Cumartesi, 18 Recep 1446 | 2025/01/18
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Dr. Afiyet'in Zalimane Yargılanmasına Kaşı Ülkede Gösteriler Düzenlemektedir Afiyet Sıddıki ve Onun Gibi Diğer Müslüman Kadınların İntikamını Almaya Muktedir Olan Sadece Hilafet'tir

Dr. Afiyet Sıddık, beş sene boyunca işkence gördükten ve evlatlarından mahrum bırakıldıktan sonra Amerika, nihayet Dr. Afiyet'i kesinlikle işlemediği bir suçtan dolayı yargıladı. Her kim vahşilikte ve suç işlemekte Firavun ve Hülagi'yi bile geçen Amerikan yönetiminden insaf ve adalet beklerse kendisini aldatmış olur. Zira Dr. Afiyet'in davasında, tanıkların ifadesinin çelişkili olmasına rağmen jüri heyeti Pakistanlı saliha kadını suçlu buldu. Bu da onun, suça teşebbüs etmek suçlamasıyla 60 yıl hapis cezasına çarptırılma olasılığı anlamına gelmektedir. Bu, göğsünden vurulan Dr. Afiyet'in kendisi de dahil aklı başında birinin onaylamasının imkansız olduğu bir hükümdür.

Hain Pakistan yöneticileri, bu çirkin cürüme ortaktırlar. Zira Dr. Afiyet'in akıbeti nasıl olur da Pakistan'dan kötü namıyla bilinen Bagram cezaevinde son bulmuştur? Dr. Afiyet ve üç çocuğu kimin emriyle kaçırıldı? Geçen beş yıl içerisinde neredeydi? Diğer iki çocuğu nerede? Demokrat Pakistan yöneticileri, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler ve onlar akletmezler de. Zira onlar, hıyanette kendilerini sollayan diktatörler gibi Amerika'nın kölesidirler.

Kendilerini demokrasiye adayanlar ve sürekli onun için pembe tablolar çizen o kimseler hani nereye kayboldular? Bu zulüm, çoğunluğu rahatlatmak için azınlığı feda eden kapitalist demokrat sistemin ürünüdür.

Dr. Afiyet Sıddıki'nin düştüğü bu zulüm yeni değildir. Zira "Ebu Garip" cezaevi, belki de Afiyet'in maruz kalmış olduğundan daha çok zulme maruz kalan bacılarımızdan çoğunun çilesine ve sıkıntısına tanıktır. Tüm bunlara rağmen yöneticilerimiz, Müslüman erkek ve kadınları tutuklatıp kurtların pençesine teslim etmek için av köpeği gibi efendilerinin emrinde çalışmaktadırlar.

Ümmet bilmelidir ki Afiyet Sıddıki ve onun gibi mazlum Müslüman bacılarımızın kafirlerin ellerinden kurtuluşu asla düşman karşısında rica minnet etmek ve zelilleşmekle olmaz. Bilakis bizler, İslami Hilafet'in rayesinin gölgesi altında cihada çıkıp Müslüman ordu yoluyla iffetli Müslüman kadınları hürriyetlerine kavuşturan Muhammed Bin Kasım ile Mutasım'ın yaptıklarını yapmalıyız. Bunun içindir ki Hilafet Devleti'ni ikamet etmek için güçlerimizi bir araya toplamalıyız. İşte o zaman Amerika'nın, erkeklerimizi ve kızlarımızı elinde tutup tutmayacağını ve onları, bölgede esir olacak olan askerleriyle değiştirip değiştirmeyeceğini göreceğiz?

Hizb-ut Tahrir, Pakistan Silahlı Kuvvetlerine nidada bulunarak onlara şöyle seslenmektedir: Bacılarınızın ırzları kirletilirken daha ne zamana kadar sessiz kalmaya devam edeceksiniz? Bacılarınızın ırzlarını savunmak ve onları melun kafirlerin ellerinden kurtarmak için harekete geçiniz ki bu yolda şehit olasınız. Vallahi dünyanın kurtuluşu ve ahiretin felahı bundadır. Sizler de çok iyi biliyorsunuz ki bunun, başınıza çöreklenen bu hain yöneticilerle olması imkansızdır. Bunun içindir ki hain yöneticileri kaldırıp atıp kafir nizamlarını kökünden sökerek Hilafet Devleti'ni ikame etmesi için Hizb-ut Tahrir'e nusret veriniz. Zira Dr. Afiyeti kurtarıp onu evine döndürmenin en pratik ve hızlı yolu işte budur.

Hizb-ut Tahrir bugün, Dr. Afiyet hakkındaki zalimane yargılamanın korkunçluğunu protesto etmek amacıyla İslamabad, Karaçi, Lahor ve Peşaver'de gösteriler düzenlemiştir. Göstericiler, üzerinde "Ey Pakistan Ordusu, Afiyetin İntikamını Al. Hilafeti İkame Et ve Amerikan Varlığına Son Ver" yazılı pankartlar taşımışlardır. Bunun yanı sıra göstericiler, cihat düzenlemek ve Müslümanların hurumatlarının savunulmasını başlatmak amacıyla Hilafeti Devleti'ni ikamet etmesi için Pakistan ordusunun Hizb-ut Tahrir'e nusret vermesini talep etmişlerdir.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- وَلاَ يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّىَ يَرُدُّوكُمْ عَن دِينِكُمْ إِنِ اسْتَطَاعُواْ "Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler." [el-Bakara 217] Bu Ne Bir Yanlış Anlama Ne de

30.01.2010'da Amerikan kuvvetleri ile haçlı NATO kuvvetleri, Vardak şehrinin Sidobad bölgesinde Afgan ordu kuvvetlerinden beş kişiyi katletti ve bunun bir dost ateşi veya insansız uçaklar tarafından yapılan bir hata sonucu olduğunu iddia etti.

Hakikatte ise meydana gelen bu olay, Londra konferansının semerelerinden bir semeredir. Afganistan hükümeti ve basın organları, ikiyüzlülük yaparak her zaman yaptıkları gibi bu olayla ilgili hakikatleri ve gerçek rakamları gizlediler. Bu ise kukla Karzai hükümetinin, sömürgeci Batılı efendilerine boyun büktüğüne dair güçlü bir kanıttır.

Olay, Sidobad bölgesindeki Mammal köyündeki bir evde yapılan aramalardan sonra cereyan etmiştir. Haçlılar, aranan mücahitlerin liderini bulamayınca ev sahiplerinden iki kişiyi tutuklamışlar kadınlar ise çığlık atarak üzüntüyle ağlamışlardır. Bunun üzerine Afgan ordusunun askerlerinden biri, Amerikan kuvvetlerine ateş açarak onlardan ikisini öldürdü. Amerikan kuvvetleri de bu olayın intikamını almak için insansız uçaklarla Afgan ordusunun askeri üssünü vurmaya yöneldi ve bir saatten fazla süren çatışmaların ardından beş Afgan askeri öldü ve yedisi yaralandı.

Aynı bölgede 29.01.2010'da yaşanan başka bir olayda ise Afganlı bir tercüman, ateş açarak haçlı Amerikalı askerlerden altısını öldürmüş ve üçünü de yaralamıştır. İşte tüm bu olaylar, Afganistan'daki Amerikan kuvvetleri ile NATO kuvvetlerine karşı negatif duyguların arttığını göstermektedir.

Ajan Karzai rejimi, Afganistan'daki Müslümanlara karşı yürütülen vahşi soykırım silsilesini durdurmada başarısız olmuştur. Dahası o, Müslümanları Müslüman kardeşlerine karşı sömürgeciler tarafından desteklenen güvenlik kuvvetlerinin içerisine istihdam etmek yoluyla bu katilleri daima desteklemiştir. Bu fasit ajan rejim, soruşturma ekipleri göndermek, başarısız komisyonlar oluşturmak, bazı kınama kelimeleri kullanmak ve bunların hatayla ve bir dost ateşiyle gerçekleşen olaylar olduğunu söylemek yoluyla bu vahşi amellere meşruiyet kazandırmaktadır.

Soruşturma komisyonları atanmasından maksat, Müslümanların duygularının şiddetini hafifletmek ve İslam'ın ve Müslümanların düşmanları bu vahşi haçlılara karşı Müslümanlar tarafından gelecek herhangi bir hareketi uzaklaştırmaktır. Daha önce bunun gibi nice soruşturma komisyonu gördük ama hiçbir rapor bir ilerleme kaydedemedi. Bilakis bu, hiçbir faydası olmayan uygulamalardan ibarettir.

Hilafet'i geri getirmek ve bir imam veya halifeye biat etmek, İslami orduyu cihat ve İslam'ı yaymak için seferber etmek yoluyla Müslümanların beldelerinin bu otoriter rejimler ile Batılı haçlı işgalinden kurtulmasını sağlayacaktır.

إنما الإمام جنة يقاتل من ورائه ويتقى به "İmam (halife) bir kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur."

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Üyesi Taci Mustafa, Genel Bir Görüşmede İngiltere'nin Afganistan Büyükelçisini Muhasebe Etti

Londra / Britanya

Geçen gece Londra'da genel bir görüşmede İngiltere'nin Afganistan Büyükelçisi Sayın Mark Sedwill, salı günü Afganistan hakkında yapılacak Londra konferansına yönelik hazırlıkların arifesinde gazetecilerden oluşan bir kalabalığa bir konuşma yapmıştır.

Sayın Mark Sedwill, Afganistan'daki sivillerin işleri için NATO yüksek temsilcisi olarak atanmasının ardından Brüksel'den döndü.

Konuşmanın ardından Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Taci Mustafa yüz yüze konuşmak için büyükelçiye doğru yöneldi ve Taci Mustafa söze şöyle başladı: "Ben, Afganistan'da mevcut bir cemaat olan Hizb-ut Tahrir'denim. 2001'deki işgalden bu yana İngiltere, Birleşik Devletler ve NATO'nun politikaları altında yolsuzluk, uyuşturucu üretimi ve istikrarsızlık daha da artmıştır. Sekiz yıldır Afganistan'daki durumları kontrol eden Batılı kuvvetler, Afganistan'ın geleceğine dönük çözümler sunacak konumda değillerdir. Bu Londra konferansı ise başarısız fikirleri yeniden tekrarlama girişiminden öte bir şey değildir."

Sayın Mustafa, artık bu yıkıcı sömürgeci işgalin sona ermesinin vaktinin geldiğini belirtince Sayın Sedwill, buna katılmıyorum sözüyle karşılık verdi. Ardından da Afganistan'da süren Batılı işgalin bir işgal olduğunu inkar ederek çarpıtma yoluyla işgali meşrulaştırmaya çalıştı.

Aynı şekilde Taci Mustafa, Hizb-ut Tahrir'in 27 Ocak 2010'da, Batının Afganistan'a yıkıcı müdahalesi, Pakistan üzerindeki ciddi etkileri, bölgeye güvenliği ve istikrarı getirecek olan İslami çözüm hakkında bir rapor yayınlayacağını ilan etti.

Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

افضل الجهاد كلمة حق عند سلطان جائر "Cihadın en faziletlisi zalim sultan karşısında hak sözü söylemektir." [Tirmizi]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Miliband Diyor ki: Şeriat Tamam da Hilafet Asla! Biz de Diyoruz ki: İslam'ı Yeniden Tanımlamaktan ve Müslümanların Memleketlerine Müdahale Etmekten Vazgeçiniz

İngiltere Dışişleri Bakanı Miliband, işgalin yıkıcı "etkilerini" gidermek için ülkesinin Afganistan'da bir anlaşma yapacağını ve İngiltere'nin, İslami "şeriat" cumhuriyetini kabul edebileceğini ama Hilafet'i kesinlikle kabul etmeyeceğini ifade etti.

24 Ocak 2010 Pazar günü "Sohbet" programında BBC ile yaptığı röportajda program sunucusu Andrew Marr, "...Şayet tüm bunlar, el-Kaide'nin bir müdahalesi olmaksızın Taliban'ın Kabil'de şeriatla hükmeden Hilafet nizamına bağlı bir hükümet oluşturmasıyla sonuçlanırsa bu kabul edilebilir mi?" şeklindeki sorusuna Miliband şöyle cevap verdi, "Hayır! Çünkü sen 'Hilafet' dediğin zaman el-Kaideden bahsediyorsun demektir. Şeriat ise farklı bir husus olup Afganistan İslami bir cumhuriyettir ve böyle kalmaya devam edecektir."

Miliband'ın yorumları hakkında Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Taci Mustafa şöyle dedi: "Miliband, Batılı dış politika çevrelerindeki karışıklığın yanı sıra sömürgeci İngiltere'nin çıkarları ile örtüşen şekilde İslam'ın yeninden tanımlanmasına dönük artan girişimlere de ışık tutmuştur."

"Terörizme karşı bir savaş başladı ve onlar, insanlara liberal demokrasiyi silah gücüyle zorla kabul ettirecekleri kanaatindeydiler. Böylece İngiliz hükümeti, dünyanın herhangi bir yerinde şeriata veya Hilafet'e imanı 'aşırılık' olarak tanımladı. Şimdi ise Miliband diyor ki, cumhuriyet sistemi çerçevesindeki şeriat kabul edilebilir bir husus ama Hilafet asla! Bunlar, İslami alemdeki Müslümanların yönetim nizamını belirleme işinin kendilerine düşmediğini ne zaman anlayacaklar? Bunlar, siyaseti İslam'dan, İslam'ı yönetimden ve şeriatı Hilafet'ten ayırma teşebbüslerinde başarısız olacaklarını ne zaman anlayacaklar? Bu Müslümanlar, sadece İslam dünyasına kısmen kontrol ve etki etmek için herhangi bir şey yapmak olmadığını tamamen ne zaman anlayacaklar? Gerçekte şeriat, bir yönetim nizamını içermektedir ki o da Hilafet'tir ve şeriat, İslam dünyasını sömürgecilik ilmiğinden kurtaracak olanın Hilafet olduğunu emretmektedir. Yönetim, yargı, ekonomi ve toplumda İslam nizamlarından kopuk şeriat diye bir şey yoktur. Dolayısıyla Batılı müdahaleler yüzünden kaos, kan ve gözyaşına sürüklenen Afganistan, Pakistan ve bölgeyi istikrara ve güvenliğe kavuşturacak olan tek fırsat Hilafettir. Miliband, İngiltere ile Amerika'nın çıkartıp fitilini tutuşturdukları sorunlarda İslam'ı suçlayarak daha fazla savaş propagandası yapılmasını savunmada Brown, Blair ve Bush'un çizgisini takip etmektedir. Laik-liberal bir İslam dünyası taleplerinden geri adım atmasına rağmen İslam dünyasının Batı destekli zorbacı yönetim altında kalmasına geçit veren ılımlı İslam üzerindeki ısrarlı girişimini sürdürmektedir. Müslümanlar, İslam'ı, Kur'an'ı ve sünneti bilmelerine rağmen Batılı müdahaleler onları bitkin düşürmüştür. Artık Batının sadece kuvvetlerini değil bilakis bölgedeki tağutlara destek vermeyi bırakmalarının ve fasit nizamlarını alemlerin Rabbinden bir farz olan çok ihtiyaç duyduğumuz Hilafet'i kuracakları beldelerimizden çıkarmalarının zamanı gelmiştir."

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Bölgeye İlişkin Alternatif Bir Yol Olarak, 'Afganistan-Pakistan: Kaybedilmiş Savaş' Adlı Bir Rapor Yayınladı

Hizb-ut Tahrir / İngiltere, "Afganistan-Pakistan: Kaybedilmiş Savaş" adlı raporunu, bugün Londra'nın merkezindeki bir basın toplantısında resmi bir şekilde yayınladı. Rapor, 28 ocak perşembe günü İngiltere Başbakanı Gordon Brown ile Hamid Karzai'nin ev sahipliğindeki Afganistan ile ilgili Londra konferansı ile eş zamanlı olarak yayınlanmıştır. Basın toplantısına, Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Taci Mustafa eşliğinde Hizb-ut Tahrir'in idari cihaz üyesi Cemal Harwood ile Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Pakistan lecnesinden Atıf Salahaddin başkanlık etti. Cemal Harwood konferansın açılışını yaptı ardından Taci Mustafa, yeni raporun yayınlanmasıyla alakalı resmi bir açıklamada bulundu. Bunu da doğrudan soru-cevap oturumu takip etti.

Taci Mustafa, Batılı liderlerin 2001'de Afganistan'a saldırı ve işgal kararı aldıklarında insanlara nasıl daha iyi bir yaşam ve geniş bir gelecek vaat ettiklerini açıklayarak şunları söyledi: Ancak ortaya çıkan manzara şudur ki Batılı savaş, Afganistan'da binlerce Müslüman'ın katledilmesine yol açan vahşi İşgal altındaki felaketlerden ve kanların akıtılmasından başka bir şey getirmedi. Batı, "özgürlük, insan hakları ve demokrasi " vadinde bulundu. Ancak bunun yerine yolsuzlukla ve Afganistan'ın dört bir tarafında barbar savaş ağalarının ellerini serbest bırakmakla tanınan Hamit Karzai'nin demokratik rejiminin doğduğu bir sırada Afganlıların, Bagram ve Guantanamo'da tutuklanıp işkence edildiklerine dünya tanık olmuştur.

Bunun yanı sıra 2001'de Amerikalılar gelmeden önce istikrarlı bir ülke iken savaş Pakistan'a sıçrayarak terörün tırmanmasına ve daha çok kan akmasına yol açtı. Pakistan halkının günlük olarak bombalanması ve Blackwater ile Dyncorp gibi sorgusuz sualsiz dolaşan ve cinayet işleyen Amerikan paralı askerlerine izin verilmesi hususunda Zerdari-Gilani ortak rejiminin özel ve genel olarak Amerika ile yaptıkları işbirliği gölgesinde Pakistan'ın egemenliği değersiz bir hale geldi. Bir taraftan Amerika, Pakistan'ı zayıflatmak hedeflerken diğer taraftan bölgede Hindistan'ı güçlendirmek için çalışmaktadır. Artık Pakistan krizinin, Zerdari'nin yok edilip Pencap, Pahtan, Sind veya Beluşlu olmalarına bakmaksızın İslam'a iman etmeleri esası üzerine sadece Pakistan halkını birleştirmekle kalmayıp bilakis İslami alemi birleştirmek için de çalışacak olan Hilafetin ikamesinden başka çözümü yoktur.

Diğer taraftan Atıf Selahattin, Taliban ile bir uzlaşmaya varmak amacıyla son bir girişim için Obama'nın "dalgalı" planının bir parçası olarak 30.000 ek kuvvetin gönderilmesini kınadı. Gordon Brown ve diğer liderler, belki bu alçaltıcı hezimetlerini önlerler diye perşembe günü savaşçılara bir rüşvet verilmesi girişimi altında "çek defterlerini" çıkaracaklardır. Selahattin, Pakistan'da yeni askeri operasyonların yapılması hususunda ısrar ettiği bir sırada Batıyı Afganistan'daki Taliban ile müzakereye yapmanın peşinde koşturan gerekçenin ne olduğunu sordu. Yoksa Pakistan'ı kurtarmak adına Afganistan'da barışı mı tercih ediyorlar?

Cemal Harwood, Hizb-ut Tahrir'in Batılı kuvvetlere Afganistan ve Pakistan'dan acil çekilme çağrısı yapan raporunu açıkladı. Raporda, Batının silah zoruyla dayattığı laik değerler sistemine gebe kalmamaları için oradaki insanları geleceklerini kendilerinin belirlemeleri çağrısında bulunuldu. Harwood, Hilafet'i ikame etmek, Amerika'nın sömürgecilik kabusuna son vermek ve sınırlarının güvenliğini sağlamak için Pakistan halkını her toplumsal düzeyde Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaya çağırdı. Toplantı, Taci Mustafa'nın yaptığı dua ile son buldu.

 

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Dakka'da "Şeyh Hasina ve Hükümetini Devirin" Sloganı Altında Büyük Bir Protesto Gösterisi Düzenledi

  • Kategori Bangladeş
  •   |  

Yüzlerce kişi bugün Hizb-ut Tahrir’in; Şeyh Hasina ve hükümetini yok edin ve hilafeti yeniden kurun sloganı altında düzenlediği protesto gösterisine katıldı. Gösteri Muktangon’dan başlayıp ulusal basın bürosu önünde son buldu. Programın bitiminden az önce partinin değerli üyesinden biri konuşma yaparak; hükümetin son derece baskılarına rağmen böylesi bir gösteriyi ümmetin adına Hizb-ut Tahrir’in gerçekleştirdiğini belirtti ve devam ederek ülke Müslümanlarının Şeyh Hasina ve hükümetinin devrilmesini dört gözle beklediklerini sözlerine ekledi. Ayrıca Şeyh Hasina’nın haçlıların ve Budist güçlerin yani Amerika, İngiltere ve Hindistan’ın sadık ajanı olduğunu söyledi.

Şeyh Hasina hükümeti Budist Hint hükümetiyle Şubat 2009’da işbirliği yaparak BDR komutanlığını ve Bangladeş ordusunu zayıflatmak amacıyla BDR subaylarını öldürtmüş ve öldürmüştür. Hasina hükümeti sadece Emperyalist güçlerin arzularını gerçekleştirmekte, asla halka vaat ettiği sözleri yerine getirmemektedir. Şeyh Hasina ve hükümetinin sergilediği sabit duruş İslam’a ve Müslümanlara karşı işlenen bir suçtur.

Konuşmacı şuanda yaşanan problemlerin ana kaynağının demokratik küfür sistemi olduğunu söyledi. Halida Zia ve BNP koalisyonunu da, Şeyh Hasina ve Avami koalisyonuna alternatif olamayacağını, sadece Hilafet’in ümmetin arzularını yerine getirerek Emperyalist Kafir ve Budistleri yok edeceğini belirtmiştir. Hizb-ut Tahrir halkı; Şeyh Hasina hükümetini ve demokratik küfür sistemini ortadan kaldırmaya çağırdı. Güç sahiplerine Halid B. Velid’in torunları diye atıfta bulunarak hükümeti devirip partiye nusret yolunu açmaları ve Hilafeti yeniden kurmaları için çağrıda bulunuldu.

 

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Yargı Reformu mu Yoksa İslam Nizamının Tatbik Edilmesi mi?

Erzincan başsavcısının, Erzurum özel yetkili cumhuriyet savcısı tarafından "Ergenekon terör örgütü üyeliği, sahtecilik, iftira ve tehdit" suçlamasıyla gözaltına alınıp tutuklanması ve 3. ordu komutanının sorguya çağrılmasının ardından Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK), Erzurum özel yetkili savcısının yetkilerini elinden alması hükümet ile yargıyı karşı karşıya getirdi.

İktidara geldiği günden beri başta ordu olmak üzere İngiliz yanlısı laik kurumları etkisiz hale getirmeyi kendisine görev sayan AKP hükümeti, özellikle 2008 yılından bu yana Ergenekon terör örgütü adı altında TSK'ya yönelik başlattığı tutuklama kampanyasında ciddi başarı elde ettiğini görüp bunun içerisine her zaman karşısında bir engel teşkil eden yargı mensuplarını da katmak isteyince HSYK tarafından Erzurum özel yetkili savcısının yetkilerini alması şeklinde belki de hiç beklemediği tehditvari bir karşılık buldu ve bunun akabinde yargı mensuplarıyla hükümet arasında yaşanan karşılıklı sataşmalarla durum bir yargı krizine dönüştü. Böylece İngiliz yanlısı Kemalist laik kurumlarla Amerikan yanlısı demokrat laik hükümet arasında yıllarca süren gizli çatışma ayan beyan ortaya çıkmış oldu. Müslümanların akidesine aykırı laiklik (dinsizlik) akidesine, yani beşerin çıkardığı kanunlara dayalı olan yargının AKP hükümeti tarafından reforme edilmesi asla Müslümanların lehine olmayacaktır. Zira AKP'nin yapacağı değişiklik katiyen İslam akidesine dayalı şeri hükümler çerçevesinde olmayıp bilakis kafir Batı patentli ve Amerikan türetmesi küfür fikirleri olan özgürlükler ve demokrasi fikirleri çerçevesinde olacaktır. Oysa İslami şeriata göre hükümleri koyan insan değil bizzat Allah'tır ve Allah Subhanehu, insanların ve sultanın, alakalarında ve amellerinde koyduğu hükümlere uymalarını zorunlu kılmış ve bunun dışında hükümler çıkartıp bu hükümlere uymalarını haram kılmıştır. Yani ister mevcut yargının savunduğu fikirler olsun isterse de AKP hükümetinin yapacağı reformlar olsun hepsi Müslümanların akidesiyle uyuşmayan küfür fikirlerine dayalı olup bunlardan herhangi birisini desteklemek Müslümanlara haramdır.

Ey Türkiye'deki Müslümanlar!

O halde yargısıyla, anayasasıyla ve kanunlarıyla sadece İslam nizamını tatbik edecek olan Raşidi Hilafet Devleti'ni bir an önce ikame ediniz. Küfür fikirlerine dayalı bu kokuşmuş yargıyla onun savunucuları olan hain idarecilerden kurtulmanın başka yolu yoktur.

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنْ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ "Yoksa onlar hala cahiliye hükmünü mü istiyorlar. İnanan bir kavim için Allah'tan daha iyi hüküm veren mi vardır?" [el-Maide 50]

Yılmaz Çelik
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

Soru-Cevap

Soru: Obama yönetimi, 29.01.2010 günü Amerikan kongresine Tayvan'a Patroit Füzeleri, helikopter, mayın tarama gemisi, F16 savaş uçaklarının iletişim donanımlarını kapsayan 6,4 milyar dolar tutarında silah satmayı planladığını bildirdi.

O halde Tayvan'la silah anlaşmasından Amerika'nın çıkarı nedir? Ekonomik kriz döneminde kısmen kendisini desteklemesinin yanı sıra özellikle Obama'nın gelmesi ve 2009 kasım ayında Çin'i ziyaret etmesinin ardından Çin ile olan ilişkilerinin iyileşmeye başladığı bir sırada Amerika, Çin'le ilişkilerini nasıl olur da riske sokabilir? Tayvan'ı Çin'in temsilcisi olarak tanımaktan vazgeçmesinden sonra Tayvan'ın Amerika için bir önemi var mıdır? Yoksa bunun arkasında başka maksatlar mı vardır? Bunu açıklamanızı rica ediyoruz. Allah sizleri hayırla mükafatlandırsın.

Cevap:

 

1. Soruda geçtiği üzere Obama yönetiminin 29.01.2010'da Tayvan'a füze kalkanı, helikopter, mayın tarama gemisi, F16 savaş uçaklarının iletişim donanımlarını kapsayan 6,4 milyar dolar tutarında silah satmayı planladığını bildirdiği doğrudur... Bunun üzerine... Çin, şiddetli şekilde rahatsız ve öfkeli bir tepki verdi. Zira Çin'in güçlü tepkisi altında Çin Dışişleri Bakanı Hu Yafei'nin Yardımcısı, bir açıklama yaparak Tayvan'a silah satılmasına ilişkin bu Amerikan projesinin, "Şüphesiz Çin-Amerikan ilişkilerine zarar vereceği, iki ülke arasında büyük alanlardaki değişim ve işbirliği üzerinde olumsuz ve riskli yansımaları olacağı" noktasında uyardı. Ve şöyle ekledi: "Çin'in ayrılmaz bir parçasını oluşturan Tayvan'a silah satılmasına dönük bu yeni Amerikan adımı, doğrudan içişlerine müdahale etmek, Çin'in ulusal güvenliğini büyük bir tehlikeye maruz bırakmak ve ülkenin barışçıl şekilde yeniden birleşmesini hedefleyen çabaları yok etmektir." Ayrıca Pekin'deki Amerikan büyükelçisine de sert bir dille nota verildi. [Xinhua Çin Sitesi /30.01.2010] Ayrıca Çin Dışişleri Bakanı Hu Yafei, Amerika'nın Tayvan'a silah satışları karşısındaki ülkesinin kararlı tutumunu dile getirerek şöyle dedi: "Birleşik Devletler, güçlü muhalefeti ve yinelenen Çin protestosunu küstahça görmezlikten gelerek Tayvan'a 6,4 milyar dolar tutarında silah satmayı planladığını duyurmuştur." Ve şöyle dedi: "Bu adım, Çin ile Birleşik Devletler tarafından ortaklaşa yapılan üç açıklama özellikle de 17 ağustos açıklaması ile açıkça çelişmektedir." Ayrıca bunun Çin'in içişlerine toyca yapılmış bir müdahale olup Çin'in ulusal güvenliğine ve barışçıl şekilde yeniden birleşmesi çabalarına zarar vereceğini ifade ederek Amerika'nın bu anlaşmaya ilişkin hatalı kararını derhal iptal etmesini, Çin'in temel çıkarlarına ve Tayvan boğazı üzerindeki ilişkilerin barışçıl gelişmesi teyidine bağlı kalmaya saygı göstermesini talep etti. [Aynı kaynak] Aynı şekilde Çin Savunma Bakanlığı ve Çin Halk Meclisi Dışişleri Komisyonu, Tayvan'a yönelik Amerikan silah anlaşmasını sert bir dille protesto eden benzer açıklamalar yaptılar. Bunların dışında Çin, protestosuna ilişkin somut adımlar attı. Zira Çin Dışişleri Bakanlığı tarafından bir basın açıklaması yayınlanarak: "Çin, iki ülkenin orduları arasındaki değişim programlarının yanı sıra yakında yapılması halinde aslen kararlaştırılan stratejik güvenlik, silah kontrolü, silahların yayılımını engelleme hakkında bakanlar düzeyindeki istişareleri kısmen durdurma kararı aldı." Ve şöyle ekledi: "Çin, Tayvan'a silah satışına karışan Amerikan şirketlerine yaptırımlar da uygulayacaktır." Ve şöyle belirtildi: "Bölgesel ve devletlerarası büyük meselelerdeki Çin-Amerikan işbirliği bu mesele yüzünden kesinlikle etkilenecektir." [Xinhua /30.01.2010]

2. Bu, Çin'in tepkisi ve dikkat çekici şekildeki kızgınlığı açısındandır. Amerika'ya gelince; Çin'in tepkisine soğuk ve ilgisiz bir tepki verdi. Zira Amerikan yönetimindeki ileri gelen yetkililerinden hiç bir kimse açıklama yapmadı ve Amerika Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Laura Tischler, "Bu tür anlaşmalar, Tayvan boğazı boyunca güvenliğin ve istikrarın korunmasına katkı sağlayacak olup bu anlaşma Amerika'nın ‘tek Çin' politikası, Tayvan ilişkilerinin yasallığının yanı sıra iki devlet arasındaki ilişkilere dönük Çin-Amerikan ortak üçlü açıklamalarla da örtüşmektedir" şeklindeki açıklaması ile yetindi [Routers / 30.01.2010] Buna rağmen bilinmektedir ki Amerika'nın bu davranışı, fiilen üçlü açıklamalarla özellikle de Tayvan'a silah satılmasına yönelik uzun vadeli politikalar uygulamaya çalışmayacağını ve adaya yönelik silah satışlarını aşamalı olarak azaltacağı sözünü verdiği 17 ağustos açıklamasıyla çelişmektedir!

3. Birleşik Devletler'in bu davranışları ne gelişigüzel davranışlardır ne de Tayvan'a silah satışından maksadı ticari bir kar elde etmektir. Bundan maksadı sadece dolar karşısında yuanın değerini yükseltmesi ve diğer ticari meselelerin yanı sıra Amerikan devletinin doğrudan müdahale ettiği Amerikan "Google" arama motorunun denetimi meselesi de dahil bir çok meselede cevap vermesi için Çin'e baskı yapmaktır.

4. Ayrıca Çin, gerek mali krizi gerekse Irak ile Afganistan'daki krizi sonucunda sarsılan Amerika'nın konumunu istismar ederek kendi muhitinden uzak şekilde devletlerarası siyasi çalışmada bulunduğu görülmektedir. Dolayısıyla Amerika, ateşi söndü sönecekken Tayvan konusu ile meşgul etmek ve bunu ısındırmak için Çin civarında etkin bir sorun oluşturmayı amaçlamıştır. Bu bir yöndendir... Diğer yönden ise bu, Amerika'nın hala güçlü bir devlet olup devletlerarası yıldızının henüz sönmediği şeklinde Çin'e yönelik bir mesaj olmasının yanı sıra diğer büyük devletlere yönelik de bir mesajdır.

5. Tayvan'ın Amerika için önemine gelince; Tayvan, Çin ile ilişkisi sayesinde elde ettiği çıkarı karşısında Amerika için önemli bir şey arz etmemektedir. Zira Amerika, 1979 yılından bu yana Tayvan'ı tanımaktan vazgeçmiş ve Çin halkını temsil edenin Çin halkı olduğunu ikrar etmiştir. Obama da yönetime gelmesinden bu yana Çin'e yönelik bu tutumlara cesaret verici diğer tutumlar eklemiş, özellikle 2009 kasım ayında Çin'e yaptığı son ziyareti sırasında Çin'e sınırsız tebessümlerde bulunmaya çalışmış, askeri ilişki de dahil onunla olan ilişkileri güçlendirmek ve geliştirmek niyetinde olduğunu ilan etmiştir... Çünkü Amerika, ister mali ister ticari ister dış politikada olsun pek çok hususta Çin'e muhtaçtır.

6. İşte tüm bunlar, Amerika'nın Çin'le olan ilişkilerini ne 6,4 milyar dolar ne de Çinlileri temsil eden bir devlet olarak Tayvan'dan vazgeçmişken devletlerarası siyasi haritada hiç bir şey ifade etmeyen Tayvan için feda etmesinin imkansız olduğunu göstermektedir.

Bunun içindir ki Çin'le atmosferleri ısındırmak hesaplanmış baskı araçlarının ötesine geçmeyecektir. Hele ki Amerika, Çin'in tepkisinin aralarındaki ilişkilerini koparma noktasına ulaşmayacağından eminken. Hatta Amerikalı yetkililerden birisi geçenlerde söyle demiştir: "Çin'in tepkisi geçicidir."

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER