Perşembe, 22 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/13
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Endonezya Hanımlarından Açık Bir Mektup: "Endonezyalı Kadın İşçilerin Onurunun Korunması Gerekir"

Ey Müslüman Yönetici!

İnsanların ihtiyaçlarını karşılamanın garanti edilmesinin sorumluluğu ve aynı şekilde onları her türlü cürümlerden korumak senin omzundadır. Aynen Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in buyurduğu gibi:

كُلُّكُمْ رَاعٍ، وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ "Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz." [Buhari tahriç etti]

Dolayısıyla sen, Endonezya'daki insanlardan sorumlu olduğun gibi Malezya'daki Endonezyalı kadın işçiler meselesine karşı siyasî tutumunuz da İslamî bakış açısına dayalı olması gerekmektedir. Zira o, gözetim ve koruma hususunda kamil sorumluluk ilkelerinin üniversitesidir. Dolayısıyla Endonezyalı kadın işçilerin aşağılanmaları hakkındaki protestolar, sert açıklamalar ve diplomatik çabalar yeterli değildir. Bundan daha da kötüsü sizler bunu yavaş yavaş yapmaktasınız ve aynı zamanda da insanlar, yükümlülüğünü yerine getirmemesinden dolayı hükümeti sorgulamaktadır. Ayrıca tüm protesto eylemleri ile birtakım diplomatik çabalar, gözlere kum serpmekten öte bir şey olmayıp ne bir hayır getirmekte nede bir belayı defetmektedir. Bunun yerine bu politikalar, halkına karşı sorumluluğunu göz ardı eden kapitalist hükümetin gerçek kimliğini ifşa etmektedir!

Aslında dışarıdaki Endonezyalı kadın işçilere yönelik insanlık dışı bir çok aşağılanmalar ve ihlaller olduğu gibi insanlık dışı muameleler bulunmaktadır. Peki o halde bu hakikatler, politikanızı değiştirmeniz için yeterli değil midir? Dolayısıyla bu aşağılanmaları durdurmanız gerekmektedir! Nitekim İslam, gerek kadınların gerekse onurlarının ve namuslarının korunmasına vurgu yapmıştır. "Kadında asıl olan anne ve ev hanımı olmasıdır ve o, korunması gereken bir namustur." [Anayasa Mukaddimesi/ Madde: 112]

Ey Müslüman Yönetici!

2.5 milyon küsur kadını ihmal etmen nedeniyle Allah'ın ve insanların öfkesinden ittika et. Zira kadınlardan bazıları rızkı için çalışmak amacıyla ve yoksulluk nedeniyle ailelerini ve çocuklarını terk etmekteler ve büyük riskler taşımaktadırlar!

Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'den, şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

الظُّلْمُ ظُلُمَاتٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ "Zulüm, kıyamet gününün karanlıklarıdır." [Sahih-i Buhari ve Muslim]

Bizler Endonezya hükümetinden, Endonezyalı kadın işçilerin herhangi bir ülkeye gönderilmesini durdurmasını ve onlar için yerel alternatifler sağlamasını talep ediyoruz. Dolayısıyla özellikle kadınlar olmak üzere insanların onurlarının korunduğunu göstermek için kadınların belli ülkelere gönderilmelerini durdurmak yeterli değildir. Bilakis hükümetin, onlar için ülkelerinde onurlu bir yaşam sağlaması gerekmektedir.

Endonezyalı kadın işçilerin dışarıya gönderilmemesi, bu ülkeyi yoksulluğun içerisine sürüklemez. Bunun için hükümet, siyasî ekonomide ve yolsuzlukla mücadelede İslamî kuralları benimsemelidir!

Ey İleri Gelenler, Aktivistler ve Tüm Müslümanlar!

Esasında kadın işlerin sorunları, sadece kötü sistemin ve Endonezya otoritesinin zayıf diplomasisinin bir sonucu değildir. Buna ek olarak bu, dünyanın en büyük Müslüman ülkesi olan Endonezya'nın onuruna ve şerefine de helal getirmektedir.

Bize düşen, hep birlikte bu devamedegelen işkencenin ve Endonezyalı kadın işçilerin uzak ülkelere yaptıkları büyük göçün, dünyanın dört bir tarafında Endonezya'nın görüntüsünü lekelediğini fark etmemizdir. Nitekim şimdi Endonezya, dünyanın en çok işçi ihraç eden ülkesi haline gelmiştir. Halbuki o, doğal kaynaklara sahip olan ülkelerden daha çok servete sahiptir. Gerçekte ise hükümet, dışarıdaki göçmen işçilerin işlemiş oldukları hırsızlık, zina ve benzeri cürümlerini görmezlikten gelmektedir. Aynı şekilde buda, Endonezya'nın kötü görüntüsünü güçlendirmektedir.

Hakeza bu ümmetin tüm yelpazelerinin, dünyanın en büyük Müslüman ülkesi olan Endonezya'nın görüntüsünü güzelleştirmek için otoritelerini, yeteneklerini ve potansiyellerini kullanmaları ve kadının onurunu korumaları gerekmektedir. Zira kadın, korunması gereken bir namustur. Hatta bunun bedeli kana ve cana mal olsa bile. Dolayısıyla kadın işçinin dış ülkelere göç etmesinin görmezden gelinmesi, hükümetin Allah'ın indirdikleriyle olan yönetimden sapmasından dolayıdır. Dolayısıyla da bu sapma, kadının zarar görmesine neden olmaktadır.

Ey Müslüman Kadın!

Bu hazin gerçek, Hilafet'in gölgesi altındaki İslam tarihi boyunca asla gerçekleşmemiştir. Zira bu zamanda Hilafet tarafından bütün insanların koruması ve güvenliği sağlanmış ve temel ihtiyaçları garanti edilmiştir. Dolayısıyla kadınlar ve anneler, ailelerinin arasında yaşamakta, görevlerini yerine getirmekte ve kuşakların anneleri olarak doğal sorumluluklarını ve rollerini taşımaktaydılar. Nitekim sırf yoksulluktan kaçmak amacıyla onurlarının aşağılanması için yurtdışına da gitmemekteydiler. Dolayısıyla şu zamandaki bu hazin durum, kapitalizmin tatbik edilmesi yüzünden gerçekleşmektedir. Zira o, insanın toplumsal gözetimini sağlamada başarısız olmuş bir sistemdir.

Ey Müslüman Kadın ve Ümmetin Mücevheri!

Sizlere saygılarımızı sunar ve bu zilletin asla giz kalmayacağını vurgularız. Nitekim kadının hakları, şerefinin korunması ve onun için hayrın gerçekleşmesi sadece ülkeyi Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın kanunlarıyla yönetecek bir devlet olan Raşidi Hilafet'in gölgesinde olacaktır. Ve Hilafet, çok ama çok yakında gelecektir. Nitekim şu ana kadar hak yolda sabit kaldınız ve İslamî Hilafet'i geri getirme mücadelesinde Hizb-ut Tahrir'e katıldınız. Zira İslam ülkelerini korumaya ve insanların gözetimini sağlamaya muktedir olan tek devlet Hilafet'tir. Bu, Aziz olan Allah'a hiçte zor değildir.


İffet Aynur Rochmah
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Hanım Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bangladeş Büyükelçiliği Önünde Protesto Gösterisi

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti, 11.11.2012 Pazar günü saat tam 10:30'da, Ümmü Ezine Beşinci Daire'de bulunan Bangladeş Büyükelçiliği önünde "Sizler, Onların Ortaklarısınız" sloganı altında bir gösteri düzenlemiştir.

Bu gösteri ise Myanmar'daki kardeşlerimize destek vermek ve hem kafir Budistler ile Rahipleri tarafından onlara karşı uygulanan katliamı ve temizliği hem de Bangladeş rejiminin, katliamdan kaçan Müslüman evlatlarının önündeki -tek çıkış olan- sınırları kapamak yoluyla bu iğrenç katliam hususundaki komplosunu kınamak içindir.

Kafir Budistler, Müslümanların evlerini, çiftliklerini ve mescitlerini yok edip onları yakarak ve doğrayarak katlederlerken Bangladeş'teki Şeyha Hasina rejimi de onları boğarak katletmekte ve onların Bangladeş'e girmelerini yasaklayarak onları Budist ve Rahip sürüleri için kolay hedefler kılmaktadır.

Bu ise Allah'ın izniyle Müslümanların kanının ucuz olmadığını çok yakında bilecek olan tüm dünyanın burnunun dibinde ve rızasıyla olmaktadır!

Bizler buradan, yani Beyt-ul Makdis'in eteklerindeki mübarek Şam topraklarından, Bangladeş ordusu içerisindeki muhlis Müslüman evlatlarını, Şeyha Hasina ile rejimini kaldırıp atmaya ve Allah'a, Resulüne, dinine ve müminlere nusret vermek için çalışmaya davet ediyoruz.

Subhânehu ve Te'âla, şöyle buyurmaktadır:

وَالسَّمَاء ذَاتِ الْبُرُوجِ  وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِ  وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍ  قُتِلَ أَصْحَابُ الْأُخْدُودِ  النَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِ  إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ  وَهُمْ عَلَى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِنِينَ شُهُودٌ   وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلَّا أَن يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ "Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, kahroldu o hendeğin ve o çıralı ateşin sahipleri. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı. Onlardan, sırf, Azîz ve hamîd olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar." [Buruc 1-8]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - "Hbara Liu" Gazetesi Tarafından Hizb-ut Tahrir İle İlgili Gerçeklerin Kasıtlı Olarak Çarptırılmasını Şiddetle Kınarız

"Hbara Liu" Gazetesi, 26.10.2012 tarihinde yayınlanan sayısının dördüncü sahifesinde Zengibar'daki şiddet olaylarının kapsamının ve aynı şekilde bunun ardından bu kimselere yönelik tutuklamaların içeriğini aktardığı gibi gerçekleri de kasıtlı olarak çarpıtarak aktarmıştır. Nitekim gazetede, küresel İslamî parti Hizb-ut Tahrir ile ilgili akla hayale gelmeyecek kasıtlı çarpıtma ve açık yalanlar geçmektedir.

"Hbara Lui" Gazetesi'nde, mezkur tarihte aşağıdaki hususlar geçmiştir:

"Orada Şeyh Ferid hakkında bilgiler bulunduğu gibi onunla birlikte olan sanıklar arasında Doğu Afrika'yı temsil eden ve merkezi Mombasa/Kenya'da olan Nijerya'daki İslamî Boko Haram Cemaati'nin temsilcisinin de olduğu şeklinde raporlar bulunmakta ve onun tabiilerinin Hizb-ut Tahrir'in ismini kullandıklarını iddia etmektedir. Halbuki bu cemaat, ülkedeki faaliyetlerine daha iki yıl önce başlamış olup onların Kiliseler ile şarap barlarını yakmaya dönük planları vardır." [Kaynak: http://habarileo.co.tz/index.php/habari-za-kitaifa/5392-shekhe-farid-achunguzwa-kuhusu-al-qaeda]

"Hbara Lui" Gazetesi, aşağıdaki yalanları yaymak kastıyla kasıtlı çarpıtma ve saptırmalarda bulunmuştur:

1-Birinci yalan: Hizb-ut Tahrir üyelerinin, aşiretlere ve din kisvesi altında Zengibar yolunda savaşmaya dayalı kavmiyetçi protesto hareketlerine katıldıklarını yayınlamıştır. Bu bir iftiradır. Çünkü Hizb-ut Tahrir, özellikle İslam şeriatının kavmiyetçi yada aşiretler esasına dayalı fikirleri yaymanın haram olduğunu açıkça belirttiğini söylemektedir. Sadece buda değil. Dahası İslam, açık bir şekilde haram üslupları kullanmaksızın zulme karşı çıkmanın ve onu ortadan kaldırmanın metodunu da sunmaktadır.

2-İkinci yalan: Zengibar'daki şiddet eylemlerinden dolayı tutuklanan şüpheliler arasında Hizb-ut Tahrir üyelerinin olduğunu da söylemektedir. Ancak Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika Resmî Sözcüsü, bu yalanları kesin olarak reddetmektedir.

3-Üçüncü yalan: tehlikeli ve saptırıcı fikirler sokuşturmaktadır ki bunlardan biri de; Hizb-ut Tahrir'in Nijerya'daki Boko Haram Cemaati'ne bağlı cemaatlerden biri olduğudur. Halbuki bu iddialar, hiçbir temeli olmayan açık yalanlar olup Hizb-ut Tahrir ile Boko Haram Cemaati arasından kesinlikle hiçbir ilişki bulunmamaktadır. Zira Hizb-ut Tahrir, 1953 yılında kurulan küresel İslamî bir parti olup onun değişim noktasındaki metodu çok iyi bilinmektedir ki bu metot; Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in metodudur. Bu metodun içerisinde kuvvet ve şiddet eylemleri yoktur. Hatta hizbin üyeleri, özellikle diktatör ülkeler tarafından olmak üzere bazı zamanlarda zulüm ve baskıya maruz kalsalar bile.

4-Dördüncü yalan: Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika'nın Dâr-us Selam Mescidi'nde düzenlemiş olduğu konferansı yayınlamış ve liderlerinin Boko Haram Hareketi ile ilişkilerinin olduğunu açıklamıştır!

Hbara Lui Gazetesi, aralarında farklı medya kuruluşlarının da olduğu konferansa katılan binlerce kişinin önünde kendisini ifşa etmiş ve onların hepsi açık yalanlarından dolayı bu gazeteyle alay etmişlerdir.

Sonuç olarak "Hbara Lui" Gazetesi'nin bu yalanları kasıtlı olup Hizb-ut Tahrir'in ismini çarpıtmayı, ümmetin gözünde onun prestijini sarsmayı ve İslam'a karşı korku tohumları ekerek gayrimüslimleri korkutmayı hedeflemektedir. Buda açıkça "Hbara Lui" Gazetesi'nin çok tehlikeli bir kart oynamaya kararlı olduğunu göstermektedir ki buda; Tanzanya'da "dinî bir fitne" çıkarmak ve İslam'a ve cemaatlerine karşı uluslar arası düşmanlık rolünü oynamaktır. Dolayısıyla bu yalanların, aşağıdaki iki ana sebebe binaen kasıtlı yalanlar olduğunu tekrar ederiz:

Birincisi: Birkaç yıl önce mescitte yaptığımız konferansımıza katılan medya kuruluşlarının arasında olan "Hbara Lui" Gazetesi, hiçbir zaman ve bu süre boyunca bugün yayınlamış olduğu bu gibi saptırıcı iddiaları sahifelerine taşımamıştır. Ayrıca konferans boyunca Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika, konferansa katılan insanlara binlerce bildiri dağıtmış, bunun ardından basın konferansı düzenlemiş, konferansın ardından Hizb-ut Tahrir'in hedeflerini ve metodunu açıklayan yazılı materyaller dağıtmaya devam etmiş ve bu sırada ne hizib ile Boko Haram arasındaki iletişimden ne Kiliselerin yıkıldığından nede Hizb-ut Tahrir'in hedefini gerçekleştirmek için kuvvet ve şiddet kullanmasından bahsedilmiştir. Şimdi sorarız: "Hbara Lui" Gazetesi, iftiralarla dolu bu raporları nereden getirdi Allah aşkına?

İkincisi: Hizb-ut Tahrir'in, hizible alakalı bütün meselelere ilişkin basın açıklamaları ve izahatlar yayınlayan medya temsilcileri ile resmî medya kurumları bulunmaktadır. Ayrıca aslında "Hbara Lui" Gazetesi'nde çalışan bazı gazeteciler, hizbin üyelerini şahsen tanımaktadırlar. O halde nasıl olurda "Hbara Lui" Gazetesi, bir açıklama almak için bize dönmeden önce bu yalanları yayınlayarak haddi aşabilir ki? Yoksa bundan maksat, iftiralar atarak kasten hizbe işkence etmek midir?

Bizim tavrımız:

"Hbara Lui" Gazetesi'nin yayınlamış olduğu bütün iddiaları kınar ve gazeteden, resmî bir özür yayınlamasını ve bu mektubun tarihinden itibaren bir hafta içerisinde bu iftiralardan vazgeçmesini talep ederiz.

Ayrıca bizler bu gazete ile diğer medya kuruluşlarını, basın ahlakına ve mesleğine bağlı kalmaya ve bu gazetenin raporları gibi utanç verici polemiklere girmemeye davet ederiz.

"Hbara Lui" Gazetesi şayet bir özür yayınlamayı reddederse, bu kurmuş olduğu yalanların İslam'a ve Hizb-ut Tahrir'e zarar vermeyeceğini bilakis kendisine zarar vereceğini vurgularız. Nitekim Subhânehu Te'âla, şöyle buyurmaktadır:

وَلاَ يَحِيقُ ٱلْمَكْرُ ٱلسَّيِّىءُ إِلاَّ بِأَهْلِهِ  "Halbuki kişi kazdığı kuyuya kendi düşer." [Fâtır 43]

 

Mesud Müslim
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Temsilcisi Yardımcısı
Doğu Afrika

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Siyasî ve Askerî Liderliklerdeki Hain Yöneticiler, Amerikan Savaşının Alevlerini Tutuşturmak İçin Karaçi Krizini İcat Etmişlerdir

Siyasî ve askerî liderlikteki hainler, Pakistan'ın en büyük şehirlerinden biri olmasının yanı sıra onun ekonomik motoru olan Karaçi'yi tahrip etmeye hazırlanmaktadırlar. Bunu ise Amerikan savaşının alevini tutuşturmak yoluyla yapmaktadırlar. Nitekim Kuzey Veziristan'daki operasyonlarını yürütmek amacıyla kamuoyunun kazanıldığı bahanesinde hezimete uğramalarının ardından hainler, Karaçi'nin korkunç durumunun yanı sıra Kabileler Bölgesi'ndeki Müslümanların zayıf oldukları suçlamasıyla siyasî ve askerî liderliklerin içerisine konulmuşlardır ki böylece Amerika'nın sözde terörizme karşı savaşının yamasını genişletme imkanı bulabilsinler ve ardından da Kabileler Bölgesi'nin harap edilmesinden sonra Pakistan'ın büyük şehirlerine uzanabilsinler. Ancak Pakistan'daki insanlar, şimdi bu "Amerikan" savaşından maksadın, Pakistan Silahlı Kuvvetleri ile diğer Müslümanlar arasındaki bu fitne savaşının sürdürülmesi olduğunu bilmektedirler. Buda Pakistan'ı zayıflatmakta ve onu, Hindistan karşısında zayıf bir devlet kılmaktadır. Pakistan'ın Silahlı Kuvvetleri'nin dünyanın en büyük yedinci gücü olmasına ve nükleer silaha sahip olan yegane İslamî bir ülke olmasına rağmen. Dolayısıyla yöneticiler, Karaçi'deki hukukun ve düzenin üstünlüğünü "dayatmak" amacıyla Karaçi'deki insanları, ordudan müdahale talebinde bulunmaya zorlamak için öldürme, adam kaçırma ve para için gasbetme gibi cürüm faaliyetlerinin yayılmasına izin vermektedirler. Halbuki bunu gerçekleştirmek, ordunun değil polisin görevi olmasına rağmen. Zira ordunun görevi, ülkeyi ve halkını, Amerikan saldırısından korumaktır.

09. Ağustos 2011'de o zamanki Sind İçişleri Bakanı Mansur Vaysan, Amerikan Genel Danışmanı William Martin ile görüştüğü sırada şöyle demiştir: "Amerika, Karaçi'deki duruma egemen olmak için ekipmanlar ve uzmanlıklar temin etmeye hazırlanmaktadır." Dolayısıyla bu, Karaçi'deki operasyonların patlak vermesi talebinin, bir Amerikan talebi olduğunu kanıtlamakta olup Kabile evlatlarının üzerine, Karaçi'deki hukuka ve düzene muhalefet ettikleri suçlamalarının atılması açık bir yalandır. Zira Karaçi'deki insanlar, bu gerçeği çok açık bir şekilde bilmektedirler. Çünkü Karaçi, polisi, muhafızı, ordusu, yargısı ve siyasî parti merkezleri bulunan bir şehirdir. Bundan dolayı Karaçi'deki kaosa dönük gerçek bir analiz şudur ki; siyasî ve askerî liderliklerdeki hainler, bu Amerikan savaşını her ne zaman yeni bölgelere yaymak isteseler, Amerikan  Merkezi İstihbarat Teşkilatı, Blackwater ve Raymond Davis Ağı'nın yardımları yoluyla bölgedeki güvenliğin daha da çok kötüleşmesine izin vermekteler, sonra Kabileler Bölgesi'ndeki Müslümanlara suçlamada bulunmaktalar ve ardından da devletin egemenliğini dayattığı bahanesiyle bölgede askerî operasyonlara başlamaktadırlar. Dolayısıyla buda eninde sonunda bu bölgedeki içtimai ve ekonomik hayatın tahrip olmasına yol açacak ve dolayısıyla da Pakistan daha da zayıflamış olacaktır.  Bunun nedeni ise hükümetin askerî operasyonlar yaptığı tüm bölgelerde hayatın normale geri dönmemesidir. Çünkü operasyonlardan maksat, ne hukukun ve düzenin dayatılması nede devletin egemenliğinin dayatılmasıdır. Bilakis maksat, fitne savaşının alevini tutuşturmak ve İslam dünyasının en güçlü ülkelerinden biri olan Pakistan'ı zayıflatmaktır.

Hizb-ut Tahrir, tam bir yıl boyunca siyasî ve askerî liderliklerdeki hainlerin, bu savaşı Pakistan'ın büyük şehirlerine yaymak istedikleri noktasında uyarmaya devam etmektedir. Ayrıca hizib insanlara, siyasî ve askerî liderliklerdeki hainler tarafından kendilerine karşı kurulan komplo karşısında durmaları gerektiğini bir kez daha hatırlatmaktadır ki bu komplo, Karaçi'de Amerikan savaşının alevini tutuşturmaktır. Çünkü insanlar, Kuzey Veziristan'daki askeri operasyonların yürütülmesi için desteklerinin kazanılması amacıyla hainlerin komplolarıyla kandırılmasınlar. Dolayısıyla insanların, Karaçi'deki askerî operasyonların hiç birisine destek vermemeleri gerekmektedir.

Hizb-ut Tahrir, Silahlı Kuvvetleri içerisindeki muhlis subaylardan, siyasî ve askerî liderliklerdeki hainleri söküp atmalarını ve Hilafet'i kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermelerini talep etmektedir. Nitekim muhlis subayların sessiz kalmaları, komplolarının başarısızlığının devam etmesinin ardından bu ümmete karşı yeni komplolar kurmak yoluyla efendileri Amerika'yı hoşnut etmek için bu hainlere cesaret vermektedir.

Pakistan'ı bu Amerikan savaşından kurtaracak, ardından ordunun silahlarını ve mühimmatını Müslüman kardeşlerine karşı kullandırtmayıp bilakis bunları, kindar kafir ülkelerin işgal etmiş olduğu İslam topraklarının kurtulması için kullandıracak olan sadece Hilafet'tir.


Şeyh Şehzad
حزب التحرير   
Hizb-ut Tahrir   
Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

Ey Müslümanlar, Abbas, Onun Örgütü ve Otoritesi, Filistin Sorununa Yabancıdırlar O halde Onların Ellerini Onun Üzerinden Kaldırınız

  • Kategori Filistin
  •   |  

Mahmud Abbas, 01.11.2012 Perşembe günü "İsrail" televizyonunun ikinci kanalıyla bir röportaj gerçekleştirmiş ve Filistin Kurtuluş Örgütü ile Filistin otoritesinin hiçbir yorum ve şüpheye yer bırakmadığını vurgulamıştır. Dolayısıyla Filistinlilerin liderleri olarak adlandırılan o ve onun gibiler, Filistin ve halkı için bir felaket oldukları gibi bu ümmetin madenin de değillerdir. Zira Filistin Kurtuluş Örgütünün, Yahudi varlığını tanımak için ortaya çıktığı ve Filistin toprakları üzerinde ona meşruiyet verdiği şeklindeki sözlerimiz bugün doğrulanmaktadır.

Abbas, röportajda şöyle demiştir: "Şuan benim nazarımda Filistin, 67 sınırları olup Doğu Kudüs de buranın başkentidir. Şuan ve sonsuza dek de durum bu şekilde olacaktır... İşte benim nazarımda Filistin budur." Ve şöyle demiştir: "Benim açımdan Filistin, Batı Şeria, Gazze ve "İsrail'in" diğer parçalarıdır..." Ve şöyle demiştir: "Ben Safed'i görmek istiyorum ve orada yaşamasam da benim onu görme hakkım vardır... "

Abbas'ın, bu açıklamalarındaki hatalı sözlerinden biri de "geri dönüşü" iptal etmesidir. Nitekim otorite ve ondan daha önce de Filistin Kurtuluş Örgütü, "geri dönüş hakkı" icat edildiği uzun zaman bu yana "geri dönüşü" iptal etmiş ve Filistin'in "kurtuluşunu" kamusundan çıkarmıştır. Zira kurtuluş, fiilen geri dönüşe yol açacak tek çalışmadır. Sözde "geri dönüş hakkına" gelince; Filistin sorununun mülteciler, insanî yaslar ve tazminat sorununa dönüştürülmesinden başka bir anlamı yoktur.

Dahası buna söylenecek söz şudur; Abbas, otoritesi ve örgütü, Filistin sorununa gerçekten yabancıdırlar. Zira (kendi tabirlerine göre) içerisinde İslam'ın yada ulusallığın zerresi olan bir adam, Filistin'in tanımı ile oynamaya cüret edebilir mi? -Düşman yada Yahudi olmayan bir adamın- dili, Filistin ile Kudüs'ün büyük bir bölümünün "şuan ve sonsuza dek "İsrail'in" olacağı şeklinde Yahudi varlığına güvence verebilir mi?

Sömürgeci kafirlerin, Abbas'ın ve örgütünün taklit edilerek "geri dönüş hakkı" noktasında bazı hüsnü niyetli konuşmaların devam etmesi, Yahudi varlığının ortaya çıkmasının kutsanması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Filistin için yanıp tutuşan muhlislerin yapması gereken, Filistin sorunu açısından siyasî vizyonlarını, çalışmalarını ve söylemlerini sadece tekbir şeyde özetlemeleri gerekir ki oda kurtuluş ve orduların harekete geçirilmesidir. Bunun dışındaki herhangi bir söylem, Abbas'a ve onun zümresine hizmet edeceği gibi tüm sömürgeci kafirlere de hizmet edecektir.

Ey Müslümanlar! Ey Filistin Halkı!

Bu guruplar, Filistin sorununda uçuruma doğru yürümektedirler. Zira onlar, hızla Filistin sorunu noktasındaki tutumlarında, (açık bir şekilde) Yahudilerin tutumuyla mutabık kılanlara doğru yaklaşmaktadırlar. Dolayısıyla onlar ile Yahudiler arasında sadece küçük bir fark kalmıştır! Nitekim sizlere düşen, onların karşısında durmanız, ellerinden tutmanız ve onları engellemenizdir ki böylece sizi ve Filistin'i daha büyük bir felakete sürüklemesinler ve sizleri daha büyük bir fitneye tabii tutmasınlar. Zira şüphesiz Allah, onlara karşı çıkmamanızdan dolayı sizleri sorgulayacaktır. O halde onları meşru olmadıklarını ve sizlerin onlardan ve onların yaptıklarından beri olduğunuzu ilan ediniz.

Tüm dünya Müslümanlarının yapması gereken ise Filistin'in Yahudilerin pisliğinden kurtulması için ciddiyetle çalışmalarıdır. O halde bunun gerçekleşmesi için onları bekleyen, seslerini yükseltmeleri ve Filistin sorununu, Yahudilerin aveneleri olan Filistin otoritesi ile Filistin Kurtuluş Örgütü'nün uyguladığı siyasî kaçırmadan kurtarmalarıdır.

Filistin'i, ümmetin ve Filistin halkının mukadderatını Yahudi varlığının, ordusunun ve yerleşimcilerinin hizmetine sunan köleler kurtaramayacaktır. Bilakis onu, kendilerine Allahuteala'nın şu kavli intibak eden askerler kurtaracaktır:

عِبَادًا لَنَا أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ "(Üzerinize) güçlü kuvvetli kullarımızı (gönderdik)." [İsra 5]

وَإِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ "Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir." [es-Saffât 173]

Dolayısıyla onlar, kendilerini onurlandırmak için Allahuteala'nın Kendi nefsine nisbet ettiği ve kendilerine yakınlık gösterdiği askerleridir. İşte onlar, İslam'ın askerleridir ve işte onlar, Hilafet'in askerleridirler. O halde haydi onun için çalışanlardan olunuz.

إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَئِكَ فِي الْأَذَلِّينَ  كَتَبَ اللَّهُ لأَغْلِبَنَّ أَنَا وَرُسُلِي إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ "Allah'a ve Resulüne düşman olanlar, işte onlar en aşağılıkların arasındadırlar. Allah: Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır. Şüphesiz Allah Kavî'dir, Aziz'dir." [Mücadele 20 21]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Adalet ve Kalkınma Hükümeti, Daha Önceki Hükümetlerin Kopyası Olup Onun İslam'ın Tatbik Edilmesi ve Değişimle Hiçbir İlgisi Yoktur

15.10.2012 tarihinde hükümet, 2013 Mali Yılı Bütçe Yasa Tasarısı'nı onaylamış ardından da onu 20.10.2012 tarihinde Temsilciler ve Danışmanlar Meclisleri'ne tevdi etmiştir. Nitekim mevcut Malî Yasa Tasarısı, gerek kapitalist ekonomik sistemin uygulanması gerekse İMF  ve Dünya Bankası'nın direktifleri ve şartlarına bağlı kalması bakımından daha öncekilerin devamı niteliğindedir. Zira o, ne sorunu çözebilecek nede krizi ortadan kaldırabilecektir. Ayrıca bu taslağın organizatörlerinin açıkladığı (2013 yılında bütçe açığının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'nın (GSYİH) %4.8'ine indirgeneceği ve yabancı varlıkların ithalatının 4 ayda sağlanacağı) şeklindeki hedeflere bakılmaksızın, bu hedefler gerçekçi midir acaba? Dahası bunlar, Fas'ı ekonomik krizinden kurtaracak mı acaba? Ayrıca bizim için önemli olan, bu mali yasayla ilgili açıklamanın gerek İslam hükümleriyle gerekse Arap ülkelerini kapsayan değişim treniyle hiçbir ilgisinin olmadığı ve Adalet ve Kalkınma Partisi'nin yönetime getirildiğidir.

Bu taslağa basit bir bakışla bakıldığında aşağıdaki hususları göreceğiz:

-Kraliyet Sarayı'nın tükettiği dev bütçenin, devletin toplam harcaması 2.5 miyar dirhemden daha fazla olması insanın aklına kralın tek başına sahip olduğu hazinenin,  288.000 vatandaşın tükettiği miktarda olduğunu -ki Asfi gibi orta ölçekli bir şehrin takriben nüfusu bu kadardır - getirmektedir. Bununla birlikte hükümet, bu konuda hiçbir şey değiştirmemiş bilakis yıllardan beri yaptığı şeylere devam etmiştir. Sanki Fas'ın dört bir tarafında "Halk, Zorbalığı Devirmek İstiyor" çığlıkları yükselmiyormuş gibi.

-(İslamcıların hükümeti!) hala kaynaklarının kapsamına, geçen yıl %2.4 artış gösteren ve 1.2 milyar dirhem tutarında olan içki, alkol ve bira vergilerini dahil etmektedir!! Ayrıca o, hala bütçeye 100 milyon dirhem tutarındaki piyango ürünlerini de dahil etmektedir.

-Esasında bütçe, bireylere ve şirketlere dayatılan vergilere bağlıdır ki buda meşru olmayan vergilerdir. Yani bunlar, haram olan tüketim vergisi kapsamına dahil olduğu gibi insanların mallarını batıl yolla yemek ve bunları yöneticilere vermektir. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَلاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ وَتُدْلُواْ بِهَا إِلَى الْحُكَّامِ لِتَأْكُلُواْ فَرِيقًا مِّنْ أَمْوَالِ النَّاسِ بِالإِثْمِ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ "Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere (yöneticilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin." [Bakara 188]

Ayrıca Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], vergiyi haram kılmış ve şöyle buyurmuştur:

لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ "Gümrük vergisi alan cennete giremez." [Ahmed, el-Arnaout hasenledi]

Garip olansa yasa tasarısının, bu vergileri iğrenç "tüketim" "özel tüketim" isimleriyle nitelendirmekten çekinmemesidir!

-Bütçe, hala alış verişte faizli işlemlere  bağlıdır. Zira kaynaklarına, geçen yıl %15 artış gösteren 74.6 milyar dirhem faizli kredileri dahil ettiği gibi (yaklaşık devletin toplam giderlerinin %11'ine denk gelen) 39 milyar dirhem tutarındaki kamu borç hizmetiyle ilgili masraf giderlerini de dahil etmiştir. Dahası faizle muamele edildiği hiç kimseye gizli değildir.

Ey Adalet ve Kalkınma Partisi, değişen ne oldu Allah aşkına?! Hani partinizin sürekli olarak kendisine çağrıda bulunduğu İslam'ın hükümleri nerede?! Nitekim seçimlere katılanlar, sizin partinizi tercih etmiş ve sizleri iktidara taşımışlardır. Çünkü onlar sizde, kendisini arzulayıp durdukları, üzerlerine onun hükümlerinin tatbik edilmesini istemelerinin yanı sıra onun adaleti ve bereketiyle gölgelenmek istedikleri azim İslam'ın kokusunu almışlardır. O halde sizler, gerçekleşmeyen değişimin yalancı şahitleri olmanızın yanı sıra insanların öfkesini sömürmenin, protesto hareketlerini kuşatmanın ve onu gidişatından döndürmenin bir aracı ve eski-yeni hatasını sürdürmesi için rejimi döndüren dişliler olmaya nasıl razı olabilirsiniz?

Haydi Allah'a tevbe ediniz ve bir vacibi yerine getirmekten aciz olmanın haram işlemeyi mubah kılmadığını iyi biliniz. Nitekim Aleyhi's Salatu ve's Selam, şöyle buyurmaktadır:

يَأْتِي عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ يُخَيَّرُ فِيهِ الرَّجُلُ بَيْنَ العَجْزِ وَالفُجُورِ، فَمَنْ أَدْرَكَ ذَلِكَ الزَّمَانَ فَليَخْتَرِ العَجْزَ عَلَى الفُجُورِ "İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki bir adam, aciz ile facir arasında tercih yapacak. Her kim bu zamana ulaşırsa, acizi facire tercih etsin." [Hakim rivayet etti ve sahihledi]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Sudan Vilayeti Navid But’un Kaçırılışını Protesto Ediyor

  • Kategori Sudan
  •   |  

11 Muharrem 1434 Hicri, 25 Kasım 2012 Miladi Pazar günü Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayetinden hizbin Resmi Sudan sözcüsü üstad İbrahim Ebu Osman başkanlığında ve Medya Bürosu üyesi mühendis üstad Yakup İbrahim eşliğindeki bir heyet, Hizb-ut Tahrir / Pakistan'a ait olan ''Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmi Sözcüsü Navid Butt‘un kaçırılmasına 6 ay olmasından dolayı, Hizb-ut Tahrir / Pakistan ülkenin her köşesinde protesto eylemi düzenliyor'' başlıklı beyanatı teslim etmek üzere Pakistan’ın Hartum'daki büyükelçiliğine ziyarette bulunmuşlardır.

Dün ise Pakistan büyük elçiliği önünde; Amerika'nın Pakistan üzerindeki hegemonyasını yok edip yerine Hilafet devletinin kurulması için çalışan Pakistan Resmi Sözcüsü Navid Butt’un kaçırılmasının üzerinden 6 ay geçmesini protesto eden bir eylem gerçekleştirilmiştir.

Elhamdulillah

 

Fotoğraflar için tıklayınız...

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- "Açgözlü Batılı Demokratlar, Myanmar'daki Budistler İle Müslümanların Servetlerini Yutmakla Meşgul Olurlarken Aşırıcı Budistler de Müslümanları Katletmek ve Evlerini Yakmakla Meşgul Olmaktadırlar"

Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu, aşağıdaki dört cürümü ifşa etmek amacıyla uluslar arası bir kampanya başlatmıştır:

Birincisi: Rohingyalı Müslümanlar, 1982 yılından bu yana Burma uyruğundan soyutlanmışlar, kendilerine seyahat yada evlilik için izin talep etmeleri empoze edilmiş ve mülk edinmeleri, ticaret veya profesyonel iş yapmaları yasaklanmıştır. Nitekim 2012 Ocak ayının sonundan bu yana Budistlerin onlara yönelik saldırıları yenilenmiş ve bu yıl içerisinde şu ana kadar yaklaşık 100.000 kişi mülteci kamplarında yaşamaları için yerinden edilmelerinin yanı sıra sayılamayacak kadar büyük bir bölümü de katledilmiştir.

İkincisi: Hem zulme hem de Nobel barış ödülü kazanan muhalefet lideri Aung San Suu Kyi'ye destek vermesi Myanmar hükümetinin kurbanlar hakkındaki konuşmasını başarısız kılmıştır. Zira bu tutum, demokrasinin ayıpları bir yana onun azınlıkları korumaya muktedir olamadığını ifşa etmektedir. Ayrıca Batı kaynaklı azınlıklar mefhumu, insanı ve onun haklarını hor gören bir mefhumdur.

Üçüncüsü: "İnsan haklarına" gözlerini kapatan Batılı demokratların ikiyüzlülüğü ifşa olmuştur. Zira bu demokratlar, Rohingyalılara yapılan zulüm ve zalimliklere, yerinden edilmelerine ve onlara yönelik yapılan vahşî saldırılara karşı hiçbir şey yapmamışlardır... Bu bir yandan.

Diğer yandan onlar, insan haklarına zerre kadar değer vermeyen, bilakis Rohingyalılara zulmedilip onların yerinden edilmelerini adalet sayan bu rejimin Myanmar'daki ekonomik reformlarını desteklemektedirler! Nitekim Batılı demokratlar, Tein Sein rejimine aşağıdaki şekilde yardımlar yağdırmışlardır:

-25 seneden bu yana Myanmar üzerine yaptırımlar uygulanmaktadır. Ama her ne zaman rejimin Rohingya'ya dönük zulmü şiddetlense yaptırımların kaldırıldığı açıklanmaktadır. Nitekim Dünya Bankası, 80 milyar dolar yardım göndermeye başlayacak(!) ve böylece insan hakları, bu Batılı demokratların sırtlarının arkasına atılmış olacaktır.

-Sonra Avrupa Birliği Başkanı, "Tein Sein'i" tebrik etmek ve yüz milyon dolar vermek için Myanmar'ı ziyaret etmiştir.

-Myanmar'da, kıtalararası küresel muhasebe firmaları ile diğer küresel firmaların ofisleri açılmaktadır!

-İsviçre, Myanmar'da Büyükelçilik açmak için Dışişleri Bakanı'nı gönderirken Norveç başbakanı ile Danimarka başbakanı ise Büyükelçiliklerinin açılışlarına şahsen katılmışlardır!

Myanmar Devlet Başkanı Tein Sein, 04 Kasım 2012'de "yabancı yatırım yasasını" imzalamış ve Myanmar'ın zenginleşmesi için yabancı mülkiyetin önündeki bütün engelleri ve sınırları ortadan kaldırmıştır.

Dördüncüsü: Müslümanlar, kalabalık teknelerle Bangladeş'e kaçmaktadırlar. Nitekim Bangladeş Dışişleri Bakanı şöyle demiştir: "Biz zaten Bangladeş'te binlerce Rohingya mültecilerinin yükünü taşımaktayız ve şuandan sonra artmalarını da istemiyoruz." Ayrıca Uluslar arası İnsan Hakları Örgütü, bu kamplarda yaşayanların durumunu, "yardım çalışanlarının üzerindeki durumun her zamankinden çok daha kötü olduğu" şeklinde nitelendirmiş ve yeni iltica edenlerin, boğulma ile yüz yüze gelmeleri için açık denize sevkedilmelerini talep etmiştir.

Ey Müslümanlar! Ey İslam Ülkelerinin Orduları İçerisindeki Kuvvet Ehlinden Olan Muhlisler!

Subhânehu ve Te'âla, şöyle buyurmaktadır:

وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ "Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, onlara yardım etmek üzerine borçtur." [el-Enfâl 72]

Şuan Myanmar denilen yere İslam, Halife Harun er-Raşid zamanında yayılmıştır. İşte o zaman insanlara, İslam'ın azameti ve gerçek adaleti dokunmuş ve Myanmar'da Hilafet zayıflayıncaya kadar birkaç yüzyıl İslam ile hükmedilmiştir. Nitekim kafirler, bir kez daha bölgeyi karanlığın ve ırkçılığın karanlığında boğma imkanı bulmuşlar ve şimdi de demokrasi, Myanmar'da açgözlülüğe dayalı ırkçılık şekillerinin yeni bir şekli olmuştur.

Müslümanları koruyacak, onlara barış ve refah içerisinde yaşama imkanı sağlayacak olan sadece Hilafet'tir. Dolayısıyla demokrasinin gerçekleşmesini başarısız kılmasının yanı sıra İslam ülkelerinin yöneticilerini başarısız kılacak olan mesele işte budur.

Ey Müslümanlar!

Myanmar'daki kardeşlerinize ve bacılarınıza yardım ediniz ve Müslümanları koruyacak ve İslamî ümmete yönelik her türlü saldırıyı ve saygısızlığı önleyecek olan Hilafet Devleti'ni kurmak için ellerinizi Hizb-ut Tahrir'in ellerinin üzerine koyunuz.


Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER