoviç gelmiş olsa da turuncu devrim döneminin sona erdiğini ve Ukrayna'nın tamamen Rus yörüngesine girdiğini söylemek için henüz erkendir. Zira Yanukoviç'in küçük bir farkla seçimleri kazanması hala Ukrayna'daki Batı yanlısı tabanın ağırlığı ve nüfuzunun olduğu anlamına gelmektedir. Bu da Ukrayna üzerindeki Rus-Amerikan çatışmasının devam edeceği anlamına gelmektedir.

7- Yanukoviç de bu hususun farkındadır. Bunun içindir ki Rus yanlısı olmasına rağmen ilk ziyaretini Moskova yerine Brüksel'e yapması, özellikle seçimleri çok küçük bir farkla kazanmasından dolayı hem Avrupa eğilimine dikkat çekmek ve özellikle Rusya yanlısı olduğu gerçeğini dikkatlerden uzaklaştırmak için çalışmak hem de 2004 seçimlerinin ardından halkın sokağa dökülüp kendisini yönetimden indirdiği sırada karşılaştıklarının aynısı ile karşılaşmamak içindir. Bunun içindir ki o, hakikatte Rusya'ya yakın bir politika takip edecek olmasına rağmen onun belli bir zamana kadar Rusya ile Batı arasında dengeli üsluplar benimsemesi ve politikasını gerek Amerika'yı gerekse Avrupa Birliği'ni kışkırtmama kılıfı altında yürütmesi beklenmektedir. Nitekim Kiev'deki Uluslararası Demokrasi Enstitüsünden Sergey Taran'ın sözleri buna işaret etmektedir: "Yanukoviç döneminin ana hatları belli. Yanukoviç, Ukrayna'nın Kremlin ile gerilen ilişkilerini geliştirecek, Rusya'nın baş ağrısı olan NATO üyeliğini gündemden çıkaracak ve Rusya'nın Kırım'da üslenen ve 2017 yılında süresi dolacak olan Karadeniz filosunun kira sözleşmesini uzatacak." [BBC Türkçe/ 08.02.2010]

Şüphe yok ki Batı, Yanukoviç'in Rusya yanlısı olduğunu bildiği gibi ona karşı çatışmacı bir politika benimsemesinin kendisine bir faydası olmayacağının da farkındadır. Bilakis görünürde yakınlaşma ama gizlide Yanukoviç'in önüne engeller koyan başka renkli üsluplar arayışı içerisinde olan bir politika benimseyecektir. Bu nedenledir ki Amerika, Yanukoviç'in seçimlerdeki başarısını "tebrik ettiği" gibi Avrupa Birliği de aynısını yapmıştır...

Tüm bunlarla birlikte özellikle Amerika olmak üzere Batı ile Rusya arasında Ukrayna üzerindeki nüfuz çatışması, ülkenin taraflar açısından önemli olmasından dolayı hiç durmayacaktır. Zira her iki tarafın da Ukrayna'daki tabanı, aynı ağırlıktadır. Nitekim iki taban arasındaki seçim farkı olan "%3" gibi çok az bir fark, her iki tarafın da Ukrayna'da etkin dayanaklara sahip olduğu anlamına gelmektedir.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bir Müslümanın Bu Anayasa Değişikliği Paketinden Hayır Umması Akıl Karı Değildir!

Belli bir süredir Türkiye kamuoyu, AKP hükümetinin meclise taşımayı düşündüğü 30 maddelik mini anayasa değişikliği paketi ve bu paketin yasalaşmasına şiddetle karşı çıkan İngiliz yanlısı Kemalist laikler ile Amerikan yanlısı demokrat laikler arasında hakaretlere varan tartışmalarla meşgul olmaktadır.

Bu minvalde Hizb-ut Tahrir/Türkiye Vilayeti, Türkiye'deki Müslüman kamuoyu ile aşağıdaki hususları paylaşmak ister:

1. Her şeyden önce mevcut anayasa sömürgeci kafir ülkelerin anayasalarından derlenmiş olup İslami temellere dayanmayan bir küfür anayasasıdır dolayısıyla üzerinde yapılacak her türlü değişiklik batıl olacaktır. Batılın üzerine bina edilen de batıldır.

2. Bu anayasa değişikliği paketi de öncekilerden farklı olmayacaktır. Sömürgeci güçlerin nüfuz çatışma alanı olması hasebiyle Türkiye'de yapılan anayasa değişiklikleri, sömürgeci kafirlere ajanlık yapan liderlerin iktidarlarını sağlamlaştırma amacındadır. Bu paket içerisindeki Kemalist laiklerin kalesi olan Anayasa Mahkemesi ile HSYK'nın yapısını değiştirmeye dönük maddeler bunun böyle olduğuna açık bir delildir.

3. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri birçok kez kısmi, birkaç defa kapsamlı şekilde değişiklik yapıla yapıla anayasa yamalı bohça haline gelmiştir. Bu durum, sınırlı ve aciz insan aklı ile yazılan bir anayasanın nasıl hatalarla dolu olduğunu kendi kendilerine dahi itiraf ettiklerini gösterir.

Ey Müslümanlar!

Kısacası bu anayasa değişikliği paketi, İngiliz yanlısı Kemalist laiklerin kalelerini ele geçirmek amacıyla Amerikan yanlısı demokrat laikiler tarafından hazırlanmış bir değişiklik paketidir. Dolayısıyla bu anayasa değişikliği ister yasalaşsın isterse yasalaşmasın sizlere hiçbir şekilde hayrı dokunmayacak bir anayasa değişikliği paketidir. O halde Hizb-ut Tahrir'e destek veriniz ki Raşidi Hilafet Devleti'ni kurarak sizlere; Amerika'nın veya başka bir sömürgeci kafir devletin maslahatını gözetmek yerine bizzat sizlerin maslahatını gözetecek, Kur'an, sünnet ve bu ikisinin irşad ettiklerinden istinbat edilmiş İslami akide temeline dayalı arı-duru bir anayasa sunsun.

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنْ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ "Yoksa onlar cahiliye yönetimini mi arıyorlar? Oysa yakin sahibi bir toplum için yönetimi Allah'tan daha güzel olan kim vardır?" [el-Mâide 50]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Endonezya, Türkiye'de Hizb-ut Tahrir Aktivistlerinden Tutuklananların Serbest Bırakılmasını Talep Eder

H. 19 Rabî-ul Evvel 1431 el-Muvafık M. 05 Mart 2010 Cuma sabahı, Türkiye'deki terörle mücadele bürosu ekipleri, Hizb-ut Tahrir aktivistleri tarafından çıkarılan Köklü Değişim Dergisi çalışanları, yazarları ve yetkililerinden birçoğunun evine baskın düzenleyip bir kadın ile yedi erkeği tutuklamalarının yanı sıra yasal olarak basılıp yayınlanan birçok dergiye de el koydular. Türkiye'de Hizb-ut Tahrir aktivistlerinden tutuklananların bazılarının isimleri şöyledir:

1- Hüseyin Sivren 2- Oğuzhan Akbolat 3- Mesut Şahin 4- Murat Albasan 5- Çiğdem Albasan ki kendisi, 26 yaşında olup dört aylık hamile olmasının yanı sıra üç yaşında bir çocuk annesidir!

Bundan önce de Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti Resmi Sözcüsü Yılmaz Çelik tutuklanmıştı.

İşte tüm bu kişilerin tutuklanmalarının Rabbimiz Allah'tır demelerinden başka bir gerekçesi yoktur.

وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلاَّ أَنْ يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ "Onlardan sırf Azîz-ul Hamîd olan Allah'a iman etmelerinden dolayı intikam aldılar." [el-Burûc 8]

Yukarıda geçen hakikatlere binaen Hizb-ut Tahrir / Endonezya aşağıdaki hususları vurgular:

1) Türkiye'de Tayyip Erdoğan liderliğindeki laik rejim, özellikle İslam'a ve Türkiye'deki Müslümanlara yönelik düşmanlığını açık bir şekilde göstermiş, otoriteyi ele geçirmesinin ardından ümmetin isteklerini hiç dikkate almamış ve var gücüyle Türkiye'de Amerikan planlarının uygulanmasını derinleştirmek için çalışmıştır. Zira Hilafet'i kurarak şeriatı getirmek için gecesini gündüzüne katan ümmetin erkekleri ile kadınlarından oluşan Türkiye'deki Hizb-ut Tahrir aktivistlerinin saflarındaki tutuklamalar buna dair en canlı kanıttır.

2- Hilafet'in yeniden kurulmasını durdurmaya veya bloke etmeye dönük tüm uygulamalar başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Zira yapılan tutuklamalar nedeniyle birçok bölgelerdeki muhlis insanlar, şeriatı tatbik etmesi ve Hilafet'i ortaya çıkarması amacıyla Hizb-ut Tahrir'e olan desteklerini ifade etmek için guruplar halinde Hizb-ut Tahrir şebabına gelmişlerdir ki bu da Hilafet'in yeniden kurulması meselesinin bir an meselesi olduğunu teyit eder.

3- Türkiye yetkililerinden, Türkiye'deki Hizb-ut Tahrir aktivistlerini derhal serbest bırakmalarını ve bu kişilerin davet taşımadaki faaliyetlerini durdurmak için kasıtlı olarak uydurulmuş tüm suçlamalardan beraat ettirmelerini talep eder. Aksi takdirde vaat edilen Hilafet Devleti, Hizb-ut Tahrir aktivistleri ile tüm Müslümanların üzerine zulüm ve baskı uygulayan herkesten hesap soracaktır.

4- İster Amerika isterse İngiltere'den olsun yabancı desteğe dayanan bir gücün kırılgan bir güç olduğunu, buna mukabil bu zalimane uygulamaların sadece ümmetin Hizb-ut Tahrir'e olan desteğini güçlendireceğini ve bunun da ötesinde zalim yöneticinin sonunun dünya ve ahirette hüsran olacağını vurgular.

Muhammed İsmâ’îl Yusanto
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sirte'deki Köle Yöneticiler Kudüs'ü İlk Kez Heba Ettikleri Gibi Bir Kez Daha Heba Etmektedirler, Allah Onları Katletsin Nasıl da Döndürülüyorlar!

Arap zirvesinin yirmi ikincisi Kudüs'ün direnişini destekleme sloganı altında -ki o bundan beridir- Libya'nın Sirte şehrinde düzenlendi. Hem bu zirvelerin hem de uzun zamandan beri ümmetin başına çöreklenerek ona zilletin ve aşağılanmanın her türlüsünü tattıran yöneticilerin adeti olduğu üzere bu zirve de klasik sunumun, bayatlamış kararların, Yahudilerin Filistin'e, halkına hatta ümmetin tüm mukaddesatlarına yönelik cürümleri, zulümleri ve saldırıları artsa bile kendisinden zerre kadar sapmadığı stratejik bir seçenek olarak teslimiyet ve aşağılanma seçeneği vurgusunun dışına çıkmamıştır.

Artık yöneticilerin en düşük onur duygularını dahi kaybettiklerini, ümmetle olan tüm bağlarını kestiklerini, destekleme adı altında Kudüs'ü zayıflatıp komplolar kurduklarını söylemeye bile gerek yoktur. İşte onlar Kudüs'ü ilk kez heba etmelerinin ardından ikinci kez bir daha heba etmekteler. Bunu ise Kudüs üzerindeki Yahudi egemenliğini pekiştirmeye ve Kudüs meselesini kurtuluş ve temizlik meselesinden işgal edilmiş topraklara girdirilmesi Yahudi'nin iznine bağlı olan ve genellikle gelirleri fasit otoritenin menfaatçilerine giden ne doyuran ne de aç bırakan ne olduğu belirsiz mallar meselesine dönüştürmeye dönük bir plan belirleme yoluyla yapmaktadırlar.

Aciz yöneticiler daha doğrusu komplocular, sanki ümmetin mukaddesatlarının Müslümanların akidesi ile güçlü bir bağlantısı olmayan tarihi eserden başka bir şey değilmişçesine el-Aksa'nın himayesini, yöneticilere itaat edip Kudüs'te Yahudilerin cürümlerini takip etmekle yetinerek kendisini tatmin eden ordunun görevinden değil de UNESCO'nun görevlerinden sayarak ondan, el-Aksa ve diğer mukaddesatlara karşı isimlendirdikleri sorumlulukları yüklenmesi talebinde bulundular.

وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلاَ "Ve dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz bu liderlerimize ve büyüklerimize uyduk, onlar da bizi yoldan saptırdılar." [el-Ahzâb 67]

Ayrıca katılımcılar, işlerinin dizginlerini öncesinde ve sonrasında efendileri Amerika'ya teslim etmişlerdir. Böylece belki dalaletlerinden, gurur ve kibirlerinden geri dönerler diye Amerika'nın Yahudi'nin kulaklarını çeken kızgın ve sert ifadelerle kendilerine karşılık vermesini zelil kölenin efendisinden istediği gibi ümit ederek "barış" yolunda verdikleri kurbanların ardından yüzsularını korumak için yardım talep talebinde bulunmak üzere Beyaz Saraya doğru yöneldiler!!

Ey Müslümanlar:

Kudüs ve Filistin, kendilerinden olmayan kendilerinin de onlardan olmadığı yöneticilere haykırmamakta, Filistin'in gasbedilmesine katkıda bulunan ve onu Yahudi'ye leziz bir lokma olarak sunan uluslararası örgütlere yönelmemekte ve Amerika'nın ateşiyle yanıp tutuşan Yahudi'ye sığınmamaktadır. Bilakis sizlerin arasındaki Halid'in, Selahiddin'in ve Ebi Ubeyde'nin torunlarına haykırmakta ve kalabalık ordularınızın Beyt-il Makdis'i kurtarmak için ona doğru hareket etmesini gözetlemektedir. Kudüs ve Filistin, ne ayaklarda oynanan bir futbol topudur ne de içerisinde çocukların veya sahte malların ticaretinin yapıldığı zarara uğramasından korkulan bir eşyadır. Bilakis o, dünyanın dört bir tarafındaki tüm Müslümanların ta derinliklerine kök salmış ümmet meselesidir. O halde ordunuz ile aranızdaki güç ve kuvvet ehlinin, ümmetlerine ve onun meselelerine yardım etmelerinin zamanı değil midir?

Ey Müslümanlar:

Sizleri kaplayan sessizliği kırmanız, bu rejimlerin kabusundan kurtulmak için hemen harekete geçmeniz ve onun yerine Kudüs'ün, Bağdat'ın, Kabil'in ve Müslümanların tüm işgal edilmiş topraklarının kurtuluşu için Nübüvvet Minhacı Üzere İkinci Raşidi Hilafet'i getirmeniz amacıyla sizlere Beyt-il Makdis'den sıcak bir çağrıda bulunuyoruz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ * وَالَّذِينَ كَفَرُوا فَتَعْسًا لَهُمْ وَأَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ "Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a [dinine ] nusret verirseniz Allah da size nusret verir ve ayaklarınızı [dini üzere] sabit kılar. İnkar edenlere gelince; onların hakkı yıkımdır ve Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır." [Muhammed 7-8]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Düşmanınızın Apaçık Tuzağına Düşmeyin

Medya organları, 22.03.2010'da Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin, İslami Parti'nin lideri Gulbeddin Hikmetyar'ın üst düzey bir temsilcisi ile görüştüğünü bildirdiler. Bu görüşmenin maksadı, diyalog sürecine başlamak ve İslami Parti'yi müzakerelere ortak etmektir. Direnişçiler ile olan diyalog politikası, muhaliflerin müzakerelere ortak ve hükümete dahil edilmelerinin kararlaştırıldığı Londra konferansının uzantısından öte bir şey değildir. Tüm bunlar, Birleşik Devletler ile NATO kuvvetlerinin günlük onlarca Müslümanı katlettikleri bir sırada gerçekleşmektedir.

İslami Parti'nin Resmi Sözcüsü Sayın Harun Zorgun, [IFB] Haber Ajansı'na şu açıklamada bulundu: "Barış planımız 15 noktadan oluşmakta olup bunlardan biri yabancı kuvvetlerin çekilmesine dönük net bir zaman takvimi belirlemek ve diğeri, geçici bir yönetim oluşturmaktır." Ve şöyle ekledi: "İslami Parti, Afganistan'ın hayrı ve refahı için Taliban'ı da barış müzakerelerine katılması için teşvik etmeye hazırdır."

Hizb-ut Tahrir, Afganistan'daki Müslümanları uyarmak ve dikkatlerini aşağıdaki noktalara çekmek ister:

1. Nebi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in hadisine binaen mümin bir delikten iki defa sokulmaz. Aslında müzakereler, Müslümanların ve İslam'ın düşmanlarının Müslümanları parçalamak ve sömürgecilerin işgaline direnen bu kimseleri zayıflatmak için kurduğu bir tuzaktır.

2. İslam'da fertlerin ve cemaatlerin işgalciler ve kafirlerle müzakere etmesi caiz değildir. Zira İslami olmayan devletlerle müzakerelerde bulunma hakkına sahip olan sadece halifedir.

3. Geçici düzenleme önerisi ardından seçimlerin yapılması tamamen düşmanın istediği bir taleptir. Müslüman olarak bizler, demokrasinin sorunlarımızı çözemeyeceğini, ona ortak olma ve çağırmanın da haram olduğunu bilmeliyiz.

4. Sorunlarımızın çözümü, sadece Birleşik Devletler ile NATO kuvvetlerine karşı çıkmak yoluyla olmaz. Bilakis bununla birlikte demokratik nizamın yanı sıra hain yöneticilerin yıkılması ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ] ile resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in belirlediği İslami Hilafet'in kurulması yoluyla olmalıdır.

Hepimiz biliyoruz ki bu tür müzakerelerin maksadı, uzun tarihi bir geçmişi olan "böl parçala" taktiğidir. İslami Parti, kafirlere yönelik bu tür tekliflerde bulunarak aslında Müslümanlara ve hayatlarını İslam'a kurban eden binlerce şehide güçlü bir darbe vurmuştur.

İslami ümmetin ve işgal altındaki beldelerinin tek çözümü, saldırganlarla asla müzakere etmeyip bilakis ümmeti ve tüm insanlığı İslami Devlet'in dış politikası olan davet ve cihat yoluyla yöneticilerin prangasından ve ceberut nizamlardan kurtarmak için Müslümanların ordularını harekete geçirecek olan Hilafet Devleti'ni geri getirmektir.

لَقَدْ جِئْنَاكُمْ بِالْحَقِّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ "Andolsun biz size hakkı getirdik, fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz." [Zuhruf 78]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Patlama Eylemleri Başlar Başlamaz Askeri Operasyonlar Başladı

Amerika'nın, Lahor'daki patlama eylemleri silsilesinin uygulanması hususunda hükümet ile işbirliğine başlamasının ardından Hizb-ut Tahrir ümmete, her zamanki gibi bu eylemlerden maksadın ordunun askeri operasyonlarına dönük kamuoyu oluşturmak olduğunu açıklamıştı. Ne yazık ki beklediğimiz oldu ve Orakzai bölgesinde fiilen katliam başladı. Böylece Amerika'nın, Svat ve Güney Veziristan bölgelerinde askeri operasyonların yapılmasını istediği sırada Blackwater şirketi, aynen daha önce yaptığı gibi hükümetin yardımıyla Pakistan'da kaos ateşinin fitilini tutuşturmayı başardı.

Patlama eylemleri, ister polis merkezini isterse ordu karargahını hedef alsın bu eylemlerden maksat, medya organlarını istismar ederek ülkenin dört bir tarafında karışıklık, korku ve öfke oluşturmaktır. Yani sözde terörizmi felç etmeye yönelik askeri operasyon başlatmak için korku ve öfke atmosferini istismar edilmiştir. Ancak hakikatte ise kabileler halkından olan masumların evleri uçaklarla bombalanmış, milyonlarca insan oturdukları yerlerden tahliye edilmiş, ticarethaneleri imha edilmiş ve milyonlarca insanın malı zarara uğratılmıştır.

Hükümet sürekli olarak operasyonların tamamlanmasının ardından insanların emniyete ve güvenliğe kavuşacağı iddialarıyla insanları aldatmaya çalışmaktadır. Ancak hakikat şudur ki Amerika, bu operasyonlar aracılığıyla Pakistan'ı alevlerin ortasına atmayı başarmıştır. Zira art arda birbirini takip eden operasyonlar, insanların kafalarına indirilen balyoz gibi onları bitap düşürmüştür. Ordunun Güney Veziristan'daki askeri operasyonlarının sona ermesinin ardından halkla ilişkiler dairesi resmi sözcüsü insanları yatıştırmak için, önümüzdeki on ikinci aya kadar altı ay boyunca askeri operasyonlar olmayacak ve ordu da hiçbir askeri operasyonda bulunmayacaktır sözleriyle yalan söylemiştir. Ancak tamamen bunun aksi gerçekleşmiş ve işte bugün Müslümanlar, kabileler bölgesinde Müslüman kardeşlerinin elleriyle öldürülürken şeytan Amerika, zevk aldığı bir tiyatro sergileniyor gibi savaşı izlemektedir.

Diğer taraftan hain yöneticilerimiz, "stratejik diyalog" adı altında "stratejik teslimiyet" gerçekleştirmektedirler. Zira bu diyalog, sözde terörizme karşı savaş için talimatlar almaktan öte bir şey değildir. Nitekim Richard Holbrooke, "Bizim şu andan sonra Pakistan'a dayatmada bulunmamıza gerek yoktur" sözleriyle bunu vurgulamıştır.

İnsanlar, bu iç savaşın karşısında durmalıdır ki yoksa bu yangın tüm insanların evlerine sıçrayacaktır. Bizler, Pakistan ordusu içerisindeki muhlisleri, bu operasyonlar karşısında elleri kolları bağlı şekilde oturmamaya davet ediyoruz. Zira onlar, Amerika'yı bölgeden kaldırıp atmada kendilerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidirler. Bunun yanı sıra onlar, Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermelidirler. Zira ümmetin şu anda en çok muhtaç olduğu şey işte budur.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ürdün Rejimine

Ey Ürdün Rejimi:

Libya'daki Arap Zirvesi Konferansına katılmak için resmi bir davet aldın. Sen ki Kudüs ve el-Aksa'ya en yakın rejimsin. Sen ki silahlı kuvvetlerinin subayları ve mensuplarının sadece Kudüs ve el-Aksa'yı savunmak için değil bilakis tüm Filistin'i savunmak için kendilerini feda etmeye ve şehitlik için hazır olmalarına rağmen Kudüs ve el-Aksa hususunda ifrata kaçtın.

Sen ki el-Aksa'yı, kindar Yahudi ile Filistin otoritesindeki ajanların altındaki rüzgarın yönüne terk etmek için Batı Şeria ile kanuni ve idari bağlantıları kesen kanunu çıkaran rejimsin.

Sen ki Allahuteala'nın buyurduğu gibi Yahudi ile anlaşmak için koşuşturanların ve onun çıkarlarının gerçekleşmesi için acele edenlerin ilki olan rejimsin. Zira O, şöyle buyurmuştur:

فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشَى أَن تُصِيبَنَا دَآئِرَةٌ "Kalplerinde hastalık bulunanların, başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün." [el-Mâîde 52]

 

Ey Rejim:

Vadi Arabe anlaşmasını iptal et,

Batı Şeria ile bağlantıların kesilmesini iptal et,

Haçlılarla birlikte şeytanın yolunda savaşmak üzere dünyanın dört bir tarafına dağıttığın askerleri geri getir,

Libya'daki zirve konferansında bir araya geleceğin devletlerden askeri destek talep et,

 

Ey Rejim:

Şüphesiz sen sürekli olarak "Kudüs'te yaşananlar karşında sessiz kalınmanın imkansız olduğunu" dile getiriyorsun. Peki sen Kudüs için konuşmaktan başka ne yaptın?!

Tarih, senin seleflerinin Hilafet yıkılırken İngilizlerle işbirliği yaptığını kaydetmiştir,

Tarih, seleflerinin Kudüs ve el-Aksa da dahil Batı Şeria'ya yönelik komplolar kurduklarını ve onları Yahudilere teslim ettiklerini de kaydetmiştir...

Bir kere bile olsa işlediğin günahların kefaretini ödemenin zamanı gelmedi mi... ?!

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER