Pazar, 08 Recep 1447 | 2025/12/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, "Kadını, Yoksulluğa ve Köleliğe Karşı Koruyacak Olan Hilafet'tir" Başlığını Taşıyan Endonezya'daki Kadınlara Özel Küresel Konferans Organizasyonunu Sonlandırmıştır

  • Kategori Yayınlar
  •   |  

Hizb-ut Tahrir, 22 Aralık 2012'de Cakarta / Endonezya'da "Kadını, Yoksulluğa ve Köleliğe Karşı Koruyacak Olan Hilafet'tir" başlığı altında kadınlara özel küresel bir konferans düzenlemiştir. Nitekim hizib bugün, konferansta yapılan konuşmaların özetini içeren bir kitapçık yayınlamıştır ki konferans ise dokuz konuşmayı, bazı katılımcıların sertifikalarını, soruları ve halkın görüşlerini içermektedir. Konuşmacılar, Güneydoğu Asya'dan, Hint Yarımadası'ndan, Türkiye'den, Afrika'dan ve aynı şekilde Arap dünyasından olmuşlardır. Dolayısıyla gazeteciler, politikacılar, akademisyenler, üniversite öğrencileri, yazarlar, siyasî aktivistler, toplum liderleri, profesörler, çeşitli derneklerin temsilcileri ve birçok etkili kadınlar da dahil ekseriyeti etkili olmak üzere dünyanın dört bir tarafından yaklaşık 1500 temsilci katılmıştır. Ayrıca dünyanın dört bir tarafındaki birçok kişi konferansı internet üzerinden canlı izlemiştir.

Konferans, Hizb-ut Tahrir / Endonezya'daki Lecne Başkanı Sayın Rato Irma'nın, bu olaya Endonezya'nın ev sahipliği yapmasının öneminden ve aynı şekilde ülkedeki kadınların karşı karşıya kaldığı yoksulluk ile sömürünün boyutundan bahsettiği konuşmasıyla açılmıştır. Nitekim konuşmasında şöyle demiştir: "Bu konferansa, Endonezya'nın ev sahipliği yapması tercih edilmiştir. Çünkü Endonezya, Allahuteala'nın nimetleriyle dolu, büyük oranda Müslümanların olduğu, geniş topraklara ve bol doğal kaynaklara sahip olan İslamî bir ülkedir. Ancak bu zengin doğal kaynaklara rağmen nüfuzun büyük bir çoğunluğu yoksuldurlar. Zira yoksulların sayısı yaklaşık 29.13 milyon kişiye ulaşmıştır ki bu, (21.5 milyon kişiden) oluşan Avustralya'nın toplam nüfusunun aşan bir rakamdır. Aynı şekilde yoksulların %70'ni  kadınların oluşturduğu (28.3 milyon kişiden) oluşan Malezya'nın nüfuzunu da aşmaktadır."

İkinci konuşmayı, "Yoksulların Gerçek Düşmanı Bizzat Kapitalizmdir" başlığı altında Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu'nun Güneydoğu Asya'daki üyesi Vika Kumara yapmıştır.

Üçüncü konuşmayı, konferansa katılma imkanı bulamayan Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu'nun Hint Yarımadası'ndaki üyesi Ümmü Musab adına Hizb-ut Tahrir / Endonezya'daki üye bacılardan biri yapmış olup konuşma, "Yirmi Birinci Yüzyılda, Serbest Piyasalar Aracılığıyla Kadının Köleliği" başlığı altında olmuştur.

Dördüncü konuşmayı, "Çalışma Yoluyla İstihdam Sayesinde Sömürü Ya da Nüfuz Etme ve Başarılı Kadının Batı Modeli Çalışması" başlığı altında Merkezî Medya Bürosu Üyesi İmrane Muhammed bacı yapmış ve konuşmada, devlet için para basan makineler olsunlar diye çalışma sahasına itmek amacıyla kadınlara çalışma imkanı vermek için kapitalizmin dili nasıl da istismar ettiği tartışılmıştır.

Beşinci konuşmayı, ""Ilımlı İslam" Olarak Adlandırılan Modelin, Kadınların Ekonomik Haklarını Garantilemede Başarısız Olması" başlığı altında Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu Türkiye ve Orta Asya Üyesi Ümmü Halid yapmıştır.

Altıncı konuşmayı, "Kadının Yoksulluk Sorununun Nedenleri ve Çözümlerine Dönük Batılı Hikayelere Meydan Okumak" başlığı altında Merkezî Büro'nun Afrika'daki Üyesi Ümmü Yahya Muhammed yapmıştır. Nitekim konuşmada, kapitalist Batı'nın yoksulluğun çözümüne dönük delillerinin, hasarlı olduğunu ve kadının bölgede acısını çektiği yoksulluğun ana müsebbibi olan kapitalist sistemin İslam ülkelerinden kaldırılmasının gerekliliğine yoğunlaşmaktan uzaklaştırdığını açıklamıştır.

Yedinci konuşmayı, "İslam'ın, Kadının Temel Rolüne ve Çalışmasına Dönük Bakışı" başlığı altında Hizb-ut Tahrir / Merkezî Büro Üyesi Ümmü Suhayb eş-Şâmî yapmıştır. Nitekim konuşmada, kadının temel rolünün annelik ve eş olmak olduğunu, bunun kadının varlığı ve doğasıyla orantılı bir rol olduğunu ve İslam'ın kadına, ev hanımı olmasıyla birlikte aynı zamanda aile reisi olma sorumluluğunun yükünü yüklemediğini açıkladığı gibi İslam'ın kadının toplumdaki konumunu nasıl yükselttiğini de açıklamıştır. Ayrıca aynı şekilde erkek akrabaları yada devlet tarafından karşılanan nafaka hakkı da dahil kadının malî haklarını da tartışmıştır. Buna ek olarak istemesi halinde kadının çalışma hakkının olduğunu, ancak bunun zilletten, kölelikten ve zulümden hali güvenli ve onurlu şartlar içerisinde olması gerektiğini de tartışmıştır.

Sekizinci konuşmayı, "Kadının Köleleştirilmesi ve Sömürülmesi Sorununun Yegane Çözümü Hilafet'tir" başlığı altında Hizb-ut Tahrir / Endonezya Hanım Resmî Sözcüsü Aynur Rahmet yapmıştır. Nitekim konuşmada, ayrıntıları Hizb-ut Tahrir'in (Anayasa Taslağı'nda) geçen ekonomi, içtimai ve siyaset için yegane model olarak Hilafet Sistemi'ni sunmuştur. Zira kadını yoksulluktan koruyacak, onun malî güvenliğini garantileyecek ve onu sömürülmekten koruyacak olan bu sistemdir. Ve şöyle bir eklemede bulunmuştur: "İslam, kadının ihtiyaçlarını garanti altına almayı ve karşılamayı erkeğin üzerine farz kıldığı gibi ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamaları için erkeklere de çalışmalarını emretmiştir. Bunun içindir ki devletin, işlerin ve çalışmaların tüm araçlarını garantilemesi gerekmektedir. Zira devlet, projeler oluşturulması yoluyla iş sağlayabilir. Çünkü devletin doğal kaynakları, özelleştirilmeksizin kendi egemenliği altında olursa, iş kolaylıkla sağlanabilecektir. Bu ise ancak sağlık, öğretim ve güvenlik gözetimini tüm tabası için karşılıksız sağlayacak olan devletin İslamî İktisat Sistemi'ni tatbik etmesi haline gerçekleşebilecektir. Dolayısıyla devletin kaynaklarını ve mülkiyetlerini yatırım yapacak olmasının yanı sıra petrol, doğalgaz, denizler, göller, nehirler, ormanlar ve benzerleri gibi kamu mülkiyetlerini de sahih bir yolla idare edecek olan Hilafet'tir... "

Son konuşmayı ise "Çalışmaya Yönelik Bir Çağrı" başlığı altında Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu Üyesi Dr. Nezrin Nevaz yapmıştır. Nitekim konuşmada, İslam'ın kadına bağışladığı yüksek konumu ve kadının korunmasına, onurunun korunmasına, haklarının garantilenmesine, ihtiyaçlarının sağlanmasına ve malî güvenliğinin garantilenmesine verdiği büyük önemi tartışmıştır. Ayrıca kapitalist rejimin, insanların işlerini gözetme ve kadının ihtiyaçlarının karşılama noktasındaki ölçeğinin başarısız olduğunu vurguladığı gibi Hilafet'in kurulması yoluyla İslam dünyasındaki kadına yönelik yeni bir siyasî ekonomik vizyonun olmasının zaruretini de vurgulamıştır.

Ayrıca o, yoksullukla savaşmaya ve refah ve ekonomik rahatlık oluşturmaya dönük sabit kaideler koymak için Hilafet'in kurulduğu ilk otuz gün içerisinde tatbik edilecek olan bazı İslamî ekonomik siyasetleri sunmuştur. Ve şöyle bir eklemede bulunmuştur: "Hilafet Sistemi, tebaasından herhangi bir ferdin bir gün bile aç kalmasını asla kabul etmeyecektir. Zira o, ekonomik, büyüme, gelişme, öğretim ve sağlık gözetimindeki istikrarı gerçekleştirecek olan bir sistemdir... Tüm bunların yanında Hilafet içerisinde kadınlar, onurlu, saygıdeğer ve yüksek konum sahibi olacaklardır. Zira onlar, kendilerini gözetecek ve ihtiyaçlarını karşılayacak olan devletin ilgi merkezi olacaklarıdır. Çünkü onlar, güvenli ve istikrarlı bir hayat yaşacaklardır. Ayrıca kadınlar, istemeleri halinde çalışabilecekleri gibi ancak işleri, asla iş istihdam yasalarına ve düşük ücrete boyun bükme şeklinde olmayacaktır. Dolayısıyla kadınlar, İslam'daki İçtimaî Sistem ile örtüşen güvenli şartlar içerisinde çalışacaklarıdır. "

Konuşmasını, herkese Hizb-ut Tahrir'e destek vermeye ve gecikmeksizin ve beklemeksizin Hilafet'i kurmaya davet çağrısında bulunarak sonlandırmıştır.

Aynı şekilde konferansa, Basın Konferansı'nın yanı sıra konferans konuşmacılarının tamamı ile Malezya ve Avustralyalı birçok Hizb-ut Tahrir üyelerinin katıldıkları tartışma da dahil edilmiştir. Nitekim konferans, halkın inanılmaz tepkileri ve Hilafet'in gölgesindeki bir yaşamla ilgili ümitleri ve heyecanlı beklentileriyle son bulmuştur. Ayrıca konferansa katılan etkili birçok kadın, dünya kadınlarının karşı karşıya kaldıkları yoksulluk ve sömürü sorunlarına dönük konferansta sunulan çözümleri onayladıklarına dair yorumda bulunmuşlardır.

Konferans düzenlenmeden önce haftalarca devam eden küresel kampanyada, dünya kadınlarının karşı karşıya kaldığı aşırı yoksulluğun ve köleliğin nedenleri ve bunların ortadan kaldırılmasına dönük çözümler sunulmuştur.

Allah'ın izniyle bu kampanya önümüzdeki haftalarda da devam edecek ve inşallah 2013 Mart ayında konferansa dönük bir kitap ile videokasetin yayınlanmasıyla sonuçlanacaktır. Konferansın raporunu, aşağıdaki bağlantıdan görüntüleyebilirsiniz:

http://www.hizb-ut-tahrir.info/info/index.php/contents/entry_22312


Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Mali'yi Sömürgeleştirmeye Dönük Yeni Batılı Haçlı Kampanyasına Kindar Fransa Liderlik Etmektedir

Fransız Cumhurbaşkanı "François Hollande", 11 Ocak 2013 günü Fransız Silahlı Kuvvetleri'nin, İslamcı Silahlı Guruplara karşı olan savaşa katılacağını, Tevhid ve Ensar-ud Dîn cihad hareketlerinin 10.12 Perşembe günü ele geçirdiği Mali'nin merkezinde bulunan "Kuna" şehrini geri almak için yabancı güçler tarafından desteklenen askerî kampanya yoluyla Mali Ordu Güçleri'ni destekleyeceğini ve onların Güneye ilerlemelerini durduracağını vurgulamıştır.

Geriye dönüp bakıldığında 22.03.2012'de gerçekleşen Mali darbesinde Fransa'ya ölüm isabet etmiştir. Zira darbenin arkasında, Mali'de kendisi için bir nüfuz oluşturmaya çalışan Amerika'nın olduğu gayet açıktır. Çünkü Darbe komutanı Yüzbaşı "Amadou Ahmedo Haya Sanogo", terörle mücadele için Amerika'da askerî eğitim alması amacıyla Amerikan Büyükelçiliği tarafından elit subayların arasından seçilmiştir. Dolayısıyla bu, Fransa için hayati bir mesele haline gelmiştir. Zira şayet Mali'deki nüfuzunu geri almaya güç yetiremez ise Afrika'daki nüfuzu aşamalı olarak son bulacaktır. Bundan dolayı o, uluslar arası askerî müdahalede bulunmak ve Mali'yi kendi havzasına geri katmak için ciddî ve aktif bir şekilde çalışmaktadır.

Silahlı İslamcı Hareketlerin, Kuzey Mali'den yada diğer adıyla "Ozoad'dan" ayrılmasıyla birlikte Batı Afrika Ekonomik Topluluğu Liderleri (ECOWAS), "Selefî" savaşçılardan kurtulmak ve burasını yeniden Mali devletine ilhak etmek için askerî bir savaş açma kararı almıştır. Bu sırada Afrika Birliği de 17 Aralık 2012'de Batı Afrika ülkelerine, "Kuzey Mali'ye acil bir şekilde uluslar arası bir güç gönderilmesi" çağrısında bulunmuştur.


Ey Müslümanlar!

Mali, nüfuzunun çoğu Müslüman olan İslamî bir ülkedir. Ayrıca o, altın, fosfat, kaolin, boksit, uranyum ve buna benzer birçokları gibi maden servetleri olan zengin bir ülkedir. Dolayısıyla buradaki uluslar arası çatışma şiddetlenmiştir. Zira mesele, ne Silahlı Hareketler meselesi nede sözde "terörizm" meselesidir. Bilakis mesele, hummalı sömürgecilik çatışması meselesi olup hepsi de iğrenç kapitalizmin iştahını kabartan ülkemizi kemirmek istemektedir. Dolayısıyla Fransa, Mali'yi Afrika'daki havzasına geri katmaktan başka bir şeyi önemsememektedir. Amerika'ya gelince; Mali'yi, nüfuzunu civar ülkelere genişletmek ve buralara egemen olmak için hareket edeceği dayanak noktası yapmak için çalışmaktadır.

Mali ve civar ülkelerdeki Müslüman halk, her türlü yabancı müdahaleyi reddetmektedirler. Ancak ülkelerindeki mevcut rejimler, buna rıza göstermektedirler. Dahası bunun propagandasını yapmaktadırlar. Batı Afrika Ekonomik Topluluğu Liderleri (ECOWAS) ile Batı ajanı Afrika Birliği'nin yaptıklarına gelince; bunlar, şehirlerimiz ve köylerimiz işgal edilsin, servetlerimiz yağmalansın ve açgözlü düşman sömürgeci ülkelerin hoşnut olacağı şekilde ülkemiz yeniden parçalansın diye müdahale için tün yolları kolaylaştırmaktalar ve bunun için tüm kapıları açmaktadırlar!

Ey Müslümanlar, sizin için gerçekleri saptırsalar yada sizlerin güven ve güvenliği için geldiklerini iddia etseler bile sömürgeci işgalcinin savaşını kabul etmekten aman ha aman sakının, ciddi bir şekilde çalışan muhlislerle birlikte çalışın ve ülkenizi bütün açgözlü kindar sömürgeciden koruyacağı gibi sizin güvenliğinizi de koruyacak ve acımasız düşmanlarınızı da ülkenizden kaldırıp atacak olan İkinci Raşidi İslamî Hilafet'i oluşturmak için her türlü çabayı gösteren ve çok büyük fedakarlıklar yapan Hizb-ut Tahrir içerisindeki kardeşlerinize destek verin.  وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُوا إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ "Allah ve resulüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Sabredin, şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir." [Enfal 46]


Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Demokrasinin Altında Aşağılık İnsanlar, Allah'a, Resulüne ve Müminlere Saldırmaktadırlar

Son zamanlardaki bazı raporlar, Selma adındaki bir kadının İslam'dan çıktığını, kendisinin nebi olduğunu ilan ettiğini, vahiyle hareket ettiğini ve kendisine bağlı tabiilerinin olduğunu iddia ettiğini ifade etmektedirler. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ إِن يَقُولُونَ إِلا كَذِبًا "Ağızlarından çıkan bu söz ne büyük oldu! Yalandan başka bir şey de söylemiyorlar." [Kehf 5]

Dolayısıyla bu saldırı, Zengibar ve Darusselam'ın her birinde Mushaf-ı Şerif'e yönelik hakaret dalgasından birkaç ay sonra gerçekleşmiş ve bu saldırı, bu küstah mürted kadın tarafından yapılmıştır Zira kadın şerir fikirlerini, Zengibar Müftüsü'nün önünde ve onun ofisinde açıklamıştır.

Bu olay bağlamından Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika, aşağıdaki hususları vurgular:

Birincisi: Bu olay, iktidara ulaşana kadar bazı Müslümanların yanlışlıkla oy verdiği laik demokratik hükümetin ikiyüzlülüğünü ifşa etmiştir. Yine bu olay, demokrasi ile İslam akidesi arasındaki mutlak çelişkiyi ifşa etmiştir. Zira Zengibar'daki insanların geneli Müslüman olmalarına rağmen, "ibadet özgürlüğü" gerekçesi altında bu iğrenç eylem gerçekleşmiştir. Bu arada hükümet, mesele devlet içerisindeki üst düzey yetkililerinin eleştirilmesiyle yada sendikalar sorunu gibi devletin politikasına muhalefet edilmesiyle ilgili olduğunda, "ifade özgürlüğü" ifadesini bir kenara atmakta ve politikalarını yada yetkililerini korumak amacıyla devlet tarafından sert önlemler almaktadır!

İkincisi: Bu şarlatanın Zengibar'a ait olmadığı iddia edilmek yoluyla ırkçılık duyguların güçlendirilmesine yönelik daha fazla kışkırtmanın olması için bu sorun istismar edilecektir. Dolayısıyla bu bağlamda bizler, şu iki noktayı açıklamak isteriz: Birincisi; ırkçılığın İslam'da yeri yoktur. İkincisi; mesele, İslam'dan çıkma meselesi olup onun kabilesinin ikametgahının yada ortaya çıktığı yerin kesinlikle hiçbir kıymeti yoktur. Amma şayet Hilafet Devleti mevcut olsaydı bu mürted kadının cezası, köyüne salıverilmek değil idam edilmek olurdu.

Üçüncüsü: Bu şarlatanın, irtidadını Müftünün ofisinde ilan edecek kadar cüretkar olmasının nedeni, Müslümanların İslam'ı koruyacak kalkanlarının olmadığını bilmesidir.

Bizler; Hilafet Devleti'ni kurmak amacıya Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmanın vacip olduğunu Müslümanlar bir kez daha hatırlatmak isteriz. Bu ise akidemizin korunması için olup Hilafet'in gölgesinde bu tartışmaya yer verilmeyeceği gibi medya da asla bu iftiraları örtmekle meşgul olmayacaktır. Zira Hilafet, bu şarlatana tevbe etmesi için üç gün mühlet verecek ve şayet tevbe etmez ise Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in aşağıdaki hadiste geçen kavlini binaen ona idam haddi uygulanacaktır:

من بدل دينه فاقتلوه "Kim dinini değiştirirse, onu öldürün."

 

Mesud Müslim
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Temsilcisi Yardımcısı
Doğu Afrika

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ürdün Hükümetinin Kendilerini Terk etmesinin Ardından! -Ez-Zaateri- Mülteciler Kampının Kadınları ve Çocukları, Son Derece Kötü Hava Koşulları Altında Yaşam Mücadelesi Vermektedirler!

Ürdün şu anda sıcaklık derecesinin düşmesiyle birlikte sert hava şartlarına ve yoğun yağışlara tanıklık etmektedir. Bu da bu kötü yaşam şatları nedeniyle hayatta kalmak için yaşam mücadelesi veren Suriyeli mültecileri büyük oranda etkilemektedir. Nitekim yoğun yağmur, kar ve fırtınalı rüzgarlar kampı, bataklık çamuruna dönüştürmekle birlikte kampın sakinlerinin genelinin, yaşları 18'in altında olan kadınlardan ve çocuklardan oluştuğu da bilinmektedir. Dolayısıyla kamptaki yardım ekipleri, bu zayıf gurubun ihtiyaçlarını karşılayacak kaynakların yetersiz olmasıyla birlikte yetersiz beslenme ve vücut ısısının düşmesi riskinin acısını çektiklerini vurgulamaktadır. Ayrıca onlardan bir çoğu da özellikle tıbbî gözetimin olmamasıyla birlikte hayatlarını tehdit eden hastalıkların acısını çekmektedirler. Zira orada, daha yaşları dokuz aya bile ulaşmamış çocuklarda dahil çocuklar, kuraklık ve şiddetli ishal nedeniyle ölmektedirler. Nitekim el-Cezira kanalı ile diğer medya organlarının raporlarına göre 08 Ocakta, yaşadıkları sert şartlar neticesinde ez-Zaateri kampında şiddetli protestolar patlak vermiştir. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir / Merkezîş Medya Bürosu Üyesi Dr. Nesrin Nevaz, şöyle bir yorumda bulunmuştur:

Suriye kamplarının durumu, Ürdün hükümeti ile tüm bu zulümlere suç ortaklığı eden mücavir hükümetler için bir ayıp ve utanç vericidir. Zira tüm dünya, Suriye Müslümanlarının tagut Esad rejiminin kendilerine uyguladığı korkunç zulümden kaçtıklarını ve komşu ülkelere başvurmak zorunda kaldıklarını bilmektedir. Ancak onlar, umut ve rahatlık bulmak yerine sefaletle ve yoksullukla karşılaşmışlar ve kendisinden kaçtıkları katliamlardan daha riskli olan içerisinde ölümü bekledikleri kamplara konulmuşlardır. Yani onlar, yağmurdan kaçarken doluya yakalanmışlardır. Bölge liderleri ise onların ihtiyaçlarını karşılamak için herhangi bir siyasî eğilimde de bulunmamaktadırlar.

Hizb-ut Tahrir şebâbatı olarak bizler, Suriye'deki Müslümanların yaşamlarını koruma yada mültecilerin temel ihtiyaçlarını garantileme sorumluluğunu Müslümanların tüm yöneticilerine yükleriz. Ayrıca bizler, tüm meydana gelenlerin sorumluluğunu da mücrim Esad rejimiyle suç ortaklığı yapan, bu insanlık felaketine izin veren ve hepsinin elleri kana bulaşmış Ürdün, Suudi Arabistan, Türkiye ve İran'daki Batı ajanı hükümetlere yükleriz. Nitekim onların üzerine şu ayeti kerime intibak etmektedir:

ٱلَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ ٱللَّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَآ أَمَرَ ٱللَّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِى ٱلأرْضِ أُولَـۤئِكَ هُمُ ٱلْخَاسِرُونَ "Onlar öyle kimseler ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler. Allah'ın ziyaret edilip hal ve hatırının sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vazgeçerler ve yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten hüsrana uğrayanlardır." [Bakara 27]

Hilafet, Müslümanların öldürülmesi ve zulmedilmesine mülteciler meselesi olarak bakmayacak, bilakis sorunu kökünden çözecek olan askerî müdahaleye muhtaç bir mesele olarak bakacaktır. Aynen Emevî Hilafet'i günlerinde olduğu gibi. Zira o vakit, el-Haccac İbn-u Yusuf es-Sakafi, sindh'in saldırısına maruz kalan kadınları ve çocukları savunması için Muhammed İbn-ul Kasım liderliğinde devasa bir ordu göndermiştir. Dolayısıyla tarih, Müslüman olmayan ülkelerin zulmünden kaçan gayrimüslim mültecilerin karşılaştığı insanlık muamelesine tanık olmuştur. Aynen engizisyon mahkemeleri günlerinde Hıristiyan İspanya'dan kaçan ve onlara devletin vatandaşları gibi koruma sağlayan ve gölgesi altında refah ve mutluluk içerisinde yaşadıkları Osmanlı Hilafet Devleti'nden himaye talep eden Yahudiler üzerinde meydana geldiği gibi. Nitekim bu da onları, tekrar asıl vatanlarına geri dönmeyi istememeye sevketmiştir.

İnsan haklarını garantileyip onların kanlarını koruyacak olan sadece kavmiyetçi olmayan İslam Devleti'dir. Ayrıca Müslüman kadınların ve çocukların acılarını ortadan kaldıracak olan da odur. Hizb-ut Tahrir şebâbatı olarak bizler, Suriyeli bacılarımıza ve kardeşlerimize deriz ki; bizler, Müslümanların yöneticilerinin hayatlarını koruma noktasındaki ihmallerini şiddetle kınamaktayız ve bizler, gerek Müslümanlar gerekse diğerleri için koruyucu kalkan olacak bir devleti kurmak için olan bir daveti taşımak yoluyla zalim ve baskıcı ülkeleri ortadan kaldırmak için dünyanın dört bir tarafında çalışmaktayız ki bu da, Hilafet Devleti'dir. Yine bizler bacılarımızı, herkesin gölgesinde adil, güven ve güvenlik içerisinde yaşayacağı Allahuteala'nın hükümleri altında İslamî hayatı yeniden başlatmaya dönük bu celil çalışmaya katılmaya davet ediyoruz.


Devamını oku...

-Basın Açıklaması- "Ölüm Kampları" Cumasında: Şam Ayaklamasından, Yöneticilerini Devirmeleri ve Kendisiyle Korunulup Arkasında Savaşılacak Olan Müslümanların Halifesi'ne Biat Etmeleri İçin Tüm İslam Ümmetine Bir Nida

İşte Şam ayaklanması, tamamının kesilen damarların üzerinde bir araya geldiklerini göstermek için Müslümanların kibirli ölü yöneticilerine yardım için çığlık atmaktadır. Zira onlar, katil Beşar rejimini desteklemekle, neredeyse tamamen çökmesine rağmen onun ayakta kalmasını sürdürmesi için çalışmakla, ayaklanmanın başarılı olması yüzünden iğrenç ajan rejimleri düşük yapmadan önce düşük yapması için ayaklanmayı bir biri ardına sarmalama girişiminde bulunmakla yetinmemişler, bilakis onlar hala önlerinde katil Beşar rejiminin katliam, yıkım ve tecavüz cehenneminden Beşar'dan daha beter olmasının şaşkınlığını yaşayacakları komşu ülkelerdeki ailelerine ve kardeşlerine kaçmaktan başka hiçbir yol bulamayan mustazaf erkekler, kadınlar ve çocuklar üzerinde komplo kurmaktadırlar. Zira bu baskıcı rejimler, insanları aşağılamaktan ve onların insanlıklarına ihanet etmekten başka bir şeye önem vermezler. Dolayısıyla bu rejimler, sanki Müslümanları katletmek, onları abluka altına almak ve onların korunmalarını engellemek için bulunmaktadırlar.

Nitekim ister Ürdün'deki Abdullah Bin Hüseyin olsun ister Irak'taki Maliki olsun ister Lübnan'daki Nasrallah ve müttefikleri olsun ister Türkiye'deki Erdoğan olsun ister Suudi Arabistan'daki ister Katar'daki isterse de diğerlerinde olsun bu rejimler, Allah'a, Resulüne ve Müslümanlara olan düşmanlıklarını kanıtlamışlardır... Dolayısıyla onların bu ümmet ile hiçbir ilgileri olmadıkları gibi etkilerini bu Ruvaybidaların kendi koltuklarının altından alevlenen bir ateş gibi hissettikleri mübarek ayaklanmalarını cezalandırmak için Şam halkını aşağılamayı amaçlamaktadırlar. Yine canlarını ve ırzlarını savunmaları için Şam halkından para ve silahları engellemekle de yetinmemişler, bilakis onlardan suyu, ilacı ve insan için yeterli konutu bile engellemişledir. İslam ümmetinin ayaklanması olan Şam ayaklanmasının içerisinde olarak bizler onlara, sömürgeci kafirin kurup gözettiği güneşi batmaya yüz tutmuş rejimlerinin ve tahtlarının yok olacağını ve artık Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesinin doğmasının zamanının geldiğini müjdeleriz. Zira o, Hilafet'in geri dönüşüyle ilgili hadisin sonunda şöyle buyurmaktadır:

ثمُ تكَون جَبّرِيَةً، فتكَون مَا شاَء الله أَن تَكُونَ، ثمُ يَرفْعُهَا إذِاَ شاَء أَن يَرْفَعَهَا، ثمُ تكَون خلِافةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّة "Sonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır."

Yine Aleyhi's Salatu ve''s Selam, İslam yayılmasını müjdelediği hadisinde şöyle buyurmuştur:

لَيَبْلُغَنَّ هَذَا الدِّينُ مَا بَلَغَ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ، وَلا يَتْرُكُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ بَيْتَ مَدَرٍ وَلا وَبَرٍ إِلا أَدْخَلَهُ اللَّهُ هَذَا الدِّينَ، بِعِزِّ عَزِيزٍ أَوْ بِذُلِّ ذَلِيلٍ، عِزٌّ يُعِزُّ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ بِهِ الإِسْلامَ، أَوْ ذُلٌّ يُذِلُّ بِهِ الْكُفْرَ "Muhakkak ki bu din, (İslam) gece ve gündüzün ulaştığı yerlere ulaşacaktır. Allah Azze ve Celle ne bir kerpiç ev ne de bir keçe çadır bırakmayacak; azizi aziz ederek, zelili zelil ederek, bu dini ona dahil edecektir. Allah'ın bu işte aziz edeceği İslam'dır. Allah'ın bu işte zelil edeceği küfürdür."

Vallahi İslam'ın izzeti, güneşi Şam halkının ve diğer İslam ülkelerinin üzerine doğmaya başlamış olan Hilafet'in geri dönmesine bağlı olduğu gibi küfrün ve tabiilerinin zelil olması da aynı şekilde Hilafet'in geri dönmesine bağlıdır.

Ey Ölü Kamplar Ülkesindeki Sabırlı Müslümanlar!

Göçmen halkımıza işkence üzerine işkence tattıran ve katil Beşar'ın cürümünü tamamlayan bu ajan yöneticiler, katliam ve cürümde Beşar'ın ve rejiminin ortaklarıdırlar.  Dolayısıyla bugün onların ortadan kalkmasının gerekliliği, Beşar ile zümresinin ortadan kalkmasının gerekliliğinden daha az değildir. Bu yüzden yeniden İslamî Hilafet Devleti'nin Râyesi altındaki tek bir devlet içerisinde tek bir ümmet olabilmemiz için bu Ruvaybidaların hep birlikte ortadan kaldırılmaları kaçınılmazdır. İşte Şam'daki kardeşleriniz, sizin önünüze bir yol açmışlardır. Dolayısıyla bu günden sonra sizlerin, Rabbiniz katında hiç bir mazeretiniz olmayacaktır. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ"Muhakkak ki müminler kardeştirler." [Hucurat 9]

Ve şöyle buyurmaktadır:

وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ "Ve işte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve Rabbiniz de Benim; O halde Benden ittika edin!" [Müminun 52]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

İlan Hizb-ut Tahrir'in, Hazırlığını Tamamlamış Olduğu Kurucu Meclis Önündeki Protesto Gösterisi Düzenlenecektir

Kamuoyu ve bütün destecilerimize; 07 Ocaktan 14 Ocak 2013'a kadar Kurucu Meclis önündeki alana rezervasyon yaptıran dernek ile hizbin şebâbına daha önceden hazırlığını tamamlanmış olduğu protesto gösterisini yapmalarına imkan verilmesi temeli üzerinde bir anlaşmanın olduğunu ve bunu da Bardo bölgesinin başkanına bildirdiklerini ilan ederiz.

Bizler, bu bağlamda iyilikle çaba gösterenlere şükranlarımız sunarız. Zira gerek bizler gerekse onlar, Allah ve Resulüne bağlı kalmak üzere gayret göstermekteyiz. Allah onları hayırla mükafatlandırsın...


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Tunus Medya Bürosu Başkanı
Üstad Rıza Bil-Hâc

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hindistan, Kontrol Hattını Yükseltmektedir Hintlilerin Sınırlarımıza Dönük Saldırılarını Sona Erdirecek Olan Sadece Hilafet'tir

İster son zamanlarda sınırlarda yaşanan gerginlikler olsun isterse daha öncekiler olsun Hintlilerin bize yönelik saldırılarını cesaretlendiren General Keyâni'nin politikalarıdır. Zira daha önceki Amerikan Başkanı Bill Cliton'un döneminden bu yana Keyâni'nin Amerikalı efendileri, ister Hindistan'a Keşmir davasını sonsuza dek gömecekleri şeklinde vaatlerde bulunmak yoluyla olsun ister Hindistan'a Pakistan'da stratejik çıkarlar oluşturmak yoluyla olsun isterse Hindistan'ın ekonomisini güçlendirmek ve onun bizim büyük pazarlarımıza ulaşmasına imkan vermek ve nükleer silahlar da dahil bizim askerî gücümüzü zayıflatmak yoluyla olsun Hindistan'ı kendi nüfuzlarına kazandırabilmek için Pakistan'ı istismar etmektedirler. Nitekim General Keyâni, General Müşerref'in sağ kolu olmuş ve Keyâni, Müşerref'in Amerikan askerî güçleri ile istihbaratının benzeri görülmemiş bir seviyede sınırlarımıza girmelerine imkan tanımasına yardım etmiştir. Aynı şekilde Amerika'nın Afganistan'a dönük işgaline de imkan tanıdığı gibi Müşerref-Keyâni ortaklığından en çok faydalanan da sadece Amerika olmuştur. Zira şu an Afganistan içerisinde ve dışında ve Pakistan'daki Kabileler Bölgesi ile Belucistan'da benzeri görülmemiş bir şekilde nüfuz elde eden Hindistan'ın önündeki kapıların derhal açıldığı gibi Silahlı Kuvvetlerimizin Amerika'nın fitne savaşına bulaşmasının ve bununla meşgul olmasının ardından Hindistan, bizi Keşmir'den çıkarmak için rahat bir nefes almıştır. İşte tüm bunlar, bizim Silahlı Kuvvetlerimize fütursuzca bakması için Hindistan'a cesaret vermektedir.

Hilafet'in yokluğu bize, sadece ekonomik sefalet getirmemiş, bilakis dış siyasette bize yönelik büyük bir ihanetin olmasına da neden olmuştur. Zira her taraftan benzeri görülmemiş tehlikelerle sarıldık. Hatta bu, ülkemizin güvenliğinin Hindistan devleti tarafından tehdit edilmesi sınırına kadar ulaşmıştır! Ayrıca askerî ve sivil liderliklerdeki hainler tarafından yoksulluğun ve sefaletin boyutu artırıldığı gibi ileride de İslam'a ve Müslümanlara karşı dış komploları takip etmeyi de sürdüreceklerdir. Bundan dolayı bizim her birimiz, Silahlı Kuvvetleri'ndeki evlatlarımıza, kardeşlerimize ve babalarımıza bir Halife'nin olması gerektiği gibi liderlik edeceği Hilafet Devleti'ni kurmak için acil ve etkin bir şekilde çaba göstermeliyiz. Zira Müslümanların Silahlı Kuvvetleri'nin konumunu yükseltecek ve ülkedeki yabancı askerî varlıklar ile istihbaratları da ortadan kaldıracak olan Halife olduğu gibi Endonezya'dan Fas'a ve Orta Asya'dan Sudan'a tüm İslam ülkelerini tek bir devlet altında birleştirmek için ciddî bir şekilde çalışacak olan da Halife'dir. Ayrıca bizlere, Hintlilerin saldırılarına sonsuza dek son verme gücü sağlayacak olan da sadece Hilafet'tir.

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri'ndeki Subaylar!

Haydi hainlerin ve efendilerinin başlarını devirecek olan gerçek ve kapsamlı bir değişim için koşun, zaman geçmeden önce onların önüne geçerek hainleri kaldırıp atın ve Hilafet Devleti'ni kurması için de Hizb-ut Tahrir'e nusret verin ey cesur adamlar!

إِن يَنصُرْكُمُ اللّهُ فَلاَ غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكِّلِ الْمُؤْمِنُونَ "Allah size yardım ederse artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse ondan sonra, artık size kim yardım eder? O halde müminler ancak Allah'a tevekkül etsinler." [Âl-i İmrân 160]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Kurucu Meclis Önünde, "Allah İle Birlikle İlah mı Vardır" Başlığı Altında Yapılan Protesto Gösterisiyle İlgili Olarak

Kamuoyu, Hizb-ut Tahrir'in 11 Ocak 2013 günü Kurucu Meclis'in önünde, ülkenin anayasasının hazırlanmasındaki metodolojiyi protesto etmek için kitlesel bir gösteri yapmayı amaçladığını açıkladığını bilmektedir. Nitekim Resmî Sözcüsü bunu, 06 Ocak 2013 gününden bu yana birçok medya aracılığıyla daha önceden ilan etmiştir.

Ancak bildirimde bulunmak için emniyete gidildiğinde hizbin temsilcisine, "Kültürel Kalkınma" adındaki bir derneğin, 07 Ocaktan 14 Ocak 2013'a kadar Kurucu Meclis önündeki alana rezervasyon yaptırdığı, bu şekilde mi yani diye sorulduğunda evet, bu şekilde olduğu söylenmiştir... Meclisin önündeki adı geçenlerle irtibat kurduğumuzda uzun bir süre kalacaklarını söylemişler ve Cuma günü gösteri yapmak için iki saat bile feragatta bulunmayı reddetmişlerdir... Nitekim onlardan birinin, biz bu yerde Cuma namazı kılma niyetindeydik dediği de bilinmektedir. Dolayısıyla derneğin başkanı ile irtibata geçilmesinin ardından bu yeri geçici olarak bile boşaltmayı reddetmiştir...

Bizler, Hizb-ut Tahrir'in Kurucu Meclis önünde bir gösteri yapmasını engellemeye dönük bu aldatıcı organizasyonu ifşa ederek kamuoyunu aydınlatır ve buna aşağılık bir eylem olarak itibar ederiz... Ayrıca bizler, Allah'ın izniyle bu gösteriye devam edeceğimizi ve en yüksek derecede disipline bağlı kalacağımızı ilan ederiz. La Havle vela Kuvvete İlla Billah... Allahu Veliyyuttevfîk...


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Tunus Medya Bürosu Başkanı
Üstad Rıza Bil-Hâc

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER