Pazar, 08 Recep 1447 | 2025/12/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hizb-ut Tahrir'in Emiri Celil Alim Ata İbn-u Halil Ebu Er-Raşta'nın [Allah Onu Korusun], Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Doğduğu, Hicret Ettiği ve İslam'ın ve Müslümanların İzzetlendiği ve Allah'ın İzniyle Çok Yakında Kurulacak Olan Azim İs

 

بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمٰـــنِ الرَّحِيـــم

Dâr-ul İslam'ın merkezi Şam'daki halkımıza... ve sadık ayaklanmacılara:

Esselamu Aleykum ve Rahmetulahi Veberakatuh,

Elhamdulilleh, ve's Salatu ve's Selamu Ala Resulullahi ve Ala Âlihi ve Sahbihi ve Mev Vellahu ve Ba'd;

وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللّٰهِ مَكْرُهُمْ وَاِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ "Hakikatte, onlar (peygamberlere karşı) bir takım tuzaklar kurmuşlardı. Halbuki onların tuzaklarından dağlar yerinden oynayıp gitmiş olsa bile Allah katında onlara ait (nice nice) cezalar vardır."[İbrahim 46]

Sömürgeciler, ajanlar ve partilerden olan insanların en şerlileri sizlere karşı bir araya geldikleri gibi... Şam'da İslam'ın hakim olmasını engellemek, dahası insanlar vakıanın değiştiğini zannetsinler diye birtakım yüzleri değiştirmek ve baskıları azaltmakla birlikte laik Cumhuriyet yönetiminin istikrarlı bir şekilde kalmaya devam etmesi için sizlere karşı tuzaklarını ve hilelerini de toplamışlardır! Nitekim sizler bugün, Amerika'nın, müttefiklerinin ve ajanlarının sizlere karşı şu iki taraftan şerlerini topladıklarını görmekte ve işitmektesiniz: Bir taraftan insanlara, ağaçlara ve taşlara kadar uzanan tagut Beşar'ın cürümleri. Diğer taraftan ise İstanbul, Kahire ve Paris'te bir biri ardına yapılan toplantılar. Bu ise çağrıda bulundukları gibi laik demokratik sivil bir Cumhuriyet rejimini idare edecek geçici bir hükümet oluşturmak içindir. Dolayısıyla onlar, Allah'ın dışında helal ve haram kılmaktadırlar.

وَلاَ تَقُولُواْ لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَـذَا حَلاَلٌ وَهَـذَا حَرَامٌ لِّتَفْتَرُواْ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ لاَ يُفْلِحُونَ "Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak "Bu helaldir, şu da haramdır" demeyin. Aksi halde Allah'a karşı yalan iftira etmiş olursunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan iftira edenler asla iflah olmazlar." [en-Nahl 116]

Nitekim öldürmek, katliam yapmak, seyahat edenleri küme bombaları, ölümcül variller ve öldürücü gazlarla bombalamak, sonra vahşî hayvanların bile yapamayacağı işkencelerin her türlüsünü yapmak için şerir planlarını birleştirmişlerdir... Zira tagutlar, tüm bunlardan ayaklanmacılara İslam'ın hayattan uzaklaştırılmasını ve Müslümanların kanlarını emen ve hala da emmeye devam eden katillerle müzakere yapılmasını kabul ettirmeyi ümit etmektedirler! Sonra da gururlu Şam'daki Amerikan nüfuzu devam etsin ve laik Cumhuriyetin temel rejiminin bünyesi değişmesin... Ancak bu şerliler, İslam'ın Dâr-ul İslam'ın merkezi Şam'a kök saldığını, birtakım sızmalar olsa bile hiçbir pisliği kabul etmeyeceğini ve bu pisliğin Allah'ın izniyle aşağılanmış ve kovulmuş bir şekilde ortadan kalkacağını unuttukları gibi hakkın da batılı ayaklar altına alacağını ve zaten batılın da yok olup gideceğini de fark etmemektedirler.

بَلْ نَقْذِفُ بِٱلْحَقِّ عَلَى ٱلْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ وَلَكُمُ ٱلْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ "Bilakis biz, hakkı batılın tepesine bindiririz de o, batılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki, batıl yok olup gitmiştir." [Enbiya 18]

Ey Dâr-ul İslam Merkezi Şam'daki Halkımız ve Ey Sadık Ayaklanmacılar!

Onların tuzak ve pusu kurdukları şeyler, Amerika ile müttefiklerinin formüle ettiği ve ajanları ile tabiilerinin de uygulandıkları habis planlardır ki bunlar şunlardır: İnsanlara dışarıdaki Koalisyon ve Konsey'in elleriyle kurdukları tuzakları kabul ettirmek için içeride öldürmek ve katliam yapmak... Hakeza Beşar'ın katliam ve yıkım gibi yaptığı cürüm zehri ile rolünün sona ermesinden ve onun yolun bir kenarına fırlatılmasının ardından kendisini tagutun tahtına yükseltmesi için Amerika'ya yalvarıp duran Koalisyonun anlattığı cilalı söz zehrinin arasına uygulama araçlarını dağıtmak... Tagutun rolünün sona erdiğini göz ardı ettiği bir sırada Koalisyon, bu şekilde olacağını sanmaktadır. Halbuki onu inşa eden Amerika, daha önce rolleri sona eren ajanlarına yaptığı gibi Koalisyonun Beşar'ın yerine geçeni olgunlaştırmasının ardından onu yok edecektir. Zira Amerika, ümmet ayağa kalkmadan ve ülkeyi tabilerin ve bağımlıların pisliklerinden temizlemeden önce bir ajanı Şam'daki nüfuzunun ömrünü uzatacak başka bir ajanla değiştirmeyi ümit etmektedir... Halbuki tagutun zerre kadar aklı olmuş olsaydı insanların ayaklanmasının ilk aylarındaki mevcut koşullardan yararlanarak, bir kenara atılmak yada Allah'ın, Resulünün ve müminlerin lanet ettiği mücrim ve hain bir şekilde gebermek yerine bedeni ve birazcık onuruyla kaçıp giderdi.

إِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُ جَهَنَّمَ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَى "Şurası muhakkak ki, kim Rabbine günahkâr olarak varırsa, cehennem sırf onun içindir. O ise orada ne ölür ne de yaşar!" [Taha 74]

Kurdukları tuzağın ve kumpasın arkasından Şam'ı ve Şam halkını aldatmayı beklemektedirler. Zira özü laiklik olan aldatıcı görünümlü ve kılıfı güzel bir şekilde dekore edilmiş Koalisyon'un icat ettiği hükümeti kabul etmişlerdir! Çünkü onlar, Şam'ın ve Şam halkının, mücrimlerin akıttıkları zeki kanları ve sadık ayaklanmacıların gösterdikleri azim fedakarlıkları unuttuklarını zannetmektedirler... Ancak onların zanları, Allah'ın izniyle onları helak edecek ve gözü kulağı olan herkes onların tamamının yok olacağını ve tuzaklarının da boşa çıkacağını göreceklerdir.

وَمَا كَـيْدُ ٱلْكَافِرِينَ إِلاَّ فِى ضَلاَلٍ "Ama kafirlerin tuzağı elbette boşa çıkar." [Mümin 25]

Sonra onlar, Şam'da Rablerine iman eden, hidayetlerini artıran ve kendileri için resulullahta en güzel örnek olan güçlü ve kuvvetli adamların olduğunu ya unutmaktalar yada unutmuş gibi görünmektedirler. Zira bu adamlar, haksızlığa karşı uyumayacakları gibi zulme karşı da sessiz kalmayacaklar ve gerek bu kanları gerek bu çabaları gerek yaşlıların ve çocukların çığlıklarını gerekse özgürlerin, yetimlerin ve dulların çağrılarını asla unutmayacaklardır... Ayrıca tagutun cürümleri onların güçlerine güç katacağı gibi Koalisyon'un yüzünü ne kadar makyajlarlarsa makyajlasınlar sömürgeci kafir Amerika ile Batı'nın cürümleri onların zihinlerinden asla silinmeyecektir. Bilakis tüm bunlar, onların azimlerine azim katacaktır.

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ "İnsanlar onlara: İnsanlar size karşı toplandılar, artık onlardan korkun dedikleri halde bu onların imanları artırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir dediler." [Âli İmran 173]

Ey Dâr-ul İslam Merkezi Şam'daki Halkımız ve Ey Sadık Ayaklanmacılar!

Tagut ve zebanileri, geri dönüşü olmayan umutsuz bir noktaya ulaşmışlardır. Dolayısıyla onun zulmünü artırması ölümünü yakınlaştırmakta olup onunla birlikte savaşan zebanileri de basiretini kaybedenlerin dışında günden güne ondan ayrılmaktadırlar. Hatta onu destekleyen Amerika'nın ön hattı olan Rusya bile bir ajan başka bir ajanla değişinceye kadar Amerika ile anlaşmıştır. Sonra işte Rusya, tagutun otoritesinin çökeceğine kanaat getirmesinden dolayı ülkeden ayrılmak isteyen vatandaşlarını tahliye etmeye başlamıştır. Ardından da tagut, dünya ve ahiretin zilletine bürünmüş bir şekilde köhne bir yerde yok olup gidecektir... Ama siz ey sadık ayaklanmacılar; hakkın ve hayrın olduğu şey üzerinde sebat gösteriniz ve eninde sonunda Allah'ın nusretinin geleceğinden emin olunuz. Vallahi Subhânehu, nusretini sadece Resullerine değil bilakis aynı şekilde iman edenlere de verecektir.

إِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ ءَامَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الأَشْهَادُ "Şüphesiz biz, resullerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında hem de şahitlerin şahitlik edecekleri günde elbette yardım edeceğiz." [Mümin 51]

O halde hakka, hak ehline, Allah'a, Resulüne, müminlere, Hilafet'e ve Hilafet için çalışanlara tüm gücünüzle nusret vermenizin yanı sıra Hilafet'i kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeye de karar veriniz. İşte o zaman el-Bâri sizleri unutmayacağı gibi akıtılan zeki kanlar, hakarete uğrayan Şam özgürleri, dul bırakılan kadınlar, yetim bırakılan çocuklar, diz çöktürülen yaşlılar ve hatta otlayan hayvanlar bile... işte bunların hepsi sizleri hayırla hatırlayacaklardır... Dolayısıyla bu kanlar ve çabalar da heba olmayacağı gibi boşa da gitmeyecektir...

Bunun da ötesinde Allah'ın dinine, davetini taşıyanlara ve Nübüvvet Minhacı Üzere İkinci Hilafet'e nusret vermenizden dolayı Allah'ın melekleri sizlere gıpta edeceklerdir... Ayrıca dünyanın en izzetlileri olacağınız gibi ahirette de Allah'ın yarattıklarının en hayırlısı olan Salavatullahi ve Selamuhu Aleyh, onun sahabesi [Rıdvanullahi Aleyhim] ve O'nun dininin kurtuluşa ermiş sadık ensarlarıyla birlikte olacaksınız...    yani Allah'ın ve Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in ensarları olan İbn-u Zürare, İbn-u Hudayr ve Sa'd İbn-u Muaz ile birlikte olacaksınız. Özellikle de azim olan ay, yani Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in doğduğu, Salavatullahi ve Selamuhu Aleyh'e bisetin verildiği, Medine'ye hicret ettiği, azim İslam Devleti'nin ikamet edildiği, aynı şekilde Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in refik-ul âlaya intikal ettiği ve Nübüvvet Minhacı Üzere İlk Raşidi Hilafet döneminin başlangıcının olduğu bir ay olan Rabi-ul Evvel ayı, sizleri gölgelendirecektir... Sonra bunu, ısırıcı meliklerin Hilafet'i takip etmiş ve Hilafet'in ardından da içerisinde olduğumuz "zorba diktatörlük" olmuş ve ardından da Nübüvvet Minhacı Üzere İkinci Raşidi Hilafet geri dönecektir. Hakeza Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], hem İmam Ahmed'in Huzeyfe İbn-ul Yeman'dan Müsnedi'nde hem de et-Tayâlisî Müsnedi'nde rivayet ettikleri sahih hadisinde bize açıklamıştır. Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَاضًّا فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ثُمَّ سَكَتَ "Allah'ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı üzere [Râşidî] Hilafet olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı meliklik olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu da kaldıracaktır. Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Râşidî] Hilafet olacaktır." Sonra sükut etti.

Haydi o zaman Allah'ın dinine nusret verin, haydi o zaman Hilafet için çalışanlara nusret verin ve haydi o zaman Hizb-ut Tahrir'e nusret verin ki ensarın [Rıdvanullahi Aleyhim] sireti  geri dönsün de İslam ve ehlini izzetli kılsın ve küfür ve ehlini de zelil kılsın.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Fransa, Mali'de Olduğu Gibi Suriye'de de İslam ve Müslümanlarla Savaşmaktadır

Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius 20.01.2013 Pazar günü, 28.01.2013'de Paris'te Ulusal Koalisyonu destekleyen ülkelerin temsilcilerinin katılımıyla Suriye Muhalefeti için bir toplantı olacağını açıklamıştır. Bu ise güçlerinin, Mali devletine saldırdığı ve terörizmle savaş bahanesiyle orada İslam'a ve Müslümanlara karşı savaşa girdiği bir sırada açıklanmıştır. Bunu, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande oradaki Müslümanlara karşı işlediği cürümlerini ifade eden şu sözleriyle açıklamıştır: "Fransa'nın Mali'deki askerî müdahalesi, bölgedeki terörizm ortadan kalkıncaya kadar gerektiği şekilde devam edecektir." Ayrıca şu şekildeki sözleriyle de ikiyüzlülüğünü ifade etmiştir: "Paris, topraklara egemen olmaya veya nüfuzunu artırmaya veya ticarî ve ekonomik çıkarlarını aramaya çalışmamaktadır. Zira bu kez geride kalmıştır. Ancak o bunun aksine dünyanın en fakirleri arasında kabul edilen ve aylardır, hatta yıllardır tehlikeli bir hal alan terörizmin kurbanı olan dost ülkeye yardım için gelmektedir." Hakeza Hollande, İslam ülkelerinin önemli bir parçası olan ve Afrika'daki felakete uğramış kardeşleri gibi zenginlik denizinde yüzen Mali'deki egemenliğini geri elde etmek amacıyla yalancı terörizm gerekçesi dışında İslam'ı ve Müslümanları kerih gören ırkçı sömürgeci Fransa politikasını gizleyecek bir şey bulamamıştır.

Şimdi karaya oturmuş olan Suriye Muhalefeti'ne şu soruyu yöneltiriz: Bu muhalefet, İslam'ı ve yıpranmış Batılı hadaratı ile rekabet edebilecek ve onu ortadan kaldırabilecek küresel bir hadarat projesi olan İslam'ı taşıyan muhlis Müslümanları kerih gören Fransa ile diğer kurnaz sömürgeci Batı ülkelerinin yardımını nasıl kabul edecek acaba?!? Ayrıca Fransa'nın Suriye'de cereyan edenlere karşı çeşitli politikası yok mu? Yada bu politika, İslam'ı kerih görmeye, onu yönetimden uzaklaştırmaya ve Müslümanların servetlerini yağmalamaya dayalı olan aynı politika değil mi?! Sizler Müslümanlar değil misiniz? Her bir yerdeki Müslüman kardeşlerinizin kanları sizin için ne anlama gelmektedir? Bir de onlardan sıkıntılarınıza destek vermelerini mi talep ediyorsunuz?! Rusya, Amerika ve diğer kafir Batı'nın sizlere içirmiş olduğu aynı bardaktan Mali'deki kardeşlerinizin de mi içmesini kabul edeceksiniz? Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? Halbuki Şam topraklarında Rusya'nın silahı ile akıtılan Müslümanın kanı ile Afrika topraklarında Fransa'nın silahı ile akıtılan Müslümanın kanı arasında hiçbir fark yoktur. Yoksa siz, tüm İslam ümmetinin Resulü'nün şöyle buyurduğunu işitmediniz mi:

المُسْلِمُونَ تَتَكَافَأُ دِمَاؤُهُمْ وَيَسْعَى بِذِمَّتِهِمْ أَدْنَاهُمْ وَهُمْ يَدٌ عَلَى مَنْ سِوَاهُم "Müslümanlar kanlarında birbirlerine denktirler, en alttakiler verdiği emana bağlı kalırlar ve onlar kendileri dışındakilere (düşmanlarına) karşı tek yumrukturlar."

Hizb-ut Tahrir olarak bizler; onlara İslamî eğilimden dolayı uykuları kaçar hale gelen Batı'nın, konseylerini ve koalisyonlarını Müslüman Suriye halkını kurtarmak için değil kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için türettiğini, sömürgeci politikasını dayatmada ve İslam'a ve muhlis Müslümanlara darbe indirmede kendi elindeki bir araç olmaları için vicdanlarını satın almadıkça Batı'nın onlara asla para ve silah sağlamayacağını ve Batı'nın onlardan, kasap Beşar'a alternatif ajan bir yönetici üretecek proje olmalarını istediğini hatırlatalım ve onlara, ümmetlerinin yanında yer almalarını ve sadece İslam ile Müslümanların düşmanlarına hizmet etmek için inşa edilen ve düzenlenen bu şüpheli konseyleri, koalisyonları ve konferansları terk etmelerini nasihat edelim diye tek tek muhalefete sesleniyoruz...

Ey Gururlu Şam Ayaklanmasındaki Müslümanlar!

Hollande ve Fabius'un çağrısına icabet etmek, Allah'a, Resulüne ve müminlere bir hıyanettir. Ayrıca otelden otele ve seferden sefere koşturup duran, ücreti ödenmiş lüks konaklarda ikamet eden, sizin iradenizden uzak ve her gün binlerce kez İslam'ın ve Müslümanların açık bir düşmanı olduğunu kanıtlayan Batı ülkelerine yakın bir şekilde oluşturulan Dış Muhalefet... Evet, bu muhalefette sizin için hiçbir şey yoktur. Zira o, kendisine hayat verene davet ettiklerinde Allah ve Resulüne icabet etmemesinin yanı sıra ülkenizde, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın emrine uyarak Allah'ın indirdikleriyle hükmedecek bir projeyi değil Batı projesini taşımaktadır:

وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِما أَنْزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْواءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ أَنَّما يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُصِيبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ وَإِنَّ كَثِيراً مِنَ النَّاسِ لَفاسِقُونَ، أَفَحُكْمَ الْجاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْماً لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet ve onların arzularına uyma! Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın! Eğer yüz çevirirlerse bil ki Allah bununla ancak, günahlarının bir kısmını onların başına bela etmek ister. Muhakkak ki insanların birçoğu da zaten fasıklardır. Yoksa onlar hala cahiliyye yönetimini mi istiyorlar? Oysa akleden bir toplum için hükmü (yönetimi) Allah'tan daha güzel olan kim vardır?" [Maide 49 50]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Dün 117, Bugün 119 Yıl Ceza... Yarın Daha Fazlasını da Verseniz İslam'dan Asla Vazgeçmeyeceğiz

26 Temmuz 2009'da Hilafet'in kaldırılmasının Hicri yıldönümü münasebetiyle İstanbul'da gerçekleştirilecek Hilafet Konferansı, İstanbul Valiliği tarafından engellenmiş, ardından bu konferans bahane edilerek 23 ilde operasyonlar yapılmış ve Hizb-ut Tahrir'den 200 kişi gözaltına alınmıştı. Bu operasyonlar silsilesinin İstanbul ayağıyla alakalı olarak İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 24.01.2013 tarihinde görülen karar duruşmasında 19 kişiye toplam 119 yıl ceza verilmiştir.

Hatırlanacağı gibi, geçen sene İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 2005 yılında İstanbul Fatih Camii önünde yapılan basın açıklaması nedeniyle 49 kişi için tam 117 yıl ceza vermişti. Şimdi aradan tam bir yıl geçtikten sonra, bu kez İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 19 kişiye 119 yıl gibi daha ağır bir ceza vermiş, böylelikle Türkiye Cumhuriyeti karanlık tarihine bir cürüm daha eklemiştir. İşte bu, Laik Türkiye devletinin Müslümanlara ve Hizb-ut Tahrir'e karşı mücadelesinde hem fikren, hem siyaseten, hem de hukuken iflas ettiğinin apaçık göstergesidir.

Fikri ve siyasi bir çalışma yapan Hizb-ut Tahrir, Müslümanların maslahatlarını gözettiği için, yöneticilerin yanlış politikalarını sorgulayıp eleştirdiği için, onları Allah'ın indirdikleriyle yönetime davet ettiği için, sömürgeci kafirlerin Müslümanlar aleyhindeki planlarını ve entrikalarını deşifre ettiği için böyle bir muameleye maruz kalmaktadır. Sömürgeci kafirleri ve askeri varlıklarını Müslümanların topraklarından kovmak, İslam Ümmeti'ni önceki izzet ve itibarına kavuşturmak ve İslam davetini tüm dünyaya taşımak üzere Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmaya çalıştığı için bu zalimlerin uykularını kaçırmaktadır. Diğer taraftan bu tutum, Müslümanların içinde bulunduğu bu gayri-İslami ve zulüm dolu durumların değişmesini kesinlikle istemedikleri anlamına gelmektedir. O nedenle bütün bunları normal karşılıyoruz. Anormal olan ise bunun kendi beşeri hukuklarında bile yerinin olmamasıdır. Terörle mücadele kanununda "cebir ve şiddet" ön şart kabul edilmesine rağmen şiddet içeren hiçbir eylemi bulunmayan Hizb-ut Tahrir'e böyle ağır cezalar verilmesi nasıl izah edilebilir?

Hiç kuşkusuz Hizb-ut Tahrir, fikri ve siyasi çalışma yapan ideolojik İslami bir partidir. Kurulduğu günden bu güne hiçbir cebir ve şiddete bulaşmamıştır. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir'i terör kapsamında değerlendirmek artniyetli bir yaklaşım ve zorlama bir yorumdan ibarettir. Bütün dünyanın bildiği gibi, bu cezaları verenler de gayet iyi bilmektedir ki değil 119 yıl, 1000 yıl bile ceza verilse, ne Allah'ın dininin hakim olması ve Raşidi Hilafet'in kurulması engellenebilir, ne de Hizb-ut Tahrir'in samimi ve azimli Müslümanlardan oluşan gençleri yıldırılabilir.

إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ "Muhakkak ki mü'min erkeklere ve mü'mine kadınlara eziyet edip sonra tövbe de etmeyenlere, cehennem azâbı ve (orada da) yanma cezası vardır." [Burûc 10]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Türkiye'deki Suriyeli Mültecilerin Kampında Çıkan Yangında Ölen Hamile Bir Kadın İle Çocukları Zalim Ulusalcı Erdoğan Rejiminin Kurbanlarıdır

15 Ocak 2013 Salı günü, Türkiye'nin Güney Doğusu'nda hamile bir kadın ile üç çocuğunun ölümüyle sonuçlanan Suriyeli mültecilerin kampındaki çadırların birinde yangın çıktığı açıklanmıştır.  Nitekim Türkiye yetkilileri, olayın elektrikli sobanın kontak yapmasının neden olduğunu söylemişlerdir. Bu olay, Türkiye'nin Şanlıurfa bölgesinde Suriyeli mültecilerin kaldığı Telhamut kampında yaşayan bir ailenin çadırında meydana gelmiştir. Nitekim aynı şekilde Aralık ayında da aynı kampta başka dört çocuk daha vefat ettiği gibi aynı nedenden dolayı Türkiye'nin Hatay ilinin Yayladağı bölgesindeki çadırda da iki kişi daha vefat etmişti. Dolayısıyla bu Türkiye çadırlarında kalan mültecilerin durumları, trajik ve korkutucu olarak nitelendirilmektedir. Zira onlar, gıda, temiz su ve tıbbî hizmetlerin eksikliğinin acısını çekmelerinin yanı sıra yaz sıcağına ve sert kış soğuğuna karşı korunaksız olan zayıf çadırlarda ikamet etmektedirler. Nitekim Birleşmiş Milletler, Suriyeli mültecilerin dörtte üçünün kadın ve çocuklar olduğunu ve onların kiralık evlere çıkmaya çalıştıklarını ancak kira fiyatlarının iki yada üç kat artırılmasıyla karşı karşıya kaldıklarını söylemiştir.

Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu Üyesi Dr. Nesrin Nevaz, bu konu hakkında şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur:

"Laik Türkiye hükümeti tarafından Suriyeli Müslümanların gözetilmesine yönelik tam ihmal, cürümsel bir eylemdir. Ayrıca Türkiye'deki çadırların koşulları, bu mültecileri ağırlama ve gözetme düzeyinde olmadığı gibi Türkiye'nin dünyanın en büyük askerî güçlerinden birine sahip olmasına rağmen kasap Beşar Esad'ın zulmüne karşı Suriyeli kardeşlerinin kanlarını durdurmaya dönük en ufak bir çaba göstermemeleri, dahası zavallı bir şekilde sınırlarına iltica eden Suriyeli kadınlar ile çocukların tehlikeli ve tahammül edilemez atmosferlerle karşılaşmaları da cabası. Dolayısıyla bu, Suriyeli kardeşlerini ve bacılarını ağırlamak için evlerini açan ve hiç tereddüt etmeksizin onlara yemek ve güvenlik sağlayan Türkiye ile komşu ülkelerdeki Müslümanların cömertliğine ve iradesine terstir. Zira bu, İslamî ümmetin asil değerleriyle kritik zamanlarda bile Müslümanları yüzüstü bırakan fasit kavmiyetçi laik kapitalist rejimlerin inançları arasındaki farklılığı yansıtmaktadır."

"Erdoğan'ın, Suriyeli mustazaf kadınlara ve çocuklara yeterli yardımı yapmaması, devletin fonlarının yıpranacağından korkulduğu gerekçesiyle muhtaçlara ve acı çekenlere yardım edilip gözetilmesi pahasına ulusalcı ekonomik çıkarları korumaya hırs gösteren fasit Atatürkçü laik rejimin tatbik edilmesinin meyvesidir. Nitekim acınacak durumdakilere yardım etmenin kıymetini İslam ümmetinden uzaklaştıran ve Suriyeli mültecilere karşı ırkçılık eğilimleri doğuran bu yıkıcı ideoloji olduğu gibi zulmetmek ve ırkçı ayrımcılık yapmak için Almanya ve diğer Batılı ülkelerdeki Türkler ile Müslüman mültecilerin maruz kaldıkları şeyin arkasında yatan da aynı nedendir. Müminler arasında İslam akidesi birliğine mebni olan kardeşliği değiştiren Erdoğan hükümeti ile diğer İslam ülkelerindeki hükümetlerin benimsedikleri işte bu ulusalcı bakış açısıdır. Ayrıca zalimlerin otoritelerinin hayatta kalmasına yol açan ve mübarek Şam topraklarında günlük olarak kanların aktığı ve namusların çiğnendiği bir sırada kışlalarından tek askeri bile harekete geçirtmeyen de  bu bakış açısıdır."

"Buna karşılık on dokuzuncu asırda (Hilafet'in olduğu) İslamî Sistemi tatbik eden Türkiye'deki Osmanlı Halifesi, şiddetli kıtlığın acısını çeken İrlanda sakinlerine hiçbir sınır yada şart olmaksızın gıda dolu üç büyük gemi göndermiştir. Dolayısıyla bu, insanlar arasında ırk yada cinsiyet temelinde bir ayrım yapmayan ve dürüst bir şekilde insanlığın maslahatlarını gözeten Hilafet Devleti'nin cömertliğini ve zenginliğini yansıtmaktadır. Dolayısıyla da Suriyeli kadınlar ile çocukların, dahası tüm İslam dünyasının, işlerini, ümmetini güden, koruyan ve hizmet eden ve ülkenin servetlerini İslam'ın farz kıldığı şekilde tüm tebaasının ihtiyaçlarını karşılamak için kullanacak olan bir yöneticinin idare ettiği bir sisteme korkunç ihtiyacı vardır. Ayrıca o, kavmiyetçiliğe dayalı olmayan, bilakis İslam'a dayalı olan bir devlet olduğu gibi ülkeleri ve orduları birleştirecek, ümmetin kadınlarını tagutlardan kurtaracak ve kadınlar için ancak Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın hükümlerinin tatbik edilmesiyle erişilebilecek olan onurlu, güvenli ve müreffeh bir hayat tesis edecek olan bir devlettir."


Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Suriye'deki Kadınlara Tecavüz Edilmesi, Kirli Savaşın Aracı ve Sistematik Aşağılanmanın Vesilesidir

Uluslar arası Kurtarma Komitesi 14 Ocak 2013 günü, tecavüzün Suriye'deki savaşın bir aracı olarak kullanıldığını, ailelerin Suriye'den dikkat çekici bir şekilde büyük bir insanlık felaketine tanık olunan civar ülkelere firar etmelerinin arkasındaki ana nedenin bu olduğunu ortaya çıkarmış ve uluslar arası yardım düzeylerinin yeterli olmadığını nitelendirmiştir. Ayrıca tecavüz raporları, "Suriye'deki iç savaşın hissedilir ve rahatsız edici özelliğini" nitelendirmiş ve kendileriyle röportaj yapılan kadınlar da, saldırılara adam kaçırma, tecavüz, işkence ve ölümlerin de dahil olduğunu ve alenen, evlerinde ve bazılarının da ailelerinin önünde toplu tecavüze maruz kaldıklarını açıklamışlardır.

Öldürme, yerinden edilme ve din, ahlak ve insanlık gözetilmeksizin mescitlerin ve evlerin insanların başlarına yıkılması gibi Suriye'deki felaket durum, hiçbir kimseye gizli olmadığı gibi Şam'ın el-Mudamiyye semtindeki baskında öldürülen 8 çocuk ve 5 kadın da asla bu cürümlerin sonuncusu olmayacaktır. Bu tecavüz cürümleri; kendilerini dört on yıl boyunca en kötü işkenceyle zehirlediği gibi onları kafir laik rejimin demir yumrukla yönettiği kafir Baasçı Beşar rejimini hep birlikte reddettiklerini ilan etmelerinin yanı sıra "Bu Allah İçindir, Bu Allah İçindir" yankılarıyla kafir Baasçı Beşar rejiminin düşmesini ve İslamî Hilafet Sistemi'ni kurulmasını talep ettiklerini ilan etmek amacıyla erkeklerle birlikte yan yana sokaklara çıkan Suriye'deki bacılarımıza yönelik cürümler silsilesini tamamlamak için gerçekleştirilmektedir. Bundan dolayı mücrim Beşar şebbihalarına, Suriye'deki halkımızı korkutmak ve gökyüzü ile yeryüzünün sakinlerinin razı olacağı Allah'ın yönetiminin kurulmasıyla ilgili kararlarından vazgeçirmek amacıyla bu sistematik cürümleri gerçekleştirmelerini emretmekte ve emretmeye de devam etmektedir.

وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلاَّ أَنْ يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ "Onlardan sırf Azîz-ul Hamîd olan Allah'a iman etmelerinden dolayı intikam aldılar." [el-Burûc 8]

Belki de bu, civar ülkelere binlerce göç edenleri ve kamplarda acılarını ve trajedilerini artıran insanlık dışı ve aşağılayıcı en düşük yaşam standartlarındaki koşullarda yaşayanları tefsir etmektedir ki onlar, bu tagutların saldırılarına maruz kalmaya devam ettikleri zulümlerinden dolayı bunu tercih etmişlerdir. Nitekim bu gibi iğrenç cürümlerle, Müslüman kadınların aşağılanması ve kasap Beşar'ı ortadan kaldırmak için çalışan Suriye'deki muhlis evlatların iradesinin kırılması amaçlanmaktadır.

Ey Müslümanlar!

Onların öldürdükleri ve yetim bıraktıkları sizin de evlatlarınızdır ve evlatlarını kaybetmekten dolayı yürek acısı çekenler sizin de babalarınız olduğu gibi dul bırakılan, çocuklarını kaybeden ve tecavüze uğrayan kadınlar sizin de analarınız ve bacılarınızdır. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ "Muhakkak ki müminler kardeştirler. " [Hucurat 9]

O halde Rabbiniz [Subhânehu ve Te'âla]'nın çağrısına karşı sizler neredesiniz? Onlara nusret verilmesine ve savunulmasına karşı sizler neredesiniz? Şayet onları terk eder ve onlara nusret vermekten geri durursanız Allah'ın sizleri hesaba çekeceğini bilmiyor musunuz? Aynı şekil de Suriye'deki kardeşlerinize nusret vermenin, sadece hamd ile olsa bile dua etmekle ve nefsi ve dini için kaçarak hicret edenleri barındırmakla olmayacağını -ki bu vacip olsa bile- bilakis yöneticilerinizin karşısında durmakla, kardeşlerinize ihanet etmelerinden, dahası mücrim Beşar rejimi ile birlikte onlara karşı komplo kurmalarından dolayı onları muhasebe etmekle ve kışlalarında oturup duran ordu içerisindeki evlatlarınızın, gururlu Şam'daki kardeşlerinize nusret vermek için harekete geçmeleri amacıyla kararlı ve azimli bir şekilde seferber olmalarını talep etmenizle olacağını bilmiyor musunuz?

Ey Ordular ve Ey Subaylar!

Mutasım, yüzüne tokat atılan bir kadına nusret vermek için devasa bir ordu seferber etmiştir. Peki o halde evlatlarını kaybeden binlerce analar sizleri harekete geçirmeyecek mi? Yetim bırakılan binlerce kız çocuğu sizleri harekete geçirmeyecek mi? Dul bırakılan binlerce kadın sizleri harekete geçirmeyecek mi? Tecavüze uğrayan ve sahip oldukları en sevimli şeyleri çalınan bacılarınıza karşı damarlarınızdaki kan kaynamıyor mu? Tüm bunlar, sizin içinizdeki Mutasım'ın Şövalyelerini harekete geçirmeyecekse peki ne zaman harekete geçirecek Allah aşkına! Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

مَا مِنِ امْرِئٍ يَخْذُلُ مُسْلِمًا فِي مَوْطِنٍ يُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ إِلا خَذَلَهُ اللَّهُ فِي مَوْطِنٍ يُحِبُّ فِيهِ نُصْرَتَهُ، وَمَا مِنْ أَحَدٍ يَنْصُرُ مُسْلِمًا فِي مَوْطِنٍ يُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ وَيُنْتَهَكُ فِيهِ مِنْ حُرْمَتِهِ إِلا نَصَرَهُ اللَّهُ فِي مَوْطِنٍ يُحِبُّ فِيهِ نُصْرَتَه "Onurunun aşağılandığı bir yerdeki bir Müslümanı yüz üstü bırakan hiçbir kimse yoktur ki Allah Azze ve Celle de o kimseyi, nusret vermekten hoşlandığı bir yerde yüz üstü bırakmış olmasın. Onurunun aşağılandığı ve mukaddesatının çiğnendiği bir yerdeki bir Müslümana yardım eden hiçbir kimse yoktur ki Allah'ta o kimseye, nusret vermekten hoşlandığı bir yerde nusret vermiş olmasın"

O halde ajan yöneticilere boyun bükmeye ve teslim olmaya devam mı edeceksiniz? Yöneticilerinizin giydirmiş olduğu zillet ve aşağılık elbisesinde kalmaya devam mı edeceksiniz yoksa Resulünüz [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in çağrısına icabet ederek sizlere yardım için ağlayan ve lisan-ı halleri ey Mutasım ve ey ordular nerdesiniz diyen Şam'daki analarınızın ve bacılarınızın ırzlarını savunmak için içinizdeki Mutasım'ın şövalyeleri harekete mi geçeceklerdir.

إِلاَّ تَنفِرُواْ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا وَيَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلاَ تَضُرُّوهُ شَيْئًا وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ "Eğer (savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir ve siz (savaşa çıkmamakla) O'na hiçbir zarar veremezsiniz. Şüphesiz Allah, her şeye kadirdir." [et-Tevbe 39]


Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Doğrudan Yönetim, Belucistan ve Kuta Sorunu İçin Bir Çözüm Değildir Tüm Tebaanın Kamil Bir Şekilde Güvenliğini Sağlamaya Muktedir Olan Sadece Hilafet'tir

Zerdâri ile Keyâni rejiminin, onlarca kişinin öldüğü Kuta patlamalarına karşı gösterdikleri soğukluk ve kayıtsızlık, siyasî ve askerî liderliklerdeki hainlerin insanların canlarının güvenliği bağlamında hiçbir endişelerinin olmadığını bir kez daha kanıtlamıştır. Zira sadece geçen yıl, Karaçi ve Kuta'da binlerce insan ölmüştür. Ancak yöneticiler, insanların sevdiklerini kabirlere defnetmek zorunda kaldıkları bir sırada insanlar arasında böl-yönet politikasını güçlendirmek için çalışmışlardır. Ayrıca hükümet, Kuta bölgesindeki ölümlerin yayılması nedeniyle ülkenin dört bir tarafındaki insanlar arasında içerlemenin yayılmasının ardından Belucistan bölgesindeki bölgesel yerel hükümeti görevden almaya ve doğrudan yönetimin Belucistan'daki vatandaşların kalıcı güvenliğini ve barışını sağlamasının kesinlikle imkansız olmasına rağmen doğrudan yönetime başvurmuştur.

Zerdâri, Amerika'nın desteklediği NRO Uzlaşı Anlaşması'nın ve Amerikan Dışişleri Bakanı Yardımcısı John Negroponte ile yapılan görüşmeden ve Amerika'nın Müşerref'i uzaklaştırmasından sonra Keyâni'nin Genelkurmay Başkanı olarak atanmasının ardından otoriteye geldiğinde bunlardan her ikisi de ülkenin dört bir tarafında serbestçe dolaşmaları için Amerikan dış ajanslarına ve diğerlerine fırsatlar sunmak için çalışmışlardır. Zira Pakistan halkını öldürsün diye Raymond Davis gurubu için güvenli sığınaklar oluşturmuşlardır. Bunun içindir ki herhangi bir idarî tedbirin, Kuta, Belucistan ve Pakistan'daki durumu değiştirmesi imkansızdır. Çünkü bu durumun ana nedeni, siyasî ve askerî liderliklerdeki hainler ile İslam düşmanı demokratik yönetim sistemidir.

Geçenlerde Pakistan Savunma Bakanı yaptığı açıklamada, Amerika ile İngiltere ajanslarının ülkede çalıştıklarını vurgulamıştır. Bu da yöneticilerin, ülkenin güvenliği için endişelenmediklerine delalet etmektedir. Ayrıca Sindh bölgesindeki Emniyet Genel Müfettiş Yardımcısının Yüksek Mahkeme'de yaptığı benzer bir açıklamada, Karaçi'deki suç faaliyetlerine bakanların polis memurları olduğunu vurgulaması, ulusal maslahat adına otoriteye gelen tagutlar ile halk adına otoriteye gelen demokrat yöneticilerin Pakistan tarihinin üzerinden altmış beş yıl geçmesine rağmen ülkenin çıkarlarına yada insanların güvenliğine hiçbir önem vermediklerini bir kez daha teyit etmiştir. Buda gerek demokrat gerekse diktatör olsun yasama gücünü, ülkeye sızan ve halkın servetlerini yağmalayan Amerika ile İngiltere gibi düşmanlara izin vermek, dolayısıyla da Pakistan'ın zayıflamasına ve onun Amerika'ya köle olarak kalmasına izin vermek için kullandıklarına dair yeterli bir kanıttır. Nitekim Pakistan'ın tarihi, demokrasi ve diktatörlüğün her ikisinin de Amerika'nın çıkarlarına hizmet ettiklerini kanıtlamaktadır. Dolayısıyla her ikisinin yöneticileri ve siyasî müttefikleri, Amerika'nın çıkarlarını Pakistan halkının maslahatlarına tercih etmişlerdir. Zira Pakistan'ın tarihi, demokrasi ile diktatörlüğün insanları aşağıladıklarını, ülkeyi ekonomik yoksulluğun ve siyasî aşağılanmışlığın içerisinde boğduklarını kanıtlamaktadır. Dolayısıyla bu, demokrasi ile diktatörlüğün yasama gücünü yöneticilere vermelerinden dolayı meydana gelmektedir. Hakeza hain yöneticiler otoriteyi, Amerika'nın çıkarlarına hizmet etmek için kullanmaktadırlar. Amerika'nın demokrat ve diktatör yöneticileri destekleyip selamlamasının nedeni işte budur.

Bu aşağılık durumun tek çözümü Pakistan'da Hilafet'in kurulmasıdır. Zira Hilafet, Kur'an ve sünnete dayalı bir yönetim sistemidir. Dolayısıyla o, Halife'nin Kur'an ve sünneti tatbik etmesini gerektiren bir sistem olup Hilafet Devleti'nde Kur'an ve sünnetin tatbik edilmesiyle rengine veya sınıfına veya dinine veya ırkına veya taifesine bakmaksızın tüm tebaanın güvenliği ve refahı garantilenecektir.

Hizb-ut Tahrir Pakistan halkını, siyasî ve askerî liderliklerdeki hain yöneticilerin yalan vaatlerine ve beşer rejimlerinin idaresine sırtlarını dönmeye davet etmektedir. Ayrıca Hizb-ut Tahrir insanları, Hiafet'i kurmak için mücadele etmeye davet ettiği gibi Hizb-ut Tahrir Silahlı Kuvvetler içerisindeki muhlis subaylara da şunu sorar: Kardeşlerinizin ve bacılarınızın doğrandıklarını gördüğünüz halde daha ne zamana kadar sessiz bir şekilde beklemeye devam edeceksiniz? Halbuki sizin göreviniz, siyasî ve askerî liderliklerdeki hainleri ortadan kaldırmak ve Hilafet'i kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermektir.


Şeyh Şehzad
حزب التحرير   
Hizb-ut Tahrir   
Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Ey Irak Halkı: Aman Federalizmden Sakının... Zira Onda Sizlerin Ölümü ve Başarısızlığı ve Düşmanlarınızın da Başarısı Vardır

Kitlesel gösterilerin hızla artması ve el-Anbar, Ninova, Salahaddin ve diğer şehirlerin yanı sıra başkent Bağdat gibi Irak'ın birçok şehirlerini kapsayacak şekilde genişlemesiyle birlikte bu gösterilere katılanlar yaklaşık bir aydan bu yana hükümetin, tutukluların serbest bırakılması, sorumluluk ve adalet kanunu ile terörizm yasasının (4.) maddesinin kaldırılması, işsizliğin ortadan kaldırılması ve hizmetlerin verilmesiyle ilgili taleplerine cevap vermesinin gerekliliği üzerinde ısrarcı olmaktadırlar... Nitekim bunların tamamı, hükümetin yapabileceği ve istemesi halinde bunları yada bir kısmını uygulayabileceği taleplerdir. İşte o zaman fitne ateşi sönecek ve Irak ile halkının şerrini istediği için bekleyip duran herkesin yolu kesilecektir. Dolayısıyla iddia edildiği gibi ertelemek ve geciktirmek için hiçbir gerekçe yoktur! Yapılmasından dolayı insanların zarar gördüğü gösteri, grev ve sivil itaatsizliğe gelince; bu, kokuşmuş kapitalist sistemin üzerlerine tatbik edilmesi yüzünden içerisine düştükleri zulmün ve zalimliğin sonucundan öte bir şey değildir. Bu da onun fasit olduğuna dair kesin bir kanıttır. Ayrıca şayet halklara yoksulluk getirmemiş olsa bile krizler ve savaşlar şaşılacak bir şey değildir. Zira o, işlerin gerçeklerini anlamaktan aciz olan beşerin koymuş olduğu bir sistemdir. Şöyle buyuran Allah, doğru söyledi:

وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى "Her kim de zikrimden yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olur ve biz onu kıyamet günü de kör olarak haşrederiz." [Tâ-hâ 124]


Ey Irak'taki Müslümanlar!

İşgalci kafir Amerika'nın diktiği hükümet, insanların işlerini asla Allah'ın razı olduğu şekilde gözetmeyecektir. Dolayısıyla onların elleri, izzete, onura, güvenli ve mutmain bir hayata uzanmayacak, bilakis krizleri oluşturacak ve zulümleri artıracak olan her şeyi yapacaklardır. Zira görmüyor musunuz taleplerinize nasıl da alay ederek, sahte suçlamalarla ve askerî kuvvetle bastırmakla tehdit etmekle karşılık vermiştir. Dolayısıyla onun lisan-ı hali şöyle demektedir: Sadece benim gördüğüm gibi göreceksiniz. Bu yüzden hatalı bir yaklaşım üzerinde ısrarcı olmakta ve aklın sesini işitmeye itiraz etmektedir. Böylece insanlar, bölünmenin ve çatışmanın tüm nedenlerine katkıda bulunan ümmetin düşmanlarının hazırladığı bir anayasa altında sıkıntılı ve meşakkat içerisinde kalmaya devam etsinler. Bu ise sadece bir taraftan (kendi çıkarlarını) korumak için kafirler yoluyla giren cepler olsun diğer taraftan Irak'ın Müslüman ülkelerle birleşmesi engellensin bir üçüncü taraftan da Filistin işgalcisi metaformoz Yahudi varlığı güvenli olarak kalmaya devam etsin diye savaşlarla ve aralarındaki çatışmalarla meşgul olan kavmiyetçi ve taifeci parçalara ayrılarak ülkenin lime lime olması için konulan federalizmin kanunlarından başkası değildir.


Ey Müslümanlar!

Bizler, sizleri federalizmin tuzağına düşürmeye çalışanların ve şehirlerinizi tek bir bölge yada parçalanmış bölgeler olarak ilan edenlerin arkasındaki dürtüye karşı şiddetle uyarırız. Çünkü bu yapılanlar sizleri öldürmek içimdir. Zira düşmanlarınız ve kuyruklarının genelinin, kendileri için kolay olan habis Şeytanî araçları kullanmak yoluyla sizlere acılarını yutmak zorunda bırakmak ve ülkenin kıytırık devletçiklere bölünmesi amacıyla bir başlangıç olması için çalıştıkları şey işte budur. O halde aman ha bundan sakının! Dolayısıyla sizlerin içerisine düştüğünüz durum şöyledir: "Yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak." O halde buna alternatif olarak büyük-küçük tüm işlerinizde Rabbiniz [Subhânehu ve Te'âla]'nın şeriatıyla hükmetmek için çalışınız, karınlarını şişiren ve ceplerini dolduranların yanlarında yer almayınız ve tek talebiniz de şu olsun: "Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet'in olduğu İslamî Yönetim Sistemi'ni kurmak ve bunun dışındakileri terk etmek."  Vallahi izzetiniz ve kalkınmanız sadece bunda olup bunun dışında asla lider olamayacaksınız. Zira gerek kör olan demokrasi gerekse ahmak olan laiklik, kendileri gibi zulüm ve sıkıntı içerisinde olalım diye kafirlerin bizleri içerisine attıkları pisliklerinden ve kirlerinden öte bir şey değillerdir. Aynen Celle ve Celaluhu'nun, bizlere haber verdiği gibi:

وَدُّواْ لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُواْ فَتَكُونُونَ سَوَاء فَلاَ تَتَّخِذُواْ مِنْهُمْ أَوْلِيَاء "Sizin de kendileri gibi inkar edivermenizi isterler ki onlarla eşit olasınız. O halde onları dost edinmeyin." [Nisa 89]

O halde Rabbiniz Azze ve Celle'yi, Resulünü ve müminleri dost edininiz ki Allahuteala'nın buyurduğu gibi kurtuluşa erenlerden olasınız:

وَمَنْ يَتَوَلَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ ءَامَنُوا فَإِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ "Kim Allah'ı, resulünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın tarafını tutanlardır." [el-Mâide 56]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Obama ve Karzai, İslam Ümmetine Yönelik Savaşı Uzatmaya Kararlıdırlar

İslam'a karşı devam eden haçlı kampanyasında, savaşın komutanı "Obama" ile onun ve NATO tarafından başa getirilen ajan Karzai'den her biri, baharın başlamasıyla birlikte Afgan güvenlik sorumluluklarının Afgan güçlerine devredileceği kararı almışlardır. Nitekim Obama, net bir açıklamada bulunarak şöyle demiştir: "Açık bir şekilde şu ifadeleri söyleyebilirim ki; baharın başlamasıyla ordumuz, çeşitli roller oynayacak olup Afgan güçlerini eğitecek, onlara yardım edecek ve onlara kılavuzluk edecektir." Onun bu konuşması, 2014 yılının ardından Amerikan güçlerinin şu iki çalışmasının olacağına delalet etmektedir ki bunlar şunlardır: Birincisi: Afgan güçlerinin eğitilmesi ve ülkenin güvenliğini kontrol etmek için onlara yardım edilip harekete geçirilmesi. İkincisi: El-Kaide üyeleri ile Amerikan halkı için tehlike oluşturan tabiilerinden geriye kalanlarının takip edilmesi.

Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayeti, bunun aynen Irak'ta olduğu gibi insanları aldatmaya dönük şekli bir taktik değişikliği olduğuna itibar etmektedir. Zira bu işgalciler, bu zamana kadar günlük olarak yüzlerce masum sivilleri öldürmeye devam etmekte olup şimdi de aynı işi yapmak için Afgan güçlerini kullanmak istemektedirler. Böylece onlar, kendi çıkarlarını koruyacakları gibi Müslümanları da birbirlerini öldürmeye sevk edeceklerdir. Dolayısıyla onlar, Irak ve Pakistan'daki aynı taktiği kullanmaktadırlar.

Nitekim Obama şöyle demiştir: "... Böylece bizler, el-Kaide ile Amerika için tehlike oluşturan ortaklarını  takip edebiliriz." Bu ise sömürgeci hedeflerini gerçekleştirmek ve İslam ümmeti ile bölgesel düşmanlarına yönelik savaşlarını uzatmak için askerî üs olarak Afganistan'ı kullanmak istedikleri anlamına gelmektedir.

Ancak Afgan halkı, Amerikan güçlerinin varlıklarına bizzat tanık oldukları gibi insan haklarına saygı, ekonomik yardımlar ve diğer demokratik küfür değerleri olarak adlandırdıkları şeylerin gerçeğini de görmektedirler. Zira dinimize saldırmaktalar, masum çocukları, yaşlıları ve kadınları katletmekteler, evlerimize baskınlar düzenlemekteler, ırkçı, dilsel ve taifeci bölünmeler oluşturmaktalar, ülkemize yoksulluğu, AIDS'i ve şerlerin tüm sınıflarını getirmekteler, stratejik ve güvenlik anlaşmalarına bir zemin hazırlamak amacıyla terörist ve vahşî eylemlerde bulunmak için Afganistan'daki Mikel Semple ve Pakistan'daki Raymond Davis ağı gibi istihbarat ağlarını kullanmaktadırlar.

Resul Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in hadisine göre, bir mümin bir delikten iki defa sokulmaz. Nitekim sömürgeci politikalar, İslamî ümmetin Hilafet Devleti için çalışmak amacıyla bir araya gelmesine yol açmıştır. Ancak çok yakında Hilafet'in kurulmasının ardından onların şerleri ve iğrenç planları yok olacak ve örümcek ağı gibi parçalanacaklardır.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER