Perşembe, 22 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/13
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Azim İslam, Suriye'deki Muhlis Ayaklanmacılar ile Halkının Derinliklerine Kadar Kök Salmış Olup Bütün Komploları ve Uzantılarıyla Ulusal Koalisyon Kayasını da Parçalayacaktır

Batı ile tabiilerinin, laik sivil bir devlet içerisindeki projelerini yürütmesi ve onu, mevcut Şam tagutu olan ajandan sonraki bir ajan kılmak için Ulusal Koalisyonu pazarlama noktasındaki tüm çabalarının ardından, evet tüm bunların ardından onlar, bir hayır elde edememişler ve Allah'ın izniyle de edemeyeceklerdir. Zira Biladuşşam'daki ayaklanmacıların tamamı, İslam'dan başka sistemden hoşnut olmayacaklardır. Demokratik koalisyon ile çağrıda bulundukları devletine gelince; bu, koalisyon ile birlikte yarın yada yarından sonra ortadan kalkacaktır...

Suriye'de ayaklanmacıların elleriyle gerçekleşenler, daha önceki konsey komplosuna verilmiş olan bir cevap olduğu gibi koalisyon komplosuna da verilmiş bir cevaptır. Buda bu cevaba tanık olan koalisyona karşı sözleri ile fiillerinde ortaya çıktığı gibi Halep ile kırsallarındaki savaşçı tugayların açıklamaları da buna dair bir kanıttır. Nitekim bu tugaylar açıklamalarında şunu belirtmişlerdir: "Sözde Ulusal Konsey olan komplo projesini reddettiğimizi, adil İslamî bir devletin kurulması üzerine birleşip uzlaştığımızı ve koalisyonlar ve konseyler gibi herhangi bir haricî projeyi reddettiğimizi ilan ederiz..." Dolayısıyla bu, koalisyonun Dâr-ul İslam'ın merkezi Suriye halkı tarafından dışlanıp reddedilen laik demokratik sivil bir devlet için çalıştığını ifade etmektedir.

Raşidi Hilafet'in olduğu İslamî Devlet altındaki İslam Nizamı, dini için ateşli ve Rabbi için muhlis olup yürüdüğü her yerde hak ile birlikte yürüyen her Müslümanın talebidir. Çünkü haktan sonra dalalet vardır.

فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلاَّ الضَّلاَلُ  "Artık haktan sonra dalaletten başka ne vardır?" [Yûnus 32]

Dolayısıyla İslam yönetimi ile ona dönük çalışmakla ilgili çağrılar, Allah, Resulü ve müminlerin sevdikleri işler olduğu gibi yerin ve gökyüzünün sakinleri de bundan hoşnut olmaktadırlar. Zira bu, herhangi bir farz gibi farz olduğu gibi Müslümanların izzeti ve nusreti de bundadır. Böylece dünyada kerim bir hayata yaşayacakları gibi ahirette de kurtuluşa erenlerden olacaklardır. Öyleyse müminleri müjdele.

Hizb-ut Tahrir / Suriye olarak bizler, Batı ile ajanlarının projelerini reddeden bütün abdestli elleri sıkıyor Suriye'deki bütün ayaklanmacıları da şöyle sesleniyoruz: Kanlarınızın kendisi için aktığı şey üzerinde sabit kalmanızın yanı sıra silahlarınızın ve dillerinizin "Biz Allah'tan Başkasının Önünde Eğilmeyiz" şeklindeki haykırışları üzerinde sabit kalınız ey kahramanlar! Sakın bundan zerre kadar da sapmayınız. Zira bizler, Batı'nın projelerine, ittifaklarına ve komplolarına karşı ısrarla sizlerle birlikte olup sizlerin yanında durduğumuz gibi Allah'ın izniyle es-Sadık-ul Masduk Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Hakim'in Müstedraki'nde tahriç etmiş olduğu hadis-i şerifinde zikrettiği imanın sığınakları olmaya da karar verdik:

...حتى يصير الناس إلى فسطاطين: فسطاط إيمان لا نفاق فيه، وفسطاط نفاق لا إيمان فيه "... İnsanlar, içerisinde imanın olup nifakın olmadığı ve nifakın olup imanın olmadığı sığınaklar haline gelene kadar."

Ey Sadık Ayaklanmacılar ve Ey Şam Halkımız!

Bizler, Amerikan Büyükelçisi Ford'un türettiği Ulusal Koalisyon'un olduğu bu doğumu reddetmeye çağıran tüm açıklamaları tebrik ediyor yapı ve anlam olarak alametleri açık olan ve hiçbir kapalılık ve belirsizlik olmadan İslamî Devlet'in olduğu İslam yönetimine çağıran bütün elleri de sıkıyoruz. Dahası Hizb-ut Tahrir'in, sadık ayaklanmacıların ve Allah'ı, Resulünü ve müminleri seven herkesin kendisi için çalıştığı da Raşidi Hilafet Devleti'dir. Zira bizler, Allahu  Subhânehu'nun nusretine ve O'nun nusretle ilgili vaadine güvenmekteyiz.

وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ "Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, Kavî ve Azîzdir." [Hac 40]

Allah sizlerle beraberdir ve asla amellerinizi eksiltmeyecektir.


Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ey Gazze'deki Müslümanlar: Arap Birliği'nin Ruvaybidaları, Şam-Suriye Ayaklanmamıza Komplo Kurdukları Gibi Sizlere de Komplo Kurmaktadırlar!

Tagut devlet "İsrail", Gazze'deki Müslümanları bombalamak yoluyla cürümsel silsilesine devam etmektedir. Nitekim şehitler düşürmüş ve evleri yıkmıştır. Sözde utanç verici ve aşağılık bir Arap Birliği olan "Arap Devletleri Birliği'ndeki" adam kılıklı Ruvaybida yöneticiler ise el-Aksa'yı kurtarmak için orduların harekete geçirilmesine değil de bölgeyi silip süpüren ve daha önceki zaman ve dönemlerde yaptıkları gibi halklarına yalan söylemeleri için kendilerine bir oyun alanı bırakmayacak olan ayaklanmaları göz ardı ederek, ülkelerindeki ayaklanmalar üzerine bazı bakanların ziyaretlerde bulunmasıyla onlara karşı olan hesaplarını ödediklerini hayal ederek ve "İsrail'in" ziyaret saatleri süresince katliamı ve yıkımı durduracağına dair kendilerine taahhütte bulunmasının onları ifşa edeceğini ve kötülüklerini örtmeyeceğini dikkate almayarak -ki öylede olmuştur- Gazze halkının kanları ve acıları için yas tutmak ve feryat etmek amacıyla Kahire'de bir oturum düzenlenmesine çağrıda bulunmaktadırlar. Aman Allah'ım, ne utanç verici bir şey!

Ey Arap ülkelerinin Ruveybida yöneticileri ve onların kuyrukları, "İsrail" sizleri bir araya getirirken Beşar ise sizleri parçalamakta mıdır? Yoksa Suriye'de devamedegelen ve günlük kurbanların sayısı yüz elliyi düşmeyen katliam ve cinayetlerin yanı sıra binlerce yerlerinden edilenleri ve yüzlerce evleri yıkılanları görmüyor da yalnızca efendiniz olan Batı'nın görmeye izin verdiği şeyleri mi görüyorsunuz? Zırar birliğindeki bu aşağılık toplantınız, ne Allah için nede halklarınız içindir. Aksi taktirde Allahuteala'nın şu kavlini tasdik ederek Gazze ve tüm Filistin'deki Müslümanlara yardım etmek için orduların harekete geçmesini emreder ve Şam-Suriye'deki halkımıza nusret verirdiniz:

وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ "Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, onlara yardım etmek üzerine borçtur." [el-Enfâl 72]

Bilakis aksine sizler, Allah'ın ayetlerini arkanıza atıyor ve halklarınızın önünde açık bir hale gelse bile sizlere yardım edeceklerini ümit ederek O'nun düşmanlarına yalvarıp yakarmayı kabul ediyorsunuz. Halbuki onlar, düşmanlarınızla savaşmak istemedikleri asla size yardım da etmeyeceklerdir. Dolayısıyla onlara, Allahuteala'nın şu kavli intibak etmektedir:

وَلَوْ أَرَادُواْ الْخُرُوجَ لأَعَدُّواْ لَهُ عُدَّةً وَلَكِن كَرِهَ اللّهُ انبِعَاثَهُمْ فَثَبَّطَهُمْ وَقِيلَ اقْعُدُواْ مَعَ الْقَاعِدِينَ "Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu ve onlara; oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun denildi." [Tevbe 46]


Ey Biladuşşam'daki Müslümanlar:

Gururlu Şam ayaklaması, bu Ruvaybidaları denemekte, onların fasit bir ürün olduklarını ve onlardan komplo ve aşağılıktan başka bir şey çıkmayacağını bildirmektedir. Zira onlar, sadece düşmanlarınız olan efendilerine itaat etmek için toplanmaktalar ve size yardım etmek zorunda kaldıklarında da dağılmaktadırlar. Allah onları katletsin! Nasıl da döndürülüyorlar. Halbuki onlar sadıklardan olmuş olsalardı Şam topraklarının kendileri için bir hayır olduğunu görürler, cürümlerinden dolayı Dımeşk katilini engellerler ve onun elinden tutarlardı. Ancak onlar, Amerika ile Avrupa ülkelerinin olduğu kafir zalim devletlerin kuyrukları ve ajanlarıdırlar. Zira Beşar'a boyun büktürmek ve bizleri aşağılamak için bizlere ed-Dabi'yi göndermişledir. Gerçekten onlar bizleri aldatabileceğini mi zannediyorlar?! Hayır, vallahi. Zira onlar gibiler hakkında şöyle buyurun azim Allah ne kadar da doğru söylemiştir:

وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْ وَإِن يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْ كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُّسَنَّدَةٌ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ "Konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar adeta dayanmış kütükler gibidirler, her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onları katletsin (kahretsin)! Nasıl da döndürülüyorlar." [el-Munâfikûn 4]


Ey Haşim'in Gazzesi'deki Müslümanlar:

Ümmetimiz sancılı bir dönem geçirmektedir. Çünkü bu dönem, Allah'ın izniyle Ruvaybidaların tahtlarını söküp atacak, sizleri kurtarmak için Raşid bir Halife'yi getirecek ve el-Aksa üzerinde el-Ukab râyesini dalgalandıracak olan İslamî Hilafet Devleti'ni doğuracaktır. Halbuki Amerika ile tüm Batı, güzel bir şekilde düşünüp akladebilseydi İslam'ı ve Müslümanları geri döndüremeyeceklerini ve zimmet ehlinden olan atalarına ikramda bulunduğu İslamî ümmetin evlatlarını katletmede Beşar ile Natenyahu'nun ellerini serbest bırakmayı bile düşünemeyeceklerini işte sadece o zaman fark edeceklerdi. Ancak bu ikisi bu güzelliğe, katliamla cevap vermişlerdir. Dolayısıyla gerek bu ikisinin gerekse bu ikisinin arkasındakilerin işlemiş olduklara günaha cevap vermenin zamanı gelmiştir. Zira Rabbimizin vaadi bize yeter.

وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى ٱلَّذِينَ ٱسْتُضْعِفُواْ فِى ٱلأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ ٱلْوَارِثِينَ وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِى ٱلأَرْضِ وَنُرِىَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَّا كَانُواْ يَحْذَرونَ "Biz istiyorduk ki mustazaflara yeryüzünde lütufta bulunalım, onları liderler yapalım ve (ülkelere) varis kılalım. Ve o yerde onları hakim kılmak; Firavun ile Hâmân'a ve ordularına, onlardan (İsrailoğullarından gelecek diye) korktukları şeyi göstermek (istiyorduk)." [el-Kasas 5 6]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Rusya'da Hizb-ut Tahrir Üyelerinin Yasadışı Tutuklanmaları Gerçek Terörizmdir

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الوَكِيلُ "Onlar o kimselerdir ki insanlar kendilerine, (düşmanınız olan) insanlar size karşı (güçleriyle) toplandılar, aman onlardan sakının dediklerinde, bu onların imanını artırır ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir derler." [Âl-i İmran 173]

Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun, O ki İslam'ı diğer tüm dinlere hâkim olarak göndermiştir. O ki el-Vâhid el-Ahad'dır, kullarını imtihan eder ve kafirler topluluğuna karşı onlara nusret verir. Salat ve selam, alemlere rahmet olarak gönderilmiş efendimiz Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in üzerine, Âlinin, Sahabesinin, Kıyamet Günü'ne kadar onlara ihsanla bağlı olanların üzerine olsun. Allahım, Amin!

6 Kasım 2012 günü, Moskova ve çevresinde, Müslümanların aranıp göz altına alındığı geniş kapsamlı çok sayıda operasyonun yaşandığına şahit olduk. Bu baskın operasyonlarının sayısı yaklaşık 40'ı buldu, Ofa bölgesinde ise 30'a varan arama operasyonları düzenlendi ve bu bağlamda tutuklamalar da yapıldı. Bu operasyonlar sonucu 60'dan fazla Müslüman, İslami bir parti olan Hizb-ut Tahrir'e üye oldukları gerekçesiyle tutuklandı. Tutuklananlardan bazılarının evlerine kasıtlı olarak el bombaları ve uzun namlulu silahlar yerleştirildi. Oysa şu ana kadar Rus makamları, Hizb-ut Tahrir'in Rusya'daki etkisini inkar ediyorlar, Rusya'daki faaliyetlerini gizleme girişiminde bulunuyorlardı.

Ancak bu son olaylar, bazı hususları ifşa etmiştir:

1-Böylesi eylemler, Rus makamlarının Hizb-ut Tahrir'in Rusya'daki İslami topluluklar içindeki etkisini itiraf ettiklerini ve bu saikle süratli bir biçimde iğrençliğe varan kindar planlarını yürürlüğe soktuklarını göstermektedir. Ayrıca böylesi eylemler, Hizb-ut Tahrir'in köklü bir siyasi parti olduğuna, Rus yetkililer tarafından Müslümanlar aleyhine işlenen tüm cürümleri, bu minvalde Suriye'deki Müslümanlara karşı Rusya'nın cürümlerini ifşa etme kudretine sahip olduğuna işaret etmektedir. Bu etkinin pek çok tezahürleri vardır: Rusya'daki İslami topluluklar arasında İslami bayram kutlamaları ve seminerler, basın açıklamaları, medya çalışmaları ve benzeri çeşitli faaliyetler düzenlemek gibi.

2-Rus makamları, ümmetin Hizb-ut Tahrir ile birlikte davette ve çalışmada köklerine döndüğünü müşahede etmişlerdir. Nitekim Rus yetkililer, Müslümanların İslam'ın bir hayat nizamı olduğunu kavramaya başladıklarını ve Müslümanların dinlerine olan sahiplenme ve bağlılıklarının yükselmekte olduğunu fark etmişlerdir. Kamuoyundaki başörtüsü tartışmalarında bu durum açıkça ortaya çıkmış, Müslümanların haklarını talep etmeye yönelik toplantılar düzenlenmiştir. Bunların en önemlisi ise İslami fikirler ve mefhumlar ile çelişen yabancı düşüncelerin değişmiş, Rusya'nın Müslüman çoğunluğa sahip tüm bölgelerinde İslami râyelerin yükselmiş ve İslam ile hiçbir alakası olmayan tatillerin reddedilmiş olmasıdır. Rus makamları Müslümanların İslami kültüre yönelişlerine dair bahsi geçen hususları kuşkusuz gözlemlemişlerdir. Rusya'da Hükümet tarafında ve toplum nezdinde benimsenmiş bir ideoloji bulunmadığı için yetkililer Müslümanların zihniyeti üzerindeki egemenliklerini kaybetmekten korkmuşlardır. O nedenle, Hizb-ut Tahrir'e karşı daha sıkı bir şekilde çalışmaya karar vermişlerdir. Bu durum, Moskova ve çevresindeki tutuklamalarda izlenen yöntemde net bir biçimde görülmüştür. Rahatlıkla, bu mesele onların egemenlik alanının dışına çıkmış durumdadır, diyebiliriz. Özellikle de ılımlı imamlar dedikleri kimselerin, İslami mefhumları onların istedikleri mefhumlara dönüştürerek ümmete etki etmede başarısızlığa uğramasından ve güvenlik güçlerinin insanları Hizb-ut Tahrir'e üyelikten korkutma girişimlerinin fiyaskoya uğramasından sonra!

3-İslami beldelerde, bilhassa Suriye'de baş gösteren devrimler göstermiştir ki ümmet artık silkinip uykusundan uyanmış, önündeki korku duvarlarını yıkmıştır. Ümmet, yalnızca İslam'ın, ümmetin layık olduğu ve 13 asır boyunca gölgesinde yaşadığı izzeti geri getirebileceğini kavramıştır. Doğal olarak Rus makamları da 20 milyonu aşkın Rusya Müslümanlarının, kardeşleri ve bacıları ile İslami akideye iman sayesinde birbirlerine bağlı olduklarını, o yönüyle İslam esasına dayalı siyasi fikir oluşturabilen bir kitlenin varlığını ve dolayısıyla yarın bu kitlenin, Hilafet'in kurulmasından sonra Rusya'nın dış politikasına etki etmeye muktedir olabileceğini ve bu rolüyle yeni Hilafet Devleti için  yardımcı bir faktör haline gelebileceğini idrak etmektedir. O bakımdan Rus yetkililer, Hizb-ut Tahrir'in kendilerinin tek düşmanı olduğunu görmekte ve itiraf etmektedirler. Zira Hizb-ut Tahrir'in, Allah'ın izniyle yakında kurulacak olan Hilafet için insanları çevresinde kenetleme yeteneğine sahip olduğu gibi, ümmeti derin uykusundan uyandırabilme potansiyelinin de farkındadır.

4-Öte yandan yetkililer, Hizb-ut Tahrir'in Müslüman topluluklar arasında çalışabilme ve onları sahih İslami kültür ile kültürlendirebilme imkanına sahip olduğunu, bunun da mevcut siyasi boşluğu doldurmaya yol açabileceğini de gayet iyi bilmektedirler. Zira Hilafet'in inşallah kurulur kurulmaz, sonradan ortaya çıkarılan İslami toprakları süratle İslami Devlet'e ilhak edeceği açıktır.

İşte tüm bu veriler ve koşullar, Rus yetkilileri İslam'a ve Müslümanlara, özellikle de Hizb-ut Tahrir'e karşı açık bir çatışma ilan etmeye sevk etmiştir. Böylelikle Hükümet, Müslümanlar arasında İslam davetini engellemek istemektedir.

Bu bağlamda ilgili makamların, aşağıdaki önemli noktaların bilincinde olmaları gerekir:

-Bizler, Müslümanlar ve bilhassa Hizb-ut Tahrir şebâbı olarak, bu hakiki daveti yüklenmekten ebediyen vazgeçmeyeceğiz! Rusya'da Hizb-ut Tahrir'i terörize etme ve işini bitirme çabalarınız kesinlikle hezimete mahkumdur! Bizler, Hizb-ut Tahrir şebâbı olarak, bu ümmetin hayrı için çalışacağımıza ve bizden öncekiler gibi bu uğurdaki tüm sıkıntılara katlanacağımıza dair Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'ya ahdettik!

-Müslümanları kurtuluşa erdirmeyi hedefleyen bu daveti durdurmak için, elinizin yetişebileceği bütün kuvvetleri toplamaya kalkışsanız bile, asla bizi korkutamayacaksınız, asla azmimizi kıramayacaksınız ve asla bizi bu davetten uzaklaştıramayacaksınız! Çünkü حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir."

-Ayrıca, Rusya'daki Müslümanlara karşı giriştiğiniz bu gaddarlık ve vahşilik için, Allah'ın izniyle yakında gelecek ve Allah'ın izniyle İslam'ın belkemiği olan Şam topraklarında olacak Halife önüne mazeretler koymak zorunda kalacaksınız! Sizi kesinlikle temin ederiz ki bu cürümleriniz asla cevapsız kalmayacak!

-Bizler Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın sözüne, sarsılmaz sapasağlam bir iman ile inanıyoruz:

وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ "Muhakkak ki Allah, kendisine (dînine) nusret verenlere, nusret verecektir. Şüphesiz Allah kesinlikle güçlüdür, azizdir." [Hacc 40]

-İşte size cevabımız budur:

وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُواْ لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّهُ وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ "Hatırla ki kafirler, seni tutup bağlamaları yahut seni öldürmeleri yahut (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Şüphesiz Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır." [Enfal 30] Şu halde gerçekten hala bu daveti durdurabileceğinize inanıyor musunuz? Şayet yine de böyle bir inancınız varsa, bilin ki sizler kesinlikle sağırsınız, dilsizsiniz, körsünüz, asla akletmezsiniz!

Ey Müslümanlar!

İşte Allah'ın hepimize vaadi, bizleri imanımızla imtihan edeceği gibi böylece bizleri ayırt edeceğidir. Bugün tüm Müslümanlar, özellikle de İslam'a ve Müslümanların kalkınmasına davet edenler, kafirlerin İslam'a ve Müslümanlara nasıl pervasızca saldırdığını açıkça görebilmektedir. Amerika liderliğindeki kafirler, Rusya ve bunların müttefiklerinin, tüm İslam dünyasında ve bilhassa Suriye'de Müslümanlara karşı işleyegeldikleri cürümlerin hepsine layık oldukları karşılığı verebilmeye muktedir olacak İslami Devlet'in kurulmasını engellemek için ellerinden gelen bütün çabayı harcayacak olmaları gayet doğaldır.

İşte bunun için bize düşen, hiç yorulmadan, usanmadan İslam daveti yolunda hep birlikte çalışmaktır... Gerçekten zafer müminlerindir ve kesinlikle Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. Şüphesiz nusret ve zafer Allah'ın katındandır, biz O'na iman eder, ancak O'na tevekkül ederiz. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur! Allahu [Subhânehu ve Te'âla] şöyle buyurmuştur:

إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الأَشْهَادُ "Muhakkak ki Rasulllerimize ve iman edenlere, hem bu dünya hayatında hem de şahitlerin (şahitlik için) kalkacakları günde mutlaka nusret vereceğiz." [Mu'min/Ğâfir 51]


Osman Salihov

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Rusya Medya Bürosu Başkanı

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Kim İtibar ve Üstünlük İsterse Bilsin ki, İtibar ve Üstünlük Tümü İle Allah'ın Elindedir?

14 Kasım 2012 Çarşamba günü lanetli Yahudi varlığı "İsrail", Gazze'ye yönelik saldırılında onlarca Müslümanı katletti ve yüzlercesini de yaraladı. Yahudi varlığının bu kini ve düşmanlığı karşısında ise halkı Müslüman olan ülkelerin yöneticileri, kınama açıklamaları yapmada yarışa girdiler.

Mısır ziyareti öncesinde Obama ve Putin ile telefon görüşmeleri yapan Başbakan Erdoğan, Muhammed Mursi ile birlikte düzenlediği basın açıklamasında kınama ve itidal açıklamasını ve her zamanki gibi barış çağrısını yineledi. ABD'nin iki devletli çözüm planı için yılmadan ve yorulmadan çalışan Başbakan, açık bir şekilde Yahudi varlığı "İsrail'in" bu saldırılarının iki devletli çözümü engelleyeceğini ifade etti. Müslüman bir yönetici nasıl olurda Müslümanların kanına doymayan Yahudi varlığı "İsrail'in" bu saldırılarını, ABD'nin Filistin için ürettiği kirli planını engelleyen saldırılar olarak görebilir. Bu yöneticilerin nazarında 1948'den bu güne Müslümanların akan kanının hiçbir değeri yok mudur?

Türkiye'ye geldikten sonra ise partisinin grup toplantısında Başbakan şu ifadeleri kullandı: "BM ve BM Güvenlik Konseyi bugüne kadar bunca kararlar almıştır. Ama İsrail hakkında hiç biriyle ilgili bir yaptırım uygulayamamıştır. Onun için ben şunu diyorum: Ben BM'nin adaletine inanmıyorum." Başbakan Erdoğan'a bu sözlerinden sonra şunu soruyoruz: Eğer BM'nin adaletine inanmıyorsanız niçin BM'yi Suriye meselesinde sürece müdahil olması için çağırıyorsunuz. BM'nin adaletinin olmadığı bir hakikat. Çünkü BM Batı'nın ve ABD'nin çıkarları için kurulmuş ve bunun için çalışan bir kurumdur. Ancak sizin BM'nin adaletine güvenmediğinizi söylemeniz tamamen yalandır.

كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ إِن يَقُولُونَ إِلَّا كَذِبًا "Ağızlarından çıkan bu söz ne büyük oldu! Yalandan başka bir şey de söylemiyorlar." [Kehf 5]

Başbakan Erdoğan, yine aynı toplantıda şu sözleri de sarf etti: "Burada bizim için 3 yol var. Ya elimizle müdahale edeceğiz. Ya dilimizle müdahale edeceğiz. Ya da kalbimizden buğz edeceğiz... Bugün onlara yarın bize. Öleceksek adam gibi ölelim." Bu sözler için ise şunu deriz: Kalb ile buğz etmek, zayıf düşmüş erkeklerin ve kadınların yapabileceği salih amellerdendir. Dil ile düzeltmek, kınayıcının kınamasından korkmadan hakkı söyleyen cesur Müslümanların, sahih İslami cemaat ve partilerin salih amellerindendir. El ile düzeltmek ise, kuvveti elinde bulunduran devlet yöneticilerinin ve nusret ehli olanların salih amelidir. İşte bu amel, işgalci Yahudi varlığını tanımayarak kutsal topraklardan defedilmesi ve bunun için Müslümanların ordularının seferber edilmesidir.

Tüm bunlardan sonra Ey Başbakan! Bu salih amellerden hangisi ile Allah'ı razı etmek istersin? Hangisini yaparsan dünyada izzetli bir yaşam sürer, ölürken de izzetinle ölür ve ahiret yurdunu kazanırsın?

مَن كَانَ يُرِيدُ الْعِزَّةَ فَلِلَّهِ الْعِزَّةُ جَمِيعًا إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ وَالَّذِينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّئَاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَكْرُ أُوْلَئِكَ هُوَ يَبُورُ "Kim itibar ve üstünlük isterse bilsin ki, itibar ve üstünlük tümü ile Allah'ın tekelindedir. Güzel söz O'na yükselir, iyi ameli de O yükseltir. Kötü amaçlı komplolar düzenleyenler ağır bir azaba çarpılacaklardır. Ayrıca onların komplosu da boşa çıkar, verimsiz olur." [Fatır 10]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Endonezya: Amerikan Elçiliği Önünde Gazze'ye Nusret Gösterisi

  • Kategori Endonezya
  •   |  

5 Muharrem 1434, 19 Kasım 2012 Pazartesi günü Hizb-ut Tahrir üyelerinden yüzlerce kişi Endonezya'nın başkenti Cakarta'da Amerikan elciliği önünde gösteri düzenledi. Söz konusu gösteride genel olarak Kutsal Filistin topraklarının tamamında, özel olarak da Gazze'de; Müslümanların hiç durmaksızın kanını akıtan Yahudilere kesintisiz devam eden Amerikan desteğini kınadılar.

Ayrıca göstericiler Endonezya Devlet Başkanına, nüfus bakımından İslam beldelerinin en büyüğü olan Endonezya'nın yöneticisi olması itibariyle, genel seferberlik ilan ederek Gazze'deki Müslümanlara nusret amaçlı orduyu harekete geçirmesi ve gaspçı, sadece savaş ve ölüm dilinden anlayan Yahudi varlığını kökünden söküp atması çağrısında bulundular.

Ve ayrıca Hizb-ut Tahrir Endonezya, Hilafet devletinin kurulması için var gücüyle ihlasla çalışan kimselerin aralarına katılmaları için Müslümanlara çağrıda bulundu. Zira Hilafet devleti; Müslümanların, milletler arasındaki saygın yerlerini alabilmelerini sağlayacak ve yeryüzündeki bir buçuk milyar Müslümanı birleştirecek yegane güçtür.


fotoğraflar için tıklayınız...

Devamını oku...

Soru-Cevap

Soru: Son zamanlarda Kuzey Mali'de askerî müdahale hakkındaki konuşmalar tırmanmakta olup 11.11.2012 pazar günü de Kuzey Mali'nin yeniden Mali devletine ilhak edilmesini tartışmak için Batı Afrika Ekonomik Topluluğu Liderleri (ECOWAS) bir araya gelmiş ve kararları ise kesin olmayan dalgalı kararlar olmuştur. Nitekim Mali'ye 3300 asker gönderilmesi kararı almışlardır. Ancak aynı zamanda siyasî uzlaşı kapısının kapatılmamasını açıklamışlardır. Dahası diyalog kapısını açık bırakmışlardır... Bu ise Güvenlik Konseyinin bu gurup için 45 gün mühlet veren 15.10.2012 tarihindeki 2071 sayılı kararının ardından gerçekleşmiştir... İşte onun ve bunun arasında, Afrika'da sömürgeci etkisi olan büyük devletlerin tutumları tırmanmaya başlamıştır. Nitekim bunlardan en güçlü ve ısrarlı bir şekilde Fransa'nın, daha az ölçüde Amerika'nın ve önemsize yakın bir şekilde de İngiltere'nin askerî müdahale tutumları olmuştur... Ancak dikkat çekici olan Cezayir'in bu hususta bir merkez olmasıdır. Zira bu devletlerin yetkilileri, buraya defalarca ziyarette bulunmuşlar ve heyetin biri gidip biri gelmiştir... Ancak o, hala askerî müdahaleye karşıdır.

Soru şudur:  O halde Cezayir, kendisiyle bağlantılar olması bakımından özellikle Amerika ve Fransa olmak üzere neden bu devletler arasındaki bir rekabet istasyonu haline gelmiştir? Sonra neden İngiltere'nin sesi kısık görünmektedir? Dahası bu devletlerin tutumları ve Cezayir ile olan bağlantıları yoluyla hedefledikleri nedir?


Cevap:

Cevabı açıklamak için öncelikle aşağıdaki iki önemli meselenin gözden geçirilmesi gerekmektedir:

Birincisi: Cezayir'in siyasî vakıası...

İkincisi: Mali darbesi...

Cezayir'in siyasî vakıasına gelince:

Malumdur ki Houari Boumedienne döneminde Dışişleri Bakanı olan Devlet Başkanı Buteflika, İngilizlerle bağlantısı olan Boumedienne'nin yaklaşımı üzerinden yürümüş, ardından 1965 yılında, Amerikan yanlısı Ahmed Bin Bella'ya karşı liderlik ettiği askerî darbe yoluyla iktidara gelmiş ve yönetim, 1992 yılındaki darbeyle ordu içerisine Fransa'nın ajanları gelinceye kadar İngiliz ajanlarının idaresinde devam etmiştir. Bu ise İslamî Kurtuluş Cephesi (FIS)'ın seçimleri kazanmasının ardında iktidara gelmesini engellemek için olmuştur... Sonra Şadli Bin Cedid'i istifa etmeye zorlamışlardır... Bunun ardından ülkedeki hakim güç ordu olmuş ancak o, işini yürütmekte başarısız olmuş ve iktidar zora girmiştir. Dolayısıyla Şadli'yi 1992 yılında istifa etmeye zorlamalarının ardından Muhammed Budiyaf'ı getirmişler ve ardından da öldürülmüştür. Onun ardında da Ali Fafi'yi getirmişler sonra onu da uzaklaştırmışlardır. Bunun ardından iktidarı, onların adamlarından biri olan Savunma Bakanı General el-Yemin Zerval'a teslim etmişler ancak onların darbe sonuçlarına çözüm getirmeye ve Cezayirli Müslümanlara karşı işlemiş oldukları korkunç katliamın ardından ülkedeki durumları sakinleştirmeye muktedir olamamışlardır... Nitekim 1999 yılında, onların cürümleri ve ülkeyi tahrip etmeleri hakkında hiçbir sorgulamada bulunmaması ve uyum, barış ve uzlaşmaya çağırmak yoluyla yaranın iltihabı üzerinde çalışması şartıyla Devlet Başkanı olması için Abdülaziz Buteflika ile anlaşmıştır... Hakeza o, 1999 yılından günümüze kadar Devlet Başkanı olmuştur. Buda 2004 sonra da 2009 seçimlerindeki zaferini ilan etmesinin ardından olmuştur. Ama Buteflika'nın, hala İngiltere ile sıkı bir ilişkisi bulunmaktadır. Nitekim kendisi, 2006 yılında İngiltere'yi ziyaret ederek bunu taçlandırmıştır ki böylece Cezayir Devlet Başkanı'nın ilk ziyareti İngiltere'ye olmuştur. Cezayir ordusu içerisinde etkili olan Fransız bir gurup olmakla birlikte bunlar, Buteflika'nın İngiltere ile olan ilişkisinin farkında oldukları gibi aynı şekilde Buteflika'nın, Fransız politikası ile uyum içerisinde olmadığının da farkındadırlar. Nitekim o, Sarkozy döneminde Fransa'nın getirdiği Akdeniz Birliği Projesini reddetmiştir. Ayrıca 2008 yılında Sarkozy'nin Cezayir'i ziyaret edip Buteflika ile görüşmesi sırasında konuşulan anlaşma sözleşmelerini de uygulamaya koymamıştır... Tüm bunları fark etmelerine rağmen ancak onlar sessizliklerini korumaktalar. Çünkü bu gurubun liderlerinin, Cezayir'deki Müslüman halka karşı işlemiş oldukları cürüm dosyaları hala kapanmamıştır.  Dolayısıyla Buteflika, kendisine karşı bir darbe yapmayı düşündükleri anda bunu onların yüzlerine patlatacaktır. Bundan dolayı onun politikalarına muhalefet etmemektedirler. Hele de o, kutsadıkları laikliğin ve cumhuriyetin korunması noktasında kendileriyle anlaşmışken.

Hakeza Cezayir Devlet Başkanı'nın genel siyaset çizgisi, daha sonra açıklanacak olan Mali konusunda İngiltere siyasetini takip etmektir.

Mali darbesine gelince:

22.03.2012'de meydana gelmiş olup bunun arkasında Amerika'nın olduğu gayet açıktır. Zira Amerika, Mali'de kendi nüfuzunu oluşturmaya çalışmaktadır. Nitekim başlangıçta terörle mücadele etmek ve isyancı guruplara karşı mücadele etmekle ilgili taktikleri öğretmek üzerine Malili kuvvetleri eğitmek için Mali ile anlaşmalar yapmıştır. Dolayısıyla subaylar seçmiş ve eğitmek için onları Amerika'ya göndermiştir. Zira el-Asr sitesi, 24.03.2012'de bilinen Amerikan kaynaklarından, ismini vermek istemeyen bir Amerikalı diplomatın basına şöyle bir açılamada bulunduğunu aktarmıştır: "Darbe komutanı Amadou "Ahmedo" Haya Sanogo, terörle mücadele için Amerika'da askerî eğitim alması amacıyla Amerikan Büyükelçiliği tarafından elit subayların arasından seçilmiştir." Ve şöyle bir eklemede bulunmuştur: "Sanogo, özel görevler için defalarca Amerika'ya yolculuk etmiştir..."

Darbeden maksat, temel dayanağı olan Mali'den Fransız nüfuzunu ortadan kaldırmak ve ardından da onun yerine Amerikan nüfuzunu yerleştirmektir.

Nitekim bu meselenin cevabını, daha önce 24.03.2012 tarihli soru-cevapta ayrıntılı bir şekilde açıklamıştık.

Yukarıdaki iki hususun gözden geçirilmesinin ardından sorunun cevabına aşağıdaki şekilde cevap vermek mümkündür:

 

1- Askerî müdahale meselesinde İngiltere'nin sesinin kısık olmasının nedeni, esas sorunun Amerika ile Fransa arasında olmasıdır. Zira bu darbenin arkasında, Fransa'nın nüfuzunu bölgeden söküp atmak için Amerika vardır... Bundan dolayı adeti olduğu İngiltere, çatışmayla onları zayıflatmak için bu iki tarafı bu meseleyle meşgul etmek istemektedir. Böylece o, kazançlı çıkmış olacak yada en azından kaybetmiş olmayacaktır!

Yetkililerinin, Mali hakkında Cezayir'i ziyaretleri sırasındaki tutumlarına gelince: Askerî müdahale yönünde kaçamak bir tutum olmuş olsa da aynı zamanda askerî müdahalenin olmaması noktasında Cezayir'i desteklemektedir! Nitekim İngiltere'nin Cezayir Büyükelçisi Martin Roper, şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Amerika, bu çok kritik aşamada Cezayir'in yanında yer almaktadır." Ve şöyle demiştir: "İngiltere, mümkün oldukça barışçıl çözümden yanadır." [Cezayir el-Haber Gazetesi] Ayrıca Orta Doğu ve Kuzey Afrika İşlerinden Sorumlu İngiliz Bakan Alistair Burt, 23.06.2012'de Cezayir'i ziyaret etmiş, Mali'nin kuzeyindeki durumları incelemiş ve üç gün boyunca Cezayirli yetkililer ile olan ilişkileri güçlendirmiştir. "Cezayirlinin tutumunun bedeli, Kuzey Mali'deki isyan sorununu sona erdirmeye dönük askerî müdahaleyi reddetmektir." Nitekim İngiltere, Sahil bölgesindeki mevcut çatışmanın müzakereler yoluyla çözülmesini desteklediğini söylemiştir. [Cezayir es-selam el-Yevm Gazetesi / 24.06.2012] Dolayısıyla İngiltere, Buteflikalı Cezayir'in Kuzey Mali'deki askerî müdahaleye karışmasını istememektedir. Çünkü bu, bu ülkedeki nüfuzunu genişletmek için bir başlangıç olarak Cezayir'i etkilemek amacıyla Amerika'ya fırsatlar vermektedir. Dolayısıyla buda İngiltere'nin Cezayir ve Kuzey Afrika'daki nüfuzu pahasına olmaktadır.

İngiltere'nin bu tehlikeli tutumu, Buteflikalı Cezayir'in üzerine yansımıştır. Bundan dolayı Cezayir açıklamalarında, bir yandan müdahale istememekte, diğer yandan da onu isteyip siyasî bir çözümden bahsederken aynı şekilde Kuzey Mali'de terörle mücadeleden bahsetmektedir! Yani tutumda, bir belirsizlik bulunmaktadır. Zira o, müdahalenin özellikle Mali'de yaşayan Tuaregler üzerinde kötü etkileri olacağını ve siyasî bir çözümün gerektiğini söylediği gibi aynı zamanda terörizme karşı askerî çözümün zaruri olduğunu söylemektedir! Ayrıca Cezayir Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ammar Belani'ni yapmış olduğu açıklamada şöyle demiştir: "Güç kullanımının, Mali'deki meşru talepleri olan Tuareg sakinleri arasındaki herhangi bir karışıklık ve belirsizlikten kaçınmak için sağgörülü olması ve ilk hedefin de bölgeyi tehdit eden tehlikenin kaynağı olmalarından dolayı terörist gurupların ve uyuşturucu tacirlerinin olması gerektiğini düşünmekteyiz." [AFP / 30.10.2012] Bundan dolayı o, Amerika ile Fransa arasındaki çatışmanın alevli bir şekilde devam etmesi için İngiltere'nin yolu üzerindeki ipin ortasından sımsıkı tutunurken aynı zamanda da bundan uzak durmaktadır... Çünkü İngiltere şu anki mevcut siyasetinde, Amerika ile alenen çarpışmamayı takip etmekte ancak Amerika'yı başka araçlarla sıkıştırmaktadır. Aynı şekilde Cezayir, güçlü bir şekilde Kuzey Mali açısından olan görüşmelerde Fransa'nın karşısında durmaktadır. Hatta o, Fransa Cumhurbaşkanı'nın ziyaretini bile ertelemiştir. Ancak onun, Amerika'nın baskılarından dolayı ona karşı eğilimli olup cevap verdiği görülmektedir. Zira Fransa Cumhurbaşkanı'nın ziyaretini ertelediği bir sırada Amerikalı Bakan'ın ziyaretini erteleyememiştir! Görünen o ki Cezayir'in, Fransa'dan Cumhurbaşkanı François Hollande'nin ziyaretinin ertelenmesini talep etmesinin arkasında Amerika'yı hoşnut etmek vardır. Zira o, Fransa'ya karşı çok şiddetli bir tutum benimserken ancak birtakım olaylarda ortaya çıktığı gibi Amerika'ya kaşı olan açıklamalarında yumuşak olduğu görülmektedir.

 

2- Fransa'ya gelince; Mali darbesinin akabinde kendisine bir ölüm isabet etmiş ve onun yanında mevzu, hayatî bir hale gelmiştir. Zira şayet Mali'deki nüfuzunu geri alamaz ise Afrika'daki nüfuzu da aşamalı olarak son bulacaktır. Bundan dolayı gerek uluslar arası askerî bir müdahale için gerekse Mali devletinin kendi havzasına geri dönmesi için ciddi ve aktif bir şekilde çalışmaktadır. Zira o, Güney Mali ile Quasi-devlet Kuzey Mali'deki yönetimde Amerika'nın kuyruklarının kalmasını istememektedir. Dolayısıyla sonra daha önce olduğu gibi Mali devletindeki nüfuzuna sahip olmak zorlaşmaktadır.

Bu nedenle Fransa, Kuzey Mali'de askerî bir müdahale için çabalamaktadır. Çünkü Mali'deki nüfuzu, 22.03.2012'de Amerikan yanlısı küçük subayların yapmış olduğu askeri darbenin akabinde büyük bir darbe almıştır. Dolayısıyla Fransa, şayet Mali ve kuzeyindeki duruma bir çözüm getiremez ise tüm bölgedeki bu nüfuzu çökmekle sonuçlanacaktır. Bundan dolayı Güvenlik Konseyi'nde, askerî müdahale ile ilgili kararların çıkması ve özellikle Cezayir olmak üzere bölge ülkeleriyle bağlantı kurmak için güçlü bir şekilde çalıştığını görmekteyiz...

Cezayir ile bağlantıları sırasındaki tutumuna gelince: nitekim o, ısrarla askerî müdahaleye teşvik etmektedir. Bununla birlikte Cezayir, buna cevap vermemektedir. Zira Cezayir el-Haber Gazetesi, 31.10.2012'de Fransız Le Canard Oonche Gazetesinden şunları aktarmıştır: "Fransız Cumhurbaşkanı Hollende'nin Cezayir'e Kasım ve Aralık aylarında yapması planlanan ziyaretinin ertelenmesi, Cezayir Devlet Başkanı Buteflika'nın talebine binaen olmuştur." Ve şundan bahsetmiştir: "Fransa, Dışişleri Bakanı Laurent Fabius ile İçişleri Bakanı Manuel Valls'ın ziyaretleri gibi (Cezayir'e) dostluk sinyalleri göndermekte ve Elysee Sarayı'nın 17 Ekim 1961 olaylarına dönük kanlı doğasını tanımaktadır." Yine "Hollende'nin Danışmanın'dan, Kuzey Mali'ye egemen olan silahlı İslamî guruplar hakkında duyarsız kalmamak için Buteflika'yı ikna etmeyi umut ettiğini" aktarmıştır. Tüm bunlara rağmen Cezayir bir yanıt vermemiştir... Hakeza Fransa'nın uyarı merkezi, nüfuzunu en kısa zamanda Mali'ye geri getirmektir. Bunun yolunun ise Kuzey Mali'yi işgal etmek ve ardından da Güneyine doğru hareket ederek bu "zaferi" istismar etmek için askerî müdahale olduğu görülmektedir. Bu yüzden Güney Mali'deki adamları, Fransa'nın ön hatları olarak harekete geçmişlerdir.

 

3- Amerika'ya gelince; Bunlara rağmen Güney Mali'deki adamlarını desteklemek için müdahaleyi istemektedir. Ancak o, müdahale hususunda acele etmemekte bilakis Mali sorunundan hareket ederek nüfuzu için Cezayir'i kazanmayı istemektedir. Zira böylece Afrika'da sözde terörizme karşı bir hareket noktası edinmesi olasıdır. Aynen Güney Asya'da Taliban'a karşı kendisi için bir hareket noktası edindiği Pakistan'da olduğu gibi. Bundan dolayı Mali bahanesiyle Cezayir'deki hareketlenmelerini iki katına çıkarmıştır. Ancak görüşmeler, diğer taraflara odaklanmaktadır!

Yani şu an Amerika, Kuzey Mali'ye askerî bir müdahaleye önem vermekten daha çok Afrika'ya hareket etmek için nüfuzunu Cezayir'e girdirmeye önem vermektedir. Nitekim bu müdahale kendi politikası kapsamında olsa bile ancak o bunu, nüfuzunu Cezayir'e girdirmek için yol kılmak istemektedir. Aynı zamanda da Amerika ciddi bir şekilde onaylamaya karar verdiğinde askerî müdahale noktasında Fransa'nın etkin bir rolü olmasını istememektedir.

 

Yetkililerinin, Cezayir ile olan bağlantılarına gelince; Görünürde Kuzey Mali'de araştırma yapmaktır. Hakikatte ise Cezayir ile bağlantı kurmayı araştırmaktır. Bu ise Cezayir'e olan en son ziyaretlerinin gözden geçirilmesiyle açıkça ortaya çıkacaktır. Zira Amerika Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Cezayir'i ziyaret etmiş ve 29.10.2012'de Devlet Başkanı Abdulaziz Buteflika ile bir toplantı yapmıştır. Nitekim Amerika Dışişleri Bakanı Clinton, Cezayir Devlet Başkanı Abdulaziz Buteflika ile yaptığı görüşmenin sonunda şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Gerçekten güçlü ikili ilişkilerimizi ele aldık ve Washington'un geçen hafta kucak açtığı stratejik bir diyalog için hemen mükemmel bir sempozyum icra edebileceğimize işaret ettik. Gerçekten bizim, özellikle Mali olmak üzere bölgenin durumu hakkında derin görüşmelerimiz olacaktır." [AFP- Reuters / 30.10.2012]   Nitekim o, Cezayir ile olan ikili ilişkilerden ve onunla stratejik diyalogtan bahsetmiştir... Sonra özellikle Mali olmak üzere bölge hususunda derin görüşmelerden bahsetmiştir. Dolayısıyla birinci derecede hedef, Mali'nin durumundan önce Cezayir olmaktadır. Nitekim Cezayir'in birinci derecede önemli olduğunu vurgulayan şey, Clinton'un yetkililer ile görüşmeleri sürdürmesi için arkasında yardımcısı Elizabeth Jones'ı bırakması olmuştur. Buda ortada, Amerika'nın bu ziyarette gerçekleştirebileceği işlerin olduğuna ve Bakanın yardımcısının bunları tamamlamak için çalıştığına delalet etmektedir. Nitekim Cezayir Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ammar Belani, bununla ilgili olarak şöyle demiştir: "Dışişleri Bakanı Murad Meddelsi ile Amerikan Dışişleri Bakanı Yardımcısı Anne Elizabeth Jones arasında gerçekleşen görüşmelerde, oturumun ilk bölümünde kaydedilen sonuçlar değerlendirildiğinde Amerika-Cezayir stratejik diyaloga ve birçok bölgesel meseleler çerçevesinde derin istişarelere izin vermektedir." [Cezayir Haber Ajansları / 01.11.2012]

Sonra Amerika, şayet bu bölgeye bir müdahale kararı alırsa Fransa'ya herhangi bir ana rol vermeyi istemediği gibi oradaki askerî görevi gerçekleştirirken onun yardımlarını da istememektedir. Çünkü aslında o, Mali ve bölgedeki Fransız nüfuzunu ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Dolayısıyla şuan Amerika'nın birinci derecede önem verdiği şey Cezayir olup buraya nüfuzunu yerleştirmek ve Kuzey Mali meselesini gerek burada gerekse bölgede hareket etmek için bir bahane olarak göstermektir. Nitekim o, bu maksadı gerçekleştirmek için araçlar oluşturmaya çalışmakta olup bunların en bariz olanı, Pakistan, Afganistan, Irak ve Türkiye'de çalıştığı gibi Cezayir ile stratejik ortaklık oluşturmak için çalışmaktır. Bu nedenle onunla, güvenlik, askerî ve ekonomik işbirliği yoluyla ülkede nüfuzunu oluşturmaya dönük üslubundan ibaret olan bu ortaklığı oluşturmayı hedefleyen görüşmeler gerçekleştirmektedir.

 

4- Cezayir halkının çoğu, ülkelerinin Amerika tarafından hedef alındığının farkındadır. Nitekim Cezayir el-Haber Gazetesi, 29.10.2012'de başkentin 2000 km güneyindeki Tamanrasset'de bulunan Tuareg Kabilelerinin büyük seçkinlerinin, "çölde askerî üsler kurmaya dönük bir girişim olduğunu" dikkate alarak kuzeydeki askeri müdahaleyi reddettiğini aktarmıştır.  Yine bu gazete, el-Ahkar bölgesindeki bir milletvekilinin şöyle dediğini aktarmıştır: "Amerika ile Fransa'nın askerî müdahale ile istedikleri, birçok sorunlar oluşturmak olup bizler de el-Ahkar bölgesinin seçkinleri olarak Cezayir'in yabancı müdahaleye karşı tutumunda kararlı olmasını istemekteyiz." Aynı şekilde Türkiye Anadolu Ajansı, 31.10.2012'de daha önce Ulaştırma Bakanı görevinde çalışan ve hükümetin  sözcüsü olan Abdulaziz Ruhabî'nin, şöyle dediğini aktarmıştır: "Amerikalılar, Cezayir'den Taliban Hareketi'ne ve Afgan topraklarındaki el-Kaide'ye karşı uluslar arası savaşta Pakistan'ın rolüne benzer bir rol oynamasını istemektedirler." Ayrıca "Cezayir'in, ondan haberleşme yardımı yapmasını veya uçuşların kolaylaştırılmasını talep edeceğini" açıklamıştır...

Tüm ona ve buna rağmen Cezayir'in, İngiltere'nin yaptığı gibi uyumluluk babından Amerikan bağlantılarına karşı açıkça esnek ve yumuşak olduğu görünmektedir ve şüphesiz Amerika da bunun farkındadır. Ancak görünüşe bakılırsa onun ortaklık için, dolayısıyla nüfuz etmek için ilk adımı uyumdur. Aynı şekilde ekonomik ayartmaları veya terör korkusunu veya diğer baskı araçlarını da kullanmaktadır...! Tüm bunlara rağmen bu uyum, birçok Amerikan yetkililerinin son aylarda Cezayir'i ziyaretlerinin boyutunda gayet açıktır. Nitekim Cezayir Dışişleri Bakanı Murad Meddelsi, geçen Eylül ayında Washington'u ziyareti sırasında, Amerikan-Cezayir ilişkilerindeki gelişmelere ve bölgedeki gerilime odaklanılması hakkında aralarındaki istişarelere övgüler yağdırmış ve şöyle demiştir: "Sahil ülkeleri ile ortak ülkeler arasında bir uyum ve ortaklık vardır ki bunlardan biri de bilişim, teknolojik ve teçhizat sistemleri yoluyla terörle mücadele etmek için uygun şartları sağlayan Amerika'dır." Dolayısıyla Amerika'nın, 2011 yılı itibarıyla 17 milyar dolar tutarında olmak üzere Cezayir için ilk ticari müşteri olması itibarıyla Cezayir ile Washington arasında askerî ve ekonomik işbirliği düzeyinde gelişen ilişkilere dikkat çekmiştir. [Cezayir Haber Ajansları / 01.11.2012] Ayrıca bu ajans, iki ülke arasındaki stratejik diyaloga dönük ikinci toplantının gelecek yıl Cezayir'de gerçekleşeceğinden bahsetmiştir.

Bu, 28.10.2012'de Cezayir Dışişlerinin Clinton'un ziyaretinden bir gün önce yayınlamış olduğu açıklamadan daha fazlasını belirtmektedir. Zira şöyle demiştir: "Clinton'un ziyareti, bu ekim ayının 19'unda Washington'da düzenlenen ve iki ülke arasındaki siyasî istişareye önemli bir destek veren Cezayir-Amerikan stratejik diyaloga dönük ilk oturum bağlamında düşülmelidir." Ve şöyle bir açıklama eklenmiştir: "Görüşmeler, iki ülke arasındaki ekonomik ve güvenlik ortaklığının güçlendirilmesi ve bölgesel ve uluslar arası düzeydeki meseleler çerçevesinde dönecektir." [ABD UPI Ajansı / 28.10.2012]

 

5- Hilafet Devleti'nin yokluğundan dolayı Cezayir, Mali ve diğerleri de dahil İslam ülkelerinin, büyük devletler arasındaki çatışma mahalli olması bizleri incitmektedir. Zira bu büyük devletler, sömürgeci kafir devletler olup İslam ülkeleri üzerindeki nüfuzlarını genişletmek, onların servetlerini yağmalamak, hayatlarında yeniden dinlerini hakim kılmalarını ve dinlerinden kaynaklanan ve Hilafet Devleti'yle somutlaşan bir sitemin kurulmasını önlemek için İslam ülkeleri üzerinde çatışmaktadırlar...

İslamî halklar, herhangi bir yabancı müdahaleyi reddetmektedirler. Ancak ülkelerindeki mevcut rejimler, bu müdahaleden hoşnutturlar. Zira bu rejimler, yabancı müdahaleyi kabul etmek için hazırlanmaktadırlar. Dahası onlar, sömürgeci kafir devletlerin taraftarıdırlar. Çünkü bunlar, anayasaları ve sistemleriyle Batı'ya itaat etme esası üzerine kurulmuşlar ve yöneticileri de bu esası yürütmeleri için iktidara getirilmişlerdir. Nitekim onların, bu devletlere taraf ve tabi olmak için hazırlık yaptıkları cereyan etmektedir. Dolayısıyla İslam ülkeleri, bu devletler arasındaki çatışma sahası olarak kalmaya devam ettiği sürece rejimlerden, anayasalarından, yöneticilerinden ve mevcut yönetimin akliyyetinden kurtulmak gerçekleşmeyecektir. Bugünkü Cezayir'in Osmanlılar döneminde İslamî Hilafet'in vilayetlerinden bir vilayet olduğu ve Amerika'nın da her ne zaman bu İslamî vilayetin sularından geçse ona vergiler ödediği bilinmektedir. Bunun yanı sıra Amerikan arşivlerinde şöyle geçmektedir: "Amerika, başkanı ve kurucusu olan bizzat George Washington adına Cezayir Valisi Hasan Paşa ile 05.09.1795 tarihinde Amerika'nın, Amerikan gemilerinin Cezayir vilayetinin sularından geçmesi karşılığında yıllık olarak 12 bin altın lira ödemeyi taahhüt ettiği ve 11. 10. 1793 yılında 11 Amerikan gemisinin ilk kez geçtiği bir sırada Hilafet Devleti'ne bağlı deniz kuvvetlerinin esir aldığı Amerikan esirlerin serbest bırakılması karşılığında 642 bin lira altını derhal ödediği bir anlaşma imzalamıştır..." Hakeza Amerika, Cezayir'e Hilafet Devleti'ne bağlı bir vilayet olarak bakmaktaydı. Zira o vakit Amerika, Cezayir'in kendisine öfkelenmesinden korkmaktaydı. Cezayir'de kendisinin bir nüfuza sahip olduğunu düşünmesi ise cabası...!

Allahu Subhânehu'ya ve Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e iman eden bütün Müslümanların vacibi, ümmete izzetini ve nusretini geri iade edecek olmasının yanı sıra öncesinden ve sonrasında Rabbisinin razı olacağı Hilafet'i kurmak için çalışmalarıdır. Zira o, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmettir... Bu ümmetin izzetinin kaynağı ve nusretinin yolu işte budur.

وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ "Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, Kavî ve Azîzdir." [Hac 40]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER