Pazartesi, 09 Recep 1447 | 2025/12/29
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Tunus'tan Bir Heyet, Fransız Büyükelçiliği'ne Fransa Cumhurbaşkanı İçin Bir Mektup Teslim Etti

Hizb-ut Tahrir / Tunus'tan Halkla İlişkiler Sorumlusu Mühendis Muhammed İbn-u Hüseyin ile Merkezî Temas Lecnesi Başkanı Üstad el-Arabî Kirbâke'nin de eşlik ettiği Üstad Abdurrauf el-Âmirî liderliğindeki bir heyet, Fransız Büyükelçiliği'ne Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande için, Fransa ile yetkililerinin İslam'a ve Müslümanlara dönük savaşını kınayan, Fransa'ya "Müslümanları katleden, onları yerlerinden eden, onların mallarını soyan" ve "en büyük diktatör Bin Ali rejiminin son gününe kadar küstah ve yüzsüz bir şekilde Tunus'taki iğrenç diktatörleri" destekleyen cürümsel sömürgeci geçmişini hatırlatan, "Tunus Müslümanları, onun tüm halkı ve gayrimüslimleri bile tüm izzetini savunduğumuz bir emanet ve İslam ümmetinin sağlam bir parçası olup Fransız sömürgecisi değildir ve olmayacaktır da" şeklinde ona meydan okuyan, Fransa'ya "vakıanın dayattığı yeni denklem ile bu zamanın İslam ümmetinin zamanı olduğu" şeklinde uyarıda bulunan, Fransa'ya acilen "Allah'ın izniyle kesinlikle gelecek olan Hilafet Devleti'nin olduğu İslam Devleti ile muamelede bulunmak için gerekli dosyaları hazırlamaya başlamasını", Müslümanlar ile güzel bir ilişki kurmakla hem kendisine hem de Fransa'ya iyilik yapmış olacağını, "Hilafet Devleti gelmeden önce artık ellerini ve şerlerini ümmetin evlatlarının ve kültürünün üzerinden çekmesini, zira o zaman güzel muamele ve alçakgönüllülüğün kabul edilmeyeceğini, çünkü artık iş işten geçmiş olacağını" nasihat eden bir mektup teslim etti.

Bu teslimat, Tunus'taki Hizb-ut Tahrir üyelerinin Tunus'taki Fransız Büyükelçiliği önünde, haçlı Fransa'nın İslam'a ve Müslümanlara yönelik savaşına, laikliğe ve Fransız müdahalesine meydan okumak, genel olarak Müslümanları özel olarak da Tunus halkını, Müslümanları bölmeye çalışan Batılı projenin tehlikesi ile laiklerin İslam ümmeti üzerindeki hegemonyasının sürdürülmesini hedef alan planları sayesinde ümmeti bölmeyi ve işlerine müdahalede bulunmayı amaçlayan laik Batılı projeye meydan okumanın zarureti hususunda uyarmak ve Müslümanların sadece İslam'a tabi olmak ve ona geri dönmekle izzet bulabileceğini vurgulamak için yaptığı sembol protesto gösteriyle çakışmıştır.

Hizb-ut Tahrir şebâbı da "Fransa Çek Git" ve "Fransa ve Tüm Dünyayı Eğiten İslam'dır" kabilinden sloganlar atmışlardır.

Not: Mektup ektedir.

Devamını oku...

Fransız Cumhurbaşkanı'na

  • Kategori Tunus
  •   |  

Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsu ve ba'd;

İslam akidesine ve azim İslam hadaratına sahip olan Tunus topraklarındaki onurlu vatandaşlar, diktatörlere ve onları destekleyen bütün zalimlere yönelik ayaklanmanın öncüsü oldular.

Düşmanları şaşırtan İslamî uyanışla komplocuların belini kıran Tunus'tan, bu hitabı sizlere yöneltiyoruz:

Fransa Tunus'a, halkına ve Mali'deki halkımıza yönelik saldırganlığı sayesinde de bütün Müslümanlara saldırdı ve Dışişleri Bakanınızın, halkını gerici olarak nitelendirdiği aziz İslamımız ile ırzına ve onuruna iftira attığı iffetli Müslüman kadın hakkındaki açıklaması yoluyla da bize karşı cüretkar davrandı. Belki de bunu sizler, Müslüman bir ülke olan ve Fransa'nın sömürüsüne ve ırkçılığına rağmen İslamlarına sımsıkı sarılan Mali'ye saldırdığınız gibi onurlu Tunus'a, özgür halkına ve şehitlerin kanlarıyla sulanmış topraklarına bir saldırı addediyorsunuz.

Bizler, vakıanın dayattığı yeni denklemi ve bu zamanın İslam ümmetinin zamanı olduğunu anladığınızı ve Allah'ın izniyle kesinlikle gelecek olan Hilafet Devleti'nin olduğu İslam Devleti ile muamelede bulunmak için gerekli dosyaları hazırlamaya başladığınızı sanıyoruz.

Yine uzmanlarınızın, uzlaşma ve mutabakat hususunda düşündüklerini ve sizlere, Hilafet Devleti'nin olduğu İslam Devleti'nin itibarına saygı göstermekle ilgili önerilerde bulunduklarını sanıyorduk ama sizlerin, saldırganlık ve nefrette daha da ısrarcı olduğunuzu görmekteyiz. Dolayısıyla ölçülü davranmanız noktasında deriz ki:

Birincisi: Tunus'taki Arap Baharı karakterinin, bizleri rahatsız etmeyen bir husus olduğunu inkar ettiniz. Tüm bunlara rağmen sizler, aslında Tunus'taki ayaklanmayı arzulamıyordunuz, hatta onun baharını sorguladınız. Ancak bizler, tüm baharların Rabbiyle birlikte olmayı arzulayarak onlarla birlikte hareket ediyor ve onların tamamını kabul ediyoruz. Ancak her ne kadar mesele gecikip uzasa da onların tamamı, ülkenin ve insanların hayrına olmuştur. Tüm bunlara rağmen bu, "yaseminlerin" ayaklanması değildir. Çünkü bizler, gülleri sevmemize rağmen kökleri sabit ve dalları göklerde olan bir ağacı daha çok seviyoruz ki bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman yemiş veren, izzetli, onurlu, adil, mazlumlar için bir nusret ve alemler için bir rahmet olan İslam ağacıdır.

İkincisi: İçişleri Bakanınızın İslam'ın hükümlerini karanlık olarak nitelendirmesine gelince; bizler, Müslümanların yöneticilerinde bir güç ve cesaret görmemenizden dolayı bize karşı cüretkar olmanızı reddediyoruz. Ancak çok iyi biliniz ki onların durumu, tarihimizde istisnai, anormal ve geçici bir durumdur. Zira onlar, ümmetin nazarında hiçbir ağırlıkları olmayan (yöneticilerdir.) Dolayısıyla sizlere, tüm nurların azim İslam'da ve tüm karanlıkların ise kurnaz kokuşmuş kapitalizmde, onun ürünü olan cürümsel sömürgecilikte olduğunu hatırlatırız. Nitekim Cezayir'deki halkımıza yönelik nükleer silah denemesi, onun en korkunç yüzlerinden biridir.

Bu ümmetin nurlarından biri de tüm nebilere iman etmemiz olup İsa [Aleyhi's Selam]'a iman etmeyen ve Meryem [Aleyhe's Selam]'ı da temize çıkarmayan bir kimse bizim dinimizde kafir olmaktadır.

Karanlık, parlak bir nur olan, apaçık bir hak olan ve tüm nebilerin nübüvvetlerinin ve risaletlerinin sonuncusu olan Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in nübüvvetini inkar eden kimsenin yanındadır. Nitekim ilim ve adalet nuruna yol açan bu akaidî nur sayesinde İslam hadaratı, dünyada birinci olduğu gibi Avrupa'yı ortaçağın ve yakın dönemin karanlıklarından çıkarmak için de onun nurundan istifade ettiniz. Şimdi sizlere, Napolyon'un Mısır işgalinin ardından Maliki'nin bir çok fıkıh kitaplarını kendisiyle birlikte götürdüğünü, bunların tercüme edilmesini emrettiğini ve bunları kendisi ve Fransa için büyük bir kazanç saydığını hatırlatırız.

Sonra Fransa, bu tarihî gerçeği ve Müslümanlara olan ağır borcunu unuttu mu yoksa?:

İkinci Dünya Savaşı'ndaki Alman işgali karşısında birçok Fransızın aşağılandıkları, dahası ülkelerine ihanet edip düşmanlarıyla ittifak ettikleri zaman, geneli Müslüman Kuzey Afrika ve Müslüman Senegal'den olmak üzere 300 binden fazla Müslüman asker Paris'i Nazizm'den kurtarmak için ön saflarda yer almadılar mı? Ayrıca Fransa, 1526 yılında Halife Kanuni Süleyman'ın temsil ettiği Osmanlı Hilafeti'nin, eşi benzeri görülmemiş cesur ve kahraman tutumuyla Fransa Kralı Birinci François'i İspanyolların elindeki esirlikten kurtarmak için müdahalede bulunduğunu unuttu mu yoksa? Nitekim onu resmen kurtarmış ve ülkesine iade emiştir!!!

İslam'ın nurlarından biri de dünyayı vahşî piyasa ekonomisinden kurtarmamız ve bir alternatifin olması kaçınılmazdır diyen Sarkozy'de dahil savunucularını bile şaşkına uğratan kapitalist sistemden kurtaracak olmasıdır...

Üçüncüsü: Bakanınızın, bu çirkin üslupla iffetli Müslüman bir kadın hakkında yaptığı konuşmaya gelince; Müslümanların nasıl onurlu ve güzel bir aile kurduğunu, toplumun evlatlarının yarısının buluntu ve zina çocukları olmadığını, eşcinselliği nasıl da engellediğini ve yasalarınızın onayladığı ve sanki emtia ya da köle evlatlarıymış gibi bir de buna evlat edinme hakkını eklediği bu müstehcen karanlık davranışları tüm dünya ve Fransa çok iyi bilmektedirler...

Müslümanlar dünyaya, kadın ve erkeğin güvenli bir dostluk için merhamet ve sevgi üzerine nasıl bir araya geldiklerini öğrettikleri gibi dünyaya kadının, İslam şeriatının 1400 yıl önce onayladığı ve koruduğu malî güvencesi ve özel mülkiyetinin olduğunu hatırlatmışlardır. Bu sırada sizler nezdinde, daha 60 yıldır kadının malî güvencesi bulunmaktadır. O halde öğretmen mi yoksa çok az bilgisi olan öğrenci mi daha evladır?

İslam hadaratımız, günahın ve belanın aslının Havva olduğuna itibar etmeye dayalı olmadığı gibi karanlık uzun yüzyıllar boyunca Avrupa'daki durumda olduğu gibi kadının yarım Şeytan ve yarım insan olduğuna itibar etmeye de dayalı değildir. Peki o halde nur nerede? Karanlık nerede?

Allahuteala, kerim kitabında şöyle buyurmaktadır:

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ "Mümin erkekler ve mümine kadınlar birbirlerinin velileridirler." [et-Tevbe 71]

Ve şöyle buyurmaktadır:

وَمَن لَّمْ يَجْعَلِ ٱللَّهُ لَهُ نُوراً فَمَا لَهُ مِن نُورٍ "Allah bir kimseye nur vermemişse, artık o kimse için bir nur yoktur." [Nur 40]

Yine sizlere, ilk saldırgan sözün, İçişleri Bakanınızın saldırgan ve çirkin bir şekilde söyledikleri olduğunu hatırlatır ve deriz ki; Tunus Müslümanları, onun tüm halkı ve gayrimüslimleri bile tüm izzetini savunduğumuz bir emanet ve İslam ümmetinin sağlam bir parçası olup Fransız sömürgecisi değildir ve olmayacaktır da. Zira Tunus halkı, siyasî ve hadaratsal hesaplaşmaları, özellikle de Müslümanları katleden, onları yerlerinden eden, onların mallarını soyan, en büyük diktatör Bin Ali rejiminin son gününe kadar küstah ve yüzsüz bir şekilde Tunus'taki iğrenç diktatörleri destekleyen Fransa sömürgecisi ile olanı asla unutmayacaktır. Dolayısıyla suikastlar veya çatışmalar veya diktatör rejimin yenilenmiş kalıntılarının fitnesi ve zulmü veya Batılılaşmış yabancı kökenli ajanlar yoluyla Tunus halkının kanlarını hafife alma hususunda Fransa'yı uyarırız. Çünkü vakıa artık değişmiş ve ümmetin, ülkenin ve insanların nihai kurtuluşu yönünde dönmektedir. Bu yüzden çok iyi biliniz ki insanların İslam'dan razı olması, İslam'ın hükümlerine tatbik edilmesini arzuladıkları bir nimet olarak itibar edilmesi sonucunda Tunus'ta yüksek derecede bir güvenlik olacaktır ki böylece bundan sonra yemyeşil olan Tunus'taki bir Müslüman aç kaldı ya da aşağılandı ya da ona işkence edildi ya da cahil bırakıldı denilmesin diye Kur'an ve sünnet fikirleri ve hükümleri gibi hadaratsal servetlerine geri dönecekleri gibi yerüstü, yeraltı, ülke içi ve ülke dışındaki maddî servetlerine de geri döneceklerdir.

Tunus'taki bazı ajanlarınızın ve bazı medya yerleşimcilerinin tezgahladığı iç savaşa gelince; çok iyi biliniz ki bu, Şeytan'ın cennete olan hırsı gibi imkansız bir hırstır. Yine çok iyi biliniz ki Tunus'ta Müslümana veya zimmiye saldırıp öldürecek bir Müslüman olmadığı gibi onların hepsi ümmetin ve ülkenin şerrini isteyenlere karşı tek yumrukturlar ve onlarda, ümmetin zamanı olan bu zamanda sırf sahiplerinin göğüslerindeki niyet ve vesveselerden ibaret olan iç savaş iddialarına yanıt verecek yüksek derecede bir bilinç ve hafıza vardır.

