"Gelin kalırız" adı altında, kadın ve erkeğin altı ay birlikte yaşama hakkının olduğu, her ikisinin evli olarak kalmalarının kabul edileceği, onlar için evlilik cüzdanlarının çıkarılacağı ve bunun tartışılması için çok yakında parlamentoda yasa tasarısının müzakere sürecinin olacağı şeklindeki metnin geçtiği evlilik yasa tasarısı Bakanlar kuruluna kaldırılmıştır. Ayrıca yasa tasarısında, kadın için mehir ödenmemesine izin veren bir metin de geçmektedir.
Binaenaleyh Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika olarak bizler, deriz ki:
1-Sömürgecilik ve demokrasinin gerçek yüzü şudur ki; bu ikisi insana, kadınlara baskı ve kötü muamelede bulunmaya neden olan yasa yapma yetkisi vermektedir. Halbuki kadınlar, tüm toplumun gözetilmesinde hayatî bir dayanaktır.
2-Yasa çerçevesinde zina onaylanmaktadır. Dolayısıyla hala toplumdaki binlerce genci yok eden Frengi ve AIDS gibi hastalıkların bulaşmasına büyük katkısı olan bizzat bu pisliktir.
3-Kadınlara yönelik saldırılar devam etmektedir. Mesela kadın ve erkek birlikte yaşarken aralarında altı ay geçmeden önce bir tartışma çıksa ve kadın da hamile olsa, yasa erkeğin çocuğuna karşı olan sorumluluğunu inkar etmesine ve kaçmasına izin vermektedir. Dolayısıyla buda, hamile olan kadının tek başına bırakılarak ona kötülük edilmesi ve ardından her iki tarafın vasiliğinden mahrum kalan çocukların bulunması anlamına gelmektedir.
4-Kadın, mehrinden mahrum edilmesi yoluyla aşağılanmaktadır. Dolayısıyla bu yasa, kadının özgürlüğüne çağrıda bulunan demokrasinin yalanlarını ifşa etmektedir. Aslında bu yasa sayesinde ifşa olan, gerçekte kadına dönük zulmün ana sebebi olan ve Allah'ın kadına bahşettiği şerefinden soyutlayan demokratik yasalardır.
5-Ayrıca bu yasa, İslam'ın kutsallığını gözetmemektedir. Dolayısıyla insanlardan çoğunun inandığı gibi demokrasinin sırf seçimlerde oy kullanmak anlamına gelmediğini, bilakis demokrasinin insan tarafından kanun yapmak ve insanın Rabbinin kanunlarını bir kenara atmak anlamına geldiğini anlamamız gerçekten çok önemlidir. Bu nedenle Allahu [Subhânehu ve Te'âla] ile kanunlarını inkar eden, dinî kanunlar ve insan hayatıyla çelişen boş fikirleri taşıyan demokrasiye inananların olması hiç şaşırtıcı değildir!
Sonuç olarak hizib, İslam'ın, evli olmayan kadın ve erkeğin herhangi bir dönemde birlikte yaşamalarını haram kıldığını, zinanın büyük bir günah olduğunu, zinanın ve ona yaklaştıran her şeyin engellenmesi gerektiğini vurgular. Bunun yanı sıra İslam, kadına mehrin verilmesini farz kılmıştır. Zira o, kadının hediyesi olup evlilikte kadına olan saygının bir göstergesidir. Ayrıca şeri hükümler, kadını cinsel ticaretin bir aracı kılan ve erkek tarafından kötü muameleye maruz bırakan Batılı fikrin aksine kadının onurunu korumak içindir. Dolayısıyla herkes bilmelidir ki Kenya'da artan sorunların nedeni, İslamî ahlakın toplumdan uzaklaştırılmasıdır. Zira özgürlükler ve demokrasi sloganı altında kötülüğün tüm şekillerinin yayılmasına izin veren ve aynı zamanda da bununla çelişen her türlü fazileti yasaklayan Batılı kapitalist fikirdir. Bu yüzden deriz ki; bu yasa tasarısı, çelişkileri ibraz olan ve yeni sorunlar türeten beşeri kanunların zayıflığını vurgulamaktadır!
Şaban Muallim حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Medya Temsilcisi Doğu Afrika
H. 16 Muharrem 1434 el-muvafık M. 30 Kasım 2012 Cuma günü Humus'taki devrimciler İslami Hilafet Devleti'nin kurulusuna kadar devam etme yeminlerini yenilediler.
H. 11 Muharrem 1434 el-muvafık M. 25 Kasım 2012 Pazar günü Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayetinden hizbin Resmi Sudan sözcüsü üstad İbrahim Ebu Osman başkanlığında ve Medya Bürosu üyesi mühendis üstad Yakup İbrahim eşliğindeki bir heyet, Hizb-ut Tahrir / Pakistan'a ait olan ''Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmi Sözcüsü Navid Butt‘un kaçırılmasına 6 ay olmasından dolayı, Hizb-ut Tahrir / Pakistan ülkenin her köşesinde protesto eylemi düzenliyor'' başlıklı beyanatı teslim etmek üzere Pakistan’ın Hartum'daki büyükelçiliğine ziyarette bulunmuşlardır.
Dün ise Pakistan büyük elçiliği önünde; Amerika'nın Pakistan üzerindeki hegemonyasını yok edip yerine Hilafet devletinin kurulması için çalışan Pakistan Resmi Sözcüsü Navid Butt’un kaçırılmasının üzerinden 6 ay geçmesini protesto eden bir eylem gerçekleştirilmiştir. Elhamdülillah.
Suriye devriminde Batı'nın tüm planlarının boşa çıkmasından sonra Katar-Doha'da kurulan yeni Suriye Ulusal Koalisyonu'nu tanımadıklarını Halep'te yaptıkları geniş katılımlı bir toplantı ile açıklayan direniş gruplarının İSLAM DEVLET'İ hedeflerinden sonra Suriye konusunda bir çok şey yazılıp çizildi. Bu konuda bir çok kişi açıklama yaptı. Suriye Ulusal Koalisyonu, Devrim'in Demokratik bir geçiş ile tamamlanması yönünde direniş gruplarından destek isterken Suriye halkı ve direniş gruplarının çoğunda bu teklif kabul görmedi. Arapça yayın yapan Sky News kanalının "Gece Diyalogu" programında H. 07 Muharrem 1434 el-muvafık M. 21 Kasım 2012 Çarşamba günü bu konu konuşuldu.
Programın konukları: Hizb-ut Tahrir Lübnan Vilâyeti Medya Bürosu Başkanı Ahmet El-Kasas, ve Suriye Ulusal Koalisyonu üyesi Bessam İshak.
Program Tercümesi:
Moderatör: Suriye'de olayların patlak verdiği günden beri çok değişik cemaatler yerleşik nizamla savaşmaktadırlar. Bu cepheleri demokratik bir siyasi birlik bünyesinde toplamak için birçok girişimde bulunuldu. Son olarak SUKO adı altında bir üst çatı teşkil edilmek istendi. Lakin içinde tekfirci ve selefi gruplarında olduğu birçok grup bu koalisyonu reddettiğini ilan etti. Bunlar Suriye'de bir İslam devletini kurmak istediklerini açıkladılar. Şimdi bu konuyu Suriye Ulusal Koalisyonu üyesi Bessam İshak ve Hizbut-Tahrir Lübnan Basın Büro Başkanı Üstat Ahmet El-Kasas ile konuşacağız.
İki misafirimi de selamlıyorum! Üstat Bessam! Seninle başlayalım; Şiddet içerikli düşünceye sahip olan Selefi v.b. değişik grupların SUKO'yu reddetmeleri durumu nereye vardıracak? Özellikle SUKO'yu nasıl etkileyecek?
Bessam: Öncelikle size ve değerli dinleyicilere selamlarımı sunarım. Şehit olan Suriye devrimcilerine Allah'tan rahmet dilerim. Suriye'de geniş bir siyasi ve fikri çevre vardır. İçinde Selefi v.b. düşünceleri benimseyen gruplar da vardır. Bu yeni bir şey değildir. Biz bunların hepsini saygıyla karşılıyoruz. Bunlardan herhangi bir endişe de duymuyoruz.
Moderatör: Suriye'nin bir bölümünde İslamî bir devlet kurmalarından da mı endişe duymuyorsunuz?
Bessam: Endişe etmiyoruz çünkü Suriye halkının ezici çoğunluğu Suriye'de çağdaş/yeni, demokratik, ulusal ve çoğulcu bir devlet istemektedir. Bir takım aşırı görüşlere sahip gruplar bütün dünya devletlerinde mevcuttur.
Moderatör: Üstat Ahmet aşırı gruplar Bessam'ın anlattığı gibi midir? Onların temsil kabiliyeti nedir?
Ahmet El-Kasas: Bismillahirrahmanirrahim! Sana, misafirine ve sayın dinleyicilere selamlarımı sunarım. Öncelikle Batının tekrarlayıp durduğu bu ‘aşırı' deyimi üzerinde durmak gerekir. Batı bölgede kendine uymayan bütün siyasi düşünceleri ve onları taşıyanları aşırı diye yaftalamaktadır. Artı bugün Selefi kavramını ön plana çıkarmaktadır. Kaldı ki İslam devleti şiarını seslendirenler ve onu kurmak için bilfiil çalışanların tek bir ictihad ve tek bir cemaatten beslendiğini söylemek yanlıştır. Son iki gündür Halep'te İslam Devletini kurmak maksadıyla toplananlar ve buna azmetmiş olanlar değişik İslamî ictihad ve gruplardan oluşmuşlardır. Bunlar da tek bir şey için toplanmışlardır, o da yalnızca İslam'a bağlanmak ve Suriye'de İslamî bir devlet kurmaktır. Dahası bunlar ümmetin hadaratından fışkıran dünya görüşüne sarılmışlardır. Gerçek şu ki bölgedeki birçok laik v.b. akımlar İslam devletini kurmak isteyenlerle hakiki manada bir fikri çatışmaya girmekten kaçınmaktadır. Yaptıkları tek şey onları aşırılıkla etiketlemektir.
Moderatör: Evet, fakat Üstat Ahmet! Bu gruplar kimseye danışmadan Kendi kendilerine Suriye'de kurulacak olan yeni devletin İslamî bir devlet olacağına karar vermişlerdir. Göstergeler bunun aksine değil midir?
Ahmet El- Kasas: Görünen resmin, söylemeye çalıştığınızın tam tersine olduğunu söylememe müsaade ediniz! Şu anda Suriye dışında Suriye halkına vekâleten halkın ne istediğine karar verip ilan etmektedirler. Nitekim Suriye halkının büyük çoğunluğu Müslüman'dır. Bu durum Suriye'de başka dine mensup toplulukların bulunmasına ters düşmez. Kaldı ki Suriye halkının ekseriyeti Müslüman olduğu ve diriltmek ve dönmek istedikleri dünya görüşü ve hadaratın İslam hadaratı olduğunu görüp ifade etmemiz gayet doğaldır.
Moderatör: Biz siyasi nizamdan bahsediyoruz üstat Ahmet! Dünya görüşünden değil!
Ahmet El-Kasas: Tamamen öyle! Zira siyasî nizam, dünya görüşünde aslî bir unsurdur. Çünkü siyasi nizam ihya edilmeden İslamî hüviyetin/kimliğin hazırlanmasına imkân yoktur. Kaldı ki ‘kimlik' yalnızca birtakım şiarları seslendirmek değildir.
Moderatör: Yani siz Suriye'de grupların çoğunun İslamî bir devlet kurmak istediklerini söylüyorsunuz. Üstat Bessam! Siz buna ne diyorsunuz?
Bessam: Ben bu sözleri gerçekten garipsiyorum. Suriye halkına sözü getirmek istiyorum. 25 Mart 2011'de olaylar patlak verdiğinde Suriye halkı dinî bir devlet istememekteydi. Zira Suriye halkının istekleri açıktır. Bunlar temel hak ve özgürlüklerdir. Suriye halkı özgürlük ve saygınlık istiyor. Bunlar insanî temel haklardır. Bunlar demokratik değerlerden yansıyan hak ve özgürlüklerdir. Suriye halkı taşıdığı pankartlar ve medya araçlarıyla çoğunlukla çağdaş bir devlet kurmak istediğini ortaya koymuştur. Biz örnek bir çağdaş devlet kurmak istiyoruz. Suriye yönetimine karşı olup uzun yıllar önce Suriye'yi terk edenlere gelince onlar Suriye halkının ne istediğini çok iyi bilirler. Bu göstergeler tarihteki örneklere aykırı düşmemektedir. Tabi ki tarihteki örnek İslam devletlerini saygıyla anıyoruz. Ayrıca çoğunluğu teşkil eden Müslüman Suriye halkının akidesine de saygı duyuyoruz. Fakat bu başka çağdaş çoğulcu bir devlet istemek başka şeylerdir. Şu anda dünyada siyasi yönetimler gelişip tekâmül etmiştir. Dünya bu konuda önemli tecrübeler kazanmıştır. Şu anda yeni bir durumla karşı karşıyayız. Ulusal bir devletle karşı karşıyayız. Avrupa devletleri ulusçuluk üzere olmayan yönetimler üzerinde anlaştı. Bugün dünyada kimliklerin ve uyrukların tanımı değişti. Dini hüviyete saygılı olmamızla birlikte bugün insanlar dini kimlikler üzerinde birleşmiyorlar. Fakat bugün insanlar insanî ölçüler üzerinde bir araya gelmektedirler. Bu, Suriye'de ne olup bittiğinin cevabıdır. Bu gün Suriye'de %40'ı çeşitli dinî ve ırkî azınlıktır. Bunlar tarihte örneği olan İslamî bir yönetim altında yaşamak istememektedirler. Fakat tarihteki örneklerine saygı duyuyoruz. Bu gün çağdaş demokratik çoğulcu bir devlet istiyoruz.
Moderatör: Üstat El-Kasas sizce oluşum ve grupların kurmak istediği İslam Devleti buna aykırı mıdır? Ne dersiniz?
Ahmet ElKasas: Batı patentli, kapitalist, liberal, demokratik bir devletin çağdaş bir devlet olduğu meselesini konuşmanın kimseye bir faydası yoktur. Şu anda biz çağdaş bir araba modelinden, modadan veya çağdaş konutlardan bahsetmiyoruz. Bir siyasî nizamdan bahsediyoruz. Siyasî nizam nedir? İnsanların işlerini deruhte edecek ve aynı zamanda halkın akidesiyle uyumlu nizam hangisidir? Şu andaki konumuz budur. Muhalefet Suriye'nin yerleşik yasal siyasetinden gelmiyor. Halk, yalnızca istibdada ve Beşar Esed'in şahsına karşı ayaklanmadı. Zira biliyoruz ki Arap ülkelerindeki istibdat, -Batı onu yıllardır koruyup kolladığı halde- gerçek maksat değildir, bir araçtır. Nitekim Batı, siyasî, iktisadî kültürel ve yasamaya/hükmetmeye dair mefhumlarını onların sayesinde hayatın bütün alanlarına yerleştirdi. Ekonomik, siyasî ve kültürel egemenliğini onların sayesinde kurdu ve sürdürdü.
Moderatör: Batı, saydığınız bu siyasî, iktisadî, kültürel ve demokratik mefhumların hiç birini Arap âlemine yerleştirmedi. Sadece egemenliğini buraya yerleştirdi ki bölgenin kaderine hükmetsin. Lakin kendi medeniyetine dair sizin saydığınız demokrasi, özgürlük v.s. hiçbir mefhumu buralara yerleştirmedi.
Ahmet El Kasas: Batı... Batı, Arap âlemine demin saydığım bütün mefhumlarını yaymakla birlikte diktatörleri destekledi. Bununla halkları istediği yöne yönlendirdi. Üzerinde konuştuğumuz demokratik kavramlar olan kapitalist, liberal ve sivil-çağdaş devlet mefhumlarının İslam tarihinde kökleri yoktur.
Moderatör: Sayın El Kasas! Gelecekte Suriye'de Kurulmak İstenilen devletin şu anda dünya üzerinde bir örneği var mıdır? Bunun örneği nedir?
Ahmet El Kasas: İslam devletinin ortadan kaldırılmasının üzerinden uzun yıllar geçti. İslam ümmetinin kurmak istediği devletin örneği şu anda yeryüzünde yoktur. Gerçek örnek (bugünkü devletler), değerli misafirinizin hakkında konuştuğu tarihî örnekler değildir. Ancak gerçek hayatta var olan devlete örnek teşkil edebilir. İşte birçok tugayın ve grubun üzerinde ittifak ettiği devlet bu İslamî devlet olacaktır. Bu nübüvvet metodu üzerine yürüyen Raşidî Hilafet Devleti olacaktır. Bu devletin kendine özgü yönetim nizamı olacaktır. İktisat nizamı bu gün dünyada yaygın olan kapitalist nizamdan tamamen farklı olacaktır. Aynı zamanda sosyalist nizamdan da farklı olacaktır. İçtimaî nizam ise insanlar arası ilişkileri adalet üzere düzenleyecektir. Müslüman ile gayri Müslimler arasındaki ilişkinin düzenlenmesi de bunun içindedir. Size şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki tarihte hiçbir devlet, İslam Devleti gibi çeşitli din mensupları arasındaki sorunları adaletle çözmemiştir. Bu gün bazılarının öne sürdüğü gibi İslam Nizamı azınlıkları ve sair dinleri ilga etmeyecektir. Burada önemli olan çağdaş devlet kavramını yüceltmek değildir. ‘Çağdaş devlet' deyimi hiçbir somut anlam ifade etmemektedir. Biz insanların taşıdığı amentüye uygun olarak onların işlerini güden bir devlet mi istiyoruz? Yoksa Batı'nın bize dayattığı laik, demokratik, liberal ve kapitalist mefhumları uygulayan bir devlet mi istiyoruz? Böylece diktatörlüklerin çeşidi değişmiş olacak. Sert diktatörlerin yerini yumuşak diktatörler alacak. Bugün Tunus ve Mısırda olduğu gibi rejim, iktisadî nizam ve yönetim nizamı ve dış siyaset değişmediği halde halka diktatörün gittiğinin söylenmesiyle iktifa edilmektedir.
Moderatör: Şu anda Mısırda Laikler mi hükmediyor?
Ahmet El Kasas: Devrimin meydana geldiği bütün ülkelerde süreç hala devam ediyor. Laik rejimler için de iş sona ermiş değildir. Nitekim gelen yeni yöneticiler ve İslamî gruplar da rejimin İslamî bir rejime dönüştüğünü iddia etmiyorlar.
Moderatör: Üstad Bessam! Üstad Ahmet, bir örnek olarak Hilafet Devletini öneriyor ne dersiniz?
Bessam: Tabi ki bu sair dini grupların ve diğer oluşumların tercihi değildir. Biz Hilafet Devleti'nden bahsettiğimizde örneğin; Suriyeli Hıristiyanlar bu devletin başkanı olabilecekler mi? Tabi ki hayır? Öyleyse adalet nerede? Eğer biz Suriye halkına karşı saygıdan bahsediyorsak öncelikle adaletten söz etmemiz gerek. Hilafet devletinde bunu sağlayacak adaleti göremiyoruz. Bizler bütün din ve akidelere karşı saygılıyız. Lakin biz bütün Suriyelilere dini ve ırkı ne olursa olsun devletin en üst kademesine gelebilmeyi sağlayacak şekilde adaletli bir anayasa istiyoruz.
Moderatör: Biraz da askerî yapılardan söz edelim. Son günlerde birbirinden bağımsız Suriye'nin muayyen yerlerinde savaşan gruplar dinî şiarlar seslendirip bölgelerinde İslamî bir devlet kurduklarını ilan etmektedirler. Bunların başvurdukları bir mercii var mıdır? Bunlar kendilerini kuşatan bir şemsiye altında mı faaliyet gösteriyorlar? Her biri Suriye'nin muayyen bir yerinde bir İslam devleti kurduğunu ilan etmekte. Liva ut-Tevhid ve Cephet ün- Nüsra'dan Halep'te bir İslamî devlet kurduklarını duymaktayız. Bir diğeri Deyir Zor'da bir İslam devleti kurduğunu söylüyor. Bütün bunların açık bir mercii var mıdır?
Ahmet El Kasas: Sayın Moderatör! Gelin gerçeği çarpıtmayalım. Hiç bir grup ne Halep'te ve ne de başka bir bölgede İslamî bir devlet kurduğunu söylüyor. Hazırlanan metin son derece dikkatli ve net bir şekilde, bir bütün olarak Suriye'de bir İslam devletinin kurması üzerinde ittifak edilmiş olduğunu belirtmektedir. Bu konuda şunu da söylemek gerekir ki dünyanın her yerinde devrimler baştan sona kadar tek bir örgüt üzerinden yürümemiştir. Devrimlerin içinde değişik akımlar ve gruplar hep olmuştur. Şu bir gerçektir ki tugaylar ve onların alt birimlerinin büyük bir kısmı, farklı ekol ve ictihadları olmasına rağmen Nübüvvet Metodu üzere Hilafet Devleti kurma konusunda ittifak etmişlerdir. Bu ittifaktan önce de birkaç ay evvel Şam ve kırsalında Ensar-ul İslam'ın topladığı savaşan gruplardan, şimdiye kadar bir araya gelen birlikteliklerin en büyüğü oluşturulmuş, gaye ve amaçlarının nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletini kurmak olduğu üzerinde anlaşmışlardır. Yani bunlar ilk kez olmuyor...
Moderatör: Şimdiye kadar bir araya gelen birlikteliklerin en büyüğü diyorsunuz! Sayı konusunda bize bir fikir veriniz. Bunları beş yüz, bin veya şu kadar diye sayı olarak ifade edebilir misiniz?
Ahmet El-Kasas: İçerden bir devrimci değilim ki elimde ayrıntılı rakamlar olsun. Fakat bu konuda günlük faaliyetleri esas alan araştırmacılara bakabiliriz. Bunlar, en büyük grupların Şam ve kırsalında olduğunu ve bu büyük gruplardan biri olan Ensar-ul İslam ve sair grupların Suriye'de İslamî bir devlet kurmak üzere anlaştıklarını bildirmektedirler. Bunlar Suriye'de ulusal bir devletin kurulmasını beklememektedirler. Bunlar ve diğerleri ileriki aşamalarda genişleyebilecek bir çekirdek devlet kurmalarının mümkün olduğunu görmektedirler.
Moderatör: Güzel... Suriye'nin başka bir yerinde aynı büyüklükteki bir örgüt çıkıp Suriye'nin belirli bir yerinde sosyalist-komünist bir devlet kurmaya kalkışsa bunu kabul edecek misiniz?
Ahmet El-Kasas: Her insan istediği şiarı seslendirebilir. Yalnız onun vakıada bir karşılığı olması gerekir. Nitekim İslam devletini kurmak isteyenler ümmetin akidesine dayanmaktadırlar. Durumu mantıklı değerlendirmemiz lazım. Camilerden ‘Lebeyk ya Allah', ‘Senden başka kimsemiz yok ey Allah ‘, ‘Allahtan korkan bir devlet istiyoruz.' diyerek sokaklara dökülen bir halk söz konusudur. Misafirinizin Raşidî Hilafet Devleti'nin adaletini sorgulamasına gelince; O'nu tarihçilerin Hilafet Devleti konusunda yazdıklarını okumasını tavsiye ederim. Tarihçiler Hilafet Devleti'nden daha adaletli bir devletin olmadığı konusunda hemfikirdirler.
Moderatör: Sayın Kasas! Fıkhî konulara girmeyelim! Konumuz Suriye meselesi ile sınırlı.
Sayın Bessam bu nokta çok önemli! El-Kasas halkın genelinin camilerden sokaklara dökülerek İslamî şiarları seslendirdiğini ve İslamî bir devletin kurulmasını istediğini söylemektedir. Buna göre kurulacak devlet, İslamî bir devlet mi olacaktır? Siz ne dersiniz.
Bessam:Halkın İslamî şiarları seslendirmesi zorunlu olarak onların İslamî bir devlet istediklerini ifade etmez. Kaldı ki halk başka şiarlar da seslendiriyor. Özellikle ‘demokratik devlet' sloganı ve ‘Suriye tektir tektir tek' sloganı bunlardan bazıları. Nitekim geçen Cuma şu slogan seslendirildi: ‘İslamın yaşı bin dört yüz yıldır. Hıristiyanlığın yaşı iki bin yıldır. Biz Suriyelilerin yaşı on bin yıldır.' Diğer taraftan Suriyeliler açısından sadece Suriyeli olmak yeterlidir. Suriye kimliği her kimliğin üzerindedir.
Hizb-ut Tahrir Mısır Vilayetinin aylar önce başlattığı İslam devleti anayasasını tanıtım kampanyasının devamı olarak "Mısır anayasası İslami anayasa olmak zorundadır" başlıklı çalışmasını sürdürdü. Hizb-ut Tahrir gençleri seyyar bilgilendirme çadırlarını Ezher Üniversitesi Kampusuna H. 07 Muharram 1434 el-muvafık M. 21 Kasım 2012 Çarşamba günü kurmuştur. Çadıra çok sayıda konuk gelmiş ve oldukça pozitif tartışmalar gerçekleşmiştir. Elhamdulillah
Köklü Değişim, Şanlıurfa Hadarat Kitabevi'nde "İslâmî Hareket ve Sistem-İçi Mücadele" başlıklı bir panel düzenledi.
Kur'an -ı Kerim tilavetiyle başlayan panel, Cevher Kara tarafından yapılan sunumuyla devam etti.
Miladi 19. asırdan bu yana ‘yeniden diriliş', ‘ihya' ve ‘ıslah' hareketlerinin İslam dünyasında nevş-u nema bulduğunu belirten yazar, ‘İslâmî hareketlerin, Ümmet'e liderlik etme vasıflarından dolayı yüklendikleri misyonun bilincinde olmaları gerektiğine' vurgu yaptı. ‘Bugün gelinen noktada ise birçok İslâmî hareketin maalesef sisteme entegre olma sürecine girdiğini' vurguladı. Bu durumu dört sebebe bağlayan Kara, o sebepleri şöyle izah etti:
Birincisi; Sınırlandırılmamış, genel düşüncelere davet: Vahdet, öze dönüş, İslam Birliği gibi netleştirilmeye muhtaç, içeriği doldurulmamış kavramlarla davet ediliyordu. Bu ise değerlendirilmesi zor, muğlâk bir durum hâsıl ediyordu.
İkincisi: Doğru Hareket Metodundan yoksundular. Mesela bir cemaat ‘sizin en hayırlınızı Kur'an'ı öğrenen ve öğretendir' hadisini kendine yöntem belirleyicisi olarak alıp bütün işini Kur'an tilavetine ayırabiliyor. Tabi bu hadis seçilirken herhangi bir keyfiyet yok. Başka bir hadis de olabilir. Aynı durum ‘hayır hasenat', ‘ahlak' vb işleri kendileri esas ve tek iş kabul eden Müslümanlar için de geçerlidir. Oysa peygamberin bir ‘toplum değiştirme metodu' vardır. İslam'ı hakim kılmak bir emirsa bu emrin şartları, rükunları vardır. Hâlbuki bugün islam dğnyasında yapılar adedince ‘hareket metodu' sayabiliriz.
Üçüncüsü: Kimi zaman, kendilerinde sahîh uyanıklığın ve sahîh irâdenin oluşmadığı şahıslar liderlik ediyor İslami Hareketlere. Yani akideye dayalı düşünüş, ideolojinin esas olduğu düşünüş (sahih uyanıklık), davayı tüm riskler ve tehditler karşısında, herhangi bir iyi veya kötü niyetle pazarlık konusu yapmamak. Davayı yani İslam'ın hâkim kılınmasını ‘ölüm kalım meselesi' haline getirmek.
Dördüncüsü: Bu hareketlerde çoğu kez ‘şahısların' lider olup, ‘fikirlerin' lider olmadı da bir başka gerçektir. Yani fikrî bir liderlik değil şahsî bir liderlikti söz konusu olan. Bu durum liderin ölümü veya düşüncelerinin değişmesi sonucu bütün bir hareketin de değişmesine yol açıyordu.
İslâmcılık tartışmalarına da değinen Kara, ‘bu tartışmalar sırasında kimsenin Şeyh Said-i Palevî'ye değinmediğini, oysa yöntem açısından olmasa bile Hareketi'ni doğrudan doğruya nassa bağlı kılarak davranmasının dikkatlerden kaçtığını' belirtti. ‘Şeyh Said'i ‘başka' ve ‘müstesna' kılan onun ‘İslami tercihlerinde ısrar ve direnç göstermesidir. Bizim en çok kaybettiğimiz nokta burasıdır: Israrsızlık ve dirençsizlik. Bugün bizi topyekûn bir entegrasyonla karşı karşıya getiren sorun da burasıdır. Mısrı'da, Tunus'ta, Türkiye'de yaşanan olumsuzluklar ve yenilgilerin en önemli ilkesel nedeni budur.'
Panel, zulme maruz kalan Filistin ve Suriye başta olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar için yapılan dua ile sona erdi.
Hicret’in 1434. Sene-i devriyesi münasebetiyle gerçekleştirilen Konferansımıza, Ankaralı Müslümanların yoğun katılımı gözlendi. Sunumunu KöklüDeğişim Yazarı Ekrem Meşe’nin yaptığı ve yer sıkıntısı sebebiyle sadece Erkeklere yönelik olarak düzenlenen konferansımız, Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı.
Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından Ekrem Meşe, konuşmasını yapmak üzere İlahiyâtçı - Yazar Abdurrahim Şen’i mikrofona davet etti.
Şen, Cahiliye Arap kültüründen Hicret hadisesine kadarki süreçle ve daha sonrasında Batı kültürüne yaptığı kısa geçişlerle konuklarımızı tarihî bir yolculuğa çıkardı. Batı medeniyetinin karanlık çağ olarak nitelediği Ortaçağ’ın, İslam Medeniyeti’nin zirvede durduğu bir aydınlık çağa tekabül ettiğini; fakat Batılı sistemin bunu, hiçbir şekilde ifade etmediğini, bilakis bunun üzerini kasıtlı bir şekilde örttüğünü dile getirdi.
Abdurrahim Şen konuşmasında, “Hicret vakıasının, tarihin başlangıcı/takvim olarak tespit ve tayin edilmesinin, İslamî Devlet’in hem İslam nazarında hem de Müslüman toplum nazarında müthiş bir etkisi olduğu muhakkaktır. Dolayısıyla Ümmet ve dünya siyaseti üzerinde iz bırakan, tarihin seyrini değiştiren bu olgunun/İslam Devleti’nin yeniden inşa edilmesi gereği” üzerinde durduktan sonra, “Bugün Suriye’deki kıyama karşı mücadele eden dünya devletlerinin vakıası, Rasulullah’ı Hicreti’nin arefesinde katletme anlaşması yapmak üzere toplanan Daru’n-Nedve sahiplerinin vakıasına benzemektedir. Zira Hicretle Rasulullah’ın yürüdüğü gibi bugün Suriye halkı da İslam Devleti’ne yürümektedir inşallah…” ifadeleriyle de Hicret vakıası ile Suriye kıyamları arasında bir ilişki kurdu.
Abdurrahim Şen’in, konuşmasını tamamlamasının ardından Ekrem Meşe, Yazar’ın “Paradigmatik Dönüşümün Öncüsü Hz. Muhammed” isimli kitabını imzalayacağı ve soruları cevaplayacağı duyurusuyla konuklarımızı Kitap-Cafe bölümüne yönlendirdi.
Konuk Yazarımızın kitaplarını imzalaması ve hasbihalin ardından programımız sona erdi.
Köklü Değişim İstanbul temsilciliği Genç Değişim Kitapevinde "Kürt Sorunu ve Çözüm Yolu" paneli yapıldı.
Kuran-ı Kerim Tilaveti ile başlayan Programda, Panel yöneticiliği yapan Mehmet Gümüş kısa bir giriş konuşmasından sonra, Osman Yıldız, “Türk ulusunun inşaa süreci ve Kürt Raporlarının Tahlili” alt konu başlığını ve Süleyman Uğurlu, “Kürt sorununun asıl kaynağı ve İslami çözümü” alt başlıklı sunumları yaptı.
Osman Yıldız, “Türk ulusunun inşaa süreci ve Kürt Raporlarının Tahlili” başlıklı sunumunda, Son Dar-ul İslam’ın yıkılması ile birlikte İslam ümmetinin birçok sorunla karşı karşıya kaldığını bunlardan bir tanesinin de Kürt sorunu olduğunu ifade etti. “Kürt sorununun ortaya çıkmasının müsebbibinin Cumhuriyet rejiminin kendisi olduğunu” söyledi. Laik ve Türk milliyetçiliği esası üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlerle olan tüm köprüleri attığını ifade eden Yıldız, Kürt ve Türk halkının aralarındaki bağ olan İslam bağının ortadan kalkması ile birlikte Şeyh Said kıyamının başladığını ve arkası kesilmeyen bir çok isyanın çıkmasına sebep olduğunu ifade etti.
Daha sonra rejim bu sorunu çözmek için “Şark Islahat Planı” adıyla bir rapor yayınladığı ve raporda daha çok asimilasyonun ön plana çıktığını söyledi. Uzun yıllar devletin resmi siyaseti de buna göre şekillendiğini söyleyen Yıldız, bölgede yaşanan zulümlerden örnekler vererek İslam’ın oluşturduğu bu boşluğun ne milliyetçi fikirlerle nede demokratik fikirlerle asla doldurulamayacağını söyledi. Yine yazılan raporların hangi siyasi görüşü temsil ediyorsa o doğrultuda raporlar olduğu sorunun gerçek müsebbibine ise hiç değinilmediğini söyledi. Başbakan Erdoğan’ın ilk başta Kürt sorunu dediği, ardından Kürt vatandaşların sorunu dediği ve en sonunda da demokratik açılım dediği bu sorunun hala yerinde durduğunu ve henüz sorunun adını dahi koyamayan hükümetin bu sorunu asla çözemeyeceğini belirterek konuşmasını sonlandırdı.
Süleyman Uğurlu: “Kürt sorununun asıl kaynağı ve İslami çözümü” başlığı altında bir sunum yaptı. Konuşmasına son 30 senede ölen insanlardan ve harcanan milyarlarca dolardan bahseden Uğurlu, Müslümanları birbirine bağlayan tutkalın İslam olduğunu ve onun ortadan kaldırılması ile birlikte ümmetin bir boşluğa düştüğünü ve henüz bu boşluğun doldurulamadığını ifade etti. Osmanlı Hilafet devletinin yıkılması ile birlikte Kürt halkının kendisini dört değişik ülkede bulduğunu ve bu devletler içerisinde bir iç soruna dönüştürülmesi tasarlandığını söyledi. Kürt Meselenin ortaya çıkmasının sebebleri üzerinde duran Uğurlu, bu sebebleri iki başlıkta toparladı, Uğurlu “Fikri boyut ve siyasi tutum” olarak adlandırdığı Kürt Meselesinin çözümüne ilişkin ise; Hem Kürt sorununun hem de diğer sorunların ancak Hilafet ile çözüleceğini Hilafet devletinin kurulması ile birlikte, İnsanları İslam Akidesi üzerinde birleşmeye pratik davet ederek, Milliyetçilik düşünce ve fikirlerini yayan hiçbir siyasi parti ve oluşuma izin verilmeyeceğini, İslami beldelerde fitne tohumları saçan yabancı devletlerin Büyükelçiliklerinin kapatılacağını belirtti.