El-Hatib'in Girişimi: İmtiyazlı Hain Bir Amerikan Girişimi Olup Suriye'yi Teslim Olmadan Önce Düşmanlarına Teslim Etmekte Israrcı Olmaktır
- Kategori Ses
- |
Gizli olarak dönenlerin, şimdi açık bir şekilde döndüğü iki gözü olan herkes için gün gibi ortaya çıkmıştır... Şimdi Amerika, 13.03.2013'de Dışişleri Bakanı John Kerry'nin lisanıyla geçiş hükümetini oluşturmak için muhalefetten tagut Beşar ile diyalog kurmasını talep etmektedir! Zira Amerika, gerek dışarıdaki gerekse fetva sayesinde elleri kana bulaşmamış, dahası ellerini fazla kana uzatmayıp sadece ellerini hafifçe daldırmış olan rejim içindeki kuklalarından geçiş hükümetini oluşturmak için ciddi bir şekilde çalışmaktadır! Böylece bu hükümet, daha önceden olduğu gibi duruma göre gerekli "rötuşların" yapılmasıyla birlikte Laik bir Cumhuriyet ile sonuçlanacaktır! İşte şimdi onlar, gizli ve açık bir şekilde Kahire ve İstanbul'da toplanmaktalar, sonra da karşılıklı görüşüp ertelemektedirler...
Amerika, meselenin oluşumda olmadığı gibi hükümetin "çömleğini" dolduracak kuklalarını bir araya getirmenin zor bir iş olmadığını, ancak meselenin bu kişilerin Şam topraklarında ayakları üzerinde durabilmeleri ya da onların orada kabul edilmeleri meselesi olduğunu fark etmiştir. Yine o, içerideki ayaklanmacıların ister aydın derin fikirleriyle olsun ister derin olmayan ve daha düşük fikirleriyle olsun İslam duygularına sahip olduklarını da fark etmiştir. Zira Şam halkı, dışarıdaki Amerikan kuklalarını görmekte ve onların Laik Cumhuriyetçi sivil bir devlete çağrıda bulunduklarını işitmektedirler. Nitekim "Beşar'ı" ve diğerlerini üreten bizzat bu rejimlerdir. O halde buna çağıran inanları nasıl kabul edebilirler ki? Zira insanlar, bu tagut rejimlerden çok büyük acılar tatmışlar ve onların hayatlarını karanlıklara çevirmiştir... Bu yüzden insanlar, sadece kendisiyle mutlu olacakları ve sadece kendisiyle izzet bulacakları akidelerinden kaynaklanan İslamlarını istemektedirler.
Amerika liderliğindeki Batı'nın, İslam'dan ve hükümlerinden ürperdiği gizli bir sır değildir. Dolayısıyla o, Suriye için Beşar'ın daha az karanlık yüzlü, daha az zalim ve insanları kendisiyle aldatıp saptıracakları bir alternatifinin yönetime geleceği Laik bir sistem istemektedir! Ancak Amerika, her tarafından çıkmaza girmiştir. Zira içerideki insanlar, dışarıdaki kuklaları kabul etmiyorlarken rejimin içindeki kuklaları nasıl kabul edecekler ki?! Dolayısıyla Beşar'ın alternatifinin dili ve eli ne kadar uzun olursa olsun dışarıda oturan biri Şam'a asla hükmedemeyecektir. Dolayısıyla da geçiş hükümeti imkansız olduğu gibi içeride Amerika'nın eşlik ettiği uluslararası güçlerin koruması olmadıkça onun talep ettiği rolünü yerine getirecek bir kararı da olmayacaktır. Zira bu durum, belli aralıklarla ortaya çıkarılmış olup hala da tedavülden kaldırılmamış ancak sonuçları, Amerika'nın zannettiği hesabın dışına çıkmış ve Allah'ın izniyle Amerika'nın zannı da yok olup gitmiştir. Nitekim Dâr-ul İslam'ın merkezi Şam topraklarındaki ayaklanmacılara yapılan zulüm ve yıkım, onları bu kuklaları kucaklayarak, hatta göklere çıkararak karşılamaya sevketmek içindir!... Hakeza Amerika; Rusya, İran rejimi, taraftarlar ve takipçiler gibi ön hatları ve Türkiye, Irak, Lübnan rejimleri ile Mısır rejimindeki uzantıları gibi arka hatları sayesindeki mal ve silahlarla tagut "Beşar" rejiminin hayat nedenlerini uzatmaktadır! Hatta bazı insanlar şaşkın bir şekilde birbirlerini şunu sormaktadırlar: Neden Rusya ve İran rejimi Amerika'nın ön hatları ve Türkiye, Irak ve Lübnan rejimleri ile Mısır rejimindeki uzantıları Amerika'nın arka hatları olmaktadırlar? Ancak mevcut vakıayı tedebbür eden bir kişiye, sorunun cevabı için makalenin ayrıntıları yeterli olacaktır! Avrupa'ya ve özellikle Katar olmak üzere tabilerine gelince; onlar, ön ve arka hat yönlerinde yürümekteler ve buradaki paydan bir şeyler elde edebilmek amacıyla bir giriş yapmak için pencereden gözetlemektedirler... Tabi bu olursa!
Ey Dâr-ul İslam'ın Merkezi Şam Topraklarındaki Ayaklanmacılar: Bu, sömürgeci kafirler ile taraftarları ve takipçilerinin bir tuzağı olup Allah'ın izniyle onların bu tuzakları yok olup gidecek, onların tuzakları hüsrana uğrayacak ve onların hezimetleri olacaktır. Zira tüm bunlar, Allah'ın kendisine kolaylık verdiği, Subhânehu'nun ayetlerinin hakimiyetini ve Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in siretini idrak eden ve Subhânehu'nun şu kavline kalbi ve tüm uzuvlarıyla inanıp iman eden bir kimse için çok kolay bir iştir:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ "Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a [Dinine] nusret verirseniz Allah da size nusret verir ve ayaklarınızı [Dini üzere] sabit kılar." [Muhammed 7]
Ancak soru, Allahu Subhânehu'ya nasıl nusret vereceğimizdir?
Laik ve Demokratik Cumhuriyet yönetimine çağrıda bulunmak, bağımsızlık bayrağı olarak adlandırılan Sykes-Picot bayrağını kaldırmak, genelde Batı'yı özelde ise Amerika'yı hoşnut etmek Allahu Subhânehu'ya nusret vermek midir? Hilafet'e çağrıda bunmaktan kaçınmak, Batı'nın tahrikinden ve onların kinlerinden korkulduğu bahanesiyle Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in râyesi olan el-Ukab Râyesini, yani [لا إله إلا الله محمد رسول الله] râyesini kaldırmamak Allahu Subhânehu'ya nusret vermek midir? Sömürgeci kafir Batı'ya silah ve para yardımında bulunmak ve Müslümanlarla savaşan bu ülkeleri dost edinmek Allahu Subhânehu'ya nusret vermek midir? Hükümlerde tedriciliği konuşmak, içkiyi bir yıl helal bir yıl haram kılmak, hadleri yıllarca devre dışı bırakmak ve faizi bankalarda ve ekonomik hayatta yaygınlaştırarak Allah'a savaş açmak Allahu Subhânehu'ya nusret vermek midir? Rejimi kökünden söküp atmaksızın ve Hilafet'i kurmaksızın canları ve malları bir ajanı başka bir ajanla değiştirmek için feda etmek Allahu Subhânehu'ya nusret vermek midir?
Tüm bunlar, Allahu Subhânehu'ya nusret vermek değildir. Allah katından nusret gecikse de bu, kendi ellerimizle kazandıklarımızdan dolayıdır ve Allah asla vaadine muhalefet etmez. Zira hak ve doğru olan sadece O'dur: وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللّهِ حَدِيثًا "Allah'tan daha doğru (sözlü) kim vardır!" [Nisa 87] O halde olması gerektiği gibi Allah'a nusret verin. Zira sömürgeci kafirler ile ajanlarının güçleri sizin karşınızda dursalar da asla size zarar veremeyecektir. Çünkü onların kalpleri zayıf ve korku doludur. Dolayısıyla onların tuzak ve hileleri asla size zarar veremez. Zira hilelerinin cezası Allah katında (malum) iken, onlar tuzaklarını kurmuşlardı. Halbuki onların hileleriyle dağlar yerinden gidecek değildir!
Ey Sadık Ayaklanmacılar: Bir öncü halkına asla yalan söylemez. İşte Hizb-ut Tahrir sizleri, sizin Allah'a doğru bir şekilde nusret vereceğiniz ve O'nun da sizlere hakkıyla nusret vereceği şeye davet ediyor:
O halde her yapmış olduğu amelinde saf ve berrak bir şekilde Allah'a sadık olan ve amelini sadece Allah'a has kılan muhlis bir liderliğin arkasında birlik olup hep birlikte Allah'ın ipine sarılarak Subhânehu'ya nusret verin. Zira Allahu Subhânehu, Kendisine başkasının ortak kılındığı bir ameli asla kabul etmez. Nitekim Ebi Hureyra [Radıyallahu Anh]'dan Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
قَالَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى: أَنَا أَغْنَى الشُّرَكَاءِ، مَنْ أَشْرَكَ بِي كَانَ قَلِيلُهُ وَكَثِيرُهُ لَهُ "Allahu Teâlâ, şöyle buyurmaktadır: Ben, Bana şirk koşanlardan beriyim. Her kim Bana şirk koşarsa, onun azı da çoğu da ona aittir." [Ebu Davud et-Tayâlisî, müsnedinde tahriç etti] O halde Allah'ın öfkelendiği insanlardan razı olmayarak, Amerika'nın ilan ettiği Demokratik Laik bir devletten razı olmayarak ve Amerika ile Batı'nın tahrikinden ve onların kinlerinden korkarak Amerika'nın yüzleri Hilafet'ten çevirmesinden razı olmayarak Subhânehu'ya nusret veriniz ki böylece kinlerinden geberip gitsinler. Zira Allah'ın öfkelendiği insanlara rıza gösterenin akıbeti zillet ve aşağılanmadır. Nitekim İbn-u el-Ca'di'nin, müsnedinde Aişe [Radıyallahu Anhe]'den rivayet ettiği hadiste SallAllahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmaktadır: مَنْ أَرْضَى النَّاسَ بِسَخَطِ اللَّهِ، وَكَلَهُ اللَّهُ إِلَى النَّاسِ، وَمَنْ أَسْخَطَ النَّاسَ بِرَضَا اللَّهِ كَفَاهُ اللَّهُ النَّاسَ "Her kim Allah'ı öfkelendirmek pahasına insanları hoşnut ederse, Allah ona insanları kefil kılar. Her kim de Allah'ı hoşnut etmek pahasına insanları öfkelendirirse, insanlara karşı Allah ona yeter." O halde Allah'ın, وَأَقِيمُوا الصَّلاةَ "Namaz kılınız" şeklinde ve Subhânehu'nun, وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ "Onların aralarında Allah'ın inzal ettikleri ile hükmet" şeklinde buyurduğu gibi muamelatlar, ukubatlar, hadler, cihat ve ibadetler olmak üzere büyük küçük her şeyde Allah'ın şeriatını tatbik etmek amacıyla Raşidî Hilafet'in olduğu tek bir devleti kurmak için azmederek el-Kavîyy-ul Aziz'e nusret veriniz. Zira Allah'a itaat etmek, parçalanmayı değil, bilakis Subhânehu'nun emrini indirdiği şekilde uygulamayı gerektirir. Zira bizim örneğimiz olan SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in yapmış olduğu, iner inmez hükümleri tatbik etmek olduğu gibi Raşid Halifelerin de yaptıkları, parçalamaksızın ve tedricilik yapmaksızın fetih halindeki hükümleri tatbik etmeleri olmuştur. O halde Hizb-ut Tahrir'e nusret vermek yoluyla Celle ve Âla'ya nusret veriniz. Zira o, Allah'ın izniyle Hilafet'i olduğu gibi kurmaya ve hizbin İslam'dan istinbat ederek hazırlamış olduğu ve bunun dışındaki hiçbir şeye izin vermediği taslağa göre Allah'ın hükümlerini tatbik etmeye muktedirdir. Ayrıca siyasî uyanıklığa sahip olan hizib, Allah'ın yardımıyla sömürgeci kafirlerin komplolarını boşa çıkarmaya ve açık bir fethe kadar onları kendi içlerinde meşgul etmeye muktedirdir.
Ey Şam Topraklarındaki Ayaklanmacılar: Sizin önünüzde üçüncü bir yol yoktur. Zira sizler, Allah'a nusret vereceğinize dair söz verdiniz ve bu azim hak üzere sabit kalacağınıza dair Allahu Subhânehu'nun önünde yemin ettiniz. İşte o zaman dünyada ve ahirette mutlu olabilirsiniz. O halde sömürgeci kafir devletleri kendinizden uzak tutunuz, hain ajanları kabre gömünüz ve akıtılan zeki kanlarınızın ve göstermiş olduğunuz azim fedakarlıklarınızın hayrını hatırlayınız... Şayet bunları yapmaz da Cumhuriyetçi, Laik ve Demokratik sivil bir devlet üretmek için Amerika'nın geçiş hükümeti şeklindeki türetmesini kabul ederseniz kanlarınız sizleri yaratıcısına şikayet edecek ve sizler de şunlar gibi olacaksınız: كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِن بَعْدِ قُوَّةٍ أَنكَاثًا "İpliğini sağlamca büktükten sonra çözüp bozan (kadın) gibi." [en-Nahl 92]! Dolayısıyla bizler sizlere, olması gerekenleri gösterdik. Şüphesiz Allah, salihlerin velisidir.
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ "Şüphesiz bunda, aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır." [el-Kâf 37]
Ey Allah'ım, biz tebliğ ettik! Ey Allah'ım, sen şahit ol! Ey Allah'ım, biz tebliğ ettik! Ey Allah'ım, sen şahit ol! Ey Allah'ım, biz tebliğ ettik! Ey Allah'ım, sen şahit ol!
10.03.2012'de, ahmakların başlarının bir başı, sapkınların sapkını, Suriye İstihbaratı'nın türetmesi, Allah düşmanı olan ve Allah'a iftira atan "bölgedeki laikliğin son kalesi" katil Beşar Esed'in müftüsü... Şeyh Ahmed Hasun, Suriye istihbaratına bağlı organlardan biri olan Suriye Yüksek Fetva Konseyi aracılığıyla sahibinin hiçbir hayası kalmamış olsa da bir fetva vermiş ve fetvada şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Suriye'nin birliğini ve Suriye halkını savunmak halkımızın tüm evlatlarının üzerine farz-ı ayın olduğu gibi tüm Arap ve İslam ülkelerinin üzerine de farz-ı ayındır." Ayrıca Suriye halkının evlatlarını, "vatanımızı savunmak için Suriye Arap ordusuna katılma farzını yerine getirmeye" çağırmış ve "Suriye Arap ordumuzun ve Silahlı Kuvvetlerimizin karşısında durmanın bir hıyanet olduğu gibi hala Siyonistlere karşı aralıklı olarak savaşmaya hazırlanan gücünün zayıflamasına katkıda bulunmak olduğu ve onların arkasında duran bir kimsenin düşmanın hedeflerini gerçekleştirmeye katkıda bulunduğu" hususunda uyarmıştır.
Aslında bu fetva, ne Hasun'un verdiği ne de Yüksek Fetva Konseyi tarafından sadır olan bir fetvadır. Bilakis o, helak olmuş katil Beşar ile onun çevresindeki suç mürettebatı tarafından sadır olan bir fetvadır. Ayrıca bu fetva, mücrim Suriye rejiminin içine düşmüş olduğu çıkmazın boyutunu ifşa ettiği gibi onun meşum ölümüne doğru ilerlediğini fark ettiğini de ifşa etmektedir. Bundan dolayı onun rejimi savunmak için genel bir alarmda bulunması ve bunu da farz-ı ayın olarak belirlemesi, sadece bu rejime değil, bilakis bütün Arap ve İslam ülkelerine gece gündüz lanet okuyan Suriye'deki Müslümanlar için değildir. Yine bu, yurtdışındaki Müslümanları Esedî rejimiyle cihat etmek bahanesiyle onun İslam'a ve Suriye'deki Müslümanlara karşı olan kirli savaşına bulaşmalarına kapı aralaması bakımından bu istihbaratsal fetvanın iğrençliğini de ifşa etmektedir. Aslında bu uydurma fetva, içerisi için değildir. Bilakis o, dışarısı içindir. Zira o, menfur taifeci ateşi körükleyen, onu genişleten, dış güçlerin sözde Yahudi varlığına karşı cihat bahanesiyle gelerek Suriye'yi doldurmalarına çağıran bir İran fetvasıdır... Dolayısıyla tüm bunlar, Suriye'yi tehlikeli taifeci bir şekilde bölmeye dönük meşum planlarına hizmet etmek içindir. Nitekim Amerika'nın uyguladığı bu genel plan, Irak'ta yaptığı gibi bölgeyi taifeci varlıklara bölmek ve aynı şekilde "İsrail'in" çıkarını gerçekleştirmek içindir. Bundan dolayı bu fetva, daha sonrakiler için de tehlikelidir.
Ey Gururlu Şam Ayaklanmasındaki Kahraman Müslümanlar: İşte sizler, sabrınız ve Allah'a olan güveniniz sayesinde, Allah'ın ve sizin düşmanınız olan, size karşı şer ve cürüm kapılarından başka açık bir kapı bırakmayan katil Beşar'ı, zayıflığını ve iğrençliğini ifşa eden bu tür bir fetva yayınlamasına ve dışı rahmet, içi ise size karşı komplolarla dolu olan yardım çağrısında bulunmasına mecbur bıraktınız... Aslında sizler, ne "Ulusal Konseyin" ne de "Ulusal Koalisyonun" karşısında durabileceği, dahası sizler Allah'ın kitabına ve Nebisinin sünnetine daha fazla sarıldığınız ve uluslararasının sizlere yönelik komplosuna karşı azim Hilafet projesi olan projenizi ilan ettiğiniz sürece bir çıkış yolu da bulamayacak olan habis bir komplonun karşısındasınız. İşte Hizb-ut Tahrir sizleri, bu fetva karşısında, ahir zamanda vaadedilen İkinci Raşidî Hilafet Devleti'ni kurmak için kendisiyle birlikte çalışmaya davet ediyor. Belki de yılanın başı katil Beşar ile onun rezil müftüsüne karşı verdiğiniz cevapların en güçlüsü bu olacaktır. Nitekim Allahu Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
وَلاَ تَقُولُواْ لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَـذَا حَلاَلٌ وَهَـذَا حَرَامٌ لِّتَفْتَرُواْ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ لاَ يُفْلِحُونَ "Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak "Bu helaldir, şu da haramdır" demeyin. Aksi halde Allah'a karşı yalan iftira etmiş olursunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan iftira edenler asla iflah olmazlar." [en-Nahl 116]
Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba
Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, Pakistan'daki başarısız olmuş öğretim siyaseti hakkındaki tutumunu ve Hizb-ut Tahrir'in Hilafet Devleti için hazırladığı anayasayı benimsemek yoluyla Ümmeti yeniden bilgi ve araştırma alanında bir dünya lideri olduğu daha önceki dönemine geri kavuşturacak olan Hilafet Devleti'nin siyasetine dönük koyduğu ana hatları yayınladı.
Birincisi: Pakistan'daki fasit ve düşük eğitim, gerilemeye neden olmaktadır.
Pakistan kurulduğundan bu yana öğretimdeki korkunç ihmal devam etmekte, bu da on binlerce erkek ve kız evladımızın İslam'ın kendileri için garantilediği eğitim haklarından mahrum kalmalarına yol açmaktadır. Nitekim sömürgeci İngiltere, öğretim için iki ayrı kurum oluşturmak amacıyla eğitimi tecrübî ilimler ve İslamî ilimler, yani normal okullar ve dini okullar olmak üzere ikiye ayırmış ve bu ayırım, İslam'ın bu husustaki bakış açısını dikkate almaksızın neredeyse bu günümüze kadar devam etmiştir. Zira İslam'ın bakış açısına bakıldığında, Batılı hadaratın aksine ortada din ile hayat arasında bir ayırımın olmadığı görülür. Çünkü İslam, hayattaki bütün amellerimize yönelik bakış açısının temelidir. Ancak Pakistan'daki mevcut öğretim siyaseti, dünya hayatında İslam'ın bakış açısını değil "dünyevî" bakış açısını taşıyan nesiller üretmek için çalışmaktadır. Diğer taraftan İslam'ın temsil edilmesine davet edenler ise pratik hayatta İslam'ın tatbik edilmesine muktedir olamamaktadırlar. Dolayısıyla bu bölünme, düşüncemizde bir çöküşe ve Batılı mefhumların kabul edilmesine yol açmaktadır. Buna ise eğilimler ile alimlerin, uzman aydınların ve muhlis siyasilerin kaybedilmesi terettüp etmektedir. Dolayısıyla da insanların "liderlikte boşluğun" olduğu şeklindeki seslerini yükseltmelerinin nedeni işte budur. Ayrıca İslam canlı ve muhlis İslamî şahsiyetler inşa ederken mevcut öğretim siyaseti, İslam'ı pratik hayattan uzaklaştırmayı ve İslam'ı akademik bir konu haline getirmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla Hilafet insanları, siyasî hayatlarında ve aynı şekilde bireysel düzeyde İslam'ı uygulamalarına imkan vermek yoluyla İslam ile kültürlendirecektir. Böylece de insanlar, bu dünyadaki var oluşlarının maksadının İslam'ı siyasî hayattan uzaklaştırmak değil Allahu [Subhânehu ve Teâlâ]'ya ibadet etmek olduğunu öğrenmiş olacaklardır. Bu da Ümmetin erkek ve kız evlatları arasında, İslam'ın dahilî ve haricî ekonomik ve siyasî sorunlar için çözümler sunan bir din olduğu şeklinde sahih bir bakış açısı oluşturacaktır. Bin küsur yıldır halklar için bir fener olan İslam hadaratının sağladığı şey işte budur. Zira devlet, matematik, tıp, fıkıh ve astronomi gibi birçok alanlarda eşsiz ve benzersiz erkek ve kız öncüler ortaya çıkarmış, dünyadaki eğitimli erkek ve kadınların ilgi odağı olan Hilafet Devleti'nin resmî dili Arapça olmuş ve Hilafet'in şehirleri, Avrupalı seçkinlerin eğitim görmek için favori hedefi olmuştur.
Ayrıca mevcut rejim, eğitim için sahih olmayan bir yol takip etmekte ve eğitimde, açık bir şekilde fikirleri duygularla ilişkilendirmek yoluyla mefhumlar inşa etmeye odaklanmak yerine sırf ezbere odaklanmaktadır. Bu durum da asırlar boyunca İslam hadaratının takip ettiği aklî düşünme metodunun dışına çıkmanın yanı sıra nitelikli öğretmenler ve birçok okullardaki şiddetli sıkıntı gibi eğitim kurumlarında yetersizliğe ve şiddetli sıkıntılara yol açmaktadır. Nitekim birçok ana konularda, öğrencinin ana dili olmayan bir dille eğitim verilmektedir. Dolayısıyla Pakistan, 2012-2013 yıllarında eğitim düzeyinde 120 ülke arasında 113'üncü sırada yer almıştır. Ayrıca hükümetin siyasî başarısızlıkları ve finansal yetersizlik, özel eğitim sektörlerinde patlamaya yol açmıştır. Hatta özel üniversiteler, devlet üniversitelerinden daha yaygın bir hale gelmiştir. Dolayısıyla velilerin malî yükleri daha da artmıştır. Ayrıca anne ve babaların geneli onlardan, çocuklarının özel öğretmek olarak görevlendirilmelerini ya da özel eğitim okullarına gönderilmelerini talep etmektedirler. Bu da bu kusurlar nedeniyle zaman, çaba ve maliyeti iki katına çıkarmaktadır. Zira öğrencilerin geneli, üniversite eğitimi için Batı'ya gitmeyi istemektedirler. Bunun sonucunda da Pakistan ve diğer İslam ülkeleri, "beyin göçü" denilen şey yoluyla yetenekli gençlerin İslam Ümmetine hizmet etmelerini kaybetmekte ve daha sonra da Pakistan'a geri dönmek için bir neden bulamamaktadırlar. Çünkü kendilerinde var olan eğitim düzeyinin sanayi ve tarımı özümsemesi imkansızdır. Özellikle de hükümet, sanayi ve tarım ihtiyaçlarını bilimsel araştırmalara bağlamada başarısız olmuşken.
İkincisi: Siyasi değerlendirmeler: Pakistan'daki eğitim, Müslümanları İslam akidesinden ve İslamî miraslarından ayıran ve kalkınma ve ilerlemeyi engelleyen sömürgeci politikanın bir aracıdır.
1-Sömürgecinin eğitim politikası, Laik, Liberal, Demokratik ve Batılı ideolojinin egemenliğini dayatan diğer mefhumların güçlendirilmesi yoluyla Müslümanlar ile İslam akidesi arasındaki bağlantıyı koparan müfredatlara dayanmaktadır. Mesela İngilizler bu politikaları onları işgal etmek yoluyla koymuşlardır. Bugün ise Amerika, Avrupa ve Dünya Bankası gibi sömürgeci kurumlar, bu politikaları yakından denetlemektedirler. Bundan dolayı özellikle Pakistan da olmak üzere devlet okulları için müfredatlar konulmakta ve bu müfredatlar, İslam için sadece bir din görüntüsü oluşturmayı amaçlayan, Batılı düşünürlerin, filozofların ve bilim adamlarının ürettiği fasit mefhumları dayatan ve Batı sevgisini ve onun yaşam biçimini benimseten akademisyenler tarafından yazılmaktadır. Bundan amaç ise Batı referanslı, ideolojik, Kapitalist ve insanın koymuş olduğu yasalara sahip Laik şahsiyetler üretmektir.
2-Şu anki okul sisteminde İslam, teorik bir şekilde öğretilmekte ve vakıa ile bağlantısı kurulmamaktadır. Zira dini okullardaki eğitim müfredatları, sadece ibadet ve ahlakla ilgili şerî hükümlerle sınırlıdır. Her ne kadar miras, nikah ve boşanma hakkındaki bazı hükümlerden bahsedilmiş olsa da muamelatlar, ekonomik işler, haricî muamelatlar ve yöneticiyi muhasebe etmekle ilgili meseleler gibi diğer hükümler ihmal edilmektedir.
3-Devlet finansmanı, eğitim kurumları ve araştırma ve teknoloji üretiminde özel eğitimli öğretmenler sağlamak için yeterli değildir.
Üçüncüsü: Şerî yön: Eğitimin, İslam akidesine göre geliştirilmesi.
1-İslam Devleti, Ümmetin erkek ve kız evlatlarının eğitim sorumluluğunu yüklenecek ve Hilafet Devleti'nin ana hedefi, akliyeti ve nefsiyeti güçlü İslamî şahsiyetler inşa etmeye dayalı öğretim siyaseti koymak olacaktır. Dolayısıyla Hilafet Devleti, düşünme metodunu ve analitik düşünmeyi geliştirme, sevabı ve Allahu [Subhânehu ve Teâlâ]'nın rızasını arzu etmek için öğrenme ve aynı şekilde toplum değerlerine katkılar sunma yönündeki müfredatları geliştirmek için çalışacaktır. Nitekim Hizb-ut Tahrir'in hazırladığı anayasanın 170. maddesinde şöyle geçmektedir: "Öğretimde izlenecek programın esasının İslami akide olması vaciptir. Derslerin içeriği ve tedrisatın metodu tümüyle öğretimde bu esastan ayrılmamak üzere konulur."
2-Üretimin, gelişimin ve teknolojinin geliştirilmesi amacıyla muhtelif eğitim aşamalarında tecrübî ilimlere de odaklanılacaktır. Şöyle ki; Hilafet, yenilik, sanayi, sağlık, mimarlık ve insanın varlığı için gerekli olan diğer bilim alanlarında dünyanın lideri olacak ve bilim ve teknoloji ise pratikte gerekli olan ihtiyaçlara bağlı olacaktır. Mesela, tarım, sanayi ve sağlık gibi ki doktorların, bilim adamlarının ve mühendislerin ümmetler arasındaki üstünlüğünü sağlayacak olan işte budur. Dolayısıyla Müslümanların nitelikli kız ve erkek evlatları ile Müslümanların hayattaki gayesi arasındaki bir karışım, yeniliği, ilerlemeyi ve bir lider güç olarak Hilafet'in inşasını üretecektir. Kültürel sanatlar açısından olana gelince; öğrenciler eğitimini, İslam fikirleriyle çelişmeyen belli bir siyasete göre ilk ve orta ve yüksek öğretim alanlarında olmak üzere iki aşamada tamamlayacaklardır. Dolayısıyla kültürel sanatlar eğitiminde, öğretim siyasetinin ve amacının dışına çıkılmayacaktır. Nitekim Hizb-ut Tahrir'in hazırladığı anayasanın 174. maddesinde şöyle geçmektedir: "Yüksek merhalede ise bu ilimler, eğitim siyasetinden ve gayesinden çıkmamak şartıyla alınır."
3-Çocukları İslam'ın temel ilkeleri üzerine inşa etmek ve İslam'ı pratik bir şekilde uygulamak amacıyla Arapça dilini ve İslamî ilimleri öğrenmek için yeterli bir zaman ayrılacak, eğitimin tüm kademelerinde İslamî kültür öğretilecek ve erkek ve kız evlatlarımız, İslam'ın pratik hayatta uygulama keyfiyetini anlaması için şerî ve yargı hükümlerini anlamada yeterli olmaya teşvik edilecektir. Nitekim Hizb-ut Tahrir'in hazırladığı anayasanın 171. maddesinde şöyle geçmektedir: "Öğretimin gayesi; İslamî şahsiyeti oluşturmak ve insanları, hayatın işlerine ilişkin ilimler ve bilgiler ile donatmaktır. Öğretim yöntemleri de bu gayeyi gerçekleştirecek şekilde olur. Bu gayeye götürmeyen ve bu gayenin dışına çıkan her yöntem yasaklanır." Ayrıca 175. maddenin şerhinde şöyle geçmektedir: "Bu maddenin delili; Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in fiilidir. Zira o, İslam hükümlerini erkeklere, kadınlara, yaşlılara ve gençlere öğretiyordu. Bu da İslam'ın insanların her nesline dolayısıyla öğretimin tüm merhalelerinde öğretileceğine delalet etmektedir."
4-Hilafet Devleti, okullar ve öğretmenlerin tarafsız bilgilerini artırmaya ve aynı şekilde eğitim sürecini kolaylaştıran eğitim üslupları kazandırmaya dönük eğitim müfredatları için imkanlar sunacak ve ilk öğretim sürecinden araştırmaya ve öğrenim finansmanını elde etmeye odaklı yüksek öğretime kadar eğitimi garantileyecektir. Zira Hilafet, ilmî ilerlemeyi hızlandırmak amacıyla şerî hükümlere göre devletin gelirlerini yeniden yapılandıracak ve enerji gibi kamu mülkiyetleri ile geniş kapsamlı makineler üretmeye dayalı devlet şirketlerinden büyük gelirler oluşturacaktır. Zira ticarî mal, sermaye ve topraklardan zekat toplanacak, ekonomik faaliyetleri boğan gelir ve satış vergileri gibi yıkıcı tüm vergi şekillerine son verilecek ve Hilafet Devleti, asırlar boyunca olduğu gibi bir kez daha ilmin feneri olsun diye Ümmeti kalkındırmak için çalışacaktır. Nitekim Hizb-ut Tahrir'in hazırladığı anayasanın 179. maddesinde şöyle geçmektedir: "Devlet; fıkıh, fıkıh usulü, hadis, tefsir ile fikir, tıp, mühendislik ve kimyadan, icatlardan, keşiflerden ve benzerlerinden çeşitli bilgilerde araştırmalarını devam ettirmek isteyenlere imkan sağlamak üzere üniversite ve okullardakinin dışında da kütüphaneler, laboratuarlar ve diğer bilimsel araçları hazırlar ki ümmet içerisinde çokça müçtehitler, ibda edenler ve ihtira edenler bulunsun."
Dördüncüsü: Ümmetin hak ettiği öğretim düzeyi.
1-Hilafet Devleti'nde, ilk ve orta öğretim aşamalarında erkek-kız tüm öğrencilere ücretsiz eğitim sağlanacak ve Hilafet Devleti, üniversite düzeyinde de ücretsiz ya da devletin gücüne göre düşük maliyet sağlamaya çalışacaktır.
2-Dini okullar ile normal okullar arasında bir ayrımcılık ve ayırım olmayacaktır. Zira tüm öğretim kurumlarının hedefi ve müfredatı aynı olacak olmasının yanı sıra uygun müfredatlara göre ve ırk veya din veya cins olarak özelleştirilmeksizin olduğunda özel okulların kurulmasına da imkan verilecektir.
3-Müfredatlarda, sadece İslamî değerler öğretilecek ve İslam'ın hakiki anlayışına aykırı olan herhangi bir mefhumu kapsamayacaktır.
4-Aklî düşünme metodunu öğrenmek, yeniliği geliştirmek ve öğretim siyasetinin İslamî şahsiyetler oluşturma amacını gerçekleştirmek amacıyla doğru öğretim yollarını geliştirmeye muktedir olmaları için öğretmenler eğitilecektir.
5-Laboratuarlar, kütüphaneler ve araştırma merkezleri gibi eğitim kurumlarını artırmak için finansman sağlanacak ve İslam Ümmetinin kalkınmasına ve ilerlemesine katkıda bulunmaları amacıyla İslam ülkelerinde kalmaları için öğrencilere cazip fırsatlar verilecektir.
Payitaht İstanbul’da İhanet Çemberi Kırıldı.
Köklü Değişim Dergisi; Suriye Kıyamı Ve Hilafet Devrimi 3. Yılına girerken Fatih’te İstanbul halkının yoğun katılımı, coşku ve atmosferi ile “BİLADÜ’Ş-ŞAM Zulme, İhanet Çemberine Ve Küresel Güçlere Rağmen ZAFERE YÜRÜYOR” Konulu konferansını gerçekleştirdi. Suriye Kıyamının başladığı günden bugüne 50 ye yakın faaliyet ile İslami Devrimin ve Suriye halkının yanında olduğu gösteren Köklü Değişim Dergisi İstanbul Fatih’te yaptığı bu son konferans ile Suriye etrafında örülmüş İhanet Çemberinin Payitaht İstanbul’da kırıldığını duyurdu.
Renk Konferans Salonunda gerçekleşen programa genci yaşlısı tüm müslümanlar çok yoğun ilgi gösterdiler. Müslümanlar hınca hınç dolan salonda başından sonuna kadar yoğun atmosfer ve sıcaklıkta tekbirler, tevhidler ve Suriye halkı ile özdeşleşmiş sloganlar ile salonu adeta inlettiler.
Köklü Değişim Dergisi Yazarlarımızdan Musa BAYOĞLU’nun sunumunu gerçekleştirdiği program giriş konuşmasından sonra Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Hafız Fazıl Karataş’ın Kur’an tilavetinden sonra Suriye için hazırlamış sinevizyon film gösterimi yapıldı.
Ardından Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Müdürü Dr. Osman BAHAŞ’ın program için verdiği video konferans izlendi.
Kudüs’ün kurtuluşu Şam’dan Geçmektedir.
Konferans davetine icabet eden katılımcı konukların selamlama konuşmaları ile devam eden programda ilk selamlama konuşmasını Yeni Akit Gazetesi Yazarı Araştırmacı yazar Ahmet VAROL yaptı. Konuşmasında Suriye’de devrim başladığında bu sürecin bu kadar uzun sürmesini istememiştik diyen VAROL, bu kadar katliam yaşanmasını beklemiyorduk. Ama bazı işbirlikçi hainler yüzünden Baas rejimi varlığını sürdürdü ve katliamlarını devam ettirdi diye konuştu. Varol konuşmasında şu vurguyu yaptı: Bu uyanış geri dönüşü olmayan bir uyanıştır. Kudüs’ün özgürlüğü Şamdan geçmektedir, Ve İnşaAllah Suriye devrimi tamamlanınca Kudüs’te özgürleşecektir.
Gözümüz Kulağımız Şam’da Ama İşimiz Burada…
Davetli katılımcılardan Timeturk yazarı Abdurrahim ŞEN selamlama konuşmasında dünyanın yaşadığı iki büyük dünya savaşından bahsetti. Suriye kıyamı ve Hilafet devrimi ile bu iki büyük dünya savaşının ilişki ve kurgusunu kuran ŞEN batının 3. Büyük dünya savaşı ile karşı karşıya olduğunu, Suriye’de Baas rejimine ve Beşşar Esed’e destek verilmesinin sebebinin ise bu bölgede kurulması muhtemel Hilafet Devletinden duyulan endişe olduğunu ifade etti. Şen Türkiye’de yaşayan Müslümanlara hitaben ise “Gözümüz kulağımız Şam’da Ama İşimiz Burada” diyerek Şam kıyamına gölge düşürmek isteyen ve devrimi çalmak isteyen kirli planların deşifre edilmesi için çok çalışılması gerektiğini vurguladı.
Suriye Halkı Demokratik Diktatörlüğe İzin Vermeyecek.
Yine davetli katılımcılardan Araştırmacı yazar Ahmet Turgut Ulucak selamlama konuşmasında ABD ve Batının Orta doğuyu yeniden şekillendirme planı çerçevesinde var olan diktatörlükler yerine yeni demokratik diktatörlükler inşa ettiklerini ve buna Türkiye, Tunus, Mısır ve Libya’nın dahil olduğunu, şimdi ise Suriye’de de Baas diktatörlüğünden sonra demokratik bir diktatörlüğün yerleştirilmek istendiğini ifade etti. Ulucak konuşmasında bu demokratik diktatörlüğe Suriye halkının ve direnişinin izin vermediğini ve İnşaAllah da izin vermeyeceğini vurguladı.
Müslümanların Kendi Nizamları İle Yönetilecekleri Günler Yakın…
Son selamlama konuşmasını Milat Gazetesi Yazarı Araştırmacı Yazar Hamza Er Yaptı. Er Konuşmasında Türkiye’de Suriye devrimine nasıl bakıldığına ilişkin bazı değişik yaklaşım tespitlerinde bulundu. Bu tespitlerin ortak paydasının “İslam ümmetinin kendi başına bir şey başaramayacağı” algısının altını çizen Er, Suriye kıyamında Müslümanların bu bozuk ve köhne algıyı nasıl yıktıklarını ortaya koydu. Bu bozuk algıdan dolayı bu kesimerin Suriye devriminin arkasında ABD ve Avrupa’nın olacağını düşündüklerini ifade etti. Er, konuşmasının bir bölümünde, demokratların ve laiklerin dünyasında her türlü pisliğe yer olduğunun ama Müslümanlara yer olmadığının altını çizerek Hizb-ut Tahrir yargılamalarından dolayı verilen ağır cezaların buna kanıt olduğunu söyledi. Hamza Er, konuşmasının son bölümde Müslümanların kendi nizamları ile yönetilecekleri günlerin yakın olduğunu müjdeledi.
Selamlama konuşmalarından sonra Musa BAYOĞLU Suriye devriminin başladığı ilk yer olan Derâ çocukları için şunları söyledi:
Derâ’nın nice zulümlerine şahitlik etmiş caddeler
Duvarlara Eş Şâb yurid ıskat en-nizam yazan minik eller
Küresel bir kıyama öncülük ettiklerinden habersizdiler.
Minik ellerin diktiği fidana kan damlaları düştü.
İşte o fidan iki yılda asırlık bir çınara dönüştü.
Davetli katılımcı konukların selamlama konuşmaları, Müslümanların tekbir, tevhid nidaları ve Hilafet talebini ifade eden "el Ümmeh türid Hilafeh İslamiyyeh" sloganları ile ara ara kesildi. Salondaki atmosfer tüm katılımcıları olumlu etkiledi.
Dokuzyüzbin Asker Rumlara Esir Düşen Müslüman Bir Kadın İçin Yola Çıktı….
Selamlama konuşmalarından sonra Konferansın ilk konuşmacısı Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Üyesi Amir el- Heşlemun sunumunu gerçekleştirdi. Türkiye’de olmaktan, Osmanlı Hilafet Devletinin son beşiği olan İstanbul'da olmaktan, bu müthiş atmosferi yaşamaktan çok büyük mutluluk duyduğunu söyleyen Amir el- Heşlemun Osmanlı Hilafet Devleti ve Halifeleri döneminden bazı anektotlar verdi. Müslüman ve mazlum kadınların feryadına ses veren ve ordularını seferber eden Mutasımların artık bugün olmadığını ve Suriyeli kadınların ve çocukların nidalarının boşlukta kaldığı söyleyen Amir el- Heşlemun Müslüman beldelerdeki yönetimlerin batıya köle olduğunu ifade etti. Mutasım’ın esir düşmüş bir kadını kurtarmak için tam 900000 askerle kuşatmaya çıktığını ve kadını esaretten kurtarmak için orduları seferber ettiğini söyleyen Amir el- Heşlemun konuşmasında bir çok kere "Ey Osmanlı Hilafet topraklarının halkı" diyerek konuklara hitap etti. Sunumunun son bölümünde Suriye devriminde ABD’nin Suriye Ulusal Koalisyona bir rol biçtiği ve görev verdiğini ifade eden Amir el- Heşlemun, daha yeni ABD dışişleri bakanının Muaz el-Hatib den istedikleri var. Bu isteklerinin ise başında baas rejimi ile görüşme gelmektedir dedi.
Konuşmasının son bölümünde Hizb-ut Tahrir’den bahseden Amir el- Heşlemun, İslam ümmetinin liderliğini kazanmak için mücadele eden Hizb-ut Tahrir’e destek ve yardım elinizi uzatın ve Onunla birlikte İslami Hilafet Devletinin ikamesi için çalışın dedi.
Suriye Halkı Artık Bugün Sadece Baas Rejimine karşı Direnmiyor.
Son konuşmacı olarak Kürsüye Çıkan Köklü Değişim Dergisi Yazarı Mahmut KAR, Şam Ehline ve Şam’ın direniş gruplarına selam gönderdi. Zalim kavramı ve ihanet kavramı üzerinde duran KAR, Şam’da zulmün yeni başlayan bir şey değil de ta eskilere dayandığını ifade etti. Kar konuşmasında 40 yıldır Baas zulmüne maruz kalmış Müslümanların bu zulmünün Türkiye ve diğer devletler tarafından niçin görülmediğini sorguladı. İran’ın 1980 Hama katliamını niçin görmediğini sorguladı. Suriye’de hesaplaşmanın sadece Baas rejimi ile değil tüm küresel güçlere karşı bir direnişin devam ettiğinin altını özellikle çizen KAR, kim Suriye’de halkının sadece Baas çetesine karşı mücadele verdiğini söylüyorsa yalan söylüyor dedi.
Suriye Halkının Devrim yapmakla ne istediğini hatırlatan Mahmut KAR, Suriye halkının özgürlük ve İnsan haklarını istemediklerini, aksine İslam ve İslami devlet istediklerini söyledi. Kar aynı zamanda 1 Nisan 2012 de İstanbul’da yapılan Suriye Dostları Toplantısında konuşan Başbakan Erdoğan’ın sözlerini ağır ve sert bir şekilde eleştirdi.
Köklü Değişim Dergisi olarak Suriye Devrimini başından beri İslami Hilafet ile neticelenmesi için destekledikleri ifade eden Kar, bu ayaklanmaların Müslümanlara bir şeyi hatırlattığını söyledi. 1953 yılında Şeyh Takiyyuddin En-Nebhani tarafından Kurulan Hizb-ut Tahrir’in ümmet içinde ümmetle ve ümmetin liderliğinde yürüttüğü İslami davet çalışmasının bu günlere ne kadar çok katkı sunduğunu ifade etti.
Konuşmasının son bölümünde Müslüman beldelerdeki yönetimlere, Âlimlere, STK, Cemaatler ve Müslümanlara Suriye Devrimi sürecindeki sorumluluklarını hatırlattı.
Programın son bölümünde Kürsüye gelen Hüsamettin Hoca Konferans ve konuşmacıların hitaplarından çok etkilendiğini, söylenecek sözün kalmadığını ve artık bizlerin mahalleler ve köyleri dolaşarak bu anlatılanları yaymamızın gerekliliğini ifade etti. Konuşmasında duygulu anlar yaşayan Hüsamettin Hoca son bölümde yaptığı dua ile müminlerin kalplerini ferahlattı. Salonu dolduran tüm Müslümanlar duaya kıyama kalkarak amin dediler ve salon amin sesleri, Tekbir sesleri, El-ümmeh türid Hilafeh İslamiyyeh, Lebbeyk Lebbeyk Lebbeyke Ya ALLAH sesleri ile yankılandı ve inledi.
Programdan son bulduğunda davetliler ile konuşmacılar arasında sıcak kucaklaşmalar ve hasbıhaller gerçekleşti. Son bölümde katılımcı davetliler ve konuşmacılarla birer röportaj yapıldı
Hizb-ut Tahrir Filistin 3 Cumâde'l Ûlâ 1434 H., elmuvafık 15 Mart 2013 M. Cuma günü Gazze'nin merkezinde yer alan Filistin meydanında Suriye devriminin ikinci yılını doldurması münasebetiyle dayanışma gösterisi düzenlemiştir.
Gösteriye El Omri ve diğer mescidlerden hareket eden kalabalıklar bir araya gelerek başladılar ve Ebediyete kadar efendimiz Hazreti Muhammed, sadece Allaha rüku edeceğiz, Ümmet yeniden Hilafet istiyor, sana rağmen ey Esed ebediyete kadar Hilafet, Müslümanlar tek kan tek can nidaları ve Amerika ve Rusyaya rağmen Hilafeti istiyoruz, Ümmet yeniden Hilafeti istiyor pankartlarıyla Filistin meydanına gelerek programa başladılar ve ilk olarak Üstad Ebu Es Said uzun bir konuşma yaptı ve konuşmasına; Şam ehlinin vahşi yönetime karşı sabırlı ve sabit duruşunu, sloganlarında sivil devleti istemeyip Hilafeti talep etmelerini ve direnişçi bölüklerin kendilerine Sahabelerin isimlerini seçmelerini öven methiyeyle başladı.
Ayrıca konuşmasında direnişin başarısının Şam ehlinin sahip olduğu İmanda gizlendiğini ve bununda delilinin (Allahtan başkasına ruku etmeyeceğiz) ifadesinde mevcut olduğunu belirterek bu devrimin Amerika'nın, Rusya'nın, Çin'in ve onların uzantıları işbirlikçi yöneticilerin gerçek yüzünü ortaya çıkardığını vurgulamıştır.
Üstad Ebussaid Şam ehline; düşman elbisesi giyen koalisyon ve onların yer aldığı meclise kanmamaları ve Suriye devrimine Amerika'nın, Avrupa'nın ve Birleşmiş Milletlerin ellerini dokundurmamaları ve kendi çıkarlarına göre yönlendirmemesi konusunda uyarıda bulunmuştur. Suriye'de ancak bu yolla zalim yönetimin devrileceğini, devrimin yabancı güçlerden bu şekilde kurtulup bağımsızlaşacağını ve Hilafetin kurulacağını belirtmiştir.
Ayrıca üstad; Suriye'deki mücadelenin Batıyla İslam ümmeti arasında cereyan eden bir mücadele olduğunu, Beşşar'ın ve yardakçılarının sadece birer bahaneden ibaret olduklarını zira batının askeri gücüyle, maddi gücüyle ve basın yayın organıyla devrimin Hilafetin yeniden kurulmasına giden gidişatından başka yere yönlenmesi için var güçleriyle çaba sarf ettiklerini bildirmiştir.
Gösteriye Şam ehli için yapılan son derece tesirli bir duayla son verilmiştir.
Allah Subhanehu ve Teala amellerimizi kabul eylesin.
Fotoğraflar için tıklayınız...
Mübarek Şam devrimi ikinci yılını doldurdu, komplocuların komploloruna, yenilenlerin yenilgisine rağmen hala devrim dimdik ayakta... Allah'ın izniyle yeryüzünün bahçelerini Şam'dan yansıyan bu devrimin nuru kaplayacaktır.
Dediler ki izzet Şam'dadır... (izzet) Allah içindir. (izzet) Allah içindir,
Biz de onlara dedik ki o izzet Allah için kalacaktır, o izzet Allah için kalacaktır.
Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen baş döndürücü kalabalık, gün geçmiyor hafta geçmiyor ki Şam'ın her bölgesinde sokağa çıkarak Allaha dönüşü haykırmakta. Fakat dünya sağır olmuş bu çağrıyı duymamakta çünkü onlar Şam ehlinin yok olmasını istemekteler, zira iki sene oldu Şam kasabı, Amerika, İran ve Avrupa son sözün Şam ehline ait olduğunu söylemekteler. Fakat Şam ehlinin söylediği şu ifadeden daha kat'i bir ifade var mıdır? Şam İslam'ın merkezidir. Şam nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet devletini kucaklayacak mekandır. Bunun ötesinde kılcal damardan daha nazik bir ifade ki o da; Ya efendi oluruz yada ölürüz.
Sizler asla bu izzet yolundan şaşmayınız! Zira sizler bu izzet ehlinin ta kendisiniz.
3 Cumâde’l Ûlâ 1434 H., elmuvafık 15 Mart 2013 M. Cuma