Son olarak bizim şu nasihatimizi kabul ediniz: Kendinizi İslam'ı anlamaktan mahrum etmeyiniz. Zira insanı, zulümden, baskıdan ve yaşayanlar ile eşyaların arasını bir tutan ve Şeytanı dost, dini de düşman edinen kapitalizmin fesadından kurtarmaya muktedir olan yegane aydın fikir İslam'dır.

Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

أَفَغَيْرَ دِينِ اللّهِ يَبْغُونَ وَلَهُ أَسْلَمَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَإِلَيْهِ يُرْجَعُونَ "Allah'ın dininden başka bir din mi arzu ediyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa ister istemez O'na teslim olmuştur ve (sonunda) O'na döndürüleceklerdir." [Âli İmran 83]

Güzelliğin keyfiyetini ve şuan Müslümanlarla kimin daha güzel muamelede bulunduğunu kendi kendinize bir düşünün ve Hilafet Devleti gelmeden önce artık ellerinizi ve şerlerinizi ümmetin evlatlarının ve kültürünün üzerinden çekin. Zira o zaman güzel muamele ve alçakgönüllülük kabul edilmeyecektir. Çünkü artık iş işten geçmiş olacaktır.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Terörizmin Finansmanı İle Mücadele Yasası

(12.02) Salı günü düzenlenen parlamentodaki ön oturum sırasında, yasal bir hale gelsin diye Terörizmin Finansmanı İle Mücadele Yasa Tasarısı (RUU P2TP2T) onaylanmıştır. Nitekim tartışmalar, medya organları ile kamuoyundan uzak gizli bir şekilde dönen bu tasarı çerçevesinde olmuştur.

2006 yılına ait 6 sayılı yasaya ve 1999 yılına ait terörizmin finansmanıyla mücadeleye dönük küresel belgeye (ki bu, Endonezya Cumhuriyeti devletinin 2006 yılına ait 29 sayılı bir belgesi olmasının yanı sıra Endonezya Cumhuriyeti devletinin 4617 sayılı belgesidir) göre terörizmin finansmanı ile küresel mücadele girişimlerine katılan ülkelerden biri olması vasfıyla Endonezya'da konulması için hazırlanan bu yasa tasarısına rağmen sorunlar daha da karmaşıklaşacaktır. Zira o, hareketlerin ve partilerin paralarının ve kaynaklarının dondurulması yoluyla yetkinin kötüye kullanılması için bir alan açacaktır. Ayrıca yeni sorunlar da ortaya çıkaracağı gibi şüpheli bir iklimin oluşmasına ve finansal işlemlerle ilgili suçlamalara da yol açacaktır. Bu da kamuoyunun endişesini daha da artıracaktır.

Taslakta, yanlışlıklarının açıklanması kaçınılmaz olan bazı noktalar bulunmaktadır ki bunlar şunlardır: Birincisi: Yetkinin kötüye kullanılması için bir alan açmıştır. Zira birinci maddenin birinci ve yedinci fıkrası ile ikinci, üçüncü ve dördüncü maddelerde geçen (şüpheli) terimler, açık olmayan muğlak terimlerdir. Peki (bu şüpheleri) belirleme yetkisine sahip olan kimdir? Dolayısıyla bu muğlaklık, yetkiyi kötüye kullanmak için geniş bir alan açacaktır. İkincisi: Bu taslak, özellikle büyük miktarlarla ilgili olmak üzere finansal işlemlerin kolay yürütülmesini önleyen yeni karmaşık sorunların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bu yüzden de ekonomik faaliyetler üzerinde olumsuz bir etkisi olacaktır. Üçüncüsü: Bu gibi nitelendirmeler, herkesi etkileyebilir. Mesela ilgili birinci maddeye göre terörizmin finansman standartları hala muğlak olup dahası tüm insanları da hedef alma olasılığı olmakla birlikte etkileyebilir, bilakis yabancıların çıkarlarına hizmet etmeyi de dikte edebilir. Zaten terörizmin tanımının da hala aynı şekilde muğlak olduğu da bilinmektedir.

Binaenaleyh Hizb-ut Tahrir / Endonezya, aşağıdaki hususları açıklar:

1-(UU P2TP2T) sayılı Terörizmin Finansmanı İle Mücadele Yasası, reddedilmelidir. Çünkü bu, terörizmin tanımı ve vasfı ile finansmanın kapsamındaki muğlaklıklar nedeniyle yetkinin kötüye kullanılması sonucunda genelde tüm insanlar, özelde Müslümanlar, özellikle de İslamî örgütler ve cemaatler için birçok fesatlara yol açacaktır. Nitekim 2003 yılına ait 15 sayılı Terörle Mücadele Yasası nedeniyle Müslümanlar üzerinde zulümler gerçekleşmiştir. Zira İslamî davet aktivistleri, yasadışı tutuklamaların kurbanı olmuşlar ve (Densus 88) adlı terörle mücadele özel polisler tarafından zalim bir şekilde öldürülmeye maruz kalmışlardır. Dolayısıyla Terörizmin Finansmanı İle Mücadele Yasa Tasarısı'nın yasalaşması, durumu daha da zorlaştıracağı gibi zulmü daha da artıracaktır. Zira bu yasa gerekçesiyle güvenlik birimleri, gelişigüzel bir şekilde finansal hesapları dondurabilir ve sahiplerini de, terörle suçlanan odaklarla sırf finansal işlemlerde bulundular diye terörizm eylemlerine katılmakla suçlayabilir. Şayet bu tür olaylar gerçekleşirse kesinlikle korkunç sonuçlara neden olacaktır.

2-Bugün bizler, ülke ve insanlar için gerçek tehdidi oluşturanların kimler olduğunu ve bunlara nasıl karşı koyabileceğimizi(?) belirlemek için yeniden ciddi ve selim bir şekilde düşünmeye muhtacız. Aslında en büyük tehlike, özellikle siyasî ve ekonomik alanlarda olmak üzere bu ülkedeki hayatın tüm alanlarına egemen olan Amerika ile müttefiklerinin temsil ettiği yeni sömürgeciliktir. Bundan dolayı Endonezya halkının, bu iğrenç sömürgeciliğe karşı koymak için tüm takatini kullanması gerekir.

3-Dünyadaki tüm Müslümanları, Hilafet'i kurmak ve şeri hükümleri tatbik etmek için hep birlikte ciddi olarak çalışmaya davet ediyoruz.

Ey Müslümanlar! Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın bizlere vaat etmiş olduğu rahmeti yayacak, insanın onurunu ve izzetini koruyacak, Endonezya da dahil tüm İslam ülkelerinde Müslümanların egemenliğini gerçekleştirecek ve hatta Allah'ın izniyle bu ülkeleri hain yöneticilerden kurtaracak olan sadece Hilafet'tir.

Allah bize yeter! Zira O, ne güzel vekil, ne güzel Mevla ve ne güzel nusret verendir!


Muhammed İsmâ’îl Yusanto
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...

Pakistan'da Hizb-ut Tahrir'in etkinlikleri hain yöneticileri yerinden sallıyor

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Pakistan yönetiminin Hizb-ut Tahrir gençleriyle uğraşmasının sebebinin Hizb'den korkmasından dolayı  olduğu artık aşikar olmuştur. Zira bu gençler Siyasi ve Askeri yöneticilerin Ameriken çıkarları için çalıştıklarını ispatlamışlardır. Ayrıca bu gençle, Pakistan'lı hain yöneticilerin sağladıkları imkanlarla Pakistan'ı katliam ve fesad alanına çeviren Raymond Davis ve Black Water gibi şebekeleri de açığa çıkarmışlardır

 

Devamını oku...

3 Mart Panel Ve Konferansları

  • Kategori Video
  •   |  

Köklü Değişim Dergisi 3 Mart Pazar günü Hilafet’in kaldırılışı münasebetiyle “İslam’da Devlet ve Yönetim” başlıklı panel ve konferanslar düzenlemektedir. Birbirinden değerli konukların katılımıyla gerçekleşecek olan bu etkinliklerimize tüm halkımız davetlidir.

 

Panel ve Konferansların Yapılacağı Yerler:

Ankara-Panel

1.Oturum:

Oturum Başkanı: Süleyman UĞURLU

Konuşmacılar: Dr. M. Kürşat ATALAR - Ercan TEKİNBAŞ

Saat: 13.00-15.00

2.Oturum:

Oturum Başkanı: Mahmut KAR

Konuşmacılar: Harun ÜNAL - M. Hanifi YAĞMUR

Saat: 16.00-18.00

Yer: KöklüDeğişim Konferans Salonu

Adres: Mithatpaşa Caddesi 47/B Kızılay

 

İstanbul Avrupa Yakası- Fatih

Konuşmacılar: Osman YILDIZ- Ahmet Turgut ULUCAK

Yer: Köklü Değişim İst. Temsilciliği

Adres: Ali Kuşçu Mah. Kıztaşı Cad. No:43 Fatih

Saat: 19:00

 

İstanbul Anadolu Yakası-Pendik

Konuşmacılar: Ümit AKTAŞ - Abdurrahim ŞEN

Yer: Anadolu Kitap&Cafe

Adres: Çamçeşme Mah Kemalpaşa cad. Üst Kaynarca/PENDİK

Saat: 19:00

 

İstanbul Anadolu Yakası-Sultanbeyli

1. Gün

2 Mart Cumartesi  Hanımlara Yönelik Program

Yer: Genç Değişim Kitabevi

Adres: Abdurrahmangazi Mah. Emir Cad. 3/B Sultanbeyli

Saat: 14.00

2. Gün

3 Mart pazar

Konuşmacılar: Ahmet KALKAN – Haluk ÖZDOĞAN

Yer: Genç Değişim Kitabevi

Adres: Abdurrahmangazi Mah. Emir Cad. 3/B Sultanbeyli

Saat: 14.00

 

Bursa

Konuşmacılar: Hasan ÜNAL – Suat ÇOBAN

Yer: Ördekli Kültür Merkezi

Saat: 20.00

 

Şanlı Urfa

Konuşmacılar: Sait ATAŞLAR – Mustafa KÜÇÜK

Yer: Hadarat Kitapevi

Adres: Atatürk Cad. Karakoyun İş Merkezi No: 8/9

Saat: 13.30

 

Diyarbakır

Konuşmacılar: Aydın USALP – Süleyman SORGUÇ

Yer: Ümmet Kitapevi

Adres: 5 Nisan Mah. Teğmen Cad. Sevil Apartmanı 1/E Bağlar

Saat: 19.00

 

Van

Konuşmacılar: Zeynel ACAR

Yer: Erkam Kitapevi

Adres: Ordu Cad. Ulu Camii Karşısı Medine Pasajı Zemin Kat

Saat: 15.00

 

Devamını oku...

Ürdün Vilayeti: Türk otoritelerinin tutumunu kınama gösterisi

  • Kategori Ürdün
  •   |  

Hizb-ut Tahrir, çok yoğun güvenlik kontrolü altında Ürdün'de Türk otoritelerinin Şam ehline nusret konusundaki tutumunu , Amerika ve Batı çıkarlarını kollamak amacıyla Şam ehline karşı yürüttüğü komployu ve Türkiye'deki Hizb-ut Tahrir gençlerine karşı açmış olduğu savaşı ve bu gençlere verdikleri zalimane cezaları kınayan gösteri düzenlemiştir. Ayrıca gösteriye katılanlar Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türk otoritelerinin, Hilafetin yeniden ikamesi için çağrıda bulunan Suriye devrimini asıl amacından saptırarak yerine kafir batının icat ettiği laikliği getirme çabalarını ağır bir dille kınamışlardır.

Salı, 26 Rabiussani 1434 H., 16 Şubat 2013 M.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Laik Demokratik Sisteme Yalvarıp Minnet Etmeksizin Şeri Başörtüsünü Takmak, Türkiye Müslüman Kadınlarının Hakkı Değil midir?!

Türkiye'nin en büyük işçi sendikası olan Kamu Görevlileri Sendikası Birliği (Memur-Sen), 30 yıldan fazladır kadının ıstırapla karşı karşıya kaldığı bir ülkede kamu sektörü çalışanlarından başörtüsü yasağının kaldırılmasını desteklemek için 10 milyondan fazla imza toplandığını açıkladı. Birlik bunun, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile başbakan Erdoğan'a sunulacağını söyledi. Nitekim son aylarda İslamî yüzüyle iktidara gelen (Laik) Adalet ve Kalkınma Partisi liderliğindeki hükümet, üniversitelerde, devlet okullarında, hastanelerde ve kamu binalarında başörtüsü yasağının devam etmesiyle birlikte İslamî okullarda ve mahkemelerde başörtüsü yasağının hafifletilmesi yoluyla çarpık bir şekilde siyasî bir oyun olarak başörtüsü oyununu oynamaktadır.

-Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan bir ülke olan- Türkiye'deki Müslüman bir kadının, basit bir şeri farzı yerine getirme hakkı için hükümete yalvarması, dilekçeler beklemesi ve gösteriler yapması tam bir utançtır. Nitekim otoriteye ulaşmak amacıyla halkın desteğini almak için sisteme İslamî maske giydiren ve iktidara ulaşmasının ardından Erdoğan ve hükümeti, 10 yıllık iktidarı boyunca başörtüsü yasağını çözme noktasında başarısız olmuştur! Dolayısıyla bu, Türkiye'deki kadınlar arasında giderek artan İslamî duygular doğrultusunda hareket etmeyen bir liderliği yansıtmaktadır. Zira bu hükümet, uygar bir hükümet değildir, dahası İslam düşmanı Mustafa Kemal'in çizdiği, bunun gereği olarak da mütevazi şeri kıyafet giymeyi bir cürüm sayan, şeri elbise giyen takvalı kızları ve kadınları toplumdan tecrit eden, kadınları kaliteli bir eğitimden, çalışmadan ve diğer temel haklardan soyutlayan, hatta Allahuteala'ya itaatlerinden dolayı onları cezaevlerine koyan baskıcı laik ilkeleri takip eden geçmişten kalma bir hükümettir. "Laikliğin koruyucusu" tarafından son olarak toplumun bazı kesimlerinde başörtüsü yasağının hafifletilmesi, Allhu [Subhânehu ve Te'âla]'nın hükmü olmaksızın demokratik sistem altında şeri kıyafeti koruma imkanı veren fikri pazarlamak için Türkiye'deki kadınlar arasındaki samimi İslamî duyguları su istimal eden aldatıcı oyundan öte bir şey değildir.

Türkiye'deki azize bacılarım! Demokratik laik sistem, kesinlikle şeri başörtüsüne ya da Allahuteala'nın diğer herhangi bir emrine bağlı kalmanızı garantilemeyecektir. Zira bu, demokratik Türkiye sistemi altında devam eden başörtüsü yasağının yanı sıra kesinlikle Batılı Avrupa'da dahil dünyanın dört bir tarafındaki diğer demokratik laik ülkelerdeki başörtüsü yasağını yansıtmaktadır. Dolayısıyla bu, çarpık ve beklenmedik yönetim şekillerinden bir şekildir. Zira bir gün hakları verirken diğer bir gün ise bu hakları ortadan kaldırmakta ve Müslüman kadını, iktidardaki bir partinin veya yöneticinin insafına terk etmektedir. Azize bacılarım! Başörtüsü takmak, ne kişisel bir özgürlük ne de demokratik bir hak içindir. Bilakis o, İslamî bir farzdır. Bu yüzden sırf şeri hakları için Müslüman kadınlar tarafından devlete savaş açılması, demokratik sistemin sizlerin köklü İslamî akidenizle tamamen tezat olduğunun en iyi kanıttır. O halde sizlerden Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'ya karşı sevgi besleyenler, bu yönetim şeklini kabul etmesin. Zira politikacılar, Rabbinizin emrettiklerini reddetmektedirler? Dolayısıyla bu yöneticilerin sizleri, yaratıcınıza itaat etmek ve İslamî vaciplerinizi yerine getirmekle eğitim ve çalışma arasında tercik yapmaya zorlama hakları yoktur?!

Sizler, alemlerin Rabbine teslim olan kimselersiniz. Sizler, dünyanın dört bir tarafında İslam râyesini dalgalandıran azim Osmanlı Hilafet Devleti'nin torunlarısınız. O halde devletin sizlerin gerçek İslamî değişime dönük özleminizi sakinleştirmek için olan küçük kırıntılarını kabul etmeyiniz. Hem de Allahuteala'nın bütün hükümlerinin İslamî ülkelerimizde tatbik edilmesi O'nun bir emri iken. Bu yüzden sizleri, bu yanlış demokratik sistemi reddetmeye ve devlet içerisinde bütün İslamî hükümleri tatbik edecek olan Hilafet Sistemi'nin tatbik edilmesini desteklemeye çağırıyoruz. Geçmişte İslamî yönetim, sadece kadına şeri kıyafete bağlı kalma imkanı vermemiş, dahası Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in, içlerinden birinin Müslüman kadının şeri kıyafetine saygısızlık yapmasından dolayı Beni Kaynuka'yı Medine-i Münevvera'dan kovmasında görüldüğü üzere herkesi sıkı bir şekilde cezalandırmıştır. Bundan dolayı mümine kadınlar, sadece Hilafet Devleti Sistemi'nin gölgesinde ve kanunların tam olarak korunmasının altında onurlu şeri kıyafetlerini giyme imkanı bulabileceklerdir.

وَأَن احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ "Onların aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma ve Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın!" [el-Mâide 49]


Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- NATO Uçaklarının, Afganistan'daki Kadınları ve Çocukları Katletmesi Bir Kez Daha Hilafet Devleti'nin Yeniden Kurulmasına Dönük Acil İhtiyaca Teşvik Etmektedir

14 Şubat 2013 Perşembe günü, BBC ve CNN haber ajansları ile diğer medya ajansları, Afganistan'ın Kunar bölgesinin Kuzeydoğusundaki Shegal banliyösünde NATO güçleri ile Afgan güçleri arasındaki ortak operasyon sırasında NATO uçaklarının dördü kadın ve beşi çocuk olmak üzere 10 kişiyi katlettiğini ifade ettiler. Nitekim geçen Ekim ayında da Amerikan güçlerinin, Afganistan'ın Doğusundaki Lagor bölgesindeki bir yerleşim alanına  yaptıkları füze saldırıları sırasında en az dört çocuk katledildiği gibi aynı şekilde Amerikan güçlerinin Helmand bölgesinde yaptıkları hava saldırılarında da başka üç çocuk daha katledilmişti. Bu bilgilere binaen geçen Aralık ayında Amerikan Hava Kuvvetleri tarafından, tutanaklara göre Amerika'nın 2012 yılında Afganistan üzerinde 447 sorti yaptığı -ki bu rakam, ülkenin 11 yıllık zalim işgali sırasındaki en yüksek rakamdır- ve bu sırada sayısız kadın ve çocukların öldürüldüğü yayınlandı. Ayrıca Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi'nin son raporunda, 2008-2012 yılları arasında "Amerikan askerî kuvvetlerinin saldırıları ve uçuşları sonucunda" "kontrolsüz güç" kullanılması nedeniyle yüzlerce çocuğun öldürüldükleri ortaya çıktı. Dolayısıyla bu, Amerikan güçleri ile NATO güçlerinin Birleşmiş Milletleri'nin raporunu reddeden şaşırtıcı bir durumdur. Zira kampanyalarının, Afganistan ve Pakistan'daki Müslümanları acımasızca katletmek ve yıkmak nedeniyle olduğunu kabul etmek yerine yüzlerce kadın ve çocuğun doğranmasının, bu bölgenin ekonomik ve stratejik çıkarlarını korumak için olan kampanyalarının hedefinin bir yan etkisi olarak gelen haklı bir operasyon olduğunu ifade etmektedirler. Bu hiç de şaşırtıcı değildir. Zira bu, sömürgeci kapitalizme özgün bir yaklaşımdır.

Afganistan toprakları ve çevre bölgelerdeki kaynaklara yönelik nüfuzlarını ve egemenliklerini güçlendirmeye ve genişletmeye dönük çalışmaları sırasında bu güçler, hedeflerine ulaşma yolunda duran bütün her şeye yıkım ve katliam operasyonları yapmaktadırlar. Ayrıca zorla Afgan Müslümanlarının beyinlerini yıkıma ve onları liberal ve demokratik özgürlükler fikirleriyle doldurma operasyonu yapmaktadırlar. Dolayısıyla Karzâi ve Zerdâri gibi yöneticiler ile bu katliam makinesine yardım ve destek elini uzatan Keyâni gibi ordunun başındakiler tarafından yapılan şey işte budur. Hatta bunlar, bu iğrenç görevlerini uygulamak için kiralık katiller (şebbihalar) olarak Müslüman askerleri kullanmaktadırlar. Nitekim açıktır ki onlar, bu ümmetin yüzlerce iffetli kızlarının ve çocuklarının öldürülmesini, Batılı efendilerinin önünde eğilme ve onların rızalarını elde etme yolundaki arızi ve önemsiz bir durum olarak görmektedirler.

Bizler, Afganistan ve Pakistan'daki ordu subayları ve komutanlarından olan muhlis evlatlarımıza sesleniyoruz; kardeşlerinize, bacılarınıza ve çocuklara karşı işlenen bu cürümlere daha ne zamana kadar gözlerinizi kapatacaksınız?  Bu sırada sizlerin görevi, bu kanları, canları ve ırzları korumak değil midir? Bu işgalin, musibetlerin ve ümmetiniz içerisindeki kan göllerinin devam etmesine nasıl izin verebiliyorsunuz Allah aşkına? Sizler, Müslümanları koruyan ve Müslüman bir kadının çağrısına bir cevap olarak Emevî Halifesi el-Velîd'in bu kadının hayatını ve ırzını Hindu Raje Dahir'den koruması için kendisini gönderdiği cesur komutan Fatih Muhammed İbn-ul Kasım'ın torunları değil misiniz? Dolayısıyla bizler sizleri, harekete geçmeye, görevinizi yerine getirmeye, haydutlara karşı ümmetinizin evlatlarının kanlarını savunmaya ve Müslümanların topraklarını saldırgan işgalcilerden kurtarmaya davet ediyoruz. Yine sizleri, yabancı ülkelerin çıkarlarını gerçekleştirmek ve onları korumak için sizleri kurbanlar olarak kullanmak yoluyla sizlere utanç lekesi süren bu ödlek yöneticilere olan bağlılığınızı kırmaya çağırıyoruz. O halde bu ümmetin kahramanları ve kurtarıcıları olmanız için nusretiniz ve  bağlılığınız Hilafet'i kurmak için olsun. Zira müminlerin koruyucu kalkanı Hilafet'tir. Yine Hilafet, savaş, masum sivillerin öldürülmesini ya da ekin ve neslin yok edilmesini önlemek de dahil hayatın tüm alanlarına dair hükümler içeren kapsamlı bir sistemdir. Nitekim Afganistan ve Pakistan, dahası tüm İslam ülkelerindeki kadınlar ve çocuklar, koruyucu Hilafet ve kanlarını ve ırzlarını savunması amacıyla liderleri Muhammed İbn-ul Kasım için gözyaşı dökmektedirler. Ey İslam ordularının evlatları! Allah'a davet edene icabet etmeyecek misiniz?

وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيرًا "Size ne oluyor da Allah yolunda ve 'Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu beldeden çıkar, bize katından bir veli, koruyucu gönder ve bize katından bir yardımcı gönder' diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?!"[en-Nisa 75]


Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER