Salı, 10 Recep 1447 | 2025/12/30
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir'in Resmî Sözcüsünün Kaçırılması Meselesi Navit Butt'un Ailesinden, Pakistan Askerî ve Siyasî Liderlikleri İle Bunların Gizli Birimlerine Açık Bir Mektup

Askerî Ve Siyasî Liderlikler İle Bunların Gizli Birimlerine;

Eşim Navit Butt'un, size bağlı mahzenlerde kanunsuz bir şekilde tutulmasının üzerinden dokuz aydan fazla zaman geçti. Sizler, benim eşimin bir gün olsun herhangi bir cürüm işlemediğini çok iyi bildiğiniz gibi aynı şekilde onun bir "terörist" olmamasının yanı sıra bir gün olsun ülkeye düşman herhangi bir aktivitesinin olmadığını, bilakis tek çalışmasının kâğıt, kalem ve başkalarına hayrı ulaştırmak için konuştuğu dili olduğunu da çok iyi biliyorsunuz. O halde bu bir "suç" mu ki onu kaçırdınız? Sizler, İslam adıyla ortaya çıkmış bir İslam ülkesinde İslam'ı tatbik etmek için yapılan bir çalışmayı suç mu sayıyorsunuz?! Dolayısıyla bu, bir vatandaşın yasal prosedürler uygulamaksızın kaçırılmasını, bulunduğu yerin ailesinden gizli tutulmasını ve mahkeme önünde yemin eden yalancı şahitler getirilerek onun sizler tarafından tutulduğunu inkar etmenizi gerektirecek bir suç mu?!

Ey Askerî ve Siyesî Liderlikler ile Bunların Gizli Birimleri!

Koltuklarınızı korumaya yönelik hırsınız için Allahu [Subhânehu ve Teâlâ]'yı ve Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i seven bu kişilere baskı yaptığınız yetmez mi artık? Sizler Müslüman değil misiniz? Sanki sizler, kıyamet gününde Allahu [Subhânehu ve Teâlâ]'nın önünde hesaba çekilmeyecek isiniz? Yoksa tüm cürümlerinizi bağışladığına dair Allahu [Subhânehu ve Teâlâ]'dan ahit mi aldınız? Neden masum bir adamı tutuklayarak günaha giriyorsunuz? Sizlerin eşleri ve çocukları yok mu? Sizler, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu kavlini tedebbür etmiyor musunuz?

المسلم من سلم المسلمون من لسانه ويده "Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir."

Yoksa masum Müslümanları kaçırmanızın, dolayısıyla eşlerine ve çocuklarına eziyet vermenizin, size ve ailenize huzur ve güven verdiğine mi inanıyorsunuz? Bilakis mazlumların dualarındaki lanetleri, sizleri paramparça edecektir. Zira Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in buyurduğu gibi onların duaları geri çevrilmez:

ثَلَاثَةٌ لَا تُرَدُّ دَعْوَتُهُمْ الصَّائِمُ حَتَّى يُفْطِرَ وَالْإِمَامُ الْعَادِلُ وَدَعْوَةُ الْمَظْلُومِ يَرْفَعُهَا اللَّهُ فَوْقَ الْغَمَامِ وَيَفْتَحُ لَهَا أَبْوَابَ السَّمَاءِ وَيَقُولُ الرَّبُّ وَعِزَّتِي لَأَنْصُرَنَّكِ وَلَوْ بَعْدَ حِينٍ "Üç kişi var ki duaları geri çevrilmez: iftar edinceye kadar oruçlunun, adil İmamın [Halife'nin] ve mazlumun duası. Allah, mazlum kimsenin duasını bulutların üzerine kaldırır ve göklerin kapısını ona açar ve Rab ona şöyle der: Bir süre sonra bile olsa izzetim hakkı için sana mutlaka yardım edeceğim." [Buhari rivayet etti]

Ve şöyle buyurduğu gibi:

وَاتَّقِ دَعْوَةَ الْمَظْلُومِ فَإِنَّهُ لَيْسَ بَيْنَهُ وَبَيْنَ اللَّهِ حِجَابٌ "Mazlumun duasından korkun. Zira onunla Allah arasından bir perde yoktur." [Buhari rivayet etti]

Dolayısıyla çok iyi biliniz ki; bizim  gibi masum vatandaşların ailelerinin bir çoğu sizin için sabah akşam dua etmektedirler. Yoksa ahiret azabından korkmuyor musunuz? Ya da bu dünyadaki cezadan kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz? Şayet bu şekilde zannediyorsanız, zannınız sizi hayal kırıklığına uğratacaktır. Zira çok iyi biliniz ki sizler, Batılı efendilerinizin emirlerine uyarak eşim Navit Butt'u kaçırma nedeniniz olan Hilafet'in kurulmasını asla engelleyemeyeceksiniz. Bilakis Hilafet, başınızın üzerindeki ince kılıçtan daha yakındır ve gerçekten çok yakında bizzat gözlerinizle onun kurulduğuna şahit olacaksınız.

Aynı şekilde şunu da unutmayın; şayet eşimi serbest bırakmaz iseniz, eşimi yasal olmayan bir şekilde kaçırmanız nedeniyle Hilafet Devleti'nin mahkemesinde size karşı açılan dava, öncelikli davalardan olacaktır. O halde Allah benim için sizden intikam alıncaya kadar boğazınıza sımsıkı sarılacağım ahiretten önce bu dünyadaki bu cürümünüzden dolayı karşılaşacağınız cezaya hazırlıklı olunuz!

Ey Askerî ve Siyesî Liderlikler ile Bunların Gizli Birimleri!

Hala önünüzde biraz zaman varken bu günahkar eylemeleri terk edin ve bu günahlardan kurtulun! O halde eşimi serbest bırakın, tagutların değil de mazlumların yanında yer aldığınız gibi İslam'ın, ümmetin, Allahu [Subhânehu ve Teâlâ]'nın ve Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in yanında yer almaya bağlı kalın, Hilafet'e davet edenlerin yanında durun ve Amerika ve İngiltere'nin casusları ile sömürgeci İslam düşmanlarını tutuklayın. Nitekim kendinizi ve ailenizi yaptıklarınızın lanetinden kurtarmanız için hala önünüzde biraz zaman var!

وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلاَّ أَنْ يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ  الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ  إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ "Onlardan sırf Azîz-ul Hamîd olan Allah'a iman etmelerinden dolayı intikam aldılar. O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisine aittir ve Allah her şeye şahittir. Şüphesiz inanmış erkeklerle inanmış kadınlara işkence edip sonra tevbe etmeyenlere cehennem azabı ve yanma cezası vardır." [el-Burûc 8-9-10]

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Navit Butt'un eşi.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir'in, Hilafet'e Davet Etmeye Dönük Konuşma Ve Anlatım Kampanyası Tüm Hızıyla Devam Etmektedir "Halk Raşidî Hilafet İstiyor"

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti'nin, Hilafet'e davet etmeye dönük kampanyası konuşmalar ve anlatımlar yoluyla tüm hızıyla devam etmektedir. Zira kampanya, 2013 yılının Ocak ayında Pakistan'ın nüfusu yoğun olan kentleri ile en hassas kamu alanlarında başlamış ve insanları mevcut fasit sistemi kaldırıp atmaya ve Pakistan'da İslamî Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışan muhlis bir hizbi kucaklamaya davet eden konuşmalara insanların tepkileri, olumlu ve teşvik edici olmuştur.

Konuşmacılar, insanları yaklaşan seçimler noktasında uyarmışlar ve bu seçimlerin, eski yüzlerin yanına bazı yeni yüzlerin getirilmesinden öte bir şey olmadığını vurgulamışlardır. Dolayısıyla insanların yaşamış oldukları sefaletin ve aşağılanmanın gerçek nedeni, şu an tatbik edilen demokratik kapitalist sistem olup bu sistem kalmaya devam ettiği sürece bu sefalet de devam edecektir. Nitekim diktatörlükte de durum aynıdır. Ayrıca fesat, sefalet ve aşağılanmalar bizzat demokrasi tarafından üretilmektedir. Aynen diktatörlükte olduğu gibi. Zira demokraside egemenlik halka ait olup neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen de bizzat halktır ve egemenlik Allahu [Subhânehu ve Teâlâ]'ya ait değildir. Bu da demokratik sistemde sadece seçilmişler olarak bilinen bireylerin şahsî çıkarlarına hizmet etmek içindir. Zira onlar, kendi çıkarlarına hizmet eden yasalar çıkarabilmektedirler. Dolayısıyla her hangi fasit bir kişi, üye olabilmek için seçimlerde milyonlarca Rupi "yatırım" yapmaktadır. Çünkü yapmış olduğu bu "yatırım", daha büyük bir maddî menfaat olarak kendisine geri dönecektir. Dolayısıyla demokratik sistemdeki seçimler, halkın maslahatlarını gözetmek için değildir. Bilakis o, gerek fasit unsurların işlerini gerekse onların yönetimde olmalarını isteyen sömürgecilerin işlerini gözetmenin pratik yoludur.

Ayrıca konuşmacılar insanlara, sefaleti, fesadı ve aşağılanmayı üzerimizden kaldıracak olanın sadece Hilafet olduğunu, Hilafet içerisinde yöneticilerin yasalar çıkaramayacağını, bilakis diğer tüm tebaalar gibi Allah'ın hükümlerine boyun bükeceklerini, Hilafet'in gölgesinde yönetime geldiklerinde valilerin şahsî servetlerinin sayılacağını ve -şayet hasıl olursa- servetin artması durumunda valilik dönemleri sona erdiğinde bunun yönetimleri dönemlerinde kazandıklarından alınacağını vurguladılar.

İslam, elektrik, doğalgaz, dizel, gazyağı ve benzin eksikliği acılarını üzerimizden kaldıracaktır. Çünkü Hilafet Sistemi'nde, yakıtları ve enerjiyi kapsayan kamu mülkiyetlerinin özelleştirilmesi ya da devletleştirilmesi caiz değildir, bilakis bu mülkiyetlerin sahipleri bizzat insanlardır ve devletin rolü, sadece insanların bunlardan faydalanmalarını sağlamak ve bunu idare etmektedir. Binaenaleyh Hilafet, bu kamu mülkiyetlerini özel maslahatları için istismar edemeyecek, bilakis tüm toplumun bunlardan faydalanmasını sağlayacaktır.

Ayrıca Hilafet, mevcut sistemin altında insanları felce uğratan vergi rahatsızlığı noktasında bizlere yardımcı olacağı gibi bizleri dış borçların yükünden muaf tutacaktır. İşte o zaman Hilafet, ülkede büyük kaynaklara yatırım yapılması için insanların önünü açık tutacaktır. Zira İslam'da, devletin finansman kaynaklarına ve aynı şekilde geçici vergilerin konulmasının caiz olduğu ve herhangi bir şekilde fakirlere vergilerin konulmadığı şartlara karar veren bizzat şeriattır. Dolayısıyla İslam'ın, doğalgaz, petrol, bakır ve altın gibi kamu mallarının gelirleri, öşür ve harac gibi toprak gelirleri ve zekat yoluyla ticarî kaynaklardan elde edilen gelirler de dahil gelirlerin tahsilinde yegane bir sistemi vardır ve tüm bunlar, şeri hükümlere göre hak sahiplerine harcanacaktır.

Dış siyaset açısından olana gelince; Hilafet, yabancıların Müslümanlar üzerindeki hegemonyasını kesecektir. Çünkü Hilafet, fiili muharip halinde olan kafir ülkelerle olan ilişkileri kesecek, onların Büyükelçiliklerini, onlara bağlı askerî üsleri ve özel askerî kuruluşların konutlarını kapatacaktır. Ayrıca silah ve mallarda kafirlere itimat etmek yerine onların askerî ve siyasî yetkilileri ile ilişki kurulması yasaklanacaktır. Çünkü Hilafet, tüm İslam ülkelerini tek bir devlet altında birleştirmek için çalışacağı gibi kendilerine İslamî davetin taşınmasını kolaylaştırmak için muharip olmayan ülkelerle ilişki kuracak ve muharip olan ülkeleri de izole etmek  için çalışacaktır. Nitekim bunlar, Hizb-ut Tahrir'in Allah'ın izniyle Hilafet'in kurulduğu ilk andan itibaren tatbik etmek için hazırlamış olduğu bazı örmeklerden ibarettir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Ketta, Karaçi ve Pakistan'ın Muhtelif Kentlerinde Amerika ile Demokrasisinin Neden Olduğu Cinayetleri Ve Güvensizliği Protesto Etmek İçin Ülkenin Dört Bir Tarafında Gösteriler Düzenledi

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, Ketta ve Pakistan'ın muhtelif bölgelerinde meydana gelen cinayetleri ve bombalamaları protesto etmek için birçok gösteriler düzenledi. Nitekim göstericiler, üzerinde şunların yazılı olduğu pankartlar taşıdılar: "Bombalamaların, Güvensizliğin ve İstikrarsızlığın Nedeni Amerika ve Demokratik Sistemdir", "Güvensizliğin ve Kaosun Yaygınlaşmasının Nedeni Raymond Davis Gibi Amerikalı Teröristlerdir" ve "Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri! Keyâni'yi, Zerdâri'yi ve Onların Amerikalı Efendilerini Kaldırıp Atın ve Hemen Hilafet Devleti'ni Kurun."

Gösteriler, Ketta, Karaçi ve ülkenin muhtelif bölgelerinde meydana gelen cinayetleri kınamak için düzenlendi. Nitekim göstericikler, vahşî cinayetlerin sorumluluğunu Amerika'ya yüklemişler ve özellikle de Zerdâri ve Keyâni'nin liderlik ettiği hainler tarafından korunan "Raymond Davis Şebekesi" gibi olan teröristleri belirtmişlerdir. Zira ülkenin tüm bölgelerindeki bombalamaları ve cinayetleri denetleyen bizzat bu Amerikalı teröristlerdir. Ayrıca insanların denetleme noktalarında durdurulduğu bir sırada Amerikalı teröristlerin siyah camlı ve sahte plaka taşıyan suv tipi otomobilleri bu yöneticilerin emriyle durdurulmaksızın bu noktalardan geçip gitmektedirler. Yine ülke halkının otomobilleri didik didik aranırken bu yöneticiler, Pakistanlı bir yetkilinin değil kontrol etmek dokunmasına bile izin verilmeyen mühürlü konteynerler içerisinde suç makineleri girdirmeleri amacıyla Amerikalılar için düzenlemeler yapmaktadırlar. Ayrıca bu yöneticiler, acil tıbbî ve diğer durumlar için kendisine acil ihtiyaç olmasına rağmen insanların telefon iletişimlerini keserlerken Amerikalı teröristler, ülkede cinayetler ve kaos düzenlemek için uydu telefonlarıyla başkentimizin sokaklarında ve hassas askeri üslerde dolaşmaya devam etmektedirler.

Göstericiler, mevcut çatışmanın İslam ülkelerini işgal eden ve buralarda ulusalcı, milliyetçi ve mezhepçi naralar gibi İslam ile ilgisi olmayan naraları körükleyen Batı imalatı olduğunu vurguladılar. Halbuki İslam, milliyetçiliği, ırkçılığı ve mezhepçiliği şiddetle kınamakta, tüm insanlara Adem [Aleyhi's Selam]'ın evlatları ve Müslümanlara da diğer insanların dışında tek bir ümmet olarak itibar etmektedir. Yine göstericiler Silahlı Kuvvetler içerisindeki muhlis subaylara, kendilerinin Müslümanların evlatları olduklarını, yüzyıllarca bu bölgede İslamî yönetimin mirasçıları olduklarını, tüm bunların da Allahu [Subhânehu ve Teâlâ], Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ve müminlerin yolunda olduğunu hatırlattılar ve İslam ile hükmedecek, ülke ve insanları kurtaracak ve İslam Ümmetini birleştirecek olan Hilafet Devleti'ni kurmak için otoritenin muhlis bir hizbe teslim edilmesi için çalışmak amacıyla plan yapmalarını talep ettiler.

Sonunda göstericiler, Hilafet'in kurulmasına dair sloganlar atarak barışçıl bir şekilde dağıldılar.

Not: Hizb-ut Tahrir'in bu konu hakkındaki tutumuna tam bir şekilde ulaşmak için aşağıdaki web bağlantısına erişilmesi rica olunur:

http://pk.tl/17Xf

Devamını oku...

Özür Değil Savaş Gerek, Tazminat Değil Kısas Gerek!

  • Kategori Türkiye
  •   |  

İkinci başkanlık döneminin ilk yurtdışı ziyaretini Yahudi varlığına düzenleyen ve "İsrail'le ittifakımız ebedi" diyen Obama, Türkiye Cumhuriyeti'nin 3 senede yapamadığını, tek bir günde yapmış, Yahudi varlığı Başbakanı Netenyahu'ya Mavi Marmara olayından ötürü Türkiye'den özür dilemeyi ve hayatını kaybedenlerin yakınlarına tazminat ödemeyi kabul ettirmiştir. Hükümet yetkilileri ve medya bunu bir çırpıda, "büyük başarı", "tarihi özür" ve "diplomatik zafer" olarak ilan etmişlerdir. Bu nasıl bir diplomatik başarıdır ki kuru bir özür bile 3 sene sonra gelmiş, o da Amerika'nın baskısıyla gerçekleşmiştir? Oysa Hükümet, Mavi Marmara olayından sonra büyükelçisini çekmekten ve birkaç tatbikatı iptal etmekten başka ne yapmıştır ki? Tam aksine bu olaydan sonra, ilişkiler normal seyrinde sürmüş, Ekonomi Bakanı'nın da itiraf ettiği gibi, Türkiye "İsrail"e karşı hiçbir ekonomik yaptırım uygulamamış, hatta dış ticaret hacmi rekor seviyeye çıkmıştır. Üstelik bu özür vesilesiyle Netenyahu ile telefonda görüşen Başbakan Erdoğan "Bölgenin barış ve istikrarı için hayati stratejik öneme sahip olarak gördüğü ilişkilerin son dönemde bozulmuş olmasının üzüntü verici olduğunu ifade etmiştir."

Şimdi dikkat edilmesi gereken, bu kuru özür ve 3 kuruşluk tazminatın mahiyeti değil, bunun gündeme geldiği zamanlamadır. Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun belirttiği gibi, bu adımın temeli, Türkiye ile "İsrail"in ABD'nin hayati müttefikleri olduğunu söyleyen John Kerry'nin son ziyareti sırasında hazırlanmış, Obama tarafından da dünyaya duyurulmuştur. Dolayısıyla mesele, diplomatik başarıdan ziyade Amerika'nın hayati çıkarlarıdır.

O halde nedir bu Amerika'nın hayati çıkarları? Hiç kuşkusuz bunların başında, 3. yılına giren Suriye'deki durum gelmektedir. Netenyahu ile birlikte Erdoğan'ı aradığında Obama, Türkiye ile "İsrail" ilişkilerinin eski haline dönmesinin, hem "bölgedeki son durum", hem de "Washington için" büyük önem taşıdığını söylemiştir. Çünkü Amerika, nice yetenekli uşaklarını piyasaya sürdüğü ve bu uğurda milyarlarca dolar harcadığı halde, Suriye'yi bir türlü istediği kıvama getirememiştir. Dışarıdan empoze etmeye çalıştığı çözümler, Suriye halkı tarafından bir türlü kabul görmeyince, ajanı Beşşar Esed'e daha fazla mühlet vermiş ve acımasız katliamlarını artırması için yeşil ışık yakmıştır. Suriye'deki devrimi çalmak, başarısızlığa uğratmak ve bilhassa İslami bir devlete dönüşmesini engellemek için her tür dostuyla birlikte seferber olmuş, siyasi, ekonomik, askeri ve diplomatik tüm araçlarını devreye sokmuştur. İşte böylesine kritik bir zamanda, Amerika'nın Ortadoğu'daki en hayati iki müttefikinin "küs" olması, Amerika'dan da öte bir bütün olarak Batı dünyası ve Kapitalist ideolojinin geleceği açısından ölümcül sonuçlar doğurabilecek bir risktir. Obama'nın Yahudi varlığını ziyaret eden 5. ABD başkanı olması da bu ziyaretin ne kadar kritik olduğunu göstermektedir. "İsrail"den hemen sonra Ürdün'e gidiyor olması ise ziyaretinin odak noktasını Suriye'nin teşkil ettiğinin apaçık bir alametidir.

Ey Müslümanlar! Yahudi varlığının bu özrü, yanı başındaki Suriye'den gelebilecek İslam tehlikesinden duyduğu şiddetli korkunun bir sonucudur. Daha birkaç hafta önce BM oturumunda konuşan Yahudi Cumhurbaşkanı, adeta tutuşmuşçasına "Derhal Suriye'ye müdahale edin!" diye çağrıda bulunuyordu. O nedenle bu özür aslında sahte bir özürdür. Gerçek olsa ne fark eder? Çünkü Yahudi varlığı, yalnızca Mavi Marmara gemisindeki 9 kardeşimizi katletmekle kalmamış, kurulduğu günden beri on binlerce Müslümanı katletmiş, hapsetmiş, evlerini başlarına yıkmıştır. Hepsinden önemlisi, Müslümanların mukaddes topraklarını işgal etmiş, Mescid-i Aksa'nın altını oymaya başlamıştır. Kudüs'ün Müslümanlar nazarındaki değeri dikkate alındığında, "İsrail" zulmünün, işgalinin ve sınır tanımazlığının, başka herhangi bir zalimle karşılaştırılamayacak kadar feci olduğu açıktır. Rabbimizin bildirdiği gibi, zillet ve meskenetle damgalanmış Yahudilerin sözlerini hep bozmaları bir yana, layık oldukları karşılık bu değildir. Hak ettikleri karşılık özür dilemeleri değil, Müslümanların mukaddes topraklarını gasp eden işgalci ve gayri-meşru bir varlık olmasından dolayı, onunla savaşmaktır. Katledilen kardeşlerimizin hakkı ise tazminat değil, Rabbimizin emri olan kısastır. Çünkü hiçbir Müslümanın kanının bedeli kuru bir özür ve 3 kuruşluk tazminat olamaz. Allah da bundan asla razı olmaz.

 

Devamını oku...

Ey Şam-ul İslam'daki Müslümanlar: Mübarek Ayaklanmanızdan İki Yıl Sonra: Uluslararası Komplolar Hala Devam Etmekte Olup Bizim İçin Raşidî Hilafet'in Kurulmasından Başka Bir Kurtuluş Olmadığı Gibi Allahu Teâlâ'ya İhlasla Bağlanmaktan Başka Bir Yol da

  • Kategori Suriye
  •   |  

Suriye ayaklanmasına yönelik devam eden uluslararası  komploların üzerinden trajik iki yılın geçmesinin ardından Amerika Dışişleri Bakanı John Kerry'nin 13.03.2013'de, Rusya, İran ve katil Beşar'dan her birinin resmî tutumunu destekler pozisyonda bir açıklamada bulunması, Amerika'nın gerek ayaklanmaya yönelik devam eden komplosunu gerekse katil Beşar Esed ve facir rejimi ile devam eden gizli anlaşmasını ifşa etmektedir. Zira bu açıklamada şöyle demiştir: "Esad ile muhalefetin, Cenevre'de konulan çalışma çerçevesine binaen geçici bir hükümet oluşturmak için diyalog masasına geldiğini görmek istiyoruz." Ve şöyle demiştir: "Aynı şekilde Suriye Muhalefeti'nin, işbirliği için masaya gelmesi kaçınılmazdır ve bizler de bunun için çalışıyoruz ve çalışmaya da devem edeceğiz." Ayrıca Fransa ve İngiltere, Suriye Muhalefeti savaşçılarının silahlandırılması hususunda kararlı olduklarını açıklamıştır. Zira Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, 15.03.2013'de şöyle demiştir: "Devlet Başkanı Beşar Esed'i devirmeye yönelik çalışmalara yardım etmek için savaşmak amacıyla gönderilen her türlü silahın doğru ellere ulaşacağına dair Suriye Muhalefeti'nden güvence alınmalıdır." Ancak Avrupa Birliği, bu silahların Suriye Muhalefeti'nin ortalarındaki İslamcı militanların eline geçeceğinden korktuğu için 10.03'deki bu isteği reddetmiştir. Avrupa'nın İslam karşıtlığını ifşa eden bu tutumu, onların müdahalelerini ve İslam düşmanlıklarını ifşa ettiği gibi Batı'nın, ayaklanmacıların sahip oldukları İslamî eğilimin varlığından dolayı endişeli olduğunu itiraf ettiğini ifşa etmektedir. Bu yüzden Batı, ona komplo kurmak için çalışmaktadır. Batı ajanı Arap ve İslam ülkelerinin yöneticilerine gelince; onların tutumları, Batı'yı takip eden Batılı ülkelerin tutumlarıyla bağlantılıdır. Dolayısıyla deneyimsiz Laik Suriye Dış Muhalefeti'nin, Batı'nın siyasal oyunlarının yanında yer alması, çözümlerini Şeytan Batı'dan dilenmek, müdahalede bulunsun diye ona yalvarmak ve geride kalması durumunda ona yardım etmek içindir. Bu muhalefet, Batı'nın ayaklanmaya yönelik komplosunun üzerinden iki yıl geçmesine ve bu komplolar kendileri için ifşa olmasına rağmen hala iflasları, hıyanetleri ve İslam'dan uzak oldukları ifşa olan yalancı Batı'dan çözümler istemeye devam etmektedir. Dolayısıyla bu muhalefet, ayaklanmanın küfürle hükmeden ve İslam'ın hükümleri ile terörizmle mücadele sloganları altında Allah'ın indirdikleriyle hükmedecek olan yönetimi ikame etmek için çalışan Müslümanlara savaş açan sivil devletin olduğu meyvesini hasat etmek için kendisinin sözcüsü olsun diye ona bir rol veren Batı'ya çalışmaktadır. El-Ahdar el-İbrahimî'ye gelince; tevbe etmeyen yaşlı bir Amerikan ajanıdır. Zira o, Amerika'nın istediği şekilde geçiş hükümeti ve Afganistan'da Amerika'nın çıkarı için Karzai'nin yanında savaşan uluslararası [ISAF] güçleri gibi etkin uluslararası bir güç oluşturmak amacıyla Amerika'ya hizmet etmek için sahne arkasında çalışmaktadır.

Ey Şam-Suriye'de Sabreden Mümin Müslümanlar!

Ayaklanmaya yönelik uluslararası komplonun size karşı ve katilin çıkarı için olduğuna dair bizim hiç birimizde bir şüphe yoktur. Dolayısıyla bu, gerek uluslararası toplumun ahlaksızlığının ve cürümünün boyutunu gerekse katil Beşar'ın uluslararası toplumun türetmelerinden biri olduğu, dahası bu komplonun varlığını koparan herkesi ifşa etmektedir. O halde şayet buna son vermezseniz sakın Allah katında sorumlu olmadığınızı sanmayın. Zira katil Beşar ile mücrim güvenlik birimlerinin karşısında duran, çocuklarını kaybeden ve en değerli varlıklarını feda eden sizlersiniz. O halde her kim olursa olsun hiçbir kimsenin, dininiz ve fedakarlıklarınız pahasına ayaklanmanızı ve ayaklanmanızın meyvesini çalmasına izin vermeyiniz. Ayrıca sizler, "Liderimiz Sonsuza Dek, Efendimiz Muhammed'dir" şeklinde ilanda bulunmadınız mı? Dolayısıyla efendimiz Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in yolu bellidir. Dolayısıyla da Allahu [Subhânehu ve Teâlâ], ona itaat etmemizi ve başkasına itaat etmememizi bizlere farz kılmıştır. Zira Allahu Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللَّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنِي وَسُبْحَانَ اللَّهِ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ "De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben ve bana tabi olanlar, basiret üzere Allah'a davet ederiz. Ben Allah'ı tesbih ederim ve ben müşriklerden de değilim." [Yûsuf 108]

Yine "Ey Allah'ım, Sen'den Başkasına İhtiyacımız Yoktur Ey Allah'ım" şeklinde ilanda bulunmadınız mı? O halde dininize ve nefsinize sadık olun ve Allah'tan başkasından yardım istemeyin. Zira Allahu [Subhânehu ve Teâlâ], Kendisine şirk koşan ortaklardan daha zengindir. Nitekim Azze ve Celle, şöyle buyurmaktadır:

فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَآءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلاَ يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدَا "Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, salih amel işlesin ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın." [Kehf 110]

Dolayısıyla bu geçen iki yılın ardından şu an Rabbinizin razı olacağı şekilde ilan edeceğiniz tutumun en güçlüsü, hep birlikte kalben, sözlü ve fiili olarak sadece Allah ile birlikte olduğunuzu ve sizden olan bir adamın kalbi üzerinde olduğunuzu ilan etmeniz olduğu gibi kafir Batı ile onun ajanları olan İslam ülkelerinin yöneticilerinden yardım almayı haram kılan dininizle birlikte olduğunuzu ilan etmeniz ve Dış Muhalefetin Batı ile olan ilişkisini kesmeye mecbur bırakmanızdır. Zira Dış Muhalefet, sizleri temsil etmemektedir. O halde sizleri temsil eden muhalefetin, sizin cinsinizden olması için çalışınız ki bu da; İslamî çözüme bağlı kalmasıdır. İslamî çözüm ise Allah'ın sadece Kendisine ibadet eden ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmayan kimseye vaat ettiği Raşidî Hilafet'i kurmaktır. Bu da Allahu Teâlâ'nın, şu kavlinde geçmektedir:

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hakim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaadetti. Zira onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Her kim de bundan sonra inkar ederse işte onlar fasıkların ta kendileridir." [en-Nûr 55]

Allahu Teâlâ'ya karşı ihlaslı olmak işte budur. Evet, kendisi için hesap vereceğiniz şerî kutsallarınız size ait olsun ve yolun doğrusu da Allah'a aittir.

Devamını oku...

Filistin Medya Bürosu Gazze Protestosu: ''Obama Seni Burda İstemiyoruz!''

  • Kategori Filistin
  •   |  

Hizb-ut Tahrir, Obama'nın ziyaretini red protestoları düzenliyor

Hizb-ut Tahrir, 8 Cumadilula1434 H., elmuvafık 20 Mart 2013 M. Çarşamba günü Filistin'in Gazze kesiminin bir çok noktasında, Obama'nın Filistin'e ziyaretini kınayan ve protesto eden gösteriler düzenlemiştir. Gösteriler başlıca Gazze, Cibaliya, Han Yunus ve Elberic, Nuserat ve El Mağazi kamplarında gerçekleştirilmiştir.

Gösteriye iştirak edenler ellerinde, yapılan ziyareti ve Amerika'nın İslam dünyasına karşı yürüttüğü politikayı kınayan dövizler taşımışlardır. Dövizlerde başlıca ''Ey çocukların katili Obama hiç de hoş gelmedin'', ''Amerikan terörizmi, terörizm yaftasıyla Müslümanların kanının akıtılmasına imkan sağlıyor'' sloganları yer alıyordu.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu üyelerinden Mühendis İbrahim Eşşerif gösterilerin; Filistin halkının dünyanın en büyük şer devletinin başkanının yaptığı ziyareti istemediklerinin bir ifadesi olduğunu, Filistin'li Müslümanların çektiği sıkıntıların batılı sömürgeci ülkelerin beldelerine yaptığı müdahelelerin sonucu olduğunu ve buna örnek olarak Amerikanın Yahudi varlığını kollayıp her fırsatta desteklemesinin verileceğini ifade etmiştir.

Hizb-ut Tahrir Filistin Medya Bürosu

Fotoğraflar için tıklayınız...

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Aşağılık Türkiye Yöneticilerinin Tutumlarını Kınamaya Dönük Bir Gösteri!

Yoğun güvenlik önlemlerinin ortasında Hizb-ut Tahrir / Ürdün, aşağılık Türkiye yöneticilerinin, Şam halkına destek verme, kafir Amerika ile Batı'nın lehine onların ayaklanmalarına komplo kurma, buna karşılık Hizb-ut Tahrir şebâbına savaş açmaları ve onlara uzun zalim hükümler vermeleri hususundaki tutumlarını kınayan bir gösteri düzenledi. Nitekim katılımcılar, Recep Tayyib Erdoğan liderliğindeki Türkiye rejiminin, İslamî Hilafet'e çağrıda bulunan Suriye ayaklanmasının gidişatını çarpıtma ve kafir Batı'ya bağlı Laik bir alternatif oluşturma girişimine dönük komplosunu kınamışlardır.

Büyükelçilik, hizbin heyetinin Büyükelçi ile görüşmesini ve Türkiye liderleri ile yöneticilerine yönelik mektubu teslim etmesini reddetmiş ve mektubu Büyükelçilikteki görevliye teslim etmek için bir kişinin girmesini şart koşmuştur. Bunun üzerine heyet, Büyükelçiliğe tüm heyetin girmesi ve mektubun Büyükelçiye doğrudan verilmesi üzerinde ısrarcı olmuştur. Bizler burada, Türkiye rejimine Ömer İbn-u el-Hattab'ın şu sözünü hatırlatırız: "Şayet söylemezseniz sizde hayır yoktur, şayet dinlemezsek bizde hayır yoktur." Allah bizlere ihsanda bulundu da sizlere rağmen yüzünüze karşı hakkı haykırdık ama sizler, bunu işittiğiniz halde kabul etmediniz!

Ayrıca Arapça ve kayıtlı Türkçe dilinde, Türkiye liderlerini yeniden Raşidî Hilafet'i kurarak Şam'daki Müslümanlara nusret vermek yoluyla ümmetlerinin yanında durmaya davet eden ve onları, Batı'yı itaat etmeye ve Müslümanlar, dinleri ve kanları pahasına onların planlarını uygulamaya devam etme hususunda uyaran birçok konuşmalar yapılmıştır.

Bu gösteriye, yerel ve uluslararası birçok medya organları katılmış ve Medya Bürosu Başkanı ve katılımcıların birçoğu ile bir dizi röportajlar gerçekleştirmişlerdir.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER