Çarşamba, 21 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/12
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Bilakis Beşar, Rejimiyle Birlikte Gidecek Ve Şam Ayaklanması, Tagutların Rüyalarına ve Komplocuların Özlemlerine Son Verecektir

Rusya, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un, Fransız meslektaşı ile 31.10.2012'de Paris'te yaptıkları basın konferansındaki lisanı üzerinden şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "İktidarın devrilmesi çerçevesinde yapılan felsefe, etkili değildir. Zira şayet bunu ana hedef olarak görürsek o zaman katliam devam edecektir." Bu arada en son olarak Çin ejderhası türemiş ve "içeriğinde rejime uzun bir mühletin verilmesinin ve onun geçici hükümet yoluyla pekiştirilmesinin olduğu Suriye krizinin çözümüne dönük girişim" olarak adlandırdığı bir fare doğurmuştur. Nitekim Lübnan el-Ahbar Gazetesi, 20.10.2012'de "Türkiye, Esad'ın Varlığının da Olduğu Bir Çözüm Üzerinde Anlaşmıştır" başlıklı bir yazı yayınlamıştır. Ayrıca İranlı kaynaklar, Türkiye başbakanı Recep Tayyib Erdoğan'ın, bu hafta başında İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedî Necat ile Bakü'de yaptığı görüşme sırasında "Suriye Devlet Başkanı'na olan sevgiden dolayı değil bilakis son bir şans seçeneği olarak" Beşar Esad'ın çatısı altında Suriye krizinin çözümüne dönük müzakerelerin gidişatını onayladığını ifşa eden bir belgeye ulaşmışlardır. Dolayısıyla Amerikan ajanları, Suriye'deki Müslümanların zihinlerine, Amerikalılar ile genelde Batılıların birçok nedenlerden dolayı Esad'ı devirmekten aciz kaldıkları fikrini ekmeye çalışmaktadırlar ki bu nedenlerden biri, Suriye rejiminin direnci ve bir diğeri de Esad'ın gitmesi de dahil herhangi bir formülü tartışmayı bile reddeden Rusya, Çin ve İran'ın koymuş olduğu kırmızı çizgidir. Tüm bunlar ise İbrahimî'nin Suriye ayaklanmasını sonlandırmaya dönük yaptığı çalışma atmosferlerinde gerçekleşmiştir... Bu şekilde Suriye'deki Müslümanlara yönelik komplo halkasının, nasıl da sıkı ve pek olduğu gösterilmektedir ki böylece onlar, Amerikan seçimlerinin ardından gelecek olan ve kendisinin "Lübnan Taif" modeli üzerinde olacağı şeklinde propagandası yapılmaya başlanan Devlet Başkanı ile birlikteki Amerikan çözümüne teslim olsunlar.

Ey Müslümanlar! Bu, Amerika'nın, onun yörüngesinde dönen kuyruklarının, Rusya'nın, Çin'in, Türkiye'nin, İran'ın ve geriye kalan gurupların olduğu Allah'ın düşmanlarının bir tuzağıdır. Ancak onlar, Allah'ın tuzağının daha şiddetli ve daha güçlü olduğunu bilmiyorlar mı? Zira Şam ayaklanması, İslam'a ve Müslümanlara tuzak kurmaktan başka dertleri olmayan Allah'ın düşmanlarının isteklerine itaat etmediği gibi bu gururlu ayaklanma, kahraman halkımız sokaklara indiklerinde bile İslam dünyasındaki Ruvaybidalarla istişarede bulunmamış ve İslam'ın hayat sahasına geri dönmesi yolunda çok büyük fedakarlıklar göstermişlerdir. Bizim yapmış olduğumuz bu yorum bir abartı değildir. Zira işte şer devleti Amerika'nın Dışişleri Bakanı 31.10.2012'de, Suriye muhalefetini, "radikallerin, Suriye ayaklanmasını çalmak için gösterdikleri çabalara" karşı koymaya çağırdığı bir açıklamada bulunmuştur. İşte bu Şam ayaklanmasına mukabil bizim rolümüz de Allah'ın izniyle onun azim bir mesele olacağını ilan etmektir. Allah'tan, bütün Müslümanların devleti olan İslamî Hilafet Devleti'ni kurmayı nasip etmesini niyaz ediyoruz. Zira Clinton'un açıklamalarında korkmasının yanı sıra herkesin korktuğu ve radikal olarak ifade ettikleri şey işte budur.   الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَفَضْلٍ لَمْ يَمْسَسْهُمْ سُوءٌ وَاتَّبَعُوا رِضْوَانَ اللَّهِ وَاللَّهُ ذُو فَضْلٍ عَظِيمٍ إِنَّمَا ذَلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ فَلا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ "Bir kısım insanlar onlara (müminlere); "Düşmanlarınız olan insanlar size karşı (bir ordu ile) toplandılar, aman sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların imanlarını daha da arttırdı ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!" dediler. Bunun üzerine kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan Allah'ın nimeti ve keremi ile geri döndüler. Böylece Allah'ın rızasına ittiba etmiş oldular. Muhakkak ki Allah, büyük kerem sahibidir. İşte o Şeytan ancak kendi dostlarını korkutur. O halde -eğer iman etmiş kimseler iseniz- onlardan korkmayın, Benden havf edin (korkun)!" [Âl-i ‘İmrân 173-175]


Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Kapitalizm, Endonezyalı Kadın Hizmetlilerin İnsanlığını Çiğnemektedir

29 Ekim 2012 Pazartesi günü, Endonezya ve Asya haber ajansları, bazı Cakarta Gazeteleri ve İmarat (vam) haber ajanları, "Endonezyalı Hizmetliler, Satışa Maruz Kalmaktadırlar" başlığı altında göçmen Endonezyalı hizmetliler ile ilgili Malezya'da yayınlanan tartışmanın kışkırtılarak ilan edildiği hakkında bir rapor yayınlamışlardır. Nitekim bu ilan, Endonezya ve Malezya hükümetlerinin ayaklanmasına neden olmuştur.

Endonezya Temsilciler Meclisi Başkan Yardımcısı (Zair Mearif), Endonezyalı hizmetlilerinin satışa maruz kalmalarının sadece açıklamada kalmayıp fiilen gerçekleştiğini vurgulayan ve Endonezya hükümetinin, özellikle Endonezyalı kadın göçmen hizmetlileri kuşatan bu kötü durumların yeni bir şey olmamasına rağmen bu en son açıklamayı kınamasının nedenini sorgulayan bir açıklama yapmıştır. Zira Malezya'da yaklaşık 2.5 milyon Endonezyalı göçmen işçi bulunmakta olup bunların yaklaşık %80'i kadınlardır. Ayrıca dünyadaki diğer milyonlarca kadın, ticarî bir eşya gibi muamele görmelerinin yanı sıra şiddete, işkenceye, hatta işverenler tarafından gayri insanî bir şekilde ölüme maruz kalmaktadırlar.

Tüm bunlara rağmen Endonezya hükümeti 2012'nin Temmuzunda, dışarıdaki göçmen işçilerden devlete geri dönen havale akımlarının 2012 yılında 65 trilyon (rupiye) ulaşması noktasındaki başarılarını gururla sunmuş ve buna, çok sayıdaki Endonezyalı kadınların aşırı yoksulluk nedeniyle çalışmaları için göç etmeye zorlandıklarını göz ardı ederek Endonezya ekonomisinin gelişmesine etkin bir katkı olarak itibar etmiştir. Bu ise birçok Arap hükümetlerinin, Endonezya'yı, çoğunluğun aç olması pahasına servetin küçük bir azınlığın elinde biriktiği kapitalizmin görünümünü yansıtan ekonomik gelişiminden dolayı Asya'nın ekonomik gücü olarak görmelerine rağmen böyledir.

Kapitalizmin ve yoksulluğun yayılmasına, ailelerini yeterli derecede geçindirmeleri amacıyla toplumdaki erkekler için uygun görevler bulmadaki başarısızlığın gölgesinde kadınların ticarî bir eşya gibi muamele görmesine yol açan ekonomik sistemdeki beşerî kanunların başarısızlığı nedeniyle Bangladeş, Pakistan ve İslam ülkelerinin diğer kesimlerindeki milyonlarca kadın, yine aynı şekilde kendilerinin, evlatlarının ve ailelerinin geçimi yolunda ekonomik sömürüyle karşı karşıya kalmaktadırlar.

Hizb-ut Tahrir / Merkezi Medya Bürosu Üyesi Dr. Nesrin Nevaz, dünyadaki Müslüman kadınlara dönük gayri insanî muamele konusuna dair şöyle bir yorumda bulunmuştur:

 

1-Endonezya hükümeti, Malezya'nın bu açıklamasını eleştirmesine rağmen kendisinin kapitalist ekonomik politikası, çoğunluğu yoksulluğa doğru sürüklemiş, işsizlik oranının artmasına neden olmuş, aynı şekilde birçok kadını, hayatta kalmak için iş aramak amacıyla ülke dışına göç etmeye mecbur bırakmış ve onların ekonomik olarak sömürülmelerine ve kötü bir şekilde muamele görmelerine alan açmıştır. Zira 54 Endonezyalı kadından biri, ailesine maddi destekte bulunmak amacıyla ülke dışında çalışmakta ve kadınlardan büyük bir kısmı da evlatlarından ayrılmaktadır. Dolayısıyla kadınlar, gelecek nesiller için anne ve mürebbi olma rollerinden feragat etmeye zorlanmaktadırlar. Ayrıca Endonezya'nın şişme ekonomisi, toplum içerisinde yayılan yoksulluğa çözüm bulmaktan aciz kalmıştır. Buda kapitalizmin, "Ekonomik Büyüme, Milletlerin Yaşamının Büyümesini Geliştirmenin Temel Taşıdır" şeklinde iddia ettiği saptırıcı temellerin, tartışmasız bir şekilde hatalı olduğunu göstermektedir. Nitekim Endonezya'nın benimsemiş olduğu kapitalist ekonomik sistem, halkının refahını ve mutluluğunu gerçekleştirmek yerine aslında toplumsal zulmün alanını genişletmekte ve yoksulluğun yayılmasını artırmakta ve servetler, çoğunluğun aç olması pahasına azınlığın elinde toplanmaktadır.

Batı, Endonezya, Malezya ve tüm İslam aleminde tatbik edilen kapitalist sistem, her şeye arz ve talep zaviyesinden baktığı gibi toplumun temel hedefinin, kadınların ve erkeklerin insanlıklarının çiğnenmesine ve onların, sadece ekonomik bir eşya gibi muamele görmelerine yol açan bir kazanç olduğu zaviyesinden bakmaktadır. Bundaki tek hedef ise bireylerin düştüğü fiziksel ve psikolojik zararlar yada genel olarak aileyi ve toplumu parçalayan yıkıcı sosyal sonuçlar görmezden gelinerek maddî faydanın devlete geri dönmesidir.

Toplumun bireylerinin önüne sürekli menfaati koyduğu gibi ailenin önüne de maddiyeti koyan işte bu zihniyettir. Dolayısıyla çalışan göçmen kadınlardan dönen büyük finansal havaleler, hükümetin başarısının bir göstergesi ve kanıtı değil bilakis hükümetin başarısız olduğunun, kadınlara dönük ekonomik güvenliği sağlamaya muktedir olamadığının ve yoksulları gözetmedeki büyük görevini idrak edemediğinin bir kanıtıdır.

2-Kapitalizmin aksine İslam, kadına bir eşya olarak bakmaz. Ancak ona, kendisinden sorumlu olan erkek akrabaları yada devlet tarafından korunması ve kamil bir şekilde maddî gözetiminin sağlanması gereken bir insan olarak bakar ki böylece kadınlar, eş ve ana gibi önemli rollerini yerine getirme imkanı bulabilsinler. Aynı zamanda İslam, isteyip arzulaması durumunda kadının çalışmasına da izin vermektedir. Dolayısıyla kadınların, çalışmak için herhangi bir vakitte herhangi bir maddî ve ekonomik baskıyla karşı karşıya kalmaları caiz değildir. Mesela, pazarlığa veya tehdide veya zulüm altında çalışmaya zorlanmaya maruz kalmaları gibi. Böylece kadınlar, yaşamak için çalışan kimseler haline gelirlerken aynı zamanda da evin gözetiminden sorumlu olan kimseler haline gelmektedirler.

3-Milyonlarca Endonezyalı kadın, dışarıda çalıştıkları gibi aynı şekilde milyonlarca Müslüman kadın da dünyada maddî sömürüye maruz kalırlarken bu kadınların tamamı, Hilafet Nizamı'nın gölgesinde farklı bir hayat yaşayacaklardır. Zira uzun bir süre tatbik konumunda kalan, yoksulluğu çözmeye muktedir olduğunu kanıtlayan ve aynı zamanda da kadının onurunu ve saygınlığını koruyan işte bu sahih sistemdir.

Hilafet Nizamı, kamil ve sahih bir ekonomik sistemi tatbik eden bir devletten ibaret olup kapitalizm gibi menfaate dayalı kusurlu bir temeli tamamen reddetmektedir. Dolayısıyla o, servetin azınlığın elinde birikmesini yasakladığı gibi kamu mülkiyetinden olan doğal kaynakların özelleştirilmesine izin vermeyen, altyapının inşa edilip geliştirilmesi, ziraat, sanayi ve teknoloji için güçlü yatırımlar yapan bir nizamdır. Ayrıca o, hükümleri ve kaideleriyle servetin sahih bir şekilde dağıtımı için çalışan, her bir ferdin temel ihtiyaçlarının gerçekleşmesinin önemine vurgu yapan, çok güçlü bir ekonomi ve üretim için sahih temeller koyan, giderek artan işsizliğe meydan okuyan, fertleri destekleyen ve aynı şekilde onlara refahlarını gerçekleştirme imkanı tanıyan bir nizamdır. Dolayısıyla erkeklere, ailelerine yönelik görevlerini yerine getirme imkanı sağladığı gibi onlara ailelerinin yaşamlarını sağlama imkanı da tanımaktadır. Aynı zamanda İslam Devleti'nin görevlerinden biri de kendilerine bakacak erkek akrabaları olmayan kadınların gözetimini sağlamaktır.

Bizler, Endonezya, Malezya ve tüm İslam dünyasındaki kadınları, Hilafet'i yeniden kurmak ve bir Halife nesbetmek olan bu hedefin yanında durmaya ve onun gerçekleşmesine yardımcı olmaya davet ederiz. Zira kadınların omuzlarından bu ekonomik yükü kaldırıp onu kendi omuzlarına alacak olan bizzat odur. Bundan dolayı sizleri, Allah'ın azim bir ecir vaat ettiği siyasi mücadelenin olduğu bu çalışmaya katılmaya davet ediyoruz. Zira bu çalışma, siz kadınları bir alış veriş eşyası olmaktan insan olarak onurlu ve saygın bir konuma dönüştürecek bir devletin kurulmasına yol açacak olan bir çalışmadır. Çünkü kadın, İslam'da bundan daha azını hak etmemektedir.

الر كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنْ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ "Elif. Lâm. Râ. (Bu Kur'an), Rablerinin izniyle insanları zulumattan nûra, yani Azîz ve Hamid olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır." [İbrahim 1]


Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti'nden Tahrir Meydanında  Anayasa Kampanyası  

  • Kategori Foto
  •   |  

Hizb-ut Tahrir Mısır Vilayetinin, İslam devleti anayasasını tanıtım amacıyla yürüttüğü kampanyanın devamı olarak "Mısır'ın anayasası İslami anayasa  olmak zorundadır" başlığı altında 17 Zilhicce 1433 Hicri, 2 Kasım 2012 Miladi    (İslam şeriatının tatbikini talep) cuması diye adlandırdıkları Cuma günü Hizb-ut Tahrir gençleri seyyar bilgilendirme çadırlarını Kahire'nin ortasında yer alan Tahrir meydanına kurmuşlar ve çadıra gelen çok sayıda insanla çok yapıcı sohbetlerde bulunmuşlardır.

Allah Subhanehu ve Teala amellerimizi kabul buyursun

Fotoğraflar için tıklayınız....

Devamını oku...

Keyâni, Kanlarımız ve Şerefimiz Pahasına Amerika'nın Önünde Diz Çökmektedir

  • Kategori Pakistan
  •   |  

On dört yaşında Müslüman bir genç kız olan Malala Yusufzay'ya yönelik korkunç saldırıların ardından Amerika, Pakistan'da Kabileler Bölgesi'ndeki savaşını desteklemeye dönük bir fırsat olarak kabul ettiği olayın sevincini gizlemeye güç yetirememiştir. Zira 12. Ekim 2012'de Amerika Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, şöyle demiştir: "Pakistan halkının hükümetin kendilerine yönelik takibatlarına yardım etmelerinin kendi aleyhlerine olduğu apaçık ortada olup bu bağlamda bu korkunç trajedi, umut verici olabilir." Ayrıca Nuland, artık Müslümanların Amerika'nın Müslümanları soğukkanlılıkla katletmedeki rolünün de farkında olduğunu bilmektedir. Dolayısıyla Amerika'nın operasyonlarını haklı çıkarmak için bu tür fırsatlar sağlanmayacaktır. Dahası Nuland, şöyle bir eklemede bulunmuştur: "Bundan sonra ülke politikacılarının ve aydınların, Amerikan türetmesi olan soruna bir terörizm sorunu olduğu şeklinde bir zanna kapılması mümkün müdür?!"

Amerika'nın sadık ajanı General Keyâni açısından olana gelince; hızla Amerika'nın çıkarlarını uygulamak için koşuşturmaktadır. Nitekim bu olay, Pakistan Silahlı Kuvvetleri'nin Kuzey Veziristan'daki kardeşlerine karşı herhangi bir tehlikeli operasyona katılma noktasındaki büyük isteksizliğiyle başa çıkamayan Keyâni için bir fırsat olmuştur. Zira Amerikan işgalinin Afganistan'da istikrar bulmasına imkan vermeyenler bizzat bu Müslümanlardır. Hatta onlar, yaklaşan seçimlerle karşı karşıya kaldığı bir sırada Amerikan Devlet Başkanı Barak Obama'nın politikası için büyük bir utanç kaynağı olmuşlardır. Bundan dolayı 09. Ekim 2012'de General Keyâni şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Terörizmin önünde diz çökmeyi reddediyoruz. Ne pahasına olursa olsun onlarla savaşacağız." Sonra Keyâni, Silahlı Kuvvetleri'ni Amerika'nın taleplerine boyun eğmeye ve Kuzey Veziristan'da askerî operasyonlar yapmaya zorlama girişiminde bulunmak amacıyla 11 Ekimde bir toplantı yapmak için askerî liderliği acil bir şekilde toplamış ve ardından da aynı gece Keyâni, siyasî liderliğin Amerikan savaşına dahil edilmesini vurgulamak için hızla uşağı Devlet Başkanı Zerdâri'ye koşturmuştur. Sonra 13. Ekim'de Pakistan Genelkurmay Başkanı Keyâni'nin papağanı General Asım Bajva, medya organlarında Kuzey Veziristan'daki operasyonlar meselesini kışkırtmıştır.

Askerî ve siyasî liderlik içerisindeki hainler, Amerika'nın Müslümanlara ve mukaddesatlarına yönelik bariz saldırılarına rağmen Amerika'ya boyun eğmekteler ve bir gün olsun onun herhangi bir işine aykırı davranmaya cüret edememektedirler. Dolayısıyla siyasî ve askerî liderliğin, Amerikan Devlet Başkanı Obama'nın saldırgana karşı ifade özgürlüğü üzerinde ısrarcı olduğu bir sırada Amerikalıların Nebi Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şerefine hakaret ettiklerinde kıllarını dahi kıpırdatmamalarının sebebi de işte budur. Ayrıca bu tür sert kelimeleri, Amerikalıların Pakistan topraklarının kutsallığını çiğnediklerinde ve Abbottabad'a saldırdıklarında Keyâni'den bile işitmedik. Halbuki bu şekilde Amerika, Pakistan Silahlı Kuvvetleri'nin onurunu lekelemiştir. Hatta bizler, Salala karakoluna düzenlenen saldırı sırasında Amerikan liderliğindeki NATO tarafından Pakistan Silahlı Kuvvetleri'nden yirmi dört kişinin kanının akıtıldığında bile Keyâni'nin bu tür bir bağlılığını tanık olmadık. Dahası Amerikalı katil Raymond Davis tutuklandığında ve Amerikalıların Afiyet Sıddıkî'yi tutuklayarak onun kutsalını çiğnediklerinde bile bu tür cesur bir tutum olmamıştır!

Bu hainler, Amerika'ya boyun eğmekle ve ona muhalefet etmemekle yetinmemekteler, bilakis Müslümanların kanlarını akıtması ve mukaddesatlarına saldırması için Amerika'nın daha çok güç kazanmasına imkan vermektedirler. Zira onlar, Amerikan insansız uçaklarının binlerce Müslümanın evlerini başlarına yıkmalarına imkan tanımak için Amerika'ya askerî üsler ve istihbarat bilgileri sağlamaktadırlar. Ayrıca kabileleri suçlu göstermek yoluyla Amerikan savaşını haklı çıkarmak amacıyla hassas kentsel yerleşim bölgelerinde Blackwater gibi Amerikan askerî kuruluşları için askerî kamplar oluşturanlar da bizzat bu hainlerdir. Dahası Amerika'nın müdahalede bulunma ve işkence etme üsleri olan Amerikan Büyükelçilikleri ile konsolosluklarını koruyanlar ve İslamabad'ta dünyanın ikinci Büyükelçiliği'nin inşa edilmesi için Amerika'ya onay verenler de bu hainlerdir. Dolayısıyla bu hainlerin Amerika'nın önünde diz çöktüklerini ve on binlerce Müslümanın öldürüldüğü ve milyarlarca dolar ekonomik kaybın olduğu fitne savaşına katılmak için liderlik ve mükafat talep ettiklerini bütün herkes güneşin aydınlığı gibi görür bir hale gelmiştir.

 

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Bu mübarek İslam ülkesi Pakistan, dünyanın altıncı büyük nüfusuna, İngiltere ile Fransa'nın sahip olduğu alandan daha fazlasına, dünyanın yedinci büyük Silahlı Kuvvetleri'ne ve nükleer silaha sahip olan bir ülkedir. Dolayısıyla böyle bir ülke, siyasî ve askerî liderlik içerisindeki bir avuç hain yoluyla Amerika'nın işkencelerine boyun eğmeye mecbur bırakılmaktadır. Zira bir avuç olan bu hainler, bizzat kendisi gerçekleştirme imkanı bulamayan Amerika'nın ülke üzerindeki hegemonyasını pekiştirmek için Silahlı Kuvvetleri'ni, istihbaratları, kara ve hava sahalarını kullanmaktadırlar. Nitekim küçük bir avuçtan ibaret olan bu hainler, dünyanın dört bir tarafındaki zulümlerine ve küstahlıklarına dokunmayarak Batılı sömürgecilerin ellerini güçlendirmektedirler. Halbuki bizler, dünyadaki büyük güçlerin sahip olamadıklara kaynaklara sahip olmamıza rağmen bu hainler, kafir düşmanları başımızın üzerine yükseltmektedirler. Ayrıca bizler, yüzyıllar boyunca dünyaya liderlik etmiş olan ve benzeri görülmemiş bir beğeni toplayan Hilafet yoluyla ümmeti kalkındıracak dünyadaki tek hakiki din olan İslam'a inanmamıza rağmen onlar İslam'dan ve ehlinden nefret etmektedirler.

O halde Allah bizlere, yeryüzünde İslam'ı ve Hilafet Devleti'nin olduğu devletini üstün kılıncaya kadar hak kelimeyi söylemeyi vacip kıldığı halde nasıl olurda bir avuç Ruveybida hainlere teslim olabiliriz? Hak kelimeyi söyleme noktasında sessiz kalmamız halinde Allahu [Subhânehu ve Te'âla] bizleri, lanet ve azapla uyarmıyor mu? Zira Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmaktadır:

وَاتَّقُوا فِتْنَةً لاَ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ "Öyle bir fitneden sakının ki içinizden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmaz. Bilin ki Allah'ın azabı çetindir." [el-Enfâl 25]

Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'de şöyle buyurmaktadır:

وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ، لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ، وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ، وَلَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدِ الظَّالِمِ، وَلَيَأْطِرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْرًا، أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللَّهُ قُلُوبَ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ، وَلَيَلْعَنَنَّكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ "Nefsimi elinde bulunduran zata yemin olsun ki ya marufu emredersiniz ve münkerden sakındırırsınız ve zalimin elini tutar, onu tam bir çevirme ile hak üzere çevirir ve onu tam bir zorlama ile hak üzere zorlarsınız, yahut Allah kiminizin kalplerini kiminiz üzerine kilitler, sonra onları (yani İsrailoğullarını) lanetlediği gibi sizi de lanetler!" [Taberi rivayet etti]

O halde bizler gibi Allahu [Subhânehu ve Te'âla] ile Resulünü seven, tüm cesaret ve sabırlarıyla efendisi Amerika'ya aklını kaybettirecek şekilde tagut Beşar'ın karşısında duran Şam-Suriye'deki kardeşlerimizden ibret alın. Hatta Şam'daki insanların Hilafet'e çağrıda bulunan çığlıklarını işiten Amerika'nın aklı başından gitmektedir...

 

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri'ndeki Subaylar!

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla İslam'ı pratik uygulama sahasına tekrar getirme sorumluluğunu yüklenmiş bulunmaktayız. Zira bizler, halkın çekmiş olduğu acıları bildiğimiz gibi aynen Silahlı Kuvvetleri'nin çekmiş olduğu acıları da bilmekteyiz ve sizlerin, aşağılık Amerika'ya karşı öfkenizi de hissetmekteyiz. Bundan dolayı sizleri, hak bir duruş sergilemeye davet ediyoruz. Çünkü bizler, göğüslerinizdeki güçlü imanı ve damarlarınızda dolaşan şehadet arzunuzu bildiğimiz gibi sizlerin bu kerim ümmetin evlatlarından olduğunuzu da bilmekteyiz. Dolayısıyla Pakistan'ın siyasî ve askerî liderliğinde bulunan hainlerin size ve halka karşı kurdukları komplolara rağmen düşman Amerika, sizlerin azmini kıramayacaktır. Zira çok iyi biliniz ki Keyâni ve zümresi, onlara karşı sizleri savunmaya yemin eden insanlara hıyanet etmektedirler. Nitekim şimdi de onlar, sizleri Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın kurtarılmasını vacip kıldığı İslam topraklarını kurtarmaktan uzaklaştırdıkları gibi vacibinizi yerine getirmekten uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar. Hatta bunun yerine sizleri, Kabileler Bölgesi'nde kardeşlerinizi katletmeniz için yönlendirmektedirler ki bu, sizin üzerinize haramdır. O halde şimdi sizin üzerinize düşen, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e nusret verdiklerinde Allah'ın kendilerinden razı olduğu ensarlar gibi olmak ve kafirlerin kurdukları plan ve komplolara bir ölüm darbesi indirmektir. Bu ise ancak İslam ülkemizde İslam ile yönetime nusret vermek yoluyla olacaktır. Zira sadece Raşid bir Halife'nin gölgesinde düşmana karşı savaşma imkanı bulabileceksiniz. İşte o zaman hak ettiğiniz ve gerçekleşmesi için çalıştığınız izzetin ve onurun tadını alacaksınız.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى تِجَارَةٍ تُنجِيكُم مِّنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِي جَنَّاتِ عَدْنٍ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ "Ey iman edenler! Size, sizi acı bir azaptan kurtaracak ticaretten haber vereyim mi? Allah'a ve Resulüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur." [Es-Saf 10 12]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- أَوَلا يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لا يَتُوبُونَ وَلا هُمْ يَذَّكَّرُونَ "Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belalarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe

Mısır Maliye Bakanı, 01.10.2012 pazartesi akşamı hazine bonolarının vadeli olarak iki milyar cüneyhe (yaklaşık 330 milyon dolara) satılacağı şeklinde bir açıklama yapmıştır. Bakanlık ise internet sitesinde şöyle demiştir; hazine bonolarının satışı 5, 7 ve 10 yıl vadelerle iki milyar cüneyhe gerçekleşmiştir. Buda bugün ihaleye sunulan toplam tekliflerin değerinin 3.5 milyar cüneyh değerine ulaşmasından dolayıdır. Ayrıca Bakanlık, şöyle bir eklemede de bulunmuştur; (14 Ağustos 2017'de gerçekleştirilecek) 5 yıl süreli hazine bonolarının satışından elde edilecek miktar 750 milyon cüneyhe ulaşacak olup kayıtlı en yüksek fiyatın %15.55 ve en düşük fiyatın da %15.1 oranında olduğu bir sırada ortalama faiz oranı %15.143 olacaktır. Yine (21 Ağustos 2019'da gerçekleşecek) 7 yıl süreli hazine bonolarının satışından elde edilecek miktar 500 milyon cüneyhe ulaşacak olup kayıtlı en yüksek fiyatın %15.9 ve en düşük fiyatın %15.1 olduğu bir sırada ortalama faiz oranı %15.573 olacaktır. Bunu ise (03. Nisan 2022'de gerçekleşecek) 10 yıl süreli hazine bonolarından elde edilecek 750 milyon cüneyhlik miktar takip edecek olup maksimum fiyatın %16.55 ve minimum fiyatın da %15.9 olduğu bir sırada ortalama faiz oranı % 16.247 olacaktır.

Yedigün web sitesi, 02/10 Salı günü, Maliye Bakanlığı'nın bu Ekim ayı boyunca 85 milyar cüneyh değerinde hazine bonosu ve tahvilleri sunduğu ve Bakanlığın, bir biri ardına 91, 218, 273 ve 364 gün vadeli 5, 10, 14.4 ve 17.5 milyar cüneyh değerinde hazine tahvilleri sunacağını ifade eden bir haber yayınlamıştır. Bu şekilde rejim, ayaklanmanın ardında da dalaletinde devam ettiğini ve Mısır'daki insanların kaldırıp attıkları seleflerinin çizgisi üzere yürüdüğünü kanıtlamış olmaktadır. Görünen o ki rejim, ne son iki yıl içerisinde cereyan eden olaylardan ne seleflerinden nede kendisine verilen samimi nasihatlerden ibret almaktadır. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

أَوَلا يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لا يَتُوبُونَ وَلا هُمْ يَذَّكَّرُونَ "Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belalarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar." [Tevbe 126]

Bu hazine bonolarının, sanki şu iki tanımdan birinin dışına çıkmadığı bilinmiyor mu:

1-O, faizli bir kredidir. "Kredi: müşterinin, (kreditörün) izin için ödemiş olduğu miktardır. Faiz ise müşterinin izin için ödemiş olduğu miktar ile vade sonunda elde edilen nominal değer arasındaki farktır." Aslında bu tanımlama, bir faydanın elde edildiği kredi şekillerinden öte bir şey olmadığı gibi açık bir şekilde şeri kaideye de aykırıdır. Zira bir fayda elde edilen bütün krediler, haramdır.

2-Kredi: Müeccel (ertelenmiş) nakdin, ondan daha az miktardaki mevcut nakit ile satılmasıdır. Buradaki müeccel nakit; Hükümetin, vade tarihinde izine dönük nominal değer için ödemiş olduğu miktardır. Mevcut nakit ise müşterinin, akit anında izin için ödemiş olduğu bedeldir. Buda paranın parayla satışından öte bir şey değildir. Çünkü satışta, hiçbir kıymeti olmayan ve ancak hakikatte para için olan izni temsil eden benzer bir izne yanıt verilmez. Bu tanım, iznin şu iki çeşit faizi kapsadığı anlamına gelmektedir: Eşitliğin gerçekleşmediği riba el-fadl, ve akit meclisinde borç faizinin olduğu (yani adamın, borcumu tehir edersen sana şu kadar fazla para veririm demesidir) riba en-nesie.

Bu gibi bir hükümetin, benzerleri gibi muamelelerinde haram ve helali gözetmediğini, İMF ile anlaştığı 4.8 milyar dolarlık kredinin haramlılığı hususunda yukarıda söylediklerimize dikkat etmediğini ve onun, ülkenin harabeye dönüşmesine ve Amerika'ya tabi olup bağlı kalmasına yol açacak olan aynı yolda yürümeye devam edeceğini bilmememize rağmen bizler, insanlar bu tür bir rejime karşı sessiz kalmanın imkansız olduğunu, rejimin Mısır halkının Allah'ın fazlıyla ortadan kaldırabildiği daha önceki rejime muhalefet etmediğini, ancak onun bizim üzerimize görüntüsü rahmet içi ise azap olan yeni bir elbise giydirmek için etrafımızda dönüp durduğunu görsünler diye hükümetin tüm davranışları hakkındaki şeri hükmü açıklamaktan geri durmayacağız.

Şayet sizler, %1.1 oranındaki faizin hakikatte "idarî masraflar" yada "borç hizmeti" olduğunu iddia ediyorsanız, bu haktan hiçbir şey ifade etmeyen bir iddiadır. Çünkü çok az bile olsa krediye yönelik herhangi bir fazlalık, faizdir. Bununla birlikte siz, %15 ve %16'lar için neler söylüyorsunuz? Ayrıca Devlet Başkanı Muhammed Mursî, Kahire Stadyumu'ndaki Ekim kutlamaları sırasında yaptığı konuşmasında Mısır halkının faiz yemesini reddettiğini söylemedi mi?! Peki ya o nerede ve bu faiz ne?! Dolayısıyla İslamî Sistemin, Hilafet Devleti'nin olduğu İslam Devleti altında hiçbir parçası ayrılmaksızın kamilen tatbik edilmesi çerçevesinde İslamî Ekonomik Sistemi de kamil bir şekilde tatbik edilmedikçe ülkenin ekonomik olarak sahih bir kalkınmayla kalkınması imkansızdır. Zaten Rabbimizin bizlere farz kılmış olduğu ve kendisi için çalışmamız gereken şey de budur. O halde vakıa zeminindeki eylemlere aykırı olan tatlı sözlere aldanmayalım.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنْ الرِّبَا إِنْ كُنتُمْ مُؤْمِنِينَ فَإِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنْ اللَّهِ وَرَسُولِهِ "Ey iman edenler! Allah'a ittika edin ve ribadan (faizden) geri kalan (alacaklarınızı) derhal bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz! Şayet böyle yapmaz iseniz, Allah'a ve Resulüne savaş açmış olursunuz." [Bakara 278]


Hizb-ut Tahrir
Mısır Vilâyeti
Medya Bürosu Başkanı
Şerif Zâyid

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Hanımlar Kısmı, El-Kadarif Şehrinde Siyasî Bir Sempozyum Düzenlemiştir

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Kadınlar Kısmı, 06.10.2012 cumartesi günü Doğu Sudan'daki el-Kadarif şehrinde bulunan el-Kadarif Vilayeti Sendikalar Federasyonu salonunda, "Müslüman Kadının, İslam Ümmetinin Kalkınmasındaki Rolü ve Fasit Vakıanın Değiştirilmesine Dönük Çalışması" başlıklı siyasî bir sempozyum düzenlemiştir. Nitekim sempozyumda, salondaki ve salon dışındaki katılımcılara interneti açma fırsat verilmeden önce üç konuşma yapılmıştır.

İlk konuşmacı Üstaze Ümmü Ali Saîd, Müslüman kadını saflık ve iffet ortamından parçalanma ve kargaşa ortamına çıkarmak için onu hedef alan şiddetli saldırıdan ve bu saldırının arkasında, Müslümanların düşmanı kafir Batı ile onun İslam ülkelerindeki avenelerinin olduğundan bahsetmiştir.

İkinci konuşmacı Ümmü Muaz, fasit vakıanın değiştirilmesinin farziyeti ve hayat vakıasında İslam'ı ortaya çıkarmaya dönük değişim sürecindeki Müslüman kadının rolü konusunu ele aldığı gibi sahabelerin bu azim din yolundaki fedakarlıklarını ele almıştır.

Sonra konuşmaya, ekonomik sorunlar, sebepleri ve İslamî çözüm hakkındaki konuşmayla son verilmiştir. Zira Üstaze Ümmü Evvab, İslam ülkelerinde açgözlü kapitalizmin ekonomik sisteminin tatbik edilmesi sonucunda ortaya çıkan sekiz sorundan bahsetmiş ve ekonomik soruna dönük İslam'ın çözümünü de detaylandırmıştır.

Nitekim bu sempozyuma, birçok kadın katılmış ve İslam'ın devlet ve toplumun yaşamına bir nizam olarak geri dönmesine çağrıda bulunan şu gibi sloganlarla icabet etmişlerdir: (Kadınlar Yeniden Hilafet İstiyor), (Kadınlar, İslamî Hilafet'i İstiyor), (Çözüm, Kesinlikle Kaçınılmaz Olan Hilafet'tir) ve benzerleri.

Ayrıca sempozyumun arasında güzel müdahalelerde bulunulmuş ve İslam'ın fikirlerini, çözümlerini ve İslam esası üzere bir değişimin meydana gelmesinin zaruretini öven yorumlar gerçekleşmiştir. Ve sempozyum, etkileyici bir duayla son bulmuştur.


Hizb-ut Tahrir
Hanımlar Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

Amerika, Şam-Suriye'de Hilafet'in Kurulmasını Engellemek İçin Rusya İle "İttifak Etmektedir"

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Geçen 2011 yılının Mart ayından bu yana Şam-Suriye'deki Müslümanlar, Amerika'nın yaklaşık kırk yıl önce otoriteye getirdiği Beşar ve iktidardaki Esad ailesinden oluşan yöneticilerine karşı ayaklanmaktadırlar. Zira geçen  on yıllar boyunca Esad rejimi, Suriye'de sosyalizm ve kapitalizmin olduğu küfürle hükmetmekte, özellikle İslam'a davet edenler olmak üzere halka merhametsizce baskı uygulamakta ve ister Yahudi varlığı için Golan Tepeleri'nden feragat etmek şeklinde olsun isterse Amerika'nın Irak'ı işgal etmesine destek vermek şeklinde olsun Amerika'nın bölgedeki planlarına destek vermektedir. Bundan dolayı insanların öfkesi patlama derecesine gelecek kadar büyümüş ve İslam'ı talep ederek sokaklara dökülmüşlerdir. Nitekim onlardan bir çoğu da "Halk Yeniden Hilafet'i İstiyor" sloganını tekrarlayıp durmaktalar, siyah râyeleri ve beyaz livaları yükseltmekteler ve bu şekilde Hilafet Devleti'nin kurulmasını arzulamaktadırlar.

Amerika, Hilafet'in geri dönmesinden çok korktuğu için ayaklanmayı merhametsizce bastırsın diye Beşar'ın elini serbest bırakmakta ve Beşar rejimi, şehirleri ve köyleri yıksın, kadın, yaşlı ve çocuk demeden on binlerce kişiyi doğrasın, şebbihaları da erkeklere işkence etsin, kadınların ırzına geçsin, çocukları analarının kucaklarından kaçırsın ve gençleri tutuklasınlar diye de ona daha fazla zaman vermektedir.

Bununla birlikte Beşar rejimi, ayaklanmanın ilerlemesini durdurmakta başarısız olmuş, rejiminin sütunları çökmeye başlamış, birçok siyasî ve askerî liderler ile Silahlı Kuvvetleri'ndeki on binlerce kişi Şam tagutundan ayrılarak şu anda taguta karşı halkın yanında yer almış ve ayaklanma, rejimin üzerinde hakimiyet kurmasıyla övünüp durduğu Şam ve Halep'teki iki ana kalelerine ulaşıncaya kadar yayılmıştır.

Şayet Amerika, Beşar'ın alternatifini çıkarmaya muktedir olabilseydi Şam'dan daha önce tagutlarına karşı ayaklanan diğer Arap ülkelerindekileri kaldırıp attığı gibi onu da kaldırıp atardı. Bundan dolayı Amerika, alternatif buluncaya yada türetinceye kadar mühlet üzerine mühlet vermektedir... Zira Hilafet Devleti ilan edilip yönetime İslam ulaşacak diye Amerika'yı, dahası tüm sömürgeci kafirleri korku sarmıştır. Bundan dolayı onun, her birinin kullanmış olduğu üsluplar farklı olsa bile gizli ve açık olarak Beşar'ı desteklemek için Rusya ile anlaşma yaptığı görülmektedir... Hakeza Amerika, Hilafet'in geri dönüşü korkusunu Rusya ile paylaşmaktadır. Nitekim Rusya, Hilafet'in geri dönüşünü engellemek için son zamanlarda Orta Asya ülkelerinde uzun turlara dalmıştır. Bundan dolayı Rusya, aynen Hilafet ile savaşmak için Birinci Dünya Savaşı'nda Fransa ve İngiltere ile ittifak ettiği gibi Amerika ile gönülden ittifak etmektedir. Nitekim 18 Haziran 2012'de Los Cabos / Meksika'da Amerika ile Rusya Devlet Başkanları Obama ve Putin arasında yapılan toplantıda Amerika, Rusya'nın önüne Suriye'nin kapılarını açmış olup bugün Rusya, Beşar Esad'a alenen istihbarat ve askerî destek vermek yoluyla Amerika'ya destek vermektedir. Aynı zamanda Amerika da sahne arkasından onu desteklemekte ve Beşar rejimi için daha fazla zaman kazanmaktadır.

Adeti olduğu üzere Amerika, amacına destek vermeleri için ümmet içerisindeki askerî ve siyasî liderlikte bulunan hainlere çağrıda bulunmaktadır. Hatta bu liderlikler, Suriye'deki Müslümanlara yardım etmek, en kısa zamanda Hilafet Devleti'ni kurmak ve İslam ülkeleri üzerindeki Amerikan hegemonyasına bir darba indirmek için ümmet içerisinde yaklaşık altın milyon askerin olduğu büyük bir kuvvete sahip olmalarına rağmen bu liderlikler, İslam'a ve ehline karşı olan savaşlarında kafirlere yardım etmeyi tercih etmişlerdir. Zira Beşar'a verilen mühleti haklı çıkarmak, dahası İran'ın yaptığı gibi onu askerî olarak savunmak için bölgesel, Arap ve Türk istihbaratların hepsi birden seferber olmuşlardır!

Pakistan yöneticileri açısından olana gelince; Amerika'ya kölelik mefhumu arkasında yürümektedirler. Zira onlar, asrın büyük ihanetine katkıda bulunmak istemektedirler. Sanki bu liderliğin, Pakistan'da Hilafet için çalışanlara savaş açtıkları, Tuğgeneral Ali Hân gibi İslam'a destek veren muhlis subaylara zulmetmelerinin yanı sıra Hizb-ut Tahrir Resmî Sözcüsü Navit Butt gibi Hilafet Devleti'ne davet eden muhlis siyasilere zulmettikleri yetmiyormuş gibi. Dolayısıyla onlar, güçleri yettiğince Amerika ile onun Rusya ile olan yeni ittifakına bağlı kalmak yoluyla cehenneme girmelerini pekiştirmek için çalışmaktadırlar. Nitekim 20. Temmuz 2012'de Pakistan yöneticileri, Birleşmiş Milletleri'nin yeni önerisi hakkında Amerika'nın müttefiki Rusya ile işbirliği yapmak için alelacele siyasî bir heyet göndermişleridir. Ardından 29 Temmuz'da yöneticiler, Pakistan Büyükelçisi'ni Suriye Enformasyon Bakanı ile görüşmesi için Suriye'ye göndermişlerdir. Bunu ise Pakistan, Suriye ayaklanmasına yönelik medya ortamına hakim olmak ve bu yolla Amerika ile Rusya'nın rolü hususunda insanları saptırmak için yapmaktadır. Ardından Pakistan İstihbarat (ISI) Başkanı Zahir el-İslam'ın, 2012 Ağustos ayının başı ile aynı ayın üçü arasında Amerika'ya yönelik ziyareti gerçekleşmiştir. Ayrıca İstihbarat Ajansları, Amerikan-Rus ittifakının gerçeği hususunda orduyu saptırmak için Silahlı Kuvvetleri'nin içerisinde bir propaganda kampanyası yürütmek için seferber olmuşlardır. Sonra 03. Ekim 2012'de Amerika, Amerikan-Rus ittifakını daha da güçlendirmek için has ajanı General Keyâni'yi efendileri adına Rusya'ya göndermiştir.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Suriye'de Hilafet'i kurmak için yükselen seslere karşılık bizim, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şu kavline icabet ederek dünyanın yedinci büyük ordusuna ve nükleer silaha sahip olan Silahlı Kuvvetlerimizi onlara yardım etmeleri için göndermek yoluyla onlara yardım elimizi uzatmamız gerekmektedir:

مَا مِنِ امْرِئٍ يَخْذُلُ امْرَأً مُسْلِماً عِنْدَ مَوْطِنٍ تُنْتَهَكُ فِيهِ حُرْمَتُهُ وَيُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ إِلاَّ خَذَلَهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ فِى مَوْطِنٍ يُحِبُّ فِيهِ نُصْرَتَهُ، وَمَا مِنِ امْرِئٍ يَنْصُرُ امْرَأً مُسْلِماً فِى مَوْطِنٍ يُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ وَيُنْتَهَكُ فِيهِ مِنْ حُرْمَتِهِ إِلاَّ نَصَرَهُ اللَّهُ فِى مَوْطِنٍ يُحِبُّ فِيهِ نُصْرَتَهُ "Mukaddesatının çiğnendiği ve onurunun aşağılandığı bir yerdeki bir Müslümanı yüz üstü bırakan hiçbir kimse yoktur ki Allah Azze ve Celle de o kimseyi, nusret vermekten hoşlandığı bir yerde yüz üstü bırakmış olmasın. Onurunun aşağılandığı ve mukaddesatının çiğnendiği bir yerdeki bir Müslümana yardım eden hiçbir kimse yoktur ki Allah'ta o kimseye, nusret vermekten hoşlandığı bir yerde nusret vermiş olmasın." [Ahmed rivayet etti]

Ancak çok iyi biliniz ki siyasî ve askerî liderlikteki hainler, Suriye'deki Müslümanlara destek vermek için Silahlı Kuvvetlerimizi seferber etmemekteler, bilakis bunun aksine onlar, Birleşmiş Milletler bayrağı yada diğer her hangi bir küfür bayrağı altında dünyanın dört bir tarafında Amerikan hegemonyasını pekiştirmek amacıyla askerlerimizin kanlarını dökmek için hazırlanmaktadırlar. Ayrıca onlar, Amerikan üslerini, Büyükelçiliklerini ve ikmal hatlarını garantilemek ve korumak yoluyla Amerika'ya yardım etmek için hazırlanmaktadırlar. Ancak İslam'ı ve Müslümanları savunmak için kıllarını dahi kıpırdatmamaktadırlar. Nitekim onlar, sadece Hilafet'in buraya, yani Pakistan'a ulaşmasını engellemek için mücadele etmemekteler, bilakis Hilafet'in herhangi bir yerde kurulmasını engellemek için deniz aşırı yerlerde de mücadele etmektedirler. Dolayısıyla bizim üzerimize düşen, Silahlı Kuvvetlerimizin Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in hadislerinde övdüğü Dâr-ul İslam'ın merkezi olan Şam halkına destek verme rolünü gerçekleştirmektir.

عُقْرُ دَارِ الإِسْلامِ بِالشَّامِ "Dâr-ul İslam'ın merkezi Şam'dır." [Taberâni el-Kebîr'de rivayet etti]

أَلاَ وَإِنَّ الإِيمَانَ حِينَ تَقَعُ الْفِتَنُ بِالشَّامِ "Dikkat edin! Fitne koptuğu zaman iman Şam'dadır." [Ahmed rivayet etti]

Aynı şekilde şöyle buyurmuştur:

طُوبَى لِلشَّامِ فَقُلْنَا: لِأَيٍّ ذَلِكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ؟ قَالَ: لِأَنَّ مَلَائِكَةَ الرَّحْمَنِ بَاسِطَةٌ أَجْنِحَتَهَا عَلَيْهَا "Şam'a ne mutlu! Dedik ki; bu mutluluk nereden geliyor ey Allah'ın Resulü? Buyurdu ki: Çünkü Rahman'ın melekleri onun üzerine kanatlarını germektedir." [Tirmizi rivayet etti]

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetlerinin Subayları!

Artık İslam ümmeti uyanmıştır ve asla bir kez daha ikinci bir uykuya dönmeyecektir. İşte o, fedakarlıklar yapmakta olup Allah emrini yerine getirinceye kadar da buna devam edecektir. Nitekim onun hakka ulaşmak için gösterdiği cesareti ve azmi, Amerika'nın korkmasına ve Hilafet'in geri dönüşünü durdurmak için çabalarını iki katına çıkarmasına neden olmuştur. O halde bu, hedefine ulaşması amacıyla bu ümmete destek veren savaş adamları olmanız için bir ilham kaynağı değil midir? Artık kanlarınız hususunda ifrata kaçan, silahlarınızı ve mukadderatlarınızı kötüye kullanan Keyâni, Zerdâri ve bir avuş şebbihayı ortadan kaldırmanın zamanı gelmiştir. Çok iyi biliniz ki mesele, şayet Hilafet'i kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret verirseniz sadece birkaç saat alacaktır. Sonra bu nusretinizle Müslümanlar izzet bulacak ve sizler için de bir bağışlanma ve büyük bir ecir olacaktır.

يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِي جَنَّاتِ عَدْنٍ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ وَأُخْرَى تُحِبُّونَهَا نَصْرٌ مِنَ اللَّهِ وَفَتْحٌ قَرِيبٌ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ "İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altından ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur. Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan nusret ve yakın bir fetih. Müminleri  müjdele." [Saf 12 13]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Mısır Vilayeti Ayn Asshams Üniversitesi karşısında Anayasa kampanyası: İkinci Ziyaret

  • Kategori Foto
  •   |  

Hizb-ut Tahrir Mısır Vilayetinin, İslam devleti anayasasını tanıtım amacıyla yürüttüğü kampanyanın devamı olarak "Mısır'ın anayasası İslami anayasa  olmak zorundadır" başlığı altında 15 zilhicce 1433 Hicri, 31 Ekim 2012 Miladi çarşamba günü Aynu Asshams Üniversitesi karşısında Hizb-ut Tahrir gençleri bilgilendirme çadırı kurmuşlardır.

Kampanyaya çok sayıda öğrenci iştirak etmiş, çok olumlu tartışmalar gerçekleşmiştir.

Allah Subhanehu ve Teala amellerimizi kabul etsin.


Fotoğraflar için tıklayınız...

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER